14.04.2018
14.04.2018
-“Kim olursa olsun, hangi devlet olursa olsun kimyasal silah kullanmak bir insanlık suçudur. Ama kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı konusunda tereddütler var. BM’den bir heyet gelir, bakarlar, kimyasal silah kullanıldı mı, kullanılmadı mı? Kullanılmışsa hangi ülkede üretilmiş? Bunlar yapılmadan bölgeyi daha da kritik bir sürecin içine sokacak bir savaşı asla doğru bulmuyoruz”
-“Bir vekalet savaşı yapılıyor orada. Rusya’yla Amerika karşılıklı güç gösterisi yapıyorlar. Kendi ülkelerinde yapmıyorlar, başka bir yerde de yapmıyorlar, Ortadoğu’da yapıyorlar. Ölenler kimin silahlarını kullanıyor? Ya Amerika’nın ya da Rusya’nın silahlarını kullanıyor”
-“Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin yöneticileri kendi dertlerini çözemezler mi? Kendi dertlerini çözmek için ihaleyi illa egemen güçlere mi çıkarmak lazım?”
-“Egemen güçlerin bölgeden ellerini çekmesi lazım. Petrol ve doğalgaz buradaki halkların belası oldu. Egemen güçler petrolü ve doğalgazı kontrol etmek için her türlü çatışmaya ortam hazırlıyorlar”
-“Esad’ın demokrat olup olmadığına Suriye halkı karar verir. Esad mı kalır, başka birisi mi gider ona karar verecek olan biz değiliz, karar verecek olan Suriye halkı”
-“Merkez Türkiye Projesi hem Ortadoğu’ya, hem Kafkaslara ekonomik güç götürecekti, insanlar yatırım yapacaklardı. Güçlü bir ekonomik entegrasyon sağlanacaktı ve savaşı değil, barışı savunacaktık”
-“Demokrasilerde siyasi partiler devlet değildir. Devlet bakidir, hükümetler geçicidir. Eğer bir hükümet ben devletim diyorsa bilin ki orada artık demokrasi bitmiştir”
Hatay’ın Antakya ilçesinde iş adamlarıyla kahvaltıda bir araya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
Saygıdeğer arkadaşlarım, önemli bir fırsatım oldu, Hatay’ın güzel mutfağından bir sabah kahvaltısı yapma olanağını yakalamış olduk.
Güzel sorular geldi, öneriler geldi, o konudaki düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak isterim. Ama önce şunu ifade edeyim, size söylediğim her düşüncenin büyük bir samimiyetle ifade edildiğini bilmenizi isterim. Hatay gibi barışın, kardeşliğin egemen olduğu bir kentte gayri samimi duyguları dile getirmeyi asla ve asla doğru bulmam. Farklı düşüncelerden, farklı kimliklerden, farklı inançlardan insanların yüzyıllardır barış içinde yaşadığı bir kentte olmaktan en azından büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim. O nedenle düşüncelerimi büyük bir samimiyetle sizlere aktarmaya çalışacağım.
