18.06.2020

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU KARAR TV'DE "LİDERLERLE EKONOMİ" PROGRAMINA KATILDI (17 HAZİRAN 2020)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, YouTube üzerinden yayın yapan Karar TV'de "Liderlerle Ekonomi" programına katıldı, Gazeteciler Taha Akyol, Elif Çakır ve İbrahim Kahveci’nin sorularını yanıtladı.

Elif ÇAKIR- Karar TV ekranlarından hepinize hayırlı günler diliyorum. Karar gazetesi olarak bugün yeni bir program başlatıyoruz. Türkiye’deki bütün siyasi parti liderleriyle ekonomiyi konuşacağız. Neden? Çünkü gündemde ekonomi var. İşsizlik tarihinde görülmediği kadar ileri boyutlarda çok can yakıcı bir sorun haline gelmeye başladı. Biz bu işsizlik sorularını, Türkiye ekonomide nasıl bir çıkış yolu bulabilir bunları siyasi parti liderleriyle konuşacağız. Bugün ilk program, konuğumuz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Ankara, CHP Genel Merkezindeyiz, Sayın Taha Akyol ve Sayın İbrahim Kahveci, biz sorularımızı soracağız, bu arada gelen yorumlardan da Sayın Genel Başkana aralarından seçtiğimiz soruları iletmiş olacağız. Hoş geldiniz mi diyeyim, hoş bulduk diyeyim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İkisi de geçerli, siz de hoş geldiniz. Dolayısıyla umuyorum keyifli bir sohbet olur.
Elif ÇAKIR- Ben öncelikli olarak teşekkür ediyorum bizim bu davetimizi kabul ettiğiniz için.
Taha AKYOL- Sayın Genel Başkan ben de teşekkür ediyorum programımıza katıldığınız için. Türkiye’de ekonomik kriz bu virüs salgınından önce başladı biliyorsunuz. Virüs Türkiye’de 11 Mart’ta ilk defa tespit edildi. Halbuki, Şubat ayında işsizlik oranı Türkiye’de yüzde 13 gibi o zamana kadar en yüksek oranlardan birine çıkmıştı. Bu konuda birçok şey söylenebilir ama sırf işsizlik olmaksızın yüzde 7 gibi kalkınmaları başarmış-bu iktidar zamanında da var yüzde 7 büyüme-bir ülke, nasıl oldu da 2020’nin Şubat ayında çok derin bir krizin içine düştü? Arkasından da virüs geldi onu ayrıca konuşacağız. Sebepleri neydi, hataları neydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öncelikle tekrar hoş geldiniz diyeyim. Gerçekten son derece güzel bir program, nedeni şu, farklı siyasi parti liderlerinin aynı sorulara muhatap olması, dolayısıyla bir düşünce birliğinin oluşup oluşmadığını kendi eksiğimizi de görerek… Örneğin benim göremediğimi bir başka siyasi partinin lideri görmüş olabilir, onun göremediğini ben görmüş olabilirim, dolayısıyla bu programı ben de olabildiğince dikkatle izlemeye özen göstereceğim. Elif Hanım’ın dediği gibi Türkiye’nin gündemi aslında ağırlıklı olarak ekonomi; yani esnafı rahatsız, manavı rahatsız, berberi rahatsız, sanayicisi geleceğini göremiyor. Çalışıp da işyerinden olup evine ekmek götürmekte zorlanan hatta hiç götüremeyen yüzbinlerce insan var. O nedenle önemli bir program. Ben de bütün düşüncelerimi sizin sorularınız çerçevesinde samimi olarak aktarmaya çalışacağım.
