22.03.2019

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Giresun’da STK Temsilcileri, Muhtarlar ve Kanaat Önderleriyle Bir Araya Geldi (22 Mart 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GİRESUN’DA STK TEMSİLCİLERİ, MUHTARLAR VE KANAAT ÖNDERLERİYLE BİR ARAYA GELDİ (22 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Benim fabrikamda tank üretecek, bana satacak, o kazanacak. Ya biz ne yapacağız? Erdoğan Katar emirinden neden uçak aldı? “Uçağı bedava aldım” dedi. Hangi bedava? Bu fabrikanın karşılığında uçak aldı. Bana dünyada bir örnek gösterin, kendi silah fabrikasını satıp karşılığında makam aracı alan bir adam gösterin. Yok böyle bir şey! Bunun adı ülkeye ihanettir. Bunun adı Türkiye Cumhuriyeti devletine ihanettir!”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Giresun’da STK temsilcileri, muhtarlar ve kanaat önderleriyle bir araya geldiği toplantıda şöyle konuştu:


“Martın sonu bahar” dedi Sayın Başkan, sen baharı getirmişsin, kutluyorum. Efendim Giresun, Milli Kurtuluş tarihimizde önemli bir yere sahip olan Giresun. Topal Osman’ı bağrına basan Giresun. Afyonkarahisar’da Milli Kurtuluş Savaşı’na katılanların şehitliğinin bulunduğu Giresun. O nedenle Giresun’un bizim Cumhuriyetin kuruluşunda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ülkeye bağlılığı, Kuvayı Milliye’nin oluşumu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün korunması, gözünü kırpmadan binlerce insanın Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak gidip katılmaları, Giresun’a özgü bir kahramanlık hikayesidir. O nedenle biz Giresun’u gönlümüzün ayrı bir yerinde tutuyoruz. Elbette güzel şeyler yaptı başkan, ondan hiçbir tereddüttüm yok zaten. Bundan sonra da yapacak. Kimin desteğiyle? Sizlerin desteğiyle. Kimin sorunun çözecek? Sizlerin sorununu çözecek. Elbette ki her gün belediye başkanları yeni bir sorunla karşılaşabilirler. Önemli olan sorunlara boyun eğmek değil, sorunları çözme iradesini ve kararlılığını göstermektir. Kerim Başkan’da da benim gördüğüm budur. Sorunları görür, çözme irade ve kararlılığını gösterir. O nedenle genç, laf aramızda yakışıklı bir belediye başkanına sahip olduğumuz için sizi yürekten kutluyorum.
Tabi zaman zaman bizler de gazete okuyoruz, Türkiye’nin neresinde olsun, acı olaylarla da karşılaşıyoruz. Ama hepimizin gönlünde yatan bir şey var. Adaletli bir Türkiye, adaletin dağıtıldığı bir Türkiye, hiç kimsenin adaletsizlikle karşı karşıya gelmediği bir Türkiye, en büyük arzumuz budur. Adalet bir devleti var eden temel kurumdur. İnsanın vicdanıdır aslında adalet. Haksızlığa uğradığı zaman bir kişi, haksızlığa uğradığı için hep beraber ona sahip çıkmamız gereken şeydir adalet. Birisi haksızlığa uğruyorsa, ona karşı hep beraber, o haksızlığı gidermek için mücadele edeceğiz. Şunun için söyledim, Rabia Naz Vatan var. Hayatını kaybeden 11 yaşında bir kızımız Eynesil’de. Babası geçen gün gözaltına alındı. Bir trafik kazası geçiriyor, getirilip kapının önüne konuyor, hayatı kurtarılamıyor. Fail yok ortada. Niye yok? Bir kaza var, gencecik bir çocuğumuz hayatını kaybetmiş. Babası şikayet ediyor, hak arıyor yani babası. Kızımın katillerini bulun diyor babası. Sen misin onu söyleyen, götürüp gözaltına alıyorlar. Bu mudur adalet? Bir evlat acısının ne olduğunu acaba bu yetkililer biliyorlar mı? Bizim topraklarımızda şu söz Anadolu’nun her yerinde söylenir, “Allah kimseye evlat acısı vermesin” denir. Evladın ne kadar değerli olduğunu, bir anne baba için ne