27.12.2018
27.12.2018
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI EKREM İMAMOĞLU İÇİN DÜZENLENEN TANITIM TOPLANTISINDA KONUŞTU
(27 ARALIK 2018)
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu için Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen tanıtım toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Buraya İstanbul için toplandık, az önce arkadaş İstanbul’un bütün güzelliklerini dilinin döndüğü kadar anlatmaya çalıştı. İstanbul… Sıradan bir kent değil İstanbul. İstanbul’u yönetmek sıradan bir yönetim değildir. İstanbul’u yönetmek için irade lazım, İstanbul’u yönetmek için bilgi lazım, İstanbul’u yönetmek için deneyim lazım. Üçü kimde var? Ekrem İmamoğlu’nda. Bilgi var, birikim var, deneyim var.
Bizim bu kararımız sıradan bir karar değildir. Çünkü biz İstanbul’un ne olduğunu çok iyi biliyoruz. İstanbul üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir metropoldür. Sıradan bir metropol değildir. Tarihin derinliklerinde hala bilinmeyenlerle dolu bir metropolde yaşıyorsunuz. Ben de 12 yıl yaşadım, üç çocuğum da İstanbul doğumlu. O nedenle İstanbul hepimizin yüreğinde ayrı bir yeri olan bir kenttir. İstanbul’u “Yeditepeli” bir kent olarak tanımlar çoğu sanatçı, “Yeditepeli” bir kent. İstanbul’a şimdi Yeditepe değil “Yetmiş yedi tepe” desek o bile az. Sonuçta tepeleriyle meşhur olan bir kent İstanbul, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen bir kent İstanbul, 10 milyonu aşkın kişiyi bağrında tutan bir kent İstanbul, pek çok devletten daha büyük bir insan kitlesini kucaklayan bir kent İstanbul. O nedenle İstanbul’u yönetmek sıradan bir olay değildir, o nedenle diyorum İstanbul’u yönetmek için bilgiye, birikime ve deneyime ihtiyacımız var.
Biz adayımızı bütün bunları düşünerek belirledik. Aday adaylarımızın tamamı son derece değerli, onlara da şükran borçluyum, onlar da çalışıyorlar, ama sonuçta bir kişi için karar vereceksiniz. O nedenle aday adaylarımızı da yürekten kutluyor, onlara da hepinizin huzurunda selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum.
İstanbul; şairlerin, yazarların, ressamların ilham kaynağı olan bir kent. Ne şairler, ne ressamlar, ne öykücüler gelip geçti İstanbul’dan. İstanbul’u yaza yaza doyamadılar. İstanbul böyle bir kent. İstanbul’a aşık olursunuz. İstanbul sizi yüreğinizden yakalar. Böyle bir kenttir, böyle bir metropoldür İstanbul. İstanbul Fatih’in fethettiği ve bize emanet ettiği bir kenttir. Fatih’in bir portresi vardır, bir gülü ya da karanfili koklarken, İstanbul’un ne olduğunu, İstanbul’un nasıl korunması gerektiğini bilen bir devlet adamıydı. İstanbul’u onun koyduğu ilkeler, onun verdiği ruhla yönetmek zorundayız. Fatih İstanbul’u aldığında Haliç’te koyun otlatmayı yasaklamıştır doğaya zarar verilmesin diye. Dolayısıyla, İstanbul’u alan kahraman İstanbul’un ne olduğunu çok iyi biliyordu. Boğazı, Adalar’ı, Marmara Deniziyle dünyanın en güzel kentlerinden birisidir İstanbul. Boğazı gezersiniz, bir-bir buçuk saatlik bir vapur seyahatinde İstanbul’un bütün güzelliklerini boğazda izlersiniz. O güzellikleri izlerken sizin şair olmamanız mümkün değil, geçmişe gitmemeniz mümkün değil, gidersiniz, geçmişinize gidersiniz. O yalılar, o manzaralar, insanlar, martılar, martılara ekmek atan gencecik fidan gibi çocuklar… Dolayısıyla hep beraber İstanbul’u doya doya seyrederiz, böyle bir İstanbul var.
Üniversitelerin, medyanın, sanatın merkezidir aynı zamanda İstanbul. Birden fazla üniversite var - yüzlerce demiyorum ama şu anda sayısını bilmiyorum kaç üniversitemiz var- çok sayıda üniversitenin olduğu bir kenttir. Medyanın merkezidir, kültürün ve sanatın da merkezidir aynı zamanda İstanbul. Şimdi mi böyle? Hayır. Tarihsel derinliği içinde o kültürel zenginliğini hep korumuştur ve korurken de onun üzerine her seferinde yeni şeyler eklemiştir. Yeni yazarlar, yeni ressamlar, yeni öykücüler, yani sanatın yedi dalını İstanbul’da görmek, İstanbul’da yaşamak mümkündür. Yönetenlerin “Biz sana ihanet ettik” itirafında bulundukları bir İstanbul. Bunu itiraf ettiren İstanbul’un ruhudur, İstanbul’un kimliğidir aslında. O ruha ve o kimliğe baktığınızda, yıllardır yönettiğiniz bir kente nasıl ihanet ettiğinizi görüyorsunuz. Bunu size İstanbul itiraf ettiriyor ve bu ifade tarihin tozlu sayfalarında değil, günümüzde hepimizin gördüğü, hepimizin bildiği bir tanım olarak çıkıp önümüze konuyor.