Şimdi söylediğiniz şey çok doğru. Üstelik yüzde 7 büyümeyi hemen hemen istikrarlı bir şekilde götüren dönemleri de yaşadık biz. Fakat Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz sisteme geçişle beraber bürokraside ciddi taşlar yerinden oynamaya başladı. Devletin çok köklü kurumlarından bazıları kapatıldı. Mesela bunlardan birisi Devlet Planlama Teşkilatıdır. Devlet Planlama Teşkilatı en deneyimli, en birikimli insanların çalıştığı, Türkiye’ye bir ufuk çizdiği, siyaset kurumunun önüne koyduğu ve orada ast üst ilişkilerinin olabildiğince az olduğu bir kurumdu. Yıllarca planlamada çalışmış olan birisinin üniversiteden yeni mezun olmuş parlak bir beyinle, aynı masanın etrafında oturup konuştuklarını, tartıştıklarını ve Türkiye’ye yeni ufuklar çizdiklerini de biliyoruz. Bunlar zaman içerisinde yok edildi maalesef üzülerek ifade edeyim. Devletin en önemli kurumları vardı; Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi, geleneksel, her siyasi otoriteye sağlıklı bilgi üreten kurumlardı bunlar bir anlamda, bunlar da büyük ölçüde yok edildi. Merkez Bankası aynı şekilde... Taha Bey, Merkez Bankasının özel bir kültürü vardı. Merkez Bankalı olmak farklı bir şeydi. Sıfırdan alırlardı bir kişiyi, böyle parça parça yıl yıl üzerine bilgi ekleyerek, deneyim ekleyerek insanları yetiştirirlerdi ve oradan yetişen birisi gün gelir işte Merkez Bankasında önemli bir göreve atanmış olur veya başkanı olurdu, Merkez Bankası böyle bir kurumdu aslında. Buralar hep büyük ölçüde dinamitlendi diyebiliriz, tahrip edildi diyebiliriz. Bu tabi insanın içini acıtıyor. Yani devlette yetişmiş, liyakat sahibi, deneyim sahibi o kadar çok kişi vardı ki, bunların hepsini ben 27,5 yılını bürokrasiye vermiş bir kişi olarak gördüm, rahatlıkla ifade ettim.
Şimdi krizin aslında siz son dönemini ifade ettiniz. Aslında ben 2018 Ağustos’unda, İstanbul’da yaptığım bir basın toplantısında; “Türkiye bir krizin içine girecektir, hangi önlemleri almalıyız…” Gene hiç iktidarı suçlamadan, bir kriz geliyor kapımıza, hangi önlemleri almamız gerekir diye açıkladım.
Elif ÇAKIR- Kemal Bey, kısa bir ara vermemiz gerekiyor teknik bir sorun yaşıyoruz.
Kısa bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Gündem ekonomi, Türkiye Ekonomide Çıkış Yolu Arıyor programında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırlıyoruz. Taha Bey kaldığımız yerden isterseniz devam edelim.
Taha AKYOL- Efendim, ben size Türkiye virüs krizinden önce zaten ekonomik krize girmişti diye sorduğumda siz anlatırken 2018 yılında yaptığınız bir açıklamadan bahsettiniz. Oradan devam edelim buyurun efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 2018 yılında krizin geldiğini gördük. Aslında bütün veriler bunu gösteriyordu ama hani gereksiz bir tartışma olmasın diye, siyasi partiler arasında bir gerginliğe ortam hazırlamadan, bir kavga üslubu da kullanmadan bu krizden nasıl çıkarız diye CHP olarak görüşümüzü açıklamak istedik. İstanbul’a gittik, İstanbul’da bir otelde basın mensuplarını da çağırarak arkadaşlarımızla, MYK üyelerimizle birlikte krizden nasıl çıkılır diye madde madde saymaya başladık. Orada anlattık, ifade ettik ve şunu da söyledim sonuçta. Yani bizim önerilerimizde eksiklik de olabilir, yanlışlık da olabilir, hata da olabilir ama çok iyi niyetlerle bunların yapılması gerektiğini söyledik. Krizden çıkmak için bir ortak mücadele yapmak gerekiyor. Yani kısır siyasi tartışmaların içine ekonomiyi sokmamak lazım diye, bunları yaptım ama bir süre sonra Sayın Erdoğan oldukça sert bir üslupla beni eleştirdi niçin bu önerileri yapıyorsun diye. Aslında son derece iyi niyetle yapılan önerilerdi ve o önerilerin hiçbirisi yerine gelmedi. Tam tersine gene bildiklerini okudular, Türkiye bugünkü noktaya geldi.
