14.05.2018
14.05.2018
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU MERSİN İL BAŞKANLIĞI YENİ HİZMET BİNASI AÇILIŞ TÖRENİNDE KONUŞTU
(14 MAYIS 2018)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Her bir kapıyı tek tek çalacağız, hep birlikte Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz.
-“Son 16 yılda Londra’daki bir gurup tefeciye ödedikleri faiz 151 milyar dolar. Borç para aldılar, faiz ödediler. Bir de “faize karşıyız” diyorlar, “faizi düşüreceğim” diyor. 16 yıldır düşürmedin de 24 Haziran’dan sonra mı düşüreceksin?”
-“O faizi düşüreceğiz, OHAL’i kaldıracağız, demokrasiyi getireceğiz. Parayı kime vereceğiz? Tefecilere değil, adımız Halk Partisi, halka vereceğiz”
-“Türkiye’yi o karanlık koridordan çıkarmak bizim elimizde, bu ülkenin kadınlarının, bu ülkenin gençlerinin elinde”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Mersin İl Başkanlığı Yeni Hizmet Binası Açılış Töreninde yaptığı konuşma şöyle:
Efendim havanın sıcak olduğunu biliyorum. Aslında il binamızın açılışının yapıldığı yerde miting olacaktı ama yönetim oraya izin vermediği için burada oldu. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz, onur verdiniz. Yüzde 64 hayır çıkardı Mersin referandumda, yüzde 64’ün üzerinde bir rakam bekliyorum Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Muharrem İnce için. Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte çalışacağız.
Özellikle annelere sesleniyorum, sizin sezginize ve gücünüze inanıyorum. Türkiye’nin geleceği konusunda büyük kaygılarınız var. Sizin kaygılarınız var, bizim de kaygılarımız var. Birlikte el ele Türkiye’yi çağdaş uygarlığa çıkaracağız. Birlikte el ele bütün kaygıları atıp güzel bir Türkiye’yi el birliğiyle inşa edeceğiz. Birlikte el ele her eve bereket, her ile huzur getireceğiz. Birlikte mücadele edeceğiz. Eğer bunu yaparsak Türkiye’ye karşı, çocuklarımıza karşı, vatanımıza, bayrağımıza karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız. Anlaştık mı? Günün deyimiyle söyleyeyim, tamam mı, tamam mı? Vallahi de billahi de sıkıldık. Artık yeter diyoruz, tamam diyoruz. Tamam mı, tamam mı? Güzel.
Efendim Türkiye’nin gerçekten de ciddi sorunları var. 16 Nisan öncesini bir düşünün, “evet derseniz Türkiye uçacak, evet derseniz faizler düşecek, evet derseniz Dolar düşecek, evet derseniz Euro düşecek” dediler. Ne oldu? Tam tersi oldu, tam tersi! Dolar gidiyor, Avro gidiyor, enflasyon da gidiyor, Türk Lirası da aşağıya doğru gidiyor. Bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde, bu tabloyu değiştirmek birlikte çalışmamıza bağlı. Siz de çalışacaksınız, ben de çalışacağım, sizin de sorumluluğunuz var, benim de sorumluluğum var. Her bir kapıyı tek tek çalacağız, her bir kapıyı. Türkiye için, çocuklarımız için, ülkemiz için çalacağız ve diyeceğiz ki, artık tamam, yeter söz Millet İttifakınındır diyeceğiz. Hep birlikte Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Daha güzel bir Türkiye, yaşanacak bir Türkiye, birlikte inşa edeceğimiz ve birlikte güleceğimiz, birlikte ağlayacağımız, yani tasada ve kıvançta beraber olacağımız bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Tamam mı, tamam mı? Güzel bir binamız oldu, az önce binayı gezdim, Mersin’e yakışan bir bina, o binayı bize kazandıran başta İl Başkanımız olmak üzere emek veren bütün kardeşlerime, katkı veren bütün iş dünyasına yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. Onlara teşekkür etmezsem haksızlık yapmış olurum.
Ekonomi iyi değil, işsizlik var, çiftçinin durumu pek iyi değil, parlak değil. Narenciye üreticisi, limonu bir tarafa bırakırsak, diğerlerinin durumu pek parlak değil. Bakın, bütün Avrupa 80 milyonu kim doyuracak diye kendi arasında yarışıyor. Hollanda diyor ki, Türkiye’yi ben doyuracağım, Almanya diyor ben doyuracağım, Fransa diyor ben doyuracağım, Polonya diyor ben doyuracağım. Peki biz? En bereketli topraklar üzerindeyiz fakat ekmiyoruz, biçmiyoruz, çiftçi zarar ediyor, dünyanın en pahalı mazotunu çiftçiye veriyorsun, en pahalı ilacını çiftçiye veriyorsun ve diyorsun ki, bununla ek, biç. Fiyata gelince fiyat yerlerde sürünüyor. Bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde. Bu tabloyu beraber değiştireceğiz. Ne diyeceğiz? Artık yeter. Ne diyoruz? Tamam diyoruz. Tamam, ayrılacaksın.
