04.04.2020
04.04.2020
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Medyascope Özel Yayını"nda Gazeteci Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtladı.
Ruşen ÇAKIR- Merhaba iyi günler. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla yayındayız. Kendisiyle tabi ki salgını konuşacağız, salgın sürecini konuşacağız. Kemal Bey merhaba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merhabalar.
Ruşen ÇAKIR- Öncelikle şunu sormak istiyorum, siz bu süreç başladığında bir müddet sadece yaptığınız açıklamaları videoyla duyurdunuz. İki kere yaptınız yanlış bilmiyorsam…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Üç kez yaptım.
Ruşen ÇAKIR- Ama daha sonra dünden itibaren medyanın karşısına çıkmaya başladınız ve doğrudan soruları cevaplandırıyorsunuz ve görüşlerinizi, eleştirilerinizi, yaklaşımlarınızı anlatıyorsunuz. Bu stratejik bir tercihti anladığım kadarıyla. Neden böyle bir şeyi tercih ettiniz, böyle bir stratejiyi? Yani ilk günden yapmak yerine daha böyle sanki temkinli bir strateji gibi geldi bana.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ruşen Bey, şimdi olay Çin’de ortaya çıkınca bütün dünyanın gözü oradaki salgındaydı zaten. Doğal olarak bizim gözümüz de oradaki salgındaydı ne olacak, ne bitecek, dünyaya etkileri ne olacak, Türkiye’ye yansımaları ne olacak diye. Arkadaşlarımız süratli bir şekilde üç ayrı komisyon oluşturdular olayı izlemek için. Biz de baktık olaya tabi nedir ne değildir diye. Türkiye’de yansıdıktan sonra salgın hastalık yani Korona Virüs dediğimiz Covid-19 virüsü can almaya başladıktan sonra, ben de ilk 13 Mart’ta bir açıklama yaptım ve açıklamada nelerin yapılması gerektiğini, hangi önlemlerin alınması gerektiği konusunda hiçbir siyasi eleştiri getirmeden düşüncelerimi ifade ederken biraz daha ayrıntıya girdim. Daha sonra bir basın toplantısı düzenledim ve o basın toplantısında da düşüncelerimizi bütün ayrıntılarıyla 13 madde halinde ifade ettik. Çünkü işyerleri kapatılmaya başlandı, kapatılan işyerlerinden diyelim ki kahve kapanıyor, kahve kiralıksa kişi kirayı ödeyemeyecek, orada çalışan işçiler var, o işçiler gelir elde edemeyecekler. Dolayısıyla hani sokağa çıkmak serbest ama evde kal deniyordu sadece, iyi evde kalacağız da gelir nereden olacak, nasıl olacak diye. Tabi bir taraftan bunu düşünürken diğer taraftan da diğer ülkelerin aldığı önlemleri de masaya yatırdı bir başka masamız, bir başka grup çalışan arkadaşlarımız. İşte Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de, İtalya’da, Çin’de, hatta Japonya’da hangi önlemler alındı, onlar da bir şekliyle masaya yatırıldı ve onlara da biz baktık, bakma imkanlarımız oldu. Daha sonra hükümet paketler açıklamaya başladı, Sayın Erdoğan yanlış hatırlamıyorsam 14 Mart’ta ilk açıklamasını yaptı. Yaptığı açıklama yani emin olun sadece beni değil kimseyi tatmin etmedi. İnsanlar evde işsiz, ama Erdoğan “uçakla seyahat ederseniz yüzde 18 olan KDV’yi yüzde 1’e indiriyorum” gibi garip açıklamalar ya da konut alımı gibi açıklamalar yaptı. 18 Mart, ben 14 Mart dedim ama 18 Mart’ta açıklamalar yapmaya başladı.
Buradaki düşüncem şuydu, Ruşen Bey bunu çok samimi olarak ifade ediyorum... Sağlık Bakanlığı süratli bir şekilde bir Bilim Kurulu oluşturmuştu. Zaten oluşturmak zorundaydı. Daha önce bir stratejik plan hazırlanmışlardı, pandemi raporu hazırlamışlardı 2019’da, böyle bir yaygın hastalık olduğu takdirde Sağlık Bakanlığı, diğer bakanlıklar neler yapmalıdır diye. O çerçevede bir komisyon oluşturdu. Biz o komisyon dolayısıyla alınan kararların kamuoyuna sağlıklı bir şekilde yansıtılmasını istedik. Sağlık Bakanı komisyon kararlarını kendisi kamuoyuyla paylaşmaya başladı, açıklamalar yapmaya başladı. Hatta ilk açıklamalar topluma güven de veriyordu, hani “şeffaf bir süreç gidecek, bir kişi hayatını kaybetti” diye ilk açıklamasını yapmıştı. Dolayısıyla bizler de büyük bir dikkatle Sayın Bakanı dinliyorduk. Şu açıdan güven duyuyorduk çünkü olayı masaya yatıran, olay üzerinde inceleme yapan, en azından sağlık açısından çözüm üreten grup hekimlerden oluşuyordu, akademik dünyadan oluşuyordu. Yani bilim insanlarından oluşuyordu. Yani aklın ve mantığın yol göstericiliğinde bir çözüm üretmeye çalışıyorlardı, çözümler üretmeye çalışıyorlardı. Fakat bu daha sonra kamuoyuna yansıdı bizim de değişik kanallardan aldığımız bilgi Sağlık Bakanlığında oluşturulan Bilim Kurulunun kararlarının bir şekliyle devre dışı bırakıldığı, bazılarına uyulmadığı şeklinde. Bu bizi rahatsız etmeye başladı. Daha sonra olay malum Sayın Erdoğan tarafından dillendirildi. Bazı önlemler Sayın Erdoğan tarafından dillendirildi.
