01.12.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, FOX TV’DE “ÇALAR SAAT” PROGRAMINA KATILDI (1 ARALIK 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fox TV'de İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat programının canlı yayın konuğu oldu.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim bir kez daha günaydın ve bir kez daha hoş geldiniz. Yeni bir gün, yeni bir ay. 1 Aralık 2021 Çarşamba sabahında İsmail Küçükkaya’yla Demokrasi Meydanı’nda ülkemizin ana muhalefet partisinin, CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz oldu. Hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nasılsınız efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet iyiyim sağ olun.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hoş gelmişsiniz. Bugün etiketi sizden aldık, telif hakkı verebiliriz arzu ederseniz. “Nasıl helalleşeceğiz” diye.  
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, güzel bir etiket.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Teşekkür ediyoruz. Bu konuda sizden biraz sonra bir tweet rica edeceğim. Çünkü bütün siyasi partilerden bu konularda açıklamalar geldi; kimisi beğendi, helal olsun dedi, kimisi tartışalım dedi, bunu konuşmak istiyorum.
İki, ben geçtiğimiz günlerde hafta sonunda Mersin’deydim, köylerde. Orada Mersin Büyükşehir Belediye Başkanını da gördüm, Adana Belediye Başkanı da geldi. Onlarda bir heyecan vardı. Bu kent meydanı sizin ilk mitinginiz 4 Aralık’ta. Neler yapılıyor bunu sormak istiyorum. Bir tartışma başladı; Süleyman Soylu, sizin partinizin yetkilileri vs.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhuriyet Meydanı’nı yasakladılar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu konuyu konuşmak istiyorum. Bunun dışında Sezgin Baran Korkmaz, Sedat Peker meseleleri, Birleşik Arap Emirlikleri konusu var. Ekonomi var. Ekonomi demişken dün akşam AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan konuştu. Sıcak gündemle başlayalım efendim. Size bir soru sorabilir miyim, sabah seyircilerime sordum da… Dedim ki, “Sayın Cumhurbaşkanı konuşunca buna en fazla tepkiyi kim göstermiştir?” Birisi dedi ki, “Kılıçdaroğlu…” Ben “bilemediniz” dedim. Kim göstermiştir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dolar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki Pencere’yle başlayalım. Hem faizi düşürüyoruz dedi, hem Merkez Bankası bağımsız dedi; dolar aldı başını gitti. Dün TRT ortak yayınında konuştu Sayın Erdoğan ve Erdoğan’ın konuşmasından sonra dolar da, euro da, piyasalarda meydana gelen gelişmeler. Sayın Erdoğan’ın sesini şöyle bir izleyelim acaba Sayın Kılıçdaroğlu nasıl yorumlayacak?
Efendim Sayın Erdoğan’ın konuşmaları böyle. Hatta yayın içinde gazeteciler orada sizin ta eski tarihli bir konuşmanızdan işte “faizleri indirin” demenizden de bahsettiler, bu videoları da gösterdiler. Nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi samimi düşüncemi ifade edeyim. Erdoğan faizden şikayet ediyor ama enflasyonu ona bağlıyor. Aslında gelir dağılımındaki dengesizliğin birinci amiri enflasyondur. Bakın, her şeye zam yapıldı. Zam yapılmayan hiçbir şey yok. Peki bu kadar zammın nedeni nedir? Faiz midir? Dolar kurundaki yükselişin nedeni faiz midir?
Biz faizi savunmuyoruz inmesi lazım ama önce nereden inecek faiz? Siz esnafın faizini indirdiniz mi, çiftçinin faizini indirdiniz mi, vatandaşın bankalardan çektiği kredinin faizini indirdiniz mi? Hayır bunlara hiçbir şey olmadı. Merkez Bankası birkaç baz puan indirdi ondan sonra bankalarda her şey olduğu gibi duruyor zaten. Her şey duruyor. Gelir dağılımında olağanüstü bir dengesizlik var. Zam? Her şeye zam yapıldı. Zam yapılmayan hiçbir şey yok. Bana çıkıp desinler ki, şuna zam yapmadık. Çaya mı, iğneye mi, ipliğe mi, mazota mı, şekere mi, patatese mi, marula mı neye zam yapılmadı? Her şeye zam yapıldı. Peki bu zammın sebebi ne? Bana birisinin çıkıp bunu anlatması lazım.