BİR VEKALET SAVAŞI YAPILIYOR
9 arkadaşımız konuştu. Yayladağ Sınır Kapısı’nın açılması istendi, Cilvegözü Sınır Kapısı’nın açılması istendi. Bunu zaten defalarca dile getirdik. Ama Suriye’de savaş bitmediği sürece, iç savaş bitmediği sürece kapıların bugünden yarına açılacağını söylemek doğru değil. Suriye’de iç savaş biter mi? Bana göre biter. Kavga biter mi? Bana göre biter. Peki bunun için ne yapmak lazım? 2013’de söyledim Türkiye’de- Suriye’deki tarafların, artı İran’ın, artı AB’nin, artı Arap liginin, artı Amerika ve Rusya’nın da katılımıyla- Türkiye’de bir Ortadoğu Konferansı yapalım, burada bir sorun var bu sorunun çözülmesi lazım. Kabul edilmedi bu. Olabilir. Bu sabah siz de kalktınız, biz de kalktık yeni bir olayla karşılaştık. Saldırı var, Suriye’ye karşı yönelik saldırı var kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle. Önce şu düşüncemi açıklıkla ifade edeyim. Kim olursa olsun, hangi devlet olursa olsun kimyasal silah kullanmak bir insanlık suçudur. Bunu bir sefer yazıp bir tarafa koyalım. Kimyasal silah olmaz. Masum çocukları, tabiatı hiç kimsenin yok etmeye hakkı yoktur. Öyle bir hukuk da yoktur. Ama kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı konusunda tereddütler var. Bana sordu gazeteci arkadaşlar ne yapmamız lazım? Gayet basit dedim, Birleşmiş Milletlerden bir uzman heyeti gelir, bakarlar, kimyasal silah kullanıldı mı, kullanılmadı mı? Kullanılmışsa bu kimyasal silah hangi ülkede üretilmiş gayet açık ve net tespit edilebilir. Yapsınlar bunu ve gereğini yapsınlar itirazım yok. Ama bunlar yapılmadan bölgeyi daha da kritik bir sürecin içine sokacak bir savaşı asla doğru bulmuyoruz. Akan kimin kanı? Akan oradaki Müslümanların kanı, orada yaşayan Arapların kanı, orada yaşayan Ezidilerin kanı, orada yaşayan değişik mezheplere mensup Müslümanların kanı. Niçin, hangi gerekçeyle oluyor bunlar ve neden yıllardır devam ediyor? Bir vekalet savaşı yapılıyor orada. Rusya’yla Amerika karşılıklı güç gösterisi yapıyorlar. Kendi ülkelerinde yapmıyorlar, başka bir yerde de yapmıyorlar, Ortadoğu’da yapıyorlar. Ölenler kimin silahlarını kullanıyor? Ya Amerika’nın ya da Rusya’nın silahlarını kullanıyor. Ölenler kim? Bölgenin insanı. Artık bu bölgenin Türkiye’de dahil bu bölgedeki bütün devletlerin oturup bir karar vermeleri lazım. Bana sordular nasıl? Dedim ki çok basit gene. Türkiye, İran, Irak, Suriye bir araya gelsinler, bu devletlerin yetkilileri bir araya gelsinler, oturup konuşsunlar. Bu bölgede 4 ülkede yaşanan sorunu 4’ümüzün çözme kapasitesi yok mu? Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin yöneticileri kendi dertlerini çözemezler mi? Kendi dertlerini çözmek için ihaleyi illa egemen güçlere mi çıkarmak lazım? Oturun kardeşim bir araya, 4 devletin başkanı oturun bir araya gelin böyle bir sorun var oturalım bu sorunu çözelim. İhale ediliyor ve şu anda vekalet savaşları yapılıyor Ortadoğu’da. Zararı kim görüyor? Biz görüyoruz, Suriye görüyor, Irak görüyor, İran görüyor, herkes görüyor bu bölgede zararı. Diğerleri silah satıyor, onların keyfi yerinde zaten. Bir dertleri yok ki onların. Oturuyorlar 50 kilometreden, 30 kilometreden, 100 kilometreden düğmeye basıyor bombayı atıyor. Adam mı öldü, sivil mi öldü, asker mi öldü, çocuk mu öldü, kadın mı öldü, ne olacak yani onların umurunda mı? Bölge insanının ve bölgeyi yöneten siyasilerin oturup doğru dürüst bir karar vermeleri lazım. Biz kendi sorunumuzu kendimiz çözebilecek kapasitedeyiz demeleri lazım. Ben kendi sorunumu çözemiyorsam, kendi sorunumu başka egemen güçlere ihale ettiysem o zaman siz devlet değilsiniz. Bütün Hataylı kardeşlerimin bunu bilmesini isterim.