Elif ÇAKIR- Bu 22 Nisan’da sizin yazmış olduğunuz 22 maddelik bir öneri vardı bundan bahsediyorsunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır, bu daha önce, 2018 Ağustos’unda, ondan söz ediyorum. Orada da aşağı yukarı aynı şeyleri daha sonraki yıllarda da…
Taha AKYOL- Doların 7 liraya çıktığı büyük kriz dönemi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, büyük bir sıkıntının yaşandığı bir süreçti. Orada bunların hepsini bir şekliyle anlattık. Neyin nasıl olması gerektiğini de anlattık, kimlerin fedakarlık yapması gerektiğini de bir şekliyle anlattık ama bunlar iktidarın hoşuna gitmedi. Şöyle, dünyada genelde muhalefet partileri iktidara çözüm önerisi sunmazlar. Bunun aksini yapan sadece Türkiye’de biz varız. Çünkü Türkiye çok ciddi bir krizin içine gidiyor, bütün kurumlarıyla bunu yaşayacak, bu krizi bunu ifade ettik, daha da artacak buradan çıkmamız lazım dedik. Çünkü yani ben de etkileneceğim sokaktaki vatandaş da etkilenecek. Yaşlımız da etkilenecek, genç de, kadın da, erkek de etkilenecek. Yani hepimiz etkileneceğiz, buradan bir çıkış yolu bulmamız lazım, dolayısıyla biz önerilerimizi yapalım yani muhalefet olarak biz eleştireceğimiz yerde öneri yapalım dedik. Çünkü şöyle bir şey de var, CHP’ye yönelik sert bir eleştiri de var, “vay efendim siz hep eleştirirsiniz hiç öneri getirmezsiniz...” Biz dedik ki, tamam bundan sonra hep öneri götürelim, yani eleştirmeyelim yeri zamanı gelince eleştirelim ama önerilerimizi yapalım. Bir de şöyle yaptık Taha Bey, yani bu önerileri hazırlarken oturup da efendim böyle çok rahat, ucuz öneriler de yapmadık. Yani bütçeyi düşündük, imkanları düşündük. Yani imkanlar çerçevesinde bir öneri götürmemiz lazım yoksa uçuk öneri götürdüğümüzde buna halk da inanmayacak, bu politik bir şeymiş gibi çıkacak ortaya yani karşı tarafı zora sokmakmış gibi bir algı çıkacak ortaya. Bundan tamamen kendimizi kurtardık yani bu anlayıştan.
Taha AKYOL- Mesela neler önermiştiniz 2018 Ağustos’unda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi önerilerden; örneğin biz Siyasi Ahlak Kanunundan söz etmiştik, örneğin tasarruftan söz etmiştik, devletin israfı var israfın önlenmesi gerektiğinden söz etmiştik. Daha sonraki çözümlerimizde de, önerilerimizde de bütün bunların hepsi yer alıyor. Dolar bazında verilen ihaleler, yol, köprü geçişleri, bunların Türk lirasına çevrilmesinden yine söz etmiştik. Tarıma özel olarak destek verilmesi, üretimin desteklenmesi gerektiğinden yine söz etmiştik. Bütün bunların hepsi bir şekliyle alt başlıklar halinde sayıldı. Hatta o ara Trump’la Erdoğan arasında sert bir söylem de vardı. Biz Amerika’yı da eleştirmiştik bu bağlamda. Yani Türkiye’ye yönelik olarak bu sert söylemlerin asla kabul edilemez olduğunu iktidar ve muhalefet açısından, bunu da aynı şekilde orada dile getirmiştik.
Ama bugün geldiğimiz nokta nedir? Onların hiçbirisi dinlenmedi, bildiklerini okudular, yüreğimi yakan budur. Bakın çıkardım rakamları, bu da kamunun rakamları. Milli gelirimiz, Gayri Safi Milli Hasıla dediğimiz, 2014’te 934 milyar dolar, küsuratlarını vermiyorum 934 milyar dolar. 2018’de 789 milyar dolara düşüyor, 900 milyardan 700 milyar dolara düşüyor. 2019’da 753 milyar dolara düşüyor. Şimdi krizin milli gelirde yarattığı bütünlüğünde yaratmış olduğu sonucu burada çok net görüyorsunuz. Nüfus artıyor ama milli gelirde ciddi bir düşüş var. Demek ki ülke iyi yönetilmiyor, bir sorunumuz var, bunun çözülmesi lazım. Bu rakamlar Erdoğan’ın önüne gidiyor mu? Emin olun benim biraz tereddüdüm var, Erdoğan’ın önüne gittiğini sanmıyorum. Götürecek adam yok çünkü. Kim götürecek bu verileri? Ekonomi kötüye gidiyor, milli gelirde ciddi düşüşler var, üstelik nüfus artıyor, kişi başına gelir düşüyor, buna bir önlem almamız lazım, oturulup sağduyuyla düşünülmesi lazım, devletin liyakatli insanlarının davet edilmesi lazım. Hatta kalmadıysa bu işi bilen çok sayıda özel sektörde de var, bağımsız çalışan da var, gazeteciler var, çağırılıp davet edilebilir. Sayın Kahveci bunlardan birisidir davet edilebilir. Arkadaşlar böyle bir sorunumuz var, bu sorunu aşmak için neler yapabiliriz? Muhalefetin önerileri var, bunlar tutarlı mıdır değil midir, mantıklı mıdır bu öneriler, bunlar üzerinde düşünülmesi lazım. Bunların hiçbirisi olmadı ve Türkiye Covid-19’dan sonra daha derin bir sorunla karşı karşıya kaldı.
İbrahim KAHVECİ- Burada biraz daha geniş Sayın Başkan olaya girmek istiyorum. Aslında Türkiye 2018’de krize girmedi. Türkiye yüksek işsizlik anlamında 2015 itibariyle yüksek bir krizin içerisinde, yüksek bir işsizlik içerisinde. Yani reel olarak krize 2018’de girdi ama gerçek anlamda, geniş anlamda hatta daha da geniş bakarsak Türkiye son 15 – 20 yılına da baktığımız zaman yabancı sermayeyle beraber yani kendimiz üreterek bir ekonomik refah yaratmamışız dışarıdan alarak…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Borçlanarak.
İbrahim KAHVECİ- Şimdi dünyaya da birçok ülkeye baktığımız zaman işte bundan 20 yıl önce Çin milli geliri kişi başına bin 700 dolar şimdi 8 bin dolar. Teknoloji firmaları oluşturmuş, katma değeri oluşturmuş, geçmiş. Türkiye Güney Kore örneği işte bundan 30 – 40 yıl önce neredeydi, şimdi nerede?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 1970’li yıllarda Güney Kore ve Türkiye aynı koşullarda yükseliyorlardı. Aynı koşullarda biz otomobil üretiyorduk Güney Kore otomobili yoktu. Bizim Anadol marka otomobilimiz vardı.
İbrahim KAHVECİ- Tam o noktayı söyleyeceğim. Türkiye neden bir geniş kapsamlı kalkınma ekonomi programı, sadece son 20 yıl değil öncesinde de, bir kalkınma hikayesi teknoloji, üretim, katma değer bütün bunları Türkiye niye böyle bir şeyi bugüne kadar sağlayamadı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şöyle, Türkiye’de bürokraside iyi bir ekip var aslında, eğri oturup doğru konuşalım. Yani planlamada da vardı mesela. Rahmetli Özal planlamadan yetişen birisiydi. Süleyman Demirel, Devlet Su İşlerinden yetişen yani yatırımcı kuruluşların, biri yatırımları planlayan, öbürü doğrudan doğruya bu işi yapan bir alandan geliyordu. Bunların döneminde baktığınız zaman ekonomide bir yükselmeyi görüyorsunuz, büyümeyi, kalkınmayı görüyorsunuz zaten.
Şimdi eğer siyaset kurumu elde ettiği kaynakları verimli ve yerinde kullanırsa büyüme kaçınılmaz oluyor. Kendiliğinden geliyor arkası zaten. Ama bunları yerinde ve zamanında kullanmazsa, sadece bir sonraki seçimde nasıl iktidar olabilirim, nerelere bu paraları harcarsam daha fazla oy alabilirim kaygısıyla hareket ettiği andan itibaren de Türkiye kendi ekonomik, tarihsel süreci içinde hep kaybetmiştir. Bu noktaya gelmiştir.
Şunu da söyleyeyim İbrahim Bey, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük ekonomik kaynağı kullanan AK Parti hükümetleridir. Örnek vereyim ben size, bunu çok sık kullanırım, Cumhuriyetin 79 yılında iç borç, dış borç, özelleştirme, vergi geliri, hep beraber toplanan, kullanılan kaynak 713 milyar dolar. 713 milyar dolarla biz Telekom’u kurduk, Atatürk Barajını yaptık, Keban Barajını yaptık, otoyollar yaptık, demiryolları yaptık. Para 713 milyar dolar. Üniversiteleri kurduk vs. AK Parti hükümetleri son 17 yılda, 20 yıl demiyorum 17 yılda toplam 2 trilyon 346 milyar dolar para kullandılar. 79 yılda 713 milyar dolar, 17 yılda 79 yılda kullanılan kaynağın 3,5 katı kaynak kullanıldı. Bir Atatürk Barajı mı yapıldı? Üstelik hani yapıldığı söylenen köprüler falan onlar da zaten yapıldı parasını ödüyoruz zaten. Yani biz yapmadık onu. Yap-işlet-devret. Adam yaptı, biz de şimdi işte araba geçse de, geçmese de parasını ödüyoruz. Biz değil torunlar da ödeyecek böyle devam ederse.
Şimdi bu kaynağı sorgulamamız lazım. Bu kaynakla ne yapıldı? Şimdi en büyük sıkıntımız şu İbrahim Bey, 17 yılda devletin gelirlerini kısmen biliyoruz da paraların nerelere ne kadar harcandığını kimse bilmiyor. 600 milletvekili var Mecliste, bütçe görüşmelerinde dedim ki, “Hadi biz muhalefet partisiyiz, bize vermek istemeyebilirler, hastane yapıyorsunuz, yol yapıyorsunuz, en büyük havaalanı yapıyorsunuz, gayet güzel yapın. Kaça yapıldığını bilen var mı? Hadi ben bilmiyorum, muhalefete vermiyor. Siz biliyor musunuz AK Parti milletvekilleri?” Onlar da bilmiyorlar. Hiç kimse bilmiyor. Gazetecisi bilmez, milletvekili bilmez, parlamentosu bilmez, Sayıştay’ı bilmez. Sayıştay raporlarında var mesela soruyorlar Sayıştay’a bilgi verilmiyor. Sayıştay denetçisine bilgi verilmiyor.
İbrahim KAHVECİ- Ne diyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne dediklerini bilmiyorum ama Sayıştay raporunda bilgilere ulaşılmadığı, verilmediğine dair şerhler var, açıklamalar var. Şimdi Sayıştay denetim elemanına bunlar verilmedikten sonra bize hiç verilmeyecektir zaten. Belki de bilinmiyordur bunlar. Kim biliyor, nedir neyin nesidir. Devlet dediğiniz kurum ve siyaset dediğiniz kurumun vatandaştan aldığı veya vatandaş için borçlandığı her kuruşun hesabını siyasi otoriteye ve vatandaşına vermek zorundadır. İbrahim Bey, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir numaralı sorunu, iktidarın bir numaralı sorunu şeffaf olmamasıdır. Kimse bilmiyor. Ben bilmiyorum milletvekili olarak. Bakın, milletvekili olarak yapılan en büyük havaalanı kaça yapıldı ben bilmiyorum. Ama ben onun parasını ödüyorum.
Taha AKYOL- Efendim şimdi de yaptınız bu yap-işlet-devretler hakkında eleştiriniz var. Bunun hacmi nedir, kaç yılda ne kadar ödeyeceğiz bir ekonomik tablo verebilir misiniz yap-işlet-devretlerle yapılan bütün altyapı hastaneler dahil, köprüler, havaalanları? Nedir bu yap-işlet-devret?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bu konuda Taha Bey bilmiyoruz. Meclise bilgi verilmiyor, Plan Bütçe Komisyonuna bütçe geldiğinde ilgili bakanlara soruyoruz bakanlar topu birbirlerine atıyorlar. Soru önergeleri soruyoruz, örneğin Maliye Bakanına soruyoruz “Sağlık Bakanına sorun”, Sağlık Bakanına soruyoruz “bilgiler bizde değil Maliyeye sor” diyor. Cumhurbaşkanlığına soruyoruz onlar da öbür tarafa topu atıyorlar. Yani bilgi vermiyorlar. Biz şehir hastaneleriyle ilgili bilgiyi şehir hastanelerinin danışmanlığını yapan İngiltere’deki yabancı bir danışmanlık firmasının internet sitesinden çıkardık, oradan öğreniyoruz yani. Düşünün, İngilizlerin bildiğini biz bilmiyoruz ama onlar tabi saydam bir devlet, oturuyorlar danışmanlık ücreti olarak nedir, yaptıkları danışmanlık ücreti, yapılan hastaneler, hastanelerin maliyeti, yatak başı maliyeti falan hepsini onlar yayınlıyorlar. Ama bize yasak, biz bilmiyoruz. Ondan sonra yapılanlar var, onu da bilmiyoruz. Havaalanları var, onu da bilmiyoruz. Şimdi dolayısıyla verdiğimiz vergilerin nereye gittiğini, ne kadar harcandığını bilmiyoruz. Şunu biliyoruz, tabi hepsini dersek doğru söylememiş oluruz. Şunu biliyoruz, memura ne kadar veriyorlar onu biliyoruz, faize ne kadar veriyorlar onu da biliyoruz. Bütçede var onlar evet. Bazı teşvikler var onlar ne kadar onu da biliyoruz. Benim gördüğüm şu, bütçe artık statik bir tablo haline dönüşmüş durumda. Memur maaşları, ödenecek borçlar, emekli maaşları; işte bunlar, bütçe bu. Bir de bu bütçenin paralelinde ikinci bir bütçe var, Türkiye Varlık Fonu, o konuda hiçbir bilgimiz yok.
Taha AKYOL- Varlık Fonu hakkında Sayıştay denetimi bile yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi evet Sayıştay denetimi yok.
Elif ÇAKIR- Varlık Fonunu konuşacağız ama şunu hemen merak ediyorum. En nihayetinde bu projeler işte kamu özel işbirliği projeleri bunlar, Türkiye’nin gerçekleri artık bunlar var ve Türkiye’nin üzerinde ağır bir yük oluşturduğu da ortada. Peki bunlarla ilgili sizin bir politikanız var mı, ne yapacaksınız mesela, ne yapılması gerekiyor, öneriniz nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunları kamulaştıracağız, bütçeye alacağız. Bütçenin içine alınacak bunlar.
İbrahim KAHVECİ- Nasıl kamulaştırma ama onu da açarsanız. Mesela birçok iş var ki biliyoruz 10 liralık iş 100 liraya çıkmış orada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu yapacağız ben maliyeciyim İbrahim Bey. Şimdi bakın, bu işleri niye açıklamıyorlar ben size söyleyeyim, açıklamamalarının nedeni şu: 100 liralık iş 1000 liraya yapılmış. Biz önce bakacağız, bunun gerçek maliyeti nedir? Elbette makul bir kârı da olacak. Yüzde 25 gibi makul kâr da koyarsınız, maliyetini çıkarırsınız, çağırırsınız patronları, gel kardeşim bak denetim elemanı bunu çıkardı ortaya, maliyeti budur, demiri bu, çimentosu bu, aldığınız ithalat, ithal ettiğiniz mallar bu. Hepsi bunlar mı? Evet. Şişirilen yerleri çıkarıyorum kardeşim, bu mu? Buna itirazın varsa tamam oturup görüşelim. İtirazın yoksa bu bedel üzerinden ben bunu kamulaştıracağım. Çünkü şu yapılıyor, çok şişiriliyor maliyetler, şişirilen maliyetler üzerinden hazineden para alınıyor. Bu gerçeği biliyoruz. Açıklanmamasının nedeni de o. Havaalanı yapıyorsunuz, ben havaalanı yaptırsam diyelim ki bakan olarak, başbakan olarak maliyetini açıklarım, tabelasını koyarım oraya, maliyeti bu derim. Onunla gurur duyarım yani. Şu kadar dolar para harcadık buraya derim ben. Bütün hesapları açarım kamuoyuna. İster bağımsız denetçi, ister Sayıştaycı, ister maliyenin denetim elemanları gelsinler denetlesinler. Çünkü sonuçta bu kamu için yapılıyor. Ama bunlar gizli, hesaplar gizli. Gizli olmasının temelinde yatan husus maliyetlerin şişirilmesi.
İbrahim KAHVECİ- Eğer bu hesabı yapmaya kalkarsanız muhtemelen birçok projede hazineden alınan garantilerin işlemesiyle beraber müteahhitlerden alacaklı duruma gelir devlet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyorum. Yani çok iddialı konuşmayım ama gerçekten de alacaklı konuma gelecek olan çok proje var çok ama yani.
Taha AKYOL- Tabi Sayın Genel Başkan bu konuda dediğiniz titizliği yani dürüstçe hesap etmek o firmanın hak ettiği kârı da üzerine koymak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi.
Taha AKYOL- Öyle yapılmazsa Türkiye bütün güvenilirliğini kaybeder beş kuruş yatırım alamaz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi olmaz. Şimdi yatırım yapan insana kızmayacaksınız. O gitmiş yaptırımını yapmış. Ama yatırım yapan insanın gerçek maliyeti artı makul kârı, yasanın öngördüğü kârı, yoksa öyle çok sembolik bir kâr verelim de değil, makul bir kârıyla birlikte kendisine verilir, ikna edilir, anlatılır olay budur, budur diye söylenir. Bütün veriler ortaya konur, hatta kamuoyuyla paylaşılır. Yani öyle bir güzellik olması lazım. Yoksa ben devletim işte sen bu yatırımı yaptın ama geçen iktidar döneminde yaptın, ben seni ezeceğim. Bu doğru değil, bu devlete zarar verir. Devletle vatandaş arasındaki güveni sarsar temelden sarsar.
Elif ÇAKIR- Peki Türkiye’yi bugün yani bugün konuştuğumuz ve her geçen gün etkileri daha da ağırlaşan, derinleşen bu ekonomik krizin somut sebepleri üzerine neler söyleyebilirsiniz? Mesela 5 tane sebep söyleyin. Yani Türkiye’de şunlar şunlar oldu, kurumlar mı, kuralların yıpranması mı ya da bizim bilmediğimiz başka bir şey mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devlette savurganlık oldu. Alabildiğine savurganlık oldu. Eskiden bakanlık binaları kirada değildi, şimdi bakanlık binalarının büyük bir kısmı kirada. Niye kirada yani akıl var mantık var. Bina yaptırıyorlar içine kirayla oturuyorlar. Devletin binası var. Bir sürü hastane var bakın, bir sürü hastane şu anda bomboş. Taşıdılar tamamen boş. İsraftır bunlar, yazıktır günahtır. Benim o önerilerimin birisi şuydu, derhal bir israfla mücadele konusunda bir genelge çıkarın, araç saltanatına son verin. Bunu tipik bir örnek olarak da verdim. Bunlara son verin artık yeter. Bu kadar israf olmaz yazıktır, günahtır. İsraf haram. Ahlaki olarak da, inanç olarak da, liyakat olarak da bunun olmaması lazım. Çünkü vatandaşın parasını harcıyorsunuz siz olmaması lazım. İsrafı önleyeceksiniz, bunu önlemek zorundasınız, bunu yapmak zorundasınız.
Başka krizin temel nedenlerinden birisi; saydam, şeffaf olacaksınız. Yaptığınız bir yatırımın hesabını vereceksiniz. Gereksiz yatırımlardan vazgeçeceksiniz, gereksiz harcamalardan vazgeçeceksiniz. Bunlar çok önemli kavramlar. Devlette olması gereken kavramlar. Bütçenin saydam olması lazım, hesap verilmesi lazım bütçe üzerine parlamentoya geldiği zaman. Bakanlar bilmiyorlar öyle bir sistem geldi ki.
Şimdi Taha Bey, kanun tekliflerini milletvekili hazırlayacak. Şimdi belli konular olur, milletvekili o konuda uzmandır, oturur bir kanun teklifi hazırlar, bürokraside ilgili kişilere sorar, oradan bir kanun teklifi verir. Ama bu kanun teklifi ilgili hükümet tarafından yani var olan hükümet tarafından mutlaka tekrar bürokrasiye gönderilir. Parlamentonun öyle bir geleneği var. Bürokrasi alır onu bir gözden geçirir, diğer kanunlarla ilişkilerini kurar tekrar getirir, eğer kabul ediyorsanız bu şekliyle kabul edin der. Şimdi bunlar yok. Milletvekili kanun teklifi verir. Şimdi kanun teklifleri yine bu yöntemle hazırlanıyor ama yasadışı hazırlanıyor. Getirilip milletvekiline veriliyor, milletvekiline deniyor ki çık bunu örneğin Plan Bütçe Komisyonunda savun. Adam bilmiyor ki nereden bilecek. Savunacak ama hazırlanmış bir metin fakat bilmiyor ne olduğunu. Bilmemesi de gayet doğaldır bakın onu da söyleyeyim. Milletvekilini suçlamıyorum burada sistemi suçluyorum. Sistem yanlış. Milletvekilini çaresiz bırakıyor sorulan sorular karşısında. Arkasından bazen bürokratlar geliyor dönüyor bürokratlara ne deyim ben buna nasıl bir cevap vereyim. Onlar bir kağıt veriyor çık bunu anlat diye. Genel Kurulda da böyle. O kadar garip bir tabloyla karşı karşıyayız ki. Bütçe geliyor bütçeyi savunamıyorlar. Kanun teklifi böyle veriliyor. Milletvekili kanun teklifi verdi gayet güzel. Neyi amaçlıyorsun? Bilmiyor. Çünkü hazırlanmış eline verilmiş sen bunu savunacaksın diye. Ayrıntısını da bilmiyor, gelen sorulara da yanıt veremiyor. Bunların kalkması lazım.
Bakın, bürokraside siyasi otoritenin talimatı üzerine bürokratlar otururlar ilk taslağı hazırlarlar, kanun taslağını. Eğer birden fazla bakanlığı ilgilendiriyorsa bir koordinatör bakanlıkta bürokratlar gene toplanır, ilk taslağı hazırlarlar sonra kendi bakanlarına sunarlar. Efendim böyle bir talimatınız olmuştu hazırladık. Siyaseten görüşülür onlar orada, bakanın başkanlığında görüşülür. Bakan soruları sorar, ihtiyaca cevap veriyor mu, vermiyor mu, konan hükümler nedir ne değildir diye bütün bu ayrıntıları öğrenir. Eğer tamam derse veya şunları değiştirin derse onlar değiştirilir sonra bu bakanlar kuruluna gider. Bakanlar kuruluna bakan tarafından sunulur, gerekirse o işin başındaki koordinatör bütün bakanlara ayrıca bilgi verir. Böylece hem bakanlar kurulu, hem ilgili bakan yeteri kadar bilgi sahibi olur, parlamentoya gidip bunu sunduğu zaman da her soruya rahat cevap verir çünkü her sorunun cevabını kendisi sormuştur ve bürokratlar buna cevap vermiştir. Biz bu düzeni tuzla buz ettik. Yok böyle bir şey şimdi. Bu düzen neydi? Bu düzen bilgi demekti, bu düzen birikim demekti, bu düzen liyakat demekti, bu düzen hesap vermek demekti. Yürütme organı gidecek yasama organına hesap verecek. Bunların hiçbirisi şu anda yok. Dolayısıyla ekonomiyi de götürdüler, bu anlayışla götürdüler. Bir kişi biliyor ekonomiyi, tek başına o karar veriyor. Arkadaş bunun maliyeti nedir, doğru mudur, yanlış mıdır?
