09.12.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV'de "Gündem Özel" Canlı Yayınına Katıldı (8 Aralık 2022)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV Gündem Özel canlı yayınında, Gazeteciler Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Elif Çakır- Karar TV ekranlarından hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Gündem özel yayınıyla karşınızdayız. Bu akşam program konuğumuz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırlayacağız Sayın Taha Akyol’la beraber. Yayınımızı Ankara CHP Genel Merkezinden gerçekleştiriyoruz. Ankara’da gündem çok yoğun, Türkiye’de de keza öyle. Neleri konuşacağız? Tabi ki, 3 Aralıkta açıklanan Türkiye Yüzyılı Programını konuşacağız. Enflasyonun sorumlusu kim bunları konuşacağız. Marketler mi, başka bir şey mi bunu konuşacağız. Meclisteki şiddeti konuşacağız, ekonomiyi konuşacağız, altılı masayı konuşacağız, EYT’yi konuşacağız. Bunlar ve dış politika.

Taha Akyol- Cumhurbaşkanı adayı kim onu konuşacağız.

Elif Çakır- Bakalım bu sefer cevap alabilecek miyiz?

Taha Akyol- Sayın Genel Başkanı sıkıştıralım, bir şeyler koparalım yani.

Elif Çakır- Evet. Biz hoş geldik, sizde bizim programımıza hoş geldiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, CHP Genel Merkezine hoş geldiniz. Burası bizim 600 kişilik konferans salonumuz.

Elif Çakır- Ben hemen güncelden başlamak isterim. Mecliste şiddet görüntüleri, AK Parti milletvekili Zafer Işık İYİ Parti milletvekili Hüseyin ÖRS’ü hastanelik etti, üç gün yoğun bakımda kaldı. Özür dilemeyeceğim, TBMM’de zaten böyle şeyler ara sıra oluyor dedi. Bu görüntüler ve oluyor mu böyle şeyler? Nasıl yorumluyorsunuz, ne diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi olmamalı önce orada bir anlaşmalıyız. Yani parlamentoda elbette sert tartışmalar olabilir, o sert tartışmaların getirdiği kutuplaşmalar olabilir, yani kutuplaşma kastederken partilerin milletvekilleri blok hareket edebilirler karşılıklı. Ama bunlar zaman zaman parlamentoda oluyor ama sonuçta belli bir zaman dilimi içinde hemen hemen önce Meclis Başkanı, Meclis’i yöneten kişi ara veriyor ve dolayısıyla bir sükûnet doğuyor bir süre sonra. Fakat bu sefer farklı bir şey oldu, gerçekten parmağına muşta gibi taktığı yüzükle bir milletvekiline saldırması bir AK Parti milletvekilinin doğru değildi. Hadi bari özür dile yani bu yaptığım kaba bir hareket ve dolayısıyla bunun meclisin vakarına yakışmadığını bir şekliyle ifade etmesi en azından tansiyonu yumuşatması açısından da iyi olurdu. Çünkü İYİ Parti’nin milletvekilleri AK Partili milletvekili çıkıp konuştuğu zaman veya bakan konuştuğunda salonu terk ettiler. Böyle bir ortam yani 21’inci yüzyılın parlamentolarında olmamalı, yani sadece Türkiye’de değil dünyada da olmamalı. Ama bizde maalesef zaman zaman gerilimler oluyor, bu tür olaylar oluyor ama bu tür yüzükle vurma, kaşını yarma… Kalp pili varmış değerli İyi Partili milletvekilinin, ben bilmiyordum kalp pili olduğunu. O kalp pilinin bir süre çalışmaması, hemen acile kaldırılması bir akşam yoğun bakımda kalması bunlar tabii hoş şeyler değil. Bu aynı zamanda milletvekili dokunulmazlığını da ilgilendiren bir olay da değil. Çünkü suçüstü halidir, dolayısıyla normalde cumhuriyet savcılığının harekete geçmesi lazım.

Taha Akyol- Ben burada size içtüzükle ilgili bir soru sormak istiyorum. Eskiden sizde gayet iyi bilirsiniz, grup toplantılarında milletvekilleri liderlerini ve hükümetlerini eleştirirlerdi. İsmet Paşa’nın tekliflerini kaç defa CHP grubu reddetti. Adnan Menderes hükümetini Demokrat Parti milletvekilleri düşürdüler politikasını düzeltmek için. Süleyman Demirel’in bütçesini reddettiler vs. 2013 yılında Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek liderlere, eminim size de ulaşmıştır. Bir mektup göndererek Salı günkü toplantıların miting havasında olmaktan çıkarılmasını, davet edilen izleyicilerin aşırı heyecana kapılmasından veya izleyicilerin aşırı heyecana kapılmasından istenmeyen hadiselerin olabileceğini, buna bir çekidüzen verilmesini yazılı olarak istedi Cemil Çiçek. Hiçbir şey çıkmadı.

Şimdi şöyle bir teklif gelse ya da siz böyle bir teklif getirmeyi düşünür müsünüz? Salı günü toplantıları televizyonlar tarafından yayınlanmaz nokta. Fıkra iki; Salı günü yapılan grup toplantılarında milletvekilleri parti politikalarıyla ilgili, hükümet politikalarıyla ilgili görüş ve eleştirilerini bildirirler, milletvekillerinin konuşması bittikten sonra Genel Başkanlar cevap verir veya görüş açıklar. Böylece milletvekilinin kendi partisi içerisinde fikir ve ifade özgürlüğüne sahip olmasını iç tüzükle temin etmek. Böyle bir şey işinize gelir mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir. Yani biz ilke olarak itiraz etmeyiz. Yani çok gerilimli bir siyasal atmosfer sadece siyasi partileri ve onların milletvekillerini değil sokaktaki vatandaşı da geriyor. Yani kahvede oturan farklı partileri destekleyen iki vatandaş kendi aralarında da o tartışmayı Meclis’teki tartışmayı oraya da taşıyabiliyorlar veya sokağa taşıyabiliyorlar. Daha gerilimli bir ortamdan daha sakin bir ortama geçmek gerekiyor. Öyle bir öneri gelirse biz bu öneriye hayır demeyiz. Otururuz, konuşuruz. Parlamentodaki yani grup toplantılarının bir miting havasına dönüşmemesi lazım daha sakin bir ortamda, eğer bir düşünce açıklayacaksanız bunu oturup daha sakin bir dille anlatabilirsiniz. Bunlar yapılabilir. Ama bunun bir öncülüğünün yapılması lazım, bu öncülüğü yapacak olan da iktidar partisidir. İktidar partisinin bu konuda oturup diğer partilerin genel başkanlarıyla veya grup başkanvekilleriyle bir araya gelirler, oturulur, konuşulur; ‘Gerginliğin topluma zarar verdiğini, daha sakin bir ortam olması gerektiğini…’ Elbette eleştiriler zaman zaman sertleşebilir ama bu sertleşen eleştiriler bir fiziki saldırıya asla dönüşmemeli. Hatta zaman zaman Taha Bey böyle siz de gayet iyi bilirsiniz kürsüden karşılıklı laf atmalarda olur. Bu atılan laflar zaman zaman mizahında konusu olur. Bunlar olabilir.

Taha Akyol- Rahmetli Erdal İnönü’yle Özal’ın atışmaları ne kadar seviyeliydi değil mi, ne kadar güzeldi? Hepimiz tebessüm ederek ikisinin de olgunluğunu takdir ederek izlerdik.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Taha Akyol- Şimdi Salı günkü konuşmalar yani söyleyecek söz bulamıyorum. En ağır sözler, en öfkeli sözler ve milletvekilleri de miting kalabalığı gibi kalkıp en ağır sözleri en çok alkışlıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Maalesef böyle bir şey var. Genel Kurul salonunda da zaman zaman yani diyelim ki bir hatip kürsüye çıkıp konuştuğu zaman sert eleştiri geldiğinde hatibin konuşmaması için sürekli laf atılması o da gündeme geliyor. Biz bunlara alıştık ama bunun toplumu germemesi lazım. Bu konuda belki daha dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin ben şunu çok isterdim, yani yumruk atan milletvekilinin en azından AK Parti Grup Başkanlığı tarafından bir şekilde bunun kınanmasını, doğru olmadığını, ilgili milletvekilinden saldırıya uğrayan milletvekilinden özür dilenmesi gerektiğine de inanırdım. Yani böyle bir tablo oldu ama bu tablo bize yakışan bir tablo değil, gel beraber tokalaşalım medyanın önüne çıkalım evet ben bir şey yaptım ama bu hataydı demek, bu bir erdemdir aslına. Yani yoksa bir dayatma kültürüyle siz bir düşünceyi karşıdaki kişiye zorla aktaramazsınız, söyletemezsiniz.

Elif Çakır- Ben şunu merak ediyorum. Şimdi mecliste bütçe görüşülüyor. Türkiye 2018 yılından buyana Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetiliyor. Dolayısıyla mecliste görüşülen bütçe Cumhurbaşkanlığı hükümetinin bütçesi yani Cumhurbaşkanının bütçesi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hükümet sisteminin bütçesi.

Elif Çakır- Bütçesi ve Erdoğan’ın bütçesi yani. Cumhurbaşkanının bütçesi görüşülüyor. Şimdi bütçe görüşülüyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan bütçe görüşmelerinde yok. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu doğru değil. Meclis içtüzüğünü değiştirdiler Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya bir bakan bütçeyi sunar diye. Oysa anayasada gayet açık hüküm var, diyor ki; ‘Cumhurbaşkanı sunar bütçeyi TBMM’ye.’

Elif Çakır- Çünkü birisi seçilmiş, birisi atanmış.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Daha önceye baktık daha önce de bakanlar kurulu sunar diyor. Tabi bakanlar kurulu bütçeyi sunuyor, Başbakan gelip kendi bütçesini savunur diyor. Burada da normalde Cumhurbaşkanının gelmesi lazım, kendi bütçesini savunması lazım. Eleştirileri dinlemesi lazım, daha bütçenin kapanışında da bütün o eleştirilere yanıt vermesi lazım.

Şimdi siz hem anayasa göre sunduğunuz bütçeyi gelip kendiniz takdim etmiyorsunuz ama sizin atadığınız bir kişi gelip bütçeyi orada sunuyor, savunmaları da o yapıyor. Orada şöyle bir garip durum çıkıyor ortaya; atamayla gelen kişi TBMM kürsüsüne çıkıp seçimle gelen bir kişiye en ağır sözleri söyleyebiliyor. Bu olmaz, eşit değil taraflar. Ben bir ara onlara atananlara ‘Devlet memuru’ demiştim, arkadaşlar ‘Devlet memuru gibi’ demiştim alınmışlardı ama alınmalarına gerek yok, devlet memurlarına sağlanan bütün şeyler dokunulmazlıklar vs. aslında bakanlara da sağlanmış durumda. Devlet memuru bir şey yaptığı zaman yani bir suç işlediği zaman amiri izin vermediği sürece savcı soruşturma açamıyor. Yani suçüstü işler hariç olmak üzere. Aynı şekilde burada da var.

Şimdi bir Cumhurbaşkanı hazırladığı bütçeyi parlamentoya getirmeli, parlamentoda kendi bütçesinin arkasında durmalı, bu bütçenin halka ne getirdiğini, vatandaşa ne getirdiğini oturup anlatmalı, vatandaşa umut vermeli, umut vaat etmeli ama bunların hiçbirisi yok sadece işte görünüyor kavga var dövüş var. Eskiden bütçeler parlamentoda görüşülürken gerçekten son derece nitelikli tartışmalar olurdu. Biz bürokrat olarak orada olurduk, hazır olurduk, bakanımız gidip konuşacak diye, Başbakan konuşacak diye, bir soru gelebilir muhalefetten…

Taha Akyol- Sizin bakanınız Aydın Güven Gürkan’dı yanlış hatırlamıyorsam.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Ama ben Maliye Bakanlığında çalıştığım dönemde de pek çok bakanla çalıştım. Sümer Oral evet. Şimdi oraya gidildiği zaman bürokratlar olarak Başbakan konuştuğunda orada beklerdik bir soru geldiği zaman hemen yanıtını yazar, kendi bakanımız aracılığıyla ulaştırırdık oraya. Arzu ederse kullanırdı, arzu etmezse kullanamazdı. Şimdi böyle bir tablo hemen hemen yok, bürokratlar geliyor ama zaten kimsenin sorulara cevap verdiği de yok. Yani böyle bir garip durum da var.

Taha Akyol- Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bütçeyi hazırlayan Cumhurbaşkanının hazırladığı bütçeden dolayı dahi meclise karşı sorumluluğu yok.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet maalesef.

Elif Çakır- Peki bu bütçe Türkiye’ye ne getiriyor? Siz bu işleri biliyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yıllarımı verdim.

Elif Çakır- CHP olarak, Kemal Kılıçdaroğlu bütçede en çok itiraz ettiği yani burada bir anormallik var dediği şeyler neler şimdiye kadar ki yapılan görüşmelerde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elif Hanım şöyle ifade edeyim. Yani bu bütçe daha parlamentoya geldikten bir süre sonra rakamların eskidiğini değerini kaybettiğini görüyorsunuz. Yani bu enflasyonla bu bütçe ne olacak? Yılın ortasında göreceksiniz yeni bir bütçe getirecekler. Ek bütçe gelecek yani. Buna benzer. Çünkü sizin bir bütçeyi bir yıl süreyle rakamlarını sağlıklı oluşturup parlamentoya sunabilmeniz için ekonomide istikrar olması lazım, öngörülebilir olması lazım. Sizin enflasyonun yılsonunda ne olacağını bilmeniz lazım, kurun ne olacağını bilmeniz lazım, ithalatı, ihracatı bilmeniz lazım, tarımsal üretimi bilmeniz lazım. Yani sağlıklı bir planlama örgütünün olması lazım. Çok sağ olsunlar planlama örgütünü de kapattılar. Yani Devlet Planlama Teşkilatı yok şu anda. Planlama olmadığı içinde belli değil artı bakanların şöyle bir şey Elif Hanım bu da çok önemli bana göre. İkili bir yapı var şu an devlette; bir saray bürokrasisi, bir de aşağıda bakanlıkların bürokrasisi var. Bunların arası kopuk, yukarıda da karar alınıyor aşağıda karar mekanizması yok. Yani bakanların karar alma yetkileri yok. Dolayısıyla yukarıda alınan kararlar, yapılan uygulamalar aşağıya yansırken ya tam yansımıyor veya eksik yansıyor veya yansıyan bilgiyi aşağıdakiler uygulamıyorlar. Böyle bir garip yapı var, bir garip devlet yapısı çıktı ortaya. O nedenle bütçeler normalde halka umut vermesi lazım, umut veren bütçeler olmaktan çıktı.

Şimdi işte asgari ücret tartışılıyor şu kadar, şu kadar. İyi de diyorlar ki mesela ‘Asgari ücreti acaba yılda dört sefer belirleyebilir miyiz?’ Enflasyon çok fazla, verdiğiniz rakamlar süratle eskiyor. Dört sefer demelerinin nedeni de şu onu da ifade edeyim. Şimdi biliyorsunuz bu otoyol ve köprülerde dolar bazında, avro bazında fiyat belirlenmiş durumda, yılda dört kez fiyatlar yenileniyor. O fiyatlar yılda dört kez yenilenirken asgari ücrette bari yılda dört kez yenilensin ve ona göre işçiler ücret alsınlar diye talep de var. 