kadar değerli olduğunu acaba o babayı gözaltına alan yetkililer biliyorlar mı? Baba ne istiyor? Kızımın katillerini bulun diyor, birileri devreye girip delilleri yok etmesin. Aylardır bekleniyor, adli tıp kurumundan rapor gelecek. Aylardır bu rapor niye gelmez? Kim devreye girer de bu rapor gelmez? Ben burada oturmuyorum, Ankara’da oturuyorum. Ama burada adalete susamış bir kitle varsa, adalete susamış bir baba varsa, ben o babanın yanında durmak zorundayım. Aksi halde Türkiye’yi Türkiye yapamayız. Aksi halde devleti devlet yapamayız. Aksi halde adaleti değil adaletsizliği beslemiş oluruz. Mevlana adaletsizliği dikene verilen su gibi tanımlar. O zaman hepimizin vicdan sahibiysek bu katili biran önce ilgililerin bulmalarını ve yargının önüne çıkarmalarını istiyoruz. Bunu istemek bir haksa, ben bu hakkı kullanmak istiyorum. Bunu istemek Giresunluların hakkıysa, Giresunluların da hakkını korumasını istiyorum. Ve dolayısıyla bu mücadeleyi beraber yapın, sizler de, bir evladın, bir annenin, bir babanın yaşanan dramını bir şekliyle adaleti sağlayarak en azından sonlandırmış olalım. Adalet farklı bir kavramdır. Adaletin olmadığı yerde insanlık olmaz.
Efendim bu girişten sonra… Bir araya geldik ve konuşuyoruz. Türkiye’nin büyük sorunları var, çok büyük sorunları var. Belki düşündüğünüzden çok daha fazla sorunları var. 17 yılda o kadar büyük borçlandık ki devlet olarak, bizi yönetenler o kadar Türkiye’yi borçlandırdılar ki, borcun faizini ödemek için de borç alır noktaya geldik. Borcun anaparasını değil, faizini ödemek için de borç alır noktaya geldik. Peki soru şu, bu borcun faizini kim ödüyor? Sizler ödüyorsunuz, 82 milyon beraber ödüyoruz. Nasıl ödüyoruz diyeceksiniz? Evde musluğu açtığınızda 5 çeşit vergi ödüyorsunuz. Elektrik düğmesine bastığınızda 4 çeşit vergi ödüyorsunuz. Dolmuşa binerken vergi ödüyorsunuz, otobüse, uçağa, neye binerseniz vergi ödüyorsunuz. Simit alırken vergi ödüyorsunuz. Kefen bezi alırken vergi ödüyorsunuz. Soru şu: Ben vergi ödüyorum da benim ödediğim vergiler nereye gidiyor? Benim ödediğim vergilerle fabrikalar yapılacaktı, fabrikaları sattınız. Kaça? 70 milyar dolara. Bizim babalarımızın, dedelerimizin kurdukları o fabrikalar 70 milyar dolara satıldı. O fabrikalar nasıl kuruldu biliyor musunuz? Üzüm satarak. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, sanayi yok, tarım ülkesi o zaman, sadece tarım var, üzüm sattık, incir sattık, pamuk sattık, buğday sattık ve o fabrikaları kurduk. Türkiye’nin ilk şeker fabrikasını Uşak’ta yumurta satarak kurduk. Bakın şeker fabrikasının tarihine bunu görürsünüz, yumurta satarak kurduk. Geldik 21. Yüzyıla, aradan yaklaşık 100 yıl geçti; şimdi fabrika satıyoruz domates alıyoruz dışardan, fabrika satıyoruz patates alıyoruz, fabrika satıyoruz saman alıyoruz, fabrika satıyoruz canlı hayvan alıyoruz, fabrika satıyoruz et alıyoruz. Niye bu rol bu kadar değişti, ne oldu Türkiye’ye? Niye fabrikaları sattık? Ve Türkiye üretimden koparıldı. Üretimden kopmak ne anlama gelir? Üretimden koparsak ne olur? Osmanlı’nın sonu olur. Osmanlı üretimden koparıldığı için battı. Bilgi üretmedi, teknoloji üretmedi, teknolojiye sırtını döndü ve devasa bir Osmanlı, 600 yıllık bir Osmanlı battı. Yalın kılıç gidiyorsun, adam silahı buldu, seni 500 metreden aşağı indiriyor, o yüzden Köroğlu der, “delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu” diye. Aklı kullanmanın, aklı toplum çıkarına kullanmanın ne olduğunu yeteri kadar hala bile öğrenemedik.
Üretmeyen bir Türkiye, ürettirilmeyen bir Türkiye. Bunu hepimizin bilmesi lazım. Üretmeyince ne oluyor? İşsizlik oluyor. Kaç milyon işsizimiz var? 8 milyona dayandı. Bazı ülkelerin nüfusundan daha fazla. 8 milyon işsiz ne demektir? 8 milyon eve ekmek girmemesi demektir. 8 milyon evde babanın okula giden çocuğuna harçlık verememesi demektir. 8 milyon evde yoksullukla mücadele var demektir. A
z önce arkadaşlarım şurada sokak ekonomisi yaşamın ve yarının ayrılmaz parçası dedi. Sokak ekonomisi, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu çalıştayı biz yaptık. Diyeceksiniz ki sokak ekonomisi nedir? Ben bir Salı toplantısında çöpten bir şeyler toplayan bir kadının fotoğrafını göstermiştim. Kıyamet kopmuştu, vay efendim neymiş, o kadın diye bir tane kadın buldular, “efendim ben çok varlıklı bir kadınım, 4 katlı apartmanım var, ben çöpten hayvanlar için bir şeyler topluyordum…” Tamamen palavra! O kadını biz bulduk, ama kadının yoksulluğunu teşhir etmemek için hiçbir şey yapmadık. O fotoğrafta da kadının yüzü görünmediği için gösterdik.
Çöpten plastik toplayan, kağıt toplayan binlerce kişi var. Sokaktan geçinenlerin sayısı 6 milyon kişi. 6 milyon kişi sokaktan geçiniyor. Bakınız 8 milyon da işsizimiz var. 3.5 milyon da Suriyelimiz var. Ne işimiz vardı Ortadoğu bataklığında? Niye girdik oraya girdik biz? Hangi gerekçeyle girdik oraya? 3.5 milyon Suriyeli geldi. Ne kadar para harcadık? Yetkililerin ifade ettiğine göre 35 milyar dolar. Peki Londra’da ki tefecilere kaç lira faiz verdik son 16 yılda? 149 milyar dolar. Şimdi geldik işsizliğe, yürek yakıyor. Düşünebiliyor musunuz, bir kişi geliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin duvarının dibinde “İşsizim. Son 3 seçimde Tayyip’e oy verdim. Saraya mektup yazdım, cevap vermediler. İşsizim, çocuklarım var aç, nasıl duyuracağım sesimi? Kendimi yakarak” diyor. Bir de düşünün, rahmetli Ecevit Başbakanken yazar kasa atıldı diye kıyamet koptu. Adam kendisini yakıyor, işsizim diye kendisini yakıyor. Sadece bir kişi de değil, birden fazla kişi… Meclisin çatısına çıkıyor, “İşsizim, bana iş bulun, açım, iş bulun bana” diyor.
Soru ne peki? Soru şu: 17 yıldır bir iktidar tek başına Türkiye’yi yönetti. Hani şu olsa anlarım, efendim koalisyon vardı da, koalisyon ortağıyla anlaşamadık, o nedenle ben iyi yönetemedim; koalisyon da yok, tek başına. İstediği kanunu çıkarıyor mu? Evet. İstediği kararname, evet. İstediği Valiyi tayin, evet. İstediği müsteşar, evet. Kaymakam, evet. Paşa, evet. Emniyet Müdürü, evet. Devletin tamamı emrinde mi? Emrinde. Vergi? 2 trilyon dolar vergi toplandı. Özelleştirme? 70 milyar dolarlık fabrikalar satıldı. 500 milyar dolar da borç alındı. Soru ne? Soru şu: 17 yılın sonunda bu kadar büyük parayı kullanan bir hükümet nasıl oldu da vatandaşları getirip soğan kuyruğuna soktu? Bunu bileceksiniz, bunu sorgulayacaksınız.
Şimdi meydan meydan geziyorlar, oy verin bize diye. Niçin? Efendim Türkiye’nin beka sorunu varmış. Ne demek beka sorunu? Ne seçimi yapıyoruz biz? Muhtar seçiyoruz. Muhtarın beka sorunuyla ne ilgisi var? Mahallenin muhtarını seçeceğiz, İnşallah birisi, beşi, yedisi olur, vatandaş gider oyunu kullanır, muhtar seçeceğiz. Başka, il genel meclis üyesi seçeceğiz. Başkanı kim? Vali. Ne olacak yani? 3 kişi, 5 kişi il genel meclis üyesi seçeceğiz. Vali yerinde mi? Yerinde. Beka sorunu, ne beka sorunu? Belediye başkanı seçeceğiz. Nereyi? Allah kerim. Kerim Başkanı seçeceğiz. Şimdi Kerim Başkan seçildi diye beka sorunu mu çıkar? Kaç dönemdir yapıyor zaten. Herkesi seviyor, herkese eşit hizmet götürüyor. Ne beka sorunu? Büyükşehir Belediye Başkanı, sizlerin takdiriyle ve İnşallah, Allah’ın izniyle Ekrem İmamoğlu da İstanbul’da Belediye Başkanı olacak. Bütün Karadenizlilerden söz istiyorum. Rize’den tutun Zonguldak’a kadar hepsinden söz istiyorum. İstanbul’da akrabalarınız var. Tek tek akrabalarınızı arayacaksınız, “Koşulsuz, eksiksiz, tam olarak sandığa gideceksiniz, Karadeniz’in onurlu ve şerefli evladı Ekrem İmamoğlu’na oy vereceksiniz” diyeceksiniz. Ekrem İmamoğlu insanları seven birisi, gerçekten insanları seven birisi, herkesi kucaklayan birisi, hiç kimseyi ötekileştirmeyen birisi, Karadeniz’in de gerçekten bir yıldızı gibi şimdilik parlıyor. İnşallah daha da iyi olacak, sizlerin desteğiyle olacak. Peki, Büyükşehir Belediye Başkanı seçtik, beka sorunu mu var? Ne beka sorunu?
Beka sorunu ne zaman çıkar? Türkiye üretimden koparılırsa beka sorunu çıkar. Türkiye bölgesinin her şeye rağmen en güçlü devleti, en dinamik devleti, genç nüfusu en fazla olan bir devlet. Korku üzerine siyaset inşa ediyorlar. Diyeceksiniz ki niye korku üzerine siyaset inşa ediyorlar? Niye hiç ekonomiyi konuşmuyorlar? İşsizlik dese, işsizliği önleyemedi. Çiftçi memnun dese, çiftçi memnun değil. Karadenizli hayatından çok memnun, fındığa iyi taban fiyatı verdik dese, bu da yok. Bir de şunu düşünün, bütün Karadeniz’in düşünmesi lazım. 17 yıldır fındık üreticisinin sorununu çözemediler, 17 yıl. Bu sene de taban fiyatı Kasım’ın başında, Ekim’in sonu Kasım’ın başında açıkladılar. Zaten vatandaş elindeki fındığı sattı; açıklasan ne olur, açıklamasan ne olur? FİSKOBİRLİK’i batırdılar, alım yapamıyor FİSKOBİRLİK. 17 yıldır fındık sorununu çözemeyen bir siyasal iktidar Türkiye’nin sorunlarını çözemez, çözemediği için de Türkiye zaten bu noktada. Hepinizin düşünmesi lazım ve dolayısıyla geçmişte AK Partiye oy veren kardeşlerim sandığa giderken oturup düşünsünler, şunu söylesinler, arkadaş sen ne istediysen ben sana verdim, tek başına iktidar dedin verdim, cumhurbaşkanı olacağım dedin verdim, istediğin milletvekilini önümüze koydun listeyi o listeye oy verdim, ne istediysen. Kararname çıkaracağım onu da verdim benim sorunumu niye çözmüyorsun ve beni neden soğan kuyruğuna mahkum ettin diye soru sorması lazım ve vicdanının sesini dinleyerek sandığa gidip oy kullanması lazım.
Bir sözüm de ülkücü kardeşlerime, yani milliyetçi kardeşlerime, yani kendisini milliyetçi olarak tanımlayan bütün kardeşlerime. Bizim altıokumuzdan birisi milliyetçiliktir. Milliyetçilik sıradan bir olay değildir. Milliyetçi olmak için bayrağını seveceksin, milliyetçi olmak için vatanını seveceksin, milliyetçi olmak için 82 milyonu kucaklayacaksın, milliyetçi olmak için hiç kimseyi ötekileştirmeyeceksin, milliyetçi olmak için eğer Süleyman Şah türbesini kendi topraklarından bir hükümet kaçırmışsa ona karşı dik ve onurlu duracaksın, benim toprağımı terk etme diyeceksin. Milletçi olmak için aynı zamanda kendi ülkene sahip çıkacaksın. Bu ülkenin silah fabrikalarını yabancı bir orduya sattırmayacaksın. Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasının bugünkü değeri 20 milyar dolar. Aynı şekilde üretim yapan dünyadaki 5 büyük fabrikadan birisi. Devletin bütün sırları orada, silah sanayinin sırları orada, subaylar çalışıyor orada, bizim işçilerimiz çalışıyor orada, askerler çalışıyor orada. Fırtına obüslerini yapan bir fabrika orası, tank yapan bir fabrika orası. Yüzde 49.9’unu Katar ordusuna sattılar. Milliyetçi olan kimse, kim ben milliyetçiyim diyorsa, kim vatanseverim diyorsa, kim bayrağını seviyorum diyorsa Katar ordusuna silah fabrikasını satan siyasal iktidara ve ona destek verene oy vermez kardeşim, bu kadar! Hem oy veriyor, hem ben milliyetçiyim diyorsa bilin ki hikaye, öyle milliyetçilik olmaz. Milliyetçi dediğin vatanına sahip çıkar, bayrağına sahip çıkar, lafla bu işler olmaz. Vatanını seviyorsan sahip çıkacaksın. Tank Palet Fabrikası devasa bir fabrika, 20 milyar dolarlık fabrika, niye Katar ordusuna satıyorsun? Bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, bana dünyada bir örnek gösterin ister Rusya’yı, ister Çin’i, ister Pakistan, ister Hindistan, ister Japonya, ister Venezüella, Alaska neresi olursa, kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan bir devlet göster arkadaş, bir millet göster. Dolayısıyla hep birlikte ama hep birlikte mücadele edeceğiz.
“Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor” diyorlar. Güzel... Resmi Gazete, 52. Sayfası, 20 Aralık 2018 30631 sayılı Resmi Gazete. Resmi Gazetede Mülkiyeti maliye hazinesine ait ve Milli Savunma Bakanlığı’na tahsisli 1 milyon 804 bin 131 metrekarelik fabrikanın üzerinde kurulduğu arazinin büyüklüğünü gösteriyor. 1 milyon 804 bin 131 metrekarelik fabrikanın özelleştirme kapsam ve programına alınması, işletme hakkı süresinin 25 yıl süreli olarak belirlenmesi, özelleştirme işlemlerinin 31.12.2019 tarihine kadar sonuçlandırılmasını öngören bir kararname. Kararnamenin adı ne? Cumhurbaşkanı kararları. Numarası kaç? 481. Kararın tarihi kaç? 19 Aralık 2018. Kararnameyi yayınlayan kim? Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı. Bana inanmıyorsanız girersiniz başbakanlığın resmi sitesine başbakanlığın resmi sitesinde bu tarihli Resmi Gazeteyi bulursunuz ve bu kararı okursunuz. Bana diyor ki, “Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor.” İyi de bu imzayı ben atmadım, Resmi Gazeteyi de ben çıkarmıyorum. Resmi Gazeteyi çıkaran sensin, kararı çıkaran sensin, altına imza atan sensin. Sonunda şunu söyledi ama efendim diyor biz bu fabrikayı modernize etseydik 50 milyon dolara ihtiyacımız vardı. Bakın ifade aynen şöyle, “Kamu imkanlarıyla, yani devletin imkanlarıyla eğer biz bunu yapmaya kalksaydık 50 milyon dolara ihtiyacımız vardı.” Yani İstanbul’daki 1 milyon dolarlık 50 tane villa parası. Kendisine çağrı yaptım, “Katar’la bu sözleşmeyi iptal et ben sana bir hafta içinde 50 milyon doları bulacağım arkadaş.” Suriyeliye veriyorsun 35 milyar dolar, tank fabrikasına gelince 50 milyon dolar bulamadım diyorsun. Nasıl bulamadın?
Benden kurtulmak istiyor her seferinde. Diyor ya “Bay Kemal yine konuşuyor.” Bay Kemal konuşur tabi, Bay Kemal olmak kolay mı? Bay Kemal olmak için, önce namuslu adam olmak lazım, dürüst adam olmak lazım. Bay Kemal olmak için, milliyetçi olmak lazım. Bay Kemal olmak için, vatanına bağlı olmak lazım. Bay Kemal olmak için, kul hakkı yememek lazım. Bay Kemal olmak için, oğluna bedelli askerlik yaptırmamak lazım. Öyle Bay Kemal olmak kolay mı? Kolay değil tabi.
50 milyon doları bulamıyorum diyor. 9 mu, 10 mu uçağı var. En küçük uçağını satsa 150 milyon dolar. Sat kardeşim, 8 uçakla gezersin! Sat onu 50 milyon dolarını ver, 10 milyon dolarını da ver sanayiciye fabrika kur. Sen devasa bir silah fabrikasını yabancı bir orduya nasıl peşkeş çekersin? Dünyada örneği yok. Silah fabrikası bir devletin namusudur, haysiyetidir silah fabrikası. Silah fabrikasını götüreceksin Katar ordusunun emrine vereceksin.
Bakın bir şey daha söyleyeyim, fabrikayı veriyoruz fabrika bize ait, sen burayı çalıştır diyoruz ne kadar? 25 yıl. Ne yapacaksın burada? Tank yapacağım. Kime satacaksın? Bana satacak. Zaten fabrika benim. Benim fabrikamda tank üretecek, bana satacak, o kazanacak. Ya biz, biz ne yapacağız? Erdoğan Katar emirinden neden uçak aldı? Uçağı bedava aldım dedi. Hangi bedava? Yani bu fabrikanın karşılığında uçak aldı. Bana dünyada bir örnek gösterin kendi silah fabrikasını satıp karşılığında makam aracı alan bir adam gösterin. Yok böyle bir şey. Bunun adı ülkeye ihanettir. Bunun adı Türkiye Cumhuriyeti devletine ihanettir. Biliyorum şimdi diyecek ki, “Kılıçdaroğlu için tazminat davası açacağım.” Açmazsanız namertsiniz! Beni rahatsız eden şu, milliyetçi diye geçinip bunun sözcülüğünü yapanlar beni rahatsız ediyor, başka kimse rahatsız etmez. Milliyetçiyim diyor, güzel başımın üstüne. Kardeşim hepimizin gözü önünde 20 milyar dolarlık bir fabrika kaça verildi belli değil. İhale? İhale de yok. Değeri, ne değer tespit? O da yok. Dün sendikalı işçiler toplu dilekçe verdiler dediler ki biz buradan ayrılmak istiyoruz. Niçin? Burada devletin sırları var bu sırların yabancı bir orduya verilmesine ortak olmak istemiyoruz, o suça ortak olmak istemiyoruz dediler. O işçilerin tamamının alnından öpüyorum.
Ve bizler bu çerçevede sandığa gideceğiz. Ülkücülük sıradan bir olay değildir, milliyetçilik sıradan bir olay değildir. Biz bu gerçekleri bilmek zorundayız, bu gerçeklerden yola çıkmak zorundayız. Eğer bir milliyetçi arıyorlarsa, milliyetçi bir parti arıyorlarsa onun adresi bellidir, adı da bellidir Cumhuriyet Halk Partisi, halkın partisi, vatanına sahip çıkanların partisi, ülkesine sahip çıkanların partisi. Sokakta ekmek toplayanların, onların sorunlarına sahip çıkanların partisi. Niye biz Sokak Ekonomisi Çalıştayı yaptık? Binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa benim rahat yatağımda yatmam mümkün mü? O çocukların açlığı giderilmeden benim bunlar önemli değil demem mümkün mü? Her soruna eğilmek zorundayız, her sorunu çözmek zorundayız.
Bakın siyaseti ne üzerinden yapıyorlar? Gerginlik üzerinden. Bütün iftiralar var, bütün ama. Bizim hakkımızda söylemedikleri kalmadı. Ya kardeşim varsa bir tane suçlu; savcı var, polis var, YSK var, mahkemeler var yakalarsın götürürsün. Biz de demeyiz niye götürdün? Sorarız niye götürdün? Şu suçu var, iyi çıkarsın mahkemeye bakarız. Şimdi bir gerginlik üzerinden götürüyorlar, bir kavga üzerinden götürüyorlar niçin? İşsizliği önledim dese yok, çiftçinin hali memnun dese yok, fındık üreticisinin hali iyi dese yok, fabrikalar vızır vızır çalışıyor memlekette işsizlik yok, üretim var dese o da yok. Dışarıdan saman ithal etmedik, canlı hayvan ithal etmedik, et ithal etmedik, fasulye, mercimek ithal etmedik dese o da yok. Ne diyecek? Kemal diyecek. Ne desin başka? Niçin? Kemal onun yarasına basıyor. Sen yanlış söylüyorsun diyor, yanlış yapıyorsun diyor. Rahatsız oluyor bundan. İstiyor ki herkes beni alkışlasın. İyi de bu işsizin derdini kim dile getirecek? O nedenle baskıyla, tehditle, şantajla, yüksek tazminat davalarıyla beni susturmaya çalışıyor. Onların feriştahı gelse beni susturamaz!
Bakınız son bir yılda kurusoğana yapılan zam yüzde 219, patatese yapılan zam yüzde 135, ıspanağa yapılan zam yüzde 135, pırasa yüzde 152, sivribiber yüzde 129. Asgari ücret yüzde 26. Hepimiz sandığa gideceğiz, hepimizin sorumluluğu var, benim sorumluluğum var sizin de sorumluluğunuz var. Bu bayrak sadece benim bayrağım değil sizin de bayrağınız. Bu vatan sadece benim vatanım değil sizin de vatanınız. Bu memlekette görüşü ne olursa olsun, kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun hepimizin huzur içinde yaşaması lazım. Kavga eder hale geldik. Bundan Türkiye’yi kurtarmamız lazım. Türkiye’yi kendi içinde barışık, üreten, güçlü, alın teri döken, yeri geldiğinde dünyaya meydan okuyan bir Türkiye inşa etmemiz lazım.
“Efendim biz dünyaya meydan okuyoruz...” Meydanı sen kendi vatandaşına okuyorsun. Polisinle baskı yapıyorsun, hakiminle baskı yapıyorsun. Trump bir telefon ediyor öğleden sonra papazı serbest bırakıyorsun, ne biçim meydan okuma bu? Bunu millet görmüyor mu? Görüyor herhalde. Yaşamıyor mu? Yaşıyor herhalde. O nedenle hepimizin sandığa giderken düşünmesi lazım.
Ne dedik? Giresun’un Kerim’i dedik. Başkan şöyle bir gelsene şuraya. Söyledim çalışkan bir arkadaşımız, genç bir arkadaşımız, dinamik bir arkadaşımız, koşturan bir arkadaşımız, her kuruşun hesabını veren bir arkadaşımız. Dolayısıyla Allah Kerim diyoruz, Giresun’un Kerim’i diyoruz, Kerim Başkanı size emanet ediyorum, sizi de Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum.