02.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU HATAY’DA STK TEMSİLCİLERİ, MUHTARLAR, MESLEK ODALARI, İŞ İNSANLARI VE KANAAT ÖNDERLERİYLE BİR ARAYA GELDİ (02 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU HATAY’DA STK TEMSİLCİLERİ, MUHTARLAR, MESLEK ODALARI, İŞ İNSANLARI VE KANAAT ÖNDERLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
(02 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Ben sizden sadece bir şey istiyorum. Sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Çiftçinin geldiği hale bakın. Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Mercimek, nohut, saman, canlı hayvan dışarıdan, her şey dışarıdan. Türkiye üretirse güçlü olur, ithalatla güçlü olan bir ülke yoktur. Türkiye üretimden koparıldı." dedi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun Hatay'da STK Temsilcileri, muhtarlar, meslek odaları, iş insanları ve kanaat önderleriyle bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepinize merhabalar, sizlerle beraber olmanın onurunu taşıdığım için son derece mutluyum.
Az önce hep birlikte büyük bir keyifle ve büyük bir dikkatle başkanı dinledik. Baktım başkan anlatırken onun başarılarını gören, tanık olan sizler büyük bir dikkatle onu izliyorsunuz benim izlediğim gibi. Az önce aşağıda yemekteyken bir gazeteci arkadaş dedi ki, “Lütfü Başkanı bir cümleyle tanımlayabilir misiniz, bir gazete yapacağız ve kendisinin yaptığı hizmetlerden söz edeceğiz.” Dedim ki “Eğer bir cümle istiyorsanız söyleyeyim; Hatay’ı birleştiren güç Lütfü Başkan” derseniz mesele biter.
Gerçekten de Hatay bizim Türkiye coğrafyamızın en güzel, en ender kentlerinden birisidir. Doğası güzel, insanları güzel, kültürü güzel, yemekleri güzel, tarihi güzel, her şeyi güzel. Dolayısıyla Hatay bir tarih kentidir, Hatay bir üniversite kentidir, Hatay bir tarım kentidir, Hatay bir gastronomi kentidir, Hatay bir kültür kentidir. Ne ararsanız burada var, bütün güzellikleri bağrında toplayan bir kentte yaşamanın ayrıcalığını yaşıyorsunuz. Bu açıdan Hatay’a hizmet eden, Hataylılara hizmet eden bütün Belediye Başkanlarını da yürekten kutluyorum ve onlara şükranlarımı sunuyorum.


Burası acılar da çekti, terörden ciddi acılar da çekti ama Hatay halkı büyük bir soğukkanlılıkla bütün bunları aşmasını bildi. Sabahleyin akademik dünyayla bir arada olduk; mühendislerle, mimarlarla, doktorlarla, veterinerlerle, o arkadaşlarla beraberdik, onların seçilen yöneticileriyle birlikte olduk. Onlar bu kentin kanaat önderleri. Bizim muhtarlarımız da bu kentin, beldenin, köyün kanaat önderleri. Onlara Ortadoğu’da barışı nasıl sağlayabiliriz diye düşüncelerimi aktardım ve onlara Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmamız gerektiğini anlattım ve bunun öncülüğünü de Türkiye’nin yapması gerektiğini söyledim. Çünkü Ortadoğu’da yaşayanların tamamı bizim akrabalarımız, aynı kültürün bir parçası, beraberiz onlarla, bayramlarda görürsünüz oradan buraya insanlar gelir, buradan oraya insanlar giderler. Dolayısıyla biz Ortadoğu’yu nasıl bir barış havzasına dönüştürebiliriz bunun arayışını ve bunun yollarını bulmamız lazım. Bunun yollarını bulmak kolay. Türkiye’nin bu konuda önderlik yapması lazım. Savaştan yana değil barıştan yana politika izlemesi lazım. Bütün bölge halkını kucaklaması lazım, düşmanlıkları değil dostlukları pekiştirmesi lazım. Bunun önderliğini en güzel Gazi Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır, “Zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir” demiştir ki, bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiştir. Savaşın ne kadar acı olduğunu, nasıl büyük yıkımlara yol açtığını görmüştür ve tanık olmuştur. O nedenle Ortadoğu’da bizim barışa ihtiyacımız var, birlikte yaşamaya ihtiyacımız var, gücümüzü pekiştirmeye ihtiyacımız var. Eğer bunu yapabilirsek sadece Hatay’a değil, sadece Türkiye’ye değil Suriye’ye de, Irak’a da, İran’a da bütün Ortadoğu’ya barışı getirmiş oluruz birlikte. Var olan kaynaklar başlarına bela oldu adeta. Emperyal güçler oralarda cirit atıyorlar, silah satıyorlar insanlar birbirlerini öldürsün diye. Onbinlerce çocuk hayatını kaybetti, kadınlar hayatını kaybetti. 3,5 milyon Suriyeli kardeşimiz Türkiye’ye geldi.