İstanbul ihanet edilmemesi gereken bir kenttir, korunması gereken bir kenttir. Doğasıyla, kültürüyle, edebiyatıyla, deniziyle ve ormanlarıyla, bütün canlılarıyla korunması gereken bir kenttir. İstanbul Türkiye’nin dinamosu olan bir kenttir. İstanbul nüfus olarak baktığınız zaman pek çok ülkeden büyük. Ekonominin can damarı aynı zamanda burası, kültürün can damarı aynı zamanda, sporun can damarı aynı zamanda… İstanbul böyle bir kenttir ve İstanbul’u yönetmek için bilgiye ihtiyacımız var, birikime ihtiyacımız var ve deneyime ihtiyacımız var. Çalışanların zamanlarının büyük bir kısmını trafikte geçirdikleri bir kenttir İstanbul aynı zamanda. Oysa çalışanlar çok kısa süre içinde işlerinin başına gitmek isterler, ama bu tablo bugün yaşanmıyor. Bu tablonun değişmesi lazım, insanlar hayatlarının önemli bir kısmını yollarda değil, çalıştıkları mekanlarda geçirmeliler, sohbet etmeliler ve konuşmalılar. Hangi projeleri ürettiklerini, neyi nasıl yapacaklarını akıl akıldan üstündür felsefesi içinde masaya yatırıp konuşmalılar. Ama siz hayatın büyük bir kısmını trafikte geçirirseniz bunların gerçekleşme şansı çok zayıftır. İstanbul aynı zamanda tarihi, doğası ve kültürü yağmalanan bir kenttir ve bunu düzeltmek zorundayız. Bu tarihi bir görevdir. Bu tarihi görevi üstlenen kişinin de ciddi sorumlulukları vardır. İstanbul’u Fatih aldı, yağmalatın diye almadı, denizleri halka kapatın diye almadı, yeşillikleri yok edin almadı. İstanbul’u beton İstanbul’a dönüştürün diye almadı. İstanbul’u yaşatın, gelecek kuşaklara güzel bir İstanbul verin diye aldı, İstanbul’u yönetmek sıradan bir olay değildir.
Bunları nasıl yapacağız? 13 Kasım 1918; Gazi Mustafa Kemal Haydarpaşa limanına gelir, bir istimbota binerek Sarayburnu’na gider ve bakar ki İstanbul’u işgal edenlerin gemileri, zırhlıları Dolmabahçe’ye karşı konuşlanmışlar. Gazi Mustafa Kemal 13 Kasım 1918’de “Geldikleri gibi giderler” sözünü İstanbul’da kullanmıştır. İstanbul bu açıdan da bizim Kurtuluş Savaşımızın mihenk taşlarından birisidir ve Gazi onları geldikleri gibi göndermiştir. İstanbul böyle bir kenttir.
Ve değerli arkadaşlarım, saydığım sorunlar, yapmamız gerekenler… Bunları yapabilir miyiz? Elbette yaparız. Bütün sorunları çözebilir miyiz? Elbette çözebiliriz. Neyle? Bilgiyle. Neyle? Birikimle. Neyle? Deneyimle çözeceğiz. Eğer bilginiz varsa, İstanbul’u biliyorsanız, bir metropolün özelliklerini biliyorsanız, İstanbul eğer üç imparatorluğun başkentliğini yapmışsa İstanbul dünyanın en köklü, en kültürlü, tarihsel zenginliği olan dünyadaki ender kentlerden birisidir, dolayısıyla İstanbul’la ilgili karar alırken bu tarihsel kültürü her zaman göz önünde tutmamız gerekiyor.
Geçen ay Viyana’daydım, Viyana Belediye Başkanıyla kısa bir sohbetimiz oldu. İstanbul’u çok seviyor, Türkiye’yi de çok seviyor. Dedim ki, “İstanbul Anakent Belediye Başkanı olsanız ne yaparsınız?” “İki şeyi yaparım süratle Bir, İstanbullunun kültürünü, tarihsel zenginliklerini ortaya çıkarırım. İki, İstanbul’un trafik sorununu çözerim, buralara yoğunlaşırım. Çünkü İstanbul sıradan bir kent değil. Yönetecek kişinin kentliyle kavga etmesi değil, bütün kenti kucaklaması lazım” dedi. Ekrem İmamoğlu arkadaşımız böyle bir yapıya, böyle bir karaktere sahip mi? Evet. Örnek, Beylikdüzü. Beylikdüzü’nün tepesine kırlangıcı oturtan arkadaşımız, yedi rengi orada tutan arkadaşımız, İstanbul’u seven ve İstanbul için çaba harcayan arkadaşımız. Dolayısıyla İstanbul için yapacağımız çok şey var. Para var mı peki bunları yapmak için? Kesinlikle var. Bizim bir belediyemiz var Erzurum Çat’ta, en küçük belediyelerden birisi. O dar bütçeyle Çat’ı batının uygar kentlerinden birisi haline getirmiş o dar bütçesiyle. İslam Eserleri Müzesinden tutun belediye binasına kadar her şeyi kendi imkanlarıyla yapmış. Eğer kul hakkına müdahale etmezseniz, kul hakkı yemezseniz İstanbul’un milyarları vardır, İstanbul’un sermayesi vardır, İstanbul’un gücü vardır.