Bakın şunu da söyleyeyim size, haftalardır Sayın Ekrem İmamoğlu “bu Covid-19’un yuvalandığı yer İstanbul’dur, İstanbul’da mutlaka bir sokağa çıkma yasağı getirin, bu yaygınlaşır” diye neredeyse başkanın dilinde tüy bitti, her seferinde anlatıyor. Bu şunu gösteriyor, siyasal iktidardan çok daha güçlü bir şekilde İstanbul’un sorunlarını bilen kişinin Ekrem İmamoğlu olduğu ortaya çıkıyor. Aynı şekilde Mansur Bey hemen bir yardım kampanyası başlattı; işsiz kalanlara, belediyenin kiraya verdiği yerlerden kira almamaya, su borcu nedeniyle suyu kesilen vatandaşların sularının açılması için çalışmalar yapılmaya başlandı ve aynı şekilde Mansur Bey gibi, Tunç Bey aynı şekilde İzmir’de, Zeydan Karalar Adana’da, Muhittin Böcek Antalya’da çalışmaya başladılar. Yani 11 Büyükşehir Belediye Başkanımız da çalışmaya başladı.
Bu çalışmalarda şunu yaptık Ruşen Bey onu da ifade edeyim. Biz başlangıçta üç ayrı komisyon kurduk. Bu komisyonlardan birisi de olay başladığı andan itibaren yani henüz daha Türkiye’ye gelmeden salgın hastalık ya da gelip de bizim kamuoyuna duyurulmadan önce, biz 65 yaş ve üstündekilerin hangi adreslerde oturduklarını bir şifreli mesajla bütün belediye başkanlıklarımıza duyurduk. Yani 65 yaşın üstünde olup evlerinde oturan bir kişi, iki kişi veya kalabalık aile de olabilir şu evlerde oturuyorlar, adresleri budur diye buralara eğer yardım gelirse yardım taleplerinizi buralara ulaştırın süratli bir şekilde. Bakın biz bu kadar hazırlıklıyız. Ama bu yardımları yaparken de üzerinde fazla durmadık yani biz bunu yapıyoruz diye de kamuoyunun önüne çıkmadık. Çünkü bu bir milli meseleydi yani sağlık…
Ruşen ÇAKIR- Kemal Bey, bir klişe vardır biliyorsunuz, “devletin ve milletin tam birlik ve beraberliğe ihtiyaç olduğu bir dönem” diye yıllardır söylenen, devletin de tercih ettiği bir söylem vardır ve galiba onun en çok söz konusu olduğu anlardan birisini yaşıyoruz. Ama sizde sözünü ettiniz, Ekrem İmamoğlu’yla ben bir yayın yaptım sizden önce, o mesela ben yayını yapana kadar ve tahmin ediyorum bugüne kadar da Cumhurbaşkanıyla herhangi bir teması olmadığını söylemişti. Siz Ana Muhalefet Lideri olarak mesela 15 Temmuz sonrasında birlikte hareket ettiniz, miting yaptınız vs. birçok kritik olaylarda böyle bir şeyler oldu. Şu ana kadar sizin devleti yönetenlerle ilişkiniz Ana Muhalefet Partisi ve lideri olarak nasıl bir durumda? Yani bir temas var mı, bir koordinasyon var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, bu salgın hastalık dolayısıyla belediyelerimiz bağış kabul etmeye başladılar, ayni veya nakdi bağış kabul etmeye başladılar, bu tabi Erdoğan’ı rahatsız etti. Bunlar hani malum Ruşen Bey bilirsiniz “CHP gelirse bütün bu sosyal yardımları kesecek” diye kampanyalar açıyorlardı. Oysa baktılar ki hiç de öyle değil, tam tersine daha önce verilenlerden çok daha fazlasını vermeye başladılar, çok daha fazla geniş kitlelere ulaşmaya başladılar. Üstelik daha geniş kitlelere ulaşırken de hiçbir parti ayrımı da yapmadılar. Yani bir insan yoksulsa, ihtiyaç sahibiyse ihtiyaç sahibinin ihtiyacını karşılamak. Zaten çalışmalarımızın özü de şuydu: “Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.” Yani herkesin karnı doyacak, herkes huzur içinde olacak. Yani bir Belediye Başkanı ne ister? Kendi beldesinde bütün insanların huzurlu olmasını ister, Belediye Başkanının en büyük arzusu budur. Bu çerçevede yola çıktık. Şimdi bizim belediyelerin bağış kampanyaları kesilince, ben arkadaşlarımı İçişleri Bakanına gönderdim; gidin konuşun, gelirler belediye kanununda gayet açık, belediyenin gelirleri arasında bağışlar var. Yani bir vatandaş gelip de ben belediyeye bağış yapmak istiyorum dediği andan itibaren hiçbir sorun yok. Onu da ikiye ayırmış, belediye bağışı şartsız olursa herhangi bir şart yoksa o bağışı