Taha Akyol- Tabi bunun şöyle bir problemi de var. Firmalar o zaman ücret konusunda kendi bütçelerini yapamaz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yapamıyorlar.

Taha Akyol- Çok vahim bir durum bu. Yani yatırım falan kalmaz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi zaten Taha Bey, doğru dürüst yatırım yapan firmada yok. Çünkü onlarda diyorlar önümüzü göremiyoruz diyorlar. Döviz kuru ne olacak bilmiyoruz diyorlar, ithalat, ihracat ne olacak bilmiyoruz. Şimdi asgari ücretin belli bir rakamı yakalaması veya aşması halinde özellikle orta ölçekli firmalara ağır yükler gelecek. O da hayatın bir başka gerçeği olarak. O yükü hafifletmek için aslında normalde asgari ücretin vergi dışı tutulması lazım. Vergi dışı tutulunca esnaf rahatlamış olacak. Yani devlete ödenecek vergi doğrudan doğruya işveren tarafından işçiye ödenmiş olacak. Ücret olarak ödenmiş olacak.

Taha Akyol- Esnafın firmasından çıkan sabit kalacak ama işçinin eline geçen artacak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet artmış olacak. Dolayısıyla bu da bir devlet politikası olmak zorunda. Bu hem işçinin işine gelir, hem işverenin işine gelir. Vergi kaybolabilir denebilir yani devlet açısından vergi kaybolabilir denebilir. Zaten bu verginin bir kısmı şu cepten alınıp şu cebe… Devlet memurundan vergi kesiyorsunuz öbür taraftan maaşını ödüyorsunuz yani bakıldığı zaman. O denge sağlanabilir. Hemen sağlanmayabilir onu da söyleyeyim ama belli bir zaman dilimi içinde o denge kendi içinde oluşturulabilir.

Taha Akyol- 3 harfli marketler. Yani biliyorsunuz yeni bir hain kategorisi tespit ettik 3 harfli marketler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Temel Beyin güzel bir açıklaması oldu. Evet, 3 harfli sorun var ama bunlar işte AKP, MHP ve BBP galiba 3 harfli bunlar asıl sorumlu, 3 harfliler sorun değil demişti.

Taha Akyol- Ne diyorsunuz yani enflasyonun sebebi bu marketler mi? Yahut enflasyonun sebebi esnafın, tüccarın, firmaların, büyük marketlerin, küçük marketlerin fiyat artırması mı? Daha önce niye bunlar enflasyona sebebiyet vermiyordu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Devlet yönetimindeki acziyeti gösteriyor aslında. Yönetemiyorlar, mutlaka bir suçlu bulmaları lazım. Hep eskiden CHP derlerdi, bu CHP’nin yüzünden oldu diye. CHP’nin ticari alanı olmadığı için şimdi bir şey diyemiyorlar. Ama gerçekten de bir acziyetin sonucu bu. Şimdi orada bir açıklama yapıyor mesela bir yetkili kişi diyor ki, ‘Domatesi ben tarladan sıfır maliyetle alsam, yani hiç para ödemesem bile bu domates gelip benim tezgahıma konduğunda 7 lirayı oluyor’ diyor. Üzerine bende bir kar koyacağım diyor. Şimdi sıfır maliyet 7 lira oluyorsa önce oturup bunun iktidar tarafından değerlendirmesi lazım, nereden bu fiyat artışı oluyor. Gübreye zam yapıyorsunuz, ilaca zam yapıyorsunuz, fideye zam yapıyorsunuz elektriğe zam yapıyorsunuz. Ulaşım masrafları var o başlı başına, yol masrafları var yani köprüden, şuradan, buradan geçerken ona ayrıca para ödüyorsunuz. Çalışan işçiler var onlara bir bedel ödüyorsunuz. Sonuçta bir maliyet çıkıyor ortaya. Bunlar zarar etmeyeceğine göre makul bir kar koyarlar. Şimdi bu tür işlerde devletin kurumları var denetimi için o devletin kurumlarının yapması lazım ama siz polisiye önlemler alıyorsunuz. Eğer üç ayrı kurum diyelim ki firma üç harfli firma dediğimiz bu firmalar gerçekten rekabeti bozucu ve fiyatları yükselterek kendi aralarında bir işbirliği yapmışlarsa Rekabet Kurumu var. Rekabet Kurumu der ki, bir dakika ben baktım siz kendi aranızda anlaştınız, fiyatları yükselttiniz, dolayısıyla oluşturduğunuz birliktelik piyasaya zarar veriyor, tüketiciye zarar veriyor, siz olağanüstü kar elde ediyorsunuz o zaman ben size ceza veriyorum. Buna hiç kimse itiraz etmez neden? Bütün alanlar oturulur, araştırılır, fiyatlara bakılır, ona göre sonuç gerçekten onların iddia ettiği gibiyse yani bu firmalar kendi aralarında oturup da rekabeti bozucu ve tekelleşmeyi sağlayan rekabeti bozucu bir eylem içine girmişlerse zaten ceza verilecektir. Şimdi siz bunları yapmıyorsunuz intikam alıyorsunuz üç firma var bir firmaya odaklanıyorsunuz ve bir firma üzerinden özellikle çalışıyorsunuz yani düşmanlaştırıyorsunuz. Doğru değil bunlar yani. Devletin saygınlığına da gölge düşürüyor. Belediye zabıta memuru ne yapacak talimat veriyorsunuz git ceza ver diye. Şeye benziyor bu Taha Bey, bazen trafik polislerine makbuz verilir akşama kadar bu makbuzun tamamını dolduracaksın denir gelen arabaya ceza yazar. Yani bu maalesef bizim karşılaştığımız olaylardan birisi.

Elif Çakır- Bir izleyicilerimize dönmek istiyorum. Yorumlarda yorumları okumuyorsunuz galiba diyorsunuz bizi izleyenler. Yorumlarınızın hepsini okuyorum, sorularınızı da görüyorum. Yeri ve zamanı geldikçe bu soruların tamamını ya da içlerinden seçtiğimiz, çünkü benzer sorular var. Bunları Sayın Kılıçdaroğlu’na yer yer yönelteceğim elbette. Okumuyor değilim okuyoruz ve görüyoruz sorularınızı.

Şimdi enflasyon dediniz Kemal Bey, ekonomi bozukluğu, marketler değil yani kötü yönetim dediniz. Faiz düştü. Merkez Bankası faizi düşürdü. Düşürdü dediğim tek haneli orana indi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki, kurmaylarıma söyledim enflasyonda yakında düşmeye başlayacak göreceksiniz dedi.

Taha Akyol- Ve düştü.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi ekonomistler baz etkisinden söz ederler. Sizin gazetede de yazar ekonomi köşesinde yazan pek çok arkadaş yazıyor. Şimdi hayatın gerçeği şu Elif Hanım, ben bir tüketici olarak ister markete, ister mağazaya, ister bakkala, ister manava gideceğim domatesi aldığım zaman domatesin fiyatı düştü mü, düşmedi mi? Düşmedi, enflasyon düşmedi. Tam tersine domatesin fiyatı arttı mı arttı. Şimdi ekonomide ne derseniz deyin hayatın gerçeği vatandaşın alışveriş yaparken karşılaştığı gerçektir. İşin sonuçta özeti budur yani. Süt alırken, peynir alırken, et alırken, tuvalet kağıdı alırken, ihtiyacı neyse o ihtiyaçlarını alırken fiyatlar düştü mü düşmedi mi? Fiyatlar düşmediyse enflasyon düşmemiştir. Yani siz, oransal olarak baz etkisini alıp yıl sonunda düşecek daha sonra artacak, fiyatlar düştü, hayır, enflasyon düştü, baz etkisi dolayısıyla düştü ama hiçbir fiyat düşmedi.

Elif Çakır- Bunun hiç kimseye faydası yok mu? Kağıt üzerinde düştü yani.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kağıt üzerinde işte o baz etkisi. Yani bu zaten olacak. Bunu iktisatçılar altı ay önce yazıyorlardı yıl sonunda baz etkisi dolayısıyla düşecek diye enflasyon rakamları.

Taha Akyol- Tabi o düşme enflasyon fiyat artış hızının azalması anlamında. Yoksa fiyatlar düşecek değil. Artmaya devam edecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Değil tabi. Artı bir şey daha var Taha Bey. Şimdi üretici fiyat endeksiyle tüketici fiyat endeksi arasındaki açılımda çok yüksek. Yani üretici maliyeti çok yüksek, hala çok yüksek yüzde yüzün üzerinde. Şimdi üretici maliyeti çok yüksekse bu sonuçta üreten kişi bu maliyeti üzerine makul bir kar ekleyip tüketiciye yansıtmak zorunda. Yani bu enflasyon daha düşmeyecek, daha yükselecek yani.

Elif Çakır- Vatandaşın işine yaramıyor, piyasanın işine yaramıyor, iktidarın işine de mi yaramıyor bu faiz oranının tek haneye inmesi, enflasyonun düşmeye başlaması?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi tabi iktidar baz etkisi yani enflasyondaki hızlı yükselme biraz düştü vs. diye söyleyebilir ama sonuçta hayatın gerçeği siz gidip alışveriş yapınca bunu göreceksiniz. Yani düşmediğini göreceksiniz bunların. Ekonominin iyi yönetilmediğini göreceksiniz. Fiyat istikrar komitesi diye bir komite kurdular. Ne yapıyor fiyat istikrar komitesi? Merkez Bankasının görevini aldılar bir komiteye verdiler. Merkez Bankası fiyat istikrarından sorumlu olan kurum. Merkez Bankası kanunu dördüncü maddesi. Ama burada fiyat istikrarı diye hiçbir şey yok. Hangi fiyat istikrarında söz ediyorsunuz. Zaman zaman gazeteler yazarlar, çizerler, vatandaşlar, televizyon kanallarında tartışırlar peynir fiyatı et fiyatını geçti. Üretici diyor ki, bu süt fiyatlarıyla biz kar elde edemiyoruz ve biz bu inekleri kesime göndereceğiz. Yapmayın, etmeyin dediler ne oldu? Kesime gönderdiler şimdi başka bir tablo çıktı ortaya. Şunu kabul edelim Türkiye öngörülebilir bir anlayışla asla yönetilmiyor, günübirlik yönetiliyor. Kim karar alıyor? En sağlıklı kararları alan hangi organ Türkiye’de? Böyle bir organ bırakmadılar yani. Görevi ne yasaya göre Merkez Bankasının? Merkez Bankasının böyle bir görevi var mı? Var. Yasa da var mı? Var. Dördüncü maddesi mi? Dördüncü maddesi. Ama bu kanun uygulanıyor mu? Hayır uygulanmıyor. Merkez Bankası ne diyor? Efendim faizi düşürdük, yüzde 9’a düştü. Hangi faiz düştü? Buyurun gidin yüzde 9'la faiz bulabiliyor musunuz bankalardan? Yok. Banka verirse batacak zaten. Reel faizler çok yüksek. Yurtdışından alıyorsunuz dolar bazında, dolar bazında borç alıyorsunuz, dolar bazında yüzde 10 faiz ödüyorsunuz. Kim ödüyor? Devlet ödüyor. Güzel hükümet bunu ödedi. Peki bunun maliyetini nereden çıkaracaksınız? Vatandaştan. İlk kez ödenen faizler borçları aştı. Borç taksitlerini aştı. Borç 100 liraysa ödenen faiz 110 lira oldu. Böyle garip bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Ha buna belki bazı vatandaşlar olur mu diyecekler faiz anaparayı aşar mı? Aşıyor. Açsınlar Hazine ve Maliye Bakanlığının internet sitesine girsinler oradaki istatistiklere, tablolara baksınlar faizin anaparayı nasıl aştığını görecekler orada. Bu tablo var. Hayatın bir gerçeği bu tablo, acı bir gerçek ama maalesef bu var yani.

Karamsar bir tablo bunun farkındayım ama şimdi Taha Bey, çok karamsar bir tablodan girdik ama şunu söylemek isterim. Türkiye düzelir yani bu karamsar tablo böyle gitmez tabi.

Elif Çakır- Ne kadar zamanda düzelir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Biz altılı masada liderler olarak…

Elif Çakır- Çünkü seçim sürecine de girmiş bulunuyoruz. Artık yani resmi olarak açıklanmadı ama yani bir sürece seçim atmosferine girdi Türkiye.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet girdi doğru. Yani fiilen girmiş durumda. Karar alınmış değil ama fiilen girilmiş durumda. Yani ben bütün bu olumsuz tabloları biz biliyoruz zaten. Yani yabancısı olduğumuz bir şey değil. Günlük hayatımızdan da biliyoruz, alışveriş yaparken de biliyoruz artı devletin rakamlarını izlerken de acı tabloyu görüyoruz ve bu tablonun gelecekte Türkiye’yi nereye sürüklediğini de biliyoruz. Şu olur muydu Allah aşkına, bir ülkenin tepe yöneticisi, tek kişilik hükümet Sayın Mehmet Uçum öyle diyor. Ülke ülke dolaşıp para dileniyoruz acaba bize biraz dolar verebilir misin, biraz avro verebilir misin, biraz riyal verebilir misiniz diye. Eğer bir ülke bu noktaya gelmişse ülke yönetilmiyor demektir, yönetilemiyor demektir. Buradan Türkiye’nin süratle çıkması lazım. Bunun için de hukuk sisteminin yeniden oluşturulması lazım, devlette liyakatli kadroların olması lazım. Biz bunların tamamını sağlayacağız yani. Altı lider olarak bunların tamamını sağlayacağız. 

Taha Akyol- Efendim zaten bu ikinci yüzyıla çağrı toplantınızda hem sizin konuşmanızda, hem CHP’nin yeni ekonomi uzmanlarının konuşmasında bu konulara temas ettiniz. Onları biz soracağız Elif Hanımla birlikte. Yarın muhtemelen bu başörtüsüyle ilgili iktidar partisinin anayasa değişikliği teklifi meclise gelecek imzaya açtılar biliyorsunuz. Muhtemelen yarın gelmesi bekleniyor. Kılık kıyafetin özgürlüğü kısıtlayıcı bir yasak sebebi olmaması için siz bir kanun yapalım dediniz. Bu teklifi siz gündeme getirdiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, kadınların kılık kıyafetiyle ilgili olarak.