Dolayısıyla bunu Ekrem İmamoğlu arkadaşımız büyük bir yetkinlikle yerine getirecektir. Üreten ve istihdam yaratan belediyecilik. Bizim belediyecilik anlayışımız orada. Üreteceksiniz ve istihdam yaratacaksınız. Örnek mi istiyorsunuz, kim bana bu konuda en güzel örneği verebilir diye düşünüyorsa Beylikdüzü’ne gidebilir. İstihdamın nasıl yaratıldığını, işsizliğin nasıl azaltıldığını, üretimin nasıl yapıldığını herkese gösterebilirsiniz. Belediyecilik üretmek ve istihdam yaratmak demektir. Üretmek illa fabrika kuracağım anlamına gelmez. Fabrika da kurabilirsiniz, kütüphane de, kreş de. Hayatın her alanında kentlinin istediği her türlü yatırımı yaparak istihdam yaratabilirsiniz. Binlerce evladımız işim yok diye ortalıkta gezmeyecek, İstanbul’un ve İstanbul’u yönetecek olanların bir de böyle bir sorumluluğu var.
Efendim zaman zaman takılırlar, eleştirirler, Kadıköy’ü, Beylikdüzü’nü, Beşiktaş’ı, Sarıyer’i eleştirirler. Niye eleştirirler? Efendim oralarda oturanlar kaymak tabaka diye de eleştirirler. İyi de kardeşim 20 – 25 yıldır İstanbul’u yönetiyorsun bütün İstanbul’u kaymak tabakası yapsana, elinden tutan mı var? Bütün İstanbul’u yaşanabilir bir kent haline getirmek İmamoğlu’nun sorumluluğundadır, o yapacaktır göreceksiniz. Ben ve arkadaşlarımın tamamı kendisine güveniyoruz. Çünkü harcanan her kuruşun yerinde harcanması gerekiyor. Tasarrufun yerinde yapılması gerekiyor. İsraftan kaçınılması gerekiyor. Ve İstanbul’u dünyanın en önemli metropolleriyle yarışır hale getirecektir. Herkesin İstanbul’a gülerek, oynayarak gelmesi lazım ve keyifle ayrılması lazım İstanbul’dan. Kendisinin vaatleri olacak onu belki daha sonraki bir çalışma ile İstanbullu arkadaşlarımla, vatandaşlarımla paylaşacak. Kısaca benim söyleyeceklerim bunlar.
Biz İstanbul’u seviyoruz, İstanbulluyu seviyoruz. İki şey istiyorum ben, nereye gidersem bütün Belediye Başkanı arkadaşlarımdan iki şey istiyorum. Bir, Belediye Başkanı seçildiğin andan itibaren bütün beldeye hizmet vereceksin. Ayrım asla yapmayacaksın asla, sana oy versin vermesin. Kentin bütün nimetlerinden herkes yararlanmalı, ama pozitif ayrımcılığı, lehe olan ayrımcılığı yoksul mahallelere daha fazla yapacaksın. Birinci arzumuz budur bizim. Yoksul mahallelerde oturan anne de çocuğunu güven içinde bırakacağı bir kreşi tercih eder. Bütün bunların hepsi yapılacaktır. İkinci istediğimiz bir şey daha var. Harcadığınız her kuruşun hesabını millete vereceksiniz. Bunu da Ekrem İmamoğlu veriyor zaten.
Biz yerel yönetimlerde çoğu ilk projeleri başlatan bir parti ve gelenekten geliyoruz. İlk metronun yapılması, halk ekmeğin yapılması gibi, elektrik kooperatiflerinin yapılması, kırsal kesimle kent arasındaki gelir dağılımının dengelenmesi açısından kırsal kesimin özel olarak desteklenmesi gibi, bütün bunların hepsi mümkün.
Sayın Ekrem İmamoğlu, size inanıyoruz ve size güveniyoruz. Çok kısa süre içinde, 5 yıl içinde İstanbul’da bir tarih yazacağına yürekten inanıyorum. Ve oy versin vermesin bütün İstanbullu şunu söyleyecek: “İşte benim Belediye Başkanım, yıllardır aradığım ama bulamadığım Belediye Başkanı geldi bütün İstanbul’a hizmet veriyor.”
Hepinize teşekkür ediyorum, hepinize şükran borçluyum, sağ olun, var olun diyorum.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ardından CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ise yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Saygıdeğer Genel Başkanım, çok kıymetli misafirler, çok değerli İstanbullular, bu güzel günümüze ve büyük buluşmamıza hepiniz hoş geldiniz.
Buradan, bu salondan bizi ekranlarının başında izleyen en küçüğünden en büyüğüne tüm İstanbullulara sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum. Yine Türkiye’nin dört bir yanındaki yurttaşlarımıza bu güzel İstanbul’umuzdan en derin saygılarımı yolluyorum. Bugün tarihi bir gün, çünkü bugün burada hep birlikte tarihe bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu tarihi yolculuğun sonunda hep birlikte bu güzel şehir İstanbul için zafere ulaşacağız. Bu yolculuğun sonunda kazanan İstanbul ve burada yaşayan tüm hemşerilerimiz olacaktır.