Merkez Bankasının faizini indiriyorsun, ekonomiyi düzeltirsen zaten faiz kendiliğinden düşer. Zaten bilmediği nokta o. Ekonomiyi düzelteceksin, enflasyonu indireceksin, piyasayı statik hale getireceksin, durağan hale getireceksin, üretimi artıracaksın, yatırımı artıracaksın. Üretim arttıkça, yatırım arttıkça, istihdam arttıkça her şey dengeyi bulur. Siz bu dengeyi bir sefer temelden bozuyorsunuz. Temelden bozduğunuz için bu noktaya geliyor zaten. Faizi indir, evet faizi indir, ben şunun için söylüyorum; “faizi indirdik” diyor, Londra’daki tefecilere dünyanın faizini ödeyen kim? Ben mi ödüyorum? 189 milyar dolar, AK Parti hükümetleri döneminde 189 milyar dolar faiz ödendi. Her saatte ödenen faizi, her dakikada ödenen faizi, her günde, her haftada, her ayda ödenen faizi defalarca dile getirdim. Bu ekonomi politikasıyla bu iş düzelmez dedim. Siz ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız önce üretim, üretim, üretim. Üretecek vatandaş. Üretemiyor vatandaş, nasıl üretecek?
Bakın İsmail Bey, en basit sıradan şeyi söyleyeyim. Gübreye dünyanın zammı geldi. Ekilebilir topraklara gübrenin ancak yüzde 20’si atıldı. Diğerlerine gübre atılamıyor, vatandaş gübre alamıyor. Peki ne olacak? Hani üretimdi? Çiftçi üretmese ne olacak? Buğdayı dışarıdan alıyorsun, arpayı dışarıdan alıyorsun, nohudu dışarıdan alıyorsun, canlı hayvanı dışarıdan alıyorsun. Peki bunların sebebi neydi? 19, 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyordu, kimler yönetiyordu? Doların fiyatını sabit tutmak için 128 milyar doları yasalara aykırı olarak sattılar. Peki kardeşim eğer bunun nedeni kendisinin ifade ettiği bir tabloysa 128 milyar doları niye sattı arka kapıdan, Merkez Bankasını devre dışı bırakarak? Kayınpeder damat sattılar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şöyle mi diyorsunuz, şu anda çünkü hükümete bakılırsa dolar ne olursa olsun biz mutlaka enflasyonu önceleyeceğiz diyorlar, faizleri indireceğiz diyorlar. Ama eğer öyle ise o zaman doları bir yerde sabitlemek için Merkez Bankası rezervini niye kullandınız, bunu soruyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 128 milyar dolar niye kullandın? Yönetemiyor. Emin olun yönetemiyor. Yönetmeyi tamamen bırakmış vaziyette. Şimdi efendim Merkez Bankasının faizini indireceğim. Sen Merkez Bankasının faizini bırak kardeşim, indiriyorsan çiftçinin faizini indir, esnafın faizini indir. Buradan çiftçilere ve esnaf kardeşlerime de söyleyeyim, Allah’ın izniyle iktidar olacağız İsmail Bey, önce onların faizlerini sileceğim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çiftçinin mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çiftçinin de, esnafın da. Esnaf kefalet veya bankalardan, Tarım Kredi veya bankalardan çiftçinin aldığı kredinin faizlerini sileceğim. Sil, niye silmiyorsun?
İsmail KÜÇÜKKAYA- EYT’yi çıkaracak mısınız efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da çıkacak. Bakın Merkez Bankasından söz ediyor, Merkez Bankasının bağımsızlığından söz ediyor, “Merkez Bankası bağımsızdır” diyor. Bağımsız olmasaydı işte sen oraya gidemezdin gibilerden bir şeyler de söylemiş. Merkez Bankasının bağımsız olmadığını kendisi söylüyor zaten. 5 Kasım 2019, kendi partisinin grup toplantısında “Merkez Bankası Başkanını görevden aldık, çünkü laf dinlemiyordu” sözü kendisine ait. Ama unutuyor ne söylediğini. Merkez Bankası Başkanını görevden aldık çünkü laf dinlemiyordu, yani benim söylediklerimi yapmıyordu diyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Size de dedi ki efendim, şimdi siz tabi konuşunca benim de aklıma bir soru geldi, Sayın Erdoğan dedi ki, Merkez Bankasının bağımsız olmadığını söylüyor Merkez Bankası bağımsız olmasa dedi sen dedi nasıl gideceksin dedi. Merkez Bankası Başkanına gittiniz ya. Neydi oradaki izleniminiz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merkez Bankası kendisinin çiftliği mi? Orası Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir kurumu, saygın bir kurumu. Bakmayın bu hale getirdiler. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, kuruluşundan bu yana Türkiye’nin en önemli, en saygın kuruluşlarından birisi olmuştur, paranın değerini korumak için elinden gelen çabayı göstermiştir. Türk lirasının değerini korumak için elinden gelen çabayı göstermiştir. Bu tablonun yaşatılmasını sağlayan da Merkez Bankasının bağımsızlığının elinden alınmasıdır. Ben talimat vereceğim, sen gereğini yapacaksın. Verdin talimat işte böyle oldu, böyle oldu talimat verdin! Dolar geldi kaça dayandı, Türk lirası eriyor. İsmail Bey, cumhuriyetin kuruluşundan sonra çıkarılan kanunlardan birisi de Türk parasının değerini koruma kanunudur. Türk parasının değeri mi kaldı Allah aşkına?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz Merkez Bankasına gittiniz ya efendim, ne dediniz Başkana?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Başkana Merkez Bankasının bağımsızlığına özen gösterin, bu kurum bağımsızdır, bu kurumun gelenekleri vardır, bu kurumun kendi kültürü vardır, bu kurumda liyakat vardır, Merkez Bankalı olmak farklı bir şeydir. Çünkü Merkez Bankasına girebilmeniz için çok ciddi sınavlardan geçmeniz lazım. Orada yükselmeniz için belli bir başarıyı göstermeniz lazım. Şimdi bunu tamamen yerle bir ettiler, ben bir adam bulup getireceğim Merkez Bankasının başına koyacağım, benim dediğimi yaptı yaptı, yapmadıysa görevden alırım yerine yeni bir adam getiririm. Yani devlet kurumlarının içini çürüttüler. Tümünü çürüttüler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki Başkan ne dedi size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bağımsız olduğunu söyledi. Ama bağımsız olmadığını ben de biliyorum, siz de gayet iyi biliyorsunuz. Yani sokaktan geçen herhangi bir vatandaşa soralım Merkez Bankasının bağımsız olmadığını, Erdoğan’ın istediği müdahaleyi yaptığını. Şimdi faizler düşecek, faizler çıkacak kendisi karar veriyor değil mi? Merkez Bankasını kapatın. Merkez Bankasının karar almasına gerek yok, zaten kararı Erdoğan alıyor. Erdoğan alıyor, fatura kime çıkıyor? Sokaktaki vatandaşa çıkıyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey söyleyeceğim efendim, şimdi hani siz ana muhalefet partisi liderisiniz ya, şimdi ben hani bu sizin yaptıklarınız, sözleriniz bunların etkinliğine bakarım ben. Bunlar sizi iktidara taşır mı, taşımaz mı o benim bileceğim bir şey değil, o halkın bileceği bir şey. Fakat siz şunu yaptınız gerçekten de. İşte taşeronlar meselesini gündeme getirdiniz, önemli oranda çözüldü. İktidar bunu en sonunda duydu. Sonra siz bayramlarda iki maaş ikramiyeyi dediniz, dediniz, hadi olsa filan dediler, oldu. Bunlar güzel şeyler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 3600 ek gösterge dedik, şimdi onu yapacağım diyor ama daha henüz yapmadı, takip ediyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama belli ki yapılacak. Hatta ben seçimlere doğru EYT konusunda bile bir şey bekliyorum doğrusu. Sözü nereye getireceğim efendim. Geçtiğimiz yıllarda da siz talimat verdiniz, belediye başkanlarınıza dediniz ki asgari ücret şöyle olacak diye. Bugün Milli Gazete’de insana yakışır bir ücret olsun, asgari ücret pazarlık maratonu başlıyor. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu, sizin son dönemdeki bu yaptıklarınız, söyledikleriniz tabi işte Ankara’da Mansur Yavaş’ı, İstanbul’da İmamoğlu’nu, Adana’da Zeydan Karalar, Mersin’de Vahap Seçer, Kırşehir, işte bir sürü belediye başkanlığını kazandınız, partiniz kazandı. Peki geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene de onlara, asgari ücret sizin partinizin yönettiği belediyelerde şu olmalı diye bir şey söyleyecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyleyeceğim. Onunla ilgili hazırlık yapıyoruz. Bir görüşü beyan etmeden önce bütün belediye başkanlarımıza soruyoruz. Böyle bir taahhütte bulunduğumuzda siz bunu ödeyebilecek pozisyonda mısınız diye. Onlardan yanıt gelir ve biz o yanıtın üzerine yani işi olgunlaştırdıktan sonra kamuoyuyla paylaşıyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama böyle bir rakam söyleyeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyleyeceğim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizin belediyelerde belediye çalışanları, emekçiler şu kadar alacaklar diye söyleyeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bizim belediyelerde mesela asgari ücret en az 3 bin 100 liradır.