Taha Akyol- Böyle bir düzenlemeye siz ihtiyaç duyuyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Taha Akyol- İktidarda dedi ki elini yükseltti, madem böyle bir ihtiyaç var gel bunu kanunla değil anayasayla yapalım. Yarın önünüze gelecek. Siz hayır dediğiniz zaman ilk teklifi getiren sizsiniz. Evet dediğiniz zaman iktidara evet demiş olacaksınız. Ne yapacaksınız? Ayrıca bunun altılı masadaki diğer partiler için son derece hassas olduğunu da görüşmelerinizden, altılı masa toplantılarında siz benden daha iyi bilirsiniz. Ne yapacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Taha Bey, önce bir metni görmemiz lazım. Yani bizim verdiğimiz kanun teklifiyle uyuşuyor mu uyuşmuyor mu? İçinde başka maddeler var mı yok mu? Çünkü biz kadının kılık kıyafetinin siyasetin konusu olmasını doğru bulmuyoruz. Kadının kılık kıyafetiyle siyaset uğraşmamalı, siyaset kurumu uğraşmamalı. Elbette ki kadınlar kendi arzu ettikleri şekliyle giyinirler ve eğer siyasetin konusu yaparsanız iş çığırından çıkmış oluyor. Başka mecralara gidiyor ve Türkiye kendi gündeminden büyük ölçüde kopmuş oluyor. Türkiye’nin gündemi aslında kalkınmak, büyümek, istihdam yaratmak bunlar olabilmeli. Kadında o büyüme süreci içerisinde kamuda, özel sektörde çalışmalı, alın teri dökmeli, gelir elde etmeli. Onun da kendi içindeki sorumlulukları var çalışırken, üretirken o sorumlulukların gereği olarak da ekonomik büyümeden payını alabilmeli. Siz kadının bütün bunları bir tarafa bırakıp eğer siyasetin bütün enerjisini kadının kılık kıyafeti üzerine yoğunlaştırırsanız bu doğru bir şey değil. Bu kanun teklifini verdik evet. İstismar ediyorlardı. Bu istismardan artık Türkiye’nin çıkması lazım dedik. Anayasa yapalım dediler. Anayasa yapıyorlar bakalım. Görmedik, metni de görmedik. Nasıl yapılacak, başka maddeler ilave ediliyor mu, ilave edilmiyor mu onu da bilmiyoruz tabi. Gelince oturacağız sağduyuyla konuşacağız.

Taha Akyol- Oturacağız derken CHP yönetimi olarak mı oturacaksınız, altılı masa olarak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, önce kendi içimizde tabi doğal olarak kendi içimizde oturacağız, bizim de tabi sorumlu arkadaşlar yani Merkez Yönetim Kurulumuz var onlarla oturup konuşacağız. Grup başkanvekillerimiz var oturup hep beraber konuşacağız. Şey değiliz yani böyle illa karşı çıkalım, illa şu olsun, illa değil yani. Biz dediğim gibi sorunu Türkiye’nin gündeminden çıkarmak istiyoruz. Böyle bir sorun Türkiye'nin gündeminde olmamalı. Türkiye’nin gündemi tam farklı başka şeyler olmalı. Teknolojide nasıl büyümeliyiz, üniversiteler nasıl bilgi üretmelidir, istihdam sorununu nasıl çözmeliyiz, çiftçi nasıl kazanmalıdır, esnaf nasıl kazanmalıdır, sanayici nasıl kazanmalıdır, ihracatımız nasıl artmalıdır? Türkiye’nin sorunu bu olmak zorunda. Dolayısıyla biz o yapay sorundan Türkiye'yi çekip çıkarmak istiyoruz. Eğer bizim düşündüklerimizi yapıyorlarsa memnun oluruz tabi. Yani illa vay işte sen bunu yaptın bende bunu yaptım senin dediğini kabul etmiyorum, bende senin dediğini kabul etmiyorum o kısır çekişmeye götürür Türkiye’yi. Kısır çekişmelerin de Türkiye’yi nereye getirdiğini hep beraber görüyoruz Taha Bey. Buradan çıkarmamız lazım Türkiye’yi. İyi niyetle çıkarmak lazım. Bunu bir kavga dövüş aracı yapmamak lazım. Benim düşüncem bu. Ama dediğim gibi metni görmeden bir şey diyemiyorum.

Elif Çakır- Ben samimi olarak şunu sormak istiyorum. Siz bir 3 Ekim akşamında dediniz ki, turnusol kağıdı işte CHP içinde, AK Parti içinde, Erdoğan içinde bu kağıt işleyecek, samimiyet testi işleyecek dediniz. Başörtüsü güzel bir adımdı. Ben hani bunun iyi bir adım olduğunu, desteklenmesi gereken bir şey olduğunu da düşünüyorum. Fakat biraz iş çığırından çıkmadı mı? Şimdi mesela siz bir kanun değişikliği, kanun düzenleme teklifi, kanun teklifi getirdiniz, verdiniz. Erdoğan el yükseltti siz siyasetin böyle gündeminden çıkartayım başörtüsünü derken biranda başörtüsü tam böyle siyasetin gündemine geldi oturdu.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yine istismar etmek istiyor. Samimi düşüncemi soruyorsanız, yani istismar etmek istiyor. Yani ‘Vay sen nasıl başörtülülerin kılık kıyafetiyle uğraşmıyorsun, yine eskiden olduğu gibi CHP olarak itiraz et’ demek istiyor. Biz o tuzağa düşmeyeceğiz niye itiraz edelim ki. Yani bizim öyle bir derdimiz yok ki zaten.

Taha Akyol- Bu dediğiniz anayasa değişikliği içinde geçerli mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Her şey için geçerli. Bizim bakın Taha Bey, gerçekten de bu alanı tümüyle siyasetin dışında düşünmemiz lazım. Erdoğan niye istismar etmek istiyor bunu? Çünkü ben adım gibi eminim bir madde değil birden fazla madde getirecek, işte nasıl biz bunu siyasette kullanırız, siyasete tekrar malzeme yapabiliriz diye.

Elif Çakır- Peki nasıl çıkacak CHP bu işin içinden?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani Orban'ın Macaristan'da yaptığının bir benzerini Türkiye'de yapmak istiyor.

Elif Çakır- Peki ne olacak? Yani CHP bu işin içerisinden…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum gelmeden bir şey diyemem. Yani metni görmem lazım.

Elif Çakır- Ama yazılıyor yani iki madde gelecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyoruz kaç madde. Belki üç madde gelir bilmiyorum. Yani ben samimi söylüyorum, grup başkanvekillerine sordum bir metin geldi mi size? Grup Başkanvekillerine bir metin gelmemiş. Yarın öbür gün eğer imzaya açıldıysa göreceğiz tabi yani metinin ne olduğunu. Ona göre oturacağız karar vereceğiz tabi.

Elif Çakır- Üç madde geldi diyelim ki başörtüsü de var. Ne yapacak CHP bu durumda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Önce metni bir görmemiz lazım. Bizim yasal önerimize ters düşmüyorsa bir şey yapmayız ne yapacağız yani. Niye karşı çıkalım bizim yasal önerimizle eğer aynı paraleldeyse bir sorunumuz yok ki zaten.

Elif Çakır- Peki pişmanlık duyuyor musunuz Kemal Bey, yani ben bu başörtüsünü siyasetin gündeminden çıkartayım dedim ama iş böyle anayasa değişikliğine ve referanduma kadar gidiyor. Referanduma giderse…

Kemal Kılıçdaroğlu- Referanduma niye gitsin?

Elif Çakır- Size meydan okudu ama Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Taha Akyol- 400 oyu geçmezse referanduma gider.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır niye referanduma gitsin?

Elif Çakır- Samimiysen millete soralım dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Millete sormaya gerek yok, itiraz eden yok ki. O kendi kendine itiraz eden var diye düşünüyor. İtiraz eden yok ki, getirsin bir görelim. Biz kanun teklifini vermişiz, kendisi de görmüş, almış bakmış. Şimdi o da benzer bir şey yapıyorsa niye itiraz edelim ki benzer bir şey yapıyorsa. Bakmamız lazım dediğim gibi. Bakmadan neye karar vereyim. Şimdi ben size bakmadığım, görmediğim bir metin üzerinden nasıl yorum yapacağım. Ama dediğim gibi biz kadının kılık kıyafetinin siyasetin konusu olmasını asla doğru bulmuyoruz nokta.

Taha Akyol- Tavrınızda bu prensibe göre olacak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Taha Akyol- Bu arada şunu soralım. Anayasa değişikliği teklifi kılık kıyafetle ilgili, başörtüsüyle ilgili anayasa değişikliği teklifi şöyle veya böyle sizin alacağınız karar sadece parti kararı mı olur? Biz altı parti ülkeyi birlikte yönetmeye talibiz diyerek partinizdeki kararı altılı masayla da görüşür müsünüz?

Kemal Kılıçdaroğlu-

Ben görüşmem diye bir şey doğru olmaz zaten. Eğer liderler buluşmasında bu konu gündeme gelebilir elbette oturur konuşuruz tabi yani makul bir zeminde niye konuşmayalım. Hepimiz olgun insanlarız ve hepimiz Türkiye’nin içinde bulunduğu bu girdaptan çıkmasını istiyoruz. Bir görüş birliğimizde var zaten.

Taha Akyol- Son altılı masa toplantısında bu konu gündemdeydi, meclise gelmemişti ama gündemdeydi. Konuştunuz mu altı lider olarak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Konuştuk tabi kendi aramızda da konuştuk.

Taha Akyol- Ne diyorlar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben şimdi oradaki konuşmayı burada söylersem doğru olmaz.

Elif Çakır- Ama genel havayı söyleyebilirsiniz. Yani işte Akşener bunu söyledi, Davutoğlu bunu söyledi, Babacan bunu söyledi demeden masadaki genel havayı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hepimiz sağduyuluyuz yani.

Elif Çakır- Destek çıktı mı size altılı masadan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiçbirimiz metni görmediğimiz için bir şey diyemem.

Elif Çakır- Sizin başörtüsü çıkınıza altılı masadan destek yani konuşulduğunda iyi yaptınız denildi mi? Oradaki hava ne oldu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi oradaki tartışmaları ya da konuşmaları benim dillendirmem çok doğru olmaz. Ama kanun teklifini verdiğim zaman bazı Genel Başkanlar aradılar kutladılar yani kanun teklifi verdiğimiz zaman. Sadece onu söyleyeyim. Bu altılı masanın dışındaki bölümdü yani. Çünkü kendim o altılı masadaki görüşmeleri, konuşmaları aktarmak doğru değil yani.

Taha Akyol- Böylece altılı masaya geldik.

Elif Çakır- Altılı masada işler nasıl gidiyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet iyi. Bakın Elif Hanım, önce biz var olan sistemin değişmesini istiyoruz. Var olan sistem nasıl değişir anayasa değişikliğiyle. Çünkü bu sistem bir anayasa değişikliği sonrası oluşturuldu. O zaman bizi bir araya getiren temel etmen ne, faktör ne? Var olan sistemin değiştirilmesi. Bir araya geldik, ilk çalışmayı ne üzerine yaptık? Bu sistemi nasıl değiştiririz diye. Anayasa değişikliği. Bununla ilgili söylemimiz güçlendirilmiş parlamenter sistem. Yani eskiye dönelim değil. Bazıları siz eskiye mi döneceksiniz? Hayır eskiye dönmek gibi bir niyetimiz yok, eski de zaten sorunluydu. Sorunsuz bir sistem istiyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin ilkelerini belirledik. Oturup uzun uzun çalışıldı, sonra altı liderin bulunduğu ortamda güçlendirilmiş parlamenter sistemin esaslarını açıkladık. Bunlar esaslardı. Ama bu esasların ileride bir tartışmaya zemin açmaması ve bugünden görüş birliğinin sağlanması için de kanun maddelerini yazmaya çalıştık ve oturduk kanun maddelerini de yazdık. Arkadaşlar oturdular her partiden, sonra akademik dünyadan da destek aldılar, kanun maddeleri de oluşturuldu, meclis içtüzüğünde hangi değişikliklerin yapılması gerektiği yapıldı o da yine altı liderin katıldığı bir toplantıyla kamuoyuyla paylaşıldı.

Demek ki, hükümet olurken uzama ihtimali olan diyelim ya da uzun sürecek olan tartışmaları daha hükümet kurmadan çözdük ve önemli mesafe aldık burada. Şimdi geldik hükümet programı dediğimiz bölüme. Yani altılı lider iktidar olduk ve dolayısıyla yani altılı masa iktidar oldu dolayısıyla biz ne yağacağız? Anayasa belli, güçlendirilmiş parlamenter sistem belli, meclis içtüzüğü belli, diğer yasalarda yapacağımız değişiklikler belli bunlar üzerinde uzlaştık. Bunları yaptık peki ekonomide ne yapacağız, istihdamda ne yapacağız, büyümede ne yapacağız, devlet yönetiminde ne yapacağız? Bununla ilgilide bir hükümet programı hazırlamamız lazım. Bunun da çalışmaları yapılıyor, 8 veya 9 temel başlık altında 72 maddeden oluşan her bir bölüm için neleri yapacağımızı hazırlıyoruz. Yani seçimden sonra oturduğumuzda hemen aynı gün neyi yapacağımızı bileceğiz. Bir zaman kaybı asla olmayacak. Çünkü Türkiye’nin zaman kaybı gibi bir lüksü yok artık. Her soruna süratle vakıf olmalıyız ve çözümünü bugünden oluşturmalıyız.

Bunun için hazırlığımız büyük ölçüde tamamlandı. Yani şöyle diyebilirim, bir sonraki altılı masada bunun yüzde 90-95'i bitebilir. Yüzde 50 civarında bitmişti, 50 – 60 civarında bitmişti 90 – 95’i bitebilir. Orada da yine her partide bir Genel Başkan Yardımcısının başkanlığında altında ekipler var, akademik dünyadan var, emekli bürokratlar var, eski bürokratlar var her birisi kendisi hazırlıyor sonra diğer partilerin Genel Başkan Yardımcılarıyla buluşuluyor, metin hazırlanıyor. Metinde diyelim ki şu cümle üzerinde uzlaşma olmadı, o cümle üzerine renkli bir bant çekiliyor, liderlerin önüne gidildiği zaman üzerinde uzlaşma olmayan ve liderlerin görüşüne sunulan bölüm çıkıyor ortaya. O bölüm üzerinde ayrıca tartışıyoruz, sonra makul bir cümleye bağlıyoruz onu.

Elif Çakır- Peki neleri göreceğiz biz somut olarak? Mesela enflasyon ilk 3 ayda ne kadar düşecek? Ekonomide düzelmeler aylık programlara bağlanacak mı? İşsizlik sorunu. Bu tür sorunları biz somut olarak vatandaş görecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi önce neleri yapacağımız konusunda bir uzlaşmamız lazım. Bütün Genel Başkanların bir şekliyle kamuoyuyla paylaştığı bir cümle var 6 ay içinde topluma nefes aldıracağız. Doğru yani 6 ay içinde oh en azından baskı yok, en azından biraz nefes aldık diyecek 6 ay içinde. Ondan sonraki 1 yıl içerisinde ekonomide toparlama dönemi başlayacak. Bu demokratikleşmeyle beraber yani bizim anayasa değişikliğini yapmakla beraber toplumu rahatlatmakla beraber arkasından hem bizim işverenler, hem yabancı işverenlerin Türkiye için gelip yatırım yapacaklarına inanıyoruz. Çünkü önlerini görmüş olacaklar. Enflasyonun nasıl ineceğini onlara bir şekliyle biz aktaracağız, onlarda görecekler. Aldığımız ekonomik kararların ne kadar doğru olduğunu, akılcı olduğunu yine ifade edeceğiz. Hemen süratle orada zaten bir strateji ve planlama teşkilatı kuruyoruz. Teşkilatın nitelikli bürokratları olacak ve onlar çalışacaklar. Her aşamada topluma bilgi vereceğiz, toplumu bilgilendireceğiz. İsrafın önlenmesiyle ilgili düzenleme süratli bir şekilde hayata geçirilecek. Buna benzer pek çok uygulamayı hayata geçireceğiz.