Beni bu onurlu görev layık gören tüm Cumhuriyet Halk Partililere, İstanbul il örgütümüze, İstanbul’daki tüm ilçe örgütlerine, ilçe belediye başkanlarına, partimin çok kıymetli yöneticilerine ve çok kıymetli Genel Başkanım Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na en içten şükranlarımı sunuyorum.
Benzer şekilde bana büyük destek olan çok kıymetli aileme ve eksiksiz büyük ailem Beylikdüzü halkına teşekkür ediyorum. Benim o güzel hemşerilerime en küçüğünden en büyüğüne buradan şükranlarımı sunmak ve selamlarımı iletmek istiyorum.
Değerli konuklar, müsaade ederseniz konuşmamın bundan sonraki bölümünde sadece sizlere değil, elbette ki tüm İstanbullu hemşerilerime seslenmek istiyorum.
Kıymetli İstanbullular, çok değerli hemşerilerim, tam 94 gün sonra oy kabinine girecek, perdeyi çekecek ve İstanbul’un bir sonraki Büyükşehir Belediye Başkanını seçme şansına sahip olacaksınız. O gün kendinize üç basit soru sormanızı istiyorum. Bu şehri gerçekten kim daha iyi yönetebilir, bu şehir daha iyi nasıl yönetilir ve bu şehir nereden yönetilsin?
Sevgili İstanbullular, işte tam 94 gün sonra yapılacak olan yerel seçimlerin ana eksenini belirleyecek olan soruların üçü bunlardır. Bu üç basit soruya sizlerin vereceği cevap sadece kendinizi değil, çocuklarınızın, büyüklerinizin, akrabalarınızın, arkadaşlarınızın, meslektaşlarınızın ve şehirde yaşayan tanıyıp tanımadığınız herkesin ama herkesin kaderini belirleyecek. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayım, çünkü bu kentin geleceği için değişim zamanının geldiğini ben de herkes gibi görüyorum. İstanbul için yeni bir sayfa açma zamanının geldiğini herkes gibi ben de biliyorum. Bu muhteşem kentte hayat epeyce süredir akıl, sağduyu ve uzlaşmayı reddeden bir yönetim anlayışıyla ne yazık ki tam bir kaosa çevrildi. Bu kent, içinde yaşayanların hayat kalitesini mahveden bir kabusa dönüştürüldü. Doğası tahrip edildi, kaynakları ne yazık ki hoyratça yağmalandı, insanları ne yazık ki kapalı mekanlara hapsedildi, ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı. Değerli hemşerilerim, İstanbul böyle devam edemez, böyle yönetilemez, İstanbul bu yolla asla ve asla ne yazık ki dünya kenti olamaz, İstanbul bu yolla mutlu olamaz.
İstanbul 16 milyona yaklaşan nüfusuyla bilelim ki dünyanın en kalabalık 15’inci kenti. Değerli hemşerilerim, gayrisafi milli hasılamızın neredeyse dörtte birini ülkede toplanan vergilerin yüzde 40’ını bu şehir üretiyor. İstanbul Türkiye ekonomisinin motor gücüdür.
Değerli hemşerilerim, İstanbul durursa ne yazık ki Türkiye durur. Bu şehre kimi metropol diyor, kimi mega kent. Ama İstanbul bunların hiçbirisi değil. İstanbul kentsel bir bölge, tek odaklı da değil çok odaklı bir kentsel bölge, bir havza. Avrupa’daki pek çok ülkeden büyük. İstanbul tek başına bağımsız bir ülke olsaydı dünyanın ilk 25 – 30 ekonomisinin arasında yerini alırdı. Bu yüzden İstanbul değerli hemşerilerim, İstanbul Ankara’dan yönetilemez. İstanbul ne yazık ki iradesi bağlı yöneticiler tarafından da yönetilemez ve yönetilemiyor. Ve kıymetli hemşerilerim, İstanbul eski model yöneticiler tarafından da yönetilemez ve yönetilemiyor. İstanbul günübirlik kararlarla da yönetilemez, yönetilemeyecek ve yönetilemiyor. Bu şehir ancak genç, dinamik, yeni nesil bir yönetici tarafından yönetilebilir.
Ben İstanbul’u yeniden küresel iddia sahibi bir kent haline getirmek için adayım. İstanbulluların mutlu ve özgür olmaları için adayım. İstanbul’un ekonomisini büyütmek, iş olanakları yaratmak, gençlerin yeniden umudu haline gelmek için adayım. İstanbul’a yakışır ve yaşanılır bir çevreye kavuşturmak, dünyanın yetenekli insanlarını ve kalıcı yatırımları çekecek bir cazibe merkezi yapmak için adayım. Ben cesaretimi bu kentin insanlarından alıyorum. O insanların iyiye, güzele duyduğu ihtiyaçtan alıyorum. Başarıyı görünce verdiği sonsuz destekten alıyorum. Ben bu şehrin insanlarına, siz değerli İstanbullulara, o kıymetli hemşerilerime inanıyorum; sizlere, gençlere, kadınlara, emekçilere, esnaflara, iş insanlarına her yaştan, her kökenden, her hayat tarzından hemşerilerime en çok da bu şehrin o güzel çocuklarına yürekten inanıyorum.
