13.04.2017
13.04.2017
Hakan ÇELİK- İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde mimari açıdan çok dikkat çekici, tarihimizle ve kültür mirasımızda önemli bir yeri bulunan Çırağan’dayız. Çırağan’ın saray bölümünde bulunuyoruz. Bu özel yayında Türkiye’de ve dünyada Kanal D ve CNNTÜRK’ü takip eden izleyiciler bakımından bu yayının önemli olduğunu bir kere daha hatırlatayım. Çünkü Türkiye’nin önündeki en önemli siyasi kararlardan biri olan ve bir anlamda çıkacak sonuca göre Türkiye’nin önümüzdeki döneminin bir anlamda şekilleneceği halk oylaması, referanduma çok az bir zaman kaldı ve Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla artık bir anlamda derli toplu bütün eleştiriler, görüşler, fikirler, anlatılanlar, konuşulanlar ve konuşulamayanlar programımızın süresi elverdiğince bunları konuşmaya çalışacağız. Sosyal medyadan da, twitterdan hatta instagramdan sorular geldi. İmkan olursa onları da ben Sayın Genel Başkana soracağım. Sultan Abdülaziz döneminde tamamlanan bu önemli mekandan Çırağan sarayının salonundan ben Sayın Genel Başkana hoşgeldiniz demek istiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim.
Hakan ÇELİK- Ben de teşekkür ederim program davetimizi kabul ettiğiniz için ve bu aslına bakarsanız bizim, eğer sürpriz bir başka yayın çıkmazsa liderlerle yaptığımız son yayın olacak. Bildiğim kadarıyla sizin de planlanan son yayınınız. Son anda başka bir yayın planı çıkmazsa en azından ana akım medya çerçevesinde bakınca. O bakımdan da bir önemi olduğunu düşünüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çıkmazsa öyle evet.
Hakan ÇELİK- Sizinle geçen en son televizyon programı yaptığımızda gündeminizde bir tatlı hazırlığınız vardı ailenizle birlikte. Oğlunuzun bir nişanı vardı, onu gerçekleştirdiniz. Tebrik ediyorum ve size ve ailenize mutluluklar diliyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok sağ olun.
Hakan ÇELİK- Şimdi efendim Pazar gününe az bir zaman kaldı. Sizin görüşlerinizi, partinizin görüşlerini dinleyelim ve ben merak edilen konuları size ve partinize getirilen eleştirileri de aktarmak istiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Partimizin görüşleri olarak tanımlamayı çok doğru bulmuyorum. Çünkü bu anayasa değişikliğinin sadece bizim partimiz açısından değil, pek çok sivil toplum örgütü, bizim dışımızdaki siyasal partiler, pek çok meslek kuruluşu da “Hayır” diyor. Dolayısıyla bir “Hayır”ın kendi içinde farklı gerekçeler taşıyan ve geniş bir yelpazeye yayılan tablosu var bunu ifade etmek isterim.
Hakan ÇELİK- Evet ama bu hayır cephesinin veya bileşenlerinin en önde geleni ve kurumsal olarak da köklü kurum Cumhuriyet Halk Partisi ve belki de bu anlamda adı konulmamış bir sözcülüğü söz konusu oldu Cumhuriyet Halk Partisinin bu cephe içinde. Sizde görüşlerinizi bugüne kadar paylaştınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrıca izin verirseniz cephe sözcüğünü de ben pek doğru bulmam. Çünkü “Evet cephesi”, “Hayır cephesi” diye ayırmak yerine, bu değişikliğe evet diyenlerin hangi gerekçeyle evet dediğini, hayır diyenlerin de hangi gerekçeyle hayır dediğini geniş kitlelere aktarmamız gerekiyor. Çünkü bu anayasa değişikliğinin partilerle ilgisi yok. Yani A partisi, C partisi vs. böyle bir ayrım yok zaten. Çünkü bir anayasa yapıyoruz ve bir anayasa değişikliğini oylayacağız. Bu anayasa değişikliğinin benim açımdan da, AKP’li bir vatandaş açısından da, MHP’li vatandaş açısından da veya hiçbir partiye sempati duymayan, ilgi duymayan, ama sıradan bir devlet memuru veya bir işçi veya bir taşeron işçisi veya bir çiftçi açısından da önemi var. O nedenle anayasa değişikliğinin bu bağlamda 80 milyonu ilgilendiren bir yönü var. Partilerden bağımsız, kişilerden bağımsız, tamamen objektif ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hakan ÇELİK- Peki cephe de demeyelim, farklı toplum kesimleri diyelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet farklı kesimler.
Hakan ÇELİK- Ben kamuoyunda yaygın bir şekilde dile getirildiği için bunu kullandım, yoksa cephe ifadesine özel bir anlam yüklememiştim Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi efendim yeterince konuşulduğunu düşünüyorum ben aslına bakarsanız. Yani kamuoyuna farklı kesimler yani neden evet dediklerini, neden hayır dediklerini argümanlarıyla ortaya koydular. Siz de yeterince tartışıldığı ve konuşulduğu kanaatinde misiniz? Yani eksik kaldı, keşke birkaç ayağı olsaydı da biz daha çok konuşsaydık, daha çok anlatsaydık dediğiniz bir nokta var mı, kaldı mı hala?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yeterince tartışıldığı ve konuşulduğu konusunda şöyle bir noktayı göz önünde bulundurmamız lazım. Geçen Kahramanmaraş’ımızın bir ilçesindeydim, Türkoğlu’ndaydım, kahvede vatandaşlarla oturdum sohbet ederken bana şunu söyledi bir vatandaşımız: “Batılılar buna hayır diyor, o zaman biz de evet diyeceğiz” şeklinde bir düşüncesini dile getirdi. Ben de, “Batılıların gerçek niyetinin farklı olduğunu, sağ gösterip sol vurabileceklerini, cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir, bu atasözünü de sakın unutmayalım” diye söyledim ve kendisine bazı düşüncelerimi aktardığımda bana şunu söyledi: “Siz söylediklerinizde haklısınız, ama karşı tarafı da ben dinliyorum neden bir araya gelip konuşmuyorsunuz?” Şimdi bu referandum sürecinin temel eksikliği evet ve hayırı savunan insanların veya liderlerin veya kişilerin veya grupların bir araya gelip, bunu vatandaşın önünde bir televizyon ekranında uygarca oturup konuşmamaları, tartışmamalarıdır, en büyük eksiklik bu.
Hakan ÇELİK- Eksiklik olarak değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, ama normalde temel eksiklik. Bu diyelim ki Amerika’da olsa liderler yan yana gelip konuşabiliyorlar, Japonya’da öyle, Amerika’da öyle, Fransa’da öyle, İtalya’da öyle, İspanya’da öyle. Niye bizde öyle değil? Sanki bir sağırlar diyaloğu içinde liderler konuşuyor, toplum kamplara ayrılmış vaziyette. Kimin ne söylediği pek anlaşılmıyor. Vatandaş bir onu dinliyor ya bu çok haklı, bir öbürünü dinliyor bu da çok haklı. Peki, hangisi doğruyu söylüyor bunların ve hangisi belli şeyleri gözardı ediyor vatandaşa yansıtmıyor. Oysa normalde liderler bir araya gelip konuşabilseler bütün bu ayrıntılar ortaya çıkacak, vatandaş da evinde televizyon izlerken, yemeğini, çayını, kahvesini içerken, hatta arkadaşlarıyla bir arada kahvede izlerken ya doğru bak şu şunu söylüyor ama öbürü de şunu söylüyor. Sonuçta bir noktada vatandaş daha sağlıklı bir karar sürecinin içinde olacak. Bu karar sürecini maalesef biz gerçekleştiremedik. Benim bütün çağrılarıma rağmen uygar, medeni bir araya gelelim oturalım konuşalım dememe rağmen bunlar gerçekleşmedi. Bu kampanyanın temel eksikliği burada.
Hakan ÇELİK- Ben Sayın Başbakanla, Sayın Binali Yıldırım’la yine Kanal D ve CNNTÜRK’teki ortak yayınımızda bunu dile getirdiğinizi hatırlattım ve isterseniz ben moderatör olmaya hazırım bu programda memnuniyetle bir araya gelelim veya siz bir araya gelin ben sorularımı yönelteyim dedim. O da yani şimdi ne konuşacağız- yani mealen söylüyorum- bunu ancak Türkiye’nin geleceğine dair, Türkiye’nin temel sorunlarının konuşulacağı bir şey olursa orada bir araya gelip konuşabiliriz gibi… Kapıyı kapatmadı benim gördüğüm kadarıyla, yani bir açık şey bıraktı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle de ama bu anayasa değişikliği Türkiye’nin geleceğine dair bir şey. Hani sıradan bir Ceza Kanunu değişse, Türk Ticaret Kanunu değişse, Borçlar Kanunu değişse Sayın Başbakanın bu söylemini ben makul bulurum. Doğru, yani herhangi bir kanun değişirken siyasi liderlerin çok hayati olmadığı sürece bir araya gelip tartışmaları, konuşmaları doğal olmayabilir. Dünyanın her tarafında da doğal değildir zaten. Ama anayasa gibi, bir rejimi değiştiriyorsunuz siz. Değişen rejim ne getiriyor, değişen rejim neleri götürecek normalde oturup bir araya gelip konuşmamız lazım. Ben de düşüncemi aktaracağım, Sayın Başbakan da, Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Devlet Bahçeli de düşüncelerini aktaracak. Hatta Sayın Meral Akşener, eğer gelseydi Sayın Meral Akşener veya Saadet Partisinin Genel Başkanı, onlar da kendi düşüncelerini aktaracaklar. Topu topu 18 madde.
Hakan ÇELİK- İster miydiniz hep beraber bu bütün bu sözünü ettiğiniz isimlerin bir arada olduğu bir program formatımı düşündünüz aklınızda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bakın bu programın şöyle bir avantajı olacaktı, vatandaşın bilgilenme sürecine yaptığımız katkının ötesinde demokrasiye büyük bir katkıda bulunmuş olacaktık. Vatandaş diyecekti ki, ne kadar güzel bir tablo. Bakın ülkenin anayasası değişiyor, AKP’nin lideri orada, CHP’nin lideri orada, MHP’nin lideri orada artı Sayın Cumhurbaşkanı orada, artı önemli sivil toplum kuruluşlarının bir veya iki başkanı orada. Ne kadar güzel bir tablo. Sonuçta bu ülkede bir anayasa değişikliği oluyor ve sonuçta hep beraber, bir araya geliyorlar, toplumun bilgilenmesi adına böyle bir güzel bir toplantıyı gerçekleştiriyorlar. Bu bizim demokrasi kültürümüze de yapılacak ben büyük katkılardan birisiydi, ama maalesef. Bu fırsat henüz kaçmış değil aslında yakalayabilir…
Hakan ÇELİK- Hala umut var mı referandum sürecinde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin olmasın? Yani Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Bahçeli de, Sayın Binali Yıldırım da kabul ederse elbette bir araya geliriz. Sonuçta 18 maddeyi oturup konuşacağız. Dünya örneklerine bakacağız, Türkiye örneklerine bakacağız, belki mevcut sistemin aksayan yönlerini konuşacağız. O aksayan yönler nasıl düzelebilir, neler yapabiliriz onu konuşabiliriz.
Hakan ÇELİK- Efendim çok da zaman vardı ama bunları konuşmaya. Yani çok zaman yok muydu? Yani hem parlamentodaki yasama faaliyetleri sırasında konuşuldu da yani. Anayasayla yatıp anayasayla kalktı kamuoyu. Hatta kamuoyunda, artık yeter yani bu işi bir çözsün siyasetçiler, bizim oraya gönderdiğimiz temsilcilerimiz gibi bir şey oluştu. Yani siyasetin de görevi bir anlamda çözüm üretmek değil mi? Yani hepinizin, sizlerin çözüm üretmesi gerekmez miydi bugüne kadar? Şimdi yani son haftalara gelince belki bu görüşleri dile getirmek mümkün olabilir ama…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çözüm üretildi aslında, üretilmez diye bir şey yok. Siyaset kurumunun görevi çözüm üretmektir. Mesela iki yasama dönemi öncesinde anayasanın 60 maddesi üzerinde uzlaşma sağlandı. 4 siyasi parti bir araya geldiler…
Hakan ÇELİK- Sayın Cemil Çiçek’in inisiyatifi vardı orada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi yani bu çok sıradan bir olay değildir. 60 madde üzerinde 4 siyasi partinin görüş birliği sağlaması önemli bir şey. Ama bu gerçekleşmedi. Yani yasalaşma sürecini yakalayamadı. Keşke yakalayabilseydik, keşke getirebilseydik, görüşebilseydik.
Hakan ÇELİK- Önemli bir fırsatın kaçırıldığını mı düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette, yani uzlaşma kültürü parlamentoda var aslında, rahmetli Ecevit döneminde de anayasanın yanlış hatırlamıyorsam 35 maddesi değişti ve toplumun çoğu zaman haberi bile olmadı. 4 siyasi parti uzlaştılar oy birliğiyle parlamentodan geçirdiler. Bunlar bizim uzlaşma kültürümüzün olduğunu gösteriyor. Eğer anayasayı siz değişikliği bir partinin mutfağında hazırlarsanız sorun çıkıyor. Partinin mutfağında değil de uzlaşma komisyonunda hazırlarsanız sorun çıkmamış oluyor.
Hakan ÇELİK- Yani mesela kamuoyu gereksiz yere fazlaca meşgul edildi, bu çok daha farklı bir şekilde de hallolabilirdi gibi bir şey mi söylüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle evet.
Hakan ÇELİK- Yani bu kadar çok kampanyalar, evetler, hayırlara gerek olmayabilirdi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kampanya yani şöyle düşünelim…
Hakan ÇELİK- Çünkü halk oylamasına gidiyor ya bu sefer böyle bir fark var. Bir halk oylamasına gidiyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorum halk oylamasına gidiyor. Eşit koşullarda bir yarış yok, onun da altını çizmek benim görevim. Eşit koşullarda bir yarış yok. Bir sefer evet kampanyasını bir devlet yönetiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, valiler, kaymakamlar, devletin araçları, devletin otobüsleri, devletin uçakları, devletin forsu, devletin parası, devletin televizyonlarıyla yürüyen bir evet kampanyası var. Ama öbür tarafta bu değişikliklerin toplum için hangi riskleri oluşturduğunu anlatmaya çalışan, devletin parasını, arabasını, araçlarını, forsunu, televizyonlarını kullanmayan bir grup daha var. Gerçekten de bütün amaç bayrak üzerine, vatan sevgisi üzerine inşa edilmiş. Kişisel çıkar değil, 80 milyonu düşünen, bir grubu değil herkesi düşünen bir kampanya yürütüyoruz. Dolayısıyla eşitsiz şartlarda yürüyen bir kampanya. Bu kampanyayı eşit kılacak olan o dediğim bir televizyon programında veya iki veya üç televizyon programında bir araya gelip konuşmaktı.
Hakan ÇELİK- Sayın Kılıçdaroğlu, bu modern zamanlarda bu televizyonun gücü acaba yani tek tayin edici ve belirleyici bir şey gibi, yani biraz bu eleştirileri görünce öyle de algılıyorum. Yani acaba abartılan bir gücü mü var? Yani televizyonlar ve medya tabi ki etkili, ama bunun dışında başka kaynaklardan mı acaba seçmenler veya vatandaşlar kanaatlerini belirliyorlar. Yani biraz daha eski bir kanaatimiz mi acaba televizyonların ve medyanın bu kadar etkili olduğu, tayin edici olduğu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi eskiden televizyonlar ve radyolar yokken mitingler yapılırdı öyle bir kültürümüz var. Gidersiniz bir ile, bir ilçeye gidersiniz, kahvede oturursunuz, miting yaparsınız sonunda düşüncelerinizi aktarmaya çalışırsınız. Daha sonraki süreçlerde radyo daha etkin bir araç oldu. Daha sonraki süreçlerde televizyon etkin bir araç oldu. Çünkü insanlar evde oturup televizyonunu izleyebiliyorlar, televizyonda liderler konuşuyor, bilim insanları konuşuyor, gazeteciler konuşuyor, bilgi sahibi olmaya çalışıyorsunuz. Daha sonraki süreçte sosyal medya etkin bir araç olarak ortaya çıktı. Çünkü daha özgür bir alan oldu sosyal medya. Sosyal medya üzerinde kişiler, gruplar, sivil toplum örgütleri kampanyalar açıyorlar, twitler atıyorlar karşılıklı. Facebook sayfalarında belli bilgiler, belli dokümanlar paylaşılıyor ve insanlar bilgi sahibi oluyorlar.
Burada önemli olan nokta şu; birbirinden bağımsız olarak yapılan propagandayı veya görüş açıklamalarını birbirinden bağımsız değil bir arada acaba görüşler tartışılıp artılar, eksiler söylenebilir mi böyle bir atmosferle bunun bağlanması lazım.
Hakan ÇELİK- Yani entegre bir çalışmayla değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bu entegre çalışma olmadı, hükümet bunu istemiyor. Sayın Cumhurbaşkanı bunu istemiyor. Cesaret edip gelip 18 madde eğer bu Türkiye’nin lehineyse neden gelip bu düşünce savunulmuyor? Benim önümde savunabilmeliler, ben de onların önünde kendi düşüncelerimi savunabilmeliyim. Vatandaşımız da otursun karar versin ya bu doğrudur, bu yanlıştır, şu şöyledir, bu böyledir diye. Bende açayım 18 maddeyi, onlar da açsınlar 18 maddeyi önlerimize koymuş olalım. Oturup uygar insanlar gibi tartışalım ve dolayısıyla vatandaş sandığa giderken doğru bilgilendiği ölçüde tercihini kullanmalı. Ya hayır demeli veya evet demeli. Ama doğru bilgilendirme değil de, tek boyutlu bir bilgilendirme yaparsanız doğru olmuyor. Örneğin ben Gaziantep’te evet çadırını ziyaret ettiğimde gencecik çocuklar vardı orada. Mesela genç bir arkadaş bana şu soruyu sordu haklı olarak, “Siz 18 yaşında milletvekilliğine neden karşısınız?” Karşı olmadığımızı söyledim, birden şaşırdı. Evet karşı değiliz. Peki neden itiraz ediyorsunuz? 18 yaşında milletvekili olup ömür boyu askerlikten muaf olanlara biz karşıyız. Askerliğini yapacaksa bir sorunumuz yok.
Hakan ÇELİK- Sizin temel itirazınız o maddeyle, o hususla ilgili bu mudur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Budur.
Hakan ÇELİK- Yani askerliğe dair olan boyutu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi bir başkasının çocuğu askere gidecek ama 18 yaşında milletvekili olana ömür boyu askerlikten istisna getireceksiniz.
Hakan ÇELİK- Sayın Cumhurbaşkanı da bunu izah ederken buradaki sizin bu yaklaşımınızı ve eleştirinizi yani milletvekilliğinin de en az bu vatani görev kadar kıymetli ve değerli bir yasama faaliyetine katılım olduğunu ifade etti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç itirazım yok.
Hakan ÇELİK- Dolayısıyla bu mesela yani bu geçersiz bir savunma gibi mi geliyor size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette yani.
Hakan ÇELİK- Neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milletvekilliği elbette ki değerli bir görev, milleti temsil ediyorsunuz sonuçta. 80 milyonu bir anlamda temsil ediyor parlamento ve o parlamentonun üyeleri bu çok önemli. Ama askerlik de en az milletvekilliği kadar değerlidir ve onurlu bir görevdir. Hatta bizim geleneğimizde vardır yani askerlik yapmayana kız vermezler. Önce git bir askerliğini yap gel, olgunlaş. Askerliği bizim halkımız olgunlaşma süreci olarak görür. Erkeğin olgunlaşma süresidir. Daha sağlıklı düşünme süreci olarak görür. O nedenle askerlik hepimiz için bir vatan borcudur, bir askerlik görevini kutsal bir görev olarak kabul ederiz ve hepimiz askere giderken düğünle, dernekle, elimize kına yakarak, davul zurna çalarak çocuklarımızı askere göndeririz. Böyle bir geleneksel yapımız vardır.
Şimdi siz milletvekili yapacaksınız ama askere gitmeyecek. Niye gitmesin? Hele bugünkü koşullarda benim çocuğum, sizin çocuğunuz veya kağıt toplayıcısının çocuğu veya simitçinin, manavın çocuğu El Bab’a gidecek, askere gidecek eksi 35, 40 derecede PKK’yla mücadele edecek bazılarının çocukları hem milletvekili olacak, hem hiç askere gitmeyecek. Şimdi bu eşitsiz ve adaletsiz, vicdanı sızlatan bir tablo. Bu tabloya karşı olduğumu söyledim. Zaten bunu söyledikten sonra da hiçbir itiraz gelmedi. Çünkü o 18 yaşında milletvekili olanın askere gitmeyeceğini hiç düşünmemiş. Onun da kafasında kocaman bir soru işareti oldu. Oysa biz burada tartışabilseydik hem evet diyenler, hem de hayır diyenler oturup televizyonları başında izleyeceklerdi bu tabloyu veya hak verecekler. Ya bana hak vereceklerdi veya diğerine hak vereceklerdi. Sonuçta sandığa giderken kime hak veriyorlarsa oylarını ona göre kullanacaklardı. Biz zorla vatandaşı tutup da sen illa evet diyeceksin, sen illa hayır diyeceksin diye bir şey söylemiyoruz. Vatandaş akıl süzgecinden geçirecek, vicdan terazisinde tartacak ve oyunu öyle kullanacak. Bakın bunun hiçbir siyasi partiyle ilgisi yok. Ne AKP’yle, ne Cumhuriyet Halk Partisiyle, ne MHP’yle, ne Saadet Partisiyle, ne HDP’yle. Bunlarla hiçbir ilgisi yok. Çünkü hepimiz askere gideceğiz. Her partiden de bir şekliyle milletvekili seçiliyor. O zaman demek ki bunun partilerle ilgili bir tarafı yok. Tamamen demokrasiyle, tamamen insan haklarıyla, tamamen eşit koşullarda görev yapmayla ilgili olan bir tablo.
Hakan ÇELİK- Sayın Kılıçdaroğlu, bu televizyon programı önerinizi diyelim ki kabul etti Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanı iyi bir hatip olmasıyla da tanınan, iyi bir konuşmacı olmasıyla da tanınan, hatta siz de bunu birkaç kere ifade etmiştiniz, hiç içinizden şöyle bir şey geçmedi mi? Ya ben bu televizyon programına çıkarız ama ya kabul ederlerse yani argümanlarınızı mesela tamamen olmasa da önemli bir oranda çürüte de bilirdi. Siz oradan çok istediğiniz bir neticeyle de çıkamaya da bilirdiniz. Bunu hesapladınız mı mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendime güveniyorum 18 madde.
Hakan ÇELİK- Ben ikna ederim diyor musunuz? Yani Sayın Erdoğan’la o mücadeleden ben kazançlı çıkarım gibimi düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle. Bakın bunu adım gibi eminim kesinlikle ikna ederim, kesinlikle bu anayasa değişikliğinin Türkiye için ne kadar büyük risk oluşturduğunu onlara anlatırım ve karşımda söyleyecekleri hiçbir şey kalmaz. Bazı maddeleri doğru mu? Doğru tabi bazı maddeleri. Örneğin askeri Yargıtay kalkıyor, zaten biz de istiyoruz. Ama mesela bana şunu anlatmalarını ben çok isterim. Neden 600 milletvekili?
Hakan ÇELİK- Bunu anlattılar ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden? Meclis güçlü olacak onun için diyorlar.
Hakan ÇELİK- Bu önemli bir şey değil mi ama, önemli bir tez değil mi bu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yetkisi alınan meclis nasıl güçlü oluyor ben onu sormak isterdim. Yetkisi alınan meclis nasıl güçlü meclis oluyor? Ve şunu sormak isterdim. Sayıyla bir parlamentonun gücü artıyorsa ve siz sayıyla bunu ölçüyorsanız o zaman 1000 yapın dünyanın en güçlü meclisi olsun. Sayıyla değil, parlamentonun yetkisi çok önemlidir.
Hakan ÇELİK- Hangi yetkilerinin alındığını özellikle düşünüyorsunuz ve kaygı duyuyorsunuz parlamentonun?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili yetki parlamentodan alınıyor bir kişiye tek adama veriliyor. Bakanların sayısını belirleme yetkisi Başkan, Cumhurbaşkanı Yardımcılarının sayısını belirleme yetkisi tamamen bir kişiye ait. Bir kişi arzu ettiği bakanlığı kapatacak, arzu ettiği bakanlığı açacak. Bakanların görev alanını bir kişi belirleyecek. Oysa bugün Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bunların tamamını TBMM belirliyor bir kişi değil. Parlamentoya gelir, parlamentoda oturulur komisyonlarda görüşülür, genel kurulda kabul edilir ve yasalaşır. Neden bir kişiye veriyoruz mesela birisinin çıkıp bunu bana izah etmesi lazım. Bir; Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Binali Yıldırım’ın veya Sayın Devlet Bahçeli’nin çıkıp bana anlatması lazım. Belki benim bilmediğim, benim atladığım bir konu olabilir.
Hakan ÇELİK- Efendim güçlü bir Türkiye diyorlar, istikrar diyorlar ve Türkiye’nin büyümesinin önündeki engellerin mevcut olan bürokratik engellerin ve hızı yavaşlatan bazı faktörlerin ortadan kaldırılması ve Türkiye’nin yani kendi bunu savunanların argümanları ve ifadeleriyle daha hızlı bir şekilde yani dünyada daha farklı bir yere gelmesi olarak anlattılar, ifade ettiler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel.
Hakan ÇELİK- Yani bu mesela kulağa nasıl geliyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu bana söylendiğinde kendilerine şunu soracaktım. 15 yıldır iktidardasınız, 15 yıldır tek parti, 15 yıldır arzu edip de çıkaramadığınız bir kanun var mı? Yok. 15 yıldır bütün bakanlar size ait. Arzu edip de çıkaramadığınız bir kararname var mı? 15 yıldır tek başına iktidardasınız, değiştirmek isteyip de değiştiremediğiniz bir bürokrat var mı? 15 yıldır tek başına iktidardasınız değiştirmek isteyip de değiştiremediğiniz bir genel müdür var mı? Nedir? 15 yıldır iktidarda olup eğer parlamentonun yetkilerini yürütme organına verelim bir grup tek adama verelim diye bir çabanın içindeyseniz, parlamentoyu ayak bağı olarak görüyorsanız ben onun demokrasi anlayışını sorgulamak zorundayım. Milletin seçtiği milletvekillerini parlamentoyu bir kişi ayak bağı olarak nasıl görebilir?
Şunu söylerdim ayrıca. Son bir ayda parlamentoda 100’ün üstünde kanun geçti. Demek ki parlamento görev yapıyor. AB’yle uyum yasaları parlamentoya geldi tamamı oybirliğiyle geçti. Yani diğer partilerinde hakkını yemeyim. Demek ki, Türkiye’nin çıkarı sözkonusu olduğunda parlamento bir araya gelip oybirliğiyle yasalar çıkarıyor.
Hakan ÇELİK- Ama parlamentonun çok tıkandığı, çalışmadığı böyle sürahilerin havalarda uçuştuğu bir takım görüntüler de kamuoyunun karşısına çıktığı için yani insanlar arasında da yani parlamentomuz çok saygın elbette ama yani keşke böyle olmasaydı daha farklı bir acaba bir model daha etkin ve verimli olabilir mi sorusu soruldu nihayetinde. Bu da herhalde makul ve meşru bir soru değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Makul ve meşru bir soru değil, neden? Dünyanın bütün parlamentolarında tartışma olur.
Hakan ÇELİK- Ama böyle sürahiler, laptoplar filan fırlatılıyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır öyle sürahiler falan atılmadı. Zaman zaman su atıldı veya su şişesi atıldı. Yani öyle…
Hakan ÇELİK- Yumruklar, yerlerde sürünen milletvekilleri falan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi onlar da oldu. Özellikle anayasa değişikliği görüşmelerinde…
Hakan ÇELİK- Komisyonda da oldu genel kurulda da oldu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunlar da oldu tabi.
Hakan ÇELİK- Hatta kadın milletvekilleri…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer siz anayasa görüşmelerinde konuşmak isteyip de sizin konuşmanız engellenirse siz buna tepki göstermek zorundasınız.
Hakan ÇELİK- Ama tepkiyi bu boyutta doğru buluyor musunuz? Bulmazsınız, bulur musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Ama size verilmiyor konuşmanıza. Süre kısıtlaması yok. İç tüzükte böyle bir şey yok. Sizin konuşmanıza izin verilmiyorsa ne yapacaksınız? Anayasada diyor ve meclisi açan başkan da söylüyor, meclis başkanı da söylüyor. “Kabinlere gireceksiniz oy kullanacaksınız, oylar dışarıda kullanılmayacaktır” diyor. İktidar partisinin milletvekilleri kabine girip oy kullanmıyorlar. Ne yapacaksınız? Bana söyler misiniz ne yapacaksınız? Kullanacağı oyun rengini açıklıyor, neden? Eğer yasa yapan bir organın mensubu, üyesi çıkardığı yasaya uymuyorsa ona nasıl hatırlatacaksınız? Meclis Başkanı uyarıyor, kendi meclis başkanı, kendi partisinden bir başkan uyarıyor “yapmayın” diyor. “Olduğu takdirde bu geçersiz sayılır” diyor ve her oturumda bu metni okuyor. Fakat kişiler buna uymuyor. Kişiler kontrol ediliyor. Ne yapacaksınız? Bunu eğer gözardı ederseniz parlamentonun saygınlığına gölge düşürürsünüz. Milletvekilinin iradesi bir başka milletvekili tarafından kontrol edilir mi? Bana güvenmiyor musun diyor aynı partinin milletvekili. Bana güvenmiyor musun, neden benim oyumu açıklamama beni zorluyorsun. Biz bunu gördüğümüzde bu doğru değildir demeyecek miyiz? Tartışmaların kaynağı bu. Yoksa oylamalar sırasında herhangi bir tartışma olmadı. Görüşmeler sırasında bunun dışında bir tartışma olmadı. Yasa görüşmeleri sırasında da benzer tablolar çıkabilir, tartışılabilir ama bunlar dediğim gibi geçicidir ama önemli olan parlamentonun Türkiye’nin çıkarları sözkonusu olduğunda oybirliği sağlanmıştır, oybirliğiyle yasalar geçmiştir.
Hakan ÇELİK- Şimdi efendim bu kadar siz çekincelerinizi, kaygılarınızı, endişelerinizi anlatıyorsunuz, başka kesimlerden de bunları anlatanlar, aktaranlar var ama vatandaşlar sandığa giden kişiler yani oy kullanma durumunda olanlar açısından yani evet tarafındakilerin görüşleri daha ağırlık kazandı diyelim ve dediler ki biz Türkiye için daha iyi buluyoruz, daha faydalı buluyoruz ve evet çıktı bir oranla. Hangi oranla çıktığını şimdi mesela bir örnek üzerinden gidiyoruz. Oranı bir kenara koyalım. Ne olacak o zaman? Yani bunu nasıl değerlendirirsiniz? Biz anlattık, itirazlarımızı ortaya koyduk ama nihayetinde bir demokratik ortamda vatandaşların iradeleri yansıdı ve bu konu kapandı mı diyeceksiniz? 17 Nisan’da ne olacak? En merak edilen şeylerden biri bu, tavrınızı aktarın.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün samimiyetimle söylüyorum, devletin bütün baskısına rağmen, iktidarın bütün baskısına rağmen, valilerin, kaymakamların bütün baskılarına rağmen hayır çıkacak.
Hakan ÇELİK- Nasıl bu kadar emin oluyorsunuz, olabiliyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet açık. Nedeni şu; ben herkesin sağduyusuna hitap ediyorum. Bakın herkesin sağduyusuna hitap ediyorum.
Hakan ÇELİK- Tahmin ve öngörü olarak bunu söylüyorsunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. 80 milyon bir kişiye teslim edilemez. 80 milyonun iradesini bir kişiye teslim eden bir anayasal düzen olamaz. Bu Türkiye’yi kaosa götürür, Türkiye’yi kargaşaya götürür. Türkiye’de çift başlılığa götürür, çift başlı yönetimlerin oluşmasına yol açar. Ciddi bir sorundur. Bir kişiye Türkiye Cumhuriyeti emanet edemez tarihinde yoktur. Osmanlı bile padişaha emanet edilmemiştir tek başına.
Hakan ÇELİK- Efendim siz bu argümanı, bu tezi ortaya atınca Sayın Cumhurbaşkanı sizi ifade ederek “Sayın Genel Başkan kendi partisinin tarihini bilmiyor” gibi bir ifade kullandı. Mustafa Kemal Atatürk’ten örnek verdi. Yani tek adamlık ise eğer eleştiri mesela bir tek adam durumu yok muydu orada gibi bir tarihten bir alıntı yaparak bir benzetme yaptı. Orada nasıl bir fark vardı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylüyor, güzel. Şimdi ben söylersem diyecekler ki, efendim işte CHP bunu söyledi, işte Atatürk’ü biliyor veya bilmiyor veya saptırıyor diye. Ben size Nilüfer Gürsoy’dan söz etmek isterim. Celal Bayar’ın kızı…
Hakan ÇELİK- Gazetelere verilen ilandan mı bahsedeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ve Demokrat Parti kültürü içinde yetişmiş birisi. Şunu söylüyor, Atatürk tek adamlığı aklından geçirmemişti. Ben söylemiyorum Demokrat Partinin en önemli ismi Celal Bayar’ın kızı söylüyor.
Hakan ÇELİK- Peki yani Celal Bayar’ın kızının görüşünü mü esas alıyoruz şu anda o durumda mıyız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece bunu değil, ben bütün hayatı Cumhuriyet Halk Partisiyle mücadele içinde geçen bir partinin en kilit isimlerinden, hayatta olan en kilit isimlerinden birisinin görüşünü söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü ayrıca söyleyeceğim. En kilit isimlerinden birisini. Cumhuriyetle sorunu olmayan, demokrasiyle sorunu olmayan, demokrasi mücadelesi yapan, yeter söz milletindir kampanyasını başlatan, CHP’ye karşı başlatan, bir kişinin iradesinden ve ifadesinden söz ediyorum. Atatürk tek adamlığı aklından geçirmemişti. Evet hiç geçirmedi. Nasıl? Erzurum Kongresinde tek adam mı vardı? Hayır kongre vardı. Sivas Kongresinde tek adam mı vardı? Hayır. 23 Nisan 1920’de meclis açıldığı zaman tek adam mı vardı? Hayır. Milli Kurtuluş Savaşını tek başına Atatürk mü yönetti? Hayır. Milli Kurtuluş Savaşını yöneten TBMM’dir. O nedenle gazi unvanı almıştır. Komutanlık yetkisini de belli sürelerle vermiştir Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Atatürk son kez isterken, son kez bana komutanlık yetkisini verin diye meclisten yetki istemiştir. Tek adam olsaydı TBMM niye toplansın? Tek adamdı, diktatörlüğünü ilan ederdi ve ne meclisi derdi kardeşim meclisi falan kapatıyorum derdi. Yok olmadı asla böyle bir şey, asla olmadı. Tek adam bizim tarihimizde olmamıştır. Tek adam nerelerde var bakın o örnekleri vereyim size. Tek adam nerede var? Bugün Suriye’de var. Tek adam nerede var? Saddam’ın Irak’ında vardı. Tek adam nerede vardı? Kaddafi’nin Libya’sında vardı. Nerede vardı, biraz daha geriye gidersek? Çavuşesku’nun Romanya’sında vardı.
Hakan ÇELİK- Oraya mı benzetiyorsunuz yani Türkiye’nin gidişatını?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet oraya benziyor.
Hakan ÇELİK- Bu çok sert ve yani çok ileri ve aşırı uçta bir benzetme değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır!
Hakan ÇELİK- Türkiye bir Irak, bir Suriye, bir Libya olarak gösterilmeyecek kadar demokrasisi, kurumları, kontrol mekanizmaları iyi çalışan, demokrasisi yerleşmiş, her türlü eleştirisine rağmen demokrasisi yerleşik bir ülke değil mi? Bilmiyorum yani ben ülkemi Irak’la, Suriye’yle aynı platformda görmek istemem, o yüzden söylüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu anda katılıyorum. Şu eleştiriye, şu öngörünüze şu anda katılıyorum. Bütün bunlara rağmen bizim demokrasimiz Irak’tan da, Suriye’den de, Libya’dan da daha ileride. Suudi Arabistan’dan da, İran’dan da daha ileride, Katar’dan da daha ileride burada bir tereddüt yok zaten.
Hakan ÇELİK- Seçim yapılıyor efendim çok partili seçimler var Türkiye’de.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapılacak değişiklikle makara tersine sarılıyor. Türkiye onlara benziyor. Örnek vereceğim size. Suriye anayasasıyla bizim yaptığımız değişikliğe örnek vereceğim. Suriye anayasası “Cumhurbaşkanı ve Başbakan halk adına yürütme yetkisini kullanır” diyor. Bizim anayasa, yapılmak istenen değişiklik, öngörülen değişiklik. Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır. Başbakanlığı kaldırıyoruz.
Hakan ÇELİK- Diğer maddeye geçmeden bir şey söyleyebilir miyim. Bu modeldeki başka gelişmiş demokrasilerdeki örneklerde de böyle bir düzenleme var. Eğer model böyle değişiyorsa Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi olamaz mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela hangi ülkede var?
Hakan ÇELİK- Avrupa’da buna benzer veya Amerika’da, batı dünyasında benzer güçleri kullanan liderler yok mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, Amerika Başkanlık sistemi var Amerika’da Başkan büyükelçi bile tayin edemez.
Hakan ÇELİK- Senatonun onayı gerekir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargıç bile tayin edemez senatonun onayı gerekir. Bizde öyle yetkiler veriyoruz ki Başkana, öyle yetkiler veriyoruz ki, Başkan yani Cumhurbaşkanı bu anayasa değişikliği geçerse devletin bütün üst düzey kadrolarını, valisi, kaymakamı, müsteşarı, ordu komutanları, müftüsü, il müdürleri, emniyet müdürleri, defterdarlar, daire başkanları, bunların tamamını bir kararnameyle değiştirme hakkına sahip bir kararnameyle.
Hakan ÇELİK- Efendim Fransa Cumhurbaşkanının yetkileri mesela Fransa’da yarı başkanlık modeli var ve bir Cumhurbaşkanı var. Çok etkili bir Cumhurbaşkanı görevleri tanımı itibariyle. İşte Başkomutan değil mi? Mesela orayla bir mukayese ederseniz o mukayeseyi yaptınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargı bağımsız, güçler ayrılığı ilkesi var.
Hakan ÇELİK- Burada da yargı bağımsız ve tarafsız diye madde yok mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Madde var ama uygulama nasıl? Hakimi Başkan tayin edecek. Nasıl bağımsız olabilir? İki takım düşünün maç yapıyorlar hakemin tarafsız olması lazım değil mi? Hakem bir kulübün üyesiyse, bir kulübün antrenörlüğünü aynı zamanda yapıyorsa o maç tarafsız olur mu?
Hakan ÇELİK- Yani HSK’nın yapısına dairde bir eleştirinizi onu da mı dile getiriyorsunuz yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hem Anayasa Mahkemesi, hem Hakimler Savcılar Kurulu. Benim tayin ettiğim bir mahkemede bir başka vatandaşın başka bir partinin davası görüşülürse o vatandaş o mahkemeye inanamaz doğru karar verse bile. Söylediğimiz budur. Benim tayin ettiğim. Bir siyasi partinin Genel Başkanı bir mahkemeye hakim tayin ederse orada adalet olmaz. Bu kadar açık.
Geliyorum başka yine. Suriye anayasası; “Cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları atar, görevlerinden uzaklaştırır.” Yeni model; Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanları atar ve görevlerine son verir. Suriye anayasasıyla bizim yapmak istediğimiz anayasa aynı.
Hakan ÇELİK- Kim yapmalıydı bunu daha doğru olurdu size göre? Yani kendi çalışacağı insanları kimin tayin etmesi, belirlemesi, seçmesini daha uygun bulursunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakanları Başbakan atar.
Hakan ÇELİK- Ama Başbakan yok yeni formülde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye yok?
Hakan ÇELİK- Yeni bir modele geçiyor diyor ki…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden?
Hakan ÇELİK- Başbakan kalsın tezi üzerinden giderek siz, siz mevcut durumun devam etmesini zaten söylüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mevcut durumu Suriye durumuna uyduruyoruz biz. Uydurmuyoruz aynısını alıyoruz. Suriye anayasasının aynısını alıyoruz. Suriye’de demokrasi yok diye şikayet ediyoruz, Suriye’de demokrasi yok diye pek çok unsurları götürdük oraya terör estirdik, kanlar aktı, gözyaşı aktı bir sürü şey oldu, hala oluyor, acısını hala çekiyoruz, 4 milyon Suriyeli var. Şimdi Suriye anayasasını kopyalıyoruz kendi ülkemize getiriyoruz neden?
Hakan ÇELİK- Suriye anayasasının spesifik olarak kopyalandığını mı düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, okuyorum.
Hakan ÇELİK- Niye Türkiye Suriye anayasasını alsın ki efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben de onu soruyorum zaten, vatandaşa da onu soruyorum. Suriye gibi olmak istemiyorsan, Suriye anayasasını reddet diyorum. Ben de onu söylüyorum zaten başka bir şey söylemiyorum ki. Madde madde okuyorum. Bunlar TBMM kürsüsünde de okundu. Esad’dan şikayet ediyorsun. Esad’dan şikayet ediyorsan Esad’ın anayasasını neden getiriyorsun kendi ülkene, hangi gerekçeyle getiriyorsun kendi ülkene? Yazık günah değil mi bu ülkeye? Bu ülke neden Suriye gibi olsun? Ben bunu söylüyorum.
