05.01.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, HALK TV CANLI YAYININA KATILDI (2 OCAK 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Halk TV canlı yayınında, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.


Suat TOKTAŞ- İyi günler, iyi yıllar dilerim. Sağlıklı bir yıl dileriz her şeyden önce. 2020 tüm insanlık için gerçekten zor bir yıl oldu, hepimiz için zor bir yıl oldu, Türkiye içinde öyle oldu. 2021’e bir umutla girelim istiyoruz ama en önemlisi sağlıkla girelim çünkü şu aralar en çok ihtiyacımız olan şey herhalde sağlıklı günler ve sağlıklı bir yaşam, izolasyondan çıkmış bir hayat. O günleri özledik. Umarız 2021 bu yönüyle daha ferah bir yıl olarak geçer. 2021’de yılın ilk röportajında CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikteyiz Bakırköy’de Yunus Emre Kültür Merkezinde. Efendim hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, sağ olun.
Suat TOKTAŞ- İlk röportajı da bize veriyorsunuz, kabul ettiğiniz için tekrar teşekkür ederiz. Bu arada Türkiye’nin en izlenen, AB grubunun en azından en çok izlediği bir haber kanalındayız. Bütün reyting ölçümleri onu gösteriyor afaki bir ifade değil bu. Umarız bu röportajda eminim ki çok fazla izlenecektir. Merak edilen sorular var.
Şöyle başlayalım isterseniz, çok sıcak bir gündem var başörtüsü ve kadın meselesi üzerinden. Doğrudan doğruya oradan başlayabiliriz. Daha sonrasında 2021 dileklerinizi, öngörülerinizi, 2020 değerlendirmenizi daha sonrada soracağım fakat bu çok sıcak bir gündem maddesi. Siz dün çok net bir tepki gösterdiniz kadına yönelik, başörtüsüne yönelik, ayrımcılığa karşı. Sayın Akşener’de öyle. Sizi epeydir de o kadar aslında sinirlenerek bir tepki gösterdiniz. Asla ayrımcılığı kabul etmediğinizi söylediniz. Sayın Erdoğan ısrarla sizi ve partinizi de hedef alarak bir parti görüşüymüş gibi ele alıyor. Siz kendinizi mi ifade edemiyorsunuz yoksa Sayın Erdoğan açısından kullanışlı bir malzeme yeniden çıktı onun politik değerini mi yaratmaya çalışıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi aslında 2021’i konuşmanızda başlarken de yani biraz umutla, biraz sevgiyle, biraz hoşgörüyle, biraz böyle izolasyondan kurtularak daha özgür bir ortam, yaşam, parkta, kahvede, pastanede, sokakta, caddede insanlar buluşsun, otursun, konuşsun vs. bir dilekle başladınız. Ben aynı dileği Erdoğan’dan da beklerdim. Yani Erdoğan’da yılın ilk günü vatandaşlarına sıcak, sevgi dolu bir mesaj verebilirdi. Ama bir televizyon programındaki bir tartışmadan yola çıkarak CHP’yi tekrar başörtüsü üzerinden suçlaması akıl alacak şey değil. Gerçekten akıl alacak şey değil. Yeni bir yıla girmişiz, bari hiç değilse sevgiden söz et, bari hiç değilse saygıdan söz et, insanlar bir dert ortamı içindeler yani herkesin bir şekliyle pandemi var, ekonomik sıkıntıları var, geçinemiyorlar, bir sürü sıkıntılar yaşanıyor, inşallah bunları anlatırız de, güzel mesajlar ver. Ama onun üzerinden fırsat bilip CHP’yi suçluyor. Nedeni şu aslında, Erdoğan gündem yaratamıyor. Erdoğan’ın bütün hayatı CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu, nasıl ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu yok ederim, nasıl Kılıçdaroğlu’nu zor duruma sokarım, nasıl CHP’yi zor duruma sokarım. Sokamazsın kardeşim. Ben yeri geldiğinde CHP’yi de geçmişteki bazı uygulamaları nedeniyle eleştiren birisiyim. İnsanlar hata yapabilirler, insanların eksiği olabilir, insanların yanlışı olabilir, kurumlarında eksiği, yanlışı olabilir ne olacak yani hepimiz bir şekliyle hayatın bir döneminde görev alıyoruz, görev yapıyoruz, eksiğimiz, fazlamız olabilir. Ama artık 21.yüzyılda bir başörtüsü sorununu gündeme getirip efendim işte siz şöyle yaptınız, siz şöyle ettiniz, bak Bay Kemal konuşmadı. Halbuki ben konuştum. Tabi oradaki sorun şu, buna da girmek istemiyorum ama hadi gireyim ona da. Oradaki sorun şu, bizim konuşmalarımızı, bizim yaptığımız açıklamaları havuz medyası diye tanımladığımız medya, televizyon ve gazeteler vermiyor. Vermediği içinde Erdoğan’da onları izlediği için benim hiç konuşmadığımı sanıyor. Oysa ben konuştum, düşüncemi söyledim, düşüncemi açıkladım, söyledim.
Suat TOKTAŞ- Sayın Erdoğan’a gitmiyor olabilir mi bu konuşmalar? Yani sadece onları izleme değil de o herhalde sizler ki muhalifisiniz, sizin konuşmalarınız aktarılıyordur diye düşünüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum aktarılıp aktarılmadığını. Belki sinirlenmesin diye makaslanıp da aktarılabilir bilmiyoruz yani orası benim için kocaman bir muamma. Çünkü konuşmadı diyor, konuştum. Söylemedi, söyledim. Düşüncemi de söyledim, rahatlıkla söyledim, üstelik bu düşünce yeni bir düşünce değil öteden beri ifade ettiğim bir düşünce. Bunların hepsini söyledim. Bu tartışma artık Türkiye’nin gündeminden çıkmalı. Yok böyle bir tartışma yani, yok yani. İnsanlar kadının kılık kıyafetiyle uğraşmak diye bir şey olmamalı Türkiye’nin gündeminde. Kadınlar arzu ettikleri gibi giyinirler, arzu ettikleri gibi rahatlıkla gezebilirler. Bizim görevimiz ne siyasetçi olarak? Siyasetçi olarak bizim görevimiz herkese saygı duymaktır. Biz kimsenin kimliğiyle uğraşmıyoruz, yaşam tartıyla uğraşmıyoruz, inancıyla uğraşmıyoruz. Neden? Bakın, kimlik konusu dünyanın en zengin kimliğine sahip bir ülkeyiz biz. Her kimlikten insanımız var. Bu bizim bir zenginliğimiz aslında. İnançlarımızda, çok farklı inançlarda insanlarımız var bu da bizim bir zenginliğimizdir. Hepimiz aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanıyoruz büyük ölçüde bakıldığı zaman. Farklı inançlardan olan insanlarımızda var. Onlara da saygı duymak zorundayız, yaşam tarzları farklı olan insanlar var onlara da saygı duymak zorundayız.
Peki siyasetçinin görevi ne olmalı? Siyasetçinin görevi şu olmalı, onun kimliğiyle, yaşam tarzıyla, başörtüsüyle uğraşacağına kardeşim o kişinin işi var mı yok mu, o aile geçiniyor mu geçinemiyor mu, ailenin talepleri nedir, o talepler karşılanıyor mu karşılanmıyor mu? İstanbul’dayız şimdi neden hala İstanbul’da bazı bölgelerde kişi başına düşen yeşil alan sayısı bir metreden az? Burada yaşayan insanlar en çok AK Parti’ye oy veren insanlar. Peki kardeşim bu insanların ağaç görmeye hakları yok mu, park görmeye hakları yok mu, çocuklarını güzel bir okula göndermeye hakları yok mu? Bu mahallede bir kreşin olması bu insanların talebi değil mi? Siyasetin konusu budur, bu sorunu çözecek siyaset. Bunları bırakmışız insanlar evlerinde perişan vaziyette onun gündeminde vay Kılıçdaroğlu, vay CHP, vay başörtüsü. Daha ağır bir şey söyledi yani efendim işte vitrin mankeni diye. Çıkıp özür dilemesi lazım bütün kadınlardan. Başı açık, başı örtülü bütün kadınlardan özür dilmesi lazım. Hiçbir kadın vitrin süsü, böyle vitrin konusu falan filan değildir. Olmamalıdır, olamazda zaten. Her insanın bir onuru vardır, her insanın bir gururu vardır, her insanın bir beklentisi vardır. Yani bir insanın kalkıp da bir başka kişiyi aşağılamak gibi bir hakkı, hukuku yoktur böyle bir şey olamaz zaten yani.
Suat TOKTAŞ- Oradaki kastı benim anladığım arkasına önüne baktığınız zaman sembolik olarak sizin başörtülü siyasetçilere yer verdiğiniz. Sembolik olarak az sayıda yer verdiğiniz yönünden yaklaşarak vitrin mankeni süsü. Tabi terminolojisine herhangi bir şey söyleyemem.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçte sembolik değil. İnanın o kadar çok kişi var ki. Erdoğan sadece Adalet Yürüyüşüne baksaydı o bile başlı başına, orayı bir izleseydi orada da görecek. Erdoğan vaizelerle toplantı yapmamıştır ama bu kardeşiniz vazielerle de toplantı yapmıştır. Biz bunları alıp siyasete malzeme etmiyoruz.
Suat TOKTAŞ- Ne zaman yaptınız vaizelerle toplantıyı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 2 veya 3 yıl önce yapmıştım. Yapıyorum ben bu toplantıları. Zaman zaman bir araya geliyorum o insanlarla oturuyorum, konuşuyorum, ne kadar samimi olduğumuzu, inanca ne kadar samimi yaklaştığımızı, herkesin kişiliğine, kimliğine ne kadar saygı duyduğumuzu ben bunları anlatıyorum. Ama bunları kalkıp da televizyonlarda şov için yapmıyorum. Ben inandığım için yapıyorum. Ben başörtüsü, efendim başörtüsü bizim geleneksel olarak da taktığımız, inanç nedeniyle de taktığımız bir şey. Yani kırda da takarız, kentte de takarız, kasabada da takarız. Takılır yani bu insanların kendi giyimidir, kendi tarzıdır. Benim görevim nedir? Ona saygı duymaktır yani.
Suat TOKTAŞ- Ben atlamış olabilirim vaizelerle toplantınız basına yansıtıldı mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır.
Suat TOKTAŞ- Muradınız neydi, ne anlamaya çalıştınız da toplandınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlar bizi tanısın istedim. Dedim ki, bakın onlara zaman zaman şöyle toplantı yaparım, kanaat önderleriyle de toplanırım ben bazen toplumun değişik kesimlerinden olan. Derim ki, bizi zaman zaman televizyonlardan izlersiniz, Kılıçdaroğlu’nu keşke bir görseydim de şu soruyu sorsaydım diyebilirsiniz. Bakın ben geldim burada rahatlıkla bana her türlü soruyu sorabilirsiniz, her türlü eleştiriyi yapabilirsiniz ve siz ne kadar samimi olursanız bende samimi olarak sizin bütün eleştirilerinize, sorularınıza yanıt vermeye çalışırım. Bizim bu toplantılar genelde 2 – 2,5 saat süren toplantılar ve bu toplantılara genelde 25’ten fazla insan olmaz. Yani 25 tane saygın kanaat önderi olur oturur bunlarla tartışırız, oturur bunlarla konuşuruz dediğim gibi. Benimde öğreneceğim çok şey var, insanoğlu öğrenmek zorundadır hayatın her döneminde. Benimde anlatacağım bir şeyler var. Dolayısıyla birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Yani önyargılardan arınmamız lazım, siyaseti önyargılar üzerinde götürüyoruz. Siyaset önyargı üzerinde gitmez. Siyaset adamının temiz olması lazım, siyaset adamının kirli olmaması lazım. Siyaset insanının rüşvetle, alışverişle, fakirin fukaranın lokmasıyla işinin olmaması lazım. Onun ağzındaki lokmayı almaması lazım. Siyasetçinin işi bu ülkede kardeşim sorunu olan vatandaş var mı var o sorunu ben nasıl çözerim. Siyasetçinin görevinin bu olması lazım. Hakkari’de de olabilir, Rize’de de olabilir aynı pozisyonda olan. Yani açlık çeken, işsizlik çeken insanlar olabilir. Dolayısıyla bunların hepsiyle siyaset insanının uğraşması lazım. Siyaset insanı kalkıp da onun efendim niye böyle giyindin, ayakkabın niye böyle, elbisen niye böyle, başörtün niye böyle, eteğin niye böyle. Bunlarla siyaset uğraşmaz bu siyasetin dışındaki bir alandır.
Suat TOKTAŞ- Sizin açınızdan kapanmış bir konumuydu bu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kapanmış efendim.