Sandık başına gitmekten vazgeçmiş, ne yapsam olmuyor diyenler varmış. Umutsuzluğa kapılmış tüm hemşerilerime buradan sesleniyorum, yok öyle şey, öyle şey yok. Değerli hemşerilerim, umutsuzluğu içinizden atın. Göreceksiniz birlikte çalışacağız ve birlikte kazanacağız. Zafer İstanbul halkının olacak, hep birlikte başaracağız. Ben İstanbul gibi devasa bir kenti yönetmeye talipsem, hem de İstanbul’u herkesten daha iyi ben yönetirim diye iddiamı yüreklice ortaya koyuyorsam bunun nedeni benim etrafımda kendiliğinden oluşan ve her geçen gün çığ gibi büyümekte olan İstanbul ittifakıdır, İstanbulludur, İstanbullu hemşerilerimdir. Bu ittifakın içinde her siyasi görüşten insan var. Bu İstanbul ittifakının içinde bu ilde yaşayan herkes var, bunu herkes böyle bilsin. İşte tüm bu insanların bana ve yaptıklarıma değer vermelerinden, sonsuz desteklerinden geliyor bu cesaretim. Annemden, babamdan, sevgili eşimden, çocuklarımdan, akrabalarımdan, çocukluk arkadaşlarımdan, siz dava arkadaşlarımdan geliyor bu cesaret bana.
Değerli İstanbullular; ben bu kentin ömrü yollarda geçen çileli insanlarına, o insanlara sesleniyorum ve diyorum ki, 5 yıl sonra karşıma çıksınlar ve trafikte sayende insan olduğumu hissettim desinler diye adayım. Ben bu kentin sahipsizleri, işsizleri, düşük gelirlileri, esnafları, gençleri, kadınları, erkekleri, çocukları, emeklileri 5 yıl sonra karşıma çıksınlar ve belediyeden hizmet alırken, kreşe çocuğumu verirken, haklarımızı kullanırken insan olduğumuzu hissettik, Allah senden razı olsun desinler diye adayım. Ben bu söylediklerimin hepsini İstanbul’un en güzel ilçelerinden birinde başardım. Sadece 5 yılda insanların bunu dediğine binlerce kez şahit oldum. İşte ben bunu tüm İstanbul’da yine başarmak için adayım. Benim için bundan büyük bir mutluluk, bundan büyük bir onur yok. Çünkü ben iyi biliyorum, bu terbiyeden geliyorum, benim için halka hizmet etmek Hakk’a hizmet etmektir, hatta ibadet etmektir.
Peki ben bunu nasıl başaracağım? Planlarım, projelerim, vaatlerim neler? Yine böyle bir araya geleceğiz, daha kalabalık geleceğiz, salonlara sığmayacağız, belki İstanbul’un birkaç salonunda anlatacağız, o projeleri nasıl yapacağımı tek tek detaylarıyla, tarihleriyle bütün İstanbullu hemşerilerime anlatacağım. İstanbul’la ilgili 5 hedefimi, plan ve projelerimi ana 5 hedefim üzerine oturtarak uzun uzun sizlere anlatacağım. Ama bugün evet 5 büyük somut hedefim var.
Herkes bilsin;
1) İstanbul’un ulaşım ve trafik sorununu çözmek.
2) İstanbul’daki kent yoksulluğuyla mücadele etmek ve pahalı yaşamı ucuzlatmak.
3) İstanbul’da doğru kentsel planlama ile çevre, imar ve deprem sorunlarını çözmek.
4) İstanbul’un işsizlik sorununu çözmek, yeni ekonomik ve yaratıcı endüstriler için İstanbul’u bir çekim merkezine dönüştürmek.
5) İstanbul’da yaşam kalitesini yükseltmek; kültür, sanat ve spor faaliyetlerini tam da Genel Başkanımın dediği gibi sadece 14 ilçeye değil tüm İstanbul’a yaymak.
Peki ben bunları nasıl yapacağım? 5 temel anlayışla yapacağım. Her şeyden önce bir Kent Anayasasıyla, toplumsal uzlaşmayla uzun vadeli çalışacağımız yeni bir mutabakat belgesiyle, kente özen ve insana saygıyla, demokratik katılım ve ortak akılla, sürdürülebilirlik ve inovasyonla, yaşam kalitesi önceliğiyle.
Kıymetli konuklar, sevgili İstanbullular, belediyecilik iyi bilelim ki insanı mutlu etme zanaatıdır. Bu zanaatın erbabıysanız her ölçekteki kentte insanları mutlu etmeyi kesinlikle başarırsınız, hiç kuşku duymayın. Size tek tek felsefemi anlatacağım. Neden Kent Anayasası diyoruz?
Kıymetli hemşerilerim, İstanbul ne yazık ki yolunu ve yörüngesini yitirdi, hikayesini yitirdi. İstanbul’un şu anda bir yol haritası yok. İstanbul nereye gittiğini biliyor mu? Nereye gittiğini bilmiyor. Gecekonduların içinde yükselen gökdelenler var. Kenti bu hale getirenler pişmanlıklarını her yerde dile getiriyorlar, hatta ‘kente ihanet ettik’ diyorlar. Nüfusun nereye gideceğini kimse tahmin bile edemiyor. Oysa değerli dostlar, bizim 2050’de bile geçerli olabilecek bir vizyona ihtiyacımız var. Bu yüzden Kent Anayasası diyoruz. Kente ihanet edilmesin, uzun vadeli stratejik kararlar ortak akılla ve mutabakatla alınsın istiyoruz. Dediğim dedik olmasın, kentin ortak iradesi her şeyin üstünde olsun istiyoruz. İstanbul’un 2050 hedefini bilelim, 2050 yılında çocuklarımıza, gençlerimize güzel bir İstanbul hazırlayalım. İşte bu yüzden İstanbul Ankara’dan asla yönetilemez diyorum.