Hakan ÇELİK- Biz efendim yani sanıyorum Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı ya da Dışişleri Bakanlığı dönemiydi, biz Suriye’ye anayasa yapma konusunda yeni bir anayasa yapılsın, burada Kürtlerin de, diğer etnik kesimlerinde hakları tanınsın, nüfus cüzdanları yoktu daha düne kadar değil mi yani Suriye’deki Kürtlerin. Türkiye Suriye’ye doğru bir anayasa nasıl yapılır diye öneren bir ülke niye Suriye’den anayasa almak durumunda olsun ki diye ben yüksek sesle soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı soruyu şimdi ben de vatandaşlarıma soruyorum.
Hakan ÇELİK- Siz ama Suriye’den anayasa ithal edildiğini, bir anlamda kopyalandığını düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı maddeler. Desinler ki bu madde yok. Aynı maddeler okuyorum ben zaten aynı maddeler. Okuyorum yine, “Cumhurbaşkanı sebepleri açıklayan bir kararla halk meclisini feshedebilir.” Ama önemli bir ayrıntı var buradai sebepleri açıklanan bir kararla halk meclisini feshedebilir. Geliyorum bizimkine, “Cumhurbaşkanı hiçbir sebep göstermeden seçim kararı alıp TBMM’yi feshedebilir.” Suriye anayasasından bir adım daha ötede, hiçbir gerekçe göstermeden.
Hakan ÇELİK- Feshedebilir ifadesini söylediniz, okudunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, feshedebilir.
Hakan ÇELİK- Yani seçim kararı alabilir değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Diyor zaten seçim kararı alıp meclisi…
Hakan ÇELİK- Cumhurbaşkanı da ama o zaman seçime gitmek zorunda oluyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi itirazım yok ona.
Hakan ÇELİK- Ama o da önemli bir denge ve denetim mekanizmasını yaratmaz mı? Çünkü Cumhurbaşkanı duruyor olsa sadece meclis seçime gidiyor olsa…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorun Cumhurbaşkanının seçime gidip gitmemesinin ötesinde sorun şu; bir kişinin 80 milyonun seçtiği, getirdiği parlamentoyu kendi iradesiyle ve hiçbir gerekçe göstermeden feshedip etmemesidir. Sorun bir demokrasi sorunudur. Parlamento kendisi seçim kararı alabilir hiçbir itirazım yok. Nitekim çoğu zaman almıştır.
Hakan ÇELİK- Bu tek yönlü olsaydı daha doğru olurdu diyorsunuz değil mi? Parlamento kendi başına kendi kararıyla, kendi geleceğiyle ilgili bir seçim kararı verseydi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Alsaydı o fesih değil zaten. O seçimlerin yenilenmesidir, erken seçim kararıdır.
Hakan ÇELİK- Ama Cumhurbaşkanında bu yetki, hak olmamalıydı diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hak olamaz zaten, olmamalı da zaten. Bu hak ancak ve ancak bizim bugün yürürlükte olan anayasaya göre seçimden sonra 45 gün içinde hükümet kurulamazsa Sayın Cumhurbaşkanı TBMM Başkanının görüşünü alarak, olurunu alarak meclisi feshedip erken seçime götürebiliyor, TBMM Başkanının görüşünü alarak. Şimdi ne görüşünü istiyor, ne de başka bir şey istiyor. Ben bir sabah kalktım meclisi feshediyorum buyurun beyler hep beraber erken seçime gidelim. Doğru değil bu. Esad’ın anayasasıyla hiçbir farkı yok. Esad’ın anayasası biraz daha iyi çünkü Cumhurbaşkanı gerekçeleri halka anlatmak zorunda, şunun için ben meclisi feshediyorum, erken seçime götürüyorum diye. Bizimkinde, yeni gelecek olanda hiçbir gerekçe göstermiyor.
Hakan ÇELİK- Esad’ın anayasasından daha mı geride buluyorsunuz statü olarak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet daha geride. Ben bunu kabul edemiyorum. Onun için diyorum kesinlikle hayır çıkacaktır. Sağduyu sahibi olan Adalet ve Kalkınma Partililer, özellikle onlara sesleniyorum. Partinizi seviyorsanız, Sayın Cumhurbaşkanını seviyorsanız saygı gösteriyorsanız, Binali Yıldırım Bey’i seviyorsanız, saygı gösteriyorsanız, ülkenizin geleceğini düşünüyorsanız sağduyulu davranıp gidelim. Türkiye’yi bir felaketin eşiğine sürüklemeyelim. Türkiye’yi bir kaosun içine sürüklemeyelim. O nedenle sağduyuyla diyorum sesleniyorum. Her vatandaş ölçüp tartsın. Yani neden vatandaşların seçtiği parlamentoyu bir kişi kalkıp görev süresi dolmadan, bir sabah hiçbir gerekçe göstermeden ben feshediyorum der. Bakın tek adamlık dediniz ya, Sayın Cumhurbaşkanı işte Kılıçdaroğlu Atatürk’ü bilmiyor mu, Atatürk’te tek adamdı diye, 1924 anayasası görüşülürken Atatürk’e meclisi fesih yetkisi verilmek istenir. İki milletvekili kürsüye çıkarlar derler ki, “Biz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü seviyoruz, bu memleket için ne kadar değerli olduğunu da biliyoruz, önemli bir komutan, önemli bir devlet adamı olduğunu da biliyoruz. Ama kimse kusura bakmasın bizi buraya Gazi Mustafa Kemal Atatürk değil, bizi buraya millet seçip gönderdi. Bu meclisi milletin dışında hiçbir organ feshedemez” der ve kürsüden iner. Mahmut Esad Bozkurt’tur söyleyen, ikincisi Manisa milletvekili o dönemin ismiyle Saruhan milletvekilidir ve ağırlıklı bir oyla bu meclisi fesih yetkisi Mustafa Kemal’e verilmez ve reddedilir. Hani tek adamdı? Kendisinin de parlamentoda olduğu bir dönemde, daha sonra Mahmut Esad Bozkurt Adalet Bakanlığına getirilmiştir ve meclisi fesih yetkisini Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e vermemiştir. Şimdi biz 1924’te o onurlu meclisin reddettiği, milli iradeye sahip çıktığı, milli iradenin ne kadar önemli olduğunu, millet kavramının ne kadar önemli olduğunu, o milletin seçip parlamentoya gönderdiği milletvekillerinin bir başka organ tarafından ve bir kişi tarafından feshedilmesinin yanlış olduğunu anayasa görüşmeleri sırasında ifade ediyorlar. Ne diyor meclisin duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bu geçerse ne olacak? Egemenlik kayıtsız şartsız bir kişide olacak.
Hakan ÇELİK- Seçimle gelmiyor mu o kişi ama?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir tek adam.
Hakan ÇELİK- Demokratik ve çok adayın katılabildiği bir seçim ortamı yok mu Türkiye’de yine? Çünkü o yani gökten zembille inmeyecek veya başka bir ülkeden transfer de etmiyoruz ya da yani ben seçimleri yok sayıyorum, ben babadan oğula böyle bir görev yapıyorum gibi bir durum olmayacağı için yani seçimler var Türkiye’de. Bu seçimler önemli değil mi? Yani orada bu bizim referandumlarımızda, seçimlerimizde halkın iradesinin o zaman yansımadığı gibi bir sonuç çıkmaz mı? Yani kendi içinde çelişkili bir durum olmaz mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla olmaz. Hayır bakın, biz parlamentonun kendisinin oturup erken seçim kararı almasını doğru buluyoruz zaten. Ülkede bir sorun çıkar parlamento oturur erken seçim kararı alır hiçbir sorunumuz yok. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da ayrıca 45 gün içinde hükümet kurulmadı diye meclisi erken seçime götürdü. İtiraz oldu mu? Hayır. Tartışma oldu mu? Hayır. Neden? Anayasada alınan bir yetki var. TBMM Başkanından alınan bir görüş var, hükümet kurulamamıştır, Türkiye uzun süre hükümetsiz kalmasın diye seçime götürdü. Peki şimdi bu değişiklik olursa? Hiçbir gerekçe yok. TBMM Başkanından da görüş dahi istenmeyecek. Ben feshediyorum. Esad’ın anayasası 21.yüzyılın Türkiye’sine yakışır mı, yakışmaz mı? Ben bu soruyu bütün vatandaşlarıma soruyorum. Esad’ın anayasası 21.yüzyılda Türkiye Cumhuriyetine yakışıyor mu, yakışmıyor mu? Esad’ın anayasasını örnek almak ne zamandan beri demokrasiyi örnek almak, demokrasiyi bir ülkeyi kıyaslayarak kendi ülkemizde demokrasiyi geliştirmek olarak göreceğiz? Herkesin oturup düşünmesi lazım, herkesin!
Bakın, bunun partilerle ilgisi yok, şahıslarla ilgisi yok. Yarın A olur, öbür gün B olur. Ama biz ülkemizde demokrasiyi savunmak zorundayız. Halkın iradesini savunmak zorundayız. Halkın iradesinin, yani milli iradenin üstünde bir başka gücü tanımlayamayız, yanlıştır bu. O zaman neden Amasya Tamiminde kalktık dedik ki milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı değil bir kişi belirleyecektir. Olmaz, yanlıştır.
Hakan ÇELİK- Sayın Kılıçdaroğlu siz bu yetkiler bana da veriliyor, teklif ediliyor olsa ben bunu istemem, arzu etmem gibi şeyler söylediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru olmaz.
Hakan ÇELİK- Doğru söylüyorum değil mi söylediniz bunu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Kesinlikle doğru olmaz.
Hakan ÇELİK- O zaman buradan yola çıkarak sizin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, mesela eğer diyelim ki evet çıktı mesela seçeneklerden biride o değil mi, çıktı. Çıkarsa siz aday olmayacaksınız anlamına mı gelir? Yani o yetkileri ben tehlikeli buluyorum, ben hiç girmeyim bu işe mi dersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç endişeniz olmasın ben bu milletin sağduyusuna, ferasetine, demokrasiye bağlılığına güveniyorum. Bu millet kendi ülkesini ateşe atmaz. Annelere ne söylüyorum biliyor musunuz sevgili annelere. Diyorum ki, “Sevgili anneler siz freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz?” Hep birlikte “Hayır” diyorlar. Bir daha soruyorum “Hayır”diyorlar. Onlara dönüp şunu söylüyorum, “Bana dünyanın en güzel şarkısını söylüyorsunuz ve üç kelimeden oluşan hayır, hayır, hayır.” Neden dünyanın en güzel şarkısı? Bir anne evladını bu kadar güzel koruyabilir mi? Freni olmayan bir otobüse hangi anne hangi partiden olursa olsun, hangi düşünceden olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun ve Türkiye’nin neresinde yaşarsa yaşasın hangi anne evladını freni olmayan bir otobüse bindirir? Şimdi bize diyorlar ki, Esad’ın anayasasını alacağız, freni olmayan bir otobüse sadece evlatlarımızı değil 80 milyonu bindireceğiz. Hangi vicdan kabul eder bunu?
Hakan ÇELİK- Sayın Kılıçdaroğlu şimdi siyaset biraz da B, C, D, E planları üzerinde plan yapma, strateji geliştirme faaliyeti değil midir? Şimdi burada kendinizi aşırı bir şekilde bağlamış olmuyor musunuz? Şimdi dileğinizi ve temenninizi aktardınız ve politikanızı da anlıyorum bunu net bir şekilde ifade ediyorsunuz, örnekler veriyorsunuz. Ama diyelim ki, bu bir siyaset sonuçta halkın kararı evet yönünde çıkarsa o zaman size mesela demezler mi Hakan Çelik’le yaptığınız programda Sayın Kılıçdaroğlu demiştiniz ki, ben bundan yüzde 100 eminim, mutlaka hayır çıkacak. Dolayısıyla sizin Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP olarak bir de bunun evet çıkması üzerine de bir plan kurmanız gerekmez miydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onun da sonucunu anlatıyorum.
Hakan ÇELİK- Ama ne yapacaksınız mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye sonu belli olmaz bir kaosun içine girecektir. Freni olmayan bir kamyon.
Hakan ÇELİK- Ne gibi bir kaostan söz ediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir; adalet kavramı olmayacak. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin ettikten sonra o mahkemede duruşmalar nasıl görülecek? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp bunu anlatsın. Benim tayin ettiğim hakim benim rakibim olanın davasına bakacak. Bu adalet midir? Hayır. Efendim yargılamayı getiriyoruz. Denetim yok diyorum ya denetim var diyorlar. Nasıl denetim var? Bugünkü anayasal düzene göre bir bakan için soruşturma için 276 oy lazım. Bakanı yüce divana gönderirsiniz, bağımsız mahkeme yargılar. Getirdikleri yeni anayasa değişikliğinde bir bakanı veya başkan yardımcısını yüce divana göndermek için 276 değil 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. Niye 400 milletvekili, neden korkuyorsunuz? Neden geriye götürüyorsunuz?
Hakan ÇELİK- Milletvekili sayısı da artıyor bir taraftan ama değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama dikkatinizi çekerim 50 artıyor 276 – 400 buyurun bakalım farka bakın. Hani onun üzerine 50 koysalar anlarım. 276 oldu 300 falan anlarım ben bunu. 400 milletvekili neden? Neden korkuyorsunuz, neden çekiniyorsunuz? Bu bile başlı başına neden hayır denmesinin tipik bir örneğidir.
Bir şey soruyum. Özellikle mütedeyyin vatandaşlarıma seslenmek istiyorum, o sevgili kardeşlerime seslenmek istiyorum, sizin inancınıza, kimliğinize, yaşam tarzınıza sonsuz saygı duyuyorum ama siz de çok iyi biliyorsunuz ki, kul hakkı yemek bizim inancımızda en büyük günahtır. Kul hakkı yiyenlerden ben hesap soramayacağım. Niye soramayacağım? Kul hakkı yiyenler için bir gensoru dahi veremeyeceğim. Bu anayasa değişikliğine göre reddediliyor. Böyle bir düzen kalkıyor.
Hakan ÇELİK- Tek yöntem gensoru mudur siyasette hesap sormanın, takip etmenin tek yolu bu mudur? Başka bir yöntem yok mudur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Sözlü soru sorabilirsiniz niye bunu yaptın diye. O da yasak, onu da kaldırıyorlar. Bir milletvekili kürsüye çıkıp bir bakana sözlü soru dahi soramayacak. Kaldırıyorlar. Niye kaldırıyorsunuz? Bir milletvekili bir ilin, bir ilçenin, bir köyün sorununu meclis kürsüsünde dile getirdiğinde bakan gelip lütfedip TBMM’de bu soruya cevap dahi vermeyecek, çünkü yasak. Bu anayasa değişikliğiyle getiriyorlar. Bunun bir partiyle ilgisi var mı? Hayır. Kişiyle ilgisi var mı? Hayır. Bunun demokrasiyle ilgisi var. Onun için ben bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Diyorum ki, demokrasinize sahip çıkın hangi partiden olursa olsun. Siz kendi demokrasinize sahip çıkmazsanız, aklınızı birilerine göre şekillendirirseniz veya birisinin arzusu üzerine oy kullanırsanız bu yanlıştır, doğru değildir. Benim arzum üzerine de oy kullanmayın. Başkasının arzusu üzerine de oy kullanmayın. Oturun evinizde konuşun bu yanlış mıdır, bu doğru mudur? Bir milletvekili bir bakana soru sorsun mu, sormasın mı? Sormayın diyor soruyu. Soramayacaksınız diyor anayasaya göre. Mevcut anayasa göre ben soru soruyorum.
Hakan ÇELİK- Yazılı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yazılı soru sorulabilir.
Hakan ÇELİK- Güzel değil mi bu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cevap vermezse ne oluyor?
Hakan ÇELİK- Ne oluyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir şey olmuyor. Bana söylesinler bu anayasa değişikliğinde milletvekili sözlü soruyu yasaklıyorum, yazılı soru soracak, o bakan buna 15 gün içinde cevap verecek, 15 gün içinde cevap vermezse bakanlığı düşecek. Böyle bir madde göstersinler.
Hakan ÇELİK- Ama efendim böyle her şey yazılır mı yani anayasalara, bu kadar detay olur mu? Şimdi Anglosakson ülkelerinde yani yazılı bir metin yok birçok noktada. Hayat devam ediyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İngiltere’de yazılı anayasa yok.
Hakan ÇELİK- Tamam ben de onu soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gelenekler var orada.
Hakan ÇELİK- Bizim geleneklerimiz, yani biz kendi ülkemize, geleneklerimize, teamüllerimize, demokrasimizin gelişmişliğine de güvenemez miyiz? Yok mudur hiçbir sigortası bu ülkenin? Bu kadar yıllık cumhuriyet mirasımız var, önemli bir topraklarda bir devlet geleneğimiz var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman sigortadan başlayım.
Hakan ÇELİK- Yazılmalı mıydı her şey tek tek, böyle madde madde olmalı mıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, her şey yazılmaz, adı üstünde anayasa. Bütün yasalar o yasaya uygun olarak çıkar. Her şey yazılır mı? Hayır. Ama mevcut anayasada yazıyorsun. Sözlü soru var, yazılı soru var hepsi. Sözlü soruyu kaldırıyorsunuz niçin? Bakan meclise gelmesin diye. Çünkü hiçbir bakan milletvekili olmayacak. Şimdi ben yine bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Sizin seçtiğiniz, parlamentoya gönderdiğiniz bir milletvekili birikimiyle, kültürüyle, okuması, yazması, eğitimiyle göz dolduran birisi niye bu kişi bakan olmasın? Ve bakan niye atamayla gelsin?
Hakan ÇELİK- Meclisten seçilirse milletvekilliği düşüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İstifa etmek zorunda.
Hakan ÇELİK- Ama seçilebilir teknik olarak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır istifa ediyor. İstifa eden bakanlıktan düştükten sonra bir daha milletvekilliğine dönemez. Bitti. Niçin oluyor bu? Ben bunun cevabını öğrenmek isterim. Mesela burada olsalardı Sayın Cumhurbaşkanından ben bunun cevabını öğrenmek isterdim. Devletin sigortası, sigorta dediniz. Devletin sigortası Cumhurbaşkanıdır. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Cumhurbaşkanlığı makamı hepimizin ortak paydasıdır. İster A partisi, ister C partisi, ister E partisi fark etmiyor. Hepimizin ortak paydasıdır Cumhurbaşkanlığı makamı. Seçildikten sonra artık o hepimizin Cumhurbaşkanıdır. Neden? Çünkü tarafsızdır, tarafsız olmak zorundadır. Tarafsızdır çünkü hakim tayin ediyor. Tarafsızdır çünkü 80 milyonu temsil ediyor.
Hakan ÇELİK- Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiği zaman CHP’nin bazı önemli isimlerinden de o bizim Cumhurbaşkanımız değil gibi değerlendirmeler vardı. O zaman bu bir şimdiki kampanyada da eleştiriler benzer noktalardan gittiği için, bu bir Erdoğan karşıtlığı üzerinden giden bir şey mi? Yani bunu da düşündürtebilir kamuoyunun belli kesimlerine. Yani Erdoğan istenmiyor CHP’nin vitrini, önde gelen isimleri ve belli kesimlerinde bir Erdoğan rahatsızlığı var, takıntısı var diyebilirler. Var mı böyle bir şey?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hakan Bey, sorun şurada. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ister parlamento, ister halk tarafından seçilsin, seçildikten sonra TBMM kürsüsüne gelir tarafsızlığı üzerine, namusu ve şerefi üzerine ant içer. Anayasanın temel kuralıdır bu. Dolayısıyla tarafsızlığını korur. Örneğin Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirken parlamentoda hayır oyu verdi CHP. Ama Sayın Abdullah Gül seçildikten sonra hepimiz saygı gösterdik. Tarafsızlığını korudu, davet ettiği zaman gittik, randevu istediğimiz zaman verildi gittik, ülkenin sorunlarını yeri ve zamanı geldi oturduk konuştuk. Yeri zamanı geldi Sayın Abdullah Gül benim görüşümü istedi, görüşümü beyan ettim. Katılır veya katılmaz ama devletin sigortasıdır. Zaman zaman geldi siyasi partilerin liderlerini davet etti, siyasi parti liderleriyle konuştu. Ülkenin temel sorunlarını oturdu bizim görüşlerimizi aldı. Biz itiraz ettik mi? Hayır. Tarafsızlığını koruduğu sürece saygıda hiç kusur etmedik. Tam tersine her ortamda saygı gösterdik. Sayın Erdoğan seçildikten sonrada olumsuz hiçbir şey kullanmadık. Ne zamana kadar? Tarafsızlığını korumasını istedik. Tarafsızlığını koruması lazım. Cumhurbaşkanı tarafsızlığını korumazsa aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olursa 80 milyonun Cumhurbaşkanı olmaz. Sorunumuz orada. Yani ortak payda kaybolmuş olur ve devletin sigortası kalmaz. Biz devletin sigortasını korumak istiyoruz. Çünkü devlette temel bir sorun ortaya çıktığı zaman siyasi partilerin liderlerini çağırıp gelin kardeşim buraya devletin böyle bir sorunu var 15 Temmuz’dan sonra saraya davet etmesi gibi. Nedir? Türkiye’nin temel bir sorunudur. Orada A partisi, B partisi olmaz sözkonusu Türkiye’dir. Sözkonusu vatansa gerisi teferruattır. Gittik, oturduk, konuştuk, düşüncelerimizi söyledik. Kabul edilir veya edilmez ama en azından siyasi parti liderleri Türkiye benzer bir olayla karşılaşmasın diye nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda bir görüş birliği sağlandı. Bu çok önemli bir olay.