Bakın o önerilerden birisi de şuydu Taha Bey, ihale sistemi yanlıştır bunu kesinlikle düzeltin. Bu ihale sistemiyle ancak birilerine para aktarıyorsunuz. Bir eski bakan şunu anlattı bana, yabancı bir firma gelip Türkiye’de çok büyük bir yatırım yapmak istiyor lojistik alanına. Ama diyorlar ki yatırım alman için şu kadar para vermen lazım. Rüşvet isteniyor yani, bana anlatan da AK Partili bir bakan, bakanlık yapmış zamanında, dürüst, hakkında hiçbir şaibe çıkmayan önemli bakanlığı üstlenmiş bir kişi. Ve firma Türkiye’de yatırım yapamıyor çünkü ben bu rakamı nerede göstereceğim diyor. Yani bizim ülkemizde bizim bütün hesaplarımız didik didik edilir. Ben bunu nerede göstereceğim 3 lira değil, 5 lira değil. Dolayısıyla yani Türkiye’de gerçekten de hepimizin canını acıtan, sistem diye oluşturdukları ama tümüyle sistemsizlik olan bir yapıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla burada ne bütçeyi kontrol edebiliriz, ne de başka bir şeyi. Bütçe tamamen tükenmiş vaziyette yok öyle bir şey. Varlık Fonunda da Cumhuriyetin kurduğu bütün o değerleri getirdiler şimdi onlar güvence oldu. Ziraat Bankasından tutun Halk Bankasına kadar devletin en önemli kurumları yabancılara güvence gösteriliyor. Borç aldıkları kadar da götürecekler.
Taha AKYOL- Şimdi efendim bu çizdiğiniz tablo bugün bizi bir yere getirdi. Bugünkü durumda borç, rezervler, bütçe açığı, dış borç, bugün yaşamakta olduğumuz tablo nasıl? Bugün derken siz gelişi anlattınız şimdi içinde yaşamak istediğimiz. Buna karşılık bir de işte milyonlarca işini kaybetmiş vatandaşa destek yapılması gerekiyor. Bugünkü tablo nedir borcuyla, işsizliğiyle, bütçe açıklarıyla?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugünkü tablo can yakıcı bir tablo. Yani bunu sokakta vatandaşla konuştuğunuzda görüyorsunuz. Bana göre, benim arkadaşlarımın alandan aldıkları bilgiye göre krizi en derinden yaşayan şu anda esnaf. Kahvecinin dükkanını kapattınız, günlük yaşıyor esnaf zaten. O gün elde ettiği gelirle geçimini sağlıyor işte Mart ayı gelince de gidip vergisini ödüyor. Dolayısıyla hani böyle büyük sermaye birikimi yapılacak bir alan değil zaten esnaflık. Manavdır, balıkçıdır, berberdir, kuafördür, okullarda kantincidir. Şimdi bunları kapattınız eve, otur dediniz bunlara, oturdular. Gelir? Gelir yok. Geçinemiyorum… Bankayı adres gösterdiler sana borç verebiliriz dediler. Ki orada da şunu söyledik Taha Bey, dedik ki bir sicil affı çıkarın bari. Geçmişte borcunu ödeyemediği için veya bir çekini ödeyemediği için adam sizin söylediğiniz krediyi almak için bankaya gittiğinde kredi alamıyor. Sicil affını çıkarın bari hiç değilse kredi alsın bu adam. Tamam destek vermiyorsunuz. Verilmedi ve bunlar büyük bir kısmı sıkıntıya girdi. Biz Halk Bankasına baktık, Halk Bankasıyla ilgili kredi alan esnafa bir kolaylık sağladılar yani hakkını verelim. Fakat 1 milyon 700 bini aşkın esnafımız var, kredi alan 250 bin civarında. 
-Sürecek-

Gündem'den Öne Çıkan Haberler