Söyledim, en baştan da söyledim bizim Cumhurbaşkanı adayımız bir öğretmen, binlerce çocuk yetiştirdi. Yetiştirdiklerinden şu anda akademi dünyasında, bilim dünyasında çok sayıda öğrencisi var. Devletin bürokrasisinde çok sayıda öğrencisi var, eski öğrencileri ve bu arkadaşımız, yani Sayın Muharrem İnce topluma dokunan, toplumu seven, kişisel hiçbir beklentisi olmayan ama 80 milyonu kucaklamak isteyen bir adayımız. Ona destek verme konusunda sizlerden tamam demenizi bekliyorum. Muharrem İnce’ye ne diyoruz? Oyumuzu vereceğiz? Çok teşekkür ederim. Tabi Muharrem Bey’e oy verirken birleşik oy pusulasında aşağıda Cumhuriyet Halk Partisine evet tercihinizi basacağınız bir yer daha var, onu da unutmuyoruz değil mi? Unutmuyoruz. Birlikte oyumuzu kullanacağız.
Şimdi çok can yakıcı bir soruna daha değinmek istiyorum Suriyeliler konusu. Suriyeli kardeşlerimizi bu ülkeye getiren, sorun yaratan, gelecek açısından da ciddi kaygılara yol açan, bu sorunu başımıza açan mevcut adamlar, yani bu ülkeyi yönetenler, yani bu ülkenin başında olanlar… Diyorlardı ki, “Emevi Camine gidip namaz kılacağız”, onu yapamadılar, gidemediler. “Esad bugün gidecek, yarın gidecek, öbür gün gidecek” dediler, Esad kaldı inşallah bunları göndereceğiz, beraber göndereceğiz. Şimdi Suriyeli kardeşlerimizle ilgili bizim politikamız nedir? Politikamız şu, 25 Haziran’da güzel bir güne uyanacağız ve 25 Haziran’da bütün dünyaya ve bütün komşularımıza çağrı yapacağız, diyeceğiz ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk dedi ki, savaş meydanlarından gelen bir liderdi o, bir mareşaldi o ama barışın ne kadar değerli olduğunu biliyordu, o dedi ki, yurtta barış, dünyada barış. Biz de diyeceğiz ki, bütün komşularımıza artık kavga etmeyeceğiz. Biz de barış istiyoruz, siz de isteyin. Sadece bölgemizde değil, bütün Türkiye’de, bütün dünyada barıştan yana tavır koyacağız. Suriye’de savaşı en kısa sürede bitireceğiz, Suriyeli kardeşlerimizin evlerini yapacağız, okullarını yapacağız, parklarını yapacağız, her türlü altyapısını yapacağız ve bu kardeşlerimize diyeceğiz ki buyurun kardeşim Suriye’ye gidin, kendi topraklarınıza, ata topraklarınıza gidin. Bunu yapacak mıyız? Biz bunu yapacağız. Dolayısıyla Suriyelilerin bizim ülkemizde perişan vaziyette yaşamalarını doğru bulmuyoruz.
Bir başka önemli konu var. Öyle yerler var ki, öyle ortamlar var ki bizim vatandaşımız ikinci sınıf, Suriyeli vatandaş birinci sınıf. Hastaneye gidersiniz Suriyeli vatandaş birinci sınıf, bizim vatandaş ikinci sınıf. Dükkan açar yanında esnafın, bizim esnaf vergi verir ikinci sınıf vatandaş, Suriyeli birinci sınıf vatandaş. Ben bütün bunların hepsini biliyorum, bütün ayrıntıları biliyorum. Ama Suriyeliler de insan, onlara da insanca davranmak lazım, onlara da dememiz lazım kardeşim tamam geldin başımızın üstünde yerin var. Artık yeter, bak burnumuzun dibinde oturuyorsun buyur git kendi ülkene git, baban orada, deden orada, atan orada, toprağın orada, vatanın orada, bayrağın orada, oraya git sana her türlü katkıyı yapacağız. Dolayısıyla biz kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz, ona da bu fırsatı vereceğiz kendi ülkesinde huzur içinde yaşasın diye.
Bir başka konu, bugün ABD Kudüs’te kendi büyükelçiliğini açıyor, 14 Mayıs kendi büyükelçiliğini açıyor. Kudüs’te bizim gencecik çocuklarımız, evlatlarımız 1970’li, 60’lı yıllarda Kudüs’e gittiler Filistin’in bağımsızlığı için, Filistin halkı için gittiler. Filistin’in mağdur olmaması için, Filistin’in haklarını savunmak için gittiler oralara ve o gencecik çocuklarımızın mezarları şu anda Filistin’de. Filistin halkının her zaman yanında olduk. Çünkü biz Kuvayı Milliye geleneğinden geliyoruz, Mustafa Kemal’in geleneğinden geliyoruz. Bütün mazlum milletlerin arkasında durmak ve onlara destek vermek istiyoruz. Gazze olayını hepiniz hatırlarsınız, Mavi Marmara olayında dediler ki, “biz Gazze’ye gidiyoruz Gazze’de Filistinlilere yardım yapacağız.” Gittiler İsrail uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine saldırdı, 9 vatandaşımızı şehit etti. Bunun üzerine hükümet büyük mitingler yaptı, büyük programlar yaptı, aklından büyük konuşmalar yaptı. Dedi ki, “artık bundan sonra İsrail’le hiç konuşmayacağım, yan yana gelmeyeceğim, üç şart yerine gelirse İsrail’le oturacağım konuşacağım.” Neydi? “Gazze’de abluka kalkacaktı, İsrail özür dileyecekti ve ölenler için tazminat ödeyecekti.” Bir, Gazze’de abluka kalkmadı. İki, İsrail ben tazminat ödemem dedi, ama siz bir vakıf adı verirseniz ben o vakfa bağışta bulanabilirim dedi. Tazminat ödemedi. Üç, bir özür mektubu dahi göndermedi. Sonra ne oldu? Bir gece yarısı, gerçek anlamda söylüyorum bir gece yarısı meclisten bir kanun çıkardılar ve İsrail’le ilişkileri düzelttiler. Şimdi ben arada bir konuşurken diyorum ya bunların yatacak yeri yoktur diye. Milleti kandırdılar, 9 kardeşimiz şehit oldu, tazminat ödemediler, özür dilemediler şimdi kalkacaklar konuşacaklar İsrail böyledir, İsrail şöyledir diye. Sen Türkiye’yi İsrail’in arka bahçesi haline getirdin, İsrail’in özür dilemesi gerekirken özür dilemedi, tazminat ödemesi gerekirken tazminat ödemedi, Gazze’de abluka kalkması gerekirken ablukayı kaldırmadılar. Şimdi büyükelçiliği taşıyorlar oraya. Ben bunu parlamentoda eleştirdim, dediler ki Sayın Erdoğan mecliste kürsüye çıktı dedi ki, “Doğu Kudüs’te bizim konsolosluğumuz var, orayı yakında inşallah Filistin’in başkenti yapacağız, büyükelçiliği oraya açacağız” dedi. Bekliyorum, aylar geçti bekliyorum, günler geçti bekliyorum, sevgili Erdoğan, gözünü sevdiğim Erdoğan mecliste konuştun, söyledin niye büyükelçiliği açmıyorsun doğu Kudüs’te Filistin devletinin büyükelçiliğini, birisi mi engel oluyor sana, birisi elinden mi tutuyor? Diyecek ki ben açacaktım ama Ce Ha Pe karşı çıkıyor. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak söylüyorum, açık ve net Mersin’den söylüyorum, yüreğin yetiyorsa git büyükelçiliği aç, ben de seni sonuna kadar alkışlayacağım.
İşin özeti, lafla peynir gemisini yürütmeye çalıştılar, lafla. Bugüne kadar hep öyle yaptılar. İşsizlik bitecekti, işsizlik bitmedi. Türkiye uçacaktı, Dolar uçtu. Emevi Camiinde namaz kılmaya gideceklerdi, Süleyman Şah Türbesini kaçırmak zorunda kaldılar. Lafla peynir gemisini yürüttüler. Artık ne diyeceğiz? Ne diyeceğiz, ne diyeceğiz, ne diyeceğiz? Vallahi de billahi de tamam. Artık bıktık, artık usandık, milletin yakasından düşmesi lazım. Konuşma yapıyor gençlik kollarına, tabi gençlerin hepsi dinle dinle aynı laflar sonunda diyor ki, “ben de görüyorum, siz de bıktınız” diyor. Bıktık, sadece sizin gençler değil vallahi biz de bıktık, yeter artık ya yeter, bu milletin yakasından düşmesi lazım.
Bir şeyi daha iş dünyasına söylemek isterim. Çiftçilere söyledim. Allah’ın izniyle, bakın söylüyorum Allah’ın izniyle en geç 4 yıl içinde bu ülkede çiftçinin ürettiği alın terinin karşılığını alacağı bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. En geç 4 yıl içinde. Kendi kendine yeten bir ülke olacak tarımda kendi kendine yeten. Her şeyimiz var. Mercimek dışarıdan geliyor, nohut dışarıdan geliyor, elma dışarıdan geliyor, üzüm dışarıdan geliyor, kabak dışarıdan geliyor, her şey dışarıdan geliyor. Biz bu tabloyu değiştireceğiz bir. İki, sanayide de bir devrim yapacağız, katma değeri yüksek ürün üreteceğiz. İşsizlik sorunu bizim bir numaralı sorunumuzdur işsizlik sorununu da çözeceğiz. Kamu istihdamını büyüteceğiz. Kimse aç ve açıkta kalmayacak. Bunların tamamını yapacağız, 4 yıl… 5. yıl bunun keyfini süreceğiz. 5. yıl diyeceğiz ki, bakın 4 yılda yaptıklarımıza bakın 5. yılda bize yeniden oy verin diyeceğiz. Bu ülkeyi büyüteceğiz, bu ülke bütün dünyayla dost olacak, bu ülkede huzuru getireceğiz, bu ülkede barışı getireceğiz, bu ülkede kardeşliği getireceğiz. Kimse kimsenin kimliğinden ötürü, inancından ötürü, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmeyecek. İnsansa başımızın üstünde yeri vardır diyeceğiz, insanın sorunlarını çözmek için her türlü mücadeleyi yapacağız.
Diyorlardı ki, “Ey Kılıçdaroğlu sen bir sürü şey vaat ettin parayı nereden bulacaksın” diyorlardı. Şimdi yaptın. Demek ki, Kılıçdaroğlu doğruları söylüyor. “Emekliye iki maaş ikramiye” dedik, sen iki bayramda biner lira, hadi o da gene idare eder diyelim, ama yetmez. “Taşeron işçiye kadro” dedik, “olmaz” diyordun, ne oldu? Kadro da oldu. Ayın 24’ünde seçim bildirgemizi açıklayacağız, yeni seçim bildirgemizi, yeni hedefler açıklayacağız, çağdaş bir Türkiye’yi, modern bir Türkiye’yi nasıl inşa edeceğimizi anlatacağız. Yine onlar belki diyebilirler siz bunları yapabilir misiniz parayı nereden bulacaksınız diyebilirler. Türkiye dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir. Son 16 yılda bu hükümetin dışarıdaki faiz lobilerine ödediği faizin miktarı 151 milyar dolar. Bir daha söylüyorum, 151 milyar dolar Londra’daki bir gurup tefeciye ödedikleri faiz. Borç para aldılar faiz ödediler. Bir de “faize karşıyız” diyorlar, “faizi düşüreceğim” diyor. 16 yıldır düşürmedin de 24 Haziran’dan sonra mı düşüreceksin? 16 yıldır bu millet faiz altında inim inim inledi. İçeriye ödedikleri faiz, devlet tahvili, hazine bonosu, yani borç para aldılar, ona ödedikleri faiz 687 milyar lira. Çiftçi mi aldı, emekli mi aldı, aldı, öğretmen mi aldı, memur mu aldı, kim aldı 687 milyar lirayı kim aldı?
Biz ne yapacağız? O faizi düşüreceğiz, OHAL’i kaldıracağız, demokrasiyi getireceğiz. Parayı kime vereceğiz? Tefecilere değil, parayı kime vereceğiz? Adımız Halk Partisi, halka vereceğiz. Halkı yüceltmek bizim görevimizdir. Bunun için mücadele edeceğiz. Öncülerimiz de kadınlar ve gençler olacak. Sözlerime başlarken kadınlarla başlamıştım. Sezgisi güçlüdür kadınların, iradeleri güçlüdür kadınların, mücadelecidir kadınlar. Türkiye’nin hangi yöne gittiğini üç aşağı beş yukarı hepimiz görüyoruz, karanlık bir koridorda hep beraber ilerliyoruz. Türkiye’yi o karanlık koridordan çıkarmak bizim elimizde, bu ülkenin kadınlarının, bu ülkenin gençlerinin elinde. Cumhuriyet bir kadın devrimidir sakın kimse unutmasın. Kadın – erkek eşitliğinin gelmesi, kadınların hayatın her alanında söz sahibi olmaları, karar sahibi olmaları bizim en büyük emelimizdir.
Efendim hepinize şükran sunuyorum. Hava çok sıcak biliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Umarım daha sonra hep beraber 25 Haziran’da şarkılar söyleyeceğiz, türküler söyleyeceğiz, güzel Türkiye’yi yeniden inşa etmek için güçlü adımlarla ilerleyeceğiz.
Sağ olun, var olun diyorum hepinize. Sağ ol Mersin.
28.11.2024
28.11.2024
28.11.2024
28.11.2024