Suat TOKTAŞ- Başörtüsü ve kadın meselesi bu yönüyle yani kapanmış bir konu mudur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kapamış bir konudur. Boşu boşuna yani şuana kadar da aslında samimi söylemek gerekirse boşuna tartışıyoruz yani. Neden? Kardeşim, ben senin giyimine, ben senin inancına, ben senin kimliğine, ben senin yaşam tarzına saygı duyuyorum. Senin eğer bu değerler üzerinden seni bir toplum ötekileştiriyorsa gel bana haber ver kardeşim beraber yürüyeceğiz.
Suat TOKTAŞ- Bunu şunun için sordum efendim. Sayın Erdoğan iktidara geldiğinizde işte başörtüsünü tekrar yasaklama vs. gibi niyetler veya uygulamalar yapabileceğiniz yönünde açıklamaları oluyor da o yüzden kapanmış bir konu mudur diyorum. Yani iktidara geldiğinizde bugün için uygulanan her şey devam mı edecek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Suat Bey, bunlar aman ha sakın CHP’li belediyelere oy vermeyin bunlar gelince sosyal yardımları kesecek demişlerdi hiçte öyle bir şey olmadı. Ne oldu? Daha insani yapıldı. Ekrem Bey İstanbul’da süt dağıttığı zaman bunu siyasete malzeme etmedi. İnsanların yoksulluğunu medya önünde o insanlara, yoksul insanlara yardım yaparken medya önünde yapmadı. Erdoğan dedi ki, hani bunlar süt dağıtacaktı ne oldu bu sütler. Oysa sütler aylardır dağıtılıyordu ama onun haberi bile yoktu. İşte gerçek inançlı insanların yapmaları gerekende budur zaten. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek bu kadar açık, bu kadar net.
Suat TOKTAŞ- İktidara geldiğinizde de devlet memurları açısından soruyorum, kılık kıyafet gibi bir gündeminiz yok mu? Çünkü Sayın Erdoğan onu söylüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim yok. O da görecek iktidara geleceğiz. Dostlarımızla beraber iktidara geleceğiz. Bizim kişinin inancıyla, kimliğiyle, yaşam tarzıyla uğraşacak zamanımızda yok, uğraşmayacağız da. Herkesin kimliğine, kişiliğine, yaşam tarzına saygı duyacağız. Peki ne yapacağız? O insanların sorunları varsa o sorunlara kilitleneceğiz. Şimdi kişi diyelim ki başı açık veya başı kapalı çocuğu işsiz ayıracak mısınız onları? Hayır. Onlar ayırıyorlar biz ayırmayacağız. Herkesin işi olacak. Eğer bu memlekette huzur isteniyorsa herkesin işi, herkesin aşı olacak. Bu memlekette bereket isteniyorsa israfa son vereceksiniz, israf olmayacak, yolsuzluk olmayacak. Balık baştan kokar diye bizim güzel bir sözümüz vardır. Baştaki kokarsa altta felaket olur. Bugün geldiğimiz tablo budur. En baştan en aşağıya kadar halkına hesap veren, vatandaştan topladığı verginin her kuruşun hesabını vatandaşa veren, düzgün, ahlaklı bir siyaset anlayışını egemen kılmak istiyoruz. Bizim hedefimiz bu.
Suat TOKTAŞ- Bu bahsi şu soruyla kapatmak isterim. Çünkü epey konuşulabilir ama siz diyorsunuz ki zaten hani iktidara geldiğimizde de bizim açımızdan değişen bir şey yok. İnançlarla, kimliklerle, kılık kıyafetlerle bizim bir işimiz olmayacak. Fakat Sayın Erdoğan bu tartışma üzerine şu ifadeyi kullanıyor. Bana ilginç geldi siz ne anlıyorsunuz ya da dikkatinizi çekti mi diye sormak istiyorum. Burada hakim, savcı, polis her kurumda bunları görecekler. Başörtülü polis, savcı olamazmış böyle bir şey var mı? Hangi kuruma hangi şartlarda gelinir bu bellidir. Bunlar çok daha şeyler görecekler. Yani çok daha şeyler görecekten sizin dikkatinizi çekti mi? Bu bana ilginç geldi ne göreceğiz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan’ın bir amacı var zaten o amacı ben biliyorum. Amaç devletin zenginleşmesi, insanların işsiz olmaması, insanların karnının doyması, insanların özgür bir ortamda haber yapmaları, insanların adalet kurumundan adalet beklemeleri, bunlarla Erdoğan’ın bir ilgisi yok. Erdoğan bu işleri tamamen bırakmış vaziyette. Erdoğan tümüyle sarayında oturuyor kendi hayal dünyasında yarattığı bir Türkiye var. Saraya baktığı zaman herkesin karnı doyuyor, herkesin bir maaşı değil 4 – 5 maaşı var. Hatta istiyorsa diyor yeniden bir yerde bir yönetim kurulu üyeliği bulabiliriz yedinci maaş, sekizinci maaşta olabilir, bir elleri yağda, bir elleri balda. Bakıyor Türkiye diyor burası diyor burada hiç kimsenin bir sorunu yok diyor. Sarayın dışına çıkabilir mi Erdoğan? Geçen herhalde benim eleştirilerim üzerine fırından ekmek alıyor. Fırından ekmek almaya giderken kaç araçla gidiyor, kaç polisle gidiyor? 3 bin polisle, yüzlerce araçla, helikopterlerle. Allah aşkına bu israf nedir? Hani bir düşman ülkesine gitsen hadi böyle bir koruma ordusuyla git. Burası senin vatanın, senin ülken kardeşim, o fırıncıda senin fırıncın. O fırıncının derdini sordu mu acaba? Efendim fırından ekmek alırken bir fotoğraf işte Erdoğan Türkiye gerçeği. Yok efendim. Hayal aleminde geziyorlar bunlar. Emin olun, bakın o kadar çok insanımız var ki kuru ekmeğe muhtaç. O kadar şımaran bir kesim var ki han 5 yıldızlı otelde neydi o sauna gibi yerde miydi neredeydi böyle ey işte diyor fakirler bakın görüyorsunuz değil mi falan filan diye. Tam bir böyle egosunu tatmin eden, orada banyosunu yaparken bir anlamda fakirlerden intikam almak gibi bir düşünceyi ifade eden bir siyaset anlayışı. Bakın aşağıya yansıyan nedir? Sarayda yaşananla aşağıda yaşanan arasında hiçbir fark yok.
Suat TOKTAŞ- Kuru ekmek ama bir standart haline geldi biliyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorsunuz tabi onu bütçe görüşmeleri sırasında insanlar kuru ekmek yiyorlar deyince de bir AK Parti milletvekili demek ki aç değiller diye bir ifade kullanmıştı. Şimdi geldiğimiz nokta budur. Bu noktadan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Bu gerçekleri aslında hepimiz biliyoruz. Yani bende biliyorum, vatandaşlarda biliyor, fakiri fukarası da biliyor, zengini de biliyor herkes biliyor bunları. Sorun nerede biliyor musunuz? Biz bu ülkeyi nasıl düzlüğe çıkaracağız? Bu ülkeyi düzlüğe çıkarmanın yolu bakın birinci yolu dünyanın her tarafında öyledir. Herkese can ve mal güvenliği vereceksiniz. Herkesin can ve mal güvenliği olacak. Yani adalet olacak. Yani kimse kimsenin malını zorla almayacak. İnsanlar yatırım yaparken yarın birileri gelip el koyabilir mi diye bir kaygıya kapılmayacak. Veya bir şey söylediğim zaman beni hemen alıp hapse mi atacaklar diye bir kaygı duymayacak. Can ve mal güvenliği yani adalet adalet.
Bakın, 2021’in ilk günlerindeyiz gönlümüzde yatan ne? Bu ülkede adalet olsun. Kainatın düzeni bile adalet üzerine kuruludur. Şimdi biz bu güzel ülkede bana söyler misiniz yani yargının en tepesindeki insan bile adalete olan güvenin yüzde 30’lara indiğini söylüyor. Bir ülkede adalet olmazsa devlet olmaz. Yani siz devletin temeli adalet değil mi? Devletin temeli adalettir. Siz adaleti dinamitlediğiniz zaman devleti dinamitlemiş oluyorsunuz, kaldırmış oluyorsunuz, devlete olan güven sarsılmış oluyor. Oysa insan devlet nedir? Devlet insanın can ve mal güvenliğini sağlayan kocaman bir tüzel kişiliktir. Hakimiyle, savcısıyla, ekonomisiyle, yargıcıyla. Bütün bunların hepsiyle beraber siz adaleti sağlıyorsunuz. Adalet sadece mahkemede değil onu da söyleyeyim. Kişi açsa, karnını doyurmuyorsanız orada bir adaletsizlik var demektir. Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar. Bakın, bu sözlerin tamamı tarihte yaşanan olayların bıraktığı izdir. Bir cümleyle aslında yaşanan bütün dramlar bir şekliyle dillendirilmiştir ve gelecek kuşaklara bunu yapmayın demektir aynı zamanda. Biri yer öbürü bakarsa kıyamet ondan kopar orada huzur olmaz.
Suat TOKTAŞ- Konuşmanızın insicamını bölmek istemem ama bu Adalet Yürüyüşüyle ilgili başka bir bağlamda soracaktım çünkü o Adalet Yürüyüşü başka bir gerekçeyle yapılmıştı ama. Şimdi siz ekonomik bağlamda girdiniz adalet meselesine. Yeni bir Adalet Yürüyüşü ihtiyacı görüyor musunuz? Ya da böyle bir ihtimal var mı? Bugünkü tabloyu nasıl görüyorsunuz o açıdan? O günkü tablo gibi midir yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Bugünkü tablo geçtiğimiz tablodan biraz daha ağır. Her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor neden biliyor musunuz? Bu ülkenin 83 milyonunun ödediği vergiler Londra’daki bir avuç tefeciye gidiyor büyük ölçüde. Milyarlarca dolar gidiyor. Anne çocuğunun altına bez alırken vergi öder, musluğu açarken 4 çeşit vergi öder su aktığı zaman. Elektrik düğmesine bastığı zaman 5 çeşit vergi öder. Kefen bezi alırken vergi öderler. Yani devlete hepimiz vergi veririz. Peki bu vergiler nereye gidiyor? O bir siyasi tercihtir. Vergilerin nerelere harcandığı bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihi gösteren ana belge nedir? Bütçedir. O bütçede paralar nereye gidecek diye. Yıllar yılı bu milleti aldattılar. Kamu özel işbirliği yapıyoruz Ey Kılıçdaroğlu sen bundan anlamazsın, buradan vatandaşın cebinden 5 kuruş para çıkmayacak dedi, dedi, dedi. Bende her seferinde yanlış söylüyorsun dedim. Kim haklı çıktı? Ben haklı çıktım neden? Ben 27,5 yıl Maliye Bakanlığında çalıştım 27,5 yıl. Vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, paralar nasıl harcanır bunlar sıradan konular değildir. Bu konularda birikimli insanlar gelirler devletin kademelerini aşama aşama geçerek gelirler. Ne oldu şimdi? Hepsine para ödüyoruz. Kimin parasını ödüyoruz Erdoğan cebinden mi ödüyor? Hayır. Bizim paramızı ödüyor.
Suat TOKTAŞ- Şimdi yılbaşı dolayısıyla tekrar zamlandı zaten hepsi. Yüzde 25 ortalaması.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsi zamlandı, daha da gelecek, hepsi zamlanacak. Bu milletin, fakir fukaranın boynuna biniyorlar ve ağzındaki lokmadan alıyorlar o vergiyi.