Belediye Başkanı kabul eder diyor. Şartlı olursa, herhangi bir şart sürerse bağışı yapan kişi örneğin ben okul yapacaksınız okula da babamın ismini vereceksiniz veya şu ismi vereceksiniz derse şartlı bağışları da belediye meclisi kabul ediyor ve o belediye meclisine götürülür. Burada herhangi bir şart yok. Kişi geliyor belediyeye bağış yapıyor. Şimdi bağış yapınca bir genelge çıkardılar, “belediyeler bağış kabul edemezler bunun için İçişleri Bakanlığından izin gerekiyor…” Dedik ki, böyle bir şey yok, siz kanunu uygulamayın diyorsunuz yani belediye kanununu uygulamayın diyorsunuz. Belediye kanunu nasıl uygulanmaz, bu kanunu çıkaran parlamento! Emin olun yani gerçekten şaşırıyorum bazı şeyleri anlatırken, o kadar garip şeyler. 15’inci madde, Belediye Gelirleri Kanunu 15’inci madde: “Belde sakinlerinin mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunmak.” Bunun, 15’inci maddenin (i) bendi de “bağış kabul etmek.” Gayet açık. Geçiyorum aynı kanunun 59’uncu maddesi, belediyenin gelirleri şunlardır diyor, bir madde de bağışlar diyor. Nedir bağış? Bağışı alır belediye, belediye gelirleri arasına dahil eder, o çerçevede harcar. İçişleri Bakanlığı mı, Sayıştay mı, Maliye mi, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme mi gelir denetler bu bağışlar nereye harcandı. Bunun da hesabını Belediye Başkanı verir. Şimdi siz yasak getiriyorsunuz. Komik olan ne Ruşen Bey? Herhangi bir sivil toplum kuruluşu, mesela İHH İçişleri Bakanlığından izin almadan, devletin hiçbir biriminden izin almadan yardım kampanyası, bağış kampanyası açabiliyor. Ama belediyeye hayır sen açamazsın diyor. Böyle komik, bu kadar saçma olabilir mi? Bunu söyleyin İçişleri Bakanına aktarın yani bu yanlıştır, biz bir kavga alanı yaratmak istemiyoruz insanlar can derdinde. Biz merkezi hükümet, yerel yönetimler hep beraber oturalım, birlikte mücadele edelim, sorun bir parti sorunu değil yani gelen hastalık yani Covid-19 sadece CHP’lileri, sadece AK Partilileri, sadece HDP’lileri veya İYİ Partilileri değil insanı yok ediyor, yani insanı öldürüyor. Dolayısıyla birlikte mücadele etmemiz lazım. Şimdi bizim inancımızda da “iyilikte yarışın” diyor. Yani Allah’ın emri “iyilikte yarışın.” Şimdi sen iyilikte yarışacakken, sen iyilik yapma diyorsun. Niye ben iyilik yapmayım? Adam ihtiyaç sahibi, evinde ekmeği yok. Kimden isteyecek? En rahat ulaşacağı kişi Belediye Başkanı, açacak 153’ü diyecek evimde ekmek yok, çocuğum aç, tencere kaynamıyor bana bir şey gönder. Belediye Başkanı da ona gönderecek. Hayır gönderme diyor, yardım yapmayacaksın. Niçin? Sen CHP’li belediyesin.
Ruşen ÇAKIR- Peki bu yardımlar durdu mu şu anda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün bunlara rağmen Türkiye genelindeki bütün Belediye Başkanlarımız her türlü yardımı yapıyorlar. Ben size bir de liste okuyayım mı Ruşen Bey? Belediye Başkanlarımızdan aldık. Bizim CHP’li belediyeler geçen haftaya kadar 487 bin 117 aileye ayni yardım yaptılar. 176 bin 942 ailenin suları kesikti, o suları yeniden bağladılar. 287 bin 371 aileye nakdi yardım yaptılar. Yani paraları yoktu veya gelirleri yoktu, nakdi yardım yapıldı. Belediyelerimize ait 12 bin 24 işyerinin kiraları ertelendi. İşyeri kiraları alınmıyor, ertelendi. 37 bin 514 aileye evde bakım hizmeti veriliyor. Yaşı 65 veya yaşı 70 tek başına, ona bakım hizmeti, 37 bin 500 aileye evde bakım hizmeti veriliyor. 206 bin 605 farklı alanda yani ibadet yerleri, huzurevleri, taksi durakları, sağlık tesisleri, kaymakamlığın istediği, valiliğin istediği yerlerin tamamının dezenfektan işleri yapıldı, dezenfekte edildi buralar. 2 bin 287 sağlık çalışana da konaklama imkanı sağlandı. Biz bunu sürekli olarak takip ediyoruz ve Belediye Başkanlarımız da sağolsunlar ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar.