EGEMEN GÜÇLERİN BÖLGEDEN ELLERİNİ ÇEKMESİ LAZIM
Ayrıca Suriye’de, Irak’ta yaşayanlar da bizim akrabalarımız arkadaşlar. Kız alıp vermişiz, Hatay’da kavga olmuyor da Suriye’de niye kavga oluyor? Hatay’da kavga olmuyor da Irak’ta niye kavga oluyor? Barış kadar değerli bir şey yoktur. Huzur kadar değerli bir şey yoktur. Sabah evimizden huzur içinde işimize gittiğimizde, akşam işimizden huzur içinde evimize geldiğimizde, komşumuzla oturup konuştuğumuzda, caddede, sokakta karşılaştığımız bir kardeşimize, arkadaşımıza hiç tanımasak bile huzur içinde selam verdiğimizde bu ülkede huzur olmaz mı, barış olmaz mı? Hepsi olur. Amaç ne? Amaç bunları sağlamak. Biz bunu istiyoruz. Sorun çözülmez değil, sorun çözülebilir. Egemen güçlerin bölgeden ellerini çekmesi lazım. Dün akşam konuşuyorduk, petrol var, doğalgaz var. Petrol ve doğalgaz buradaki halkların belası oldu. Egemen güçler petrolü ve doğalgazı kontrol etmek için her türlü ama her türlü çatışmaya ortam hazırlıyorlar. Artık 21.yüzyıldayız arkadaşlar insanların uyanması lazım. Sorunu tahlil etmesi lazım, analiz etmesi lazım, ya neden burada bu sorun oluyor, hangi gerekçeyle oluyor bu sorunlar. Ve biz bu sorunları nasıl aşabiliriz. Kinle sorun aşılmaz, öfkeyle sorun aşılmaz. Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir biz bu gerçeği de biliyoruz, ama karşılıklı çıkarları dengelemek mümkündür. Hatay zarar görüyor, Kilis zarar görüyor, Gaziantep zarar görüyor. Siz sanmayın sadece buralar, İstanbul da zarar görüyor. Daha önce Suriye’yle ilişkilerimiz iyiydi ben Hatay’a da geldim. Hafta sonları otelde yer yoktu arkadaşlar. Bütün lokantalar tıklım tıklım doluydu. Ya Suriye’den insanlar buraya gelirdi veya buradan insanlar Suriye’ye giderdi. Hiçbir sorun yoktu. Bir gece kalktık birdenbire Suriye’yi düşman ilan ettik. Ya niye düşman ilan ettik, hangi gerekçeyle ilan ettik! Efendim Esad demokrat değilmiş. Esad’ın demokrat olup olmadığına Suriye halkı karar verir. Esad mı kalır, başka birisi mi gider ona karar verecek olan biz değiliz, karar verecek olan Suriye halkı. Otururlar kararlarını verirler demokrasi mi gelir… Ha siz demokrasinin bütün ülkelere gelmesini öğütleyebilirsiniz, demokrasi kadar değerli bir şey yoktur diyebilirsiniz, bunu anlatabilirsiniz, burada hiçbir beis yok. Ama kültürel ilişkilerimizin olduğu, akrabalığımızın olduğu, ortak tarihimizin olduğu, ortak inançları paylaştığımız bir coğrafyada kavga hiç kimseye yarar getirmez, herkese zarar getirir. Egemen güçler de bundan faydalanırlar.