Taha Akyol- Efendim bu çalışma ne zaman biter ekonomiyle ilgili altılı masanın çalışması?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ekonomiyle ilgili çalışma altılı masanın bu toplantısında bitmeyebilir. Ama bir sonraki toplantıda kesin biter. 15’şer günde bir toplanmaya, eskiden ayda bir toplanıyorduk, daha sık toplanmalıyız ve bazı kararları önceden almalıyız ve bitirmeliyiz çünkü seçim geliyor ve biz topluma neyi vaat edeceğimizi çıkıp anlatmamız gerekiyor.

Elif Çakır- Siz şimdi dediniz ki biraz önce, işte ilk altı ayda bir nefes alacak vatandaş. Bir yılda biraz rahatlama. Peki vatandaş olarak bu ülke ekonomideki düzelmeler yani şöyle derinden bir nefes alıp sırtımızı böyle arkamıza yaslamamızın süresi ne kadar? Yani 2 yıl mı? Yani ekonomi tamam işte yüzde 85 enflasyon oranı, ekonomik kriz, hayat pahalılığı bunlar bitti derin bir nefes alıp arkamıza yaslanacağımızla alakalı bir süre şeyiniz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi öyle bir çalışmayı belki bizim ekonomiden sorumlu arkadaşlar yapmış olabilirler. Benim önüme gelmedi. Ama ben şahsi kanaatimi ifade edeyim...

Elif Çakır- Ne kadar sürede düzelir ekonomi Türkiye’de?

Kemal Kılıçdaroğlu- 1,5-2 yıl içerisinde pek çok sorun çözülür. Yani fiyat istikrarının olduğunu vatandaş hisseder, görür. Sanayici hisseder görür. Döviz kurunda bir istikrarın olduğunu vatandaş görür ve dolayısıyla herkes önünü görmeye başlar. Ondan sonra yatırım süreci başlar. Türkiye’de demokratikleşme hareketi de başlayacaktır. Baskı, şu bu vs. bunların hiçbirisinin olmaması lazım. Yani onu da şöyle ifade edeyim. AB'nin demokratik standartları var. Bizde o topluma tam üye olmak istiyoruz ve aynı demokratik standartları kendi ülkemize getirmek istiyoruz. Yani insan hakları yönünden bizim neyimiz eksik? Bizde bir Güney Korelinin, bir Kanadalının, bir Alman’ın, bir Fransız’ın bir Hollanda’nın, Norveç, İsveç’teki vatandaşın sahip olduğu haklara bizim insanımızda sahip olsun, bu ülke üçüncü sınıf demokrasi mi olsun bu ülkede? Hayır bunları istemiyoruz yani. Dolayısıyla bu konuda da bir görüş birliğimiz var zaten. Bu demokratik standartları getirdiğimiz zaman çok sayıda ki ben İngiltere’de de görüştüm özellikle büyük fonların olduğu ülke orası görüştüm, bunları anlattım. Eğer bu koşullar olduğu takdirde Türkiye’ye gerçekten ciddi yatırımlar gelecek. Bizim iş insanlarımız ciddi yatırımlar yapacaklar. Biz hem istihdamı, hem nitelikli eleman sorununu büyük ölçüde kısa sürede çözeceğiz.

Taha Akyol- Bunun için iktidara gelmeleri lazım değil mi? Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Efendim biz havaalanından indikten sonra arabayı süren arkadaşla ister istemez vatandaş ne düşünüyor diye konuştuğumuzda dedi ki, bu Cumhurbaşkanı adayını dedi bu kadar geciktirmeleri, bunlar kendi aralarında anlaşsalar açıklarlardı demek ki anlaşamıyorlar. Ülkeyi nasıl yönetecekler? Hakikaten Cumhurbaşkanı adayının açıklanmasının vatandaşın bu altı kişi ülkeyi yönetir düşüncesinin ulaşması bakımından bu kadar gecikmenin bir dezavantaj olduğu bilgisi size de geliyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi şöyle Taha Bey, diyelim ki Cumhurbaşkanı adayını belirledik. A kişisi Cumhurbaşkanı adayı oldu. Daha hükümet programı üzerinde anlaşmamışız. Bir parti Genel Başkanı bir açıklama yapacak, öbür parti Genel Başkanı başka bir açıklama yapacak, Cumhurbaşkanı adayı başka bir açıklama yapacak. Dönüp vatandaş ne diyecek veya Erdoğan ne diyecek? Bunların her birisi ayrı telden çalıyor diyecek. Önce sazın akordunu, tellerin akordunu yapmamız lazım, bu çalışmaların özü bu zaten. Biz anayasayı değiştireceğiz derken vatandaşın bize sorması lazım ne yapacaksınız arkadaş? Biz onu yapmaya çalışacağız. İki; geldiğiniz ne yapacaksınız, ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? Biz hükümet programını çıkaralım ki ben de aynı şeyi söylemeliyim, Meral hanım da aynı şeyi söylemeli, Temel bey de, Gültekin Bey de, Sayın Babacan da, Sayın Davutoğlu da aynı şeyi söylemeli. O zaman söylem birliğini oluşturmuş olacağız. Şimdi bunlar oluşmadan Cumhurbaşkanı adayını belirlemek asla ve asla doğru değil. Görüş birliği sağlanacak.

Elif Çakır- Cumhurbaşkanı adayını belirlersiniz bu adayın başkanlığında oturur bu toplantıları yaparsınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Olur mu, siz kalkacaksınız yine bara soracaksınız veya diğerine soracaksınız ‘Ekonomide ne yapacaksınız’ diye soracaksınız. Sorma hakkınız var. Ben size hayır henüz ekonomide anlaşamadık bizim Cumhurbaşkanı adayımız o konuşmuyor, o da sesini çıkarmıyor çünkü önce bizim anlaşmamız lazım demesi lazım. Bu çok tehlikeli bir şey. Biz dolayısıyla önce neyi nasıl yapacağımız konusunda bir altı liderin anlaşması lazım. Bu bir.

İki şu; sorun Cumhurbaşkanı adayı değil ki sorun sistemde. Biz sistemi değiştireceğiz.

Elif Çakır- Şunu mu diyorsunuz? Türkiye’yi kimin yöneteceği değil, nasıl yönetileceği önemli.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette nasıl yönetileceği önemli. Şimdi siz devleti liyakat sistemi üzerine inşa ederseniz, devletin kurumlarını sağlıklı olarak oluşturursanız, o kurumların başına atadığınız kişiler gerçekten bir kamu görevlisi olarak, bir devlet görevlisi olarak görevini tam hakkıyla yaparsa ve siyaset kurumu daha sağlıklı bir zeminde oturursa o zaman ne olacak? Ali gelir yönetir Veli gelir yönetir. Yani sonuçta bu çok önemli değil, önemli olan sistemin kendisi. Bakın bizim İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonunda söylediğimiz neydi? Artık Türkiye’nin sürekli krizlerle karşılaşmaması lazım. Sabah kriz, öğle kriz, akşam kriz, 10 yıl önce kriz, 10 yıl sonra düzeliyoruz bir daha kriz. Biraz daha geliyor bir süre sonra efendim bizi kurtaran adam gelsin dışarıdan, içerden. Bir kurtaran adam gelsin bizi kurtarsın. Ya arkadaş niye kurtaran bir adam istiyoruz biz.

Taha Akyol- Niye kurtarılma durumuna düşüyoruz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Veya evet niye kurtarılma durumuna düşüyoruz? Bu devlet dediğiniz kurumun sağlıklı ve tutarlı işleyişini sağlamamız lazım. Devlette liyakati sağlamamız lazım. Artık siyasetin devletin kurumlarını sıcak siyasete alet etmemesi lazım. Devletin başındaki iyi insanlar, iyi bürokratlar alır devleti yönetirler. Şimdi örnek vereyim size Belçika’da yanlış hatırlamıyorsam 2 – 2,5 yıl hükümet kurulmadı. Hiçbir Belçikalı çıkıp ekonomik krize girdi demedi, mahvolduk demedi, nerede bu hükümet demedi. Herkes gayet güzel devlet bütün kurumlarıyla saat gibi çalışıyor.

Taha Akyol- Almanya’da Merkel gitti Scholz geldi hiçbir şey olmadı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiçbir şey olmadı. Kıyamet mi koptu? Şimdi bizim İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonumuzun özünü de bu oluşturuyor. Yani artık bir daha Türkiye bu tür krizlere girmesin yani. Biz o nedenle siyaset ve siyaset üstü dedik. İkisi birbirine destek verecek. Yani bu ülkenin bilim insanları değil mi güzel. Bu ülkenin o kadar nitelikli insanları var ki, Merkez Bankası'nın başına getireceğiniz kişi hem para politikasını, hem ekonomi politikasını, hem planlamayı, hem dünyayı izleyecek. Siz planlar yapacaksınız, planlarınız sağlıklı olacak, o sağlıklı planlar bir saat gibi çalışacak. Vatandaş neyi görüyor biliyor musunuz? Vatandaş koluna taktığı saatin akrep ve yelkovanı görür o doğru çalışıyor mu, çalışmıyor mu? Ama o akreple yelkovanın arkasında koca bir mekanizma var, sürekli dönen çarklar var. İşte o çarklar devlettir. O çarkların her birisi Merkez Bankası'dır, birisi planlamadır, birisi Hazine'dir, birisi Dışişleri Bakanlığı'dır. Şimdi bunların tamamımın aynı hedefe kilitlenmesi ve aynı politikayı değişik yerlerde yapmaları gerekiyor. Bunu yapacak olan bürokrasidir. Talimatı verecek olan da siyaset kurumudur. Şimdi biz o mekanizmaların tamamını bozduk, akreple yelkovan da zaten doğruyu göstermiyor. Biz hem mekanizmayı düzeltmek istiyoruz, hem akreple yelkovan doğruyu göstersin istiyoruz. Bugün A partisi gelir devleti yönetir, başka bir gün B partisi gelir devleti yönetir. Ama devlet partilerin sıcak siyasetine alet olmaz. Olmamalı zaten. Olursa ne olur? Benim adamım gelsin ihaleyi ona vereyim. Onun adamı geldi sana da şunu verdim. Seni de amcamın oğlu seni de getirdim şuraya memur tayin ettim, yönetici tayin ettim. Bu devlet dediğiniz kurumu yıpratıyor ve mahvediyor. Türkiye buradan çıkmak zorundadır. O nedenle hem hukuki açıdan, yani yasal açıdan artı devlette liyakati oluştururken politik açıdan artık Türkiye’nin değişmesi lazım. Türkiye yeni bir ufka açılmak zorundadır. Biz neden akademisyenleri konuşturduk İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonunda? Çünkü orada hem politikacı olmalı, hem akil insanlar olmalı. Bir devletin akil insanlardan yani devleti yönetenlerin akil insanlardan alacağı çok şey var. Olmalı. Olmazsa olmaz zaten bu yürümez yani.

Elif Çakır- Türkiye yüzyılı dediniz tamam. Türkiye yüzyılı programına gelelim.

Taha Akyol- Ben burada bir şey soracağım. Sizin sözünüzü ben şöyle anladımsa o söze katılamayacağım özür dilerim. Biz çok düzenli işleyen bir devlet kuracağız. Merkez Bankası, Hazine, Maliye vs. Bu çok doğru gerekli. Kurallar ve kurumlar. Öyle olunca da Cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun önemsiz diyebilir miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır.

Taha Akyol- Bu konuyu biraz açalım yani, kurcalayalım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Cumhurbaşkanı adayı elbette önemli. Yani Cumhurbaşkanı olacak kişinin ya da adayın diyelim en azından bir devlet aklının olması lazım, devletin ne olduğunu bilmesi lazım, devletin nasıl yönetilmesi gerektiğini bilmesi lazım. Krizler çıkmaz mı? Elbette krizler çıkar. Ama krizi çözecek olan anahtar Cumhurbaşkanıdır. Şöyle diyelim yani, diyelim ki elektrikler arıza yaptı, Cumhurbaşkanı o işin sigortasıdır. Elektrikler söndüğü zaman ilk gidersiniz sigortaya bakarsınız. Cumhurbaşkanı sigortadır. Sürekli bir sorunu çözecek makam değildir. Krizleri çözecek makamdır. Cumhurbaşkanını öyle düşünmek lazım. Dolayısıyla akil bir insan olmak zorundadır Cumhurbaşkanı, önyargısız olmak zorundadır. Sorunlara ön yargıyla yaklaşmamak zorundadır. Ve kucaklayıcı olmak zorundadır. Toplumu kucaklaması lazım. Söylemlerini toplumun her kesimi evet bu Cumhurbaşkanı bana hitap ediyor demesi lazım. Devletin nasıl işlediğini gözlemlemesi lazım. Aksaklıkları Başbakana veya diğer bakanlara duyurması lazım. Şurada aksaklıklar var bunların çözülmesi lazım. Meclis’in açılış konuşmasını bir Cumhurbaşkanı havasıyla yapması lazım. Bilgeliğiyle, öngörüsüyle olması lazım. Devletin önemli kurumları yanında, üniversitelerle, sanat dünyasıyla da beraber olması lazım. Yani Cumhurbaşkanı…

Taha Akyol- Siyasi tecrübesinin de olması lazım mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette ki siyasi deneyim o.

Taha Akyol- Parti lideri de olması lazım mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ona bir şey demiyorum. Yani tarafsız olması lazım.

Taha Akyol- Seçildikten sonra tarafsız olabilir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Taha Akyol- Cumhurbaşkanı adayının altılı masadan biri olması lazım diyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir tabi.

Taha Akyol- Olmayabilir mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi şöyle, illa olsun veya olmasın değil. Şimdi bu konuda benim bir görüş beyan etmem altılı masaya, diğer liderlere saygısızlık olur. Yani ben o saygıyı koruyan birisiyim. Dolayısıyla lideri yani Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masadır, altılı masada nasıl karar verilirse biz de o karara saygı duyacağız.

Elif Çakır- Ama altılı masanın içerisinde en çok Cumhurbaşkanı adayı gibi siz konuşuyorsunuz ve toplumda her geçen gün Kemal Kılıçdaroğlu yaptığınız konuşmalar, söylemler, ifadeleriniz toplumda her geçen gün altılı masanın adayı Kemal Kılıçdaroğlu algısını güçlendiriyor. Yani sizim söylemleriniz, konuşmalarınız bu algıyı daha da böyle toplumun daha geniş kesimlerince bu güçleniyor. Bu algı yayılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle ifade edeyim. Aslında yaptığım konuşmalar… Toplumda ciddi bir sorun var ve topluma biraz umut vermemiz lazım. Toplumda bir beklenti var. O beklentiyi biraz güçlendirmemiz lazım. Moral bozukluğu var asla morallerinin bozulmamasını istememiz lazım. Gençler geleceklerini yurt dışında arıyorlar o gençlere güzel bir Türkiye vaat etmeniz lazım. Bunu sadece ben yapmıyorum aslında diğer liderler de bir şekliyle yapıyorlar, ifade ediyorlar. Çünkü altı liderin temel hedefi aslında daha güzel bir Türkiye inşa etmek. Birlikte yaşayabileceğimiz güzel bir Türkiye.

Şimdi bakın, her birimizin programı farklı, her birimizin belki dünyaya bakışı da farklı. Ama demokrasi konusunda ne kadar güzel bir araya gelebildik. Dolayısıyla bu birlikteliği büyütmemiz gerekiyor. Eğer büyütebilirsek, bunu daha görünür hale getirebilirsek çok daha güzel sonuçlar elde edebiliriz.

Elif Çakır- Devlet Bahçeli dedi ki, ben yine sizin üzerinizden böyle devam etmek istiyorum. Devlet Bahçeli’ye sordular dedi ki, altılı masadan kim aday olsun diye bir anket yapılır bana da sorulursa benim dedi elbette ki tercihim Kemal Kılıçdaroğlu olur yani isminizi söylemedi ama sınıf arkadaşımı tercih ederim dedi. Bu da 2010 yılında sizin CHP Genel Başkanı olduğunuzda orada ilk aslında sınıf arkadaşı olduğunuzu 2010 yılında işte dürüsttür, çalışkandır, ahlaklıdır, CHP Genel Başkanlığını da gayet güzel yürütecektir demişti sizinle alakalı. Böyle bir açıklaması vardı. 2010 yılındaki o açıklamayı işaret etti. Siz Devlet Bahçeli’nin bu açıklamasını nasıl karşıladınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gazeteciler sordu herhangi bir yorum yapmadım. Bugün içinde bir yorum yapmayı çok doğru bulmam.

Elif Çakır- Mutlu oldunuz mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani bir gerçeği söylüyor sınıf arkadaşıyız zaten, aynı okulda okuduk, aynı dönemde mezun olduk. Dolayısıyla bir sorunumuz yok.

Taha Akyol- Sınıfta görüşür müydünüz? Sadece sınıf arkadaşlığı mıydı böyle insani yakınlık?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo görüşmemiz olmadı. Yani özel bir yakınlığımız olmadı.

Elif Çakır- Ama o sizi sınıfta çok böyle çalışkan bir talebe olduğunuz konusunda bir fikri var.

Taha Akyol- Ama o zaman söylemiş. 2010 yılında söylemiş.

Elif Çakır- Peki sizin Devlet Beyin öğrenciliğiyle alakalı bir kanaatiniz oluşacak kadar yani nasıl bir öğrenciydi Devlet Bey?

Kemal Kılıçdaroğlu- Devlet Beyin nasıl bir öğrenci olduğunu bilmiyorum. Ama ben şöyle söyleyeyim, derslerine devam eden, çok iyi çalışan bir öğrenciydim öyle ifade edeyim. Hatta Memduh Aytür vardı Devlet Planlama Teşkilatında. Bize derse gelirdi Türkiye’nin toplumsal yapısı diye bir ders vardı. Mesela sınav sorularını bana hazırlattı. Sınav sorularını hazırla ben öğrencilere sorayım diye. Yani sınıfın çalışkan öğrencilerinden birisiydim. Dolayısıyla Devlet Beyde herhalde bunu görmüş olacak.

Elif Çakır- Peki CHP kitlesi, teşkilatlarınız, belediye başkanlarınız, il başkanlarınız yani komple CHP örgütü Kemal Bey aday olmazsa hayal kırıklığı yaşarlar mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu bilmiyorum. Samimi söylüyorum bilmiyorum. Yani şöyle ifade edeyim…

Elif Çakır- Masadan başka aday çıkarsa örgütte rahatsızlık olur mu CHP teşkilatı, tabanında?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani oturur konuşuruz kendi örgütlerimizle. Yani dediğim gibi olay Cumhurbaşkanından çok olay bir sistem olayı yani. Bu sistemi nasıl düzelteceğiz. Bir şey daha onu da ifade edeyim. Sorun Cumhurbaşkanı adayından daha önemli olan seçimden sonra seçilecek Cumhurbaşkanının altılı masayı da götürmesi lazım. Yani o da bir başka şey. Altı lider bir aradayız, Türkiye’nin temel konularında kararlar alacağız ve bu kararları nasıl alacağız. Dolayısıyla biz bugün tartışıyoruz, konuşuyoruz uygar bir biçimde uygar insanlar olarak. Yanlışımız varsa söylüyoruz, eksiğimiz varsa ifade ediyoruz. Her birimizin diğer liderin söylemlerinden en azından kendimize göre bir pay çıkarıyoruz. Dolayısıyla daha sağlıklı bir zeminde oturuyoruz konuşuyoruz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı adayını belirledikten sonra eğer liderlerle uyum gibi bir sorun çıkarsa o başka bir felakete yol açar. Hepimiz de bunun farkındayız yalnız.

Taha Akyol- Şu dediğiniz çok doğru. Cumhurbaşkanının hem ülkeyi yönetmesi, hem de ülkeyi iyi yönetebilmek için altılı masayı sürdürmesi lazım. Buradan şu çıkıyor, altılı masanın içinden biri olmalı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir tabi. Yani Taha Bey, gerçekten de seçimden sonraki süreç çok daha önemli. Seçimden önce zaten biliyoruz ne yapacağımızı ve bunu kamuoyuyla paylaşıyoruz. Seçimden sonraki süreçte ise belki aldığımız bazı kararları kamuoyuyla paylaşmayacağız. Belki oturup yine kendi aramızda tartışacağız hangi konuya öncelik verelim veya vermeyelim diye.

Taha Akyol- Bazen de acı ilaç vermek gerekir.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bütün bunların hepsi oturulacak orada konuşulacak zaten. Dediğiniz gibi yani Türkiye zor bir süreçten geçiyor. O zor süreçten Türkiye geçerken bizim amacımız ne? Her evde huzuru sağlayabileceğimiz, herkesin asgari, sağlıklı, tutarlı bir gelire kavuşabileceği bir Türkiye. Gazetecinin rahatlıkla yazı yazabileceği, yazarsam başım belaya girer mi diye bir düşünceye kapılmayacağı, bir özgürlük ortamını yaratmak istiyoruz. Bu özgürlük ortamında altı liderde varız, oturacağız, konuşacağız, tartışacağız yani.

Elif Çakır- Peki altılı masa fiili olarak değişecek yönetimin içerisinde olacaklar mı? Dışarıda mı kalacaklar? Bunu şuna dayanarak söylüyorum, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu dedi ki, altılı masanın ortak yönetimi için eşgüdüm kurulu modelini önerdi. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da yine Karar TV yayınında bütün Genel Başkanlar Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabilir yani bu modeller üzerinde işte konuşuyoruz, tartışıyoruz dedi. Siz bu konuda nasıl bir model olması gerekiyor, doğru model nedir, nasıl olacak biraz tarif eder misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elif Hanım, bu soru için teşekkür ederim. Şimdi önce bir anayasa değişikliği dedik, bir meclis içtüzüğü dedik, arkadan hükümet programı dedik, işte nasıl olacak vs. falan. Aslında uzun ismi var ama ona kısaca hükümet programı diyorum. Neyi nasıl yapacağımıza ilişkin hazırladığımız metin. Bir üçüncüsü de sizin sorunuza yanıt için yani biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme hangi zaman dilimi içinde geçeceğiz ve nasıl geçeceğiz? Bununla ilgili de bir çalışma yapıldı, çalışma liderler arasında önce bir görüşme oldu. Sonra Temel Bey ‘Ben biraz daha bunun üzerinde çalışayım’ diye ifade etti. Elbette ki Temel Bey biraz daha çalışsın dedik. Diğer arkadaşlarda kendi aralarında bizde kendi Genel Başkan Yardımcılarımızla oturup bir konuşalım falan dendi, olur dedik. Yani oturup konuşabilirsiniz diye. Önümüzdeki süreçte bu netleşecek.

Elif Çakır- Süresi de netleşecek mi? Mesela işte 2023’te seçim oldu güçlendirilmiş parlamenter sisteme bir yıl, iki yıl, üç yıl…

Kemal Kılıçdaroğlu- Orada birden fazla şey var; bir, hangi zaman dilimi içinde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçelim diye bir bölüm var. İki, altı liderin pozisyonu ne olacak onunla ilgili bir bölüm var. O iki konu şu anda kendi aramızda tartışılıyor.

Elif Çakır- Peki eşgüdüm kuruluna katılır mısınız Temel Karamollaoğlu’nun? Yani sizce doğru model, yani altılı masa da bizatihi o taşın altına eline koymalı mı? Yani bir Cumhurbaşkanı olacak, ondan sonra Genel Başkanlar da yönetimde, iktidarın içerisinde olacaklar. Cumhurbaşkanı Yardımcıları olacaklar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bugün nasıl yapıyor, yönetiyorsak yani düşünce oluşturuyorsak bu düşünceyi ülkeyi yönetmek için de oluşturmalıyız altı lider olarak oluşturmalıyız. Dolayısıyla bu istişare dediğimiz, dolayısıyla bir sorunun çözümü konusunda nasıl yapabiliriz diye bir araya gelip konuşup ona göre sağlıklı çözümler üretebiliriz. Bunun şöyle bir yararı da olacak. Yani altı liderin bir arada zaman zaman temel konularda, her konuda zaten bir araya gelme şansımız yok ama temel konularda bir araya gelip çözüm ürettiğimiz zaman bakanların da o sorunu süratle hayata geçirmeleri, sorunu çözmek için gerekli uygulamaları başlatmaları lazım. Dolayısıyla altı liderin aldığı karar süratli bir şekilde aşağıya ve bakanlar o kararı süratle uygulayacaklar Türkiye genelinde. Böyle bir avantajımız olacak. Yani altı liderin bir arada olmalarının öyle bir avantajı olacak.

Taha Akyol- İkinci Yüzyıla Çağrı, hemen hemen bütün gazeteciler ve biz çok dikkatli izledik. Ben bir soruyla bu konuyu açıyım. Sizin verdiğiniz bir takım rakamlar var. O rakamları nereden çıkardınız diye de soracağız. Artık CHP’nin ekonomi görüşü piyasa ekonomisidir diyebilir miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi ekonominin bir gerçeği var Taha Bey. Dünya artık eski dünya değil, Türkiye de eski Türkiye değil. Türkiye artık dışarıyla beraber çalışmak zorundadır. Dolayısıyla en verimli şekilde ekonomide kaynakları en verimli şekilde nasıl kullanabiliriz. Ve bu kaynakların bir kısmı yerli, bir kısmı yabancı olabilir. İstihdamı nasıl yaratabiliriz, ihracatı nasıl yapabiliriz?

Taha Akyol- Türkiye’ye dışarıdan nasıl sermaye getiririz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette sermayede gelecek ve Türkiye nasıl büyüyecektir? Bunun da hesabını yapmak zorundayız. Artık eski kalıpları kırıp yeni dünyaya, yeni vizyona bakmak zorundayız. Burada şimdi şu anda Türkiye’de yaşanan alt gelir gruplarından çok dar bir üst gelir grubuna olağanüstü kaynak transferi var. Bu alt gelir gruplarının perişan olmasına, çalışan işçi emeğinin karşılığını alamıyor, ücretli alamıyor, devlet memuru alamıyor, çiftçi alamıyor, esnaf alamıyor karşılığını. Ama yukarıdaki dar bir grup milyar dolarları alabiliyor. Bu tablonun da değişmesi lazım. Ve bu tablo değiştiği zaman farklı bir Türkiye ortaya çıkacaktır. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz ama yabancı sermaye bize borç para versin diye değil, gelip bu ülkede fiilen yatırım yapsın, istihdam alanı yaratsın. Biz bunu istiyoruz.

Taha Akyol- Teknoloji getirsin vergi versin.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Aynı zamanda kazanacak, aynı zamanda bize vergi verecek, Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına katkıda bulunacak. İstihdam yaratacak. Belki katma değeri yüksek ürün üretirse çok daha mutlu olacağız, çok daha güzel şeyler çıkacak ortaya.

Taha Akyol- Kemal Bey, bu dediklerinize hiç kimse itiraz etmez. Bende çıkarım derim ki, işte bu dedikleriniz sosyalizmle olur. Bir başkası da çıkar der ki, devletçilikle olur. Bir başkası da der ki, piyasa ekonomisiyle olur. Sizin bu açıkladığınız sistemin adını soruyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sosyal bilgi ekonomisi diyoruz biz buna.

Taha Akyol- Piyasa kavramını kullanmıyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sosyal piyasa da diyebilirsiniz. Çünkü Taha Bey şöyle düşünüyoruz. 21’inci yüzyılın dünyası artık bilgiye dayanıyor. Londra’da üniversite hocasıyla konuşurken şunu söyledi. Artık biz dünyada en zeki insan nerede biz onun peşindeyiz. İki, onun bulduğu icadı hayata geçirmek içinde sermayenin peşindeyiz. İkisini bir araya getirdiğimizde müthiş büyüme oluyor diye. Şimdi düşündük doğru. Buna biz yüksek yetenek inşası diyoruz. Yüksek yetenek inşasını en sağlıklı ilk uygulayan İngiltere. İngiltere bütün dominyonlardan en zeki insanları topladı, bunları İngiltere’de buharlı motoru buldular ve sanayi devrimini başlattılar. Arkasından Amerika uzay sanayiyle beraber ve silikon vadisiyle dünyanın en yetenekli insanlarını silikon vadisine topladı ve orada büyük buluşlara imza attılar. Çin’le Amerika arasındaki kavga aslında yüksek yetenek inşası kavgasıdır. Çünkü Çinlilerde en zeki çocuklarını bütün Amerika’daki üniversitelere gönderdiler, yetiştirdiler hepsi geldiler Çin’e büyük buluşlara imza attılar. Türkiye ne yaptı? En çalışkan insanlarını, en zeki insanlarını batıya kaptırdı. Ben MIT’e gittiğimde MIT’te bir hocamız Sayın Dağdeviren…

Taha Akyol- Daron Acemoğlu’nun üniversitesi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Daron hocayla konuştum. Sayın Dağdeviren’in bir buluşundan söz edeceğim size kadın sütyeniyle ilgili. Meme kanserini önceden teşhis eden bir sütyen geliştiriyor şuanda. İçinde çok sayıda sensor vs. vs. Bunu bulduğu zaman diyor saydı ama şuanda rakam verdi ama şuanda bilmiyorum. Örneğin diyelim ki, dünyada 50 milyon kadının kanserden ölümü engellenebilecek. Çünkü önceden bu sütyen…

Taha Akyol- Artı onun getireceği milyarlarca dolar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Arkasından onun da getireceği milyarlarca dolar. Yani bizim Türkiye kökenli iki vatandaşımızın Almanya’da Covid-19 aşısını bulması gibi. 140 milyar doların üzerinde Almanya’ya kazanç sağladılar.

Şimdi Türkiye’nin artık, yani Türk siyasetinin diyelim bu gerçekleri görmesi lazım. Eğer bunu göremiyorsa zaten çözemez ve Türkiye’yi çağın en azından önemli bir ülkesi haline getiremez. Benim MIT’e gidişim, diğer üniversitelere gidişim, Londra’ya gidişim, efendim oraya siyasetçilerle… Hayır ben hiçbir siyasetçiyle görüşmedim. Tam tersine bilim insanlarıyla görüştüm.