Çok sevdiğimiz iki duygudan bahsedeceğim. Kente özen ve insana saygı. İstanbul gibi tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle, ekonomisiyle bir dünya kentini yönetmek her şeyden çok çok ama çok özenli olmayı gerektiriyor. İnsana değer veren, ayrımcılık yapmaksızın tüm İstanbullulara, herkese aynı ölçüde özen gösteren bir yönetim olursa bu kentin insanları kendilerini inanın çok değerli bir yurttaş hissederler. Kim olduğunun bir önemi yok, ben demeyen biz diyebilen, hepimiz diyebilen bir anlayış yönetime hakim olduğunda her birimiz kendimizi bu kentin sahibi olarak hissedebiliriz.
Dostlarım, ailelere destek vermeyi vaat ediyorum, hem de sonuna kadar. Çocuklarımızı, gençlerimizi, özellikle üniversiteli gençleri desteklemeyi vaat ediyorum. Engellilere ve yaşlılara şefkat elini uzatacağız. Yoksul, yoksun insanlarımıza sonsuz saygı göstermeyi vaat ediyorum.
Dostlarım; sosyal adaleti sağlamak, kentte yaşayan herkese adil fırsat sunmak için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayıyım, ama Başkan olarak göreve geldiğim gün bu şehirde yaşayan herkese eşit fırsatlar tanıyacağımızı bilmenizi istiyorum. Neden demokratik katılım ve ortak akıl diyoruz? Çok değerli kavramlar bu kavramlar, uzun zamandır unuttuk zihnimizden çıktı, ama bizi hayata bağlayacak kavramlar bunlar. Demokrat bir yönetim için ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da çok önemlidir. Bu kente ve bu kentin insanlarına neyin yapılacağı tepeden inmeci bir şekilde dayatılıyorsa, o kent yönetiminde ne yazık ki demokrasi olmaz. Biz İstanbul’a demokratik, katılımcı, ortak akıl, temel felsefeyi bu şekilde kabul eden yeni nesil bir belediyecilik vaat ediyoruz. Bunun adı 21.yüzyıl yeni nesil yerel yönetim anlayışıdır. Bu anlayışla bu şehrimizi buluşturmak istiyoruz. İstanbul’un toplumsal kültürel ve çeşitliliğini, rengarenk canlılığını koruyup geliştirmeye özen gösteren, herkese hoşgörüyle bakan, birlikte tartışan. Zor mu? Değil. Birlikte karar alan. Zor mu? Değil. Bir masa kuran, her sorunun tarafını bir masaya getiren, birlikte yöneten bir anlayış vaat ediyoruz. Çok kolay, başardık biliyoruz. İstanbul’u İstanbullularla birlikte İstanbul’dan yönetmenin sözünü veriyorum hepinize. Ve bu şehir hepimizindir anlayışıyla yönetmenin sözünü veriyorum. Şeffaflığa, halka hesap vermeye, vicdana -çok önemli bunu da unuttuk, vicdan- vicdana, adalete dayalı bir yönetim anlayışı vaat ediyorum. İstanbul’a, İstanbullulara yaptığı işi özenle yapan, herkesin hakkına saygıyla yaklaşan, sorumluluklarını bilen, kibirden arınmış, güler yüzlü, liyakat sahibi, dinamik, genç bir yönetim kadrosu vaat ediyorum. İlçe Belediye Başkanlarımızın hepsiyle, ama hepsiyle ayırt etmeksizin düzenli olarak bir masa kuran, hangi partiden olursa olsun sorunları beraber tartışıp beraber çözümler üretmeyi, artık İstanbul’u İstanbullularla birlikte İstanbul’dan yönetme iradesini göstermeyi vaat ediyoruz. Bu kent yerel demokraside göreceksiniz çok kısa zamanda dünyaya örnek olacak. Bizim ruhumuz buna hazır. Demokratik katılım sayesinde şehrin kenarlara kaçmış, hatta yurtdışına gitmiş yaratıcı kapasitesini ziyan etmemeyi, farklılıkları bir zenginlik ve fırsat olarak gören anlayışı, bu ülkeye ve dünyaya göstermeyi vaat ediyorum. Göreceksiniz bu demokratik anlayış İstanbul’un 961 mahallesine kadar inecek, mahalle meclisleri kuracağız, mahallede muhtarlarla beraber o güzel muhtarlarımızı, o en temiz demokrasi mücadelesi veren muhtarlarımızı birebir işin içine katmayı, yerel demokrasiyi ve demokratik katılımcılığı desteklemeyi vaat ediyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak projeler kadar demokratik süreçlere sahip çıkmanın da başarmanın ve barış içinde huzurlu yaşamanın olmazsa olmazı olduğuna inanıyorum. Başkanın kişisel başarısından çok İstanbul’un sürdürülebilir başarısının buradan geçtiğine inanıyorum. Böyle bir kent dünya üzerinde yaşayan herkesin ama herkesin; doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi sadece bir bölgenin değil merakla görmek, tatmak, içinde olmak, yaşamak, hatta belki yerleşmek ve çalışmak isteyeceği bir kent olacaktır. İstanbul böylece göreceksiniz uzun yıllardır kaybettiği özelliği olan dünyanın merkezi olması özelliğini kazanacaktır bizler sayesinde.
Sürdürülebilirlik ve inovasyon diyoruz. İstanbul gibi büyük kentlerin rekabetçi olmadan hayatta kalabilmesi mümkün değil. O yüzden yeni ekonomi ve özellikle de katma değerli alanlar bizim için öncelik olacak. Büyükşehir Belediyesi olarak sürdürülebilir kalkınma için, inovasyon için, teknoloji şirketlerini cezbetmek için yatırım ofisleri kuracağız. Teknoloji ve inovasyon alanlarında istihdam yaratılmasına pozitif ayrımcılık yapacağız. Bunun çok güzel modelleri var, bütün dünyada var bunları biliyoruz, çok başarılı örnekleri var. Bu amaçla küresel İstanbul Akademisi ve İstanbul Kent Enstitüleri gibi kurumları kuracağız. İnovatif sektörlerde insan kaynağı yetiştirmenin ve girişimciliğin destekçisi ve öncüsü olacağız.
Ve değerli katılımcılar, çok kıymetli konuklar, kıymetli İstanbullu hemşerilerim, yaşam kalitesini çok önemsiyoruz. İnsanlarımıza yerinde ve erişilebilir hizmetler üreteceğiz. İnsanlarımızı mutlu etmek en temel önceliğimiz olacak. Sağlık, eğitim, sosyal yardım, kültür ve sanat hizmetlerini kentin çeşitli merkezlerine dağıtacağız, her yerde olacak. Herkes bu hizmetlere çok kolayca ve adil bir şekilde ulaşacak. Kentin merkezindeki standartları şehrin her yerine yayacağız. Dediğim gibi sadece 14 ilçe değil 39 ilçede olacak. Yöneticilerin gündelik sorunlarını çözerek yaşam kalitesini yükseltmek yerine öncelikli ve acil olmayan ne yazık ki büyük projelere kaynak aktarmanın, kaynak harcamanın bugünün kaosunun sebebi olduğunu hepimiz biliyoruz. İnsanları çok büyük mesafelerde yolculuk yapmaya mahkum ediyorsunuz. Trafik kaosu bu kentin kaderi değildir ve olamaz. Benim hemşerilerim gündelik hayatının ortalama iki saatini yollarda tüketemez. Bir başka deyimle her birimiz hayatından günde ortalama ne yazık ki iki saat çalındığını biliyor. Trafikte heba olan bu konforsuz ve pahalı yolculuk her birimize stres ve ne yazık ki bazen de sağlığımızı kaybediyoruz. Kıt kanaat geçinen pek çok İstanbullunun gelirinin önemli bir kısmı ne yazık ki ulaşıma gidiyor. Ben iyi biliyorum, her gün en az üç dört vasıta değiştirmek zorunda kalan milyonlarca İstanbullu hemşerim var. Bunu çözeceğiz, bu trafik sorununu çözeceğiz, bu anlamsız harcamaları çözeceğiz. Ortak akılla, azimle, bilimle, öncelikle kararlılıkla ve inançla çözeceğiz. Bazen önümüze koyulan çok önemli proje gibi görünen vaatler ne yazık ki zaman içinde büyük sorunlara dönüşüyor, ne yazık ki sürecin içinde yeni problemlere dalıyoruz. Bunun altında yatan özellikle çok önemli bir unsur var bu yanlış kararların verilmesinde, çünkü orada katılımcılık yok, en önemli unsur bu; şeffaflık yok, ikisi de eksik. Ama benim hayalim İstanbul’da İstanbulluların mutlu ve özgür olduğu bir İstanbul, bütün dünyanın gıptayla baktığı bir İstanbul, yaşam kalitesinin yükseldiği, işsizliğin kalmadığı bir İstanbul. İstanbul’un 39 ilçesinde aynı standartta bir İstanbul hayali aslında. Ben dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İstanbul’umuzda kadınların, çocukların, engellilerin ve her kesimden İstanbullunun kendini özgür ve mutlu, huzurlu hissettiği, seslerinin dinlendiği ve özellikle her zaman yanında hissedildiği bir yönetim vaat ediyorum. Çevrenin özellikle bu güzel İstanbul’umuzda çevrenin ranta kurban edilmediği, demokrasi ve özgürlüklerin güvenliğe kurban edilmediği bir yönetim anlayışı vaat ediyorum. Akla, bilime, sanata, teknolojiye ve eğitime öncelik veren bir yönetim anlayışı vaat ediyorum. Bu kentte yaşayan her bir ferdin hak ve özgürlüklerinin güvencesi olmayı temel ilke kabul eden bir belediyecilik vaat ediyorum. Ben bu İstanbul’daki kimsesizlerin kimsesi olabilen, yoksula, fakire sahip çıkan, mazlumların dostu bir sosyal belediyecilik vaat ediyorum.