PETROL VE DOĞALGAZ KAVGASI
Bakın şimdi Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz paylaşımı var. Doğu Akdeniz’de bunun kavgası veriliyor. Ortadoğu’da petrol ve doğalgaz kavgası veriliyor. Ölen kim? Garibanlar, yoksul insanlar. Türkiye’nin bu konuda çok dikkatli bir üslup takınması lazımdı ve politika izlemesi lazımdı. Maalesef izleyemedik. Üzülerek söylüyorum izleyemedik. Bizim gösterdiğimiz duyarlılığı keşke hükümet liderleri de gösterselerdi, aynı duyarlılığı gösterselerdi. Barıştan yana, huzurdan yana bir tavır takınsalardı. Emin olun çok daha farklı bir tablo ortaya çıkabilirdi. Bundan bir süre önce yani 10 – 15 yıl önce bütün Arap halkları Türkiye’ye imrenirdi, Türkiye gibi olmak isterlerdi. Türkiye’deki demokrasi, Türkiye’de kadınlara verilen haklar, kadın – erkek eşitliği, siyasetteki çok seslilik, herkes imrenirdi Türkiye’ye. Şimdi buyurun bakın hangi noktaya geldik. Ekonomide emin olun Türkiye bölgenin bir dönem yıldızıydı. Suriye’ye işadamlarımız yatırım yaparlardı Gaziantep’ten, Kilis’ten, Hatay’dan. En büyük tır filosuna sahip olan kentlerden birisiydi Hatay. Şimdi ne oldu Hatay’a, niye böyle oldu? Merkez Türkiye Projesini arkadaşımız dile getirdi, Merkez Türkiye Projesi Ortadoğu ve Kafkaslara barış getiren bir projeydi. Çünkü Merkez Türkiye Projesi hem Ortadoğu’ya, hem Kafkaslara ekonomik güç götürecekti, insanlar yatırım yapacaklardı. Dolayısıyla ekonomik entegrasyon sağlanacaktı bir anlamda, güçlü bir ekonomik entegrasyon. Ve savaşı değil, hep birlikte barışı savunacaktık. Suriye de barışı savunacaktı, biz de, Irak da, Kafkaslar da, İran’da hep birlikte barışı savunacaktık. Ve Türkiye bölgenin güçlü bir ekonomik yıldızı haline gelecekti. Ama olmadı. Oturup konuşmamız lazım niye olmuyor diye.
DEVLET BAKİ, HÜKÜMETLER GEÇİCİDİR
Devleti yönetmek şudur değerli arkadaşlarım. Ben her şeyi bilirim ve her şeye tek başıma ben karar veririm demek devleti yönetmek değil, devleti felakete sürüklemek demektir. Bir daha söylüyorum, her şeyi ben bilirim, her şeyi ben yaparım, her şeye ben karar veririm demek devleti yönetmek değildir, devleti felakete sürüklemek demektir. Devlet liyakatle yönetilir, devlet akılla yönetilir, devlet bilgiyle yönetilir, devlet danışmayla yönetilir, istişareyle yönetilir devlet. Niye liyakat vardır devlette? Ben üniversiteyi bitirdim diye ameliyathaneye girip apandisit ameliyatı yapabilir miyim? Hayır. Kim yapacak bunu? Cerrah yapacak. Neden? Liyakat var arkadaşlar, işi ehline vereceksiniz. Biz işi ehline vermiyoruz her şeyi ben yaparım diyen kişiye sen tek yetkilisin diyoruz. O da alıyor Türkiye’yi felakete sürüklüyor.
FUTBOL TAKIMI TUTULUR GİBİ PARTİ TUTULMAZ
Değerli arkadaşlarım, ben kalkıp bir vatandaşın yaptığı ağaç oymacılığı konusunda, yıllarını, emeğini verdiği bir ağaç oymacılığı konusunda çalıştığı bir insanın görevini yapamam. O konuda becerim yok. Ama o arkadaşım yapabilir. Bana kalkıp deseler ki, kalk şuraya bir resim yap, yapamam. Ama onu bir ressam yapar. Kalk bir beste yap, ben yapamam onu bir bestekar yapabilir. Kalk şu ihracatı yap, dün daha biz yeni geldik ticareti bilmiyoruz dememiz lazım. İhracatı kim yapacak? İhracatçı yapacak. Hangi ürünü kim nasıl ihraç edecek? Niye biz boşuna birlikleri koruyoruz? Bakın Ticaret Odası burada, Ziraat Odası burada. Niye odalar var? Devlette liyakat olması gerektiği için bu odalar var. Her bir çiftçi derdini anlatamaz ama Ziraat Odası anlatmak zorunda. Başkan olarak çıkacak çiftçilerin bu derdi var diyecek. Ticaret Odası bu dert var diyecek, ulaştırmacılar şu dert var diyecek. Biz kendi sorunlarımızı çözebilecek kapasiteye sahip bir ülkeyiz değerli arkadaşlarım. Bunu bilmeniz isterim. Kendi sorunlarımızı çözebilecek kapasiteye sahip bir ülkeyiz, bütün mesele tercihlerimizde. Tercihlerimizi doğru kullanmak zorundayız. Oturacağız, düşüneceğiz. Sandığa önyargıyla gidilmez. Futbol takımı tutulur gibi partiler tutulmaz. Demokrasilerde yoktur böyle bir şey. Efendim ben doğuştan Fenerbahçeliyim. Olabilir ölünceye kadar Fenerbahçeliyim. Ama bir partiyi, doğuştan aynı partiyi ölünceye kadar aynı parti. Peki aynı parti felakete sürüklerse yine aynı parti mi diyeceğiz? Demokrasilerde siyasi partiler devlet değildir. Bakın, devletle hükümet arasında fark vardır. Devlet bakidir, hükümetler geçicidir. Hükümetler devleti yönetmek üzere 5 yıllık halkın oyuyla gelirler. 5 yıldır görev süresi. 5. yıl biter bir daha halkın hakemliğine başvurur. Eğer bir hükümet ben devletim diyorsa bilin ki orada artık demokrasi bitmiştir, yoktur demokrasi. Biz devletle hükümeti karıştırdık.
TÜRKİYE BU TRENİ KAÇIRMAMALI
O açıdan iş dünyasının rahatsızlığını biliyorum, çiftçilerin rahatsızlığını biliyorum, ihracatçıların rahatsızlığını biliyorum, üreticilerin, sanayicilerin rahatsızlığını biliyorum, bilim insanlarının rahatsızlığını biliyorum. Çözmek mümkün arkadaşlar bunları, çözmek mümkün.
5 temel sorunumuz var, her yerde söylerim 5 temel sorunumuz var. Eğitim, dış politika, ekonomi, toplumsal barış, demokrasi. Bunlar bizim temel sorunlarımız. Şimdi bekliyoruz bakın, efendim AB fasıl açsın biz düzenleme yapalım. Niye dayatma istiyorsun kardeşim? Söyledim Başbakanlara söyledim dayatmayı niye istiyoruz biz? İlla fasıl aç ben düzelteceğim. Gel bana talimat ver ben düzelteceğim. Ya bende akıl yok mu? Oturalım hepsini biz yapalım, hepsini biz geçirelim ve dönüp diyelim ki, ne fasılı kardeşim. Sizin istediğiniz birinci demokrasinin bütün gereklerini yerine getirelim ne fasılı. Benim ülkemin insanı yani bu güzel ülkenin insanları üçüncü sınıf demokrasiye mi layıklar? Birinci sınıf demokrasi olsun niye üçüncü sınıf? Avrupalı dayatacak şunu yap diye, biz de onu yapacağız niye bizi AB’ye alsın diye. Benim aklım yok mu? Ben tamamını yaparım dönerim AB’ye kardeşim ben taahhüt edilen her şeyi yaptım. Şimdi sen ahlaki olarak bana verdiğin sözü tut bakayım, beni tam üye olarak al bakayım. Şimdi biz bunu söyleyemiyoruz. Dayatma bekliyoruz birisi illa bunu yap desin. Ya niye yap desin kardeşim ben yapayım, biz yapalım.
Ve şunu da söyleyeyim, bakın parlamentoda 4 parti var şu anda, 4 partinin de milletvekilleri AB’yle uyum sürecinde gelen bütün yasaları oybirliğiyle geçirdik. Bakın bunu da rahatlıkla söylüyorum oybirliğiyle geçmiştir. Engel hükümetten geliyor, parlamentodan değil. Parlamentoya geldiğinde parlamentodan oybirliğiyle geçiyor.
