05.04.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GAZİANTEP’TE MUHTARLAR VE STK TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GAZİANTEP’TE MUHTARLAR VE STK TOPLANTISINDA KONUŞTU

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Devleti yönetecek makamda bulunanların az ve öz konuşması, konuştuğu zaman da gereğini yapması lazım. Ne diyorlardı Münbiç’e gireceğiz. Gir kardeşim. Girdiler mi? Hayır. Rakka’ya gideceğiz. Git kardeşim elinden tutan mı var? Gittiler mi? Yok gitmediler. Türkiye cumhuriyet tarihinde ilk kez toprak kaybına uğramıştır. Süleyman Şah türbesinin bulunduğu yer Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeriydi, oradan kaçtılar ve topraklarımızı terk ettiler. Terk edenleri ve o kararı alanları kınıyorum. Sadece o mu? Hayır. Bulamaç Adası, burnumuzun dibinde, horoz ötünce duyuyoruz, hem İngiliz belgelerinde hem Amerikan belgelerinde Türkiye’ye ait. Kimin bayrağı dalgalanıyor? Yunanistan bayrağı dalgalanıyor. Ses çıkarıyorlar mı? Tık bile yok. Şimdi konuşuyorlar “Kerkük’teki o bayrak inecek, yoksa fena olur.” Yok canım! Niye konuşuyorsun kardeşim, niye gereğini yapmıyorsun? Konuşmakla bu işler olmuyor” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gaziantep’te Muhtarlar ve STK’lar Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:


Sevgili kardeşlerim, sizlere sevgili kardeşlerim diyorum, sevgili partililer demiyorum, sevgili vatandaşlar da demiyorum, sevgili kardeşlerim diyorum. Yani sizi kendimden ayırmıyorum.

Güzel bir kentteyiz, gazilerin kentindeyiz, her ile nasip olmayan bir unvanınız var Gaziantep. Az önce arkadaşım şehitleri saydı, Gaziantep’in Milli Kurtuluş Savaşında ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bölgenin ve Türkiye’nin kilit kapısıdır Gaziantep. Demokrasinin ve bağımsızlığımızın kalesidir Gaziantep. Gaziantep sadece Türkiye’nin değil Ortadoğu’nun da önemli kentlerinden birisidir. Gaziantep’i Gaziantep yapan halkının çalışkanlığıdır. Yabancı sermaye olmadan büyüyen bir kenttir, sanayisini büyüten bir kenttir, yatırımlarını yapan bir kenttir, istihdam yaratan bir kenttir. Gaziantep bu kadar önemlidir. Gaziantep’i Gaziantep yapan nedir? Demokratik parlamenter sistemdir. Gaziantepli gider sandığında istediği partiye oy verir. Milletvekilini seçer, Ankara’ya gönderir. Sorunu olunca milletvekillerini davet eder, bakanını davet eder. Gaziantep’in bu sorunu vardır. Gel şu sorunu çöz ön ayak ol diye milletvekilinden talepte bulunur. Sadece Gaziantep mi bunu yapar? Hayır. Kahramanmaraş da yapar, Trabzon da yapar, Adana, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Çorlu bunların hepsi yaparlar ili ve ilçesi herkes yapar. Kendi ilçesinden bir milletvekili çıkmışsa o milletvekiline biraz daha özen gösterir. Kendi ilçesinin sorunlarıyla ilgilenmesi için sürekli baskı kurar.

YENİ MODELDE DENETİM YOK

Bunu niye anlatıyorum değerli Gaziantepli kardeşlerim? Şunun için anlatıyorum. Gaziantep’in bir derdi çıktığında, bir sorunu olduğunda, diyelim yol sorunu oldu açar muhtar telefonu der ki bizim bu köyümüzün, bu mahallemizin yolu iyi değil bu yolu yapın. Gaziantep milletvekili TBMM’de kürsüye çıkar der ki, Sayın Bakan Gaziantep’ten falan muhtar telefon etti köyünün yolu 3 yıldır bitmiyor, 4 yıldır bitmiyor, yol yapıldı asfaltlanmıyor diye söyler. Ve bakan kürsüye çıkıp o soruya cevap vermek zorundadır. Neden? Anayasa böyle öngördüğü için. Bakan ben o soruya cevap vermiyorum diyemez, yetkisi de yok. Şimdi sizin önünüze konulan ve ayın 16’sında gidip oy kullanacağınız anayasa değişikliğinde bu yasaklanıyor. Bir Gaziantep milletvekili kürsüye çıkıp Sayın Bakan Gaziantep’in şu yolu 3 yıldır yapılmıyor sorusunu soramayacak. Bakan da kürsüye gelip o soruya muhatap olmayacak. Şimdi Gaziantep’in ve Anteplilerin vicdanına sesleniyorum. Bu uygulama doğru mu? Böyle bir uygulamanın doğru olmadığını ben de biliyorum. Hiçbir demokratik ülkede böyle bir şey yoktur. Bu ne demektir biliyor musunuz, siyaset kurumu bırakın halka hesap vermeyi milletvekiline bile hesap vermiyor. Yani bırakın vatandaşına hesap vermeyi, bırakın bir odanın sorununu, muhtarın sorununu, köyün, mahallenin sorunu çözmeyi. Kendi milletvekiline hesap veremeyen bir siyasi anlayış millete de hesap vermeyecek. Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bunun bir partiyle ilgisi var mı? Yok. Bir şahısla ilgisi var mı? Yok. Neyle ilgisi var? Demokrasiyle ilgisi var.

Odalarımızın sayın başkanları da burada. Başta iş dünyası, sonra hepimiz vergi öderiz hepimiz. Emekli olunca vergi ödemem diye bir kural yok. Kahvede gidip çay içerseniz o çayın içinde vergi vardır. Yakınınız ölür kefen bezi alırsınız vergi vardır. Eğer hepimiz vergi ödüyorsak siyaset kurumu onun hesabını vermek zorundadır. Demokrasinin çıkış kaynağı budur. Siyasetçi hesap vermiyorsa ülkeyi nasıl yönetecek? Keyfince. Hesap vermek ne demektir? Keyfi yönetime son vermek için siyaset kurumu hesap verir. Odaları düşünün, hem yönetim kurulu var, hem denetim kurulu var değil mi? Niçin? Yönetim kurulu parayı doğru harcıyor mu, harcamıyor mu denetim kurulu denetler. Dernekler öyledir. Apartmanda otururuz apartman yönetimleri de öyledir. Yeni modelde denetim yok. Hepimizin oturup düşünmesi lazım hangi partiden olursak olalım hangi partiden, hangi dünya görüşünü benimsemişsek benimseyelim ama hepimizin vazgeçmeyeceği tek bir kural var o da demokrasi. Hepimiz için geçerli demokrasiyi savunacağız.

GÜN TÜRKİYE’NİN BEKASI GÜNÜDÜR

Bugüne kadar biz hep şunu gördük. Cumhurbaşkanı seçilir, Cumhurbaşkanı 80 milyonu temsil eder ve Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Şimdi önünüze konulan modelde Cumhurbaşkanı aynı zamanda partinin Genel Başkanı olacak. Nasıl tarafsız olacak? Bana çıkıp bir Allah’ın kulu söylesin bir partinin Genel Başkanı tarafsız olur mu, olmaz mı? Bir partinin Genel Başkanı tarafsız olamaz. Ben tarafsız olamam. Neden? Bizim bir parti var, partinin bildirgesi var, partinin programı var, partinin ilkeleri var biz onları savunuruz. Binali Bey tarafsız olabilir mi? Olamaz. Onunda partisi var, onunda programı var, onunda ilkeleri var. Devlet Bey olabilir mi? Olamaz. Milletvekilleri de olamaz. Bizim yemin metnimizde tarafsızlık kuralı yoktur. Sadece Cumhurbaşkanında tarafsızlık vardır tarafsızlık üzerine yemin eder. Neden? 80 milyonu temsil ettiği için. Partinin Genel Başkanı olan bir kişi 80 milyonu temsil edebilir mi?

Sandığa gidip oy kullanacaksınız, bütün Antepli kardeşlerime sesleniyorum. Türkiye’nin geleceğini düşünüyorsanız, evlatlarınıza daha güzel bir Türkiye düşünüyorsanız, bu ülkenin bekasını düşünüyorsanız, geleceğini düşünüyorsanız sandığa gideceksiniz, düşünerek gideceksiniz, elinizi vicdanınıza koyacaksınız ve oyunuzu öyle kullanacaksınız. Gün Türkiye’nin bekası günüdür. Bir seçim yapsak deriz ki hangi partiyi istiyorsan git oyunu ona ver. Bir seçim yapmıyoruz. Cumhurbaşkanı seçsek adaylar bunlar git onlardan birisini seç deriz. Şimdi bir anayasa değişikliğini oylayacağız anayasa değişikliğini. Hepimizin ilgi alanı. İster sosyal demokrat olsun, ister mütedeyyin olsun, ister ülkücü olsun, ister liberal olsun, ister milliyetçi olsun hepimizi ilgilendiriyor. Bu işin partisi yok. Demokrasiye inanıyor muyuz, inanmıyor muyuz? Demokrasiyi savunacak mıyız, savunmayacak mıyız? İşin özü budur. Mesele memleket meselesidir, parti meselesi değildir. İşin özü budur.

Seçim yapılıyor, 550 milletvekili seçip gönderiyoruz. Eyvallah itiraz eden var mı? Yok. Hangi partiden olursa olsun çoğunluk partisinin Başkanı Başbakan oluyor. Hükümet programı hazırlıyor, TBMM’ye getiriyor, güvenoyu istiyor güvenoyu aldıktan sonra da yoluna devam ediyor. Yeni modelde? Yeni modelde Başbakanlık yok, bakanlar kurulu da yok. TBMM’ye gelip güvenoyu istemekte yok. Rejimi niye değiştiriyoruz? Neden bütün yetkileri bir tek adama veriyoruz? Teklik Allah’a mahsustur. Divriği Ulu Caminin mimari tarzına bakan oldu mu bilmiyorum, bilen oldu mu bilmiyorum, merak eden oldu mu bilmiyorum. Her bir figür bir tane yapılmıştır ikincisi yoktur Allah’ın tekliği üzerine. O inanç üzerine yapılmıştır, Selçuklular döneminde yapılmıştır. Şimdi biz 80 milyonun kaderini bir kişiye bağlıyoruz. Ya o kişi hata yaparsa? Faturayı 80 milyon ödeyecek.

HİÇ KİMSENİN CAN VE MAL GÜVENLİĞİ OLMAYACAK

İş dünyasına sesleneceğim. Gaziantepli iş dünyasının başarısını biliyorum. O başarı sadece Gaziantep’in değil, hepimizin kıvanç duyacağı, övüneceği bir başarıdır. Uluslararası arenada Gaziantep sanayi bir marka olarak görünüyorsa buradaki iş adamının kendisine duyduğu güven ve ülkesine duyduğu sevgidir. Uluslararası fuarlarda eğer sesi ve sözü dinleniyorsa nedeni budur. Bu başarının altında ne yatıyor? Bu başarının altında hukukun üstünlüğü yatıyor. Bu başarının altında can ve mal güvenliği yatıyor. Şimdi siz can ve mal güvenliğini elinden alıyorsunuz. Bu anayasa değişikliği geçerse hiç kimsenin can ve mal güvenliği olmayacak. Bir kişi çıkacak bir tek kararnameyle sabah bir bakacaksınız bütün malvarlıklarınıza el konmuş. Evet bir kararnameyle bütün mal varlıklarınıza el konmuş. Siz bu doğru diyorsanız, çok güzel bir uygulama diyorsanız kullanacağınız oy belli. Ama bu doğru değildir, herkesin can ve mal güvenliği olmalıdır diyorsanız bunun da yolu bellidir, gideceksiniz onurla ve gururla diyeceksiniz ki, hayır arkadaş bu kadar da olmaz, böyle bir şey olamaz.

BİR SİYASİ OTORİTE HAKİM TAYİN EDERSE ORADA ADALET OLMAZ

Biz sanayicimizin, iş adamımızın siyasi görüşünü sorgulamıyoruz. İstediği siyasi görüşe sahip olabilir. Çünkü siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Tercihini hangi yönden yaparsa yapsın başımızın üstüne. Biz siyasetçi olarak neyi savunacağız? Herkesin can ve mal güvenliğini savunacağız. Hukukun üstünlüğünü savunacağız. Ne demek hukukun üstünlüğü? Hukukun üstünlüğü şudur değerli arkadaşlarım, sıradan bir söz gibi geliyor ama derin bir anlamı vardır. Devletin gücü karşısında vatandaşın hakkını savunmaktır hukukun üstünlüğü. Vatandaşın kendisine güven duyması demektir hukukun üstünlüğü. Devletin her türlü aracı var. Polisi var, jandarması var, mahkemesi var, savcısı var, her şeyi var. Peki, vatandaşın nesi var? Vatandaş hukukun üstünlüğüne güvenir. Bağımsız mahkemeler vardır ve hiç kimse benim hakkımı benim elimden alamaz der hukukun üstünlüğünde. Devletin gücüne karşı vatandaşın hakkını korumaktır. Hukukun üstünlüğünü nasıl sağlarız? Hukukun üstünlüğünü hakim bağımsız olursa, siyasi otoritenin emrinde olmazsa hukukun üstünlüğü olur. Amerikan Başkanı salona girdiği zaman hiçbir hakim önünde ayağa kalkmaz, hiçbir hakim önünde düğmelerini iliklemez. Çünkü o hakimler şunu çok iyi bilirler, gün olur harman olur bir olay olur bu kişi yarın bizim karşımıza gelebilir. Ben şimdiden kanaatimi belirtirsem benim doğru karar vermeyeceğim algısı toplumda yerleşir. O nedenle hiçbir hakim hiç kimsenin önünde ayağa kalkmaz, düğmesini iliklemez. Dünyanın kuralıdır bu, adaletin kuralıdır bu. Niye anlatıyorum? Bu anayasa değişikliğiyle bir siyasi partinin Genel Başkanına hakim tayin etme yetkisi veriyoruz. Bir siyasi partinin Genel Başkanına aynı zamanda Başkana hakim tayin etme yetkisi veriyoruz. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini tayin edecek. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin 6’sını tayin edecek, yarısını. Diyeceksiniz ki, Hakimler Yüksek Kurulu ne iş yapar? Hakimlerin tayinini o yapar, terfilerini o yapar, mesleğe alışlarını o yapar, kararları o yapar, arzu ederse meslekten de atar. Bir siyasi otorite hakim tayin ederse orada adalet olmaz. Şunun için olmaz. Diyelim ki, ben bir siyasi partinin Genel Başkanıyım, bir mahkemeye hakim tayin ettim, aynı zamanda o partinin Genel Başkanı ve yetkilisi olarak kamulaştırma kararı aldım. Gaziantep’in 5 fabrikasının bulunduğu yeri kamulaştırdım. Kimseye sormaya ihtiyaç yok devletleştirebilirim de. Bu yetkiyi de veriyoruz. Ve dedim ki değeri 500 liradır. Ne olacak vatandaş? Hakkını arayacak. Nerede? Mahkemede arayacak. Diyecek ki, bunun değeri 500 lira değil 5 bin liradır hakkım alınıyor elimden, dava açıyorsunuz. O hakimi ben tayin ettiğim için ve kamulaştırma kararını da ben aldığım için hakim bana bakacak nasıl karar vereyim. Adalet orada olmak arkadaşlar. Bu kadar önemlidir yapılan değişiklik. Bunun partisi var mı? Yok. Bunun sağı, solu var mı? Yok. Bunun bir şahısla ilgisi var mı? Yok. Bir yetkiyi bu kadar bir kişiye veriyorsunuz bütün yetkiyi. Bu böyle miting meydanlarında anlatılacak bir olay değil. Bu hepimizin oturup düşünerek sandığa gitmesi gereken bir olaydır değerli arkadaşlarım, değerli vatandaşlarım, değerli kardeşlerim. İşin özü budur.

Yine bir kişiye yetki vereceğiz TBMM’yi hiçbir gerekçe göstermeden bir sabah kalkıp ben meclisi feshettim buyurun beyler hep beraber seçime gidelim diyecek. Bu yetki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e 1924 anayasası görüşülürken verilmemiştir. 12 Eylül darbe anayasasında da fesih yetkisi vardır. Nasıl var? Seçimden sonra 45 gün içinde hükümet kurulmazsa Türkiye hükümetsiz kalmasın diye Cumhurbaşkanı arzu ederse zorunlu değil, meclisi feshedip yeniden seçime götürebilir. Örnek? Örneği yaşadık 1 Kasım seçimleri öyle oldu.

O zaman yapmamız gereken ne? Milli iradeyi fesih yetkisini bir kişiye verecek miyiz, vermeyecek miyiz? Bu kadar basit. Zor bir soru mu? Hayır. Milli iradeyi 550 kişinin olduğu bir parlamentoyu fesih yetkisini bir kişiye verelim mi, vermeyelim mi? Şunu söylüyorlar efendim kendisi de seçime gelecek, sorun o değil arkadaşlar. Sorun şu; milli iradeyi fesih yetkisini bir kişiye verecek miyiz, vermeyecek miyiz sorun budur. O zaman bir kişi milli iradeyi feshediyorsa biz niye seçime gidiyoruz, niye milletvekili seçiyoruz? Hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir olaydır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU OLMASA BUNLAR MİTİNG DE YAPAMAYACAKLAR

Şimdi referandum yapılıyor. Havaalanından gelirken baktım her tarafta pankartlar, her tarafta büyük billboardlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin arabalarını kullanıyorlar, devletin paralarını kullanıyorlar, devletin forsunu kullanıyorlar, devletin bakanlarını, valilerini, kaymakamlarını kullanıyorlar. Buna rağmen vatandaşa neden evet oyu kullanınız onu anlatamıyorlar. Tek gündemleri var ne? Kemal Kılıçdaroğlu. Tek gündemleri bu. Emin olun Allah inandırsın Kemal Kılıçdaroğlu olmasa bunlar miting de yapamayacaklar. Ya arkadaş, miting yapıyorsanız çıkıp meydanlara konuşuyorsanız vatandaş neden evet desin onu anlatın. Anlatamıyorlar. Bana neden kızıyorlar? Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki, Kılıçdaroğlu vatandaşa doğruları söylüyor. Evet doğruları söylüyorum, inanarak söylüyorum. Desinler ki, şu madde böyle yazıyor Ey Kılıçdaroğlu o madde böyle yazıyor sen şöyle söylüyorsun. Söylesinler. Topu topu 18 madde. 1000 madde değil ki 18 madde. Yazmışlar bütün pankartlar, billboardlar dolu. Bu parayı nereden buluyorlar? Devletin parası. Eşit olmayan şartlarda gidiyoruz. 12 Eylül döneminde de böyleydi, 12 Eylül darbesinde de böyleydi. Tek başına Kenan Evren vardı sokak sokak mitingler yapardı caddelerde, şehirlerde mitingler yapardı yüzde 91.7 oy aldı. Ama millet uyandı. Millet palavrayı yutmuyor artık. Millet diyor ki 18 madde kardeşim ben demokrasi istiyorum kendi ülkemde, benim gibi düşünmeyen adamında söz hakkı olmalıdır diyor. Benim can ve mal güvenliğim olmalı, herkesin can ve mal güvenliği olmalı, ben demokrasime sahip çıkacağım diyecek.

BİR PARTİ DEVLETİ KURMAK İSTİYORLAR

Biz doğruları söylediğimiz için panik içinde kalıyorlar. Vatandaşa söyleyeceğiz, anlatacağız, anlatmak zorundayız. Bir devlet partisi kurmak istiyorlar. Bir parti devleti daha doğrusu. Ne demek parti devleti? Cumhurbaşkanı partili, bakanlar partili, başkan yardımcıları partili, valiler partili, kaymakamlar partili, hakimler partili. Böyle bir düzen olur mu arkadaşlar? Böyle bir düzene izin verecek misiniz? Böyle bir düzen Türkiye’yi felakete sürükler. Çok partili düzen, demokratik bir düzen, herkesin düşüncelerini özgürce ifade ettiği bir düzen, hukukun üstünlüğünün olduğu bir düzen başımızın üstüne hiç itirazımız yok. Hangi parti iktidara gelirse başımızın üstüne. Vatandaşın oyuna da, tercihine de hep saygı duyduk, saygı duymaya da devam edeceğiz. Bu iş böyledir.

Kaç bakan olacak? Önünüze geldi 18 madde kaç bakan olacak? Kimse bilmiyor. Niçin? Bir kişinin keyfine bağlı. Soruyorum Binali Bey’e, soruyorum Sayın Erdoğan’a Allah aşkına kaç bakan, kaç başkan yardımcısı olacak? Bana bir sayı veriyorlar diyorlar ki, 1, 2 bilemedin 3 olacak. Açıyorum 18 maddeyi en fazla 3 olur diye bir madde görmüyorum yok öyle bir şey. Sayı? Sayı yok. Kimin keyfine bağlı? Kendi keyiflerine bağlı. Kendisi şimdi düşünebilir, Binali Bey de düşünebilir 3 tane olsun. Yarın bir başkası gelir 3 tane değil 30 tane istiyorum der, 50 tane istiyorum der, 100 tane istiyorum der. Engel var mı? Engel yok. Peki ben size bir soru soruyum Gaziantep’in kaç valisi var? Bir tane. Nerede yazılı? Kanunda. İlçede kaç kaymakam var? Bir tane. Fransa’da, Almanya’da kaç büyükelçi var? Bir tane. Kaç milletvekili var? 550 tane. Nerede yazılı bunlar? Kanunda yazılı. Kaç bakan olacak? Belli değil. Kaç başkan yardımcısı olacak belli değil. Niye yazmıyorsunuz? Hadi ben Amerika’dan vazgeçtim, Almanya’dan vazgeçtim Afganistan’dan örnek vereceğim. Başkan ve iki başkan yardımcısı olur diyor onlarda seçimle gelir.

Daha vahimini anlatıyım. Başkan ve başkan yardımcılarının hiçbirisi milletvekili olmayacak. Bakanlar da milletvekili olmayacak. Eğer milletvekillerinin arasından alınıyorsa milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Yani sarayla milletin arasına kocaman bir duvar çekilecek. Siz Antepliler derdinizi kime anlatacaksınız? Marko Paşa da yok ki gidip Marko Paşa’ya anlatın. Kime anlatacaksınız derdinizi? Milletvekilinin esamisi okunmuyor, bakan olamıyor. Başkan yardımcısı o da milletvekili olamıyor. Böyle bir düzen sağlıklı bir düzen midir? Böyle bir düzen güzel bir düzen midir? Hep beraber düşünmek zorundayız.

FRENİ OLMAYAN BİR OTOBÜSE 80 MİLYONU BİNDİRİYORUZ

Bir kişiye bütün yetkileri verirsek ne olur? Size tarihten bir örnek vereyim. Mademki burası Gaziantep, mademki gazi bir şehrimiz size tarihimizden güzel bir örnek veriyim. Çanakkale Savaşını hepimiz biliriz değil mi? Biliriz. Her karış toprağında onlarca şehidimizin kanı olduğunu bilir miyiz? Biliriz. Binlerce gazimiz var mı? Biliriz. Yedi düvel Çanakkale Boğazını geçmek istedi yedi düvel. İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı yedi düvel, ta Avusturalya’dan bile geldiler. Geçtiler mi? Geçemediler. Sonra ne oldu? 3 yıl sonra yetki bir kişiye verildi gitti bir anlaşmayı imzaladı ve o yedi düvelin gemileri tek kurşun atmadan Çanakkale boğazını geçtiler, gelip Marmara’da Dolmabahçe’nin önünde demirlediler ve İstanbul’u işgal ettiler. Bir kişiye verilen yetkinin getirdiği felaketi bundan daha güzel kimse anlatamaz. Tarih. O bir kişiye verdiler yetkiyi git anlaşmayı imzala, gitti imzaladı Osmanlı işgal edildi. Ama bir kişiye yetki verilmediği zaman Çanakkale geçilmez. Geçilemedi Çanakkale.

Şimdi bu süreci başlatıyorlar, bir kişiye her türlü yetkiyi veriyorlar. Ne olur biliyorsunuz asıl felaketi. Bir kişiye bütün bu yetkileri verirseniz, bir kişiyi kandırdığınızda, bir kişiyi ikna ettiğinizde veya bir kişiyi satın aldığınızda en geç 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini birilerine teslim edebilirsiniz. Nasıl? Çünkü öyle yetkiler vermişsiniz ki, bir kararnameyle devletin bütün bakanlarını, bütün başkan yardımcılarını, bütün valilerini, bütün kaymakamlarını, bütün müsteşarlarını, bütün genel müdürlerini, bütün kuvvet komutanlarını bir kararnameyle değiştirebilirsiniz. Öyle 30 – 35 yıl uğraşalım paralel devlet buna hiç gerek yok. Bir kişiyi ikna ettiniz mi mesele bitiyor.

Siz buna “Evet” diyecek misiniz? Gazilerin kentindeyiz, Milli Kurtuluş Savaşında destan yazan bir kentteyiz. Hepimizin oturup düşünmesi lazım, Türkiye bu kadar ucuz bir devlet mi? Yetki verdiğiniz kişi belki bizim düşündüğümüz bu hataların hiçbirisini yapmayacaktır, ama bir sonra gelen hepsini yapabilir çünkü hiçbir fren yok. Anneler her gittiğim yerde soruyor, siz diyorum freni olmayan bir otobüse evlatlarınızı, çocuklarınızı bindirir misiniz? Hayır, diyorlar bindirmeyiz. Freni olmayan bir otobüse hangi anne çocuğunu bindirir? Şimdi hem freni olmayan hem de nereye gittiği belli olmayan bir trene, bir otobüse 80 milyonu bindiriyoruz. Nereye gittiği belli olmayan ve freni olmayan bir otobüse, bir trene 80 milyonu bindiriyoruz. Ben de biliyorum bindiremeyecekler ama bunların anlatılması lazım, bunların yaşlı, genç demeden, kadın erkek demeden 80 milyona anlatılması lazım, niye anlatılması lazım? Bu memleket sadece benim değil hepimizin memleketi. Bu bayrak sadece benim değil, hepimizin bayrağı, vatanseverlik sadece benim değil hepimizin ortak duygusu, demokrasi sadece benim arzum değil hepimizin ortak arzusu. O zaman hepimiz çalışacağız. İster sivil toplum örgütünün, ister meslek odası başında ol, ister sade bir vatandaş ol, ister muhtar ol, ister başka bir şey ol, sade vatandaş ol. Hepimiz bunları anlatmak zorundayız.

DEVLETİ YÖNETECEK MAKAMDA BULUNANLARIN AZ VE ÖZ KONUŞMASI, KONUŞTUĞU ZAMAN DA GEREĞİNİ YAPMASI LAZIM

Ülkenin bekası açısından söylüyorum. Hep söyledim yine söylüyorum, devleti yönetenlerin diline hakim olması lazım, bir daha söylüyorum devleti yönetenlerin diline hakim olması lazım, diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Devleti yönetecek makamda bulunanların az ve öz konuşması lazım, konuştuğu zaman da gereğini yapması lazım. Ne diyorlardı Münbiç’e gireceğiz. Gir kardeşim. Girdiler mi? Hayır. Rakka’ya gideceğiz. Git kardeşim elinden tutan mı var? Gittiler mi? Yok gitmediler. İlk kez Cumhuriyet tarihinde Türkiye toprak kaybına uğramıştır. Süleyman Şah türbesinin bulunduğu yer Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeriydi, oradan kaçtılar ve topraklarımızı terk ettiler. Terk edenleri ve o kararı alanları kınıyorum. Sadece o mu, Süleyman Şah türbesi mi? Hayır. Bulamaç Adası, burnumuzun dibinde, horoz ötünce duyuyoruz. Hem İngiliz belgelerinde, hem Amerikan belgelerinde Türkiye’ye ait. Kimin bayrağı dalgalanıyor? Yunanistan bayrağı dalgalanıyor. Ses çıkarıyorlar mı? Tık bile yok. Şimdi konuşuyorlar “Kerkük’teki o bayrak inecek yoksa fena olur.” Yok canım, niye konuşuyorsun kardeşim, niye gereğini yapmıyorsun? Konuşmakla bu işler olmuyor arkadaşlar. Örnek vereceğim size, rahmetli Ecevit Kıbrıs’ta soydaşlarımız katledilirken biz Kıbrıs’a çıkacağız hiç demedi. Ne zaman konuştu? Türk askeri Kıbrıs’a çıktığı gün konuştu, sabah Başbakanlık binasından ayrıldı, bütün televizyonların önüne çıktı dedi ki, “Barış için Türk askeri şu anda Kıbrıs’tadır. Allah bu millete, bu devlete zeval vermesin” dedi, nokta bitti. Gereğini yaptı mı? Yaptı. O tarihten bu yana Kıbrıs’ta birisinin burnu kanadı mı? Kanamadı. Tam anlamıyla barış geldi. Sabah konuşursun, öğle konuşursun, akşam konuşursun bütün dünya dalga geçer, ondan sonra dersin ki, ben konuşuyorum, hiçbir şey de yapmazsın. Bu benim ağırıma gidiyor. Neden biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak paydamızdır. Çünkü cumhur hepimizi temsil eder. Beni de temsil eder, benim gibi düşünmeyeni de temsil eder. O nedenle seçim tarzı ne olursa olsun, ister TBMM seçsin Sayın Abdullah Gül’de olduğu gibi, ister vatandaş seçsin Sayın Erdoğan’da olduğu gibi saygı duyarız çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak paydamızdır. Ama tarafsızlığını koruduğu sürece ve 80 milyonu kucakladığı sürece. Biz ortak paydamızı korumak istiyoruz, bir ortak payda da elimizden çıkmasın istiyoruz, Cumhurbaşkanı tarafsız olsun istiyoruz, bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanlığı yapmasın istiyoruz. Efendim çift başlılık önlenecek, yok ki çift başlılık. İki tane mi Cumhurbaşkanı var çift başlılık olsun, 5 tane mi Başbakan var çift başlılık olsun? Yok öyle bir şey, Cumhurbaşkanının görevleri var sayılmış, Başbakanın görevleri var sayılmış. Niye çift başlılık olsun? Ben gidip bir başkasının görev alanına müdahale edersem o zaman çift başlılık olur. Niye ben başkasının görev alanına müdahale edeyim? Herkesin görev alanı bellidir ve herkesin nasıl davranacağı da bellidir.

İşin özü şu değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin dünya kadar sorunu var. Suriyeli vatandaşlar da var burada, herhalde hepiniz çok memnunsunuzdur, memnun musunuz? 50 sefer söyledik şu Suriye’nin işine karışmayın kardeşim. Suriye’ye müdahale etmeyin kardeşim, oraya suyla gidin, bir bidon suyla gidin. Bunlar bir bidon suyla gitmediler yangını söndürmek için, bir bidon benzinle gittiler, fatura ne oldu? 3,5 milyon Suriyelimiz var. Ama onlar birinci sınıf vatandaş bizim vatandaşımız da ikinci sınıf vatandaş. Bizim esnafımız vergi öder, onlar vergi ödemez. Bizim vatandaşımız hastanede sıra bekler onlar sıra beklemez. Bizim çocuklarımız üniversite sınavlarına girmek için dünyanın masrafını yaparlar, onlar asla ve asla sınava girmezler ve üniversiteye girerler. Bizim gençlerimiz El Bab’da şehit olur, onlar burada gezer, eğlenirler. Allah aşkına bunu hangi vicdan kabul ediyor? Şimdi diyorlar ki “Evet” çıkarsa Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz, kabul ediyor musunuz? Dedim ki, niye anayasa değişikliğini bekliyorsunuz? Çıkın deyin ki Suriyelilere vatandaşlık vermeyeceğiz, Suriye’de savaş bitecek bütün Suriyelileri kendi ülkelerine göndereceğiz bu kadar basit. Onları almak ve vatandaşlık vermek istiyorlar, “Evet” oyunun anlamlarından birisi de budur arkadaşlar. Sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Benim isteğim bu, Suriyeliler çok iyidir, zaten biz ikinci sınıf vatandaş olmaya alıştık, onlar varsın birinci sınıf vatandaş olsun, onlar vergi vermesiler, hastanede kuyrukta beklemesinler, çocukları sınavsız üniversiteye girsin diyorsanız tercih belli böyle saçma şey olmaz diyorsanız onun da tercihi belli, gidip “Hayır” oyu kullanılacak. İşin özeti budur. Anlaştık mı?

BİR OYLA DÜNYAYI DEĞİŞTİRİRSİNİZ

Efendim söylenecek daha çok şey var. Üzerinde durulacak daha çok şey var ama benim sizden istediğim bir vatandaş olarak, sizin gibi ülkesini seven, sizin gibi bayrağını seven, sizin gibi demokrasiye inanan bir vatandaş olarak sizden sadece iki isteğim var. Bir, bugün hava çok güzel ayın 16’sı Nisan’ın Pazar günü gidelim piknik yapalım ne olacak bir oyla hiçbir şey değişmez sakın bunu söylemeyin. Evlatlarınızı düşünüyorsanız, Türkiye’yi düşünüyorsanız sakın bunu düşünmeyin, sandığa gidin oyunuzu kullanın. Nasıl bir tercih olursa olsun, her tercihe saygılıyım sandığa gidelim ve oyumuzu kullanalım. Bu çok önemli.

Efendim bir oyla bir şey değişmez, bir oyla dünyayı değiştirirsiniz, bir oyla demokrasiye destek verirsiniz, bir oyla Türkiye’nin itibarını yükseltirsiniz bu kadar önemlidir, bir oyla. “Hayır” çıkması ne demektir biliyor musunuz? Uzun uzun anlatmayacağım. “Hayır” ın anlamı şudur değerli arkadaşlarım, devletin ve iktidarın bütün baskılarına rağmen, bütün billboardları kiralamalarına rağmen, bütün Türkiye’yi “Evet” le donatmalarına rağmen Türk halkı gitti, bütün bu baskılara direndi ve “Hayır” oyunu kullandı, demokrasiden yana tavır aldı. Anlamı budur. O nedenle Türkiye’nin itibarı artacaktır. Sandığa gideceğiz, ikincisi sandığa giderken tek başımıza gitmeyeceğiz. Komşumuz, dayımız, yeğenimiz, akrabamız, amcamız kimse hep beraber sandığa gideceğiz. Efendim gider oyumuzu kullanırız da ben nasıl oy kullanırsam kullanayım sonuç değişmez. Size sözüm söz Türkiye’deki bütün sandıklara sahip çıkacağız. İki yıldır bunun hazırlığını yapıyoruz. Gideceğiz oyumuzu kullanacağız, sandıkların korunmasını bize bırakın. Sandıklara gitmenizi oyunuzu kullanmanızı istiyorum. Bu çok önemlidir. Bunu yaptığımız zaman Türkiye’ye karşı, evlatlarımıza karşı sorumluluklarımızı da yerine getirmiş olacağız.

Muhtar kardeşlerim var, muhtarların derdini biliyorum, sorunlarını da biliyorum. Bir yetki veriyoruz bir kişiye Ali olur, Veli olur hiç önemli değil. Öyle yetkiler veriyoruz ki Bakanlıkları kaldırabilir, Bakanlıkları kurabilir, Başkan Yardımcılıkları açabilir, Bakanlıkları arzu ettiği gibi dizayn edebilir, devletin bütün kurumlarına atama yapabilir, hakim, savcı atayabilir, arzu ederse muhtarlıkları da kapatabilir. Bu yetkisi de var. Muhtar arkadaşlar olsun bir kişiye bu yetkiyi verelim diyorlarsa söyleyecek sözüm yok. Bu yetki yanlıştır diyorlarsa bir kişiye muhtarlıkları kapatma yetkisi verilemez diyorlarsa ve düşünüyorlarsa sandığa gidecekler ve “Hayır” oyunu kullanacaklar bunun ortası da yok arkadaşlar. Muhtarlık kurumu önemlidir. Bugünkü düzende, anayasal düzende muhtarlıkların kapanması için kanun çıkması lazım, mecliste görüşülmesi lazım, komisyonlarda konuşulması lazım, muhtar derneklerinin federasyonlarının dinlenmesi lazım ihtiyaç var mı yok mu diye. Bütün bu süreçler geçtikten sonra meclisten kanun geçerse ancak muhtarlıklar kapanır. Yeni düzende bir sabah kalkacaksınız sadece kararname muhtarlıklar kapanmıştır hepinize geçmiş olsun, o kadar. Hiçbir yere itiraz edemezsiniz. Bu düzen doğru bir düzen değildir. O nedenle hepimize görev düşüyor. Ben çalışıyorum, emek harcıyorum. Sizlerin de çalışması ve emek harcaması lazım, hep birlikte güzel bir Türkiye için, hep birlikte huzurlu bir Türkiye için, hep birlikte görüş farklılıklarımız da olsa, kimlik farklılıklarımız da olsa bu ülkede rahat yaşamak istiyoruz, huzur içinde yaşamak istiyoruz.

Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Hepiniz sağ olun, var olun diyorum.