Elif Çakır- Bu buluşu yapan Canan Dağdeviren değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Canan Dağdeviren evet. Müthiş bir şey ve MIT’te özel bölüm ayrılmış kendisine. Müthiş gerçekten de.

Taha Akyol- Piyasa kavramını kullanmakta biraz çekingen misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır çekingen değiliz. Piyasa var zaten.

Taha Akyol- Yani var zaten. Birde piyasa ekonomisi kavramını kullanmakta bir çekingenlik CHP’nin geleneğini biliyoruz öyle bir şey mi var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben tabi bu kavramları 21.yüzyılda biraz eskittiğimiz kavramlar. Yeni kavramlar yani bilgi ekonomisi dediğimiz. Sosyal bilgi ekonomisi dememizin nedeni de bilginin sosyalleşmesi, geniş kitlelere yayılması, teknolojiyle beraber yayılması. Yani dünya artık farklı bir evreye geldi ve bu farklı evreyi Türkiye'nin görmesi ve yakalaması lazım. Bizde de son derece nitelikli bilim insanları var Taha Bey, gerçekten son derece nitelikli. Biz içerden ve dışarıdan gerçekten alanında uzman olan kişilerle de bir kadro oluşturduk. Bir kısmı o toplantıda görüntü olarak katıldılar. Bir kısmıyla görüşüyoruz.

Dolayısıyla Türkiye'nin yeni bir anlayışla yönetilmesi lazım. Bilgiye önem vermesi lazım. Üniversiteleri bilgi üretmeyen bir ülkenin büyüme şansı yok artık. Ama giderek vasatlaşan bir üniversite yapımız var. Boğaziçi Üniversitesi'ni mahvettiler yani hepimiz görüyoruz. Şehir üniversitesini zaten tümüyle yok ettiler. Halbuki bunları korumak lazım, üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Sanayicinin de üretilen metayı, bilgiyi elle tutulur metaya dönüştürmesi lazım.

Taha Bey bir şey anlatıyım. Şuanda ismini hatırlamıyorum, özellikle bio-medikal alanda çok güzel yazılar ve buluşlar yapan bir Amerikalıyla da beraber olduk. Kendisi milyarder aynı zamanda. Bir buluş yapıyor, buluşu şirket kuruyor ve dolayısıyla o şirket onu metaya dönüştürüyor satıyor kendisinin de milyarları var. Dedim ki, bu kadar büyük parayla bilimi nasıl bir araya getiriyorsunuz? Yani bu kadar paranız var. O para ayrı dedi. Ben dedi yeni şeyler keşfetmek zorundayım dedi. Şimdi bizde de böyle bir modeli kurabilir miyiz MIT’teki model gibi. Dedim ki, bunun yasal altyapısı ne? Bizde bir hoca bir şey yapsa şirket kursa acaba ne olur? Bir sürü dedikodu, şu bu vs. Bunun bir hukuki altyapısı var mıdır diye. Aldık o altyapıyı da, hukuki metinleri de aldık. Dolayısıyla Türkiye’de artık buna benzer üniversitelerin oluşturulması lazım.

Birde sordum. Bizde dedim üniversite hocaları derse giriyorlar akşam zor çıkıyorlar dersten. Neredeyse yazılı kağıt okul vs. falan. Siz nasıl yapıyorsunuz yani araştırmaya, zaman, ders verme vs. Derse tabi zaman ayırıyorlar ama asıl ayırdıkları zaman araştırma. Üniversitede zaten bunun farkında ve dolayısıyla bilgi ürettiğimiz andan itibaren dünyada söz sahibi oluyorsunuz. Ürettiğiniz bir bilgi işte Covid-19 gitti, az önce söylediğim Sayın Dağdeviren’in diyelim ki bu meme kanserini erken teşhis eden sütyen dünyanın her tarafında bütün kadınlar kullanacaktır. Hatta devlet zorunlu kılacaktır bu sütyeni kullanmak zorundasınız diye. Bunun getireceği milyar dolarlar. Türk siyaseti bunun farkında bile değil. Beni asıl üzen noktada bu. Aslında odaklanmamız gereken noktada bu, bilgi ekonomisi, bilgiye dayalı ekonomi. Bilgi olmadan hiçbirisi olmuyor. Yani buradan oturuyorsunuz uzaya bilmem ne gönderiyorsunuz, buradan talimat veriyorsunuz oradaki işte uyduya yönlendiriyorsunuz, fotoğraflar çekiliyor, fotoğraflar bilmem ne kadar zaman sonra dünyaya geliyor. Onların insanlığın hizmetine sunuluyor. Biz hala o kısır tartışmaların, kısır çekişmelerin içinde kaybolup gidiyoruz. Yok başörtüsü böyle mi olsun, yok ayakkabı böyle mi olsun, yok efendim şu şuna şunu söyledi, bu buna söyledi. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. En büyük arzum bu Türkiye buradan ne yapıp ne etmeli ve buradan çıkmalı. Türkiye’de o kadar nitelikli insanlarımız var ki gidiyorlar Amerika’daki üniversitelerde hepsi el üstünde tutuluyor. Bakın, biz 250 bin dolara ev alana vatandaşlık veriyoruz. Ama İngiltere şöyle yapıyor; dünyanın en önemli 50 üniversitesinden mezun ol gel hemen sana vatandaşlık vereceğim. Bakın en yetenekli insanlara gel bize diyor ben sana hemen vatandaşlık vereceğim. Bizde en yetenekli insanlarımızı dışarıya kaptırıyoruz maalesef.

Elif Çakır- Bu Türkiye yüzyılı programı.

Kemal Kılıçdaroğlu- İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonu.

Elif Çakır- Evet İkinci Yüzyıla Çağrı Programı. İki program arasındaki farkı da ben soracaktım size. Çünkü bir ay içerisinde ortalama bir ay içerisinde AK Parti bir taraftan Türkiye yüzyılını açıkladı, sizde İkinci Yüzyıla Çağrı Programını açıkladınız. Amacına ulaştı mı İkinci Yüzyıla Çağrı Programı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, biz son kurultayımızda…

Elif Çakır- Yani siz orada neyi amaçlamıştınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi açıklamıştık. Bu söylediklerim bu beyannamede vardı zaten. Ama birer cümleyle vardı İkinci Yüzyıla Çağrı. Çünkü artık Türkiye bir yüzyıla. 100 yılı devirdik. Geçen yüzyılın içinde büyük olaylar oldu, acı olaylar oldu. Başbakanlar idam edildi, bakanlar idam edildi. Gencecik evlatlarımız öldürüldü, birbirlerini öldürdü. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Burada Türkiye'nin 5 temel sorunu var dedik. Bunlardan işte ekonomi birisi ve Türkiye'nin bu 5 temel sorunu bir şekliyle aşması lazım. İkinci Yüzyıla Çağrı böyleydi. İkinci Yüzyıl Vizyonu ise temelini bu çağrıdan alıyor. Yine 5 temel sorun var o sorunlar hiçbir zaman kaybolmadı. Bu 5 temel sorunu Türkiye'nin çözmesi lazım. Ama bilgiyle çözmesi lazım, bilimle çözmesi lazım, akılla çözmesi lazım, devlette liyakatle çözmesi lazım, yeni bir siyaset anlayışıyla çözmesi lazım. İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonumuzun temelinde bu var zaten. O nedenle biz buna sosyal bilgi ekonomisi dedik. Yani Türkiye’nin artık bilgi üreten bir ülke haline gelmesi lazım. Bizde şey var, kızarız işte vay yine icat çıkarma. Keşke her birimiz her gün yeni bir icat çıkarabilsek.

Bakın Taha Bey, Silikon vadisinde bizim vatandaşlarımızda var. Yani Türkiye’den giden çok nitelikli insanlar var ve bunlar iş insanları. Bir arkadaşım gelir gider dedim ki, Türkiye'de de böyle bir şey yapamaz mısınız yani. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızla konuştuk Silikon vadisinde de görev yapan, çalışan, üreten, bilgi üreten ve sonra o bilgiyi elle tutulan metaya dönüştüren, onu sattıktan sonra yeni bir icat peşinde koşan arkadaşlar bunlar. İzmir’de de böyle bir alan oluşturmaya çalışıyoruz şuanda. Yerler tahsis edildi, birkaç firma geldi oraya bir şeyler yapacaklar. Ama gönül ister ki bunu her tarafta yapmış olalım.

Taha Akyol- Tabi bu bir belediyenin ötesinde devlet politikasının olması lazım. Türkiye’de bir Silikon vadisinin teşekkül etmesi içinde makroekonomik dengelerin oturmuş olması ve öngörülebilmiş olması lazım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir şey daha söyleyeyim. Tabi bu söylediğim bilgi ama Türkiye’nin başka şeylerde üretmesi mesela tarım. Biz bu konuda da özel ekonomi bölgeleri oluşturacağımı söyledim. Ben ikisini açıkladım bugüne kadar. Birisini Erzurum’da, birisini Şanlıurfa’da açıkladım.

Elif Çakır- Bu 5 önemli şey dediniz ya onları bir açıklar mısınız tek tek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi hemen. İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde onları söyleyeyim. Birinci demokrasi. 5 temel sorundan Türkiye’de demokraside ciddi sorunumuz var. Demokrasi, ekonomi, dış politika, dolayısıyla toplumsal sorun yaşadığımız şuanda. Onun çözülmesi lazım. Ve Türkiye'nin bilgi çağını yakalaması lazım.

Elif Çakır- 5 kolon?

Kemal Kılıçdaroğlu- 5 kolonumuz şöyle onu da hemen size söyleyeyim. Birinci kolonumuz endüstriyel dönüşüm. Türkiye'nin artık katma değeri yüksek ürün üretmesi lazım. Eğer o kulvara Türkiye girmezse, katma değeri yüksek ürün üreten ülkelerin pazarı haline geliriz. Tipik örneği şudur; hepimizde cep telefonu var ama hiçbiri Türkiye'de üretilmiyor. O üreten ülkelerin katma değeri yüksek ürün üreten ülkelerin pazarı haline geliyoruz ve şuanda Türkiye pazar ve çok güzel bir pazar, 85 milyon nüfus ve genç nüfus, sürekli artıyor. 2035’e kadar nüfus artacak, ondan sonra bir yaşlanma sürecine girmiş olacak. İkinci kolonumuz; işgücü dönüşümü. Nitelikli iş gücü.

Taha Akyol- İyi eğitimli işgücü.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Bunun olması lazım. Eğer bu olmadığı takdirde sorun var. Biz buna teknoloji liselerinden bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kurmaktan başlayacağız. Bunun da altyapısı ve bu üniversitelere yansıyacak, üniversiteler bilgi üretecek. Nitelikli üniversiteler olacak. Üretilen bilginin sanayici tarafında elle tutulur metaya dönüşmesi lazım. Yani bilgi üretenle sanayicinin bir arada eşgüdüm içinde çalışması lazım. Üçüncü kolonumuz enerji. Dışa bağlı özellikle Rusya’ya bağlıyız enerjide. İlk kez bizim cumhuriyet tarihinde enerji konusunda bir devlete bu kadar büyük bağlılık hiç olmamıştı ilk kez oluyor bu kadar. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Bu konuda Şanlıurfa’da Şanlıurfalılara söz verdim. Dedim ki, ‘Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin, güneş enerjisini kuracağım, bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğim. Artan elektrikten de ayrıca para kazanacaksınız’. Erdoğan dedi ki, ‘Elinden tutan mı var yap’ dedi. Şanlıurfa'daki belediye başkanlığını versinler yapacağız. Şimdi Denizli'de yapıyoruz bunu. Denizli'de bir belediyemiz yaptı, bütün her şeyi bitirdi yakında gideceğim kurdele kesmeye. Hem çiftçi kazanacak bedava. Artan elektriği satacağız ve dolayısıyla çiftçi ayrıca oradan para kazanmış olacak.

Şimdi doğalgaz dışarıdan geliyor dolar ödüyorsun, petrol geliyor para ödüyorsun, kömür ithal ediyorsun para ödüyorsun. Allah'ın güneşi bedava, bir panel var başka bir şey yok. 2,5 milyon dekar arazi taşlık arazi var. O taşlık araziye bütün bunları yapabiliyorsunuz…

Taha Akyol- 2,5 milyon Denizli’de mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu yaptığımız küçük bir modelini Denizli’de bir ilçe belediyesinde yaptık bunu. Yani görülsün diye. Önce Şanlıurfa, sonra etrafındaki 6 ili kapsayacak büyük bir güneş enerjisi sistemi. Bütün projeler, şunlar bunlar, altyapı bir şekliyle düşünüldü, üzerinde bir ekibimiz çalıştı. Bunlar yapılabilir.

Erzurum'da da Erzurum Özel Ekonomi Bölgesi yine ilan edeceğiz. Tarım ve hayvancılık açısından özellikle hayvancılık. Taha Bey, Kafkasların ve Ortadoğu’nun yıllık et ve et ürünleri ihtiyacı 25 milyar dolar. Türkiye buradan 2 milyar dolar bile almıyor, 500 milyon dolar bile almıyor. Oysa biz hayvancılığı geliştirebilirsek Erzurum merkezli işte Tunceli, Kars’ı, Ardahan’ı, Iğdır’ı, o bölgeyi tümüyle alabilirsek özel ekonomi bölgesi ilan ettiğimiz zaman tarım hayvancılıkta hem Kafkasları, hem Ortadoğu'yu, hem Türkiye'yi doyurabiliriz. Bu mümkün bunun da bütün alt yapısı bir şekliyle hazırlandı. Önümüzdeki günlerde bir projemiz daha açıklanacak. O da Türkiye'de katma değeri yüksek ürün üretecek olan bölgeleri oluşturmak, Anadolu'daki sanayiciyle limanları buluşturmak bir şekliyle.

Taha Akyol- Bu Merkez Türkiye projesinde de vardı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet vardı. Bunu da bir şekliyle yapacağız. Hedefimiz şu Taha Bey, Anadolu'nun içi boşaldı. Herkes metropollere gidiyor. Sanayicide oraya gidiyor çünkü tüketici oraya yakın. Biz sanayiyi Anadolu'nun içine kaydırmayı ama gönüllü olarak gelmeye, büyük teşvikler vererek getirmeye, ürünü eğer diyelim ki Yozgat’ta fabrika limana kadar taşıyacaksa demiryoluyla hiçbir masraf ödemeyecek.

Taha Akyol- Yozgat’a yapın benim memleketim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi Yozgat, Kayseri, Sivas gibi. Amaç şu; fabrikayı maliyetin en düşük olduğu yere yapacak, ürünü elde edecek, dolayısıyla taşırken limana kadar herhangi bir masraf ödemeyecek, oradan da malını ihraç edecek. Bu aynı zamanda Anadolu'da fabrikaların yapılmasına da yol açacak. Bununla ilgili de özel ekonomi bölgeleri belirlendi, bunların da altyapısını önümüzdeki zaman dilimi içinde aktaracağız.