Suat TOKTAŞ- Siz ekonomi üzerinde ağırlıkla duruyorsunuz madem konu buraya geldi oradan gidelim. Bir ekonomi masası kurdunuz ve Türkiye’nin çeşitli yerlerine partiden yöneticilerinizi, milletvekillerinizi gönderiyorsunuz. Ne tür raporlar alıyorsunuz ve bunları ne yapıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, şimdi Türkiye’de herkes sorun yaşıyor ve sorunu da görüyor zaten. Onlara sorunu anlatmak doğru değil. Onlar zaten biliyorlar. Sorun ne? Yaşadığı sorunu nasıl aşabiliriz, bu sorunu nasıl çözebiliriz biz bunu anlatıyoruz. Az önce söyledim birincisi can ve mal güvenliğini sağlamaktır diye. Demokrasiyi bütün kurumlarıyla, kuruluşlarıyla yeniden inşa etmektir ve Türkiye’nin faiz, döviz ekseninden kurtarılması ekonomisinin, yatırım, üretim, istihdam eksenine dönmesi lazım. En çok işsizlikten kim dert yanıyor biliyor musunuz? Kırsalda lokmasının yarısını çocuğu okusun diye gönderen, ona zor koşullarda üniversiteyi bitirir inşallah deyip üniversiteyi bitirten, her türlü fedakarlığa katlanan ve döndükten sonrada çocuğu işsiz olan baba, aile. Bunlar çok büyük bir acı yaşıyorlar. Diyor ki, ben çiftçilik yaptım, babam çiftçilik yaptı, biz karnımızı doğru dürüst doyuramadık şimdi çocuğumuzu gönderdik üniversiteye zor bela okuttuk, 4 yıl okudu bitirdi geldi mühendis oldu, ekonomist oldu ya da başka bir alanda önemli bir üniversiteyi bitirdi ve çocuğum şuanda işsiz ne olacak? Bu ailenin dramını kim bilir? Erdoğan bilmez, sarayda yaşayanlar bilmezler. Çocuğu işsiz olan bilir bu dramı. Çocuk işsizse o evde huzur yoktur, o apartmanda da huzur yoktur. Eğer bugün 10 milyonu aşkın insan işsizse siyaset kurumunun nereye odaklanması lazım? O işsizliğe odaklanması lazım. Ne yapacak? İstihdam alanı yaratacak. Bir ülkenin ya da devleti yöneten bir siyasi partinin ekonomik başarısı neyle ölçülür? Bu da önemli bir soru. Öyle ya devleti yönetiyorsunuz sizin ekonomik başarınızın tılsımı nedir? Yarattığınız istihdamdır, izlediğiniz ekonomik politika, yaptığınız siyasi terciler işsizliği önlüyorsa, işsizlik sorunu yoksa sizin ekonomik politikanız başarılıdır nokta. Eğer izlediğiniz ekonomik politika aldığınız bütün o vergiler istihdam yaratmayan alanlara gidiyorsa, istihdam yaratmıyorsa ve 10 milyon işsiz bir kitle çıkıyorsa sizin ekonomik politikanız iflas etmiştir.
Suat TOKTAŞ- Bunda pandeminin etkisi olabilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Pandemi ayrı bir konu. Benim söylediğim işsizlik.
Suat TOKTAŞ- Pandemiden kaynaklanan bir artış anlamında söylüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Dükkanı kapat diyorsunuz dükkanı kapatıyor o ayrı bir şey. Dükkanı kapat diyorum kapatıyorsun tamam nasıl geçineceksin kardeşim? Ona para vereceksin. Sen 40 yıldır ondan vergi alıyorsun 40 gün bakacaksın kardeşim.
Suat TOKTAŞ- Sonuç olarak öncesi ve sonrasının verileriyle birlikte kıyaslayarak söylediğinizi anlıyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi yani pandemi dediğiniz olay nedir? Bir salgın hastalık var daha doğrusu, bir virüs var, insanların hayatını güvence altına almak istiyorsunuz, yaygınlaşmasını istemiyorsunuz, belli alanları kapatıyorsunuz, sokağa çıkışı yasaklıyorsunuz ama sonunda bu insanlara sosyal devlet dediğimiz kurum bu insanlara yardım edecektir yani bu kadar basit. Dünyanın her tarafında böyle oldu. Amerika’da da, Japonya’da da, Güney Kore’de de, Hindistan’da da, Çin’de de böyle oldu yani. Sosyal devlet harekete geçti dedi ki, sizden sürekli vergi alıyordum, şunu alıyordum, bunu alıyordum ama böyle bir olay çıktı ben şimdi sizlere yardım edeceğim ama sizin sağlığınızı korumak için. Biz ne yaptık? IBAN numarası verdik bize para verin diye. Vergi alıyorsun zaten. Birazda para verin. Öyle bir noktaya getirdiler ki IBAN numarası verme dışında yapacakları bir şeyde yoktu. Çünkü para yoktu.
Suat Bey, bir devlet borcunun faizini ödemek için borçlanırsa o devletin, o partinin ya da o yönetimin o ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur dert dışında. Faizi ödemek için bile borçlanıyorsun.
Suat TOKTAŞ- Şimdi 18 yıldır iktidardasınız ve bütün verilere hakimsiniz, bunu görmüyor musunuz? Yani sadece öyle bir tablo şuanda çiziyorsunuz ki sonuçta devamlılık açısından bakıldığında da bozulan bir tablo varsa buna hakim olursunuz ve bir önlem alırsınız. Siz öyle bir tablo çiziyorsunuz ki ya görülmüyor, sizin çizdiğiniz tablo bambaşka bir tablo veya orada bu gidişatı çok önemsemeyen bir anlayış gibi ikilemle karşı karşıya kalıyoruz. Bu verilere sahip değiller mi Sayın Erdoğan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Verilere sahipler ama sarayda benim anlattığım tablo yok, oradan görülmüyor, orada herkesin karnı tok. Kendi partilisi bile orada esnaf ve sanatkar odasından biliyorsunuz Malatya’daki olay. Biraz abartıyorsunuz dedi. Ne biraz abartma 10 milyonu aşkın işsiz var. Esnafın derdi nedir biliyorlar mı acaba bunu? Bu esnaf nasıl geçiniyor, kahveler nasıl geçiniyor, kahvecinin yanında çalıştırdığı iki insan nasıl geçiniyor kardeşim.
Suat TOKTAŞ- Sizin anlattığınızdan hareket edersek gerçekle bağı bu kadar nasıl kopabiliyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrı dünyada yaşıyor, halkın arasına gittiği yok ki zaten, halkı dinlediği yok ki zaten. Kim dinleyecek, Erdoğan kimi dinler? Kimi dinler mesela?
Suat TOKTAŞ- Kurmaylarını, danışmanlarını.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim danışmanlar, kurmaylar geliyorlar Erdoğan’a tozpembe bir tablo çiziyorlar. Çok mükemmel bir karar verdiniz, çok iyi yaptınız, efendim işte bilmem faizler düşünce enflasyon düşecek, yatırımlar artacak, Merkez Bankası Başkanını görevden alırsan bunlar olur. Hepsini yaptı ne oldu? Felaket bir tablo. Şimdi tersini yapıyor tefeciler kazandı.
Suat TOKTAŞ- Peki tersini yaparken sorularım arasında vardı bu. Berat Albayrak döneminde faize karşı çok sert yüksek tondan bir itiraz. Fakat yeni Merkez Bankası Başkanı arka arkaya iki kez faiz yükseltebiliyor. Yani tabi ki bu biraz damadın başında olduğu bir ekonomi yönetiminde faiz artışına karşı çıkılırken sonrasında gelen yeni başkanın faiz artışına itiraz edilmemesini neye bağlıyorsunuz? Hangisi yanlıştı, hangisi doğru?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yaptıkları her şey yanlış.
Suat TOKTAŞ- Naci Ağbal’a torpil mi geçiyor? Biraz böyle egzeje ederek sormuş oluyorum ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, devleti yönetmek bir planlama işidir. Devlette herkesin bir görevi vardır. Aslında devleti yönetmek kadar kolay bir şey yoktur. Herkesin görevi vardır, valinin görevi belli kanunda yazılı zaten. Tıp fakültesi dekanının görevi bellidir, rektörün görevi bellidir. Devlet dairesinde odacılık yapanın görevi bellidir, daktilonun görevi bellidir. Herkesin görevi bellidir. Yasalar bunları tanımlar zaten. Siz bu belirlenen yasal kuralların çerçevesi içinde bir devleti yönetmeye kalkarsanız hiçbir sorun çıkmaz. Siz temizsiniz, aşağıdaki de temiz olacak, toplanan vergiler nerelere harcanıyor bunun planlamasını yapacaksınız, planlamayı yapan ayrı bir kurumdur. Türkiye’nin 20 yıllık, 30 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık dünyanın gidişine göre bir planlamasını yapacaklardır. Neyi yapmalıyız, nerelerde geri kaldık, bölgelerdeki dengeli büyüme nasıl olmalı, işsizlikle nasıl mücadele etmeliyiz. Bütün bunların hepsini yaparken oturup düşüneceksin, planlayacaksın ve siyasi tercihinizi, bunları siyasi tercihle yapacaksınız neden? Vatandaş size oy verdi sizi iktidara getirdi ne diye? İşsizliği önleyeceğim, yoksulluğu önleyeceğim, kişi başına geliri artıracağım, şunu yapacağım, bunu yapacağım. Geldin 18 yıl tamam güzel. Ne oldu? Olmadı.
Bakın Suat Bey, bunların hepsini çözmek mümkün. Birincisi şu, halka doğruları söyleyeceksiniz. İki, halktan topladığınız verginin hesabını halka vereceksiniz. Bu parayı nereye harcadın ve kimin için harcadın, kim kazanıyor buradan bunu söyleyeceğiz. Üçüncüsü nedir? Üçüncüsü, Türkiye’nin bir üretim seferberliğine girmesi lazım, neyi üreteceğini bilmesi lazım. Çünkü ürettiği şeyi hem içerde, hem dışarıda satacak. Dördüncüsü nedir? Katma değeri yüksek ürün üretme konusunda özel teşvikler getireceksiniz. Yani yükte hafif pahada ağır dediğimiz aklın, mantığın, teknolojinin buluştuğu ürünleri üreteceksiniz ve dünyanın her tarafına satacaksınız bunu. Yeni buluşlar. Ne olacak? Üniversite bunu yapacak. Üniversitelerde hocalar yeni buluşlar, yeni teknolojiler geliştirecekler ve üniversiteye özerklik getireceksiniz. Farklı düşündü diye bir insanın görevine son, seni atıyorum falan filan demeyeceksiniz bunları yapacaksınız. Sonra güçlü bir sosyal devlet kurmanız lazım sizin. Siz güçlü bir sosyal devlet kuramazsanız o ülkede huzuru sağlayamazsınız. Bakın biz neden diyoruz aile destekleri sigortası olsun. Kişi devletten yoksulluğunu giderme talebinde bulunma hakkı olsun diye. Bunu bir hak olarak algılasın diye. Arkadaş bu sosyal devlette ben aç olmamalıyım, benim çocuğum aç olmamalı, bizimde karnımız doymalı. Bana iş verdiğin zaman ben çalışmazsam tamam ama işte vermiyorsun, işte bulamıyorum ben o zaman ben nasıl geçineceğim. Aile destekleri sigortası. Gelişmiş ülkeler ne yapıyorlar? Çocuğun doğumundan ölümüne kadar bütün yaşamı sigorta altında, güvence altında doğumundan ölümüne kadar. Analık sigortasından tutun aile destekleri sigortasına kadar. Bizde var mı aile destekleri sigortası? Yok. Niye yok?
Suat TOKTAŞ- Sizin vaatleriniz arasında var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim 1974 yılında Türkiye Cumhuriyeti devleti aile destekleri sigortasını getireceğini taahhüt etmiş yasayla 1974.
Suat TOKTAŞ- Ecevit hükümeti mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şuanda hatırlamıyorum hangi hükümet. 102 sayılı uluslararası çalışma örgütünün benimsediği kuralları parlamentoda yasalaştırmış. En son Ecevit hükümeti işsizlik sigortasını getirdi. Aile destekleri sigortası niye gelmiyor? Biz getireceğiz ama. Hiçbir çocuk bu coğrafyada yatağa aç girmeyecek.
Suat TOKTAŞ- Benim anladığım sizin bir modeliniz var. Yani işte katma değeri yüksek mal üretiminden, üretim dar boğazından çıkma, istihdam sağlama böyle hazır bir çalışmanız var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var.
Suat TOKTAŞ- Yani iktidara geldiğinizde ne yapacağınızı biliyorsunuz elinizde her şeyiniz hazır öyle mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsini biliyoruz. Her şey. Bakın bizim ekonomi masasında devlette de, özel sektörde de ekonomide çalışmış belli bir bilgisi, birikimi olan insanlar ekonomi masası çerçevesinde gidiyorlar bölgelere. Hatay’a gidiyor, Mersin’e, Gaziantep’e veya başka bir yere. Pandemi dolayısıyla biraz ara verdik insanların can güvenliği açısından. Anlatıyorlar Türkiye nasıl bu krizi aşar? Türkiye şuanda bir ekonomik buhranla karşı karşıya. Türkiye bunu nasıl aşar? Aşacak bunu. Aşmanın yolları var. Bütün onların hepsini belli bir mantık silsilesi içinde vatandaşa, sanayiciye, iş dünyasının saygın insanlarına anlatıyorlar şunlar, şunlar, şunlar olursa Türkiye bu badireyi atladır diye. Biz bunları biliyoruz, yaşıyoruz. Bunları atlatırız. Bunlar nedir? Siyasi tercihtir. Erdoğan’ın siyasi tercihi böyle, 18 yılda memleketi bu hale getirdi, bizim siyasi tercihimiz bu, biz öyle 18 yıl, 50 yıl falan değil 5 yıl içinde Türkiye bütün bu sorunlarını aşabilir.
Suat TOKTAŞ- Öyle planlayarak takvimlendirerek mi çalışma yaptınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bunların hepsini yapıyoruz. Bakın, ne yaparsak büyük istihdam yaratırız? Biz bunun da hazırlıklarını yapıyoruz.
Suat TOKTAŞ- Bir ipucu verme şansınız var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo şuanda değil onu daha sonra açıklayacağız. Şuanda bunun bütün alt ayrıntıları üzerinde duruluyor, çalışmalar yapılıyor. Biz çok güzel şeyler hazırlıyoruz şuanda. Yani öyle ki hazırladığımız şey afaki olmasın ki niçin afaki olmasın? Uluslararası finans kuruluşları bile evet bu proje fizibildir ve uygulanabilir. Bu projenin hiçbir finansman sorunu olmaz diyeceklerdir. Biz halkın önüne böyle çıkacağız.
Suat TOKTAŞ- O kadar güveniyorsunuz hazırlıklarınıza?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye güvenmeyelim, yanlış bir şey mi yapıyoruz? Hayır. Doğru mu? Evet doğru. Benim doğru dediğime dünyanın en önemli kurumları evet bu doğrudur diyor mu? Evet doğru diyor. Peki bunlar istihdam yaratıyor mu? Evet. 2 milyona yakın istihdamda yaratacağız.
Suat TOKTAŞ- 2 milyona yakın istihdam yaratacaksınız 5 yıl içinde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi tabi bütün bunların hepsi olacak. Yani bu ülkeye temiz siyaseti getireceğiz, ahlaklı siyaseti getireceğiz. Vatandaşına en küçüğünden en büyüğüne kadar hesap vermenin bir siyasi için görev olduğu anlayışını getireceğiz. Ben vergi alıyorsam onu hesap vermek zorundayım. Kendi paramı harcamıyorum onun parasını harcıyorum. Onun parasını kendim için değil, onun parasını ailem için değil, onun parasını sarayım için değil ben onun parasını onlar için harcayacağım.
Suat TOKTAŞ- Bu planlamaları yaparken Sayın Erdoğan’ın yine bir cümlesi üzerinden gidiyim daha önce sizde söylediniz bu 5 müteahhitlerin…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet 5’li çete diye tanımladığımız.
Suat TOKTAŞ- Evet sizin öyle tanımladığınız. Bunların kamulaştıracağız bu hizmetleri dediniz şuan yapılan şeyleri. İşte iktidara geldiklerinde şirketlere el koyacaklar, kamulaştıracaklar. Buradaki ölçünüz ne olacak bu bir. İkincisi de bu aynı zamanda uluslararası sermaye seviciliği yaptığımdan değil ama uluslararası sermayeyi kaçıracak bir söylem daha doğrusu böyle bir etki yaratabilir mi? Böyle bir kaygınız var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir kaygım yok. Bakınız, siz kamu özel işbirliğiyle bir proje yapıyorsunuz. Çıkıp milletin önüne diyorsunuz ki, buradan biz bu projeyi yapıyoruz, bu proje çok başarılı bir proje devletin cebinden ya da vatandaşın cebinden 5 kuruş para çıkmayacak. 5 kuruş para çıkmayacaksa hiçbir şey olmayacak yani kimsenin malını kamulaştırmayacağız. Ama milletin cebinden para çıkıyorsa kardeşim bu nasıl işbirliği, mal onun karda onun her şey onun birde ben üstüne para veriyorum. Niye ben para veriyorum? Ben bir vergi ödüyorum, ekmek alırken vergi ödüyorum birde benim torunumu borçlandırıyorlar daha doğmamış torunum o da ödeyecek doğduktan sonra onun parasını. Böyle bir rezalet olur mu?
Suat TOKTAŞ- O 5 müteahhide verilen toplam büyüklüğü biliyor musunuz ne kadar bir kaynak aktarıldığını?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milyarlarca dolar. Hatta dünya istatistiğine de girdi yanlış hatırlamıyorsam bu bir devletin 5 müteahhide verdiği olağanüstü ihaleler…
Suat TOKTAŞ- İlk 10 sıradalar hatırlıyorum bende.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet öyle bir istatistiğe de girdi. Şimdi buradaki sorun şu, ben kamu çıkarını korumak zorundayım devleti yöneteceksem, vatandaşın çıkarını korumak zorundayım. Vatandaşı soyan düzene benim hayır demem lazım. Vatandaşı soyan düzeni ben devam ettirirsem benim onlardan ne farkım olacak? Ben sadece vatandaşı değil sanayiciyi de koruyorum, yatırımcıyı da koruyorum. Diyorum ki onlara, bakın siz bana vergi veriyorsunuz devlete vergi veriyorsunuz sizin verdiğiniz vergiyi ben yeni bir yatırıma dönüştürmeden onlara veriyorum. Kaç yıl? 49 yıl ödeyeceğim, 30 yıl ödeyeceğim, 20 yıl ödeyeceğim. Yaptıklarının 50 katını, 100 katını alacaklar. Bu bir soygun düzeni değil midir? Soygun düzenidir. Ben onların malını kamulaştıracağım derken oraya parayı ödemeyeceğim sana teşvik olarak vereceğim sen git yatırım yap kardeşim, fabrika yap diyeceğim, istihdam yarat. Katma değeri yüksek ürün üretiyorsan, eğer bunun çalışmasını yapıyorsan ben senden ayrıca 5 yılda vergi almayacağım, teşvik edeceğim. Neden? Onları üreteceği her ürünü biz dünyanın her tarafına satarsak ülke zenginleşecek. Ama o insana kamulaştıracağım derken böyle hemen kalkıp da el koyacağız falan değil öyle. Kardeşim sen bunu kaça yaptın bu havaalanını? 100 liraya yaptım. Maliyetini çıkaracağım al kardeşim. Makul kârı nedir bunun? Yüzde 20, yüzde 10 neyse onu da gene sorarız Türkiye Odalar Borsalar Birliğine sorarız böyle bir yatırımdaki makul kâr nedir diye. Ölçülebilir. Kârını da al kardeşim paranı, al kardeşim kârını bunu devlete alıyorum ben bitti. Köprüden geçerken kardeşim dolar bazında fiyat mı olur?
Suat TOKTAŞ- Sistemi değiştireceksin aslında söylemek istediğiniz bu galiba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devletin soyulmasını engelleyeceğiz. Bir guruba özellikle belli bir siyaseti finanse eden ve o siyasetin ayakta kalması için her türlü melaneti çeviren o gruba diyeceğiz ki kardeşim kusura bakmayın. Ben Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak kendi devletimin soyulmasını istemiyorum. Fakir fukaranın bu devlete ödediği vergiyi 5 kişiye vermem arkadaş ben. Bu vergi 83 milyona hizmet için vardır. 5 kişiye hizmet için bu vergi yoktur.
Suat TOKTAŞ- Siz orada aslında bir al ver ilişkisi olduğunu da iddia ediyorsunuz. Yani bir taraftan o 5 müteahhit finanse edilirken oradan siyaseti finanse ettiğini onunla da siyaseti finanse edeceğini söylüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece siyaseti değil havuz medyasını da finanse ediyorlar. Okunmayan dünya kadar gazeteleri var. O gazeteler aracılığıyla Basın İlan Kurumunu da soyuyorlar. Tirajımız 300 bin diyorlar. Ne 300 bini yok öyle bir tiraj. 300 bin üzerinden reklam parası alıyorlar devletten.
Suat TOKTAŞ- Bizden aslında.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi vatandaş ödüyor onlara. Resmen soyuluyoruz aslında. Bunu da bütçe görüşmeleri sırasında söyledim Fuat Oktay’a seslendim. Bağımsız bir kuruluş gelsin kardeşim bu gazeteler kaç tane satıyorlar oturup raporunu yapsın Basın İlan Kurumu da ona göre reklamını versin. Ben kesilsin demiyorum bakın. Devletin soyulmasına karşıyım ben.
Suat TOKTAŞ- Fuat Oktay ne dedi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha bilmiyorum, ne yapacak göreceğiz.
Suat TOKTAŞ- Öte yandan da işte Birgün, Evrensel, Cumhuriyet, son olarak Sözcü Basın İlan Kurumu tarafından da işte reklam ambargosu deyim yerindeyse ona tabi tutuluyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim medya birden fazla araçla kontrol edilmek isteniyor. Bunlardan birisi RTÜK. Bir tartışma oldu 5 gün kapattım, 3 gün kapattım, en ağır cezaları verebiliyor. En büyük şikayeti alan havuz medyasının televizyonunaysa hiçbir şey yapılmıyor. Bakın en çok şikayeti alan hiçbir şey yapılmıyor. Burada bir ayrıcalık var biliyoruz zaten bunu, yaşıyoruz da zaten. İkincisi Basın İlan Kurumu aracılığıyla yapılıyor, belli gazeteler cezalandırılıyor bir ay süreyle reklam vermeyeceğiz size diye. Üçüncüsü, medya patronları maliye bakanlığı aracılığıyla denetleniyor. Gırtlaklarına bineceğiz, sizin hesaplarınızı inceleyeceğiz, cezaları yazacağız sen neden bu televizyonu ya da neden bu gazetenin sahipliğini yapıyorsun.
Suat TOKTAŞ- Ama eninde sonunda da her şeyde açığa çıkıyor bir noktada. İşte Sayıştay raporlarından pek çok şey öğreniyoruz. Ben aslında biraz teknik bir soru ama bu Sayıştay raporları neden önemlidir? Siz yıllardır bunun üzerinde durursunuz ve gerçekten de baktığımızda inanılmaz şeyler okuyoruz işte son dönemlerde. Sayıştay niye önemli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayıştay Türkiye’nin en önemli anayasal kurumlarından birisidir. Tarihi Osmanlıya dayanır divanı muhasebat diye oradan gelir. Sonra adını Sayıştay olarak değiştirmiştir. Sayıştay’ın özelliği şu, TBMM adına denetim yapar Sayıştay. Bütçesi var TBMM… Bütçe hakkı var, bütçeyi kabul ediyor. Peki bu bütçe kaynakları doğru dürüst harcandı mı, harcanmadı mı, harcanırken yasalara uyuldu mu uyulmadı mı kim denetleyecek? TBMM denetleyemez o bir uzmanlık işidir. O zaman Sayıştay’a diyorlar ki Sayıştay sen TBMM adına bu denetimleri yapacaksın, kamu harcamalarını denetleyeceksin. Denetlediler. Bizde bu soygun düzenini Sayıştay raporlarından öğrendik. Bakın ihaleler kaça verildi biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Havaalanı yapıyoruz güzel. Kaça yaptın kardeşim havaalanını? Ben bilmiyorum, 600 milletvekili de bilmiyor, gazetecilerde bilmiyor. Şehir hastaneleri yapıyor gayet güzel yaptın…
Suat TOKTAŞ- Ama eninde sonunda saklanamıyor o raporlardan da pek çok öğreniyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O raporlar olmasa hiç öğrenemeyeceğiz birde bakın daha garip bir şey var. Biz bunları bu hastanelere danışmanlık yapan İngiltere’deki danışmanlık firmasının internet sitesinden öğreniyoruz bunları.
Suat TOKTAŞ- Bizde herhangi bir veri yok orada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok oradan öğreniyoruz biz. Şu memleketin geldiği hale bakın. Sayıştay o açıdan önemlidir. TBMM adına denetim yapar. Yolsuzluk var mı, yok mudur işte bunları Sayıştay raporlarından bir şekliyle öğreniyoruz.
Suat TOKTAŞ- Tamam efendim onlar çıkıyor, sizin belediyelerinizde, CHP’li belediyelerde işte pek çok yolsuzluk dosyası sevk etti yargıya tamam oradan o raporlar çıktı, CHP’li belediyeler daha doğrusu CHP belediyeleri devraldıktan sonra pek çok dosya aktardı ama herhangi bir ilerleme yok. Yani açığa çıkarmak yetiyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha garip bir şey oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem Bey bazı yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkardı ve gönderdi yargılanmak üzere. O haberlere erişim engeli getirildi mahkeme kararıyla.
Suat TOKTAŞ- Erişim engelli haberine de erişim engeli getirildi. Sonra o erişim engeli haberine de erişim engeli getirildi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Siz şöyle bir şey duydunuz mu dünyanın bir ülkesinde? Yolsuzluk yapanların korunduğu bir ülke. Yolsuzluk yapanlar korunuyorlar kim tarafından? İktidar tarafından korunuyorlar yolsuzluk haberleri çıkmasın diye. Saygın bir devlet devleti soyan kişilerle ve kurumlarla mücadele eder. Eğer devleti soyan haksız kazanç sağlayan kişilerin üzerine devlet dediğiniz kurum üzerine yürümüyorsa o yolsuzluğun bir parçası haline gelmiş demektir. Onu koruyan bir organa dönüşmüş demektir bu. Devlet yolsuzlukları yapanları koruyan bir organa dönüşmüş pozisyonda olur. Biz bu pozisyondan rahatsız mıyız? Rahatsızız. Sıradaki vatandaşta rahatsız olmalı. AK Partiye oy verenlerde rahatsız olmalı, CHP’ye oy verenlerde rahatsız olmalı, hepimiz rahatsız olmalıyız. Hepimiz vergi veriyoruz. Benim ödediğim vergiyi kardeşim sen devleti soyanlara götürüp verirsen ve gelin devleti soyun dersen, soy devleti ama birazda benim siyasetimi de finanse et dersen farklı bir tablo çıkıyor ortaya. Bugünkü yoksulluğun temel nedenlerinden birisi budur işte.
Suat TOKTAŞ- Size bürokrasi içinden bilgi akıyor mu, bilgi geliyor mu? Örneğin tank palet fabrikasındaki iddialı söyleminiz en nihayetinde şimdi bu Sayıştay raporu da bugün epey kapsamlı bir haber çıktı gördünüz mü bilmiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Suat Bey, devletin içinde son derece temiz ve dürüst insanlar var. Gidişten büyük rahatsızlık duyan insanlar var. Elbette ki o insanlar devletin içinde maaş alırken devletin gözlerinin önünde soyulmasını kabul etmiyorlar rahatsızlar. Bir şekliyle bu bilgiler bize de geliyor, medyaya da gidiyor, diğer yerlere de gidiyor. Bunlar görülüyor zaten, görmemek mümkün değil. Tank palet fabrikası özelleştirilmedi. Tank palet fabrikası bedava verildi. Bir cent bile alınmadı. Niye yapıldı bu? Türk Silahlı Kuvvetleri tank üretmesin diye. Bakın şunu söylüyorum, Türk Silahlı Kuvvetleri tank üretmesin diye Katar ordusuna verdiler. Şu olsaydı, Katar tank yapıyor dolayısıyla bedava verdiler gelip burada aynı tankları Türkiye’de yapacak deseler derim ki tamam kardeşim sonuçta tank yapacaklar.
Suat TOKTAŞ- Ordunun tank üretmesine niye karşı olunur ki, niye bunun için verilir ki? Yani bir rant paylaşımını mı kast ediyorsunuz yoksa?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devleti Londra’daki bir avuç tefeciye teslim etmişseniz, devletin ekonomisini teslim etmişseniz siz o ülkeye ihanet etmişsiniz, siz ordunun tank palet fabrikası 20 milyar dolar dedim vay efendim o 250 milyon dolardır dedi. Avrupa’nın en büyük entegre tank palet tesisi bu. Arazisine bakın. 1 milyon metrekarenin üzerinde bir arazi üzerine inşa edilmiş burası. F-16 uçaklarının camlarını yapıyorlar bunlar. Bakın sadece tank palette değil orası bir entegre tesisi. Uzun yıllardan beri böyle alın teriyle parça parça büyütülen bir yer orası. Ethem Sancak ne üretti Allah aşkına bu ülkede, ne üretti Ethem Sancak? Neden verdiniz ona? O dedi Katarlılar olursa onlarda da para var, onlarda gelirse belki biz bunu yapabiliriz. Yapamazsın kardeşim, yapamıyorsun zaten. Bilgin yok, birikimin yok, dünyanın teşvikini verdiler yan tarafta bir fabrika kuracaktı Ethem Sancak ama baktı ki bu fabrikayı kuramıyorum ben o zaman tank palete çöküyüm dedi. Çöktüler üstüne. Ne diye? Ordu tank üretmesin diye. Bakın ordu tank üretmesin diye. Bunların yatacak yeri yoktur. Kendi ordusu tank üretme noktasına gelmişken alıyorsunuz bütün yetkileri, fabrikayı alıyorsunuz ordunun elinden özelleştiriyorsunuz, başka bir yere peşkeş çekiyorsunuz bir kuruş almadan 2018’de tank olacak diyorsunuz ilk tankı üreteceğiz diyorsunuz 2021 yılındayız nerede bu tank?
Suat TOKTAŞ- O şartla mı verilmişti ya da öyle bir vaat mi vardı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim işin başındaki adam tweetle müjde olarak bir de duyurmuştu ilk tank 2018’de bize teslim edilecek diye. Nerede peki bu tank?
Suat TOKTAŞ- Epey milli uçakta üretilmişti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yalan söylemede bunlar kadar mahir kimse yoktur bakın onu söyleyeyim. Yalan söylemede bunlar kadar mahir kimse olamaz. Ben utanırım mesela. 2018’de tank üreteceğiz deyip aradan hani 2018 olmazda 2019 olur dersin ya biraz gecikme oldu işte tamam falan filan. 2021 nerede bu tank?
Suat TOKTAŞ- Yeni bir yıl, dövizin 2020’nin başlangıcında döviz kurunun başlangıcında ve sonundaki aradaki makası biliyoruz. 2021 için ekonomi masanız bu tür rakamlarla ilgili bir projeksiyon yaptı mı? Ekonomik öngörüleriniz rakamsal bazda var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, şimdi yaşadığımız bir temel sorun var. Devlet doğru rakamları açıklamıyor, rakamlar doğru değil. Türkiye İstatistik Kurumu yani TÜİK dediğimiz hangi rakamı doğru? Enflasyon rakamını açıklıyor hangisi doğru Allah aşkına? Bu insanlar sonunda pazara gidiyorlar değil mi, pazardan alışveriş yapıyorlar. Hani öyle çok katma değeri yüksek üründe almıyorlar bu insanlar. Domatesi alıyor, temizlik malzemesi alıyor, soğanını alıyor, patatesini alıyor bunları alıyor yani. Bakıyor bir ay önceki fiyata, bakıyor bir ay sonraki fiyata. Mağazaya gidiyor ürün almaya bir ay önceki mi? Sonunda bir fiş alıyor, bir yazar kasa fişi veriliyor. Götürüp kıyasladığı zaman görüyor bunu. Elektriği görüyor, doğalgazı görüyor, hepsini görüyor. Bunları yaşayan birisinin enflasyon efendim yüzde 10, yüzde 15 falan bunların hepsi hikaye. Biz vatandaşın nabzını tutuyoruz zaten. Rakamlarla da insanları boğmak istemiyoruz. İşin özü şu, siz var olan kaynaklarınızı üretime yönelik alanlara döndürürseniz, istihdam yaratırsanız hem Türkiye üretir, hem Türkiye kazanır, hem Türkiye’nin döviz sorunu olmaz. Şimdi siz şuanda var olan siyasi yapı, siyasi anlayış uluslararası sermaye çevreleri tarafından teslim alınan bir anlayıştır. Teslim alınmış bunlar yani. Diyeceksiniz ki, nasıl bu çok iddialı bir laf nasıl teslim alındı? Faizi düşüreceğiz dediler dolar gelecek değil mi? Geldi mi? Gelmedi. Yükselteceksiniz dediler ve yükselttiler. Kimin talebini yerine getirdiler vatandaşın mı, tefecilerin mi? Tefecilerin taleplerini yerine getirdiler.
Bakın bir şey daha, bizim belediyelerimiz yani bizim büyükşehir belediyelerimiz uluslararası piyasadan, finans çevrelerinden borçta alıyorlar yatırım için ama yatırım için. Alıp öyle harcamak değil yatırım için alıyorlar. Onların aldığı faiz ve Türkiye Cumhuriyeti devleti borç alırken onlara uygulanan faiz bizim belediyelerde daha düşük, Türkiye Cumhuriyeti devletinde daha yüksek neden?
Suat TOKTAŞ- Tersi olması gerekmez mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim belediyelere bütün çevrelerin güveni var Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden Erdoğan’a güven yok. Bu çok önemli bir şeydir. Yani bir devlette küçük bir birim kendi devletinden daha ucuza finans bulabiliyor. O nedenle diyoruz biz iktidar olduğumuzda göreceksiniz biz hiçbir sermaye çevresinin onların dayatmalarıyla değil kendi özgür irademizle Türkiye’yi büyüteceğiz ve kalkındıracağız.
Suat TOKTAŞ- Bir ara verelim tekrar devam edeceğiz.
İlk bölümde daha çok ekonomi ağırlıklı gittik. Bu bölümde biraz siyaset konuşalım istedim. 2021’i bir erken seçim yılı olarak görüyor musunuz? Görmüyorsanız da böyle bir baskınız olacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo bir özel baskımız olmayacak. Toplumun talebini siyasetçilerin dinlemesi lazım. Toplum ağır bir sürecin içine girerse elbette bir çıkış arayacaktır. Demokrasilerde o çıkışın yolu da sandığı ortaya koyup vatandaşın tercihini beyan etmesini sağlamaktır. Demokrasinin özünde yatanda zaten seçimdir. Dolayısıyla vatandaşın oyuna her zaman arzu ettiğiniz zaman başvurabilirsiniz. Türkiye iyi yönetilmiyorsa ve bu iyi yönetilmemenin faturası doğrudan halka çıkıyorsa ve halk bir bunalım içindeyse bir çıkış yolu bulmak gerekir. Bu çıkışın yolu da demokrasilerde seçimdir. Getirir sandığı koyarlar bir daha vatandaş seçerse zaten yollarına devam ederler.
Suat TOKTAŞ- Çizdiğiniz ekonomik tabloya bakıldığı zaman aslında hani buradan çıkışın yolu bir seçim gibi görünüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü yönetemiyorlar. Geçen her gün vatandaşın üzerine gelecek olan yük ağırlaşacak. Bakın yeni yıla girdik bir zam bombardımanıyla karşı karşıya kaldık. Daha yeni yıl, daha birinci gün, ikinci gün başladı zamanlarla başladı. Nereye kadar gidecek bu? 10 milyonu aşkın işsiz var. Asgari ücreti ne hale getirdiler. İnsanlar geçinemiyorlar doğru dürüst. 10 milyonu aşkın işsiz var. Dolayısıyla çok ağır bir tablo var, bu ağır tablodan Türkiye’nin kurtulması lazım. Bu siyasi tercihten Türkiye’nin kurtulması lazım. Türkiye bu siyasi tercihe mahkum değildir. Daha iyi yönetilmeyi hak ediyor Türkiye. Daha iyi yönetilmeyi, halkına hesap vermeyi, halkın dertlerini dinlemeyi, halkıyla bir arada olmayı, işsizi dinlemeyi, bir anayasal kurum olan Ekonomik Sosyal Konsey’i bile toplamadılar. Yani arkadaş sizin derdiniz nedir diye soracakları kişi yok. Esnafa soramıyorlar, çiftçiye soramıyorlar, işçiye soramıyorlar, sanayiciye soramıyorlar. Sarayda oturmuşlar kendi kendilerine plan program yapıyorlar. Arkadaş sen önce derdi yaşayan kişiyi bir dinle bakalım bu kişinin derdi ne önce bunu bir dinle. Çağır gelsin kardeşim senin derdin ne, buraya da topla bütün bakanlarını bak kardeşim bu adamın derdi bu nasıl çözeceğiz. Kendi kendinize oturmuşsunuz Türkiye’de hiç dert yok… Tek dert var ama Kılıçdaroğlu. Tek dert var o, o zaman ne yapalım? Biz bunun sesini nasıl keseriz. Kesemezsin kardeşim kesemezsin. Yeri gelirse sokak sokak gezerim ben Türkiye’yi. Türkiye bunu hak etmiyor. Aşmak zorunda Türkiye bunu. Aşmanın yolu nedir? Demokratik yollarla bunu Türkiye’nin bu buhranı aşması lazım.
Suat TOKTAŞ- Size özel ilgi Sayın Erdoğan’ın bir ilgisi olduğunu ve tek derdi bu diyorsunuz ya neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü ben doğruları söylüyorum. Ben esnafın derdini dile getiriyorum rahatsız oluyor, berberin sorununu dile getiriyorum rahatsız oluyor. Çünkü ona göre çok pembe bir tablo var niye bu Kılıçdaroğlu böyle konuşuyor? Memlekette açlık yok bu Kılıçdaroğlu niye böyle konuşuyor? Konteynırlardan çöp toplayan yüzbinlerce kişi var söylüyorum efendim bu Kılıçdaroğlu niye böyle konuşuyor. Bunların derdini kim dile getirecek kardeşim? O adam dile getirdiğinde yakalıyorsun doğru hapse atıyorsun.
Suat TOKTAŞ- Yönetilemiyor dediniz ağır bir ekonomik tablo var dediniz. Ağır bir ekonomik tablo ve yönetilemeyen bir ülkede iki tercih olur. Ya hemen seçime gider ve yönetebilir hale gelirsiniz veya ötelersiniz yönetemediğiniz için vakit dolmasını beklersiniz. Siz hangisinin tercih edildiğini düşünüyorsunuz? O yüzden 2021’de iktidarın bir sandık koyacağını düşünmüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan seçim yapılsa tekrar seçileceğine inansa gider. Seçil yapılsa kazanamayacağını bildiği için biz bunu nasıl uzatırız. Uzatıyor. Fatura kime çıkıyor? Garibana çıkıyor, onlara çıkıyor, sokaktaki insana çıkıyor fatura. Her geçen gün onların yaşam tarzları biraz daha ağırlaşıyor. Olay bu. Şimdi her şeye dolar üzerinden zam yapmaya başladılar, dolarlar esas alınmaya başlandı. Maaşı da bari dolarla ver o zaman. Ver memur maaşlarını, asgari ücreti hepsini dolar üzerinden ver. Onları da dolara endeksle o zaman. Birde biz yerliyiz ve milliyiz diyorlar. Ne yerliler ne de milliler. İnsan kendi vatandaşından dolarla borçlanır mı? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesi dolar üzerinden borçlanıyor niçin? O vatandaş bile sana güvenmiyor. Sen bu güvensizliği yarattıktan sonra sarayda nasıl oturursun, nasıl oturursun sen sarayda?
Suat TOKTAŞ- Sizi yerli ve milli bulmuyor, yerli ve milli muhalefeti de biz tesis edeceğiz dedi Sayın Erdoğan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Etsin tabi.
Suat TOKTAŞ- Bu daha fazla baskı, daha fazla farklı siyasi manevralar getirebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anadolu’da güzel bir söz vardır, zalimin erken gitmesi için dua ederler zulmün artsın diye. Zaten yaptıkları zulüm, yaptıkları zulüm. Nereden nasıl acaba biz Kılıçdaroğlu’nu nereden nasıl şu CHP’yi sıkıştırıp atabiliriz diye. Atamazsın kardeşim. Yedi sülalemizi araştırdın. Boğazımızdan aşağı haram lokma inmedi, inmeyecek, Allah’ta nasip etmesin. Kardeşim sen sabah, öğle, akşam haram lokmalar yiyorsun. Sen nasıl o sarayda oturabiliyorsun.
Bakın, Erdoğan Ankara’ya ilk geldiğinde Keçiören’e gitti dedi ki ben mütevazi bir apartman dairesinde oturacağım. Hiç eleştiri aldı mı? Hiç eleştiri almadı. Efendim milletvekillerinin böyle lojmanlarda oturması doğru değil halkın arasında otursunlar. Milletvekili lojmanları satıldı itiraz eden oldu mu? Hiç kimse etmedi. Peki o Keçiören’deki mütevazi evden saraya taşınmak nasıl bir duygu? Hangi inanç, hangi kimlik, hangi öngörü, hangi hırs. Keçiören’de geldiği zaman bu ülkede insanların büyük bir kısmı, kendisine oy verenlerin büyük bir kısmı işte Başbakan olarak görmek istediğimiz bu diyordu. Şimdi? Bakanlar ulaşamıyorlar.
Suat TOKTAŞ- Nasıl ulaşamıyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan’a ulaşamıyorlar. Örnek verdim yani bizim Akdeniz’deki gemimize baskın yaptılar 3 saat kimse ulaşamadı. Roma Büyükelçisi bir saat daha izin verin bir saat daha. 4 saat. Sonra indiler gemiyi aradılar. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir şey yaşamamıştı, yaşayamazdı yani. Düşünün ya savaş olsaydı ne olacaktı? Her şey bir kişiye bağlanamaz. Ailede bile yani karı, koca, çoluk çocuk bir arada bir daire alırken bile danışırız birbirimize. Parayı bir yere harcarken bile oturur danışırız nereye harcayalım, şuraya mı şuraya mı harcayalım diye danışırız, bir istişare ederiz. Devlette bu kalktı. Yok böyle bir şey.
Suat TOKTAŞ- Bu gidişata son vermek içinde yani biraz politik meselelere girdik ve hızlanalım istiyorum. Çok sık bir şekilde artık belediyelerinizin faaliyetleri icra edilirken işte açılışlar, temel atmalar vs. oraya Sayın Akşener’le birlikte millet ittifakı bileşenlerinin oralarda olduğunu görüyoruz ve bloklar giderek de netleşiyor gibi görünüyor. Şimdi millet ittifakı blokunun içine farklı seçenekler düşünülüyor mu, buna ihtiyaç var mı? DEVA’dır, Gelecek’dir, HDP’dir her neyse dışarıda kalanlar. Böyle bir arayışınız var mı ya da buna ihtiyaç var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Suat Bey, bu daha çok erken nedeni de şu, önümüzdeki seçimler bir siyasi parti seçimi değil. Yani vatandaşlar oy kullanırken her ne kadar belli siyasi tercihler bağlamında yapsalar da dahi önümüzdeki seçimler demokrasiden yana olanlarla demokrasiye karşı olanların seçimi olacaktır. Demokrasiden yana olanları millet ittifakı temsil edecek. Otoriter rejimden yana olanı, tek adam rejiminden yana olanları da cumhur ittifakı temsil edecek. Bakın bugün, cumhur ittifakında hiçbir tartışma var mı? Hiçbir tartışma yok. Bir kişi var orada o ne derse oluyor.
Suat TOKTAŞ- Hangisi Sayın Bahçeli mi, Erdoğan mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan ne derse oluyor zaten.
Suat TOKTAŞ- Ama Sayın Bahçeli’nin dediği şeylerde çok sık olmaya başladı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Arada bir bunu yapma dediği zamanda o da yapmam olur diyor. Ben yapmam ama son söz yine onun. Dolayısıyla bakıldığı zaman orada bir tartışma zemini, demokrasi zemini yok orada. Tam bir otoriter yapı var. Bahçeli’de otoriter bakıldığı zaman bir otoriter yapı var orada. Peki millet ittifakında? Demokratik bir yapı var burada. Yani biz iktidara geldiğimizde ülkeyi nasıl yöneteceğiz, önceliklerimiz neler olacak oturup bunları konuşacağız, bütün bunlar yapılacak.
Dolayısıyla bugünden bir millet ittifakının bileşenleri ne olacak, öbür tarafın bileşenleri ne olacak diye bir tartışma zemini daha çok erken. Şöyle, benim gördüğüm kadarıyla demokrasiden yana olanlar güçlendirilmiş parlamenter sistemden yana olanlar aynı zamanda öyle tanımlamak gerekiyor. Tam tek adam rejimine değil meclisin gerçekten güçlendirilmesini, meclisin yürütme organını denetlemesini, dolayısıyla yasama, yargı, yürütme arasındaki dengenin birbirini denetleyen dengenin güçlenmesini istiyor. Dolayısıyla adalet dağıtan mekanizmaya siyasetin baskı yapmamasını istiyor ve arzu ediyor. Adalet dağıtacak insanların temiz insanlar olması, hukukun üstünlüğüne göre ve vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri gerektiğine inanıyor. Siyasi otoritenin yargı üzerine baskı yapmaması, insanlar rahatlıkla siyasetçiyi eleştirebilmeliler, siyasetçiyi eleştirdi diye insana hapis, cezalar, para cezaları bunlar olmamalı, demokrasilerde bunlar olmamalı. Bunların hepsini aşabilmeli Türkiye. Bu çerçevede bakıyoruz ve ben ittifakın yani millet ittifakının demokrasiden yana olan tavrının vatandaş tarafından da benimseneceğine inanıyorum. Çünkü vatandaşımız demokrasiyi seviyor, demokratik bir ülkede yaşamak istiyor. Bugün bakın herkes sadece Türkiye’ye özgü demiyorum yani diğer ülkelere de bakın bize ve bizden daha zor durumda olan ülkelere de bakın herkes geleceği nerede arıyor? Bir anlamda batının gelişmiş ülkelerinde hangi standartlar varsa bizim ülkemizde de olsun diyor. Bizde onu vaat ediyoruz zaten. Bizim ülkemizdeki insanlar niye üçüncü sınıf demokrasi, dördüncü sınıf demokrasiye layık olsun ki. Bizde birinci sınıf demokrasi istiyoruz, bizde özgürlük istiyoruz, bizde düşüncelerimizi açıkça ifade edelim istiyoruz, bizde bilime saygı duyulmasını istiyoruz, inanca kimliğe saygı duyulmasını istiyoruz, yaşam tarzına saygı duyulmasını istiyoruz. Demokrasilerde hangi kurallar geçerliyse bizim ülkemizde de o olmalı. Devlet elinde sopa olan bir devlet olmamalı. Devlet ana olmalı, vatandaşını kucaklamalı, vatandaşın derdini dinlemeli. Ona ne diyoruz biz? Sosyal devlet diyoruz. Fakirin, fukaranın yanında olan devlet diyoruz. Fakiri, fukarayı unuttuk attık bir kenara bütün 80 milyonu 5 kişiye çalışır hale getirdik. Bu olmaz. Bunlardan Türkiye’nin kurtulması lazım.
Suat TOKTAŞ- Peki dışarıdan bakıldığında bir süre öncesine kadar yani bir süre derken işte şimdi takvimlendiremiyorum belki ama Sayın Bahçeli’nin Sayın Erdoğan üzerinde epey bir etkisi olduğunu görebiliyoruz kimi kararlarda erkenden devreye girip işte demokratikleşme dediğinde, reform dediğinde devreye girip olmaz öyle şey dediğinde geri adımlar atıldığını görüyoruz. Sayın Bahçeli geçmişte işte iktidarlara son vermiş yaptığı siyasi manevralarla o yönüyle de maruf bir siyasetçidir. Bir noktaya getirip Sayın Erdoğan’ın elini bırakacağını düşünür müsünüz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum onu emin olun.
Suat TOKTAŞ- Bir tahmin olarak soruyorum zaten.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum bırakır mı, bırakmaz mı, beraber mi yürürler, beraber yürümezler mi bilmiyorum emin olun. Yani çok da fazla ilgilenmiyorum aslında. Neden ilgilenmiyorum? Şunun için, vatandaşın derdiyle bizim ilgilenmemiz lazım. Vatandaşın sorunlarını nasıl çözerizi bizim gidip vatandaşa anlatmamız lazım. Onların Türkiye’yi getirdiği yer burası. Kim getirdi? Beraber getirdiler buraya. 21.yüzyılın Türkiye’sinde askıda ekmek mi olur? 21.yüzyılın Türkiye’sinde askıda ekmek. Yani fakirin gelip de dileneceği bir alanı yaratıyorsunuz siz. Hangi akıl, hangi mantıkla bunu yapıyorlar? Dolayısıyla aralarında barış mı olur, aralarında kavga mı olur, Bahçeli destek mi verir, Bahçeli desteğini çeker mi o ayrı bir şey. Biz onlarla ilgilenmiyoruz. Bizim ilgi alanımız Türkiye’nin içinden geçtiği bu buhran sürecinden Türkiye’yi nasıl kurtarabiliriz demokratik yollarla.
Suat TOKTAŞ- Sorudaki kastım şu zaten. Yani o ikili yapı bozulduğu zaman politikanın gidişi değişiyor da o yüzden o sebeple sordum yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru yani ikili yapı bozulduğu zaman belki daha farklı dengeler gündeme gelebilir veya erken seçim gündeme gelebilir. Bu çağrıyı kim yapar kim yapmaz onu bilmiyorum ama Türkiye’yi erken seçime götürecek iki aktörün olduğunu da biliyoruz yani Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın olduğunu da biliyoruz.
Suat TOKTAŞ- Sayın Muharrem Erkek’in bir açıklaması olmuştu bizim ekranda oldu. Ocak ayı içinde ya da ilk çeyrek gibi ama Ocak’tı galiba. Millet ittifakının bileşenleriyle oturacağız ve şunu çalışacağız, güçlendirilmiş, iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçiş üzerinde sizin partinizde bir çalışma yapıldığı ve sonrasında bunu millet ittifakının bileşenleriyle ortaklaştırma benim anladığım oydu. Tam böyle ifade etmedi belki ama. Bu çalışma ne aşamada? Siz millet ittifakı olarak az önce sordum ekonomide bizim bütün hazırlıklarımız var ama şimdi söylemek istemiyorum dediniz ama anladığım kadarıyla siyasette de böyle hazırlıklarınız var ve Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde bu zikrediliyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Bizim anahtarımız bu İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi. Burada bütün ayrıntılar ana başlıklar itibariyle var. Bu ayrıntılar İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi sadece bizim siyaset tarihimizde değil dünya siyaset tarihinde de önemli bir belge olarak bu yerini alacaktır. 13 maddeden oluşan bu Çağrı Beyannamesi geçen yüzyıldan devraldığımız bir mirası gelecek yüzyıla Türkiye’yi bir yıldız yaparak nasıl götürebiliriz. Bunun ana ilkelerini ortaya koyan bir beyanname bu beyanname. Dolayısıyla biz bu beyannameye büyük önem veriyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter sistem eski sisteme dönüş anlamına gelmiyor. Eski sistem geçmişte darbeler yaşayan bir Türkiye’de şöyle veya böyle darbe hukukunu oluşturan bir belge, bir beyanname aslında. Biz darbe hukukundan tamamen arındırmak istiyoruz. Gerçek anlamda bir demokrasi, gerçek anlamda özgürlük, gerçek anlamda kişi başına gelirin arttığı, gerçek anlamda sağlıklı bir gelir dağılımının olduğu bir yapı.
Suat TOKTAŞ- Barajın düşürülmesi benzeri şeyler var mı çalışmanızda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Şimdi şöyle, Sayın Davutoğlu ekibiyle beraber bir çalışma yaptı, kendilerinin ziyaretinde de bu çalışmayı özetlediler.
Suat TOKTAŞ- Ergun Özbudun’la Serap Yazıcı’nın yaptığı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yapıldı. Bildiğim kadarıyla diğer siyasi partilerde güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili düşünceler oluşturuyorlar kendi ekiplerini onlarda kurdular çalışıyorlar. Tabi bu çalışmalar gider yani önce her parti kendi çalışmasını belli bir olgunluğa ulaştırdıktan sonrada belli bir zaman dilimi içinde belki bir araya gelinebilir, oturulup konuşulabilir. Bizim göremediğimiz bir eksikliği bir başka parti görmüş olabilir. Dolayısıyla onu daha olgun, daha mükemmel hale getirmek mümkün olacak. Biz bunları yapacağız. Yani şöyle, herkesin düşüncesini rahatlıkla ifade edebildiği, devletin şeffaf ve saydam olduğu, terörden Türkiye’nin arındırıldığı, sadece kendi ülkemizde değil Ortadoğu’da da barışın egemen kılınması için özel çaba harcandığı bir sürecin içine, dış politikada barış eksenli bir dış politikanın olması gerektiği, Türkiye’nin bir sömürü alanı halinden süratle çıkarılıp çalışan, üreten, kazanan, alın teri döken, ihracat yapan, dünyada saygınlığı olan bir ülke haline gelmesini istiyoruz. Siyasetin her türlü kirlilikten arınması gerektiğine inanıyoruz. Bunun içinde bir siyasi ahlak kanunu bizim bu 13 maddemizin içinde o da var. Çünkü siyaset gerçekten de çok kirlendi Türkiye’de. O kadar kirlendi ki düşünebiliyor musunuz evine ekmek götüremeyen insanlar var, emekli milletvekili aylığı, 4 – 5 yerden yönetim kurulu aylığı, ne yapacaksınız bu parayı. Vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Devleti arpalığa çevirdiler. Türkiye’nin bunlardan arınması lazım. İşsiz var, mühendis, bitirmiş, okulu bitirmiş, KPSS’den 90 puan almış, 92 puan almış, 95 puan almış kişi işsiz. Ama 60 puan alanı alıyorsunuz niçin? Torpili var. Gençler torpili asla ve asla kabul etmiyorlar asla. Bütün emeklerinin siyaset kurumu tarafından nasıl çalındığını görüyorlar. Hak etmeyen kişiye belli makamların nasıl tahsis edildiğini görüyorlar. O kadar bozulduk ki Suat Bey, sahte diploma TBMM’de savunuldu. Akıl alacak şey değil. Sahte diploma. Kendisi söylüyor sahte diplomayı bu bana verdi sahte diplomayı alan kişinin hakkını yani o sahte diplomayı meclisin kürsüsüne çıkıp bir başka kişi aynı partiden AK Partili bir milletvekili sahte diplomayı savunuyor. Hayatımda söyleseler bu olmaz derdim. Bu oldu. Bari hani adam dese ki, sahte diplomayı alan kişi dese ki bu sahte değildir dese çık hadi savun ben bunu anlarım. Adam gitmiş mahkemede bu sahtedir demiş zaten. Bana bu sahte diplomayı şu okuldan aldım, verdiler bana diyor zaten. Hakimde bunu kararına yazıyor zaten. Ve siz bu sahtekarın sahtekarlığını meclis kürsüsünden savunuyorsunuz. Bu meclise nasıl güveneceksiniz siz, bu ahlaksızlığa nasıl gidip oy vereceksiniz? Vicdanım kabul etmiyor. Sahtekarların banka yönetim kurulunda görev alması ne demektir? Yarın bu adam kalksa bankayı soysa ne diyeceğiz? Şunu diyeceğiz, zaten diploması da sahteydi. Sahte diplomayı birisini getirip bankanın yönetim kuruluna koyarsan o da ilk işi ne olacak? Diplomayı nasıl aldıysam bankayı da öyle soyarım diyecek. Aklın alacağı şey değil gerçekten. Yani düşündüğüm zaman böyle bir şey olmaz canım bu kadar da abartıyoruz. Abartmıyoruz yaşıyoruz, yaşıyoruz biz yani.
Suat TOKTAŞ- Buradan şöyle yani gene siyasi bir şeye getireceğim ama buradan çıkışı işte bloklar daha doğrusu ittifaklarla buradan çıkış arıyorsunuz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ahlaklı insanlarla çıkış arıyoruz. Bakın, blok mlok değil ahlaklı insanlarla demokrasiyi savunan, fakirin fukaranın hakkını savunan, garibanların hakkını savunan, ahlaklı olan bir siyaset anlayışıyla Türkiye’yi buradan çıkarmak istiyoruz. Ahlaksızlar bir tarafta kardeşim. Ahlaklı olanlarda burada. Bunların tamamı demokrasiyi savunuyor, tamamı hesap vermeye hazır tamamı. Biz hesap vereceğiz bu millete diyorlar. Şunu düşünebiliyor musunuz? Kendi toprağımız Süleyman Şah türbesinin olduğu yer kendi toprağımız, kendi toprağımızdan bayrağı indirdik. Süleyman Şah türbesini kaçırdık getirdik başka yere definini yaptık birde üstene kahramanlık edebiyatı yaptık. İnsan utanır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tek kurşun atmadan kendi toprağını terk eden bir siyasi iktidara nasıl oy veririz? Kendi toprağından, kendi vatanından tek kurşun atmadan kaçıyorsun ve orayı da düşmana değil terör örgütüne teslim ediyorsun. Sonra diyorsun ki bana oy verin, ben Türkiye’yi koruyorum. Sen Türkiye’yi korumuyorsun arkadaş sen Türkiye Cumhuriyeti devletinin topraklarını terör örgütüne teslim ettin. Ordun kaçtı oradan, sen bu noktaya getirdin. Çünkü siyasi tercih öyleydi.
Suat TOKTAŞ- Nedir siyasi tercih?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orduya görev verirsen yapar. Siyasi tercih orayı bırakacaksınız.
Suat TOKTAŞ- Askerin kendisinin verdiği bir karar değil?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değil tabi değil.
Suat TOKTAŞ- Ama işte dış politika üzerinden çok fazla iç politika yönlendirilebiliyor biliyorsunuz. Yani dışarıda bir hamasi söylemle içerde pek çok kesimi buluşturup sesiz de bıraktırabiliyorsunuz. Dış politika bir araç olarak kullanılıyor gibi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dış politikayı Türkiye’nin aleyhine kullanıyorlar. Bakın bu kadar açık ve net söylüyorum Türkiye’nin aleyhine. Herkes bize düşman oldu. Mısır bizim ortak tarihimizin olduğu, Mısır ortak kültürü yaşadığımız bir devlet. Biz Mısır’la niye düşman olduk, hangi gerekçeyle düşman olduk? Bizim bütün bunları düşünmemiz lazım. Biz Doğu Akdeniz’de hakkımız olan şey, kimsenin hakkını yemek istemem yani Doğu Akdeniz’e sahip çıkanların hepsi haklı yani bizden. Hepimiz haklıyız yani evet burası bizim Doğu Akdeniz’de çıkacak olan doğalgazıydı, petrolüydü bunların tamamının Türkiye üzerinden geçmesi lazım Avrupa’ya öyle gitmesi lazım. Türkiye’nin de çıkarı böyle Avrupa’nın da çıkarı böyle ve biz orada yalnız kaldık. Niye biz yalnız kalıyoruz bizim hakkımız var orada. Oturdular oradaki devletler hep beraber bir anlaşma imzaladılar Türkiye yok içinde. Niye yok içinde kardeşim? Bakıldığı zaman gerçekten insan üzülüyor, gerçekten üzülüyor. Yazıktır günahtır. Bir devlet böyle yönetilmez, bir devlet böyle yönetilemez yani.
Suat TOKTAŞ- İçerde sıkışmanın getirdiği bir etki olabilir mi dış politikadaki bu sözünü ettiğiniz tırnak içinde tutarsızlıklar? İçerdeki sıkışmanın bir etkisi olabilir mi dış politikadaki bu savrulmalar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İç politikada hangi sıkışma? Haklı bir şey yaptılar da biz karşı mı çıktık? Hayır. Eğer siz malvarlığınız dolayısıyla tehdit edilir noktaya gelmişseniz siz o ülkeyi bağımsız yönetemezsiniz. Türkiye’nin bu gerçeği görmesi lazım. Bir devletin başkanı başka bir egemen devletin başkanı tarafından malvarlığıyla tehdit ediliyor. Araştırırım ha diyor. O devletin başkanının ne yapması lazım? Araştırın kardeşim demesi lazım. Benim halkıma veremeyeceğim hiçbir hesap yoktur demesi lazım. Diyemiyor. Papazı bırak dediği zaman bıraktın mı? Bıraktın. Hani bu can bu tende kaldığı sürece alamazsın diyen kimdi? Niye verdin? Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kavgadan uzak düşünmesi lazım, sakin bir ortamda düşünmesi lazım. Bu memleket niye bu hale geldi?
Suat TOKTAŞ- İçerdeki sıkışma derken aslında kastım şuydu, içerdeki sıkışmayı dış politikanın tartışılmasıyla örtme bağlamında sormuştum aslında bunu ama siz orada da onun da ötesinde bir dış şantajdan dolayı bunlara sürüklendiği yönünde Sayın Erdoğan’ın bir analiz yapıyorsunuz anladığım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi normalde dış politikayı belirleyen liyakatli kadrolar Dışişleri Bakanlığındadır. Dışişleri Bakanlığında büyükelçi olmak kolay değildir. Belli bir zaman dilimi, belli bir eğitim, belli bir görgü, belli bir dünyayı tanıma bu süreçten geçer bütün bunların tamamı. Eğer siz dış politikada rüşvet alan kişileri büyükelçi olarak atarsanız siz önce kendi devletinizin saygınlığına gölge düşürmüş olursunuz. Kişiler rüşvet aldı mı? Aldı. Peki siz bunları nasıl büyükelçi tayin edersiniz? Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek üzere düşünebiliyor musunuz? Arabasında Türk bayrağı taşıyacak bu kişi ve siz getiriyorsunuz bunu Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden kişi olarak büyükelçi tayin ediyorsunuz. Olmaz, olmamalı. Ama yapıyorsunuz. Buna hepimizin itiraz etmesi lazım. Bu işin sağ solu var mı? Ahlakla ilgili bir konu bu. Bunun üzerinde bizim oturup düşünmemiz lazım, bunun üzerinde bizim tartışmamız lazım.
Suat TOKTAŞ- Osman Kavala meselesi var, Demirtaş meselesi var ama oraya şöyle gelebilir miyim? Hem dış politikayla bağlantılı olduğu için biraz da soruyorum. HDP’ye alternatif yeni bir parti arayışı ve iktidar destekli bir parti arayışı olduğu yönünde iddialarda basına yansıdı. Osman Öcalan’la bir görüşme yapıldığı, Cumhurbaşkanı danışmanlarından birinin bu görüşmeyi 4 ay önce yaptığı yönünde gazeteci Muhammet Vefa’nın bir iddiası oldu kamuoyunda da epey konuşuldu ama pek bir açıklama gelmedi Cumhurbaşkanlığından en azından bir yalanlama duymadık. Bu tür temaslar veya HDP’ye alternatif Kürt oluşumlarının siyaset dengesini değiştireceğini düşünür müsünüz? Ama öncelikle böyle bir teması nasıl değerlendirirsiniz sonra ikinci kısmını sormuş olayım. Yani Osman Öcalan’la böyle bir görüşmeyi nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi yerel seçimlerden öncede TRT gidip bir görüşme yapmıştı. Dolayısıyla şimdi yeni arayışlar var doğru gazetelerde de bu haber olarak yer aldı. Ne görüşüyorlar, ne yapıyorlar bilmiyoruz.
Suat TOKTAŞ- Cumhurbaşkanının danışmanı görüştü iddia o.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan istemese böyle bir görüşme zaten olmaz. Erdoğan’ın telkiniyle veya talebiyle yapılmış olabilir. Geçmişte de yerel yönetimlerde de Erdoğan’ın telkini ve talebi olmasıydı yine bu görüşmeler olmazdı o dönemde de buna benzer görüşmeler yapıldı. Erdoğan benim anladığım kadarıyla bir çıkış arıyor. Bu sorunun aslında muhatabı Sayın Bahçeli’dir yani. Sayın Bahçeli’ye sorulması lazım bu sorunun. Bahçeli’nin bilgisi dahilindedir büyük bir ihtimalle bu tür görüşmeler. Madem bunlar bitti ittifak içindeler Sayın Bahçeli’de herhalde bu konuda bir şeyler söyleme ihtiyacı duyacaktır.
Suat TOKTAŞ- Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararları ortada. Anayasa Mahkemesinin AİHM’nin fakat buna rağmen ve ısrarla yerine getirilmeyen yüksek mahkeme kararları var. Kavala ve Demirtaş ısrarı neden iktidarın, bu yöndeki ısrarı neden neye bağlıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi kişileri yargıdan bağımsız olarak siyaset kurumu düşman olarak bellemişse ve bunları düşmanlaştırmışsa yargıyı da öç alma kurumu haline dönüştürmüşse siyasetin ya da siyasetçinin öç almak için yargıyı da kullanır noktaya gelmişse Türkiye’de buna benzer olaylar olur. Yani ben yargı kararları Anayasa Mahkemesi kararına alttaki mahkeme uymuyorum diyor. Uymadığı zaman ne oluyor? O hakim terfi ediyor, daha üst yere geliyor. Bu tür kararlar belli zaman dilimi içinde de çoğalacak neden? O kararı veren kişi saraya şu mesajı gönderiyor bende senin yanındayım. Dolayısıyla bende Yargıtay’a üyeyim, bende Anayasa Mahkemesine adayım yani dolayısıyla beni de oraya atın. Bakın ben ne diyorsan o çerçevede kararlar veriyorum. Bu yargıdaki bozulma sürecini gündeme getiriyor. Dolayısıyla bizim Osman Kavala veya Selahattin Demirtaş veya başka kimler yok ki aslında haksızlığa uğrayan. Milyonlarca insan var.
Suat TOKTAŞ- İkisi çok sembolik olduğu için. Yani içerde kalmaları için neden bu kadar ısrar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Milyonlarca kişi var yani haksızlığa uğrayan. Yani gerçekten milyonlarca kişi var. İşte kanun hükmünde kararnameyle üniversitelerden atılan çok sayıda hakim var, çok sayıda akademisyen var, devlet memurları var. Yani bakıldığı zaman hak istiyorlar, hak arıyorlar bunlar hakkı nerede arayacaklar? Doğal olarak mahkemelerde arıyorlar, beraat edenler var, hala atanamayanlar var. İçlerinde gerçekten adaleti sağlıklı bir zeminde götürebilirsek gerçekten sağlıklı bir zeminde götürebilirsek, hakim hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verirse hepimiz saygı duyacağız. Ama buna hakim değil de siyasi otorite karar verir ve hakimde siyasi otoritenin beklentisi üzerine o kararı pekiştirirse, mühür basarsa bu olmaz. Burada sorun var demektir.
Suat TOKTAŞ- Bu son gelen bir yasa vardı biliyorsunuz kitle imha silahlarının yayılmasıyla ilgili bir yasaydı ve oradan içinden yine bir takım düzenlemeler çıktı derneklere kayyum atanmasından sivil toplum örgütlerine kadar, mal varlıklarını dondurma vs. şimdi bambaşka bir yasa gelirken içinden başka bir sürpriz çıkıyor. Sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini de denetleme gibi bir kaygı, bir amaç görülüyor. Buradan ne murat ediyor olabilir iktidar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sivil toplum örgütlerinin bağımsız siyaset kurumunu sorgulamasından rahatsızlık duyuyorlar. Dolayısıyla buralara acaba kayyum atayıp da bunları tekrar sadece bizim lehimize söylem geliştiren birer kuruma dönüştürebilir miyiz arayışı da olabilir. Ama doğrusunu isterseniz şunu söylemek isterim, ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye’yi yönetemiyorlar, baskı kuruyorlar, toplumun her kesimine baskı kurmaya çalışıyorlar, toplumun sessiz kalmasını, itiraz etmemesini, verilen her karara koşulsuz uymasını bekliyorlar. Ama böyle bir toplumu 21.yüzyılın Türkiye’sinde yaratmak mümkün değil. İnsanlar bakıyorlar, görüyorlar, konuşuyorlar. Bunun böyle gitmeyeceğini görüyorlar. Bizim bunların hepsini görüyoruz ve yaşıyoruz.
Suat TOKTAŞ- Peki daha otokratik bir yıl geçirme ihtimalimizi görüyor musunuz şu düzenlemelerden kaynaklı olarak söylüyorum. Daha baskıcı bir döneme giriyor olabilir miyiz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olacak görünen tablo o zaten. Daha baskıcı bir süreç yaşayacağız yani Türkiye’de bu bir şekliyle görülüyor biliniyor zaten. Ama bunlar bizim daha güzel bir Türkiye’yi inşa etmemize engel olmayacak. Hep beraber daha güzel bir Türkiye’yi inşa edeceğiz halkımızla beraber birlikte yapacağız bunu. Demokrasiye olan inancımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı yok. Hepimiz bu güzel Türkiye’yi büyütmek zorundayız. Babalarımız, dedelerimiz bu güzel ülkeyi kan dökerek inşa ettiler, ağır bedeller ödediler, canlarını verdiler, organlarını verdiler, hayatlarını verdiler. Dolayısıyla kimisi gazi oldu, kimisi şehit oldu. Tarlalarında çalıştılar, fabrikalarında çalıştılar, Türkiye’yi büyütmeye çalıştılar. Biz kişileri değil Türkiye’yi büyütmek zorundayız. Kişileri değil Türkiye’yi saygın kılmak zorundayız ve bu çerçevede hareket etmek zorundayız. Böyle güzel bir Türkiye’yi inşa eder miyiz? Evet inşa ederiz. Kapasite var mı? Evet bu ülkenin kapasitesi var. Kadroları var mı? Evet bu ülkenin kadroları var. Bu ülkenin dinamikleri var mıdır? Evet bu ülkenin güçlü dinamikleri var. Bütün bunların tamamını aşabiliriz.
Suat TOKTAŞ- Son olarak 2021 değerlendirmesi almak istiyorum ama eğer eksik kalmış net bir soru var onu sormazsam epey spekülasyona yol açma ihtimali olduğu için soruyorum. Pınar Gültekin cinayetine ilişkin sizin milletvekillerinizden birinin babayı aradığı ve bundan vazgeçin dediği yönünde. Sizin bu yönde açıklamanız oldu bu arada bunun farkındayım. Fakat Halk TV ekranında bu soru sorulmadı gibi bir spekülasyonun önünü kesme amaçlıdır. Gazetecinin de birde böyle toplumsal bir görevi vardır hem de kamuoyunun bir biçimde sesini aktarma durumundayız. Cevap verdiğinizi bile bile soruyorum ama yine de bir sorudur. Şimdi baba diyor ki, böyle bir telefon açıldı vazgeçmem istendi. Fakat milletvekili çok net bir şekilde şunu söylüyor, eğer bu kanıtlanırsa bırakın partiden istifayı milletvekilliğinden istifa edeceğim diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dedi açıklama yaptı.
Suat TOKTAŞ- Siz bu olaya baktınız mı, bu tam olarak nedir? 4’ünde gerçi duruşma var orada da anlaşılacak ama baba tam bir kanıt koyabiliyor mu böyle bir arama yapıldığı, baskı yapıldığına ilişkin?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit, milletvekilimiz HTS kayıtlarını istedi zaten. Geldiği zaman bütün gerçekler ortaya çıkacak. Milletvekilimiz gayet açık, gayet net bir şekilde kardeşim aradım, zaten 1 – 1,5 dakika konuşmuş başsağlığı dilemiş. Yani defin işlemi gerçekleşmiş ertesi gün arayıp başsağlığı dilemiş, söylediği o. Kanıtlarlarsa öyle bir görüşmeyi cep telefonuyla yaptığı konuşmayı, ben bırakın CHP’den ben milletvekilliğimden de istifa ederim. Bu kadar açık ve net zaten. HTS kayıtları gelir bakılır edilir. Hatta mahkemede isteyebilir bu kayıtları, görüşmelerin kayıtlarını da isteyebilirler. Hepsi istenebilir yani. Bizde büyük dikkatle takip ediyoruz zaten.
Suat TOKTAŞ- Aslında şuanda sormadığım cevabını daha önce başka vesilelerle verdiğiniz sorularım var fakat tekrara düşmüş oluyor. Ben yine bir 2020’yle ilgili bir son değerlendirme ve 2021’i almak isterim. Ama 2020 şöyle soruyum, pek çok insan gitse de kurtulsak psikolojisiyle uğurladı. 2020 gerçekten zor geçti. Siz 2020’de yılın olayı nedir, 2020’yi nasıl tanımlarsınız birde yılın olayı olarak neyi gördünüz mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Pandemidir zaten yılın olayı. Sadece bizde değil bütün dünyada öyle bakıldığı zaman. Bütün insanlık bu virüsü nasıl yenebiliriz, aşıyı nasıl geliştirebiliriz diye çaba harcadı. Çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bizde tabi yani ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz tabi. Hayatını kurtaranlarda oldu. Bu yılın kahramanları kimdir? Bana göre sağlık çalışanlarıdır yani. Hepsi gerçekten de olağanüstü çaba harcadılar, günün 24 saati çalıştılar, bir insanı sağlığına kavuşturup onu hastaneden yolcu etmenin keyfini de yaşadılar, acıları da gördüler, çok sayıda sağlık çalışanı Covid-19’la mücadele ederken hayatını verdi. Dolayısıyla sağlık çalışanları bana göre dünyanın her tarafında yılın kahramanları olarak görülmeli.
Suat TOKTAŞ- Yılın hayal kırıklığı, yılın şoku, yılın üzüntüsü gibi böyle çeşitlendirmek istesek ilk anda aklınıza gelecek bir şey var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok yani dediğim gibi yani sağlık çalışanlarıyla sağlık çalışanlarının mücadele ettiği Covid-19’u yan yana getirdiğimizde dünyanın en önemli iki olayını görüyoruz zaten. Bir tarafta Covid-19 var, öbür tarafta ise Covid-19’la mücadele eden sağlık çalışanları var. Bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Suat TOKTAŞ- Peki 2021’i nasıl tanımlarsınız? 2020’yi hepimiz bir belalı yıl olarak andık anıyoruz. 2021?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 2021’de güzel bir yıl olacak. Karamsar değilim dediğim gibi. Pandemiyle ilgilide işte aşı bulundu. Umarım bu bütün dünyaya ücretsiz dağıtılır yani durumu iyi olan ülkelerin bunu finanse etmesi lazım. Dünya Sağlık Örgütünün bu konuda olağanüstü çaba harcaması lazım. Bu çerçevede Covid-19 süreci öyle anlaşılıyor ki 2021 yılında sona erecek ve biz 2021’de sağlığın dışında diğer alanlara da biraz daha fazla yoğunlaşmış olacağız. Siyasetin kirlilikten arınması benim en büyük dileğim. Bunu yapacağız.
Suat TOKTAŞ- Çok teşekkür ediyorum yılın ilk röportajıydı, gündemde yoğun. Aslında pandemi, sokağa çıkma yasakları. Fakat siz korunaklı bir şekilde ve mesafelere de dikkat ederek anladığım kadarıyla siyasi çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Çok teşekkür ediyoruz, sağlık diliyoruz. Çünkü gerçekten bu yıl en çok ona ihtiyacımız olacak. Size de çok teşekkür ediyoruz efendim, size de sağlık diliyorum. Halk TV’de bugün CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikteydik yılın ilk röportajıydı, 2021 temennilerini de dinledik. Gündeme ilişkin pek çok soru var. Fakat o sorulara verilmiş cevaplar vardı mükerrer olacaktı belki ama elzem olanları sormaya çalıştım, unuttuklarım mutlaka olmuştur. Artık sürçülisan ettiysem hem sizden hem izleyicilerimizden de af dilerim. İyi günler hoşçakalın.  

Gündem'den Öne Çıkan Haberler