Ve değerli Genel Başkanım tam da yeri gelmişken iki konuda sizin huzurunuzda söz vermek istiyorum. Birincisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde çalışan tüm emekçi kardeşlerime sesleniyorum, hiç kimsenin işine ve emeğine dokunmayacağız. İkincisi, belediyelerimize talimat verdiniz asgari ücreti 2 bin 200 lira olarak ilan ettiniz. Bunu göreve geldiğimiz ilk gün yerine getirmenin sözünü huzurunuzda söz veriyorum. Üç aylık kayıplarını da söz veriyorum Sayın Genel Başkanım.
Kıymetli hemşerilerim; benim hayalimdeki İstanbul, ulaşılabilen bir İstanbul, yürünebilen, koşulabilen, nefes alınabilen, bisikletle gezilebilen, modern, çevre dostu, engelli dostu bir İstanbul. Benim hayalimdeki İstanbul, bu kentte yaşayan herkese mutlak fırsat eşitliği sağlayabilen bir İstanbul. Benim hayalimdeki İstanbul, sadece insanlara değil, sokak hayvanlarına, doğal yaşama da özen gösteren bir İstanbul. Benim hayalimdeki İstanbul, küresel dünyada küresel bir marka kent, dünya için bir turizm ve ticaret merkezi. Benim hayalimdeki İstanbul, girişimci dostu, güvenli, yatırım ortamına sahip çıkan bir İstanbul. Benim hayalimdeki İstanbul, yaratıcılığın ve inovasyonun adresi olabilen bir İstanbul.
Kısacası aslında İstanbul eşittir Türkiye. Çünkü ben bu muhteşem kentin sorunlarına çözüm üretmenin, Türkiye’nin de sorunlarına çözüm üretmek olacağına inanıyorum. Bu ülkenin kurucu değerlerine, kültürüne ve kutsallarına saygı duyan, geçmişiyle barışık, geleceğe umutla bakan, ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının emanet ettiği cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkan bir anlayış vaat ediyorum.
Ben bu kentin kaderinin bu kentte yaşayan insanlara, yani İstanbullulara, yani İstanbulluyum diyenlere yeniden verilen bir anlayışı vaat ediyorum. Ben bu hayal için adayım. Biliyorum ki bu hayal mümkün, biliyorum ki İstanbul’u kat kat ileri götürmek mümkün. Biliyorum ki, bu güzeller güzeli şehri dünya çapında imrenilen bir mutluluk ve hoşgörü kenti yapmak mümkün. İstanbul’u küresel bir çekim merkezi yapmak mümkün. Hep birlikte bunu başarabiliriz, hep birlikte yapabiliriz. Bugüne kadar başardık, İstanbul’da da başaracağız. Ben İstanbul’un adayıyım, İstanbulluların adayıyım, tüm hemşerilerimin adayıyım. Biz kazandığımız zaman İstanbul kazanacak, İstanbul’un iradesi kazanmış olacak. Biz kazandığımız zaman yerel irade, yerel demokrasi, ortak akıl, katılımcı demokrasi kazanmış olacak. Bu yolculuğun nihai kazananı açıkçası sizler olacaksınız, İstanbullular olacak, İstanbul ittifakı olacak.
Sevgili gençler, umudum sizlersiniz, sizleri yanımda istiyorum. Özellikle İstanbullu gençleri yanımda istiyorum. Kol kola gezeceğiz, kol kola İstanbul’u yürüyerek gezeceğiz ve göreceksiniz siz kazanacaksınız. Bugünden itibaren İstanbul’daki tüm gençleri kampanyama destek vermeye bekliyorum. Duymayana duyurun, inanmayana inandırın, gençleri bu büyük İstanbul yürüyüşünde yanımızda istiyoruz, umudu ve geleceği hep birlikte inşa edelim.
Ve değerli kadınlar, İstanbul tam anlamıyla bir kadın dostu kent olacak. Kadınların yönetimde eşit temsil edilmeleri desteklenecek. İstanbul kenti kadınlar için güvenli bir kent haline gelecek. İstanbul’un geleceğini kadınlar tasarlayacak, kadınlar ayağa kalkacak, kadınlar yürüyecek, kadınlarla kazanacağız. Ve bu yolun sonunda asıl kazanacak sizler olacaksınız. Çünkü ben kadınların emeğine, inancına ve değiştirici gücüne çok inanıyorum.
Ve sizinle kazanacağız tüm İstanbullu hemşerilerim. Kimseyi ayırmayan, herkesin sesine kulak veren, herkesi dinleyen, ortak akılla herkesin ortak menfaatine çözümler üreten ve kesinlikle sizlere değer veren, emanetinize, kaynaklarınıza sahip çıkan, israfa son veren bir yönetim inşa edeceğiz. Evet edeceğiz, Allah’ım yardımcımız olsun. Bu şehirde ortak yaşamı yeniden hayata geçirmeye sözümüz var ve göreceksiniz seçen kadar seçmeyenin de yönettiği bir İstanbul için sözümüz var. Çok ama çok çalışacağız, kazanacağız, hep birlikte bütün İstanbullular, yol arkadaşlarım, gençler, kadınlar, birlikte çalışacağız, birlikte başaracağız ve hep birlikte tarih yazacağız.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024