Az önce başkanımız ne güzel anlattı dedi ki, “Suriyeliler geldi kapılarımızı açtık gayet güzel. Ama bu kadar büyük ve yoğun bir kitle gelmesine karşın hazineden bir kuruş para gelmiyor.” Çıkıp ne diyor? Çıkıp diyor ki, “Efendim Suriyelilere 35 milyar dolar harcadık.” Kime verdin 35 milyar doları? En büyük kitle burada, belediye başkanı da burada verdiğin tek dolar yok. Kendi imkanlarıyla bakıyor. 35 milyar doların nereye gittiğini hala merak ediyoruz, bunun cevabını da almış değiliz. Ama bakın, yüreğinde insan sevgisi olan, vatan sevgisi olan, bayrak sevgisi olan bir belediye başkanı Suriyelilere kucak açıyor, onlara hizmet ediyor, “Bu benim görevimdir” diyor. Yarın bunlar kendi ülkelerine dönecekler ama dönerken gönülleri Türkiye’ye kırgın gitmesinler, en büyük arzumuz o. Çünkü dediğim gibi bunlar bizim akrabamız.
Efendim havaalanına geldik, uçaktan indim şehre geliyoruz, Amik Ovası sular altında. “Ne kadar süredir” dedim? 58 gündür sular altında. Bakanlardan biri geliyor, biri gidiyor. Ne yapıyorlar bu bakanlar? Bakanın gelmesiyle sorun çözülse; 58 gündür belki 58 sefer bakanlar geldi, sorun çözülmüyor. Sorun gelmekle çözülmez, sorun akılla çözülür, akıl! Tahtaköprü Barajı yapıyorlar, yapın. Müteahhidin alacağı var ödemiyorlar, müteahhit de bırakmış gitmiş. Yağmur yağıyor, barajın kapaklarını açıyorlar, bütün köylünün çiftçinin ürünleri suyun altında kalıyor. Felaket bölgesi ilan edin. Etmeyiz diyorlar. İyi de çiftçinin uğradığı zararı kim ödeyecek, kim katlanacak? Sarayda oturanlar bu gerçeği göremezler değerli arkadaşlarım. Sarayda oturmakla bu işler yürümez. Bu işler saraydan da yönetilmez, halkın arasına geleceksin, halkla birlikte olacaksın, oturup konuşacaksın. 3 bin kişilik koruma ordusuyla ben halkın arasına giriyorum dersen, sen halkın arasına vatandaş olarak değil silahlı güç olarak giriyorsun demektir. Öyledir.
Başkanımız güzel bir şey söyledi konuşmasının başında, “Bu şehrin stratejik önemini bilerek hizmet yapıyorum” dedi. Evet, bu şehrin stratejik önemi var. Bu şehir Ortadoğu’ya açılan önemli kapılardan birisidir ve bunu çok kültürlü bir zenginlik kabul edip, çok inançlı bir zenginlik kabul edip, bütün dünyaya barışı göstermemizin bir sembolüdür aslında Hatay. Hatay’ın böyle bir tarihsel önemi vardır. Bütün inançların en kutsal değerleri bu topraklardadır ve bu topraklarda insanlar inançlarını özgürce yerine getiriyorlar. Kimse inancından ötürü ötekileştirilmiyor, kimse kimliğinden ötürü ötekileştirilmiyor, kimse siyasi görüşünden ötürü ötekileştirilmiyor herkese sıcak ve dostane yaklaşan bir çaba var. Dolayısıyla ben Lütfü Başkana “Hatay’ın birleştirici gücüdür” derken aslında bunu kastediyorum birleştirici gücüdür.


EXPO konusunda da önemli bir başarı elde etti. Bütün dünya ülkelerinin, büyük metropollerin almak istediği bir EXPO’yu Hatay aldı. Bu sıradan bir olay değildir, uluslararası bir başarıdır ve bu başarının değerini bilmek zorundayız. Ne demektir bu? 2 milyon turistin Hatay’a gelmesi demektir. Hatay’ı bütün dünyanın öğrenmesi demektir. Siz milyarlarca dolar para verebilirsiniz ama böyle bir etkinliği kendi ülkenizde gerçekleştiremeyebilirsiniz. Ama başarıyla, anlatımla, değerleri anlatarak bunu elde ediyorsanız bu çok önemlidir. Bu önemi sadece Hataylıların değil, bütün Türkiye’nin bilmesi lazım. Sizin mutfağınız dünyanın en güzel mutfaklarından birisidir. Kültürünüz dünyanın en güzel kültürlerinden birisidir. Medeniyetler konusunu zaten saymıyorum gerçekten de olağanüstü güzel bir şey. Türkiye’nin her yerine her dilden, her kültürden, her inançtan müziği götürüp yansıtıyor oraya. Bu ne demektir? Hatay’ın kardeşliğini bütün dünyaya, bütün Türkiye’ye duyurmak demektir.
Ve biz bir arada özgürce düşüncelerimizi ifade edebileceğimiz bir kentte yaşamak isteriz. CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde bu çok bariz bir şekilde ortaya çıkar. İstanbul’u ele alalım, İstanbul’da insanlar hafta sonları nereye giderler? Sarıyer’e giderler, Beşiktaş’a giderler, Bakırköy’e giderler, Kadıköy’e giderler yani CHP’li belediyelerin olduğu yerlere giderler. Neden? Yeşillik var. Neden? Deniz var. Neden? İnsanlar farklı düşünseler bile birbirlerine sarılabiliyorlar, birbirlerine merhaba diyebiliyorlar. Kimse kimseyi ötekileştirmiyor, sen buraya niye geldin denmiyor. Tam tersine herkese hoşgörüyle davranıyorlar. Allah’ın izniyle İstanbul’u alacağız. Hatay’da yaratılan atmosferi İstanbul’da da gerçekleştireceğiz; hiç kimseyi ötekileştirmeden, sen gecekondu bölgesinde yaşıyorsun, sen varlıklı bölgede yaşıyorsun ayrımı yapmadan. Belediye başkanı arkadaşlarıma çok açık ve net ifade ettiğim görüş şudur, belediye başkanlığı koltuğuna oturduğunuz andan itibaren A Partisi, B Partisini bırakacaksınız, bütün beldeyi kucaklayacaksınız, herkesi kucaklayacaksınız. Çünkü siz sadece bir partinin veya o partililerin değil artık bütün beldenin belediye başkanısınız. Hiç kimseyi ötekileştirmeden herkesi kucaklayacaksınız. Tam tersine eğer bir bölge yoksulsa, bir bölgede gelirler düşükse oraya pozitif ayrım yapacaksınız, o bölgede yaşayan insanların da hayat standardını yükselteceksiniz. Orada yaşayan insanlar da kentte yaşamanın güzelliğini görmeli, öğrenmeli, bilmeli. Onların da parka ihtiyacı var, onların da çocuklarının güzel okullarda okumaya ihtiyacı var. Eğer ibadethanelerine iyi bakılmıyorsa, onların da iyi bakıma ihtiyacı var. Bütün bunların tamamını belediye başkanlarımız yapacak. Bu benim gittiğim her yerde belediye başkanı arkadaşlarıma söylediğimdir, kimseyi ötekileştirmeyeceğiz.  Efendim bu mahalle bize oy vermedi buna bakmayacağım. Hayır. Oy versin, vermesin herkesi kucaklayacağız. İki, belediye başkanlarımız tabi para harcarlar, az önce Sayın Başkan yaptığı hizmetlerin bir kısmını olabildiğince kısa süre içinde aktarmaya çalıştı. Köprüler mi dersiniz, işte battı çıktılar mı, diğer ibadethanelere hizmetler mi, köylerin yollarının, şehirlerin vs. yapımıyla ilgili pek çok örnek verdi. Bütün bunlar neyle yapılıyor? Parayla. Kimin parasıyla yapılıyor? Sizlerin parasıyla, vatandaşın parasıyla yapılıyor. Dolayısıyla benim belediye başkanı arkadaşlarıma söylediğim ikinci önemli açılım, harcadığınız her kuruşun hesabını millete vereceksiniz. Böylece karşılıklı bir güveni doğurmuş olacağız. Bu salonda sloganlar atıldı başkanla ilgili, “En büyük başkan” diye söylendi, sevgi sloganlarıydı bunlar. Bu karşılıklı güçlü iletişimin sağlanması beni son derece mutlu etti. Çünkü sonuçta harcanan her kuruşun hesabı millete verilmelidir.
Efendim arıtma tesisleri, bir şehirde yaşamanın kendine özgü koşulları vardır. Kırsalda yaşarsınız eyvallah, ama şehre gelip şehirde yaşıyorsanız komşularınız vardır, pazara gidersiniz, alışverişe gidersiniz, bir alışveriş merkezine gidersiniz, sinemaya gidersiniz, bir kültür etkinliğini izlersiniz, parka gidersiniz, arkadaşlar bir araya gelir, emekliler bir arada, gençler bir arada, spor amacıyla insanlar bir araya gelirler. Şehirli olmanın kendine göre ayrıcalıkları vardır. Dolayısıyla bir kentte yaşayanların bu ihtiyaçlarının karşılanması lazım, yaşlı genç demeden sporla onların yan yana olması lazım. Belediye başkanı ona spor açısından yani kentte yaşayanlara spor açısından her türlü imkanı sağlayabilmeli.
Ve daha önemli bir konu, dünyada canlı olarak sadece biz yaşamıyoruz bizim dışımızda da canlılar var. Ağaçlar var, kuşlar var, ceylanlar var, geyikler var, kediler var, köpekler var, bütün bunları düşündüğümüz zaman bizim dışımızda da canlılar var. Ve biz o canlıların da bizimle birlikte yaşıyorlarsa, aynı kentte yaşıyorlarsa biz o canlılarında yaşayabileceği ortamı yaratmak zorundayız. Aksi halde insan olarak görevimizi yerine getirmemiş oluruz. O açıdan tabiat bir bütündür, yeşilliğin olmadığı yerde insan yaşayamaz. Bizim dışımızdaki canlıların olmadığı yerde de insan yaşayamaz. Arıların yok olması halinde bütün dünyanın çok kısa sürede yok olacağı söyleniyor. Bütün doğayı aşılayan arılardır, her canlının tabiatta bir görevi vardır ve bizim belediye başkanlarımız bu canlılara da hizmet edecektir. Onların da rahatlıkla bir kentte yaşamalarına imkan verecektir. Dolayısıyla biz insana hizmeti sadece insan olduğu için değil, insana hizmet eden, insanlığa hizmet eden diğer canlılara da hizmet ederek olayları götüreceğiz.
Tabi spordan söz ettim, Hatay Sporun başarılarından söz etmekte gerekiyor değil mi başkan? Bir belediye başkanının görevi tabi kentte spor aktivitelerine destek vermektir. Gençler ne yapacak? Spor yapacaklar. Gençleri kötü alışkanlıklardan nasıl kurtaracaksınız? Onlara daha farklı imkanlar sağlayarak, spor yapmalarını sağlayarak, oyun oynamalarını sağlayarak, eğitimlerine destek verecek uygulamaları hayata geçirerek bunları yapmak zorundasınız. Bu bağlamda Belediye Başkanımızın Hatay Spora da katkıları var, kendisini yürekten kutluyorum. Hatay Sporu bekliyoruz, daha yukarılarda bekliyoruz, inşallah olacak.


Efendim bir başka önemli nokta değerli arkadaşlar, tarımla kent arasındaki gelir dağılımını dengelemek. Şehirde yaşayan insanların gelirleri yüksek olabilir, hayat standartları yüksek olabilir, ama bu standardı aynı ilin coğrafyasında yaşayan kırsal kesime de götürmeniz lazım. Onun için kırsal kesime destek vermeniz lazım. İzmir’den bir örnek vereyim, İzmir’de ister fakir olsun, ister varlıklı bir aileden olsun bir evde bir çocuk doğuyorsa, haber alındığı andan itibaren o aileye belli aralıklarla her hafta süt gider. Kapısına konur, aile o sütü alır. Şimdi süt üreticisi memnun, kooperatif kurun diyor, Ali’den Veli’den almayacağım kooperatif kurun ben kooperatiften alayım, hepiniz kazanın. Ben Ali’den alırsam Veli kızacak, Veli’den alsam Hasan kızacak. En iyisi kurun bir kooperatifi, ben sizden sütü alayım. Siz de kazanın yeni doğan çocuk da kazansın, aile de kazansın, belediye başkanı olarak ben de kazanayım diyor. Ve bu kentte çocukların daha sağlıklı yetişmelerine imkan sağlayalım diyor. Bununla ilgili olarak 50’nin üstünde araç sadece süt dağıtıyor. Çocuk doğduğu andan itibaren 6 yaşına kadar. Uzun süredir bu uygulama yapılıyor, bir tek çocuk dahi zehirlenmedi. Bir de bakanlığı düşünün, sözde bir süt projesi yapmışlardı, çocuklar zehirlendiler, hastanelere kaldırıldılar, gazetelerde, televizyonlarda eyvah çocuklara bir şey mi oldu diye. Beceremediler. Ama biz yapıyoruz. Neden? Nereden süt aldığımızı da biliyoruz, kime vereceğimizi de biliyoruz.
Biraz sonra iş dünyasıyla ilgili bir toplantıya katılacağım, o toplantıda bugün Türkiye’nin yaşadığı krizden nasıl çıkabiliriz bunu anlatacağım. Ama burada değil. O biraz böyle teknik bir konu olduğu için o bölümü oraya sakladım. Bugün bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Ekonomik krizi en derinden yaşayan illerden birisi de Hatay. İşsizlik var mı, yoksulluk var mı, çiftçi hayatından memnun mu? O zaman demek ki bir sorun var. Fabrikalar çalışmıyor. Reel kriz var, kriz reel sektörü vurmaya başladı. Bir devlet memuru alacaklar, bir kişi, belediyeye Diyarbakır’da bir kişi alacaklar, 7 bine yakın kişi başvurmuş. Şanlıurfa’da geçici işçi alacaklar 6 ay çalışacak, 6 ay sonra tekrar işsiz, başvuran sayısı 40 bin. İşsizlik bu boyutlarda. Gençlerde işsizlik yüzde 50’ye vardı. Yaklaşık 7,5 milyon insan işsiz şu anda. İşsizliğin ne olduğunu biliyorlar mı acaba sarayda oturanlar, işsizlik nedir biliyorlar mı acaba? Evine ekmek götüremeyen bir babanın dramını biliyorlar mı acaba? Çocuğuna akşam yemek yediremeyen bir annenin dramını biliyorlar mı acaba? Okula giden evladına harçlık veremeyen bir babanın dramını biliyorlar mı acaba? İşsizlik nedeniyle, meclisin duvarında kendisini yakan gencecik insanın dramını biliyorlar mı acaba? İşsizim, tahammül edemiyorum diye kendisini gidip asan adamın dramını biliyorlar mı acaba? Bir elleri yağda, bir elleri balda. Türkiye bu konumda.
Ayın 31’inde sandığa gideceğiz, oyumuzu kullanacağız. Ben sizden sadece bir şey istiyorum, sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Çiftçinin geldiği hale bakın Allah aşkına, dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Mercimek dışarıdan, nohut dışarıdan, saman dışarıdan, canlı hayvan dışarıdan, her şey dışarıdan. Türkiye üretirse güçlü olur. İthalatta güçlü olan bir ülke yoktur. Türkiye üretimden koparıldı. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor. Beylerin aklına gelip sormuyor, ya bu alanlar niye ekilmiyor diye. Benzine zam yaparsın, mazota zam yaparsın, elektriğe zam yaparsın, gübreye zam yaparsın, ilaca zam yaparsın, çiftçi ne kullanıyorsa hepsine zam yaparsın, “Fiyatlar niye yüksek” diyor. Ne yapsın adam? Hal esnafını terörist ilan ettiler, bakkalı terörist ilan ettiler, soğancıyı terörist ilan ettiler. Eğer terörist arıyorsan, asıl zam yapan adam teröristtir kardeşim! Zammı yapma bu kadar ya. Her şeye zam yap, “Efendim sen ucuza satacaksın…” Eyvallah ucuza satayım. İndir gübrenin fiyatını ucuz olur. Elektriğin fiyatını indir ucuz olur. Doğalgazın fiyatını indir ucuz olur. Naylonun fiyatını indir ucuz olur. Gübrenin fiyatını indir ucuz olur. Kim pahalıya satmak ister, herkes ucuza mal etmek ister.
Bir şeyi sakın unutmayın, bu memleketi dün gelip yönetmeye başlamadılar. Hani dün gelip yönetmeye başlasalar, deriz ki daha yeni geldiler. 17 yıldır yönetiyorlar. Ne istedilerse imkanı vardı. İstedikleri kanunu çıkardılar, istedikleri anayasa değişikliğini yaptılar, istedikleri kararnameyi çıkardılar, istedikleri valiyi tayin ettiler, istedikleri rektörü tayin ettiler, ne istedilerse yaptılar. Yani şunu söyleyemezler efendim ben bu işi beceremedim, bu kanunu çıkaramadım, bu kararname çıkmadığı için bu ekonomik kriz oldu. Hayır efendim, her şeyi yaptılar. Niye ekonomik kriz oldu? Çünkü Türkiye’yi yönetemediler, yönetemiyorlar.


Bakın; vatandaştan vergi istediler, vatandaş vergiyi verdi. Yetmedi, vergi özelleştirme yaptılar 60 milyar dolar. Onu da götürdüler. Yetmedi borçlandırdılar. Peki ne olacak? Ne olacak o zaman? Bir değişime, bir dönüşüme ihtiyacımız var. Bir stratejik dönüşüme ihtiyacımız var ve bu stratejik dönüşümü de birlikte yapacağız, yani sizlerin oylarıyla bu stratejik dönüşüm gerçekleşecek ve biz dönüp bütün dünyaya diyeceğiz ki, bütün baskılara rağmen halk demokrasiye sahip çıktı, demokrasiyi savunanlara sahip çıktı.
Bu bağlamda bizim İYİ Parti’yle yapmış olduğumuz işbirliği bir demokrasi işbirliğidir. Birlikte demokrasiyi savunuyoruz. Siyasi görüşlerimiz farklı, ama beraber demokrasiyi savunuyoruz. Çünkü demokrasi olduğu zaman siyasi partilerin bir anlamı var. Demokrasi yoksa siyasi partilerin bir anlamı olmaz ki. Saadet Partisiyle de dirsek temasımızı sürdürüyoruz niçin? Onların da demokrasi talepleri var. Hep birlikte demokrasiyi savunmak zorundayız. Demokrasiyi savunuruz, demokrasiyi güçlendiririz, ondan sonra siyaset olarak da kendi görüşlerimizi gider millete anlatırız; millet kimi takdir ederse başımızın üstünde yeri var deriz. Böyle bakmamız lazım.
Bu çerçevede değerli arkadaşlarım, bu yerel seçimlerde sandığa giderken az önce ifade ettim elimizi vicdanımıza koyup oyumuzu öyle kullanacağız. Sorun bir parti sorunu olmaktan çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte işsizlik daha fazla artacak, kapanan işyerlerinin sayısı artacak, kontağı kapanan tırların sayısı daha fazla artacak. Çünkü kriz reel sektörü vurmaya başladı. Ve biz bu krizden nasıl çıkarız? Evet çıkabiliriz. Türkiye’nin bu krizden çıkma gücü vardır, potansiyeli vardır, birikimi vardır ve insan kalitesi vardır. Ama bütün bunların bir araya getirilmesi lazım. Bir araya gelmezse bu krizi aşamayız.
Ben Lütfü Başkana, diğer başkanlara verdikleri hizmetler için yürekten teşekkür ediyorum. Umuyorum önümüzdeki süreçte, önümüzdeki 5 yılda pek çok daha güzel şeyler yapılacaktır. Antakya yani Hatay, yani bütün ilçeleriyle birlikte bir dünya kenti olmaya doğru hızlı adımlarla yol alacaktır. Zaten kendisi bir dünya kenti, zaten bir kültür kenti, zaten bir tarih kenti, zaten bir kardeşlik kenti, zaten bir deniz kenti, bir ova kenti, bir dağlar kenti. Dolayısıyla Hatay dünyanın en güzel kentlerinden birisi. Sizler de o kentte yaşadığınız için şanslı insanlarsınız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler