23.11.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GELECEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI AHMET DAVUTOĞLU’NU KABUL ETTİ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Öyle bir noktadayız ki döviz kuru elektrik sayacından daha hızlı çalışıyor. Herkesin elinde cep telefonu, dolar ne oldu diye bakıyor? Halktan tümüyle kopmuş olan sayın Bahçeli’ye seslenmek isterim. İçinde bir damla, yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa, seçimin yolunu aç kardeşim.”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu:
-“Buradan iktidara, yönetimde bulunanlara yüreğim dağlanarak çağrıda bulunuyorum. Artık bu yanlış yolda devam etmeyin. Ülkeye de ekonomiye de halkımıza da zarar verirsiniz.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki heyeti, CHP Genel Merkezi'nde ağırladı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’na, CHP TBMM Grup Başkanvekili Engin Altay, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke eşlik etti.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu ziyaret sonrası düzenledikleri ortak basın toplantısında şu değerlendirmelerde bulundular:

Ahmet DAVUTOĞLU- Sayın Genel Başkan, saygıdeğer basın mensupları, bugün ülkemizin içinden geçtiği kritik süreçte gün boyu yaşadıklarımızı birlikte gözledikten sonra geldiğimiz aşamayı istişare etmek üzere bütün siyasi parti liderlerinden görüşme talebinde bulundum. Bu aynı zamanda duyduğumuz kaygıları aziz milletimizle paylaşma anlamında da bir fırsat oluşturmaktadır. Sayın Genel Başkana bu davet talebimizi kabul etmesi dolayısıyla teşekkürlerimi ve ekibine de katkıları dolayısıyla, ev sahipliği dolayısıyla teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Gün boyu yaşadıklarımız herhangi bir ekonomik kriz olarak anlatılamaz, aktarılamaz, yorumlanama. Aslında yüreğim yanarak ifade ediyorum. Buraya gelirken de gün boyu yaşadıklarımızı ve dün Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasında vurguladığı hususları ve açıklama yöntemini gördüğümde ciddi kaygılar duydum. Ülkem için kaygılar duydum, ekonomimiz için kaygılar duydum ve bugün partimizin ilgili yetkili birimleriyle de istişare ederek bu kaygılarımızı kamuoyuyla ve siyasi parti liderleriyle paylaşma ihtiyacı gördüm.
Her şeyden önce dün Sayın Cumhurbaşkanı bir ekonomi kurtuluş savaşı retoriği kullanarak, söylemi kullanarak hala krizin gerçek mahiyetini anlayamadığını ortaya koymuştur. Ve bu krizi aşmak için her zaman olduğu gibi hamasi bir dil kullanmayı tercih ettiğini ortaya koymuştur. Ekonomi rasyonel bir bilim alanıdır. Hamasetle yönetmeye kalktığınızda bumerang gibi gelir sizi ve ülkenizi vurur. Ekonomi kurtuluş savaşı ifadesi kitlelere cazip gelebilir, Sayın Cumhurbaşkanı da bu yolla şuana kadar sergilediği ve Sayın Bahçeli tarafından desteklenen AK Parti MHP iktidarı şeklinde uygulanan ekonomi politikaları meşru kılmaya çalışabilir. Ancak herkes bugün ekonomimizin geldiği bu kritik aşamada açık, net, sarih bir şekilde tabloyu görmek zorunda. Benim de hem Gelecek Partisi lideri olarak, hem bu ülkede Başbakanlık görevi yapmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak duyduğum derin kaygıları aziz milletimizle paylaşma sorumluluğum var başta Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere diğer parti liderleriyle de bunu paylaşacağım. İktidar yetkililerine de buradan çağrıda bulunuyorum ne zaman bu konuları istişare etmek isterlerse her zaman her zeminde istişare edilir.
Duyduğum kaygıyı bugün Merkez Bankası Başkanının açıklaması daha da artırmıştır. Merkez Bankası Başkanı bütün bu gelişmelerin ekonomik verilerle veya ekonomik tabanda bilimsel olarak izah edilemeyeceğini yani herkes bir dış komplo ve dışarıdan bir saldırıdan bahsediyor. Çok açık ve net bir ifade kullandım. Bugün karşı karşıya kaldığımız tablo tamamıyla iktidarın yanlış politikalarının ürünüdür. Eğer gerçekten dışarıdan bir müdahale olsaydı Sayın Cumhurbaşkanı çok iyi bilir geçmişte büyük dış politika krizlerinin içinden geçtik. 1 Mart tezkeresi reddedildiğinde ülkede büyük bir ekonomik kriz beklentisi oluştu ABD’nin o zamanki yönetimiyle karşı karşıya gelindi. Ama Türk lirası o zamanki şeyle 1 milyon 590 bin lira, 1,5 lira diyelim 1.59. 1.62’ye çıktı geri döndü. Davos’ta one minute krizi yaşadık aynı gün Türkiye’ye bunun bedelini ödetir dediklerinde Türk lirası 1.68 civarında bir iki kuruş gitti geldi. İran nükleer anlaşması sonrasında İran ambargosunu reddettiğimizde de benzer şeyler söylendi ama kur bu şekilde oynamadı. Ortada açık ve net görmek zorunda olduğumuz bir tablo var Sayın Genel Başkanla da bunu paylaştım.
Duyduğum kaygıyı 6 maddede ifade etmek sterim. Ve buradan iktidara, yönetimde bulunanlara yüreğim dağlanarak çağrıda bulunuyorum. Artık bu yanlış yolda devam etmeyin. Ülkeye de, ekonomiye de, halkımıza da zarar verirsiniz.
Birincisi, son dönemde doların Türk lirası karşısında ki Türk lirasının değeri Türk milletinin onurudur. Ve Türk lirasının değeri o anlamda vatandaşımızın aynı zamanda refah seviyesini de gösterir. Şuandan itibaren bugün yaşanan gelişmelerle, daha önceden de başlayan süreç içinde elinde fırsatçı şekilde dolar biriktiren seçkin bir kitle ile Türk lirasını cebinde taşıyan geniş milyonlar arasında büyük bir gelir uçurum doğmuştur ve bu gelir uçurumu derinleşmektedir. Bir günde artık serbest piyasa şartları içinde, serbest kur rejiminde devalüasyon bile yapma becerisi gösterip yüzde 12’yi aşan bir değer kaybı yaşadı Türk lirası. Her yerde milliyetçilik taslayanlar Türk lirasının bu değer kaybının Türk lirasının onuru üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarına ne kadar zarar verdiğini görmek ve anlamak zorundadırlar. Bugün Türkiye’de en az gelire sahip yüzde 5, 5 bin lirayla geçiniyor yılda 5 bin Türk lirasıyla. Ve bunun dolar karşılığı her geçen gün eriyor. Üst yüzde 20’yse Türkiye’nin gelirinin yüzde 50’sini kazanıyor, üretiyor, tüketiyor. Bir tarafta dolarla yaşayanlar, bir tarafta gittikçe güç kaybeden Türk lirası ile yaşayanlar arasında gelir adaletsizliği yaşadıkça ülkede huzur olmaz. Ve her geçen gün bu gelir adaletsizliğini bozuyorsunuz. Eğer birisi bir kurtuluş savaşı sözkonusuysa Türk lirasının dolara karşı bir kurtuluş savaşı ihtiyacı vardır ve bu kurtuluş savaşı gerçekleştirilmelidir.
Dolar karşısında her gün Türk lirasının değerini düşüreceksiniz ondan sonrada dış mihraklara, Amerika’ya kafa tuttuğumuz için bunlar yaşanıyor diyeceksiniz. Bunun tutarlı tarafı yok.
İkincisi, Türk lirasının bu değer kaybı dolayısıyla ucuzlayan Türk varlıkları, Türk şirketleri daha da ucuza kapatılarak açık söyleyeyim bir servet transferi yapılma riski vardır ve bu yapılıyor.
Bakınız, geçen hafta bir hafta önce bir bankamızın gönüllü pay alımı üzerinden bir haftada bu kur değişikliği dolayısıyla yüzde 25 değer kaybetti Türkiye. Bankanın buradaki payı 2,25 milyar Euro’dan 1.7, 1.8 milyar Euro’ya geriledi. Şuanda birçok fırsatçı o dış mihraklar dediği yerlerde kulislerde Türkiye’de hangi yatırımı, hangi şirketi kaça kapatacaklarının hesabını yapıyorlar. Bu milletin alın teriyle birikmiş, bu kadar büyük serveti ucuza kapatmalarının sebebi ne? Türk lirasının değer kaybetmesi.
Üçüncüsü, 2022 bütçesi dahil bütçe artık neredeyse geçerliliğini, itibarını yitirmiştir ve kredi borçları üzerinden vatandaşlarımızın üzerindeki yük artmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı faize savaş açtığını ilan ediyor, faizin indirilmesini söylüyor ama 2016’da Başbakanlığı bıraktığımızda yıllık bütçedeki faiz harcaması 50 milyardı bu sene 240 milyar Türk lirası. Ve bakın bir rakam veriyim niye bu bütçe artık geçerliliğini kaybetmektedir ve niye toplum kesimleri kayıp halinde? Bu sene tarıma bütçede 2022 bütçesinde ayrılan destek 25 milyar Türk lirası geçen sene 21 milyar Türk lirasıydı. Kamu özel işbirliği uygulamalarında hazine garantili dolar endeksli gider ise 31 milyar Türk lirasından 43 milyar Türk lirasına çıkarılmıştı. Hangi bazda çıkarıldı? Doların 9.27 olduğu varsayımıyla çıkarıldı. Şimdi dolar 12.5. Bu 43 milyarlık bütçe muhtemelen 60 milyara belki de daha ileriye taşınacak. Bu çarpık tablo Türkiye’deki 31 milyon kredi borçlusu vatandaşın her gün faiz yükü altında ezilmesine sebebiyet veriyor.
Dördüncüsü, bütün bu tablo açık ve net bir şekilde uyarıyorum. Biz 70’li yılları gençlik döneminde yaşadık Sayın Genel Başkanımda bilir hepimizin gençlik döneminde neler yaşadığımızı biliyoruz. Türkiye süratle bir ödemeler dengesi krizi sarmalına giriyor. Merkez Bankası Başkanının da, Hazine Maliye Bakanının da, Beştepe’de oturup ahkam kesen bazı başdanışmanlarında oturup önce başını iki ellerinin arasına alıp Türkiye bu önümüzdeki dönemdeki 170 milyar dolarlık kısa vadeli borcu ve 450 milyar dolarlık toplam borcu nasıl döndüreceğinin hesabını yapmak zorundalar. Ve bu borç her geçen gün Türk lirası bazında katlanarak artıyor. Bunun sorumlusu bu yönetim biçimidir. Kimse onlara Türk lirasını böylesine açıklamalarla düşürme talimatı vermedi. Bir savaş varsa Sayın Cumhurbaşkanının ve ekonominin bu cahil yönetimdeki kişilerin her açıklamasıyla Türk ekonomisinin üzerine bir bomba atılıyor. Her açıklama bir füze gibi Türk ekonomisini vuruyor. Bu bombalar başka yerden atılmıyor ki bu bombalar. Maalesef Ankara’da bu cahil ekonomi yönetiminin elinde atılıyor.
Bir rakam daha zikredeyim. Hani Türk lirasının değer kaybından telaşlanmayalım ihracat üzerinden bunu kapatırız diyen cahillere sesleniyorum. Bakın 7.40’tı bu sene başında dolar şimdi 12.50 yani oynuyor şuan ki rakamı tam ben de bilemiyorum biraz düştü galiba. Ama her an çıkacak, her anda yükseliyor 13,5’a kadar çıktı gün boyu. 11,5’a geriledi, 12.50. Bakın 5 Türk lirası fark var. Bu ne demektir biliyor musunuz? Toplam Türkiye’nin dış borcuna 3 trilyon Türk lirası yük binmesi demek. Kentilyon diye artık eski parayla kullanırsak rakam kullanmamız gerekir. Bu her bir Türk vatandaşı bebekler dahi 35 bin 700 lira borçlandı demek bu yıl içinde. Karşı karşıya kaldığımız tablo 70’li yıllara benzeyen bir ödemeler dengesi krizini beraberinde getirecek. Olmasını temenni etmeyiz ama gidiş bu.
Peki bir ödemeler dengesi krizi ortaya çıkar, dolara ihtiyaç yükselir ve dolar ihtiyacını karşılayacak dolar arzı olmazsa ne yaşanır? Türkiye’nin 70’li yıllarda yaşadığı kambiyo kontrol rejimine geçiş yaşanır. Bu Türkiye’nin 40 yıl öncesine geri dönmesi demek. 70 cente muhtaç hale geldiği yılları hatırlatan bir tablo, bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Herkesin bunu görmesi lazım başta Cumhurbaşkanı olmak üzere. Karşı karşıya kaldığımız tablo düşünülenden çok daha vahim ve acil bir tablodur. Eğer Türkiye serbest piyasa kurallarının kısmen askıya alındığı, serbest kur rejiminin terk edildiği bir kambiyo kontrol rejimine giderse bu aynı zamanda içeri kapanan bir Türk ekonomisi anlamına gelir. Ve vatandaşlarımızın dünyadan kopması anlamına gelir ve nihayet bütün bunları destekleyecek veya bütün bu tabloyu hamasi bir dille örtmeye çalışacak otoriterleşme eğiliminin artması riskini görüyorum. Gelir dağılımı bozukluğu, sosyal huzursuzluk, işsizlik, yolsuzluklar ve bütün bunlarla birlikte girilen ödemeler dengesi krizi Türkiye’yi 70’li yıllarda olduğu gibi 72’den 77’ye, 78’e kadar yüzde 15 – 20 arasında seyreden enflasyonun 79’da yüzde 3 rakamlı yüzde 120’lere çıkması sonrasında yaşanan tabloyu, otoriterleşme eğilimlerini görüyoruz ve bundan kaygı duyuyorum.
Birileri şu hesabı yapıyor olabilir. Türkiye’de maalesef son dönemde bazı böyle fantastik düşünceye sahipler ortaya çıktı Türkiye yeni bir yöntem deniyor. Türkiye’yi bir ucuz iş, emek yurdu haline getirip aynen Çin’in olduğu gibi geniş kitlelerin fakirleşip az bir sınıfın gittikçe zenginleştiği bir tablo içinde Türkiye’de otoriter bir rejim ve bunun altyapısı olan bir ekonomi kurma niyeti olanlar olabilir. Türkiye Çin tecrübesi ile kıyas edilmeyecek bir demokrasi geçmişi var ve orta sınıfın bu kadar 12 bin dolara alışmış bir orta sınıfın fakirleşmesinin doğurabileceği sosyal riskleri herkesin görmesi lazım. Şuanda kişi başına düşen milli gelir 8 bin dolara doğru geriledi.
Bütün bu riskleri görerek, bütün bir gün bu risklerin acısını duyarak Sayın Genel Başkandan randevu istedim. Ve diğer Genel Başkanlardan da istedim ve buradan Sayın Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum. Bu girdiğiniz yol, bütün bu ekonomik hataları hamasetle örtme çabanız size de, ülkeye de en büyük zararı verecektir. En hızlı ve acil şekilde buradan çıkmak lazım. Buradan çıkmak içinde çözümsüz değiliz. Biraz önce Sayın Genel Başkanla da paylaştım, kamuoyuyla da paylaşmaya devam edeceğim her şeyden önce kur, faiz, enflasyon şeytan üçgeni haline gelmiş olan bu sarmaldan çıkmak için rasyonel bir para politikası uygulaması lazım. Merkez Bankasının bugün söylediği gibi ekonomik veriler bilimsel ekonomik tabana dayanmıyor söyleminin yerine gerçekten bilimsel ekonomik tabanlı düşünmeye başlaması şart ve başta Merkez Bankası ve TÜİK olmak üzere büyük bir kurumsal çözülme yaşanıyor ikinci olarak. Bütün bu kurumlarda şuanda görevde olanların hepsinin liyakat esaslı olarak değişmesi lazım görevlerini yapmıyorlar. Ve kurumsal bir yenilenmeye acil şekilde ihtiyaç var.
Üçüncüsü, ekonomik krizi aşıp canlanmayı sağlayacak, ekonomiye güven verecek bir demokratik hukuk devleti normlarının egemen hale gelmesi lazım, güven hususunun ihdas edilmesi lazım.
Dört, faize dayalı rant ekonomisinin yerine üretim ve istihdam ekonomisine geçişe dayalı kapsamlı bir ekonomik reform paketinin uygulanması lazım ve sürekli kamu kaynaklarının tükenmesine yol açan, tüketilmesine, harcanmasına, yok edilmesine yol açan yolsuzluklara karşı şeffaflığa, denetlenebilirliğe ve siyasi ahlaka dayalı bir temiz siyaset devriminin gerçekleştirilmesi lazım ve nihayet Türkiye’nin asla kendi içine kapanan otokratik, yolsuzluklarla bulanmış irrasyonel bir ekonomik düzenle desteklenen bir otoriterleşmeye ve dünyaya kapanma teamülüne karşı Türkiye’nin dünyaya açık, uluslararası toplumun her bir unsuruyla entegre ve vizyoner bir dönemi başlatması lazım. Bizim görevimiz ve sorumluluğumuz iktidarı bu konuda uyarmak ama iktidarın bu uyarıları dinlemediği yerde ise toplumun bütün kesimleri olarak geçmiş siyasi ihtilaflarımız, düşüncelerimiz ne olursa olsun evet gerçek bir kurtuluş savaşını bir seferberlik halinde başlatıp Türk ekonomisini Türk lirasının düştüğü zelil durumdan ayağa kaldırmak, Türk ekonomisini yeni, üretken bir vizyonla yeniden inşa etmektir.
Bunun da çözümü son söz olarak bunu ifade etmek isterim. Hep erken seçim diyorduk. Hayır arkadaşlar ben erken seçim demiyorum hemen seçim, şimdi seçim diyorum. Çünkü artık bu yükü bu toplumun kaldıracak takati kalmadı, yeni bir dönemi başlatacak insan unsuru Anadolu insanları içinden çıkmıştır, çıkar. Kimse ümitsizliğe kapılmasın en zor şartlarda nasıl geçmişte gerçekten o kurtuluş savaşını hep beraber omuz omuza yapmışsak gerçek bir ekonomi kurtuluş savaşını da gerçekleştirecek altyapıya, insan birikimine sahibiz. Buradan iktidara tekrar tekrar çağrıda bulunuyorum. Girdiğiniz bu yanlış yoldan dönün, ekonominin rasyonel temelde inşa edilmesinin önünü açın ve bütün siyasi liderlere, Sayın Genel Başkana da teşekkür ederek bütün siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak hep beraber Türkiye’nin ve gelecek nesillerin parlak bir ekonomik vizyona sahip olmasını sağlayacak şekilde omuz omuza verelim çağrısında bulunuyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Genel Başkan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim Sayın Genel Başkanım.
Değerli basın mensupları, devleti yönetmeye talip olanların ülkenin gidişini sürekli izlemleri gerekiyor. Bunun içinde öncü göstergelerden yola çıkılır, bürokrasi bunları hazırlar, siyaset kurumuna sunar. Bizler de yayınlanan bu verilerden yola çıkarak ülkenin nereye doğru gittiğini görürüz, bir şekliyle bunu anlarız. Oturur tartışırız ve konuşuruz. Ekonominin kötüye gittiğini ve ileride ciddi bir ekonomik kriz çıkacağını 11 Ağustos 2018'de İstanbul’da yaptığım basın toplantısında kamuoyuyla paylaştım. Ve 12 madde halinde bu ekonomik krizi nasıl aşabiliriz, kriz derinleşmeden bunu nasıl çözebiliriz bunu anlatmaya çalıştım. Bir şey yapılmadı. Arkasından 18 Mayıs 2020'de ekonomik buhrandan nasıl çıkarız diye 16 madde halinde bunu açıkladım. Sadece eleştirmekle değil aynı zamanda sorun nasıl aşabiliriz, fakir fukarayı nasıl kurtarabiliriz, ekonomiyi nasıl güçlendirebiliriz, dışarıdan gelecek olan şok dalgalara karşı nasıl daha güçlü bir para politikası, bir maliye politikası, bir bütçe politikası izleyebiliriz bunun bütün verilerini bir şekliyle açıkladım. Ve geldik bu tablodan sonrada bir kara kış fonu kurun, fakir fukara var, bu insanlar milyonlarca insan elektrik parasını, doğalgaz parasını, yakacak parasını ödeyemeyecek dolayısıyla önlem alın diye yine çağrıda bulundum.
Değerli arkadaşlarım, açık ve net piyasalarda yangın var açık ve net. Piyasalar durmuş vaziyette, en küçüğünden en büyüğüne kadar yani esnafından sanayicisine kadar herkesin kafasında kocaman bir soru işareti var nereye gidiyoruz diye. Kimse önünü göremiyor. Bugün partide oturup toplantı yaptılar AK Parti MYK’sı toplandı. Neden daha önce toplanmadınız? Neden gidişi daha önce değerlendirmediniz? Neden muhalefetin sesine kulak kabartmadınız? Bu söylenenler acaba doğru mudur, yanlış mıdır diye neden bir analiz yapmadınız ve neden Türkiye’yi sadece ve sadece bir kişiye teslim ettiniz?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devleti Erdoğan’dan da, Erdoğan ailesinden de, bu ailenin kurduğu vakıflardan da çok daha büyüktür. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kişiye devredilebilir mi, bir kişinin iradesine teslim edilebilir mi? Böyle bir devlet geleneği Mete Han'dan buyana hiç olmamıştır. Devletin kurumları tümüyle dumura uğramıştır. Fiyat istikrarından sorumlu kurum yani Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlayamıyor sadece seyirci konumunda. Yazık günah değil mi? Bir Merkez Bankası düşünün fiyat istikrarından sorumlu ama fiyat istikrarını sağlayamıyor. Yetkisi elinden alındı, kim aldı? Erdoğan aldı bir kararnameyle. Efendim fiyat istikrar komitesi kuracağım dedi. Bugüne kadar bir gün bile toplanmadı fiyat istikrar komitesi. Bugün toplanmayıp da ne zaman toplanacak, şimdi toplanmayıp da ne zaman toplanacak? Ve Merkez Bankasını bu duruma nasıl getirdiniz siz? Cumhuriyetin bir kültürünü, bir kurumunu nasıl bu hale getirdiniz? Akıl alacak şey değil değerli arkadaşlarım.
Ekonomik Sosyal Konsey bir anayasal kurum. Altını çiziyim bir anayasal kurum Ekonomik Sosyal Konsey. Memleket bu haldeyken Ekonomik Sosyal Konsey toplanmaz mı, sorunu yaşayanlar bir dinlenmez mi? Ya arkadaş sizin derdiniz nedir diye bir soru sorulmaz mı? En son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009. 12 yıl önce. Memleket hangi halde, sanayici nerede, esnaf nerede, vatandaş nerede, işçi, memur, emekli nerede bu insanlar ve bu insanlar dertlerini anlatacak bir makam bulamıyorlar. Herkes sanki hayata küsmüş gibi. Böyle bir devlet yönetimini 27,5 yıl devlette çalışmış, çok değişik başbakanlarla, bakanlarla çalışmış bir kişi olarak ifade edeyim böyle bir tabloyu ben hiç görmedim, hiç böyle bir tabloyu yaşamadım da ben.
Değerli arkadaşlarım, öyle bir noktadayız ki, döviz kuru elektrik sayacından daha hızlı çalışıyor. Herkesin elinde cep telefonu dolar ne oldu diye, döviz ne oldu diye. Çiftçisi bekliyor, işçisi bekliyor, memuru bekliyor, emeklisi bekliyor, esnafı bekliyor ne olacak bu memleketin hali diye. Toplanmışlar çözüm üretecekler. Hiçbir çözüm üretemezler. Bir daha altını çiziyim, istedikleri kadar toplansınlar bu mantıkla, bu kafayla, bu öngörüyle, bu önyargıyla bu ülkenin sorununu çözemezler, çözme birikimleri yoktur, bilgileri yoktur, kapasiteleri yoktur. Fatura vatandaşa çıkıyor. Benim canımı acıtan da budur zaten. Sıradan sokaktaki vatandaş bunun faturasını ödüyor. Yazıktır günahtır bu memlekete. Düşmanın yapmadığını yapıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu gidişten rahatsız olan bütün partilerin çözüm üretme konusunda oturup konuşmaları gerekiyor. Memleket bizim memleketimiz başka gidecek yerimizde yok bu ülke bizim ülkemiz, bu ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Dolayısıyla bir araya gelmeliyiz ve Türkiye'yi bu karanlık kuyudan kesinlikle çıkarmalıyız yazıktır günahtır. Çözüm evet çözümü var. Akıl var, mantık var, bilgi var, birikim var. Cumhuriyetin bütün deneyimleri var, yaşadığımız dramlar var bütün bunlar örnek alınarak buradan çıkılabilir.
İkincisi değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkan da ifade etti seçim. Millete niye güvenmiyorsunuz ya? Millet bir daha sizi seçerse dönüp dersiniz ki Ey Kılıçdaroğlu bak sen söyledin seçime gittik bir daha seçtiler beni. Oturur gururlanırsın. Neden kaçıyorsun? Türkiye en temel krizlerinden birini yaşıyor, en derin krizlerinden birisini yaşıyor ve Türkiye yönetilmiyor. Suçu dış güçlere atıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kadar zayıf mı ya sen dış güçler bunu yapıyor diye. Sayın Genel Başkan örnekler verdi en kritik dönemlerde bile Türk lirası bu kadar yerlerde sürünmedi. Milli diyorlar efendim, yerli diyorlar; emin olun bunlar ne millidir ne yerlidir. Bunlarla zaten bu iki kavramla en ufak bir yakınlıkları da yok bunların. Zaten bir insan kendisinde olmadığı şeyi dillendirir.
Halktan tümüyle kopmuş olan Sayın Bahçeli'ye seslenmek isterim. İçinde bir damla, yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa seçimin yolunu aç kardeşim. Bir daha ifade edeyim, içinde, yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa, bu dramı sona erdirmek istiyorsan erken seçimin kapısını aç kardeşim yazıktır, günahtır bu memlekete.
Teşekkür ederim değerli basın mensupları.
Soru- Siz görüştüğünüz sırada Merkez Bankasından yazılı bir açıklama geldi. Sizin de değerlendirmeleriniz oldu ama açıklamayı da hatırlatmak istiyorum. Merkez Bankasının kur seviyesine ilişkin bir taahhüdü yoktur, döviz kurları arz ve talep koşullarınca belirlenmektedir. Merkez Bankası sadece aşırı oynaklığa müdahale etmektedir. Bu ifadeleri, bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet DAVUTOĞLU- Valla ortada oynaklık olması için bir yer olması lazım, bir nirengi noktası da ona göre oynaklık. Bu oynaklık falan değil bu nirengi noktası kalmamış. Merkez Bankası Başkanının sorumluluğu hem fiyat istikrarını sağlamak millete karşı sorumluluğu. Hem de Türk lirasının değerini fiyat istikrarıyla birlikte korumak. Şimdi ima şu, yani biz gereğini yaptık ama birileri müdahale ediyor. Birileri müdahale mi ediyor o zaman gösterin gücünüzü. Dışarıda bir müdahale varsa işte er meydanı burası verin dersini Türk lirasının değerini artırın. Niye veremiyorsunuz? Çünkü Türk lirasının değerini artırmak için elinizde dolar olması lazım, Merkez Bankasının rezervi olması lazım. Tükettiniz o rezervi. Neden tükettiniz? Türk lirasının değerini korumak için iddiasıyla. Şimdi diyorsunuz ki, arz talep dengesi, dolayısıyla Türk lirası değer kaybederse kimse telaşa kapılmasın. Peki bu arz talep dengesini kim bozdu? Şimdi bunu söyleyen Merkez Bankası ekonomi 101 dersinden geçemez arkadaşlar. Kim bozdu arz talep dengesini ve eğer bu bozulma devam ederse işte söyledim ödemeler dengesi neden çıkar? Sizin borcunuzu ödemek için dolar talebiniz olur bunu temin edecek arz olmaz ödemeler dengesi krizi olacakları söylüyorum. Ve bunun dışarıdan bir operasyonla yapıldıysa cevabını verin kim yaptı, nasıl yaptı açıklayın. Yok böyle değil de sizin cehaletiniz yüzündense ki öyle size düşen böyle açıklamalar yapmak değil istifa etmektir. İstifa etmekte bu anlamda en azından bir tutumdur, bir tavırdır. Ama Türk lirası yerlerde sürünecek, şu al bayrağın onuruyla, al bayrağı üzerinde taşıyan Türk lirasının onuru aynıdır. Böylesine rezil edemezsiniz Türk lirasını ve milletin karşısına geçip böylesine bir ifadeyle işte yüreğim yanarak söylüyorum, haykırarak, feryat ederek söylüyorum, bunun bedelini millete ödetemezler. Oynaklıkmış, ortada oynayacak zemin mi kaldı, zemini yok ettiniz.
Peki ne oluyor bakın şimdi esas tehlikeyi söylüyorum. Bu oynaklık neye yol açacak? Eğer mandacılık varsa… Bakın çok ağır bir ifade olacak ama işte mandacılık bugünlerde yapılıyor. Nasıl oluyor mandacılık? Gelir sizin ekonomik kaynaklarınızın üzerine çöker birileri. Peki şimdi Türkiye’deki şirketleri, işte biraz önce bir bankamızdan örnek verdim 2.25 milyar Euro olan değeri şimdi 1.7 Euro’ya. Peki kim kazandı buradan? Birileri art niyetli olarak elinde belli dolar biriktirip Türk lirasının değeri karşılığı gelip Türkiye’nin on yıllar boyunca ürettiği fabrikaları, işletmeleri ucuz fiyatlarla alırsa bunun adı nedir? Bunun adı ekonomik mandacılıktır. Bugün yaptıkları iş ekonomi kurtuluş savaşı falan değil Türk lirasını yerlerde süründürerek Türkiye’yi bir ekonomik manda anlayışına teslim etmektir. Buna asla izin vermeyiz. On yılların birikiminin böyle harcanmasından sonra Merkez Bankası Başkanı çıkmış teknik. Bunu da niye söylüyor biliyor musunuz, görece doğru gibi ifadeler bunlarda oraya sığınıyor. Peki yarın bu arz talep dengesi ortadan kalktığında ne yapacaksınız daha da bozulduğunda? Nereden dolar bulacaksınız? Diyeceksiniz ki ihracat artıyor. Peki birim ihracatının katkısı, katma değeri böyle düştükçe bu ne demek? Türk insanının ürettiği malların değeri düşüyor demek.
Arkadaşlar, bu sıradan bir kriz değil. Türkiye’deki gelir dağılımını yerle bir eden, fakiri daha fazla fakir yapan, küçük bir eliti gittikçe zenginleştiren ve dolar zenginlerini Türk lirası fakirlerine karşı destekleyen bir süreçten geçiyoruz. Burada milliyetçilikte yok, burada muhafazakarlıkta yok, burada yerlilikte yok, burada millilikte yok. Kimse kurtuluş savaşı gibi retoriklerle bunu örtemez. Onun için feryat ederek bugün bütün liderlerden randevu aldım ve feryat ederek sesleniyorum bir kez daha. Hamaset yapmayın, doğru dürüst yönetim sergileyin.
Bakınız asgari ücret, 2016’da Başbakanlığı bıraktığımda asgari ücret 476 dolardı Türk lirası karşılığı bin 300 liranın karşılığı. Şimdi asgari ücret biraz önce buraya gelirken 220 dolardı herhalde şimdi daha da aşağı düşüyordur. 200 dolara Avrupa’nın ve dünyanın en düşük asgari ücretine milleti mahkum ettiniz. İşte buradan birileri hala o kafalarındaki dogmatik modellerle Beştepe’de oturan bazı çağdışı ekonomi anlayışına sahip otoriter yönetim meraklıları işte Çin gibi ucuz emek olursa burada da ucuz üretim yaparız Avrupa’ya satarız gibi hezeyanlarla Türk halkını yoksullaştırmaya dayalı bir ekonomik model sunuyorlarsa Türk halkı bunu kabul etmez. Türkiye ucuz emek köleliğinin yapıldığı bir ülke asla olmayacak. Türk lirasını cebinde taşıyanlara bugün Türk lirasının Merkez Bankası Başkanı onun hesabını versin. Bugün Türk lirası tasarruf aracı olma niteliğini kaybetmiştir kimse elinde Türk lirası tutmuyor. Ateşten kaçar gibi kaçıyor hemen dolara çeviriyor aynı 2001 krizinde olduğu gibi, 1994 krizinde olduğu gibi. Daha acısını söyleyeyim mi? Bugün Türk lirası değişim aracı olarak bile değerini kaybediyor. Yani tasarruf aracı olarak tutmadığı gibi bir mal alışverişinde artık Türk lirası kullanılamaz hale geliyor. Dolar bazlı fiyatlandırmalar başladı. Peki biz adı Türk lirası olup da bu şekilde tarumar edilen bir para biriminin üzerinden kurtuluş savaşı mı verecekler? Bu şuna benziyor, asker olmadan, komutan olmadan kurtuluş savaşı vermeye benziyor. Kuvayı Milliye kurtuluş savaşını sağlamıştı. Eğer bir ekonomi kurtuluş savaşı varsa onun sancağı Sayın Erdoğan onun sancağı Türk lirasıdır Türk lirası başka bir şey değil. Türk lirası düşmüşse yere sancak ayağa kalkmaz. Kısa süreli oynamalar evet hep olur serbest kur sistemi içinde ama asla bugün yaşandığı tarzda bir çöküş ve dünyada dolar karşısında en yüksek değeri kaybeden para niteliğine dönüşmüşse burada arz talep dengesiyle bunu izah etmek imkansızdır.
Kusura bakmayın o kadar şey geliyor ki yüreğimden biraz belki uzun oldu ama açıklığa kavuşması lazım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merkez Bankası şunu açıklıyor, benim müdahale edeceğim kasamda 1 centim dahi yok tamamen teslim olmuş vaziyetteyim. Yapılan açıklamanın özü bu. 


Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...