Ruşen ÇAKIR- Peki bu arada şunu sormak istiyorum. Halktan bağış toplama faaliyetlerini sürdürebiliyorlar mı İçişleri Bakanlığının müdahalesinin ardından?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bankalardaki hesapları bloke etmişler. Toplanan paraları da vermiyorlar CHP’li belediyelere. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizim belediyelerimiz gerekirse bazı yatırımları kesecekler dolayısıyla kendi belde halkının yani bu ülkede yaşayan vatandaşların hiçbir ayrım yapmadan AK Partiliymiş, CHP’liymiş, MHP’liymiş, Saadet’liymiş, HDP’liymiş hiçbir ayrım yapmadan hangi evde sorun varsa o soruna kilitleniyorlar.
Ruşen ÇAKIR- Ülke çapındaki kampanyayı engellediğiniz yolundaki Cumhurbaşkanının sözleri ortada duruyor ve bayağı da bir konuşmasının sonuna özellikle bunu saklamış.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl engellemişiz Ruşen Bey?
Ruşen ÇAKIR- Ben de size soruyorum, işte buna…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim, Cumhurbaşkanının açtığı kampanyaya destek vermeyin diye çıkardığım bir genelge yok. Böyle bir ifadem de yok. Kampanya açıyor, tamam kampanya açabilir, ben Cumhurbaşkanı kampanya açmasın demedim ki hiçbir zaman, açabilir. Niçin? Hazine tamtakır para yok yani ne yapacaklar. Bir yerden para alacaklar, bir yerden para bulacaklar. Nereden alacaklar parayı? Vatandaşa gidiyorlar. Vatandaş bağış yapsın mı? Evet bağış yapsın. Sayın Erdoğan şunu söyledi dedi ki, “bugünler en çok fedakarlık yapmamız gereken günlerdir.” Doğru mu? Evet doğru. Bakın doğruya doğru diyorum. En fazla fedakarlık yapmamız gereken günler. Soru şu, fedakarlığı kim yapacak Ruşen Bey? Ben mi yapacağım, siz mi yapacaksınız, kahveci mi yapacak, simitçi mi yapacak? Kim yapacak bu fedakarlığı?
Ben diyorum ki, bu fedakarlığı devletten en büyük ihaleyi alanlar önce o fedakarlığı onlar yapsınlar, büyük gelir sahipleri yapsınlar. Şimdi devlet memurlarına zorla diyorlar ki, bağış yapacaksın. Çağırıyorlar memurları, mesela polisleri çağırıyorlar diyorlar ki buraya bağış ver diyorlar. Bağış vermezsen yazı yaz diyor, ben şu tarihte geldim işte bağış yapmıyorum diye yazı vereceğim. Böyle saçmalık olur mu Allah aşkına! Genelge çıkarıyorlar bağış yapacaksınız diye. Dün Sayın Erdoğan da benim bu eleştirilerim üzerine… Bunlar doğru değildir yani bağış gönüllüdür, insanlar gönüllü giderler paralarını verirler ve dolayısıyla da bağışın yerine ulaşıp ulaşmadığına bir şekliyle de bakarlar. Biz Belediye Başkanlarımıza şunu söyledik, kim size bağış yapıyorsa ve kimlere ödenmesini istiyorsa, yoksul ailelere ödüyorsanız siz bunu kaç yoksul aileye ödediğinizi, yoksul aileye öderken söyleyeceksiniz şu kişi size bağış yaptı biz bu bağışı size verdik. Ve o isim yoksul ailelerin isimlerini de eğer bağışı yapan istiyorsa götürüp bağışı yapana söyleyeceksiniz. Sizin yaptığınız şu kadarlık bağışı, biz şu şu şu kişilere şu mahallelerde, şu semtlerde dağıttık diye. Dolayısıyla alanla verenin sadece birbirini bildiği, onun dışında kimsenin bilmediği bir saydam, şeffaf, ahlaki bir uygulama getirmek istedik. Bunu yapıyoruz. Şu anda da yapıyoruz zaten bunu.