Sözümü özet olarak şöyle bitireyim. Türkiye’nin sorunları var ama bu sorunlar çözülmez değil. İş dünyamızın önünü açarsak, ihracatçımızın önünü açarsak emin olun bizim işadamlarımız çok büyük başarılara imza atarlar. Üniversitelerde bilginin üretilmesi lazım, en büyük zaaf noktalarımızdan birisidir. Üniversiteler bilgi üretemezse katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz. İsterseniz 50 tır dolusu makine halısı ihraç edin. Adam bir çanta cep telefonuyla gelir sizden daha fazla para kazanır. Dünya hızla değişiyor. Eğer bu hızı kaybedersek, bu hızın gerisinde kalırsak, bilimin, teknolojinin gerisinde kalırsak başkalarının ürettiği malları kullanmak zorunda kalırız ve Türkiye bu treni kaçırmamalı. Hepimizin sorumluluğu var. Benim var mı? Var. Sizden daha fazla benim sorumluluğum var. Ama tek tek her bireyin bu ülkede sorumluluğu var. İster sivil toplum örgütünün başında olun, ister sanayi odasının, ticaret odasının, ziraat odasının, esnaf kefalet, TOBB’un başkanı, TÜSİAD’ın başkanı hangisi olursa olsun, ama birlikte hepimizin sorumlulukları var. Türkiye’nin kendi gücünü göstermesi lazım, demokratik gücünü göstermesi lazım.
SAVAŞA DESTEK VERMEK DOĞRU DEĞİL
Savaştan yana değiliz. Ortadoğu’da yaşananları büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. Bir an önce bu savaşın bitmesini istiyoruz. Güç gösterisi alanı olmamalı Ortadoğu. ‘Ben Akdeniz’den bomba atarım’, öbürü diyecek ‘ben de Hazar Denizinden bomba atarım.’ Nereye? Ortadoğu’ya. Sizin evlatlarınız yaşıyor mu orada? Hayır. Amerikalı yaşıyor mu? Hayır. Rus yaşıyor mu? Hayır. Kim yaşıyor? Arap halkları. Bomba kimin başına gelir? Onların başına. Fatura kime çıkıyor? Fatura bizlere çıkıyor hep beraber. Biran önce Ortadoğu’ya barışın gelmesi lazım. Savaşa destek vermek asla ve asla doğru değildir. Kim söylemiş? Gazi Mustafa Kemal Atatürk söylemiş. Kendisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiş ama şunu söylüyor, “Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir” diyor. Mecbur kalınmadıkça bir cinayettir savaş diyor. Öyledir. Sonuçta savaşın öznesi nedir? Bir insanı bir düşman bellediniz, bir insanı gidip yok edeceksiniz, öldüreceksiniz. Savaş öldürmek demektir. Yaşatmak mı değerlidir, öldürmek mi değerlidir? Bu milletin vicdanına böyle sesleniyorum. Yaşatmak mı değerlidir, öldürmek mi değerlidir? Birileri alacak en son modern silahlarını Ortadoğu’da deneyecek. Ben bunu yaptım bu silahı, bak daha modern silahlarım çıktı onları da deneyeceğim burada. Kimin üzerinde deneyeceksiniz? Ortadoğu halklarının üzerinde. Ortadoğu halklarıyla biz kardeşiz. Arap’ıyla, Kürt’üyle, Ezidi’siyle akrabayız zaten. Akrabayız arkadaşlar, ortak tarihimiz var, ortak kültürümüz var. Nasıl savaş isteyebiliriz, nasıl oradaki kardeşlerimizin ölmesini ya da öldürülmesini isteyebiliriz? Biz barıştan yanayız, huzurdan yanayız. Hatay’da nasıl barış varsa Ortadoğu’da da aynı barış olsun. Hatay’da nasıl kardeşlik varsa Ortadoğu’da da aynı kardeşlik olsun istiyoruz.
Hepinize kardeşlik dilekleriyle selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
28.11.2024
28.11.2024
28.11.2024
28.11.2024