Hakan ÇELİK- Bir reklam arası verelim.
Şimdi efendim büyükte ilgi gördü program şuana kadar bana gelen geri dönüşlerden, hem sosyal medyada da çok konuşuluyor. Geleceğim yine farklı önemli konular var ama siz 16’sı akşamı Ankara’da mı olacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Hakan ÇELİK- Oyunuzu kullandıktan sonra nasıl bir planınız, programınız var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ankara’da olacağım, izleyeceğiz.
Hakan ÇELİK- Evinize mi geçeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evime geçeceğim evet.
Hakan ÇELİK- Akşama kadar evde olursunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Hakan ÇELİK- Çıkan sonuca göre nasıl bir karar alırsınız, ne yaparsınız? Yani bu konuda siz zaten hayır çıkar gibi bir kanaat ortaya koydunuz, ama evet çıkması durumunda farklı bir değerlendirme yapar mısınız? Bunu siyaseten bir başarısızlık olarak değerlendirir misiniz kendi açınızdan ve hayır yönünde…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Karar Türkiye’nin kararı. Bir siyasi seçim değil, bir kişi seçilmiyor, bir parti seçilmiyor. Türkiye kendi kaderini kendisi belirleyecek. Biz neden Anayasa Mahkemesine gitmedik diye bazen bize soru sorulur. Biz de onlara şunu söyleriz, “Bir ulusun kaderini mahkemeler belirlemez. O halkın kendisi belirler.” Demokrasiden vaz mı geçeceğiz, tek adam rejimimi istiyoruz? Yoksa demokratik bir parlamenter sistem mi istiyoruz? Kararı halk verecek.
Hakan ÇELİK- Efendim evet çıkması Türkiye’nin demokrasiden vazgeçmesi anlamına mı gelir? Öyle mi değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerlendirme değil gerçek öyle. Ben size rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Evet çıkması halinde siz asla sizin karşınıza gelen bir Başkana asla sorular dahi soramazsınız. Ancak seçilmiş soruları size verirler ve siz o soruları sormak zorunda kalırsınız. Medya özgürlüğü denen bir şey kalmaz. Zaten şu anda bile tartışmalı medya özgürlüğü. Şu anda bile pek çok sorun yaşıyoruz medyada, şu anda bile pek çok sorun yaşıyoruz. Bakın anayasa değişikliği olur gündeme geldi hukuk fakülteleri konuşamıyor, işçi sendikaları konuşamıyor, işveren sendikaları konuşamıyor, sivil toplum örgütleri konuşamıyor. “Evet” veya “Hayır”ı dahi dillendirmekten korkan milyonlarca insanımız var.
Hakan ÇELİK- Gazetelerde ilanlar var efendim hayır ilanları var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ilanları yok. Büyük ölçüde arka sayfalar tamamen bloke edilmiş, iç sayfalar tamamen bloke edilmiş evet oyu için. O kadar komik şeyler var ki, emin olun o kadar komik şeyler var ki evet ilanlarına bakıyorsunuz, sanki biz anayasa değişikliğini falan hiç görüşmüyoruz. Şu yolu yaptık, şu köprüyü yaptık, bir şey daha yazmışlar görünce gerçekten ben de şaşırdım. Biz elektrikli otomobil üretmişiz ve dünyaya elektrikli otomobil satıyoruz. Daha yok ortada böyle bir şey. Ya bir insan halkına nasıl yalan söyler? Bir parti halkına nasıl yalan söyler? Şu otomobil markasının bir ismini versinler hangi ülkeye ihraç ettiler bir görsek bari. Bu kadar yalan üzerine bir referandum inşa edilebilir mi? Çıkın vatandaşa deyin ki, biz şunu getiriyoruz, milletvekilinin sözlü soru sormasını dahi yasaklıyoruz, bunun için lütfen evet oyu kullanın. Kaç bakanlığın kurulacağına, kaç yardımcının olacağına meclis karar vermeyecek bir kişi karar verecek bunun için evet oyu kullanın deyin. Devletteki liyakat sistemini kaldırıyoruz, artık parlamento müsteşarın niteliklerini, genel müdürün niteliklerini, komutanların niteliklerini, emniyet müdürlerinin niteliklerini belirlemeyecek, nitelikleri bundan sonra tek kişi belirleyecek bunun için lütfen evet deyin. Bunu söylesinler. Bakanların ve başkan yardımcılarının ve başkanın dokunulmazlıkları ömür boyu sürecek. Milletvekili dokunulmazlığı gibi görev süresiyle sınırlı değil, ömür boyu sürecek bunun için evet deyin. Hiçbir bakana yolsuzluk yaptı diye gensoru verilmeyecek, TBMM’de hesabı sorulmayacak bunun için evet verin diye çıksınlar söylesinler. Bunlar yapılmıyor, bunlar konuşulmuyor hiçbir zaman. O zaman bu vatandaş nereden nasıl bilgilenecek?
OHAL kanunundan yararlandılar bir düzenleme yaptılar. Özel televizyonlar evet ve hayır kampanyalarına eşit zaman ayırmayacaklar, eşitsiz koşullarda gideceğiz. Bunun için evet deyin bari, çıkın bari bunun için deyin.
Bakın Hakan Bey, bugün OHAL var değil mi Türkiye’de? Milli Güvenlik Kurulu var mı? Var. Bakanlar Kurulu var mı? Var. Ne Milli Güvenlik Kurulu ne Bakanlar Kurulu olmayacak. Bir kişi OHAL’e karar verecek. Ben OHAL ilan ediyorum. Bir kişi devletin Milli Güvenlik politikalarını belirleyecek bir kişi. Türkiye böyle bir anlayışa teslim edilemez. Yani devlette birisi hata yaptığı zaman fatura 80 milyona çıkacak. Şimdi diyorlar ki, biz bunu getiriyoruz. Cumhurbaşkanının danışmanlarından Mehmet Uçum ne söylüyor? Kendi ifadesini aynen okuyorum bizi 80 milyon vatandaş dinlesin. “Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor”. Ne anladınız bundan Hakan Bey? Yani bizim bir devletimiz yok, biz yeni bir devlet mi kuracağız? Yani Türkiye Cumhuriyeti devletini siliyoruz yeni bir devlet mi inşa edeceğiz biz?
Hakan ÇELİK- Böyle bir şey anlamadım ben ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama öyle söylüyor. Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor.
Hakan ÇELİK- Yeni modeli, yeni sistemi tarif eden bir ifade mi kullanmak istedi acaba?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devlet kurmak farklı bir şeydir. Rejim farklı bir şeydir. Sistem daha farklı bir şeydir. Bunu sıradan bir insan söylese, bir gazeteci yazsa, oturursunuz dersiniz ki ya gazetecidir yazar bunu karşıdan birisi de yazı yazar vs. ama bunu bir bu süreci savunan ve vatandaşlara neden evet oyu vermesi gerektiğini söyleyen ve televizyonlardan eksik olmayan bir kişi söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanının danışmanı söylüyor. Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor. Yani bu devlet halkın devleti değil mi? Bu devlet milletin devleti değil mi? Bu meclis TBMM milletin meclisi değil mi? Bu bakanlar milletin bakanı değil mi? Cumhurbaşkanı milletin Cumhurbaşkanı değil mi? Kim yeni devlet kuruyoruz, neden?
Hakan ÇELİK- Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti ve ben bunun değişmesi yönünde bir teklif getirildiğini görmedim veya bilmiyorum. Dolayısıyla getirilen yani bizim Pazar günü oylayacağımız, sandığa gideceğimiz konu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinden bir referanduma gidiyoruz. Yoksa devletin modeliyle ilgili, devletin kökünden değiştiren bir şey bilmiyorum ben görmedim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devletin yapısı değişiyor.
Hakan ÇELİK- Dolayısıyla ifade sanki tam karşılamıyor gibi anladığım kadarıyla.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet onu kastediyor, devletin yapısını değiştiriyoruz diyor. TBMM’nin bazı yetkilerini alıyoruz, devlette liyakat sistemini tamamen kaldırıyoruz bir kişi belirleyecek. Diyelim genel müdür, genel müdürün niteliklerini kim belirler? TBMM belirler. Müsteşarın niteliklerini kim belirler? TBMM belirler. Diyanet İşleri Başkanlığının niteliklerini kim belirler? TBMM. Yürütme organı o niteliklere uygun kişileri atar. Şimdi parlamentodan bütün bu yetkileri alıyorsunuz bir kişiye veriyorsunuz. Devlet memurları ister şef, ister şube müdürü, ister daire başkanı, ister genel müdür, ister müsteşar yardımcısı, ister müsteşar bütün bu nitelikler devlet memurları kanunuyla belirleniyor. Şimdi bunların tamamını bir kişi belirleyecek, bütün devlet memurları ayakta.
Bütün devlet memurlarına seslenmek isterim. Parlamentonun güvencesi altında Devlet Memurları Kanunu adı altında siz bir yasanın güvencesi altında görev yapıyorsunuz. Vatandaşlar arasında ayrım yapamazsınız. Yapma hakkınız da yoktur, yetkiniz de yoktur. Şimdi bir kişinin iradesiyle bütün bu sistem değişebilecek. Adı ne? Parti devleti. Vatandaş parti devleti kurmak istiyor diyor ya, kastedilen parti devleti.
Bakın, parti devleti deyince nedir? Cumhurbaşkanı partili, başkan yardımcıları partili, bakanlar partili, genel müdürler partili, müsteşarlar partili, eski komünist rejimlerde olduğu gibi herkes partili. Devletin yapısı partili. Partili olmayan? Partili olmayanın da söz hakkı olmayacak. Böyle bir rejim getirilmek isteniyor. Yani üstünlerin hukuku yeniden inşa ediliyor. Üstünlerin hukuku hukukun üstünlüğü değil. Parti devleti kurduğunuz zaman ne olur? O partiden olmayan vatandaş ikinci sınıf vatandaş olur. Eşit vatandaşlık ortadan kalkmış olur. Söylüyorlar, itiraf ediyorlar.
Az önce dediniz ki, anayasanın ilk 4 maddesi duruyor ve bununla ilgili bir değişiklik yok. Doğru. Ama siz demokrasinin içini boşaltırsanız hangi demokratik devletten söz edeceksiniz. 80 milyonun kaderini bir kişiye bağladıktan sonra hangi demokratik devletten söz edeceksiniz. Bir partinin Genel Başkanı mahkemelere hakim tayin ettikten sonra hangi adaletten söz edeceksiniz. Bir kişi müsteşarın niteliklerini devletteki liyakat sisteminin niteliklerini bir kişi belirlerse hangi liyakatten bahsedeceksiniz? İşi ehline vermek gibi bir kuralımız var. İnancımızda da var devletin kuruluş felsefesinde de var. İşi ehline vereceksiniz. Kuralları kim belirleyecek? 550 kişi parlamentoda görüşerek, tartışarak, danışarak karar verecek. Şimdi bunu kaldırıyoruz bir kişi karar verecek. Neye göre?
Hakan Bey, şunu da söylemek isterim. Allah aşkına Türkiye’nin bu kadar derdi varken neden biz bunları tartışıyoruz?
Hakan ÇELİK- Bunlar önemli sorunlar değil mi ama efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne sorun var?
Hakan ÇELİK- Önemli konular değil mi, önemli konu başlıkları değil mi? Çünkü sizin de ve partinizin de değerlendirmesi mevcut sistemin olması gerektiği gibi çalışmadığı ve verimli olmadığı yönünde değil miydi? Sizde bir değişiklik önermemiş miydiniz? Bir dizi değişiklik önermemiş miydiniz? Siz memnun musunuz? Memnun muydunuz gidişattan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Memnun değiliz, eksik var. Nasıl memnun değiliz? Bir; siyasi ahlak kanunu çıkması lazım. Çıkmıyor neden? Getirdiler de biz ret mi ettik? Hayır. Seçim kanununun değişmesi lazım değişmiyor neden? Getirdiler de biz ret mi ettik? Yüzde 10 seçim barajı kim getirdi? Darbeciler getirdi değil mi? Niye değişmiyor?
Hakan ÇELİK- Siyasi partilerde bir türlü yanaşmıyorlar buna galiba?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim kanun teklifi verdik. Samimiyetimizi ispat etmek için verdik. Bakın biz kanun teklifi veriyoruz. Gelin yüzde 10 seçim barajını değiştirelim. İstiyorsanız yüzde 1, istiyorsanız yüzde 5, istiyorsanız yüzde 3…
Hakan ÇELİK- Size göre doğrusu nedir barajda kaç olmalı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğrusu şudur; yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanı meclise gelmelidir, mecliste konuşmalıdır. Madem milli irade diyoruz yüzde 1’in iradesini dahi bu TBMM temsil etmelidir. Doğrusu budur.
Hakan ÇELİK- Türkiye’nin güvenlik endişeleri yaşadığı dönemde özellikle bu baraj meselesini savunmuştu parlamenterler. Yani bunun bazı mahsurlar getirebileceği, başka bir yere götürebileceği Türkiye’yi gibi bir kaygı dile getiriliyordu. Dolayısıyla bugünkü şartlarda da bunu dile getiriyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açık konuşalım, yüzde 10 seçim barajını Kürtler için getirmişlerdi. Artık Türkiye bunları aşmak zorundadır. Yani Kürt vatandaşlarımız da bizim vatandaşımız değil midir? Yani onlar da meclise gelip konuşsalar ne olur? Konuşuyorlar da. Onun için diyorum bir anlamı kalmadı. Saadet Partisinin Genel Başkanını düşünelim, meclise gelip konuşsa ne olur veya Vatan Partisinin veya Büyük Birlik Partisinin Genel Başkanı veya Demokrat Partinin Genel Başkanı seçilip gelse ne olur? Gencecik pırıl pırıl bir Genel Başkanları var. Gelsin parlamentoda konuşsun ne eksiğimiz olabilir? Milli milli irade diyoruz yüzde 10’un altındaki iradeyi sıfır sayıyoruz. Hangi milli irade? Ben buna karşıyım. Neden? Demokrasiyi savunduğum için. Neden? Milli iradeyi savunduğum için. Onlar tam tersine yüzde 10 seçim barajını savunuyorlar. O zaman kusura bakmasınlar darbeyi savunuyorlar, darbecileri savunuyorlar. Onların getirdiği felsefeyi savunuyorlar. Ben yüzde 1 oy alan parti gelsin. Başka? Yurtdışı seçim çevresi…
Hakan ÇELİK- Oraya lütfen sözünüzü unutmayın bu yüzde 10 barajı ve Kürtler meselesi dediğiniz için söylemek istiyorum. Parlamentoda temsil edilen bazı siyasi partiler ve hareketler terörle aralarına daha net bir mesafe koymuş olsalardı, Türkiye’nin bu kaygı ve endişeleri en azından yasama organında ve siyaset ortamında önemli oranda ortadan kalkmaz mıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle.
Hakan ÇELİK- Çok daha rahat yapılmaz mıydı bu reform?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Son derece doğru bir soru. Bütün siyasi partilerin kim olursa olsun bütün siyasi partilerin terörle aralarına daha doğrusu teröre karşı çok açık, çok net bir tavır takınmaları lazım. Çok açık ve çok net.
Hakan ÇELİK- HDP iyi bir sınav verdi mi bu noktada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır iyi bir sınav vermedi. Terörle arasına çok açık, çok net mesafe koymak zorundadır. Siz demokrasiyi savunuyorsanız teröre karşı çıkmak zorundasınız. Bundan en ufak bir endişemiz yok. İşin kuralı budur zaten. Terör bir insanlık suçu mu? Evet. Hangi görüşten olursak olalım, hangi inançtan olursak olalım, hangi kimlikten olursak olalım beraber yaşayacağız, birlikte yaşayacağız. O zaman birlikte teröre karşı çıkacağız, birlikte terörle mücadele edeceğiz. Şu soruyu sormak isterim. Terörle mücadele konusunda hangi yasa geldi de parlamentodan geçmedi? Hepsine destek verdik. Buyurun terörü önleyin. Hangi yasa geldi de karşı çıktık? Asla karşı çıkmadık. Çünkü terör bir insanlık suçu, önlenmesi lazım. Her türlü destek buyurun size her türlü desteği veriyoruz dedik.
Hakan ÇELİK- Bu süreçte efendim gündeme gelen tartışmalardan biri de Sayın Cumhurbaşkanı dile getirmişti, yani kimler hayır diyor bir bakalım gibi bir değerlendirme yaptı sonra bazı örnek verdi, PKK’yı işaret etti, HDP’yi işaret etti. Dolayısıyla Türkiye’de evet çıkmasını istemeyenler arasında onları saydı. Bununla ilgili bir açıklamanız olur mu bugünkü program itibariyle?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır oyunu kullananları teröristlerle bir tutmak bir Cumhurbaşkanına yakışmaz.
Hakan ÇELİK- Hayır teröristlerle bir tutmuyorum dedi. Onu sonra birkaç defa izah etti, en son dün de açıkladı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu ne anlama geliyor? Bana söyleyin Allah aşkına ne anlama geliyor bu?
Hakan ÇELİK- Hayır veren herkes teröre yakındır veya terörle aynı düzlemdedir gibi bir şey söylemediğini ifade ediyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin aynı cümlenin içinde kullanıyor? Bilinç altına bunu yerleştirmek için. Yani hayır oyunu kullanan veya hayıra yakın olan teröristlerle aynı saftadır demek istiyor. Bir Cumhurbaşkanına yakışır mı bu? Kayseri’de bir şehidin amcasına ben söz hakkı verdim otobüsün üstüne çıktı. “Ben şehidin amcasıyım bir gazinin de babasıyım. Beni nasıl teröristlerle aynı kefeye koyar bu Cumhurbaşkanı” dedi. Ne diyeceksiniz o adama? O adamın sadece eli öpülür. Ağızdan çıkan laf iyi kontrol edilmezse onun tutsağı olursunuz. PKK’ya karşı çıkmayan mı var Allah aşkına? Milyonlarca insan PKK’yı mı destekliyor, terörü mü destekliyor? Nasıl kalkar böyle bir cümle kurabilirsiniz? Sonra kalktı şu cümleyi de kurdu toplumdan tepki alınca, “Efendim hayır oyunu kullananlar da saygındır.” Kendisine teşekkür ettim bakın. Ben ne söyledim? Evet oyunu kullanan da, hayır oyunu kullanan vatandaşın da başımın üstünde yeri var. Hiçbir zaman ama hiçbir zaman neden evet, neden hayır baskı kuralım, şunu yapalım, bunu yapalım demedim.
Hakan ÇELİK- Dolayısıyla böyle bir tartışma kalmadı o zaman denebilir mi? Yani hayır diyenler terörle yakındır falan gibi bir şey zaten sözkonusu bile olamaz herhalde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim olamaz zaten. Ama evet bir türlü anlatılamadığı için, evet bir türlü vatandaşa gel evet ver bak şunun için, şu kadar güzel bir şey getiriyorum gel bunun için evet ver denemediği için, söylenecek söz olmadığı için ve Türkiye freni olmayan bir kamyona, bir otobüse bindirilmek istendiği için, başka alanlara girilerek, başka alanlar toplumun gündemi başka alanlara çekilerek, vatandaşa gel illa git sandıkta evet oyu kullan deniyor vatandaş korkutularak. Yok böyle bir şey. Vatandaş demokrasisine sahip çıkacak hiç bundan endişem yok.
Hakan ÇELİK- Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki vatandaşlarımız, seçmenler daha çok hangi eğilimdedirler? Yani tabi YSK kuralları gereği biliyorsunuz çok fazla artık bu dönemlerde anketler detayları üzerine giremiyoruz. Biz gözleminiz var mı bu konuda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün vatandaşlarımın gerçeği gördüğünü fark ediyorum zaten. Oturuyoruz, konuşuyoruz sohbet ediyoruz, bazen kahvede, bazen lokantada, bazen parkta, bazen bir salonda, bazen muhtarlarla toplantı yapılarak konuşuluyor. Ama şu bir gerçek Hakan Bey, devlet bütün aygıtlarıyla, bütün unsurlarıyla vatandaşın üzerine baskı kurmuş durumda.