Ruşen ÇAKIR- Peki önünüzü görebiliyor musunuz, nasıl bir şey görüyorsunuz, bu daha ne kadar sürecek, Türkiye bunu nasıl kaldırabilecek, dünya bunu nasıl kaldırabilecek? Bütün bildiğimiz kuralların, yolların, yöntemlerin altüst olduğu çok acayip bir dönemden geçiyor dünya ve Türkiye. Sizin bu konudaki değerlendirmeleriniz, öngörüleriniz, beklentileriniz, kaygı ve umutlarınız tabi ki…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, aklın ve bilimin ışığında bu sorun yenilecektir yani bu sorun aşılacaktır. Doğru, bir anlamda bütün dünya bu temel sorunla salgın hastalıkla karşı karşıya, ülkeler ellerinden gelen çabaları harcıyorlar. Bilim insanları aşı üretmeye çalışıyorlar. Pek çok kişi, bilim insanı, uzman, sadece Türkiye açısından değil dünya açısından da yeni bir sürecin başladığını ifade ediyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz yani siyasetin aynı zamanda liyakate, bilgiye ve bilim insanlarına değer verilmesi gereken bir alan olduğunu artık siyasetçinin kavraması lazım. “Her şeyi ben bilirim” mantığıyla yola çıkan bir siyaset anlayışının sadece Türkiye’yi değil dünyayı felakete sürükleyeceğini de artık bilmemiz gerekir. Devlette liyakatin zaten bu açıdan büyük önemi vardır.
Bakın Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu kurdu, hepimiz mutlu olduk Bilim Kurulu çünkü orada akademisyenler var, hocalar gelmişler yıllarını vermişler bu işe, hastalıkla mücadele ediyorlar. Hatta kendi hayatlarını bile tehlikeye attılar, mücadele ettiler ve bazıları hayatlarını kaybetti onlara da ve bütün hayatını kaybeden vatandaşlara da rahmet dileyelim. Dolayısıyla bakıldığı zaman artık siyaset kurumunun bilgiyi, bilimi, aklı reddetmesi mümkün değil. Bilgiden yola çıkması lazım, uzmanlıklardan yola çıkması lazım, uzmanları çalıştırması lazım, bilginin önemini kavraması lazım ve bu çerçevede yola çıkması lazım.
Eğer Türkiye bunu yaparsa kazanır. Bunu yapan ülkeler kazandı. Almanya bunlardan örnektir mesela. Almanya bilim insanlarını öne sürdü. Biz kalktık Hıfzıssıhha Enstitüsünü kapattık. Yani Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan, aşı üreten, dünyaya aşı ihraç eden bir bilim kurumunu kapattık maalesef üzülerek ifade edeyim. Ve şimdi yeni aşı üretmeye çalışıyoruz. Niye kapattın kardeşim? Ben bunu söyleyince şimdi gene bağırıp çağıracaklar, “Kılıçdaroğlu gene eleştirdi…” Ne söyleyeyim Allah aşkına? İyi ki Hıfzıssıhha Enstitüsünü kapattınız mı diyeyim? Yanlış yaptınız diyorum, yanlıştan dönün diyorum. Hala bugün yine söylüyorum; yanlış yapıyorsunuz, bazı yanlışlar yapıyorsunuz bunlardan dönün. Adamın işyerini kapattınız, güzel, ben niye kapattınız demiyorum, önlem alıyorsunuz kapatıyorsunuz. Evde kal diyorsunuz, gayet güzel evde kalması lazım. Peki kardeşim işyerini kapattığınız, evde kal dediğiniz kişinin geliri nasıl yani bu adam nasıl geçinecek? Gündelikçi birisini düşünün yani kahvede çalışıyor veya sinema salonlarında malum hepimiz biliyoruz yer gösterenler var bunlar bahşişlerle geçiniyorlar, bahşiş olmazsa bunların geliri yok. Şimdi peki Allah aşkına Ruşen Bey söyler misiniz, sinema salonlarını kapattık, güzel kapatması lazım bakın buna itiraz etmiyorum, peki orada yer gösterip de bahşiş alan ve onunla ailesini geçindiren adamın geliri ne olacak? Sosyal devlet…
Ruşen ÇAKIR- Siz bir rakam verdiniz işini kaybedenler diye. Bu rakamları tekrar size sorabilir miyim ve bunu nasıl derliyorsunuz, nereden, bunun kaynakları nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ruşen Bey, kapatılan işyeri sayısı 144 bin 690. Biz her bir odayla, bu meslek kuruluşlarının odaları var, o odalarla özel iletişime geçtik. Bakın, normalde bunu kimin yapması lazım? Erdoğan’ın ekibinin yapması lazım ama hiç kimsenin haberi bile yok. Çünkü insan unsuru onların gözünde son sıralarda yer alıyor.
Berberler, kuaförler, güzellik salonları, 504 bin kişi dükkan kapandıktan sonra işsiz kaldı, 504 bin kişi.
Motorlu kurye çalışanları, bunların sayıları 982 bin kişi, bir kısmı çalışıyor ama işsiz kalanların sayısı 500 bin.
