CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,"12 Eylül, 12 Mart askeri dönemlerinde bile yargıçlar daha bağımsızdı. Hukukun üstünlüğüne daha fazla bağlıydılar. Bugün de aynı tabloyu görmek isteriz. Baskıya direnmeli, vicdanının sesini dinlemeli, hukukun üstünlüğüne,anayasanın kendisine verdiği güvenceye bakmalı, bağımsız hukukun üstünlüğüne inanarak, demokratik kurallar içerisinde uluslararası sözleşmelere de bakarak kararını vermelidir." dedi.
Beraberinde eşi Selvi Kılıçdaroğlu, kızı Zeynep Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul milletvekilleri Gürsel Tekin, Erdoğan Toprak, Ali Şeker, Dursun Çiçek, Barış Yarkadaş, Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat ve DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile Cumhuriyet gazetesine gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, yazar Hikmet Çetinkaya, Ankara temsilcisi Erdem Gül ile gazete çalışanları tarafından karşıladı.
Cumhuriyet çalışanları ve yöneticilerle görüşerek, gelişmeler hakkında bilgi alan Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesinden ayrılırken basın mensuplarına açıklamada bulundu.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:
Değerli basın mensupları, bugün 10 Kasım, Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuzluğa uğurladığımız gün. Onu minnetle, şükranla yâd ediyoruz. Onun koyduğu ilkelerin ne kadar önemli olduğunu bugün çok daha iyi biliyoruz.
Eğer bir ülkede medya özgür değilse, medya üzerinde baskılar varsa, gazeteciler hapisteyse o toplumda demokrasiden söz edilemez, özgürlüklerden söz edilemez. Eğer bir toplumda medya özgürlüğü yoksa halkın haber alma kanalları tıkanmış demektir. Kuşkusuz biz medya derken, medyadan söz ederken medyadaki çeşitliliğe özenle vurgu yapıyoruz. İktidarın yanında veya karşısında diye bir ayrımdan özenle kaçınmamız gerektiğini de biliyorum. Hapiste gazeteci olmaz. Gazetecinin elinde kalemi vardır, önünde kâğıdı vardır. Dünyaya bakar, halka bakar yorumlar ve yazısını yazar. Arzu ederseniz katılırsınız, arzu etmezseniz katılmazsınız. Dolayısıyla medya özgürlüğüne hepimizin ihtiyacı var. Bu bağlamda hapisteki gazetecileri ki; sayılarının 142’ye ulaştığı söyleniyor, dünyada bizim kadar gazetecisi hapiste olan ikinci bir ülke yok.
HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR
Bu çok ağır bir tablodur, hani şairin dediği gibi “Hava kurşun gibi ağır.” Medya açısından, demokrasimiz açısından, özgürlükler açısından hava kurşun gibi ağır. Bu ağırlık sadece medyayı vurmuyor. Bu ağırlık; esnafı da vuruyor, turizmciyi vuruyor, sanayiciyi vuruyor, taciri vuruyor, çiftçiyi vuruyor, ürününü satamıyor. Dolayısıyla demokrasi eksikliği, özgürlük eksikliği toplumun her kesimine kademe kademe yansıyor. Biz hiçbir ayrım yapmadık gazeteciler açısından. Kim tutukluysa onun yanında olmaya özen gösterdik. Bakın Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Musa Kart, Hakan Kara, Güray Öz, Turhan Günay, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Nazlı Ilıcak, Murat Aksoy, Ali Bulaç, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Atilla Taş… Sayabileceğim 142 kişi, hiçbir ayrım yapmıyorum, “Bu bizi destekledi, şu karşı çıktı” diye bir ayrımı da yapmıyorum. Eline kalem tutup, alıp gazetecilik yapan herkese ama herkese saygı gösteriyorum. Ve bunu Cumhuriyet’in önünde Cumhuriyetle yaşıt bir gazetenin önünde söylemekten de gurur duyuyorum. Keşke bunları söyleyebilecek bir ortam olmasaydı. Özgürlükler olsaydı, gazeteciler özgürce yazabilselerdi ve bizler de gelip gazeteleri ziyaret edebilseydik. Onlara kendimizi, sorunlarımızı aktarabilseydik, onlar bizim sorunlarımızı geniş kitlelere aktarsınlar diye.
Cumhuriyet dar bir alandan geçiyor biliyorum. Bu bağlamda yargıç arkadaşlara seslenmek isterim. Medya sadece benim için önemli değil, esnaf için, sanayici için, çiftçi için önemli değil. Medya aynı zamanda yargı içinde önemlidir. Yargı da kendi sorunlarını medya aracılığıyla geniş kitlelere aktarır. Dolaysıyla medyanın özgür olması, kendisine oto sansür uygulayabilecek bir konuma taşınmaması yargı açısından da çok önemlidir. Yargı Türkiye’nin önünü açmalıdır, baskıya direnmelidir yargı. 12 Eylül, 12 Mart askeri dönemlerinde bile yargıçlar daha bağımsızdı. Hukukun üstünlüğüne daha fazla bağlıydılar. Bugün de aynı tabloyu görmek isteriz. Baskıya direnmeli, vicdanının sesini dinlemeli, hukukun üstünlüğüne bakmalı, anayasanın kendisine verdiği güvenceye bakmalı ve yargı bağımsız hukukun üstünlüğüne inanarak, demokratik kurallar içerisinde uluslararası sözleşmelere de bakarak kararını vermelidir. Yargıya açık ve net çağrımdır bu. Bugün Cumhuriyet’e uygulanan, bugün pek çok yazara uygulanan baskıcı, özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamalar yarın yargı için de geçerli olabilir. O nedenle herkes demokrasi konusunda, özgürlükler konusunda duyarlılığını korumalıdır.