Hakan ÇELİK- Nasıl bir baskı yapıyor devlet?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Muhtarların üzerinde ciddi bir baskı var, vatandaş konuşamıyor, hukuk fakülteleri konuşamıyor, üniversiteler konuşamıyor, esnaf konuşamıyor, çiftçi konuşamıyor. Ne desin bu insanlar? Böyle baskı olur mu? Oysa biz bir düğün havası içinde, bir bayram havası içinde bir anayasa değişikliğini oturup konuşabilmeliydik. Güler yüzle, sempatiyle oturup konuşabilmeliydik. Dünya örneklerini vererek oturup konuşabilmeliydik. Sempati kurarak, empati kurarak oturup konuşabilmeliydik, bunları yapabilmeliydik. Ama bunlar hiç konuşulmuyor.
Hakan ÇELİK- Siz zaten yola böyle çıkmıştınız yani yumuşak ve ılımlı bir dil kullanacağım dediniz ve genellikle de böyle yapmaya gayret ettiğiniz görüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yine öyle yapıyoruz evet.
Hakan ÇELİK- Denize dökme meselesini nereye oturtabiliriz? Yani bu söylediğiniz ilkenin neresine oturuyor bu denize dökme meseleleri, açıklamaları? Sayın Deniz Baykal’ın açıklaması, Sayın Hüsnü Bozkurt’un değerlendirmesini nereye oturtabiliriz, nasıl bakmak lazım?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim ben size. Bu süreçte kullanılacak dilin kucaklayıcı bir dil olması lazım. Ben denize dökmek gibi, vurmak gibi, dövmek gibi ifadeleri asla doğru bulmadım ve doğru bulmadığımı da her ortamda ifade ettim. Sonuçta bir anayasa değişikliği oylanıyor ve sonuçta Türkiye’nin kaderi oylanıyor. Ve sonuçta hepimizin dikkatli bir dil kullanması lazım ve sonuçta hepimizin vatandaşları düşünmeye çağırması lazım. Allah’ın bize verdiği en değerli hazine akıl. O nedenle Rabbimiz kitabında diyor ki, insanoğluna sesleniyor aklınızı kullanmıyor musunuz diye. Aklımızı kullanacağız, mantığımızı kullanacağız ve sandığa öyle gideceğiz, oyumuzu öyle kullanacağız. Akıl süzgecinden geçirmeden oyumuzu kullanırsak doğruyu yapmamış oluruz. Evlatlarımız için, çocuklarımız için, ülkemiz için, geleceğimiz için, demokrasimiz için akıl süzgecinden geçirmek zorundayız. Sevgiyi, hoşgörüyü asla gönlümüzden eksik tutmamalıyız. Sevgi sadece benim için değil, bayrak sadece benim için değil, vatan sadece benim için değil hepimiz için geçerli. Ben AKP’li bir vatandaşla da, CHP’li bir vatandaşla da, MHP’li bir vatandaşla da aynı masanın etrafında aynı sofrada oturup yemek yemeliyim. Sonuçta Türkiye hepimizin Türkiye’si. Beraber oturup konuşmalıyız, beraber oturup tartışmalıyız. Akıl akıldan üstündür babam böyle öğretti, ona da babası öğretmiş. Sadece benim babam mı bana öğretti? Hayır sizin babanız da, diğerleri de, öğretmenlerimiz de hepsi öğrettiler. Akıl akıldan üstündür. Neden üstündür? Oturup tartışmak için, aklımızı kullanmak için. Allah’ın verdiği en değerli hazineyi niye kullanmayalım? Neden birilerine kiraya verelim, neden birilerinin dediğini ön koşulsuz kabul edelim? Önyargılardan arınıp sandığa öyle gitmeliyim. Ben böyle düşünüyorum. Sevgiyi, hoşgörüyü, güzel dili, empatiyi kullanmalıyız.
Hakan ÇELİK- Efendim CHP Konya milletvekili Hüsnü Bozkurt’la ilgili bir disipline sevk veya buna benzer bir karar, bir tutum, bir görüş var mı partinizde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerlendiriyor arkadaşlarımız. Elbette niçin olmasın?
Hakan ÇELİK- Sizin kişisel görüşünüzü de merak ediyorum sakıncası yoksa paylaşır mısınız? Kişisel olarak gönderilmesi yönünde bir fikriniz var mı? Fikir olarak soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Parti tüzüğüne göre karar bir kişiye ait değildir. Bizim partimiz öyle, bir kişiye ait değildir. Parti Meclisi üyesi olduğu için karar bir kişiye ait değil. Parti Meclisi, milletvekili olduğu için Parti Meclisine aittir. Benim düşüncemi beyan etmem Parti Meclisinin iradesine müdahale olur ve doğru olmaz.
Hakan ÇELİK- Son haftalarda böyle yani ben anketlere girmeyeceğim ama mesela evet rüzgarının biraz daha arttığı yönünde değerlendirmeler oldu. Bu ve buna benzer açıklamaların kamuoyunun önemli bir kesiminde tepki yaratmasından kaynaklanmış olabilir mi? Denize dökme meseleleri falan filan buna benzer çıkışlar hayıra zarar vermiş midir net soruyorum efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, ben de net cevap veriyorum. Sorun bir kişinin konuşmasının çok daha ötesinde derin bir sorun.
Hakan ÇELİK- Ama önemli isimler. Sayın Deniz Baykal önemli biri partinizin Genel Başkanlığını yapmış önemli bir siyasetçi. Bir devlet adamı o anlamda da soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Sorun bir kişinin söyleminin çok daha ötesinde derin bir sorun. Sorun aklımızı kullanma zamanı. Sorun Türkiye meselesi. Ali böyle dedi, Veli böyle dedi diye bir şey olmaz. Yani “Hayır oyu kullananlar çukurdur” dendi değil mi iktidar partisi tarafından. Bunların ötesine bizim geçmemiz lazım vatandaş olarak. Ali bunu dedi, Veli bunu dedi, ya memleket meselesi ortada. Bir memleket meselesini biz tartışıyoruz. Bir ülkenin meselesini tartışıyoruz, bir ülkenin demokrasisini tartışıyoruz. Bir parlamenter rejimden tek adam rejimine geçiyoruz, teklik Allah’a mahsustur. Ben buradan buraya hangi gerekçeyle geçeceğim bizim bunu oturup düşünmemiz lazım. Yoksa Ali bunu dedi, Veli bunu dedi, o bunu dedi, o bunu dedi. Bunların ötesinde bizim düşünmemiz lazım. Sağduyulu olmamız lazım. Sağduyumuzu, aklımızı kullanmamız lazım. Etkisi olur mu? Siyaseten olur tabi. O onu alır allar, pullar satmaya çalışır. Öbürü onu allar, pullar satmaya çalışır. Biz bunların dışında düşünmek zorundayız. Biz memleketi düşünmek zorundayız. Biz sandığa gidince Ali’nin söylemi, Veli’nin söylemine göre değil, akıl süzgecinden geçirip vicdan terazisinde tartıp sandıkta oyumuzu öyle kullanmalıyız. Doğrusu budur. Bunu böyle yaptığımız zaman kullandığımız oyun bir değeri ve bir önemi olacaktır. Eğer biz akıl süzgecinden geçirmeden önyargılarımızla hareket edip yaparsak bu yanlış olur.
Vatandaşlar bazen soruyorlar nasıl karar vereceğim diye. Kararsız vatandaşımız var.
Hakan ÇELİK- Hala çok mu kararsızlar? Yüksek mi kararsızların oranı şu anda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niyetini beyan etmeyen geniş bir kitle var tabi cesaret edemiyor. Onlara şunu söylüyoruz zaten. Her zaman her yerde söylüyoruz. Demokrasiyi savunuyor musun? Savunuyorum diyor. Cumhurbaşkanının tarafsız olmasını ister misin? Tarafsız olmasını isterim. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etsin mi, olur mu öyle şey? Hakim tayin etmemeli. Bir partinin Genel Başkanı devletin liyakat sistemini belirlesin mi? Olur mu hani liyakat çok önemlidir işi ehline vermek çok önemlidir. Ehlin kim olup olmadığına bir kişi karar vermemeli. Daha geniş bir kitle karar vermeli. O zaman diyoruz ki, kararsız olma. Gideceksin oyun hayırlıdır ve ülke için hayırlı olacaktır diyoruz. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyoruz. Sen çifte vatandaş olsun istiyor musun? Birinci sınıf vatandaş, ikinci sınıf vatandaş? Olur mu öyle şey hepimizin eşit olması lazım. Hukukun A’ya veya B’ye göre farklı olmasını ister misin diyoruz. Benim hakimim, senin hakimin olsun. Olmaz öyle şey. O zaman olmazsa bağımsız mahkemelerin olması lazım. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etmemesi lazım. O zaman senin oyun bellidir gideceksin hayır oyu kullanacaksın. Bunun A partisiyle ilgisi var mı? Hayır. B partisiyle ilgisi var mı? Hayır. A kişisiyle ilgisi var mı? Hayır. B kişisiyle ilgisi var mı? Hayır. O zaman daha ne istiyorsun kardeşim, gideceksin oyun belli, gideceksin hayır oyu kullanacaksın ve hatta şunu sor kendine diyoruz vatandaşa: “Anayasa değişikliği senin hangi derdini çözüyor? İşsizlik derdini çözüyor mu? Hayır. Patates üreticisinin derdini çözüyor mu? Hayır. Terör sorununu çözüyor mu? Hayır. Parlamentoyu güçlendiriyor mu? Hayır. Yargının bağımsızlığını sağlıyor mu? Hayır. Bakanların gelip TBMM’de hesap vermesini öngörüyor mu? Hayır. Milletvekilinin milletvekili olarak bakanlığını sürdürmesini sağlıyor mu? Hayır. Kurulacak olan hükümet tek adam hükümeti TBMM’ye gelip hükümet programını okuyacak mı? Hayır. TBMM’den 550 milletvekilinden milli iradeden güvenoyu isteyecek mi? Hayır.”
Hakan ÇELİK- Milletvekili sayısı artıyor ama tabi değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milletvekili sayısı artıyor. Vatandaşa şunu söylüyoruz, 187 trilyonu ödemeye hazır mısın? Niye artıyor milletvekili sayısı?
Hakan ÇELİK- Nedir 187 trilyon efendim onu da açıklayalım isterseniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 50 milletvekilinin 5 yıl için maliyeti en az 187 trilyon lira.
Hakan ÇELİK- İlave maliyet getirecek Türkiye’ye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, niye ödüyor vatandaş? Seçilecek olan bakan ve başkan yardımcıları hariç. Çünkü sayılarını bilmiyoruz, hesap da yapamıyoruz. Kaç başkan yardımcısı olacak? 10, 5, 20, 30, 500, sayı kaç? Belli değil. Afganistan anayasasında kaç? Bir Cumhurbaşkanı iki yardımcısı var. Sayı belli.
Hakan ÇELİK- Efendim neden 500 başkan yardımcısı olsun ki? Yani bu akılla pek izah edilebilecek bir şey değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Engel var mı?
Hakan ÇELİK- Yok ama neden olsun?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yasalarda sınır olur.
Hakan ÇELİK- Mutlaka konmalı mıydı? Konmaması hata mıdır?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir ilde kaç vali olur? Bir tane. Kaç kaymakam olur bir kazada? Bir tane. Hangi mahkemede kaç hakim olacağı yazılı mı? Yazılıdır. Anayasa Mahkemesinin kaç üyesi olacak belidir. Yargıtay’ın kaç üyesi olacak bellidir. Müsteşar bir bakanlıkta kaç tanedir bellidir. Neden peki Cumhurbaşkanı yardımcı sayısı belli değil?
Hakan ÇELİK- Belki bunu görece olarak ifade edebilirsiniz söyleyeceğim şeyi ama yani devlet teamülünde bir makul kavramı yok mudur? Bu makul kavram üzerinden gidilmez mi? Yani 500 makul bir sayı değil bana göre bu ülkenin bir vatandaşı olarak söylüyorum. Ama yani bilmiyorum yani 7, 8, 10 belki de o civarlar makul görür müsünüz? Ben makul kavramı üzerinden gidersek teamülleri belki anlatabiliriz diye…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha önce de sormuştunuz ama o soruya yanıt verememiştim. Daha doğrusu başka bir konuya atlamıştık. Devlette teamül mü kaldı? Devlette gelenek mi kaldı? Ve biz geleneklerimize, örfümüze, adetimize bağlı bir devlet miyiz? Asıl sorgulanması gereken o. Şimdi ben bütün mütedeyyin arkadaşlarıma, Osmanlı’yı seven bütün kardeşlerime, Osmanlı’dan onur duyarız, Osmanlı’dan gurur duyarız. Osmanlı’da padişah vardı ama Başbakanda vardı Veziri Azam. Osmanlı’da Başbakan vardı ama Bakanlarda vardı Vezirler. Şimdi biz Osmanlı’nın da gerisine düşüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan buyana Başbakan var ve bakanlar var ve bakanlar kurulu var. Niye kaldırıyoruz? Hangi gerekçeyle kaldırıyoruz, hangi teamülle kaldırıyoruz? İngiltere’de yazılı anayasa yok ama İngiltere’nin teamülleri var. 100 yıldır, 150 yıldır devam eden teamülleri var.
Hakan ÇELİK- Hatta Magna Carta var çok daha eski.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi teamül kaldı bizde bana söyler misiniz? Bana deyin ki siyasette şu teamül kaldı kardeşim, siz de o kadar lafı büyütmeyin. Ben de söyleyeyim ki evet ya doğru, bak şu teamül kalmıştır bizde. Hangi teamül kaldı? Az önce bir soru sordunuz dediniz ki? Yazılı soru yok mu? Yazılı soru var. Yazılı sorulara cevap veriliyor mu? Kaç soruya cevap verilmedi, Hakan Bey ben her bütçe konuşmasında meclis kürsüsüne çıkarım, meclisi yöneten Başkana şunu sorarım ve sayı veririm, derim ki Cumhuriyet Halk partili milletvekilleri 800 tane soru sormuşlardır Bakanlara 4 yıl içinde, bu soruların yüzde 80’ine cevap verilmemiştir. Ama iç tüzüğe göre 15 gün içinde cevap verilmesi lazım. Bu parlamentonun saygınlığına gölge düşürmez mi? Normalde bir yazılı soruya cevap verilememesi meclis Başkanlığı açısından bile utanç verici bir olaydır. Bakana dönüp demesi lazım ki, Sayın Bakan sen bu parlamentonun üyesine, milletin vekiline nasıl yazılı sorusuna cevap vermezsin demesi lazım, diyor mu? Demiyor. Hangi teamülden bahsediyorsunuz? Teamülün de ötesine geçti, hangi ahlaki kuraldan bahsediyoruz biz? Son 15 yılda Türkiye’de çok şey değişti, hiçbir teamül kalmadı, hiçbir gelenek kalmadı. Hangi gelenek? Geleneği oluşturanlar çok güzel şeyler yapmışlardır. Bakın, anayasa uzlaşma komisyonu bir gelenek sonucu doğmuştur. Her partiden eşit sayıda milletvekili alınmıştır oraya, ister parlamentodaki sayısı 50 olsun, ister 500 olsun, ister 30 olsun eşit sayıda alınmıştır. Neden? Bir anayasayı değiştiriyor.
Hakan ÇELİK- Son defa da öyle oldu değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Hakan ÇELİK- Öyle olmadı mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bu anayasa değişikliği uzlaşma komisyonunda hiç görüşülmedi.
Hakan ÇELİK- Hayır ama anayasa uzlaşma komisyonundaki üye sayısını söyledim, yine orada da öyle değil miydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, orada da öyleydi. 60 madde uzlaşma öyle oluştu. Bu geleneği kim başlattı? Rahmetli Bülent Ecevit, gelenekler böyle oluşur, kültür böyle oluşur, ahlak böyle oluşur. Şimdi biz bunların tamamını yerle bir ettik, tuzla buz ettik. Memlekette gelenek kalmadı. Örfüne, adetine, geleneğine bağlı olması gerekenler bunu yerle bir ettiler. Acı olanı da bu zaten. Hangi ahlaktan bahsediyoruz, hangi gelenekten, hangi örften, hangi adetten bahsediyoruz? Türkiye Cumhuriyeti adını bile kaldırdık levhalardan, Türkiye Cumhuriyeti adını. Toplumun tepkisi üzerine o Türkiye Cumhuriyeti adı yeniden gelip oraya konmaya başlandı. Türkiye Cumhuriyeti adını taşıyan bir bankayı aldık, Varlık Fonuna verdik. Bu ayıp bile yeter bize. Türkiye Cumhuriyeti adını taşıyan tek banka var, Ziraat Bankası. Merkez Bankasında Türkiye Cumhuriyeti denmez, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası der. Ama Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasını bile alıp Varlık Fonuna devrettik.
Hakan ÇELİK- Varlık Fonu, hazır o konuyu siz açmışken Varlık Fonuna karşı mısınız diye izleyiciler merak ederler veya kuruluşuna mı, şekline mi, oluşumuna mı? Nedir Varlık Fonuyla ilgili CHP’nin tavrı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Varlık Fonu olabilmesi için, var tabi Varlık Fonu biz kurulmasına karşı değiliz yani şimdi Varlık Fonu pek çok ülkede var ama olması için bir, bütçe fazlanızın olması lazım, var mı bütçe fazlası? Yok. Tam tersine bütçe açığı var. Dış ticaret fazlası olması lazım, Almanya’daki gibi, dış ticaret fazlanız var mı? Hayır. İhracatınız daha az, ithalatınız daha yüksek. Bütçe fazlanızın olması lazım, az önce ifade ettim. Vergileriniz belli, aldığınız para belli, borçlarınız belli. Ne yapıyorsunuz? Yıllardır biriktirdiğiniz mal varlığınızı alıyorsunuz, teminat olarak bir yere koyuyorsunuz acaba borç para bulabilir miyim diye. Bu keseden yemek demektir.
Hakan ÇELİK- Türkiye modelindeki bir ülkenin varlık fonu kuramayacağını mı, kurmaması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütçe fazlası olursa veya doğal kaynaklarınız vardır, petrol gibi…
Hakan ÇELİK- Norveç’teki gibi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğalgaz gibi. Tabi onlar, mesela Norveç, onlarda varlık fonu gelecek kuşaklara aktarırlar. Varlık fonunun kuruluş nedeni gelecek kuşaklara bugünkü birikimleri aktarmaktır. Bütçe fazlanız vardır gelecek kuşağa aktarırsınız, doğal kaynaklarınız vardır bugün tüketirsiniz ama gelirin bir kısmını gelecek kuşaklara aktarırsınız…
Hakan ÇELİK- Nasıl bir tehlike görüyorsunuz şu anda bu varlık fonunda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi tehlike şu, gayet açık, borç para aldınız zamanı geldi ödeyemediniz, dediniz ki buyur banka senin olsun. Duyun-u Umumiye böyle değil miydi?
Hakan ÇELİK- Teminatlarınızı kaybedersiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kaybedersiniz, ödeyemezseniz kaybedersiniz bu kadar basit. Niye alıyorsunuz borç para bunun için alıyorsunuz. Ödeyemezseniz ne olacak? Vereceksiniz bunun başka bir yolu var mı? Başka bir yolu yok bu kadar basit.
Hakan ÇELİK- Efendim böyle farklı konular arasında geçiş yapıyoruz ama ben izlemek kolay oluyor, rahat oluyor diye düşünüyorum bol soru soruyorum sizden de yanıt alıyorum teşekkür ederim farklı konularda sorularıma yanıt verdiğiniz için. Bir tartışma vardı, merak edilen bir konu vardı referandum, sizlerde dile getirdiniz bunu acaba son günlere doğru iptal edilir mi referandum, böyle bir hazırlık var böyle bir görüş var falan denmişti. Çok az zaman kaldı Pazar günü referanduma gidiyoruz, halk oylamasına. Hala böyle bir endişe var mı, kaygı var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, ben o endişeyi baştan beri taşımadım. Çünkü referandumun iptal edilmesi için olağanüstü bir olay olması lazım, ertelenmesi için diyelim daha doğrusu, nedir? Savaş olur, savaş hali olur da dersiniz ki…
Hakan ÇELİK- Allah korusun kötü bir şey olması halinde ancak diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- referandum bu koşullarda yapılmaz diye, ertelenir.
Hakan ÇELİK- Öyle bir endişe, olağan dışı bir durum dışında…
Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman zaman dillendirildi, zaman zaman söylendi. Şimdi son bir hafta bir psikolojik operasyon yapılıyor. Bunun da biz farkındayız.
