30.03.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL 3. BÖLGE MUHTARLAR TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL 3. BÖLGE MUHTARLAR TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanının tarafsız olması neden çok önemlidir çünkü cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak değerimizdir, 80 milyonu temsil eder. Ortak değerimizi yok ediyoruz. Bayrak, vatan, demokrasi bizim ortak değerimizdir. Ortak değerlerimizin altına dinamit koyuyoruz. Bunun için biz buna ‘Hayır’ diyoruz” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul 3. Bölge Muhtarlar Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:



Saygıdeğer muhtar arkadaşlarım, hepinize afiyet olsun. Mübarek üç ayların başlangıcı, Kandiliniz de mübarek olsun onu da ifade ederek sözlerime başlayım.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz güzel bir dünyada, güzel bir ülkede yaşıyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz, birlikte yaşama irademizi ortaya koymak istiyoruz. Görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, farklı bölgelerde yaşayabiliriz ama hepimiz bayrağımızın altında rahat ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. En büyük arzumuz bu. Peki, huzur içinde nasıl yaşayacağız, barış içinde nasıl yaşayacağız, birlikte yaşama irademizi nasıl ortaya koyacağız? Bunun bilinen yolu herkesin hakkının ve hukukunun güvence altına alınmasıdır. Herkesin hakkı ve hukuku anayasalarla güvence altına alınır. Anayasa aynı zamanda devletin çatısını oluşturur. Bir devletin rejimi nedir, ne değildir, nasıl yönetilir onu oluşturur. Önümüzdeki günlerde 16 Nisan’da sandığa gideceğiz, bir anayasa değişikliği için oy kullanacağız. Bunun siyasi partilerle ilgisi yok. Çünkü bir seçim yapmıyoruz. Bunun kişilerle de ilgisi yok. Başkan ya da Cumhurbaşkanı da seçmiyoruz. Bunun partilerle de ilgisi yok. Bu 80 milyon vatandaşımızı ilgilendiren bir konu. Çünkü 80 milyon vatandaşımızın hakkını, hukukunu güvence altına alıyor mu, almıyor mu onunla ilgili bir konu. Beni de ilgilendiriyor, AKP’li vatandaşı da ilgilendiriyor, MHP’li vatandaşı da ilgilendiriyor, Saadet Partili vatandaşı da ilgilendiriyor, hiçbir partiye mensup olmayan vatandaşı da ilgilendiriyor veya ben hiçbir partiyi sevmiyorum diyen vatandaşı da ilgilendiriyor. Yani 80 milyonu ilgilendiriyor. O zaman sandığa giderken, ayın 16’sında oy kullanırken bu anayasa değişikliği neler getiriyor, neler götürüyor, neden “Evet” diyeceğiz, neden “Hayır” diyeceğiz bunun oturulup düşünülmesi lazım. Sorumlu bir vatandaş olarak, ülkesini seven, bayrağını seven, milletini seven, birlikte yaşama iradesini ortaya koyan sade bir vatandaş olarak, bir partinin Genel Başkanı olarak değil sade bir vatandaş olarak düşüncelerimi size aktaracağım. Çünkü sizler bulunduğunuz bölgenin mahalle olur, köy olur, bulunduğunuz bölgenin kanaat önderisiniz, sizler seçimle geldiniz. Üstelik milletvekili seçiminden daha demokratik bir seçim sistemiyle geldiniz. Bir partinin kimliğiyle değil, bir kişinin önerisiyle değil, bir siyasi parti liderinin dayatmasıyla değil, çıktınız dediniz ki, ben bu mahallede muhtar adayı olmak istiyorum, adım şu, soyadım şu, özgeçmişim şu sevgili vatandaşlarım bana oy verin. Vatandaş geldi sizleri muhtar seçti.

HERKES KENDİ GÖREVİNİ YAPIP, BAŞKASININ GÖREV ALANINA GİRMEZSE ÇİFT BAŞLILIK OLMAZ

Dolayısıyla sizin seçiminiz en demokratik seçim tarzıdır. O nedenle bulunduğunuz mahallenin kanaat önderisiniz. Mahalleliyi üç aşağı beş yukarı birebir tanıyorsunuz, sorunlarını biliyorsunuz, nasıl çözüleceğini biliyorsunuz, birisinin bir derdi olursa da ilk başvuracağı kişi sizsiniz. O zaman bu anayasa değişikliği neler getiriyor, neler götürüyor onu oturup samimi olarak düşünmek lazım. Nasıl düşüneceğiz? Önce şu; bu anayasa değişikliği memleketin hangi sorununu çözüyor. Öyle ya bir anayasa değişikliği yapıyorsanız bunun var olan bir sorunu çözmesi lazım. Biz de diyeceğiz ki, şu anayasa değişikliği şu sorunları çözüyor. Ülkenin sorunlarını çözen anayasa değişikliği yapıldı mı? Evet yapıldı. Pek çok süre içinde, pek çok Başbakan döneminde 1982 anayasasında önemli değişiklikler yapıldı. Mesela rahmetli Ecevit döneminde anayasanın 30’dan fazla maddesi değişti. Bir koalisyon vardı ve parlamentodan da oy birliğiyle çıktı. Hiç referanduma da gitmedi oy birliğiyle çıktı. 30’un üstünde madde. Ama 30’un üstündeki madde memleketin sorununu çözüyor. AB ile uyum çerçevesinde medeni dünyayla nasıl kendi hukukumuzu uyum sürecine sokarız diye oturuldu uzun uzun tartışıldı, uzlaşma komisyonunda anlaşıldı ve 30’un üstünde madde değişti.

Şimdi yapılan değişiklik işsizlik sorununu çözmüyor, muhtarların sorununu da çözmüyor, siyasi partilerin sorununu da çözmüyor, çiftçinin de sorununu çözmüyor, Suriyelilerin sorununu da çözmüyor. Hiçbir sorunu çözmüyor. O zaman biz bu değişikliği niye yapıyoruz? Deniyor ki, devlette çift başlılığı önleyecek bu anayasa değişikliği, devlette çift başlılık var çift başlılığı önleyecek. Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim devlette çift başlılık var mı? Kaç tane Cumhurbaşkanımız var? Bir tane. Kaç tane Başbakanımız var? Bir tane. Devlette çift başlılık var mı? Yok. Cumhurbaşkanının görevleri var mı? Var. Nerede yazılı? Anayasada ne yapacağı yazılı. Başbakanın görevleri var mı? Var. Nerede yazılı? Başbakanlık kanununda. Herkes kendi görevini yapıyor mu? Yapıyor. Herkes kendi görevini yapıp bir başkasının görev alanına girmezse çift başlılık olmaz. Diyelim ki A mahallesinin muhtarı var hemen komşuda B mahallesinin muhtarı var. İki mahallede tek muhtar var. Ama bir mahallenin muhtarı öbür mahallenin muhtarının işine girdiği zaman kavga çıkar. Diyecek ki, ya ben muhtarım kardeşim, ben de seçildim, sen de seçildin, sen kendi mahallende çalışacaksın, ben kendi mahallemde çalışacağım. Benim mahalleme müdahale edersen olmaz. Efendim o zaman çift başlılık olur. Niye çift başlılık olsun? Başbakan kendi görevini yaparsa, Cumhurbaşkanı kendi görevini yaparsa çift başlılık olmaz.

Peki yeni modelde? Yeni modelde çift başlılık oluyor. Nasıl? Şöyle; Cumhurbaşkanı hem Cumhurbaşkanı hem partisinin Genel Başkanı olacak. Yani iki şapkası olacak. O zaman şu soruyu kendimize sormak zorundayız. Oy kullanmadan önce şu soruyu kendimize sormak zorundayız. Cumhurbaşkanı taraflı mı olmalı, tarafsız mı olmalı? Cumhurbaşkanı tarafsız olursa anlamı başkadır, partizan yani taraflı olursa anlamı başkadır. Tarafsız olursa anlamı nedir? Tarafsız olursa 80 milyonu temsil eder. A partili, B partili, C partili, partisiz 80 milyonu temsil eder. Çünkü tarafsızdır. Bütün siyasi partilere, bütün sivil toplum örgütlerine karşı, bütün diyelim ki sendikalara karşı, hepsine karşı tarafsızdır. Ben 80 milyonu temsil ediyorum, ben 80 milyonun çıkarını savunurum, 80 milyonun bayrağı savunurum. Tarafsızlık budur. Peki, partinin Genel Başkanı olunca? 80 milyonu temsil edemez, kendisine oy verenleri temsil edecek. O zaman tarafsızlık bitiyor taraflı bir süreç başlıyor.

SİYASETÇİNİN HAKİM TAYİN ETTİĞİ YERDE ADALET OLMAZ

Vatandaşlarım diyebilir ne olacak taraflı olsun Sayın Cumhurbaşkanı da, o da bir partiyi temsil etsin aynı zamanda. Şu olacak, bir partinin Genel Başkanı aynı zamanda hakim tayin edecek. Adalete siyaset bulaşmış olacak. Sayın Cumhurbaşkanı tarafsızken hakim tayin edebilir. Çünkü herkes der ki zaten tarafsız. Tarafsızsa hakim tayin edebilir. Ama taraflı bir partinin Genel Başkanı olduğu zaman hakim tayin ederse hakime karşı güvensizlik çıkar ortaya. Şöyle düşünün, ben Başkanım, tuttum Anayasa Mahkemesine 15 üyesinden 12’sini hakim tayin ettim. Sonra ne oldu? Herhangi bir nedenle benim yargılanmam sözkonusu olacak. Parlamentoda da 400 milletvekili dedi ki, bu Başkanı götürüp yargılamamız lazım. Nerede yargılanacağım? Benim 15’inden 12’sini tayin ettiğim mahkemede ben yargılanacağım. O yargılamada bana mahkumiyet çıkar mı? Çıkmaz. Hepsini ben tayin etmişim. Bazıları diyebilir ki, efendim olur mu hakim kendi vicdanına göre karar verecek.