Elif Çakır- 5. kolon?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gıda bolluğu bereketi. Tarım konusunda 5. hızlı istihdam artışını sağlamak. Burada 5 yıl içinde biz 13 milyon 500 bin kişiyi eğitmeyi hedefliyoruz nitelikli eleman olarak eğitmeyi ve bunları istihdama kazandırmayı hedefliyoruz.

Elif Çakır- Eğitimli Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi eğitimli insanların işsiz kalması. En büyük sorun eğitimli işsizlik.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın, eğer siz özel ekonomi bölgesi Erzurum ve çevresini ilan ettiğiniz zaman bir kırsalda çalışan gençlerin ve kadınların sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek. Onlar orada çalışacaklar. Böylece kırsalda çalışanın kente gelip de asgari ücretle iş aramasına gerek kalmayacak. Orada çalışacak kadının sosyal güvencesi olacak, gencin sosyal güvencesi olacak, orada çalışacak. Arzu ediyorsa kente eğlenmeye gelecek. Yani bunların altyapısı bir şekliyle hazırlanacak. Bütün bunlar bir şekliyle oluşturuldu. Yani proje bazında da oluşturuldu, kafamızda da neyin nasıl yapılacağı şeklindeki düşüncelerde oluştu. Az önce söyledim.

Şimdi bakın Taha Bey, bir şeyimiz daha var. Samandağ'dan başlayıp Mersin'e kadar bu bölgeyi Akdeniz'in en büyük üretim merkezi haline dönüştüreceğiz. Müthiş bir şey yapıyoruz. Bunun ayrıntılarını önümüzdeki zaman dilimi içinde anlatacağım. O kadar büyük avantajı var ki Türkiye’nin. 3 tarafımız deniz, bir yolcu gemimiz bile yok. Niçin olmasın 3 tarafı deniz. Asfalt dökmeyeceksin, trafik polisi olmayacak, trafik lambası olmayacak, ayrıca ek bir masraf alacağın gemi. Hızlı mı? Hızlı gidenlerde var. Bütün bunların hepsini planlamak mümkün, yapmak mümkün. Akılcı projelerle bunların tamamını planlayabiliriz ve yapabiliriz. Siz Doğu Akdeniz’deki karbon yatakları Türkiye üzerinden geçtiği zaman verimli oluyor. Niye ben herkesle kavga ediyorum. Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na Türkiye neden üye olmasın? KKTC neden üye olmuyor? Filistin orada, Mısır orada, herkes orada, biz yokuz orada. Ama biz olmadan da o gaz çıkmıyor zaten. O zaman kavgaya ne gerek var? Mısır'la oturacağız anlaşacağız, Suriye'yle oturup anlaşacağız. Bu gazların çıkması lazım. Bakın, hiç akıllarına gelmeyen metal rafinerisi kuracağız. Bugün alıyoruz bir metali ham olarak ihraç ediyoruz diyelim 1 liraya. Rafineri kurduğunuz zaman 1 lira değil 100 liraya ihraç edeceksiniz. Hem istihdam yaratacaksınız hem Türkiye kazanmış olacak. Daha buna benzer çok güzel projelerimiz var. Bunları belli bir zaman dilimi içinde… Bu 5 kolan aslında dediğimiz 5 kolan Türkiye’nin hızla büyümesi, katma değeri yüksek ürün üretmesi için temel kolonlar bunlar.

Elif Çakır- İkinci Yüzyıla Çağrı Programı gerçekten ben kendi adıma çok heyecanlandım, güzel bir programdı, Daron Acemoğlu’nu dinlemek, oradaki pek çok iktisatçıyı dinlemek beni heyecanlandırdı. Ama şöyle bir eleştiride geldi o programa. Dediler ki, daha kendileri işte hani o isimleri ikna edememişler salona gelme lütfunda bile bulunmadılar. İşte Amerika’dan katıldılar, ekrandan katıldılar, online bağlantılarla katıldılar. Niye getirmediniz salona?

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel. Bizim milletimiz teknolojiyi de görsün. Allah aşkına teknolojiyi bir görsün milletimiz. Amerika’dan benim oturduğum yerde Amerika’dan konuşuyor bu insan. Ben Daron Acemoğlu’nu Amerika’dan izliyorum, öbür hocayı Amerika’dan izliyorum.

Elif Çakır- Bilinçli bir tercih miydi yoksa gelmediler mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilinçli bir tercih hayır efendim. Bilinçli bir tercih.

Elif Çakır- Yani siz Daron Acemoğlu’na Türkiye’ye gelin demediniz diye online bağlantı mı teklif ettiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir şey daha söyleyeyim Elif Hanım. Bunların hepsi para değil mi. Şimdi gelmesi, burada en azından güzel bir otelde kalması, ağırlanması, tekrar gitmesi, uçak masrafı. Bunların hepsi birer masraf aslında. Bu insanlar gönüllü katılıyorlar ve bizim de haklı olarak düşünün yani hazineden bize gelen bir kaynak var yani. Bunu da en verimli şekilde kullanacağız. Gönüllü olarak bu insanlar bize katkı veriyorlar. Bunlar partinin elemanı değil. Ama onlarda Türkiye’nin büyümesini ve kalkınmasını istiyorlar. Teknolojinin bize sağladığı imkanın herkes farkına varmalı. Daron Acemoğlu Amerika'dan pekala salondaki binlerce kişiye bir şekliyle düşüncelerini gayet güzel anlatabiliyor, sunuşlarını yapabiliyor, grafiklerini gösterebiliyor. Yani teknolojinin ne olduğunu ve teknolojinin insanlara hangi olanakları sağladığını da bir şekliyle bilmesi lazım, görmesi lazım. Öyle bakın. Yoksa biz zorlardık derdik ki sizin ne zaman müsaitsiniz müsait olduğunuz günler gelin işte Türkiye’de sizi ağırlayalım konferans verin diye.

Elif Çakır- Jeremy Rifkin bunu da soruyum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Almanya’da buluşacağız inşallah.

Elif Çakır- Jeremy Rifkin’le?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Elif Çakır- Ne zaman?

Kemal Kılıçdaroğlu- Programı yapılıyor.

Elif Çakır- Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki, biz yerli ve milli olmayan iktisatçı isimlere bel bağlamayız dedi. Jeremy Rifkin’in oradaki iktisatçıların yerli, milli olmadığını söyledi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilim farklı bir şeydir. Siz burada cam yaparsınız, süs eşyası yaparsınız, otomobil yaparsınız eyvallah ama bilim farklı bir şeydir yani.  Sevgili Peygamberimiz ne diyor ‘ilim Çin'de bile olsa gidin’ diyor. Erdoğan bunu bilmiyor mu? Hayır. Politik söylem. Niçin Jeremy Rifkin? Jeremy Rifkin Merkel'e danışmanlık yaptı. Almanya’daki sanayiyi görüyoruz mu, 4.0’ı görüyoruz mu? Çin'e devlet başkanına danışmanlık yaptı. Şimdi de benim baş danışmanım. Bunun kıskanılacak bir şeyi yok. Tam tersine demesi lazım ki Sayın Erdoğan'ın helal olsun vallahi Merkel’e teknoloji konusunda, endüstri konusunda danışmanlık yapan kişi, Çin devlet başkanına danışmanlık yapan bir kişi şimdide gelmiş ana muhalefet partisinin Genel Başkanına Türkiye’yi uçuracak projelerde danışmanlık yapacak. Övünmesi lazım. Yani başka bir şey yok ki burada. Bize teknoloji konusunda Türkiye’deki bilim insanlarıyla beraber… Bakın biz Türkiye’de de teknoloji konusunda çok büyük gerçekten çalışmalar yapan insanlar var biz bunun da farkındayız. Ben o arkadaşlarımı da aradım telefonla. Ben dedim MIT’e gittim, ben dedim İngiltere’ye gittim, Amerika’ya gittim. Sanmayın ki sizi görmüyoruz diye. Tam tersine sizi çok iyi biliyoruz, çok iyi projeleriniz var, çalışmalarınız var. Dünya bilim düşüncesine büyük katkılarınız var bunun farkındayım. O arkadaşlarımızla da zaten 70 kişi çok nitelikli insanlar bunlar. Bunlarla zaman zaman bir araya geleceğiz.

Taha Akyol- Şimdi efendim bu İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısındaki son konuşmanız hakikaten son derece önemliydi. Orada rakamlar verdiniz. Mesela diyorsunuz ki, kirli sermayenin çaldığı 418 milyar doları borçları olarak deftere yazdım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yazdım.

Taha Akyol- Kirli sermaye 418. Böyle yuvarlak hesap 400 bile değil. Bu rakamları nasıl buldunuz, kimler buldu, hangi uzmanların kaleminden çıktı? Çok yüksek bir iddia.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle. 20 yıl için gerçekten öyle. Şimdi bakın Taha Bey, kamu özel işbirliği projeleri var. O kadar büyük ağır yük altına girdi ki Türkiye buradan çıkması lazım. Hiçbir bütçe bunu karşılayamaz. Bu konuda sadece bizim uzmanları değil hukukçuları da çağırdım, hukukçulardan da görüş aldım. Biz bunlarla ilgili ne yapabiliriz. Çünkü sözleşmelerinin altında yazıyor ki, uluslararası mahkemeler diyor. Bir hoca, ki o uluslararası mahkemelerde davayı kazanan bir hukukçu dedi ki, ‘Hiçbir uluslararası mahkeme bir devletin soyulmasına asla göz yummaz ve doğru da bulmaz’. Hem bana kitabını verdi hem de o kitabın içerisindeki örnek mahkeme kararlarını verdi. Devlet soyuluyor mu evet soyuluyor. Kamu özel, yine yap işlet devret projeleri. Buralarda müthiş ama düşündüğünüzden büyük kayıplar ve büyük kaçaklar var, rüşvetler var, pek çok şey var. Bunları oturduk, bugünü ve geleceği hepsini masaya yatırdık. Ben değil, geçmişte bu işin fiilen içinde olan bürokratlarda dahil olmak üzere, şöyle yani işin içinde derken yani bu işler yapılırken, kotarılırken bürokrat olan arkadaşlar da dahil olmak üzere, oturduk hep beraber konuştuk nasıl yapabiliriz diye. Giden para nedir, nasıldır ve bunları kendi ülkemize nasıl getirebiliriz diye. Artı başka şeylerde var yani. Vakıflar aracılığıyla transfer edilen çok büyük paralar var. Bu paraların miktarını bilmiyoruz. Öğrendiğimiz bazı miktarlar var, Amerikan hazine bakanlığının kendi internet sitesine koyduğu rakamlar var. O rakamları oradan alıyor. Ama o rakamlar eski. Yeni rakamlarla bunun çok daha büyüyeceğini üç aşağı beş yukarı tahmin etmemek mümkün değil. Daha buna benzer. Vergi cennetlerinde paralar var. Ama şunu söyleyeyim, dünyanın neresinde olursa olsun giden paraların hepsini biliyoruz bir şekliyle. Çıkarır mıyız? Hepsini çıkarırız kuruşu kuruşuna. Bu ülkenin MASAK’ı var ve MASAK’ta çok düzgün namuslu insanlar var. Bankacılık sistemi var, giden her para nereye gitti, nedir bu paralar bunların hepsini biliyoruz. Uzmanlarımız çalıştılar böyle bir rakama vardılar. Dediğim hukuk içinde… Bakın Taha Bey, altını özenli çiziyorum hukuk içinde bunlar. Yani öyle baskı kur, yok ben seni hapse atarım, yok şunu yaparım değil. Hukuk içinde, adaletle uluslararası hukukta bu paraları getireceğiz.

Konuştuğum hukukçu cümlemin başında da söyledim şimdi de söyleyeyim. Hiçbir uluslararası mahkeme bir devletin soyulmasına asla izin vermez…

Taha Akyol- O da bir soygun olduğu kanaatinde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kanaatinde tabi. Bana bazı ülkelerden örnek kararlar gösterdi. Kitabında da koymuş zaten o örnek kararları koymuş. Bizde de aşağı yukarı aynı. Kamu özel işbirliği de aynı şekilde garanti veriyorsunuz. İhale etmişsiniz ihalenin yüzde 100 dolar garantisi olur mu? Dolar garantisini bırakın Taha Bey, Amerikan doları almışsanız Amerika’daki enflasyonu da bu milletin sırtına yıkıyorsunuz, Avro almışsanız Avrupa bölgesindeki enflasyonu da bu milletin sırtına yıkıyorsunuz ve bunu sözleşmeye yazmışsınız. Bunlar olmaz. Bu devletin soyulmasına biz izin veremeyiz. Ben onlar haksız olsun, onlar zarar etsin diye asla öyle bir şey düşünmüyorum.

Taha Akyol- Şirketlere bir düşmanlık değil sadece hukuki prosedür?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aynen öyle. Makul bir kar eyvallah benim başımın üstüne. Ben hiçbir iş insanının…

Taha Akyol- Zaten sizde yabancı sermayeyi çağırmıyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. İflas etmesini istemem. Tam tersine yapmıştır makul karını alır eyvallah ben makul karı niye TOBB’a sorarız yani bu müteahhidin bu işteki karı ne olmalı? Yüzde karı yüzde 5’tir, 10’dur, 15’tir, 25’tir bilmez. Ama biz devleti soyduramayız. Yani bu tüyü bitmemiş yetimin hakkını nasıl alacaksınız birilerine aktaracaksınız.

Bakın Taha Bey, bizim ülkemizde gençler niye umutsuz? Nedeni şu; baktım, ettim, düşündüm nedeni şu, arkadaşlarımla konuştum nedeni şu, bizim kuşak yani bizler babalarımızdan iyi bir eğitim aldık ama onlardan daha iyi bir gelirimiz oldu. Bizim evlatlarımız bizden daha iyi bir eğitim almalarına rağmen bizden daha düşük bir gelire mahkum edildiler. Araba alamıyorum diyor, ev sahibi olmak hayal oldu diyor, ben burada niye kalayım diyor. Almanya’ya gitsem, Kanada’ya gitsem, Hollanda’ya gitsem, Güney Kore’ye gitsem asgari ücretle çalışsam dahi diyor arabamda olacak, evimde olacak. Ben burada niye kalayım diyor. Ve en yetişmiş, en nitelikli insanları sıfır maliyetle alıyor. Bizde üniversiteyi bitiriyor, her türlü maliyet bize ait ama sıfır maliyetle üniversite hocasını alıyor, doktorunu alıyor, hemşiresini alıyor, işçisini alıyor her kesimden. Bakın, en yetenekli insanlarımızın büyük bir kısmını Hollanda aldı. ASELSAN'dan çok sayıda nitelikli insanımız Hollanda'ya gitti, biz kaybediyoruz. Ne dedik? Bilgi ekonomisi dedik, bilgiye dayalı ekonomi, dünya artık buraya doğru gidiyor, yeni buluşlar ve yeni buluşlar o ülkeye milyar dolarları kazandırabiliyor. Sütyen örneğini verdim şimdi bu netleştiği andan itibaren düşünebiliyor musunuz bunun getireceği gelir. Covid-19 aşısının Alman ekonomisine kazandırdığı gelir. Bizde böyle yapmalıyız. Dolayısıyla bunu yapmanın yolu artık yeni bir ufuk açmak lazım siyasete ve insanlara yeni bir ufuk açmamız lazım. Buradan kazanacağız, çok şeyi kazanacağız.