AVM’lerde işsiz sayısı, AVM’lerin büyük bir kısmı kapandı, bazıları işyerlerini kapattılar, işsiz sayısı 523 bin kişi.
Kahvehaneler, 259 bin kişi kahvehanelerde işsiz kaldı.
Kantinler, okul kantinleri, yurt kantinleri, üniversite kantinleri buralardaki çalışanlar yaklaşık 150 bin kişi, bunlar işsiz kaldılar.
Lokanta, restoran, kafe -ki bunlar en yoğun bir anlamda istihdam alanı yaratırlar - 1 milyon 900 bin kişi burada işsiz kalanların sayısı.
Okul servis araçları var, sorduk kaç tane servis aracı var Türkiye genelinde? 360 bin servis aracı var Türkiye genelinde. Biz buralarda çalışan bir şoför vardı servis aracı sahibi diye düşündük 360 bin kişi diye koyduk ama eğer yanında bir kişi çalıştırıyorsa işsiz kalan sayısı daha fazla olacak.
Sokak satıcıları var. Simitçiler, seyyar satıcılar. Bunlar yaklaşık 900 bin kişi Türkiye genelinde. Daha çok işte Şanlıurfa gibi, Diyarbakır gibi, İstanbul gibi yerlerde bunlar sokak satıcıları 900 bin kişi.
Ve gündelikçi ev kadınları var, evlere temizliğe giden kadınlar var. Bunların sayısı da 1 milyon kişi.
Dolayısıyla baktığınız zaman yaklaşık 3,5 – 4 milyon kişi bu süreçte… Ki burada kapatılan işyerlerinin sayısı daha fazla dediğim gibi 144 bin 690 değişik alanlarda, biz sadece bunları ancak saptayabildik. Şimdi bu insanlara ne verildi? Hiçbir şey. Bu insanların banka kredi kartları ne oldu? Hiçbir şey. Tüketici kredileri ne oldu? Hiçbir şey. Bu kişiler nasıl geçinecek hiç belli değil. Bunların birikimleri var mı, yok mu belli değil. Peki sigortalı mı bunlar? Sigortalıysa gidip belli bir süre işsizlik sigortasından para alacak. Sonra? Sonra aç kalacaklar.
Ruşen ÇAKIR- Peki bu yaralar nasıl sarılacak Kemal Bey? Bir şekilde diyelim ki en erken zamanda Türkiye ve dünya bu olaydan birazcık normalleşmeye başladı. Ama anladığım kadarıyla o normallik yani bundan sonra yaşayacağımız normallik buna girmeden önceki normalimiz olmayacak sanki öyle değil mi? Çok yıkıcı, tahrip edici bir süreç yaşıyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ruşen Bey, bir strateji üzerine inşa edilmesi lazımdı. Yani bu salgın hastalığın yarattığı tahribatın, derin travmanın nasıl giderileceği konusunda bir strateji oluşturulması lazım. İktidarın yani Türkiye’yi yönetenlerin akıllarına getiremedikleri şey strateji.
Nasıl olacaktı bu? Bir; sağlık konusunda çok daha sağlıklı, tutarlı ve saydam bir politika izlenecekti. Bilim Kurulu ne diyorsa onu yapacaklardı. Saray değil Bilim Kurulu ne diyorsa. Sokağa çıkmayı yasaklayın, insanları evde tutun dendi yapılmadı, “65 yaş üstündekiler sokağa çıkmasın…” E, 65 yaş üstündeki kişinin oğlu 20 yaşında, gitti akşam eve geldi, ne oldu? Yani sokağa çıksaydı ne olurdu, çıkmasaydı ne olurdu? Yani bu kadar akıldan, mantıktan yoksun kararlar da alındı. Buradan tamam bütün bu eleştiriyi bir tarafa bırakıyorum ve diyorum ki tamam sağlıkla ilgili Bilim Kurulu kararlar aldı bir şekliyle, ekonomi konusunda ne alındı? Orada ciddi eksikliklerimiz var.
Bakın Ruşen Bey, ta ilk günden itibaren yani 13 Mart’tan itibaren, “Ekonomik Sosyal Konsey’i toplayın Allah aşkına yani sorunu yaşayanlarla sorunu çözecekleri bir araya getirin, oturun bir dinleyin bu adamları. Bu adamlar ne diyorlar, ne söylüyorlar bu insanlar?” diyorum. “Toplamayacağım” diyor. Niçin toplamıyorsun? Çünkü topladığı kişiler kendisine asla itiraz etmeyecek ve yeni şey getirmeyecek insanlar. Dolayısıyla da kendisinin her söylediğinin çok muteber ve çok doğru olduğunu, evet efendim hikmet buyurdunuz, evet efendim çok doğru dediniz, evet efendim böyle bir harika fikir sizden nasıl çıktı biz bile şaşırdık diyecek adamlardan yola çıkıyor. Bu yanlıştır, devlet böyle yönetilmez. Devleti böyle yönetmeye kalkarsanız sonu felaket olur. Yani sonu büyük açmazlar olur. Buradan çıkmak lazım. Bunu söyledim. Yine bakın çiftçilerle ilgili tek bir şey yok. Çiftçi… Gıda bakın arkası, bunun arkasında gelecek olan şeylerden birisi gıda. Gıdada çok büyük sorunlar yaşayacağız. Buğday ithal edeceğimiz ülke bile olmayacak. Rusya kapattı. Bana söyler misiniz hangi önlem alındı? Çiftçiye ne verildi? Çiftçiye hakkı olan para bile verilmedi.