Şunu unutmayın değerli muhtar arkadaşlarım, o hakimler Anayasa Mahkemesine üye olmak için Cumhurbaşkanının kapısını defalarca aşındıracaklardır, araya bir sürü adam koyacaklardır, beni Anayasa Mahkemesine seç vallahi, billahi senin emrinden çıkmam diyeceklerdir. Biz bunu parlamentoda çok gördük. Bir makama, bir yere gelmek için her türlü ödünü vereceklerdir. Hakimin tarafsızlığını kaybettiği, bağımsızlığını kaybettiği bir yerde adalet olmaz. Siyasetçinin hakim tayin ettiği yerde adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde devlet olmaz. Çünkü adalet bir kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur bütün kainat onun etrafında döner. Bir bilgin böyle söylüyor. Derseniz ki, efendim varsın hakim de taraflı olsun, Cumhurbaşkanı taraflı olsun ne demek adalet efendim benim zaten hakimlerle de bir işim olmaz diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız bu kadar basit. Olur mu efendim hakim tarafsız olmalı, bu ülkede adalet olmalı, adalet olmayınca devlet olmaz, adalet mülkün temelidir demiş atalarımız, dedelerimiz, o zaman gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız bunun ortası yok. Öyle karmaşık bir iş de değil bu. Anlaşılmayacak bir iş de değil. Adalet istiyor muyuz, istemiyor muyuz mesele bu kadar basit. Tarafsız bir Cumhurbaşkanı istemiyor muyuz, istiyor muyuz? Bu kadar basit. Tercih sizin tercihiniz. Bu tercihi yaparken kendinizi düşünmeyeceksiniz sadece, bir başka kişiyi de düşünmeyeceksiniz. Türkiye’yi, çocuklarınızı, torunlarınızı düşüneceksiniz. İşin özü budur.

GÜVENOYU DÜNYANIN HER TARAFINDA PARLAMENTOLARDAN İSTENİR

Değişiklikle Başbakanlığı kaldırıyoruz. Niye kaldırıyoruz Başbakanlığı? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Başbakanlık var niye kaldırıyoruz? Başbakanın görevi var, çoğunluk partisinin lideridir, Cumhurbaşkanı kendisini atar, hükümeti kurmakla görevlendirir, hükümeti kurar. Sonra hükümet programını hazırlar, gelir TBMM’ye hükümet programını onaya sunar. 550 kişi yani milli iradenin onayına hükümet programını sunar. Derki, ben Türkiye’yi böyle yöneteceğim, şu yatırımları yapacağım, şunları gerçekleştireceğim diye. Meclisten güvenoyu alır, icraatına başlar. Yeni model? Yeni modelde Başbakanlık yok, Başkan hükümet programını hazırlar, ama hiçbir zaman meclise getirmez. Meclisten güvenoyu istemeye tenezzül bile etmez. Bunları kaldırıyorlar. O zaman bu 600 milletvekili niye orada olacak, hükümeti kim denetleyecek, doğru yapıp yapmadığını kim bilecek? Bir devleti yöneten hükümet TBMM’den güvenoyu istemiyorsa, TBMM’ye ben önümüzdeki yıllarda şunları yapacağım diyemiyorsa bu hükümet ne yapacak? Efendim hükümet milletten güvenoyu istiyor. Millet her yıl güvenoyu vermiyor ki, 5 yılda bir seçim olacak. Siz milletin önüne hükümet programı koyuyor musunuz? Hayır. Siyasi partiler çıkacak, eskiden olduğu gibi seçim propagandası yapacak, beni seçerseniz hükümet bildirisi değil, tam tersine herkesin seçim bildirgesi var o seçim bildirgesini anlatacak. Ne güvenoyu, nereden çıktı güvenoyu? Güvenoyu dünyanın her tarafında parlamentolardan istenir.

80 MİLYONUN İRADESİNİ TEMSİL EDEN TBMM’Yİ BİR KİŞİNİN İRADESİYLE FESHETMEK DOĞRU MU?

Son günlerde bir tartışma var. Tartışma değil de aslında bir gerçek var. Bir kişiye gene yetki veriyoruz TBMM’yi feshedebiliyor, yeniden seçime götürebiliyor. Deniyor ki, fesih yetkisi yok. Cumhurbaşkanının meclisi fesih yetkisi yok deniyor. Var kardeşim var. Nasıl var anlatayım. Bugünkü anayasada da var. Bugünkü anayasada diyelim ki seçim oldu ve hükümet kurulamadı 45 gün içinde hükümet kurulamazsa Cumhurbaşkanı diyor ki, 45 gün geçti, hükümet kurulmadı, memleket hükümetsiz kalmasın o zaman yeniden seçime gidebiliriz. Meclisi feshediyorum, bitiriyorum buyurun beyler yeniden seçime gidin diyebilir, ihtiyaridir. Yapar demiyorum, yapabilir diyorum. Yeni modelde meclis mi oldu, seçim mi oldu, seçim kuruldu, hükümet mi kuruldu, hükümet mi kurulmadı hiçbir gerekçeye bakmaksızın arzu ettiği zaman TBMM’yi feshediyor ve diyor ki, beyler seçime gidelim. Kendisi de seçime girecek doğru. Hep beraber seçime gidelim. 80 milyonun iradesini temsil eden TBMM’yi bir kişinin iradesiyle feshetmek doğru mudur? Yeniden seçime götürmek doğru mudur? Doğrudur diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Olur mu efendim 80 milyonun iradesini bir kişi feshedemez diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Zor mu? Zor değil. Partilerle ilgisi var mı bunun? Hayır. Kişilerle ilgisi var mı bunun? Hayır. Bu tamamen bir demokratik tercihtir. Milli iradeye saygı gösterelim mi, yoksa milli iradeye değil bir kişinin iradesine mi saygı gösterelim. Mesele budur. Partilerle ilgili bir mesele değildir bu. Şahıslarla ilgili bir mesele değildir bu. Bu bir Türkiye meselesi, memleket meselesidir bu mesele. Onun için diyoruz bunun seçimlerle, bunun şahıslarla hiçbir ilgisi yok. Diyebilir ki bir vatandaşımız efendim ben falan kişiyi çok seviyorum, ona bu yetkiyi vermek istiyorum. İyi de o yetkiyi en fazla iki dönem, bilemedin üç dönem kullanabilecek. Peki ya gelen kişi? Tam tersi istediği zaman meclisi feshettim, bir daha, bir daha. Olur mu arkadaşlar? Olmaz.

Efendim kendisi de seçime girecek deniyor. Evet girecek. Kendisi kendisini feshedebilir. Neden? Halk kendisini seçti ve kendisi diyebilir ki, ben seçime gitmek istiyorum diyebilir. Meclis de kendi iradesiyle kendisini feshedip sonlandırıp kendisi seçime gidebilir meclis süresi dolmadan. Neden? Kararı meclis veriyor. Erken seçim olmadı mı? Oldu. Kim verdi erken seçim kararını? TBMM verdi. Şimdi erken seçim kararını kim verecek? TBMM değil, bir kişi verecek. Süresi dolmadan feshedecek ve bir kişi diyecek ki ben seni kabul etmiyorum. Bu doğru değil değerli arkadaşlar. Demokratik açıdan doğru değil. Üzerinde durduğumuz konu bu. Bunun hangi partiyle ilgisi var? Hiçbir partiyle ilgisi yok, hangi kişiyle ilgisi var? Hiçbir kişiyle ilgisi yok.

O nedenle sandığa giderken oturup düşünmemiz lazım. Demokrasiyi savunmamız lazım. Demokrasi benim için de geçerli, sizin için de geçerli. Benim gibi düşünmeyen insan için de geçerli. Yani AKP’ye sempati duyan vatandaş için demokrasi geçerli değil mi? Onun için de geçerli. MHP’ye sempati duyan veya oy veren, veya üyesi olan bir arkadaşımız için, bir kardeşimiz için demokrasi geçerli değil mi? Onun için de geçerli. Demokrasi hepimiz için geçerli. Demokrasi var ki, siyasi partiler var. Demokrasi var ki, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları. Demokrasi var ki, hep beraber sandığa gidip milletvekillerini seçiyoruz. Demokrasi var ki, çoğunluk partisinin lideri Başbakan olabiliyor. Hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım.

YENİ MODELDE MECLİSİ YOK SAYIYORLAR

Değerli arkadaşlarım, yine aynı şekilde bir şey daha ifade edeyim size. Bugünkü sistemde milletvekillerini seçiyoruz 550 milletvekilini. Çoğunluk partisinin lideri Başbakan oluyor. Başbakan olduktan sonra kendi kabinesini kuruyor. Kendi partisinin milletvekillerinden diyelim Ulaştırma Bakanı, Ekonomi Bakanı, Maliye Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Milli Savunma Bakanı özgeçmişlerine bakıyor diyor ki, bu iyi bakanlık yapabilir. Kendi bakanlar kurulunu kuruyor, hepsi milletvekili. Sonra Sayın Cumhurbaşkanının onayına sunuyor, Sayın Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra da hükümet olarak görevlerine devam ediyorlar. Yeni modelde ne Başkan Yardımcıları ne de Bakanlar hiç kimse milletvekili olamayacak, olmuyor zaten. Eğer milletvekillerinin içinden birisini seçiyorsa Bakan olarak milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Diyeceksiniz ki, olsun bu yeni model bir bunu deneyelim. Ne olacak? Şöyle olacak, diyelim Çatalca’da bir yol var karayolu 10 yıldır yapılmıyor, Tekirdağ’da bir yol var yapılmıyor veya bir okul var 5 yıldır bir türlü bitmiyor veya bir kültür merkezi var 20 yıldır inşaatı bitmiyor. Ne oluyor? Bir milletvekili kürsüye çıkıyor diyor ki, ben Kültür Bakanlığına veya Ulaştırma Bakanlığına veya Bayındırlık Bakanlığına bir soru soruyorum, arkadaş bu yol niye bitmedi, bu okul niye bitmedi, bu kültür merkezi niye bitmedi, gel bu millet meclisi kürsüsünden açıkla. Sözlü soru önergesi veriyor. Bugünkü modele göre bakan kürsüye çıkıp mecliste o soru önergesine cevap vermek zorundadır. Yeni modelde? Hiçbir milletvekili bu soruyu soramayacak. Bakan da hiçbir zaman gelip o kürsüden bu yolu şunun için yapmadım ya da yaptım ya da önüme şu engeller çıktı diyemeyecek, demeyecek. Çünkü meclisi yok sayıyorlar. Hangisi doğrudur? Bakanın meclis kürsüsüne gelip milletvekilinin sorusunu cevaplaması mı doğrudur, yoksa bırakın bu milletvekillerini canım boşu boşuna seçilip geldiler, birde çıkıp ona cevap mı vereceğim anlayışı mı doğrudur? Hiç gerek yoktur, milletvekilini de saymıyorum anlayışıdır ve bu anlayış doğrudur diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Olur mu öyle şey bakan da olsa milletvekiline meclise gelip hesap vermeli diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Hayır. Neyle ilgisi var? Demokrasiyle ilgisi var. Olay bu kadar basit. Güvenoyu istemesi ne kadar doğalsa, bir parlamentoda, bir demokraside ne kadar olması gereken bir müessese ise sözlü soru önergesine bir bakanın kürsüye çıkıp cevap vermesi de o kadar doğaldır, olması lazım.

KAÇ TANE BAŞKAN YARDIMCISI OLACAK BELLİ DEĞİL

Daha başka bir şey yine bugünlerde tartışılıyor. Soru sordum kaç tane Başkan Yardımcısı olacak? 1, 5, 50, 100, 1000 kaç tane? Belli değil. Diyorlar ki, efendim 1, 2, bilemedin 3 tane olacak. Nerede yazılı? 18 maddeye bakıyorum 3 tane demiyor, 2 tane demiyor, 5 tane demiyor. En fazla 5 tane olacaktır demiyor. Kimin takdirine bağlı? Başkanın takdirine bağlı. Kaç tane isterse o kadar atayacak. İsterse 81 ilde kendi partisinin İl Başkanlarını Başkan yardımcısı olarak atayabilir. Engel var mı? Engel yok. Peki, dünyadaki örnekleri nedir? Öyle Amerika’yı falan bıraktık, Afganistan’dan örnek vereyim, Afganistan’da Başkan ve iki Başkan yardımcısı vardır, hepsi seçimle gelirler, üçüncü Başkan yardımcısı olmaz çünkü anayasa izin vermez. Türkiye’de sınır yok.

Diyorlar ki bir de Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. O zaman gösterin, 18 madde hani 1500 madde olur da bir maddeyi atlamış olursunuz, gösterin. Başkan yardımcısı istediğin kadar atayabilirsin. Efendim bugünkü Başkan atamaz. Olur. Yarın bir başka Başkan gelir o da atar. Sınırlama var mı? Yok. Bir mahallede kaç muhtar var? Bir tane muhtar değil mi? İkinci muhtar olur mu? Olmaz. Nerede yazılı? Kanununda yazılı. Kaç vali olur bir ilde? Bir tane olur, ikinci vali olur mu? Olmaz. Nerede yazılı? Kanunda yazılı. Kaç tane Milli Eğitim Bakanı olur? Bir tane olur, nerede yazılı? Kanunda yazılı. Fransa’da kaç tane büyükelçi olur? Bir tane büyükelçi olur. Nerede yazılı? Kanunda yazılı. Çatalca’da kaç tane kaymakam olur? Bir tane kaymakam olur, nerede yazılı? Kanunda yazılı. Kaç tane Cumhurbaşkanı yardımcısı olur? Belli değil. Nerede yazılı? Hiçbir yerde yazılı değil, sınırsız. Diyorsanız ki, olsun efendim sınırsız istediği kadar Başkan yardımcısı tayin etsin. O zaman gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Olmaz bu doğru değildir diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız. Zor bir tercih değil, aklımızı kullanacağız oyumuzu ona göre kullanacağız. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır, yok. Bugün A partisinden birisi olur Başkan, yarın B partisinden olur ama ülkenin geleceği bir kişiye emanet edilemez, 80 milyon bir kişiye emanet edilemez. İşin özü budur.

Dönüyorum, Başbakanlığı kaldırıyoruz. Hadi kaldırdınız, kaç tane Bakan olacak? 5 Bakan, 50 Bakan, 100 Bakan, 1000 Bakan veya hiç Bakan yok. Bütün bu yetkileri veriyoruz Başkana. Kimin Bakan olacağına, kaç Bakan olacağına bir kişi karar verir. Peki, bugünkü modelde? Bugünkü modelde kaç Bakanlık olacağına TBMM karar verir. Kanunu gelir, Milli Eğitim Bakanlığı kanunu gelir, Bakanın görevleri, genel müdürlerin görevleri, daire başkanlarının görevleri, şube müdürlerinin görevleri, müsteşarın görevleri hepsini TBMM belirler. Dolayısıyla bir kişinin keyfine göre Bakanlık kurulamaz. Derseniz ki, bu model doğrudur, meclisin karar vermesi lazım kaç Bakanlık olacağına ve o Bakanların görevlerine meclis karar versin diyorsanız, gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Hayır, efendim meclisi boş verin ne gerek var meclise, bir kişiye verelim yetkiyi istediği Bakanlığı kursun, istediği Bakanlığı kaldırsın veya hiç Bakanlık kurmasın diyorsanız o zaman gidip “Evet” oyu vereceksiniz. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Kişilerle ilgisi var mı? Hayır. Tamamen bir demokratik tercihtir bu. Demokratik sistemden mi yanayız, tek adam rejiminden mi yanayız? Karar bu kadar basit, oturup karar vereceğiz buna, birlikte karar vereceğiz.

SAYIYI 600’E ÇIKARIYORSUN, AMA YETKİLERİNİ ELİNDEN ALIYORSUN

Milletvekili sayısını 600’e çıkarıyorlar, niçin? Ben şahsen anlamış değilim. Bir Allah’ın kulu da çıkıp bana bunu anlatmış değil. Efendim meclisi güçlendiriyoruz. Sayısal olarak doğru, 550’den 600’e çıkarıyorsun ama yetkilerini elinden alıyorsun. Diyeceksiniz ki, hangi yetkilerini elinden alıyorsun meclisin? Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili kararları bir kişi tek başına alabilecek. Bir daha söylüyorum, devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün kararları Başkan bir kararnameyle düzenleyebilir. Yani bir kararnameyle arzu ederse devletin bütün müsteşarlarını, bütün genel müdürlerini, bütün daire başkanlarını, bütün müftüleri, bütün kaymakamları, bütün büyükelçileri, bütün komutanları bir kararnameyle değiştirebilir. Yani bir kişiyi ikna ettiğiniz zaman veya bir kişiyi kandırdığınız zaman Türkiye Cumhuriyeti devletini 24 saatte en geç ele geçirmiş olursunuz. Bu yetkileri veriyorsunuz. Bu yetkileri vermek doğrudur diyorsanız gidip “Evet” oyu kullanın. Çocuklarınıza, vicdanınıza hesap vereceksiniz. Bunun vebali çok ağırdır. Bu yetkiler yanlıştır diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız.

BİR KİŞİYE VERİYORSUNUZ YETKİYİ, AL ARKADAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ TEPE TEPE İSTEDİĞİN GİBİ KULLAN

Türkiye Cumhuriyeti Devleti sıradan bir devlet değildir. Bu memleketin sınırları başka ülkeler tarafından çizilmedi. Bir kişiye bu kadar yetki vermek o kişiye de yazıktır yani yazıktır, günahtır. Nasıl yapacak bu kadar, bir kişiye dünyanın yetkisini veriyorsunuz. 80 milyonu teslim ediyorsunuz. Böyle bir şey olamaz, dünyada örneği yok. Efendim Amerika’da Başkanlık sistemi var. Evet, doğru Başkanlık sistemi var. Başkan büyükelçi bile tayin edemiyor, hakim bile tayin edemiyor. Gösteriyor ama senatonun onaylaması lazım, senato onaylamadığı sürece büyükelçi, hakim tayin edemez. Bizde? TBMM zaten devre dışı, devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili her türlü kararı tek başına alabiliyor. Kim müsteşar olacak, nitelikleri ne olacak? Kim komutan olacak, nitelikleri ne olacak? Kim vali olacak, nitelikleri ne olacak? Kim belirliyor? TBMM. Yeni modelde kim belirleyecek? Bir kişi. Amcamın oğlunu vali tayin ettim. Efendim ilkokul mezunu, olsun amcamın oğludur. Dayımı Başkan yardımcısı tayin ettim. Efendim Başkan yardımcısı bu daha ortaokulu bitirdi, 18’i yeni doldurdu hiç önemli değil ben tayin ediyorum. Yetkisi var mı? Var. Efendim bu yetki kullanılamaz, böyle bir şey olmaz. Birisi için olmaz ama bir başkası için der ki ben yapıyorum arkadaş. Örneği var mı böyle? Örneği de var. Bugünkü sistemde bile hülleyle bu tür atamalar yapılıyor. Bir kişi anayasa mahkemesine üye tayin edilecekti, şartları tutmuyordu, onu kısa süre için müsteşar yardımcısı yaptılar, sonra anayasa mahkemesi üyesi yaptılar. Ben buna itiraz ettim, bu doğru değildir, adalet mekanizmasında hülle olmaz dedim ama yaptılar. Nerede o hakim biliyor musunuz? Şimdi hapiste, şimdi hapiste o hakim. Bir partiliyi alıyorsunuz, özel kalem müdürlüğü üzerinden hiçbir sınava girmeden alıyorsunuz devlet memuru yapıyorsunuz, garibanın çocuğu da alın teri döküyor KPSS sınavlarında acaba ben nasıl devlet memuru olurum diye. Şimdi siz bütün bu yetkiler öyle KPSS falan bunların hepsini kaldırıyorsunuz, bir kişiye veriyorsunuz yetkiyi, al arkadaş Türkiye Cumhuriyetini tepe tepe istediğin gibi kullan. Bu doğrudur diyorsanız gideceksiniz “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu yanlıştır diyorsanız “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bunun kişilerle ilgisi yok, partiyle ilgisi yok. Tamamen demokrasiyle ilgili bir şey, insan haklarıyla ilgili bir şey, temel haklarla ilgili bir şey bunları yapacağız.

Başka ne yetkiler veriyoruz? Bütün ekonomik ve sosyal konularda kararname çıkarma yetkisi veriyoruz. Ne demek ekonomik ve sosyal konularda kararname çıkarma yetkisi? Mesela diyecek ki, kıdem tazminatını kaldırıyorum. Yetkisi var mı? Var. Efendim olmaz. Bununki olmaz da bir başkası gelir kaldırır. Asgari ücreti dondurdum, bir kararnameyle ne olacak. Yetki yine istiyor, veriyoruz devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili. Söylüyorum, daha henüz aksini söyleyemiyorlar. Bir kararnameyle derler ki muhtarlıkları kapattım, gerek yoktur. Yetki var mı? Var. Peki, bugünkü modelde muhtarlıklar kapatılabilir mi? Evet, kapatılabilir ama nasıl? Meclise bir kanun gelir, komisyonlarda görüşülür, muhtarların dernekleri sivil toplum örgütü olarak davet edilir, muhtarlık kurumunun neden kaldırılması gerektiği hükümet tarafından anlatılır bunun için kandırılmalı diye, muhalefet buna itiraz eder veya kabul eder. Ama meclis karar verir muhtarlık kalksın mı kalkmasın mı? Meclisin yetkisini alıyorsunuz, devletin yapısını ve işleyişini değiştirdiği için diyorsunuz ki bir kişiye verelim bizim bütün haklarımızı, yetkilerimizi, o bir kişi karar versin o da bir kararname çıkarır kusura bakmayın beyler der muhtarlıkların işlevi bitmiştir. Mahalle muhtarlıklarından başlayarak muhtarlıkları kapatıyoruz. Yetki veriyor muyuz? Veriyoruz. Diyebilirsiniz ki bu yetkiyi verelim canım ne olacak yani boynumuza ilmiği çektik, idam sehpasının altındaki sandalyeye o tekme atsın istediği zaman, o zaman gidip “Evet” oyu kullanacaksınız. Bu doğru değildir diyorsanız gideceksiniz “Hayır” oyu kullanacaksınız. Partilerle ilgisi var mı? Hayır. Neyle ilgisi var? Demokrasiyle ilgisi var. Bunun için hepimizin düşünmesi lazım, demokrasi benim için mi geçerli? Hayır, hepimiz için.

ORTAK DEĞERLERİMİZİN ALTINA DİNAMİT KOYUYORUZ

Efendim nasıl yapılacak, nasıl olacak referandumda? Siz zaten çalışıyorsunuz, Kılıçdaroğlu çalışıyor, dili döndüğü kadar anlatıyor, bize yeter. Hayır, hepimizin çalışması lazım, benim sorumluluğu var, aklı baliğ olan herkesin sorumluluğu var. Bu ülkede ben vatanımı tek başıma sevmiyorum, hepimiz seviyoruz. Bayrağı tek başıma ben sevmiyorum, hepimiz seviyoruz.

Cumhurbaşkanının tarafsız olması neden çok önemlidir? Çünkü Cumhurbaşkanlığı bizim ortak değerimizdir. Cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak değerimizdir, 80 milyonu temsil eder. Ortak değerimizi yok ediyoruz. Bayrak bizim ortak değerimizdir, vatan bizim ortak değerimizdir, demokrasi bizim ortak değerimizdir. Ortak değerlerimizin altına dinamit koyuyoruz. Bunun için biz buna “Hayır” diyoruz.

BEN DOĞRULARI ANLATTIKÇA ONLAR RAHATSIZ OLUYORLAR

“Evet” i savunanlar vatandaşın karşısına çıkıp şunu söyleyemiyorlar, şunun için “Evet” deyin. Dün Sarız’daydım Kayseri’de. Bir Gazi babası ve bir şehidin amcası, konuşma yaparken müdahale etti. Ben dedi Gazi babasıyım, şehidin de amcasıyım, bana terörist deniyor “Hayır” oyu kullanacağım için, bu benim ağrıma gidiyor, bu bana hakarettir diyor. Çocuğumu, yeğenimi ben bu ülke için askere gönderdim. Şehit oldu, gazi oldu. Nasıl bu bana söylenir diyor? Haklı. Böyle kişinin onuruyla oynanabilecek bir suçlama yerine çıkın kardeşim vatandaş neden buna “Evet” desin onu anlatın. Onu anlatın vatandaş da anlasın. Bakın ben neden “Evet” neden “Hayır” denmesi gerektiğini gayet güzel bir dille anlatıyorum. Dönüp bana diyorlar ki meydanlarda, hep birlikte Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor hatta onların ifadesiyle kaba bir ifade, özür dileyerek burada kullanıyorum, Kılıçdaroğlu yalan söylüyor diyorlar. Ben de onlara gayet makul, gayet akılcı bir çağrı yapıyorum, medyanın yüzde 90’ı zaten sizin kontrolünüzde, gazeteler sizin kontrolünüzde, televizyonlar sizin kontrolünüzde sizin istediğiniz televizyon kanallarına beraber çıkalım. Gelin üçünüz hatta kurmaylarınızı da alın, ben de tek başıma geleyim. Söz verdim, siz her biriniz yarım saat konuşun vallahi bana sadece 15 dakika verin. Ben mi doğruyu söylüyorum, siz mi doğruyu söylüyorsunuz vatandaş evinde otururken seyretsin. Kimin doğruyu söyleyip söylemediği anlaşılır zaten. Öyle 1000 maddeyi de tartışmayacağız. Topu topu 18 madde, topu topu bu. Oturalım konuşalım. Ona gelmiyorlar. Efendim niye kavga edelim. Hayır, niye kavga edelim? Medeni insanlar gibi bir araya gelip konuşmak çok mu zor? Bir araya gelelim konuşalım. Vatandaş da evinde oturur çayını içer, kahvesini, içer yemeğini yerken bakar der ki, şu doğruyu söylüyor veya bu doğruyu söylemiyor. Eğer ben doğruyu söylemiyorsam daha iyi ya bundan büyük bir fırsat mı olur? Alırsın eline 18 maddeyi dersin ki bak Kılıçdaroğlu sen şu maddede doğruyu söylemiyorsun. Beni mahcup et, belki bu toplantılara hiç gerek kalmaz. Gelmiyorlar, niye gelmiyorlar? Çünkü onlar da biliyorlar ki ben doğruları anlatıyorum. Onlar da biliyorlar ki ben doğruları anlattıkça onlar rahatsız oluyorlar. Niye rahatsız oluyorsunuz kardeşim? Bu memlekette doğruları anlatmak zor bir şey değil ki, altı üstü belli. Biz demokrasiyi seviyoruz, birlikte yaşama irademizi ortaya koyuyoruz, birlikte yaşayalım, dostça yaşayalım, kardeşçe yaşayalım. Görüş farklılıklarımız olabilir, kimlik farklılığımız olabilir, inanç farklılığımız olabilir ama bu güzel ülkede birlikte yaşamak istiyoruz.

Efendim diyorlar ki, “Hayır” çıkarsa kaos olur. Niye olsun? Sayın Cumhurbaşkanı 2019’a kadar yerinde kalacak. Kim seçti? Halk seçti. Tartışma konusu olur mu? Olmaz. Niye olmaz? Millet seçmiş arkadaşlar neyi tartışacaksın. Sayın Başbakan yerinde zaten. Makam arabası altında, istediği zaman Başbakanlık konutuna, istediği zaman evine aracıyla gidiyor. Bakanlar? Onlar da yerinde. Efendim “Hayır” çıkarsa sosyal yardımlar kesilir. Niye kesilsin? Hükümet aynı hükümet değil mi? Niye kesilsin? Vatandaşı korkutmanın alemi var mı? Niye kesilsin? Sosyal yardımlar kesilmez. Niye kesilsin? Kesiyorsa hükümet hesabını vermek zorundadır. Tam tersine biz sosyal yardımların daha fazla artmasını isteriz.

NEDEN VATANDAŞIN “EVET” DEMESİ GEREKTİĞİNİ BİR TÜRLÜ ANLATAMIYORLAR

Eğer bir ülkede 15 yıl önce fakire kömür dağıtıyorsa, 15 yıl sonra kömür dağıttığın fakir sayısı artmışsa o ülkede oturup düşünmek lazım, 15 yılda niye bu fakirlerin sayısı azalmadı? Kişi başına gelir arttı diyorlar, hem de 3 kat arttı. Niye bu aileler hala kömüre muhtaç? Bu sorunun da cevabını ben şu ana kadar almış değilim. Ve bizim gündemimizde işçinin sorunu olması lazım, muhtarların sorunu var onun olması lazım, çiftçinin sorunu olması lazım, fakirin sorunu olması lazım, gencecik çocuklarımız iş arıyorlar onların sorununun çözülmesi lazımken biz bir referandum süreciyle milleti karşı karşıya getirdik. Niye, yazık günah değil mi? Bu enerjiye yazık günah değil mi? Harcanan paralara yazık günah değil mi? Öyle dengesiz bir referandum yapıyoruz ki sevgili muhtar arkadaşlarım, devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabalarını kullanıyorlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin paralarını kullanıyorlar. Fakat neden vatandaşın “Evet” demesi gerektiğini bir türlü anlatamıyorlar. Biz? Bizim tek güvencemiz var, Allah’ımız ve halkımız. Meydan meydan geziyoruz, dilimizin döndüğü kadar anlatıyoruz, doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Vatanı sevmek benim tekelimde değil, hepimiz vatanımızı seviyoruz 80 milyon da. “Evet” oyunu kullanan vatandaşımın da benim başımın üstünde yeri var, “Hayır” oyu kullanan vatandaşımın da benim başımın üstünde yeri vardır. Bir milletin kaderini millet belirler. Bize dediler ki, niye anayasa mahkemesine gitmediniz? Milletin kaderini bir mahkeme belirleyemez arkadaşlar, milletin kaderini, milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bu millet demokrasiyi seviyor, bu millet demokrasiye aşık. Eksiğimiz var mı? Evet, eksiğimiz var. Giderilebilir mi? Evet, giderilebilir. Demokrasi konusunda güçlü bir irade ortaya koyabilirsek, ikinci ayağı o demokrasiyi biraz daha güçlendirmek olacaktır.

Bu dileklerle, hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum. Tekrar kandiliniz mübarek olsun diyorum.