Elif Çakır- EYT’lileri sormak istiyorum. EYT konusunda Erdoğan geri adım…

Kemal Kılıçdaroğlu- Şuanda çalışıyorlar tabi. Net bir görüş çıkmadı ortaya. Çıkmadığı için hani yanlıştır veya doğrudur söylemem doğru değil. Ama benim EYT konusunda, evet bu sorun çözülebilir. Tabi bu sorunu çözmek için EYT’lilerle görüştüler mi? Onların dernekleri var oluşturmuşlar, normalde onlarla oturup masaya bir görüşmeleri lazım. Bildiğim kadarıyla onlarla bir masaya oturmadılar. Niye oturmadılar bilmiyorum. Belki oturdular benim haberim olmayabilir ama sonuçta onların bir görüşlerinin bir şekliyle alınması lazım.

Taha Akyol- Kemal Bey eski SSK Genel Müdürü. Ben o zaman gazeteci olarak sizinle görüşürdüm aktüerya kavramını o zaman sizden öğrendim köşemde de yazdım. EYT’ye tamam her dediğinizi yapacağız diye taahhütte bulunurken aktüerya dengesi ne olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu soru içinde çok teşekkür ederim. Türkiye’de aktüerya hesabını bilen kişi yok, ilk çıktığında. Sosyal Güvenlik Kurumunu oluşturmuşuz, aktüerya hesabını bilen kişi yok ve sistemde sorun çıkmaya başlamış, rahmetli İsmet İnönü Başbakan. Uluslararası Çalışma Örgütü’nden bir aktüer isterler gelip bizim sistemi kontrol etsin nedir bu diye. Zelenka gelir. Zelenka Türkiye’de Sosyal Sigortalar Kurumunun aktüerya hesaplarına bakar, bugün için para iyidir ama önlem alınmazsa ileride büyük açıklar çıkar diye rapor verir o dönemin hükümetine. Ondan sonra bizde de ya aktüer nedir diye sorular sorulur ve aktüerya bölümü oluşturulur Sosyal Sigortalar Kurumunda aktüerler yetişmeye başlar.

Taha Akyol- Aktüerya bugün çalışmakta olan kişilerin ödediği primlerin emeklileri karşılaması.

Kemal Kılıçdaroğlu- Emekliye kadar ne kadar prim alalım, ortalama yaşama modu nedir diyelim ki işte 80 yaşında, 60 yaşında, 70 yaşında vefat edecek…

Taha Akyol- Genç yaşta insanların emekli olmasına, yaşa takılanları, emeklilik verdiğinizde bu denge bozulmaz mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ona da geleceğim. Şimdi bu sistemin aktüerya bölümünü bir anlatıyım da çünkü bunun çok güzel ilginç bir hikayesi var. Aktüerya bölümü kurulur sonra 12 Eylül’den sonra işte malum darbe olur ve bütün devlet dairelerinde aynı pozisyon, aynı ünvanların olması istenir ve ne demek aktüerya diye aktüerya bölümü kapatılır.

Taha Akyol- Biz bilmiyorsak kötü bir şeydir.

Kemal Kılıçdaroğlu- Aynen öyle. Yıllar sonra Hacettepe ve İstanbul Üniversitesi’nde aktüerya bölümü açıldı yıllar sonra. Bende bir dönem onlara derse gittim Hacette Üniversitesinde aktüerya bölümüne. Şimdi dolayısıyla her bir mesleğin kendine özgü özellikleri var. Bizde sistem içinde devletin içinde şu anda sağlıklı bu kurumların içinde aktüerler olmadığı için neyin ne olduğu belli değil. Normalde emekli maaşına zam yapacaksanız aktüerin görüşünü almanız lazım. Biz bunu karşılıyor muyuz, karşılamıyoruz. 20 yıl sonra, 30 yıl sonra bu sistem ne olacak diye. Yok böyle bir şey. Çünkü oturuluyor emekli maaşını siyaset kurumu belirliyor. Aktüerler atılıyor bir köşeye. Diğerleri başka bir şey, bürokrasi atılıyor. Sonunda bu kurumlar böyle perişan bir vaziyete dönüşebiliyorlar. Normalde EYT’lilerin durumunu da açı çerçeve içinde düşünmek lazım. Alacağımız nedir, kayıt dışı çalışan miktarı nedir, kayıt dışı çalışanları kayıtlı sisteme nasıl almalıyız ve bunlar nasıl prim ödeyebilmeliler, prim oranları çok yüksek mi, makul mu bunun ciddi bir çalışmasının yapılması lazım. Çok ısrar ettim ve çok da çalıştım bu konularda ama maalesef olmadı. Siyaset kurumu buna izin vermiyor. Normalde işte devlette liyakat olsa bütün bu altyapılar oluşur. Kaç kişinin sigorta primi ödemesi lazım, emeklilikte ne kadar aylık ödenmesi lazım, her birisi için farklı oranlar, farklı bilgiler var. Şimdi tek çatı altında toplandı ama tek çatı altında olmakla beraber gene devlet memurları ayrı, bağımsız çalışanlar ayrı, bağımlı çalışan işçiler onlar ayrı şekliyle gidiyor.

Aktüer hesabının toplumun önüne konması lazım. Mesela bugün sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal açılımı nedir gizliyorlar. Niçin gizliyorlar? Kılıçdaroğlu ya kalkar bir şey derse. Halbuki ben söylemem çünkü makul olanı akılcı olandır. Akılcı olan nedir? Sistem böyle çalışıyor, bu sistem bunu taşıyamaz, ne yapmamız lazım? Çözülmesi lazım. Sorunun çözülmesi lazım. Sorunu çözmüyorlar. Çözülmediği içinde geliyor belli yerlerde sıkışıyor, sonunda insanlar birleşiyorlar ve bizim sorunumuzu çözün diyorlar. Muhalefet ben bu sorunu çözeceğim deyince eyvah oy kaybediyorum o halde bu sorunu ben çözüyüm diye iktidar söylüyor.

Taha Akyol- O halde ben şöyle soruyum. Siz iktidara gelirseniz bu meseleyi aktüerya kavramı dahilinde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet ve kayıt dışı ekonomiyi kayda alarak. Yani kayıt dışı istihdamı kayda alarak. Eğer bunları yapılabilirse sorun çözülebilir. Makul ölçüler içinde çözülebilir.

Elif Çakır- Uyuşturucu üzerine çok gidiyorsunuz, videolar yayınlıyorsunuz. Bu konuda Süleyman Soylu çok cevapta vermiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elif Hanım, uyuşturucu Türkiye’nin en büyük belası şuanda. Görünmeyen ama vatandaşa gidin sorun Türkiye’nin en büyük belası ve olağanüstü büyük paralar dönüyor, milyar dolarlar.

Elif Çakır- Elinizde belgeler var mı bu iddialar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Belgeler, devletin arşivleri var, yakalananlar var. Yani sadece 5 ton kokain Güney Amerika’dan. Kim bu kime gelecekti Türkiye’de? Orada açıklama yaptılar. Biz kime geleceğini bilmiyoruz ve soruşturmuyoruz. Niye soruşturmuyoruz? Yakalanıyoruz diyorlar ki işte…

Elif Çakır- Operasyonlar yapılıyor ama uyuşturucu operasyonları.

Kemal Kılıçdaroğlu- İhbar gelince mecburen. İhbar gelmeden olmuyor ihbar gelince. Polisin elini kolunu bağlıyorlar, jandarmanın elini kolunu bağlıyorlar. Ben biliyorum 2 yıldır savcının önünde duran dosya var kapağını açamıyor korkudan. Bir uyuşturucu baronu siyasette etkin bir kişiyle fotoğraf çekerse kimse korkudan ona dokunamaz. Bir uyuşturucu baronunu siz hapishaneden çıkarıyorsanız kimse ona dokunamıyor.

Taha Akyol- Savcı dediğiniz isim falan sizde var mensup belgeli yani değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var. Yakında bunların… Bekliyorum bunun üzerine gitsinler, kararlılıkla gitsinler. Gitmezlerse bizde pek çok elimizde var olan veriyi bir şekliyle paylaşacağız kamuoyuyla yani. Çünkü bakın Taha Bey, bir araştırma şirketine rica ettim dedim ki, iki yerden şikayet çok geliyordu Bağcılar’dan ve Sultanbeyli’den. Bu iki yerde bir uyuşturucu…

Taha Akyol- Vatandaşlar mı yakınıyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Vatandaştan yakınma geliyordu. Bizim örgütlerden de yakınma geliyordu evlere ziyarete gittiklerinde bu yakınmalar. Dedim ki, bu iki yerde bir araştırma yapabilir miyiz diye. Dediler ki, yani biraz şey etti ama olur yaparız dediler. İki ay sonra geldi bana dedi ki, Sayın Genel Başkan dedi önce bir şey söyleyeyim dedi. Siz bunu bana söylediğinizde ben içimden şöyle geçirdim. Ya bu Genel Başkanın uğraşacağı başka konu mu yok araştırma için. Ama işin içine girince ne kadar doğru olduğunu ve buna mutlaka el atılması gerektiğini öğrendim dedi. Bir, uyuşturucu çok yaygın. İki, fakir ailelerin çocukları önce alıştırılıyor, sonra bunlar torbacı yapılıyor. İki kişi beraber satıyorlar. Çocuk okuldan çıktığında karşısında zaten uyuşturucu satanı görüyor. Taha Bey, geldiğimiz nokta ne biliyor musunuz? Her gelir grubuna göre Türkiye’de uyuşturucu satılıyor. Fakirine göre de, en zenginine göre de. En zengini kokain, en fakiri bonzai met denen şeylere ve gerçekten perişan ediliyor, gerçekten.

Bakın bir aile şunu söyledi. Biz yatarken karı koca yatak odamızın arkasına sürgü taktık çünkü çocuğumuz uyuşturucu kullanıyor. Korkuyoruz diyorlar. Para istiyor ve evi darmadağın ediyor. Ne televizyon kaldı, ne de başka bir şey. Bağcılar’da hatırlarsanız bir uyuşturucu müptelası annesinin kafasını kesti sokağa atması gibi. Buna benzer çok Türkiye’nin her yerinde var yalnız. 81 ilinde var. Tamamen uyuşturucu dışarıdan geliyor, Türkiye’de pazarlanıyor, uyuşturucu baronları burada, buraya yerleşiyorlar. 250 bin dolara daire aldığında vatandaşlık alıyorlar. Bütün bunların hepsi. İngiltere diyor ki, dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun olursan gel sana vatandaşlık vereceğim. Biz diyoruz ki, 250 bin dolara daire alırsan sana vatandaşlık vereceğim. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var yani. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Sınırlar zaten yolgeçen hanına dönmüş. Yani herkes parasını bastıran istediği yere istediği malı getirebiliyor. Terörist istediği yere gelebiliyor bunlar var. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Bana kızıyorlar ben bunları söylediğim zaman, vay sen bunu nasıl diyorsun. Hayatın gerçeği ben görüyorum bunları. Şikayetler bana geliyor, bana anlatılıyor zaten. Şanlıurfa’da da anlatılıyor, Nevşehir’de de anlatılıyor, Kırşehir’de de anlatılıyor, Konya’da da anlatılıyor. Her yerde anlatılıyor yani. Perişan vaziyette ve Türkiye’nin en büyük belalarından birisi bu maalesef.

Elif Çakır- KHK sorunu sizin gündeminizde, bir hassasiyetiniz var. Altılı masanın gündemine de gelecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakınız, ben KHK ile görevlerine son verilenler hakkında söyledim. Bir, şimdi kişiyi atmışlar savcıya gitmiş savcı demiş ki soruşturulacak bir şey yoktur. Başlatmanız lazım. Başlatmam diyor. İki, savcıya gitmiş savcı takipsizlik kararı vermiş. Yapacak bir şey yok. Mahkemeye gidiyor, mahkemeden beraat ediyor ne olması lazım? Başlatılması lazım. Hayır, başlatmayacağız diyorlar. Bunların tamamını, hukuk devletiysek ki en iyi Taha Bey bilir aynı zamanda hukukçu. Bunların başlatılması lazım. Siz hukuk devletiyseniz vermişsiniz mahkemeye, mahkemede beraat etmiş. Ben seni başlatmam. Niye başlatmıyorsun kardeşim?  Şimdi hangi ile gitsem bir şekliyle kişi geliyor gittim diyor başvurdum diyor beni alın diye mahkeme kararını götürdüm almayız, savcının takipsizlik kararını götürdüm almayız. O zaman biz hukuk devleti olmaktan çıkmışız. Devlet kinle, öfkeyle yönetilmez. Bu insanların söyledim altılı masa inşallah iktidar olacağız bunları beraat eden kişileri görevlerine iade edeceğiz. Bana diyorlar ki, siz FETÖ’cüleri mi iade edeceksiniz? Mahkum olan kişiyi zaten ben iade edemem ki. Benim öyle bir yetkim yok, yasalarda buna izin vermiyor zaten. Onlar için ancak af kanunu çıkması lazım. Ama beraat etmiş kişiye, takipsizlik vermiş kişiyi bizim görevine başlatmamız lazım.

Elif Çakır- Biz çok teşekkür ediyoruz.

Taha Akyol- Konuşmanızın en çok beğendiğim bölümü bilgi ekonomisiyle ilgili izahlarınızdı. Hakikaten işte bu dördüncü sanayi devrimi falan dedikleri olay. Keşke bütün siyasetin dili bu konularda olsa.

Kemal Kılıçdaroğlu- Keşke böyle olsa. Keşke mesela liderler bir araya gelip de teknolojideki gelişmeleri kendi ülkemizde nasıl yapabiliriz. Taha Bey, teknoloji aynı zamanda tek başına teknoloji değil. Aynı zamanda kendi kültürümüzü de dünyaya götürüyoruz. Şimdi gençler ne diyorlar? Facebook İngilizce. Bulan adam kendi dilini bütün dünyaya veriyor. Tweetter diyoruz, efendim selfi çekelim diyoruz. Bakınız, bize demiryolu geldiği zaman 800 sözcükle gelmiş şimendiferden tutun kondüktöre kadar 800 sözcük. Bizde yok çünkü bunların hiçbirisinin karşılığı. Ama biz bulabilirsek, kendimiz dillendirebilirsek dünyanın her tarafına kendi dilimizi de götürmüş oluruz, kültürümüzü de götürmüş olacağız.

Taha Akyol- Hatta Osmanlı’da şimendöfer deniliyordu cumhuriyet Türkçeleştirdi demiryolu dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet demiryolu dedi.

Elif Çakır- Çok teşekkür ediyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun efendim.

Elif Çakır- Evet programımızın sonuna geldik. Programımızı Ankara’da CHP Genel Merkezinden gerçekleştirdik. Gündem Özel yayınında Taha Akyol’la birlikte CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırladık. Sorularımızı sorduk, güzel bir program oldu bizler açısından. Bir sonraki Gündem Özel yayınında görüşünceye kadar hepinize hayırlı akşamlar diliyoruz.