Yine aynı şekilde söyleyeyim bakın, bizim bazı Belediye Başkanlarımız yoğun bakımda ciddi sorunlar olur, hastanelerde ciddi sorunlar olur diye sahra hastaneleri kurdular. Bakın bunu biz yapıyoruz. “Askeri hastaneleri açın” dedik. Niye açmıyorsunuz, niçin açmıyorsunuz, yazık günah değil mi? Asker bizim askerimiz, bizim evladımız bunlar. Kılıçdaroğlu söyledi diye açmıyorlar. Aç kardeşim, vallahi aç söylemeyeceğim bir daha, aç. Amaç Türkiye’dir benim şahsi bir olayım değil ki amaç Türkiye, bizim insanımız, bu insanı kurtarmamız lazım, bu insanı bu travmanın dışına çıkarmamız lazım. Türkiye’nin ne kadar az hasarla bu süreci geçirirse o kadar başarılı olacağına inanıyorum ben. Ama maalesef alınan kararlar bu konuda oldukça yetersiz, onu da ifade edeyim.
Ruşen ÇAKIR- Şöyle bir toparlamak istesek, şimdi yapılanlar, geç yapılanlar, yapılmayanlar, beklentiler, sorunlar var, tahribat var, hayatlarını kaybeden insanlar, vaka sayısı artıyor. Endişeler, kaygılar var ve toplumda evine kapanmış bir durumda büyük bir kısmı ve tedirgin bir şekilde bir şey arıyor; dayanışma duygularını güçlendirecek mekanizmalar arıyor, bir takım çıkışlar arıyor. Ama şu haliyle bakıldığı zaman, şu ya da bu nedenle ülkede siyaset denince akla gelen aktörler mesela o insanların karşısına yan yana bile çıkmıyorlar. Şimdi böyle bir fotoğrafla bu iş ne kadar sürer? Yani şunu söylemek istemiyorum yani böyle bir zorla bir şey olması anlamında demiyorum ama genel olarak bakıldığı zaman ve bu süreç içerisinde biliyorsunuz çok sayıda insan siz de tanık olmuşsunuzdur siyaseti vs. tamamen bir kenara bırakıp geçim ve hayat derdine düşmüş durumda olan milyonlarca insan var. Ve bu insanların bakıp, görüp en azından umutlanacağı vs. bir takım mekanizmalar olması gerekiyor ve muhtemelen de evde televizyonları karşısında ya da internet başında bu mesajları alması gerekiyor. Bu mesajların esas üreyeceği yerin de Ankara olması varsayılıyor ama Ankara’dan şu ana kadar böyle bir şey gelmedi. Bundan sonra gelebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Vallahi gelirse memnun oluruz yani sonuçta bizim iktidar -çünkü hükümet yok rejim değiştiği için- iktidar ya da yönetim, merkezi yönetim, biz Türkiye’yi rahatlatacak kararlar alıyoruz diyorlarsa biz destek veririz, hatta kutlarız da yani. Ne söyleyebiliriz? Eksiklikler varsa dile getiririz. Bizim dile getirdiğimiz şeyleri dikkate alırlar veya almazlar, o da onların bileceği şey. Ama gönül şunu ister, bizim düşüncelerimizin haklılık payı daha sonra ortaya çıkarsa bu sonuçta bir maliyet de ortaya çıkarmış olur. Bu maliyet insan hayatıdır ya da ağır bir maliyet çıkar ortaya. Bizim üzerinde durduğumuz temel nokta budur. Yoksa biz hükümet önemli kararlar aldı, iktidar önemli kararlar aldı, Bilim Kurulunun dediklerini yaptılar, Ekonomik Sosyal Konsey toplandı… İşsizlik Sigortası Fonunda toplanan 181 milyar lira... İşini kaybeden ya da hükümet kararıyla ya da Cumhurbaşkanı kararıyla veya iktidar kararıyla işyeri kapatılanlardan işsiz kalanlara, ben İşsizlik Sigortası Fonundan üç ay asgari ücret üzerinden size para ödemeye devam edeceğim, siz evinizde kalın, hastalığı bulaştırmayın, ben gelir garantisini veriyorum size derse biz buna şapka çıkarırız ve teşekkür ederiz. Evet deriz Türkiye’nin böyle yönetilmesi lazım. Ama böyle yönetilmiyor. Dolayısıyla sorun burada. Yani yoksa biz bu sorunun çözümü konusunda ya da sorunun derinleşmeden, bir şekliyle ağır maliyetler getirmeden atlatılması konusunda elimizden ne geliyorsa onu yaparız.
Ruşen ÇAKIR- Son olarak şunu sorayım. Kurultayınızı ertelediniz, belli mi ne zaman yapılabileceği? Bu konular da mesela öngörülebiliyor mu? Türkiye şu haliyle baktığımız zaman insanlar birçok şeylerini ertelemiş durumda, iptal etmiş durumda ama bir belirsizlik var, neyin ne zaman yeniden başlayabileceği konusunda. Böyle bir öngörünüz, bir zaman şeyi öngörebiliyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır Ruşen Bey, samimi söylemek gerekirse biz de doğal olarak Bilim Kurulunun belirleyeceği tarihi bekliyoruz. Bilim Kurulu derse ki bize yani tamam artık işyerleri açılabilir, insanlar sokağa çıkabilir, toplantılar yapılabilir derse, biz de o çerçevede kendi kurultayımızı yapmış oluruz. Topluma her zaman olumlu şeylerle bakmak isteriz, olumlu şeyleri söylemek isteriz.
Bu çerçevede insanların evet fedakarlık yapması gerekiyor bu da çok önemli. Ama ben şu düşünceyi yine son olarak size ifade edeyim, kim yardım yapmalı, kim bağışta bulunmalı, kim Türkiye’nin sorunlarını çözme konusunda en azından maddi olarak destekte bulunmalı ben size onu ifade edeyim, geçen gün de ifade ettim.
Sadece bir projenin hazineye bedeli rakam olarak bakıldığı zaman çok ağır aslında bu yap-işlet-devret veya kamu özel işbirliğinin Türkiye’ye getirdiği bir fatura bu. Osmangazi Köprüsü dolayısıyla 2020 yılında hazineden çıkacak olan para 2 milyar 300 milyon lira.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü dolayısıyla hazineden çıkacak olan para minimum 790 milyon lira.
Üç, Avrasya Tüneli dolayısıyla çıkacak olan 2020 yılında 300 milyon lira. Üçünün toplam 2020 yılında hazineye getirdiği ek yük 3 milyar 400 milyon lira. Otoyol bağlantılarını dahil ettiğimizde, 2020 yılında hazinenin bu kişilere ödemesi gereken garanti parası 6 milyar liranın üzerinde. Şunu söyledim, bakın bağış kampanyası açtılar, çoğu kamu kurumları yapıyor, Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Halk Bankası. Bunlar 6 milyar liralık alacaklarından 2020 yılı içinde vazgeçseler ne olur? Ben kendilerine teşekkür ederim. Ne olacak yani siz daha uzun yıllar bu paraları alacaksınız, daha uzun yıllar alacaksınız, bir yılını…
Türkiye bu zor süreçten geçiyor, siz kalkıyorsunuz Tekalifi Milliye Emirlerinden söz ediyorsunuz. Yani Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, daha cumhuriyet kurulmadan önce Mustafa Kemal’in Sakarya Savaşında başarılı olmak için ayakkabıydı, yiyecekti, nohuttu, gömlekti, atletti, külottu bunlar için yayınladığı Tekalifi Milliye Emirleri var ve siz kalkmışsınız bugün aynı şartlardan söz ediyorsunuz, Tekalifi Milliye Emirleri diyorsunuz. Bağışlasınlar 6 milyar lirayı 2020 yılı içinde.
Kaldı ki Ruşen Bey, bir şey daha var. Tekalifi Milliye Emirleri dolayısıyla her bölgede bir de Tekalifi Milliye Komisyonları kuruldu. Kimden hangi yardım alındıysa tamamının listeleri çıkarıldı. 6 milyon 3 bin 633 lira 12 Nisan 1923 tarihi itibariyle ödendi. Yani alınan paralar daha sonra bu bağışı yapan kişilere tek tek ödendi. Cumhuriyet budur, halka borcu olmayan bir devlet anlayışı. Bakın bu çok önemli, halka borcu olmayan bir devlet. Vatandaşına yeri geldiğinde Milli Kurtuluş Savaşı sırasında vatandaşına gel yardım et diyen ama bağımsızlığı oluşturduktan sonra da bana yaptığın yardımı sana veriyorum diyen bir devlet. Devlet budur. Sosyal devlet de budur, milli devlet de budur. Bu bakış açısıyla bakıyorlarsa benim başımın üstünde yerleri var. Hiçbir şeyim yok.
Ruşen ÇAKIR- İyi bir final oldu bu. Çok teşekkür ederim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla biz evden, kendisi partisinden, uzaktan, artık galiba bir süre böyle devam edecek her şey gazetecilikte, siyasette. Kemal Bey’e çok teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de teşekkürler, iyi günler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun efendim. Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024