Hakan ÇELİK- Nedir o efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Psikolojik operasyon şu, “Evet” oyları çok önde, aman dolayısıyla “Hayır” cıların sandığa gitmesine gerek yok. Zaten gitsem oy kullansam da kullanmasam da nasıl olsa “Hayır” çıkacak diye bir psikolojik atmosfer yaratmaya çalışıyorlar. Ben bunu 15 gün önce dillendirmiştim. Son bir haftada bu taktik izlenecektir diye, medya üzerinden, televizyonlar, gazeteler üzerinden, söylemler üzerinden, araştırma ya da kamu yoklamaları kuruluşları üzerinden böyle bir operasyon yapılacaktır. Buradan bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, görüşünüz ne olursa olsun, oyunuzun rengi ne olursa olsun kahverengi, beyaz fark etmiyor. Mutlaka sandığa gidin mutlaka. Çocuklarınıza hesap vereceksiniz. Bakın her gittiğim toplantıda söylüyorum, 12 Eylül darbe anayasası 1982 yılında oylanırken genç bir bürokrat olarak İstanbul’da Fikirtepe’de gidip bir ilkokulda “Hayır” oyunu kullandım. Bugün çocuklarıma, evlatlarıma diyorum ki ben o anayasa değişikliğine Hayır” demiştim.
Hakan ÇELİK- 92,5’le geçen anayasa değişikli değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, 91 küsur, 7’di yanlış hatırlamıyorsam, “Hayır” demiştim. Bu anayasa değişikliğinin “Evet” inin ağır bir vebali var. Bir daha söylüyorum, herkes duysun diye söylüyorum, 80 milyon vatandaşım duysun diye söylüyorum, bu anayasa değişikliğinin “Evet” i ağır bir vebal yükler. Yargıyı bitiriyoruz, bağımsız mahkemeleri bitiriyoruz, bir partinin Genel Başkanı hakimler tayin edecek, savcılar tayin edecek. Ağır bir vebaldir. Bir partinin Genel başkanı komutanlar tayin edecek. Bir partinin Genel Başkanı kuvvet komutanı tayin eder mi? Bir partinin Genel Başkanı ne zamandan beri hakim tayin etmeye başladı? Parlamentonun yetkilerini milli meclis, TBMM Milli Kurtuluş Savaşını yöneten bir meclisin yetkilerini alıp tek adama vereceğiz. Vebali ağırdır. Yolsuzluk yapan Bakan hakkında gensoru dahi veremeyeceğiz, hesabını dahi soramayacağız. Vebali ağırdır bunun.
Hakan ÇELİK- Yolsuzluk yapan bir Bakana hesap sorulamıyor mu hiçbir şekilde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 400 milletvekili gerekiyor.
Hakan ÇELİK- Bu oranı yüksek buluyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugünkü 276’dan 400’e çıkarıyorsunuz. Ve üstelik hesap sorduk diyelim, 400 milletvekili bulduk diyelim, nerede yargılanacak? Anayasa mahkemesinde, hakimleri kim tayin ediyor? Ben tayin ediyorum. 15 hakimden 12’sini ben tayin ediyorum ve o mahkemede ben yargılanacağım. Akıl var, mantık var benim tayin ettiğim hakim beni yargılayacak ve bana diyecek ki seni yargıladım beraat ettirdim ve adalet sağlandı denecek. Buna kim güler? Emin olun kargalar güler. Dünyayı kendimize güldürüyoruz. Onun için diyorum sandığa giderken hepimizin ama hepimizin oturup düşünmesi lazım.
Kıdem tazminatı, öyle yetkiler veriyoruz ki işçi kardeşlerim duysunlar, sendikaları istediği gün kapatabilecek istediği gün, kıdem tazminatını kaldırdım diyebilecek bir kararnameyle, diyecekler ki olur mu, böyle bir şey olur mu?
Hakan ÇELİK- Nitekim dediler. Yani böyle bir şey olur mu dendi. Kabul edilmedi bu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama yetki veriyorsunuz bak bu yetkiyi niye veriyorsunuz? Bugün siz kaldırmazsınız Başkansınız, yarın birisi gelir kaldırıyorum der.
Hakan ÇELİK- Reklamdan sonra yanıtını alayım, lokantalar kapatılacak, muhtarlıklar ortadan kaldırılacak gibi şeylerde siz söylediniz değil mi efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuşabiliriz, tabi.
Hakan ÇELİK- Reklamdan sonra, o zaman nereden çıkıyor bunlar dendi ve tepki gösterildi bu sizin söylediklerinize, peki reklamdan sonra sorayım. Kanal D, CNN Türk ortak yayınındayız değerli izleyiciler lütfen bizden ayrılmayın devam edeceğiz. Yeniden merhaba, tekrar hoş geldiniz, yayınımız devam ediyor Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı konuğum. Önemli bir yayın referanduma az bir zaman kaldı, ana muhalefet partisi Sayın Lideri ne düşünüyor, parti nasıl bakıyor? “Evet” “Hayır” farklı kesimler arasında görüş ayrılıkları var ama burası hepimizin ülkesi referandumdan ne çıkarsa çıksın bir arada yaşayacağız, barış ve kardeşlik içinde yaşayacağız. Umalım ki ülkemiz için en iyi sonuç neyse, doğru sonuç, güzel sonuç neyse o olsun ama çıkan sonuç ne olursa olsun kardeşliğimiz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayırlı sonuç olsun.
Hakan ÇELİK- Bundan etkilenmesi, barışlı, barış içinde, huzur içinde yaşamaya devam edelim. Sizin danışmanlarınız, partiden arkadaşlarınız da burada, reklam arasında geliyorlar, çaylar tazeleniyor onlarda fikirlerini beyan ediyorlar. Birçok önemli konuyu konuştu şu ana kadar, izleyicilerimizin ilgisi de çok büyük ben tekrar teşekkür ediyorum hem sosyal medyadan twitterdan, instagramdan gönderdiğiniz mesajlar için. Şimdi efendim muhtarlar meselesi var, lokantalar var yani bunlar biraz işin egzajere edilmesi, abartılması noktasıyla bir şeye dikkat çekmek için mi bunları dile getiriyorsunuz? Yoksa kim lokantaları niye kapatsın?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi biz her konuyu ölçüp, biçip, bakıp, görüşüp tartışarak kamuoyuyla paylaşıyoruz. Öyle yetkiler veriyoruz ki, ekonomik ve sosyal konuların tamamında Başkan kararname çıkarabiliyor, ekonomik ve sosyal konularda. Neden bunu söylüyoruz? Ekonomik sosyal konular nedir? Asgari ücreti al, kıdem tazminatı fonunu alın, sendikaları alın, işveren sendikalarının, işçi sendikalarını alın bütün bunların tamamı orada düzenleniyor. Okuyorum anayasa değişikliğini, kaçıncı madde bu? 8.madde, “Cumhurbaşkanı anayasanın 2. kısmının 1. ve 2. bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle, 4. bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.” Peki, sosyal haklar? Başka bir bölümde o, burada yazılmıyor. Dolayısıyla o konuda Cumhurbaşkanı kararname çıkarabilecek biz buraya dayanıyoruz. Bütün ekonomik konularda, bütün sosyal konularda Cumhurbaşkanı kararname çıkarmaya yetkisi veriyor. OHAL ilan ederse, bir kişi tek adam rejiminde OHAL ilan ederse, bütün bu konuların tamamında kararname çıkarabiliyor. Temel hakları da, siyasi hakları da…
Hakan ÇELİK- OHAL ilan ederse.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ederse. OHAL ilan etmezse ekonomik ve sosyal konularda istediği kararnameyi çıkarabiliyor, yetkisi var işte 8.madde okudum az önce. Desinler ki nereden çıkarıyor? İşte buradan.
Hakan ÇELİK- Lokantaları, muhtarları siz buradan çıkarıyorsunuz, çıkarım yapıyorsunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da muhtarlarla ilgili, devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün kararları alabiliyor devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili. Yerel, belediyelerle ilgili alamıyor ama muhtarlıklarla ilgili alabiliyor. İsterse kapatabilir, bir kararnameyle hiç bunu tartışmaya da gerek yok. Bakın daha vahimi de şu, yine vatandaşlarım duysunlar, bugün diyelim ki muhtarlar kapatılmak isteniyor. Bir teklif de gelebilir, bir tasarı da gelebilir hükümetten veya bir teklif meclisten 5 milletvekili, 1 milletvekili, 10 milletvekili teklif de edebilir. Ama kaldırılması için komisyonlarda görüşülür, muhtar dernekleri davet edilir, kaldırılıp kaldırılmaması konusunda öneriler gelir ve tartışmalar çıkar, kaldırılır veya kaldırılmaz o tartışmalardan sonra meclis genel kurulu buna karar verir. Yeni rejimde, tek adam rejiminde bir sabah kalkıp bir kararnameyi resmi gazetede görecekler. Bunların hiçbirisi parlamento da tartışılmayacak. Tartışma zemini olmayacak ve biz sabah resmi gazetede bakacağız ki kaldırılmış bu, bitti. Tıpkı 24 saat içinde devletin bütün müsteşarlarının, bütün genel müdürlerinin, bütün emniyet müdürlerinin, bütün müftülüklerin, bütün büyükelçilerin, bütün valilerin, bütün kaymakamların değişmesi gibi, bu kadar geniş bir yetkiyi bir kişiye veriyoruz. Bu doğru mudur, yanlış mıdır? Bunu tartışmamız lazım.
Hakan ÇELİK- Efendim iki önemli konuda Türkiye’nin referanduma yine referandumlara gidebileceği konuşuluyor. Bunlardan biri Avrupa Birliğiyle ilişkilerin akıbeti, yani tam üyelik sürecinin tek taraflı olarak tamamlanıp tamamlanmayacağı Türkiye tarafından, diğeri de idam konusu. Avrupa Birliği meselesini Türkiye referanduma götürürse bu iyi bir fikir midir, siz burada bu sürecin durdurulması yönünde Türkiye’nin tepkilerinden kaynaklanan sebeplerle durdurulması yönünde bir tavır alır mısınız? Yaklaşımınız ne olur AB referandumu, olası referandumu konusunda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu anayasa değişikliği geçerse zaten dünya Türkiye’nin demokratik bir ülke olmadığı yönündeki kanaatini perçinleyecektir, güçlendirecektir. Bu bizim en büyük ciddi zaaflarımızdan birisidir. Hukukun üstünlüğü kavramı olmayacak, yargı bağımsızlığı olmayacak, dolayısıyla ciddi sorunlar yaşayacağız. Biz uygar dünyanın, medeni dünyanın bir parçası olmak istiyoruz. Bütün dünyayla barış içinde olmak istiyoruz. Ortadoğu’yla da, Suriye’yle de, Irak’la da, Mısır’la da, Libya’yla da, İran, Rusya, Avrupa’yla da ilişkilerimizin iyi olmasını istiyoruz. Bu ilişkiler koparsa en büyük zararı Türkiye görür. Turist gelmiyor, niye gelmiyor? İhracatımız düşüyor. Niye düşüyor? Hangi gerekçeyle düşüyor. Herkesle kavga ederseniz ürettiğiniz malı kime satacaksınız? Akılcı düşünmemiz lazım, ürettiğimiz malı satabilmeliyiz, çiftçi mağdur durumda niçin? Domates üreticisi mağdur durumda niçin? Üzüm üreticisi mağdur durumda, süt üreticisi mağdur durumda, mazot almış fiyatını yükselmiş kaç liraya gitmiş, emin olun rakamı bile bilmiyorum 4 lira civarında mazotun litresi. Baktığınız zaman dolar dünyadaki değişmelere bağlı olarak ve Türkiye’deki istikrarsızlığa bağlı olarak değişip gidiyor. Bu anayasa değişikliğinde ne getiriliyor? Ve Türkiye’nin hangi sorunu çözülüyor? Bir Allah’ın kulu çıkıp bana anlatsın. Bu anayasa değişikliğini biz şunun için getiriyoruz. Şu olacak, devlette yönetim şekli daha mükemmel olacak, devleti bir kişiye teslim ederseniz yönetim şeklinin mükemmel olacağını kim garanti edebilir? Onu dengeleyecek bir mekanizma var mı? Dengeleyecek hiçbir mekanizma yok.
Hakan ÇELİK- Parlamentoyu böyle bir denge unsuru olarak görmüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Parlamentoyla Başkanlık, Cumhurbaşkanlığı tamamen kopuyor. Bakanların hiçbirisi meclise gelmeyecek ki niye gelsin.
Hakan ÇELİK- Parlamentoda bütünüyle farklı bir siyasi irade hakim olabilir ama bunun garantisi yok ki Cumhurbaşkanıyla bütünüyle aynı siyasi irade olacağına…
Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman zaten daha ciddi bir ayrışma çıkacak. Çift başlılıktan ondan söz ediyorum. Başkan seçildi ayrı partiden, Parlamento da çoğunluğu olan parti ayrı parti dolayısıyla aralarında ciddi sorunlar çıkacak. Türkiye yönetilemez noktaya gelebilecek, yani bütün bunları vatandaşın görmesi lazım, vatandaşın değerlendirmesi lazım, vatandaşın bütün bu konularda bilgilendirilmesi lazım. Bakın daha garip bir şey söyleyeyim, ne diyorlar, “Geçsin bu “Evet” geçsin Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz” diyorlar. Şu anda Türkiye’de Suriyeliler birinci sınıf vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da ikinci sınıf vatandaş.
Hakan ÇELİK- Neden, neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyleyeyim, gayet basit. Suriyeliler hastaneye giderler asla sıra beklemezler, katkı payı asla ödemezler, bizim simitçi hastalansın gider katkı payı öder. Boyacı hastalansın katkı payı öder ve sırasını bekler. Üniversiteli alalım onu; benim çocuğum, sizin çocuğunuz veya herhangi bir vatandaşın çocuğu üniversite sınavlarına girmek için dünyanın kursundan geçer, dünyanın parasını öderiz, sınavı kazanırsa üniversiteye girer. Suriyelinin çocuğu hiçbir sınava girmeden üniversiteye gidip kaydını yaptırıyor. Esnafı alalım, sade esnaf. Bir tarafta Suriyeli esnaf, bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı esnaf, Suriyeli esnaf vergi ödemez, öbürü vergi öder. Kim ikinci sınıf vatandaş, kim birinci sınıf vatandaş? Şimdi bunlara diyorlar ki vatandaşlığı vereceğiz. Onu getir referanduma o zaman, gelmiyor.
Hakan ÇELİK- Ne kullanırsınız referanduma gelse? Hayır mı dersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, “Hayır” oyu kullanırım. Peki, ne olacak, kim verecek? Bugünkü parlamenter rejimde Suriyelilere vatandaşlık verilmesi için Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Tek adam rejiminde bir kişinin kararı gerekiyor, Bakanlar Kurulu yok çünkü bitiyor Bakanlar Kurulu. Gidip oy kullanacak her vatandaşım…
Hakan ÇELİK- Tek başına karar verebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye vermesin? Yetkili zaten Cumhurbaşkanı, yetkisini birisiyle paylaşmıyor ki zaten.
Hakan ÇELİK- Fakat Türkiye’de yaklaşık 4 milyon dolayında sığınmacı var bunların çok büyük bir bölümü Suriyeli bunların neredeyse tamamına otomatik olarak vatandaşlık veriliyor gibi bir şey de söz konusu değil, burada kamuoyunun doğru bilgilenmesi bakımında değil mi efendim yani tamamına verilmeyecek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tek kişinin yetkisine bağlı, arzu ederse 4 milyonu bir sabah verebilir.
Hakan ÇELİK- Belli özelliklere sahip olan, çalışma kapasitesine benim bildiğim kadarıyla bilmiyorum…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Takdir.
Hakan ÇELİK- Ben yanılıyorsam lütfen siz daha farklı bir bilginiz varsa kamuoyunu doğru bilgilendirelim diye söylüyorum, belli gruplar belli özelliklere sahip olanlara verilmesi söz konusu diye hatırlıyorum ama…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Akıl onu gerektiriyor, mantık da onu gerektiriyor ama bu Bakanlar Kurulunda oturulur tartışılır. Başbakan bakar, nabız tutar, Bakanlar Kurulundan 3 Bakan, 4 Bakan ya bu olmaz der. Sonra gider bu Bakanlar Kurulu kararı Cumhurbaşkanına gider, bir dakika der beyler siz ne yapıyorsunuz? Bunlar yok şimdi, bir kişi ben kararı verdim vatandaşlık veriyorum diyecek bitti. Bir kişi gelir der ki ben sadece doktor olanları vatandaşlığa alacağım, yarın öbürü de der ki yok kardeşim ben tamamını alıyorum. Engel var mı? Engel yok. Sınır var mı? Sınır yok. Bir kişinin takdirine ve keyfine bir devlet terk edilebilir mi? Edilemez. Zaten sorun da orada, biz niye itiraz ediyoruz? Bir kişiye bu kadar yetki verilemez. İlhan Kesici Anadolu’nun bir deyimini dile getirmişti, “Bu kadar yetkiyi evliyaya versek azdırır” diye. Bu kadar yetki bir kişiye verilir mi? O kişiye de yazık aslında, yani bir kişi bu kadar yetkiyi kaldırabilir mi? O zaman neden işi ehline verin dedik? Neden dedik? İnancımız neden dedi işi ehline veriniz diye? Bir kişi her şeye ehil olabilir mi? Bir kişi her şeye ehil olamaz. Bakın ben size 21.yy’da yapılan gelişmiş ülke tanımını vereyim, gelişmiş ülke ne demek? Kişi başına geliri yüksek olan ülke artık gelişmiş ülke değil, çok gazete okunan ülke artık gelişmiş ülke değildir. Gelişmiş ülkenin son tanımı şudur, son tanımlarından birisi şudur, iş bölümünde ayrıntıya giden ülke gelişmiş ülkedir. Eskiden sadece doktor derdik, şimdi pratisyen hekim diyoruz, cerrah diyoruz, kalp damar cerrahı diyoruz, göz cerrahı diyoruz, kulak burun boğaz diyoruz, estetik cerrah diyoruz, çocuk cerrahisi diyoruz, sinir asabi işte sinir bilimleri doktoru diyoruz, dahiliye doktoru diyoruz, beyin cerrahı diyoruz. Hayatın, bir insan vücudunu düşün bütün ayrıntılarında iş bölümüne giden bir tıp dünyası düşünün, gelişmişlik budur. Şimdi biz bunları alıyoruz bir kişiye, ne unvanı? Doktor. Al kardeşim beyin cerrahı da sensin, kalp damar cerrahı da sensin, sinir cerrahı da sensin, göz cerrahı da sensin, kulak burun boğaz uzmanı da sensin. Olmaz, yanlıştır bu, devleti felakete sürükler. Ameliyat yapmaya kalksa diyelim ki genel cerrah beyin cerrahisinin görevini üstlenir mi? Üstlenemez. O da cerrah, o da cerrah ama alanları farklı bunların böyle bakmamız lazım, şimdi biz bu anayasa değişikliğiyle Türkiye’yi alıyoruz başka bir üçüncü lige taşıyoruz. Birinci lige değil üçüncü lige taşıyoruz. Bunlar yanlış.
Hakan ÇELİK- Efendim siz Suriye’den bahsi açtığınız için oradan bir soru sormak istiyorum. Kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle ABD’ye bağlı gemilerden Tomahawk füzeleri atıldı, Suriye vuruldu yıllar sonra ilk defa ve Esad’ın gitmesi yönünde bir Batılı ülkelerde bir irade ortaya çıktı, Türkiye’de bu yönde zaten bir tutum belirlemişti uzunca bir süredir. Bu saldırıyı yerinde ve doğru, yararlı buluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kimyasal silah kullanmak bir insanlık suçudur. Faillerin bulunup yargıya teslim edilmesi lazım, kim kullandıysa evet, cezalandırılmalı hiçbir tereddüt yok orada, bu konuda evrensel hukukun bütün kuralları işletilmeli bu konuda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin toplanması ve bu konuda ortak tavır sergilemesi lazım.
Hakan ÇELİK- Ortak tavır sergileyemiyor ama bir taraftan…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorun orada. Ortak tavır sergilemesi lazım, kim bu işi yaptıysa yakalanması lazım ve uluslararası mahkemelerde yargılanması lazım, bütün canlıları yok ediyor ve insanlık suçu Birleşmiş Milletlerin kuralıdır bu evrensel bir hukuk kuralıdır bu bir insanlık kuralıdır bu…
Hakan ÇELİK- Amerika’nın saldırısını yerinde ve doğru buldunuz mu? ABD’nin buna bir müdahil, buna bir cezalandırmak maksadıyla füzelerle saldırı düzenledi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrıntıyı bilmiyorum. Fail kimdir, nedir onu bilmiyorum. Ama cezalandırmaysa cezalandırma yerindedir ve doğrudur, cezalandırmak gerekir. Hiçbir tereddüttüm yok orada, en ufak bir tereddüttüm yok.
Hakan ÇELİK- Esad’ın artık bu göreve devam etmemesi görüşünde misiniz siz de? Türkiye hükümetinin böyle bir kanaati var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz başka bir ülkenin iç işlerine ilke olarak karışılmasını asla doğru bulmuyoruz asla, Esad’ın kalıp kalmayacağına Suriye halkı karar verir. Suriye’de barışın olmasını istiyoruz. Türkiye’nin Suriye politikasının, Ortadoğu politikasının yanlış olduğunu ve faturanın ağırlıklı olarak Suriye’de Türkmenlere, Türkiye’de de vatandaşlara çıkarıldığını biliyoruz. 4 milyon kişilik yük aldık, 25 milyar dolar para harcadık. 25 milyar doları o olay olmayıp da çiftçimize verseydik ne olurdu? Asgari ücretliye verseydik ne olurdu? Emeklinin maaşını arttırsaydık ne olurdu? Sanayiye verseydik, teşvik olarak verseydik ne olurdu? Daha iyi olurdu. Başımıza belalar aldık, yarın Suriye mafyası çıkacak göreceksiniz,
Hakan ÇELİK- Türkiye’de mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, Türkiye’de başka nerede çıkacak? Bizim çocuklarımız gidecek El Bab’da savaşacak, Suriyeli gençler Türkiye’de volta atacak. Bu mudur dış politika? Şimdi onlara bir de vatandaşlık vereceksiniz? Niçin? Kendi ülkelerine dönmeleri lazım ama orada bir an önce savaşın bitmesi lazım, Suriye’nin iç huzurunun sağlanması lazım, Suriye’nin yeniden onarılması lazım…
Hakan ÇELİK- Türkiye’ye gelen bu 4 milyon kişinin kendi ülkelerine dönmesini bekliyorum, gerekir mi diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, dönmesi lazım, kendi ülkelerine dönmesi lazım, bizim yeteri kadar işsizimiz var, yeteri kadar derdimiz ve sorunumuz var ama orada barış olmadan olmaz. Barışı sağlamamız lazım, Türkiye bunda bu olayda ön ayak olacak, gidecek oradaki sorunu çözecek ve buradaki vatandaşları Suriye vatandaşlarını kendi ülkelerine gönderecek.
Hakan ÇELİK- Fırat Kalkanı operasyonunu başarılı buluyor musunuz? Yerinde bir hareket miydi, Harekat mıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin güvenliği açısından bu harekat gerekiyordu. Biz buna zaten destek verdik. Herhangi bir sorunumuz da yok orada, başarıya ulaştı mı ulaşmadı mı? Öngörülen hedeflerle gerçekleşen hedefler arasında fark var, yüzde 45’lik bir amaca ulaşıldığı görülüyor. Ama çıkıp şunu hiç kimse söylememeli, efendim Suriye’nin derinliklerine ineceğiz, indiniz mi? İnemediniz. El Bab’a gireceğiz, affedersin Münbiç’e gireceğiz. Girdiniz mi giremediniz. Rakka’ya gideceğiz, gittiniz mi? Gidemediniz.
Hakan ÇELİK- Gitmeli mi Türkiye Münbiç ve Rakka’ya?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın gidip gitmemenin ötesinde bir devlet başkanı, bir Cumhurbaşkanı, dış işleri bakanlığını bir tarafa bırakıyor, dış işleri bürokrasisini bir tarafa bırakıyor, Türkiye Cumhuriyetinin iktidarını, muhalefetini bir tarafa bırakıyor tek başına diyor ki, “Biz Rakka’ya gireceğiz.” Giriyor mu? Giremiyor. Sözü nerede kalıyor? Havada kalıyor. İnandırıcılık? Kocaman bir sıfır, Münbiç’e gireceğiz, gir kardeşim o zaman. Giremiyorsun ne oluyor? Sözün havada kalıyor. İtibar? Sıfır. Kimin itibarı? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarı, çünkü sözünü tutamayan, vaadini yerine getiremeyen, hedefine ulaşamayan, ayakları havada ama hiçbir söylediği gerçekleşmeyen bir yapı bu olmaz. Hep şu örneği veririm, rahmetli Ecevit’i örnek veririm, 1974 Kıbrıs Barış Harekatında Kıbrıs’a gireceğiz diye hiçbir zaman laf etmedi, ne zaman söyledi bunu? Askerlerimiz Kıbrıs toprağına ayak bastıktan sonra dedi ki, hiç onu o sahneyi unutmuyorum, Başbakanlıktan çıktı bütün televizyonların önünde- zaten devletin tek televizyonu vardı TRT- televizyonların önünde dedi ki, “Sabah Türk askeri Kıbrıs’a inmiştir, Kıbrıs’a barışı ve huzuru getirmek için oradaki Türk soydaşlarımızın güvenliğini sağlamak için gitmiştir. Kıbrıs’a barışı getireceğiz Allah bu millete zeval vermesin” gibi bir cümle kullandı. Bitti. Siz önce ilan ediyorsunuz ben buraya gideceğim diye, bir bakıyorsunuz giremiyorsunuz.
Hakan ÇELİK- Ama orada Amerika, Rusya, İran başka güçlerde olduğu için ilan etmeden…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuşmayacaksınız o zaman. Kıbrıs’ta yok muydu Amerika, Rusya? Orada da vardı. Niye ambargo uyguladılar bize? Çıkarma gemilerini bile kullandırtmadılar bize…
Hakan ÇELİK- Johnson mektubu meselesi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dolayısıyla devleti yönetmek akıl işidir. Böyle büyük laflar edip hiç bir şey yapmamak sadece o ülkenin saygınlığına gölge düşürür.
Hakan ÇELİK- Siz Rakka ve Münbiç’e girilmesi gerektiğini düşünür müsünüz, düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Suriye’nin derinliklerine girmeyi asla doğru bulmam.
Hakan ÇELİK- Derinlikleri değil ama Rakka ve Münbiç’i kastediyorum. Yani Türkiye’nin sınırlarını doğrudan ilgilendiren…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrı ayrı yerlerde bunlar, ben doğru bulmuyorum.
Hakan ÇELİK- Doğru bulmuyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bunun için bir güvenlikli bölge oluşturdu mu? Oluşturdu o güvenlikli bölgeyi, tamam oluşturdu. Dolayısıyla o güvenlikli bölgeyi korumalıdır. Suriye’de barış sağlandıktan sonra zaten oradan doğal olarak ayrılıp kendi ülkesine gelecektir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü Türkiye’nin koruması lazım.
Hakan ÇELİK- Efendim Türkiye bir stratejik tercih yapma noktasına gelirse bütün bu meselelerde Batı ittifakı var bir taraftan da iyi ilişkiler kurmak istediğimiz Rusya var. Son kertede bir tercih yapmak gerekirse Türkiye yüzünü nereye dönmeli, çünkü bu çok tartışılanda bir konu Türkiye’nin istikameti ne olmalıdır diye. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orta Asya’dan bu yana Türkiye yüzünü hep Batıya dönmüştür. Orta Asya steplerinden çıkmışız gelmişiz, Anadolu’ya yerleşmişiz, Balkanlar’a yerleşmişiz, hep yüzümüz Batı’ya olmuş. Hep uygar dünyaya olmuş, hep bilime yönelik olmuş. Yüzümüz hep böyle, böyle kalmalı. Uygar dünyanın bir parçası olmalıyız. Medeni dünyanın bir parçası olmalıyız biz, demokrasimizi geliştirmeliyiz. Bakın Cumhuriyeti ilan ettiğimiz zaman bütün İslam ülkeleri Cumhuriyet’e geçtiler. Cezayir’i, Fas’ı Tunus’u, Libya’sı, İran’ı, Suriye’yi, Irak’ı düşünün, hepsi Cumhuriyeti tercih ettiler. Demokrasimizi geliştirdik parlamenter demokratik sisteme geçtik, tek partiden çok partili hayata geçtik, ağır bedeller ödenmesine rağmen bunu derinleştirerek sürdürmeye çalıştık ve bütün bu ülkeler yine Türkiye’yi örnek aldılar, demokrasiye geçtiler. Şimdi biz makarayı geriye çeviriyoruz ve tekrar tek adam rejimine geçiyoruz. Olacak şey değil, aklın kabul edeceği bir şey değil.
Hakan ÇELİK- Batı ittifakı Türkiye’ye sırtını dönse bile Türkiye yüzünü dönmekte ısrar etmeli mi diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Avrupa Birliğinin Türkiye’ye çifte standart uyguladığını biliyorum, doğru yapmadığını da biliyorum. Avrupa’nın etik değerleriyle bağdaşmadığını da biliyorum. Ben bunu bu televizyon programında da söylemiyorum, ben bunu Brüksel’de Avrupalılara karşı söyledim. AB’nin yetkililerine karşı söyledim, “Türkiye’ye karşı çifte standart uygulamanız doğru değildir” dedim. Her yerde söylüyorum ben bunu, sorun nedir biliyor musunuz? Sorun şudur, bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var, şimdi AB diyor ki, şu fasılları aştın bunları yap. Sayın Davutoğlu’na da söyledim, Sayın Binali Yıldırım’a da söyledim. Niye onlar dayattığı zaman yapıyoruz biz? Gel kardeşim oturalım hep beraber yapalım, onların dayatmalarını niye bekleyim? Diyelim ki, kardeşim biz kendi ülkemizde Avrupa standartlarında tam demokrasiyi getirdik, kabul et kardeşim. Bekliyoruz onlar dayatacak biz de yapacağız. Yanlış da buradan başlıyor zaten. Bizim insanımız üçüncü sınıf demokrasiye mi layık? Şimdi beşinci sınıf demokrasi, ligden düşüyoruz üçüncü lige düşüyoruz. Tek adam rejimi, her şeye hakim olan tek adam rejimi nereden çıkıyor bu? Hangi akıl, hangi mantık? Bunları doğru bulmuyoruz.
Hakan ÇELİK- Sayın Kılıçdaroğlu idam cezası konusu önünüze gelse ne yönde karar verirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın yine halkı kandırıyorlar, Devlet Bey ne diyordu? İdamı istiyoruz. Sayın Erdoğan ne diyor? İdamı istiyoruz diyor. Sokaktaki vatandaş mitingde şurada burada idamı idam idam diye bağırıyorlardı, niye koymadılar buraya idamı?
Hakan ÇELİK- Anayasa değişikliğine konması gereken bir şey midir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, niye koymadılar? Millet kandırıyorlar.
Hakan ÇELİK- Uyum yasalarıyla yapılacak olabilir mi, getirilebilecek olabilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim idam kaldırıldı zaten.
Hakan ÇELİK- Yani geri getirilebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anayasada kaldırıldı zaten, üstelik kendi iktidarları döneminde de, Ecevit hükümeti de getirdi, bu iktidar döneminde de AB ile uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldı zaten.
Hakan ÇELİK- Geri gelmez diye mi düşünüyorsunuz? Getirilmeyecek diye mi düşünüyorsunuz? Yani bu bir siyasi tartışmanın bir tarafı mıdır?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben bunun gelmeyeceğini, getirilmeyeceğini herkes biliyor. Ama bizim siyasetin bir kültürü var vatandaşa yalan söylemek. Yoksa bunun içine niye koymuyorlar, 19.madde olarak koyarlardı, çıkar meydanlara derlerdi ki, idam için biz oy istiyoruz sizden. Söyleselerdi, koysalardı.
Hakan ÇELİK- Referanduma gidilebilir mi bunun için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anayasa değişikliği, 367’yi bulamazsanız referandum olacak.
Hakan ÇELİK- Referanduma gidilerse siz buna ne yanıt verirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir gelsin bakalım önce, meclise gelecek mi gelmeyecek mi?
Hakan ÇELİK- Şu anda kategorik olarak bir yanıt vermiyorsunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğmamış çocuğa don biçilir mi? Önce bir görmemiz lazım, bu nedir niçin getiriyorlar bunun bir gerekçesini görmek zorundayız. Diyorlar ki, “Efendim bunu getirirsek şöyle de bir propaganda, bunu da getirirsek işte FETÖ’cüleri idam edeceğiz darbecileri…” Edemezsiniz ki zaten geriye yürümüyor kanun, ceza kanunları geriye yürümüyor. O zaman millete niye doğruları söylemiyorsunuz? Milleti niye kandırıyorsunuz? Yazık günah değil mi? Milletin duygularıyla niye oynuyorsunuz? Bunlar yazık günahtır. Çıkın vatandaşın önüne doğruları anlatın, söyleyin doğruları, doğruları hem söylemiyorlar hem vatandaşın duygularını sömürüyorlar. Siz buna “Evet” deyin biz arkasından idamı getireceğiz, siz buna “Evet” deyin biz Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz, siz buna “Evet” deyin Türkiye’yi uçuracağız. Ya 15 yıldır iktidardasınız siz uçurdunuz da birisi engel mi oldu? Siz buna “Evet” deyin terörü durduracağız. Ya siz terörü bitirdiniz de birisi engel mi oldu? Siz buna “Evet” deyin efendim Türkiye’de istikrar olacak, 15 yıldır iktidardasınız siz, istikrarı getirdiniz de birisi karşı mı çıktı, birisi engel mi oldu? Siz buna “Evet” deyin enflasyon düşecek, siz enflasyonu yükseltiyorsunuz. Bakın Hakan Bey, son 2,5 yıldır fiili Başkanlık sürecini yaşıyoruz, son 2,5 yıldır fiili Başkanlık sistemi, meclis bir tarafa atılmış vaziyette, Bakanlar bir tarafa atılmış vaziyette, ortalıkta Başbakanlık diye bir şey yok. Bir kişi sabah, öğle, akşam konuşuyor ve Başkan. Son 2,5 yılda vatandaşlar baksınlar işsizlik arttı mı? Arttı. Mazot fiyatları arttı mı? Arttı. Ekonomide istikrarsızlık büyüdü mü? Büyüdü. Dış Politikamız bozuldu mu? Bozuldu. Dünyayı kendimize düşman ettik mi? Ettik. Turist gelmiyor mu? Gelmiyor. Nedir peki bu? Fiili başkanlığı gördük işte. Fiili Başkanlık bu, Başbakan olsa ne olur? En azından meclise gelir deriz ki Sayın Başbakan bunu yapma deriz, yanlış yapıyorsun deriz. Bakanlara sorarız. Ortada ne Bakanlar var, ne Başbakan var bir kişi var ve Türkiye’yi yönetiyor. Son 2,5 yılda gelinen nokta iyiyse bir sorun yok. Kötüyse “Hayır” demenin gerekçesi çok ama çok fazla.
Hakan ÇELİK- Efendim Cumhuriyet Halk Partisine getirilen, aslında öteden beri getirilen temel eleştirilerden biri CHP eleştiriyor ama yeterince projesi yok, bilmiyoruz yeterince projelerini deniyor. Hükümetinde en fazla övündüğü şeylerden biri de büyük projelere imza atmış olmaları ve büyük projeleri devam ettirmeleri ve bunu sıklıkla dile getiriyorlar. Bu konudaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz yani CHP bir türlü proje geliştiremeyen ya da bunun iletişimini yapamayan bir parti hüviyetinde midir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tam tersi.
Hakan ÇELİK- Var mı? En büyük projeniz neydi? Mesela bunu paylaşalım izleyicilerimizle.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merkez Türkiye projesi, Anadolu’nun içi boşalıyor. Anadolu bizim toprağımız değil mi? Bütün işsizler Ankara, İstanbul, İzmir’e göç ediyor. Niçin insan kendi yerini yurdunu terk etsin? Merkez Türkiye projesinin varlık nedeni neydi? 2035 yılında Türkiye’yi dünyanın ilk 20 ülkesi, ilk 10 ülkesi içine sokmaktı. Kişi başına geliri 35 bin dolara çıkarmaktı, katma değeri yüksek ürün üreten bir Türkiye haline getirmekti, demokrasisi gelişmiş bir ülke haline getirmekti. 4 ayaklı bir strateji izleyecektik biz, hedefimiz buydu. Tam demokrasi, birinci sınıf demokrasi, medya özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, can ve mal güvenliği, bakın bu tek adam rejimine geçtikten sonra hiç kimsenin işverenler duysunlar, hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmayacak. Bir kişi çıkacak bir gün diyecek ki Gaziantep’te OHAL ilan ediyorum. 15 tane fabrikaya el koyuyorum diyecek bitti. Bir kararname, diyeceksiniz ki bu olur mu? Niye bu yetkiyi veriyorsunuz? Bir gün gelir birisi yapar. Birisi gelir yapar. Niye bu yetkiyi veriyorsunuz? Niye milli güvenliği bir kişiye teslim ediyorsunuz? Niye Bakanlar Kurulunu kaldırıyorsunuz? Niye meclisten böyle bir yetki istemiyorsunuz? 550’yi atıyorsunuz bir köşeye, bir kişiye bütün bu yetkileri veriyorsunuz. Projelerimiz, eskiden CHP’nin projesi yoktur deniyor, şimdi bizim projelerimiz kopya ediliyor. En son seçimlerde AKP de, MHP de efendim HDP de bizim projelerimizi kopya ettiler.
Hakan ÇELİK- Hangisini?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asgari ücreti arttıracağız dedik, emekliye ikramiye vereceğiz dedik, dünya kadar projemiz oldu.
Hakan ÇELİK- MHP’nin bu süreçteki tutumunu, Sayın Devlet Bahçeli’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Referandum sürecindeki desteğini kastederek soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Bahçeli’ye şunu hatırlatmak isterim, bir sefer hangi gerekçeyle buna “Evet” dediğini ben anlamış değilim.
Hakan ÇELİK- Yeterince anlatamadığını mı düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anlamış değilim, Türkiye’nin, bu anayasa değişikliği Türkiye’nin beka sorunudur. Bir daha söylüyorum bu anayasa değişikliği Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atıyor ve bir beka sorunudur. Nasıl? Bir insanı ikna ederseniz, bir insanı kandırırsanız veya aldatırsanız veya bir insanı satın alırsanız 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini birisine teslim edebilirsiniz. En geç 24 saat içinde. Nasıl mı? O bir kişi, devletin bütün müsteşarlarını, bütün kaymakamlarını, bütün valilerini, bütün genel müdürlerini, bütün emniyet müdürlerini bir kararnameyle bir sabah tamamını değiştirebilir. Paralel devlet diyorlardı değil mi? Bizi aldattı diyorlardı değil mi? Allah bizi affetsin diyorlardı değil mi? Öyle devletin müsteşarlarını, Bakanlarını falan kandırmaya gerek yok, bir kişiyi kandıracaksınız, önüne listeyi koyacaksınız diyeceksiniz ki, şu kararnameyi imzala. İmzalayacak veya çok akıllıdır imzalamam der. Kafasına silahı dayadınız imzala kardeşim bunları gönder resmi gazeteye hepsi yayınlansın, tamamı değişecek. Bana desinler ki şu anayasanın içinde bununla ilgili madde yok. Desinler. Bütün atamalarda tek yetkili, bütün atamalarda, Bakanlar Kurulu yok, Başbakan yok, en azından Başbakan takılı ya beyler ne yapıyorsunuz der. Bana çıksın birisi desin ki bu anayasa içinde bununla ilgili düzenleme yok. Var, bütün atamaları bir kişi tek başına yapmaya yetkili. Örneği mi diyorsunuz? Buyurun, örneğe bakalım, emniyet müdürlerinin kaçı FETÖ’cüydü ve kim atadı? Komutanların kaçı FETÖ’cüydü, kim atadı? Müsteşarların kaçı FETÖ’cüydü, genel müdürlerin, daire başkanlarının, emniyet müdürlerinin bunları atamadılar mı? Atadılar. Üstelik devletin içinde atadılar ve bir paralel devlet kurdular. Şimdi hiç öyle uzun uzun arayıp, araştırıp birilerini ikna edip gizli saklı gerek yok, bir kişiyi ikna edeceksiniz bitti. Yazık günah değil mi bu devlete? Yani vatandaşım oy kullanırken bakın bunların bir partiyle ilgisi yok. Şimdi siz Bahçeli’yi söylüyorsunuz, Sayın Bahçeli’ye soruyorum şimdi, bu kadar yetkiyi bir kişiye verdiğimiz andan itibaren Türkiye’nin beka sorunu olur mu olmaz mı Sayın Bahçeli elini vicdanına koy. Bütün milliyetçi kardeşlerime sesleniyorum, bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, bütün mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum, liberal kardeşlerime sesleniyorum, işçisine, işverenine, çiftçisine, emeklisine sesleniyorum, bu kadar yetkiyi Cumhuriyet tarihinde, Osmanlı tarihinde dünya tarihinde kime verilmiş Allah aşkına? Verilenler belli, o ülkelerin sonu belli, yazık günahtır bu ülkeye.
Hakan ÇELİK- Şimdi efendim az bir zamanımız kaldığı için birçok merak edilen başka konu da var ama en çok merak edilenlerden biri 15 Temmuz gecesi siz kaçtınız mı? Böyle bir durum mu söz konusu oldu? Bu yönde eleştiriler ve sorular geldi sizinle ilgili o gece ne olduğunu bir anlayalım diye bunu açıklıkla sormak istedim size, oradan girdim, lütfen ona yanıt verir misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 15 Temmuz günü 22.00 civarında uçağa bindim, 23.00 civarında İstanbul’da indim….
Hakan ÇELİK- 22 mi yani akşamdan mı bahsediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Akşam. 15 Temmuz akşamı. Ertesi gün dış politika strateji belgemizi hazırlayacaktık ve çok sayıda gazeteci arkadaş, diplomasi yazarı, çok sayıda gazeteci arkadaşımıza da bir otelde görüşmenin saatini bildirmiştik. Pek çok arkadaş da tatilini iptal edip oraya gelecekti. Onlar da herhalde bizi dinliyorlarsa bu olayın da aynı zamanda tanığıdırlar.
Hakan ÇELİK- Bu çok merak edilen bir şey olduğu için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayati Yazıcı’yla da yan yanaydık uçakta. Uçakta darbe olduğunu Okan Bey geldi söyleyince önce inanamadım, sonra koruma geldi, cep telefonlarından duyunca yine inanamadım. “Biz darbeye karşıyız” dedim, ilk tepkim bu oldu. Darbeye karşıyız ya ne darbesi diye. İndik uçaktan sonra saat 23 küsürde aprona şey geldik. VIP salonu, aprondan indik VİP salonuna geldik çünkü uçağın malum Yeşilköy’den gelmesi ve bizim alınıp VIP’den bekleme salonuna gidişimiz bir zaman aldı. Geldik oraya duyunca hemen Ankara’ya dönmek istedim ve Ankara’ya dönmek için sorduk dediler ki uçaklar kalkmıyor. Acaba Sabiha Gökçen’den gidebilir miyiz diye sorduk. Hem köprü kapalı dediler, hem Sabiha Gökçen’den de uçmuyor dediler. O zaman ne yapalım? Bir yere gideceğiz. Yani havaalanında kalacak halimiz yok. Bakırköy Belediye Başkanımız oradaydı. Otellerde, şu anda otellere de gidemiyoruz dediler. Bakırköy Belediye Başkanı da bize gidelim dedi, gittik Bakırköy Belediye Başkanının evine. Nereye kaçacağız? Gittik oraya, televizyonu açtık çünkü televizyona baktık nedir ne değildir diye, hemen bir metin hazırladık bu arada ben Sayın Başbakan’ı aradım ama ulaşamadım, Sayın Başbakana yani nedir bu olay diye, ulaşamadım. Bir metin hazırladık onu televizyonlara geçtik. Darbeye karşı olduğumuzu söyledik, Türkiye darbelerden çok acılar çekmiştir diye bütün bunları anlattım. Bunlar gazetelerin internet sayfalarında da var, havuz medyasının internet sayfalarında da var. Şimdi ben havaalanından gelirken işte Sabah gazetesi ve onların kendi havuz medyasının televizyonları benim kaçtığımı söylüyor, nereye kaçtım ki ben?
Hakan ÇELİK- Sabah gazetesi yazarı Fahrettin Altun köşesinde sizin biraz gidişata göre pozisyon aldığınız yönünde bir şey kullanmış yani…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi gidişata göre pozisyon almışım ben?
Hakan ÇELİK- Sürecin gidişatıyla ilgili…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla. Çok açık çok net.
Hakan ÇELİK- Efendim siz orada…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sözlü olarak televizyon ekranlarına bağlanıp, yazılı olmanın dışında ayrıca bağlanıp bu konudaki tavrımızı gayet net koyduk. Bunu herkes biliyor. Bunu Binali Bey de biliyor, bunu Recep Tayyip Erdoğan da Sayın Cumhurbaşkanı aradı bana teşekkürlerini ifade etti. Ben “Teşekküre gerek yok çünkü darbeye karşı çıkmak demokrasinin, hepimizin ortak görevidir” diye söyledim. Efendim saraya davet edildim, sarayda da alayla valayla, efendim işte hep beraber demokrasiye sahip çıktık. TBMM Başkanını aradım ve o gece ben daha havaalanındayken, Genel Başkan Yardımcısı arkadaşlarıma telefon ettim. Derhal meclise gidin, Grup Başkan vekillerine telefon ettim “Derhal meclise gidin, mecliste Genel Kurul’u açın…” ve ilk oraya giden milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleridir. Genel Kurulda sabaha kadar bombalar altında görev yaptılar, arada bir bana telefon ettiler, biz telefonlarla konuştuk. Gelişmeleri izledik, bütün bunların hepsini yaptık.
Hakan ÇELİK- Bir telefon konuşmasından bahsediliyor Sayın Kılıçdaroğlu böyle 12 dakika, 16 dakika kimle konuştunuz? Bunu bizimle paylaşır mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir dakika dahi ya da bir saniye ya da yarım saniye konuştuğumu ispat etsinler emin olun bütün siyaseti bırakacağım, 1 saniye, 1 saniye yani. Ama onlar bunu ispat edemezlerse ne diyeceğiz?
Hakan ÇELİK- Anlıyorum efendim. Sizin adınıza böyle bir telefon konuşmasını bir yakınınız veya danışmanınız, korumanız yapmış olabilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim adım dahi kim olursa olsun.
Hakan ÇELİK- Yapmadılar böyle bir konuşma.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bakın benim konuştuğumu söylüyorlar, 12 dakika ben dakikalardan vazgeçtim diyorum 1 saniye FETÖ örgütünden herhangi birisiyle, bakın öyle A, B falan işte Pensilvanya onu da demiyorum yani her hangi birisiyle, bir saniye görüştüğümü söylesinler, bir saniye bu kadar ben kendime güveniyorum! Peki, bunu söyleyenlere ben ne söylemem lazım ispat edemezlerse Hakan Bey, ne söylemem lazım? Müfteri desem hafif kaçar, yalancı desem hafif kaçar. Çünkü neden bu insanlar devleti yönetiyorlar. Bütün veriler elinizde benim telefonlarımı sabah, günün 24 saati zaten dinliyorsunuz.
Hakan ÇELİK- Dinleniyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben biliyorum zaten dinleniyorum. Günün 24 saati dinliyorlar, eskiden de dinliyorlardı zaten. Mail adresime ne dedi Adalet Bakanı? “Kılıçdaroğlu’na mail gelmiş” diye. İspat et dedim, demek ki benim mail adreslerimi de takip ediyorlar. Edin. Hatta arzu ediyorsa Sayın Başbakana, arzu ederse Sayın Cumhurbaşkanına, arzu ederse Sayın Adalet Bakanına, arzu ederse İç İşleri Bakanına benim mail şifremi verebilirim. Telefon numaramı da zaten biliyorlar. Verebilirim. Benim ülkemi sevmekten başka hiçbir kusurum yok. Eğer kusursa, eğer yanlışsa onlara göre ülkemi seviyorum, bütün insanları seviyorum. Hangi görüşten olursa olsun. Ben yüreğinde insan sevgisi olan, demokrasiye bağlı bir kişiyim, hiçbir zaman halkın oyuyla gelen bir kişinin meşruiyetini hiçbir zaman tartışmadım. Hiçbir zaman, hayatımın hiçbir döneminde tartışmadım ve doğru da bulmadım. Şimdi anayasa görüşmelerini başka bir alana çekmek istiyorlar.
Hakan ÇELİK- Siz kontrollü…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben şunu söylemek istiyorum, gayet açık ve gayet net, nasıl anayasa görüşmelerinde, tartışmalarında onları gelin tartışalım diyorsam, bu 15 Temmuz ve sonrasını da kendilerine açık ve net sizin programınızdan hodri meydan diyorum, bir daha söylüyorum hodri meydan, yüreğiniz, cesaretiniz varsa, 15 Temmuz gününü, 14 Temmuz gününü ve bugünü oturup tartışırız.
Hakan ÇELİK- Bütün bu FETÖ iddiaları vesaireye hazır mısınız konuşmaya?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsini hepsini bakın, yürekleri varsa, cesaretleri varsa, bana iftira attıkları için özür dileyerek söylüyorum, namuslarına saygıları varsa gelirler benim önümde yiğitçe, erkekçe tartışırlar ben de tartışırım. Ben de elimdeki bütün bilgileri, belgeleri getireyim, onlar da getirsinler.
Hakan ÇELİK- Belge mi var elinizde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bakın açık ve net söylüyorum, ben de hepsini getireyim, onlar da hepsini getirsinler. Bakın ben söyledim bir daha söylüyorum…
Hakan ÇELİK- Şimdi böyle bir şey söyleyince Sayın Kılıçdaroğlu’nun elinde demek ki bir belge var bunu da günün birinde açıklayacak diye düşünür kamuoyu o yüzden soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bakın çok açık ve net söylüyorum ben 15 Temmuz darbe girişimini sonuna kadar araştırılmasını istiyorum. FETÖ terör örgütüyle sonuna kadar mücadele edilmesini istiyorum, o darbe girişiminde bulunanların onlar olduğunu da çok iyi biliyorum.
Hakan ÇELİK- FETÖ olduğuna dair bir kuşkunuz yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim. Ama ben 248 şehidin kanı yerde kalmasın istiyorum. Darbeleri Araştırma Komisyonu kurulacak, darbenin en önemli iki kilit ismini hükümet meclise göndermeyecek, niçin?
Hakan ÇELİK- Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu sürem doldu ama siz kontrollü darbe ifadesini kullanmamış olsaydınız bu tartışma açılmayabilir miydi? Yani oradan mesela o bir taktik, bir hataydı diyenler oldu ben yorumculara baktım, niye o konuyu gündeme getirdi, kendisini zor durumda bıraktı Sayın Kılıçdaroğlu diyenler oldu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Basın mensupları, genel yayın yönetmenleriyle görüşürken bu konu açıldı.
Hakan ÇELİK- Abdulkadir Selvi yazdı, diğer bazı meslektaşlarımız yazdı
Kemal KILIÇDAROĞLU- Herkes yazabilir ama bakın çok açık ve net söylüyorum…
Hakan ÇELİK- Aynı görüşte misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cesaretleri varsa…
Hakan ÇELİK- Kontrollü darbe…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açık ve net söylüyorum, elbette! Cesaretleri varsa gelirler televizyonun önünde ben 248 şehidin kanı yerde kalmasın diye her türlü tartışmayı onlarla yapmaya hazırım her türlü. Neden darbenin üstü örtülmek isteniyor, neden? Neden darbe kapatılmak isteniyor, neden? Neden BYLOCK listeleri açıklanmıyor, neden? Neden bu işin siyasi ayağı yoktur diye açıklama yapılıyor? 248 şehidin hesabını kim soracak? Terör örgütünün içinde baklavacı çıktı, çikolatacı çıktı, esnafı çıktı, sanayicisi çıktı, belediye başkanı çıktı, siyasisi yok, nasıl olur bu nasıl olur! Sayın Bahçeli de herhalde buna inanmamış olacak ki, Sayın Bahçeli şu açıklamayı yapıyor, “15 Temmuz’da bu kadar geniş bir alanda, bu kadar gözü kara bir darbe teşebbüsünün olduğu bir yerde siyasiler de açıklanır.” Fakat Bylock kullanıcılarından şu an için çok sayıda asker, yargı mensubu var. 100.000’i aşkın kullanıcıdan bahsediliyor. Bunların içinde siyasiler kimdir söylenmiyor. Zaman içinde ortaya çıkacak. Peki, Sayın Başbakan niye diyor bu işin içinde siyasiler yok. Kim bu siyasiler? Kim bu dosyayı kapatmaya çalışıyor? Kim darbelere karşı? Ben miyim, onlar mı? Ben sonuna kadar gidin diyorum, kime uzanırsa uzansın gidin diyorum. Beyler dosyayı kapatmaya çalışıyorlar. Ben o 248 şehidin hakkını soracağım. Bu benim görevimdir.
Hakan ÇELİK- Süremiz doldu. Sabah gazetesi yazarı CHP’nin CHP dünyasına dair bir şey yazmış, Mahmut Övür, CHP’yi de yakından takip eden gazetecilerden okudunuz mu efendim bunu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Hakan ÇELİK- Parti içinde sıkıntılı günlerin beklediğini sizi, eğer mesela “Evet” çıkması halinde burada bazı isimler zikrediyor, şimdi mesela Gürsel Tekin Bey’de burada içerde. Belki sonra konuşulur sohbet edilir. Deniz Baykal, Muharrem İnce, Metin Feyzioğlu gibi bazı isimlerin, sonra Veli Ağbaba, İlhan Cihaner başka isimlerde sıralanmış. Aykut Aydoğdu liderliğe aday olabileceği, parti içinde öne çıkabileceği ve sizin güç kaybedebileceğiniz, partideki görevinizi bırakmak zorunda olabileceğiniz gibi ben mealen söylüyorum. Bir iddiadır, bir görüştür.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsi de bizim partimizin değerli milletvekilleridir, hepsi de saygın insanlardır, hepsi birikimli insanlardır. İyi de Mahmut Övür’e bu niye dert düşmüş onu anlayamadım. Bu dert niye ona düşmüş? Neden kalkıp vatandaş buna “Evet” desin diye onu yazmıyor. Havuz medyasından hayır gelmez. Bir gazeteci özgür değilse olmaz. Bir gazeteci kalemini birilerine kiralamışsa o gazeteden hayır gelmez. Bir gazete ancak devlet ilanlarıyla, devlet reklamlarıyla, devletin parasıyla besleniyorsa ve ayakta kalıyorsa o gazeteden hayır gelmez, o televizyondan hayır gelmez. Ben onların televizyon kanalına da seslendim, benim doğruları söylemediğimi Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor, Başbakan söylüyordu, sizin gazete, sizin televizyonunuza beni davet edin dedim…
Hakan ÇELİK- Çıkmadınız mı siz oraya?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onların gazetecileri gelsin dedim. İşte Mahmut Övür olabilir, yine Sabah’tan başkaları olabilir. Onlar gelsinler, onlar bana soruları sorsunlar, en zor soruları onlar sorsunlar ben de cevap vereyim. Bak bende cesaret var diyorum. Cesaret edip kendi televizyonlarına çıkaramadılar. Neden? Çünkü ben doğruları söylerim, izleyenler ya bu adam doğruyu söylüyor diyecekler. Cesaret edemiyorlar. Hangi bağımsızlıktan söz ediyorlar bana? CHP’yi nasıl karıştırırız onun hesabı içindeler.
Hakan ÇELİK- Peki. Siz yanıtını verdinizi ben soruyu sordum…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Havaalanından çıkıyorum, evet…
Hakan ÇELİK- Siz yanıt verdiniz efendim. Son cümlenizi alayım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Havaalanından çıkıyorum onu bile başka türlü yorumluyorlar. Ne derlerse desinler ben bildiğime inanıyorum. Ben bu ülkeyi seviyorum, insanını seviyorum, demokrasi, ben kişilerin, çıkarların peşinde hiç koşmadım. Ben siyasete girdiğim gün bütün mal varlığımı internet sitesinde yayınladım. Hepsini, karımın yüzüğüne kadar, ben böyle bir insanım ama onlar böyle değiller, yürekli değiller.
Hakan ÇELİK- Efendim ben bütün soruları sordum ve bence yani akla gelen her halde bütün sorular size soruldu, bu kadar kapsamlı soruların sorulduğu bir programda olmadı,
Kemal KILIÇDAROĞLU- Keşke, emin olun keşke şunu isteseydim sizden, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a Sayın Cumhurbaşkanına telefon edip, “Sayın Cumhurbaşkanı ben akşam Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir programda beraber olacağım ve ona sorular soracağım. Siz ‘televizyonda soru soranlar bile ona arzu ettikleri soruları soruyorlar’ mealinde bir cümle kullanmışsınız, soruları bana verseniz de ben bu soruları sorsaydım” deseydiniz keşke ve bu soruları, bana sorduğunuz soruları emin olun tek adam rejiminde asla soramazsınız. Sorma şansınız olmayacak. Belki televizyon kanalınız bile olmayacak. Değişimin Türkiye için hangi felaketlere yol açtığını sizin de bilmeniz gerekiyor, benim de bilmem gerekiyor. Bütün gazetecilerin bilmesi gerekiyor. Dürüst, namuslu bütün gazetecilerin, yürekli bütün gazetecilerin, medya bağımsızlığını ve özgürlüğünü savunan bütün gazetecilerin, elindeki kalemi namusu gibi kullanan bütün gazetecilerin “Hayır” ın yanında olması lazım, bakın bunu da çok açık ve net söylüyorum. Ama devletten beslenenlerin “Hayır” oyu kullanmasını istemem. Onların “Hayır” ı bu ülkeye hayır getirmez. Kalemini satan insanların “Hayır” oyu kullanmasını istemem, onların bu ülkeye hayrı dokunmaz, onlar ceplerini ve çıkarlarını düşünürler, ülkenin çıkarlarını değil. Onun için Sabah gazetesi böyle yazmış, bilmem A Haber böyle yazmış bunların ülkeye bir faydası yok. Yürekleri cesaretleri varsa bakın daha zamanımız var, beni davet etsinler. İstedikleri gazetecileri çıkarsınlar ve istedikleri soruları sorsunlar. Buradan onlara da açıkça, yüreklice meydan okuyorum. Defalarca söyledim, bir daha söylüyorum, cesaretiniz varsa, yüreğiniz varsa işte anayasa, işte 18 madde, işte siz, işte sorularınız! Çıkın karşıma istediğiniz soruları sorun, istediğiniz süre içinde. Emin olun o sorularda bana acaba bunu sorabilir miyiz, soramaz mıyız diye düşünmesinler. En ağır soruları rahatlıkla sorabilirler. Bende bu cesaret var, bende bu yürek var. Çünkü ben bilgime güveniyorum işte diyorum bu, açacağım tek tek ilgili maddeleri okuyacağım eğer yürekleri varsa.
Hakan ÇELİK- Evet, Sayın Kılıçdaroğlu ben kendi adıma ve grubumuz adına, yani Doğan Grubu, Doğan Yayın Kuruluşları adına, Kanal D televizyonu ve CNN Türk adına yaptığımız bu daveti kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Biz bütün görüşlere açığız ve elimizden geldiğince bütün liderlerle programlar yapmaya çalıştık ve yaptık da
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olması gereken bu zaten.
Hakan ÇELİK- Demokrasinin ve medya özgürlüğünün gerçek bir demokrasi de olmazsa olmaz ve vazgeçilmez temel unsurlardan biri olduğuna inanıyoruz ve Doğan Yayın ilkeleri çerçevesinde yayınlar yapmaya hepimiz bütün editör arkadaşlarımız gayret ediyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her görüşten insanın davet edilmesi zaten medyacılığın temel kuralı, toplumu bilgilendiriyorsunuz.
Hakan ÇELİK- Umarım siz de bu programdan memnun kalmışsınızdır, açıklıkla konuştuk her türlü soruyu hiç net bir şekilde sordum size yani bakın size kaçtınız mı diye net sordum, siz de buna bütün…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette, bana soru sordunuz. Samimiyetimle cevap verdim.
Hakan ÇELİK- Net bir yanıt vermeye çalıştınız, verdiniz. Dolayısıyla umarım böyle televizyon programlarını yapmaya devam edebiliriz önümüzdeki dönemde de.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz diğer televizyon kanallarının da böyle olmasını isteriz. Bakın size bir şey anlatayım, 15 Temmuz’dan sonra Sayın Erdoğan davet etti ve ben Saray’a gittim, çünkü Türkiye derin bir travma geçiriyordu bir darbe girişimi olmuştu, 248 şehidimiz vardı. Gittim medyanın özgürlüğünden söz ettim ve TRT’den söz ettim. Dedim ki, “bu darbenin bize bir faydası oldu dedim”, Erdoğan önce şaşırdı. “Nasıl” dedi? Dedim ki, “bu darbeden sonra, darbe girişiminden sonra 5 yıl sonra ben devletin televizyonuna çıkabildim, davet geldi ve gidebildim. Bize televizyonda yer verilmiyordu.” “Olur mu öyle şey” dedi. “Özel televizyonlar olsa olur, o devletin televizyonu eşit davranmak zorunda.” Ama ben de adım gibi biliyordum ki Sayın Erdoğan’ın da haberi vardı. Çıkarmıyorlardı bizi. Biz medya özgürlüğünü savunuruz. TRT’de benim payım vardır, onların da payı vardır. Büyük projeler yapıyorlar, elbette büyük projeler yapacaklar kimin parasıyla? Benim paramla, sizin paranızla yapıyorlar. Yapmalılar mı? Evet, yapmalılar. Biz karşı mı çıktık? Yok. Kim karşı çıktı? Yapacak zaten, yapmak zorunda zaten. Yapmazsa hesap soracağız zaten.
Hakan ÇELİK- Evet, çok teşekkür ederim efendim. Farklı konuları enine boyuna konuştuk, uzun bir yayın oldu, uzun bir gece oldu, ben bütün izleyicilerimize gerek sosyal medyadan gösterdikleri alaka için, gerekse televizyon kanallarımıza gösterdikleri alaka için çok teşekkür ediyorum, çok izlenen bir yayın oldu. İyi akşamlar diliyorum Çırağan Sarayından hoşça kalın.
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024