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kaç olmalı şimdi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu sonra söyleyeceğim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hesap mı yapacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela kaç olabilir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asgari ücretliyi tatmin edebilecek düzeyde olması lazım. İki, belediyenin bunu ödenebilir pozisyonda olması lazım. İki dengenin sağlanması gerekiyor. Belediye derken İsmail Bey, en küçük belediyemizden en büyük belediyemize kadar dikkate alıyoruz biz bunu. Yani en küçük belediyemizin de evet ben bu parayı ödeyebilirim demesi lazım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu arada şu bilgiyi de vereyim değerli izleyenler. Tabi ana muhalefet partisi lideri burada, bu sabah kendisiyle birlikte gelen bir heyeti var burada, kendisinin kurmayları. Basın müşaviri Ömer kardeşim vs. Ekrem İmamoğlu da burada, kendisine eşlik ediyor, onu da bir not olarak aktaralım, o da FOX’ta şu anda. Sizlere de, Çalar Saat ailesine selamları var. Tabi Sayın Kılıçdaroğlu’na güncel sorular sormak istiyorum. Dün akşam Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan başkaca manşetler de seçtik ona yönelteceğim. Ama dün MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Mansur Yavaş’a ilişkin sözleri de gündem oldu. CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’na soralım ne diyorsunuz efendim Sayın Bahçeli’nin bu sözlerine?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aslında şöyle ifade etmek isterim. Yani Sayın Bahçeli, uzun yıllardır Türk siyaset sahnesinde olan birisi. Böyle bir olayı araştırmadan, sorgulamadan doğrudan Mansur Yavaş’ı hedef alıp onu suçlaması, suçlama yönüne gitmesi doğru değil. Mansur Yavaş gerçekten de kendisinin attığı tweette olduğu gibi siyasi tartışmalardan uzak duran birisi. Belediye başkanlığı yapıyor, 6 milyon Ankaralıyı kucaklıyor, hiçbir ayrım yapmadan herkesi kucaklayıp hizmet veren birisi. Neden böyle bir suçlama yapıldı akıl alır şey değil. Alparslan Türkeş, Allah rahmet eylesin onun anma töreni var, ailesi düzenliyor bu töreni ve kuran tilaveti sırasında bu baskın yapılıyor. Bunu da özellikle halkımızın bilmesini isterim. Yani arkadaş siz neden böyle bir şey yapıyorsunuz? İnsanlar orada Alpaslan Türkeş’i anıyorlar. Alpaslan Türkeş, Türk siyaset tarihinin önemli aktörlerinden birisidir. Ailesi anıyor, sevenleri anıyor, geçmişte onunla birlikte politika yapanlar anıyorlar. Dolayısıyla baskın yapıp siz neden Alpaslan Türkeş’i anıyorsunuz diye baskı kurmak asla doğru değil. Ellerinde sopalarla -polislerin bir anlamda korumasında- oraya baskın düzenlenmesi doğru değil. Bahçeli’nin yapması gereken baskın düzenleyenleri eleştirmesiydi. Bizim eski Genel Başkanı bir grup seven, ailesi anıyor dolayısıyla o anma törenine baskın düzenleyenleri partide tutmayacağım ve atacağım demesi lazımdı. Ama bunu yapmadı. Tam tersine hiç ilgisi olmadığı halde Mansur Bey’i suçladı. Bu şunu gösteriyor aslında, eğer siz bir siyasi partinin Genel Başkanı olarak kendinizi bir başka yere vakfetmişseniz yani AK Partinin altında bir yerde kendinizi konumlandırmışsanız ve AK Parti kazansın diye kendi partinizi ve ülkücüleri tümüyle feda etmeye hazır bir pozisyon takınmışsanız siz artık siyaset üretemezsiniz, mümkün değil. Siyaseti başkaları üretir, size empoze ederler, buraya saldırın derler, sen gidersin o görevini yaparsın. Bahçeli’nin düştüğü pozisyon budur. Bu açıdan ben Bahçeli’nin pozisyonuna emin olun üzülüyorum. Böyle olmaması lazım diye.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama AK Partili kimi isimler de mesela Bahçeli’nin o ittifakta olmasından rahatsızlık duyuyorlar ve onlar da diyorlar ki, bizim partimiz Bahçeli’nin kontrolüne girdi diyorlar. O tarafta da böyle bir karşı çıkış var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü AK Partililer toplumun her kesimine hitap edecek pozisyondan düştüler, bunu fark ediyorlar. Eskiden AK Parti toplumun her kesimine hitap ediyordu, her kesimini kucaklayabiliyordu, her kesimi için söyleyecek bir şeyleri vardı ama MHP’yle beraber olduktan sonra daha doğrusu MHP değil de Bahçeli’yle beraber olduktan sonra toplumun önemli bir kesimini tamamen sistemin dışına çıkardılar, kendi görüş alanlarının dışına çıkardılar. Onlara verecekleri hiçbir şey yok artık bu saatten sonra. Dolayısıyla gerçeği gören AK Partililer tabi bu durumdan rahatsızlar. Bunu eski AK Partililer de yani şu anda parlamentoda olmayan AK Partililer de görüyor, parlamentoda olan, milletvekilliği yapan AK Partililer de görüyorlar ve bundan rahatsızlık duyuyorlar. Bunu değişik yerlerde, ortamlarda dillendiriyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir de Mansur Yavaş’ın bir sözü vardı onu alabilir miyiz? Türkgün gazetesinde “Mansur Bey dikkat etsin” diye bir haber var. Fakat Mansur Yavaş da sizin az evvel ifade ettiğiniz gibi, “Milletimizin iradesiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmemin ardından bu makamın getirdiği sorumluluk ve prensiplerim gereği 2,5 yıldır hiçbir siyasi demeç vermedim. Bu sorumluluk ve prensip gereği bundan sonra da ilgimiz olmayan konulardan dolayı hakkımda yapılan siyasi açıklamalara bir yanıt vermeyeceğim” diyor efendim, sizin de ifade ettiğiniz gibi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, doğrusu bu. Belediye başkanı, belediye başkanı olarak görev yapıyor. Zaten bütün belediye başkanı arkadaşlarıma söyledim, seçildiğiniz andan itibaren A partili, B partili ayrımı yapmadan toplumun her kesimini kucaklayacaksınız dedim. Çünkü biz yeni bir siyaset anlayışını, toplumu kucaklayan siyaset anlayışını, ayrışmayı değil beraber olmayı, birlikte olmayı, tasada ve kıvançta beraber olmayı savunan bir partiyiz. Belediye başkanlarının da aynı felsefeyle hareket etmesi lazım. Sadece bunun için söylemiyorum, bakın diyorum ki, bize oy vermeyen mahalleler yani belediye seçiminde size oy vermeyen mahalleler varsa o mahallelere de sakın ola ki sen bana oy vermedin ben sana hizmet götürmeyeceğim demeyeceksin. O eski anlayıştı, AK Parti anlayışıydı o. Biz herkese eşit hizmet götüreceğiz. Tek istisnası var; fakir mahallelere pozitif ayrımcılık yapacaksınız, oraya daha fazla hizmet götüreceksiniz, onlar da kentin sağladığı imkanlardan daha fazla faydalanmış olacaklar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim dün sizin partinizin grup toplantısında yaptığınız konuşmada bir takım milli şirketlerimizden bahsettiniz. Bizim hepimizin gözbebeği, göznuru olan işte ASELSAN olsun, ROKETSAN olsun.
Kemal KILIÇDAROĞLU- HAVELSAN...
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dediniz ki, böyle tartışmalar var, dedikodular var, böyle iddialar gazetelere, televizyonlara yansıdı, bunları Birleşik Arap Emirlikleri’ne satarsanız, Katar’a satarsanız dediniz. Bunun bir haberini hazırladık, izleyelim, sonra ne demek istediğinizi biraz daha detaylı dinlemek istiyorum.
Tabi dikkatli izleyenlerim bileceklerdir, bütün bu tartışmalar Sedat Peker’in gündeme getirmesi, sonra Sezgin Baran Korkmaz, ona kaç denildi mi, denilmedi mi? O malvarlığı transferlerinde kimlere, nerelere gitti gibi tartışmalar geçtiğimiz hafta plan bütçe komisyonunda CHP’li üyeler tarafından sorulmuştu soru olarak biliyorsunuz.
Şimdi efendim siz bir zamanlar böyle tank palet fabrikası dediniz aylarca ve Sayın Erdoğan da çok kızdı. Hatta sonra da Sayın Bahçeli de orada devreye girmişti. Şimdi böyle diğer kamu kurumlarından bahsediyorsunuz. Ne orada sizi endişelendiren?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi İsmail Bey, tank palet fabrikası Türkiye’nin gözbebeği olan fabrikalardan birisi. Avrupa’nın en büyük fabrikalarından birisi, değerinin 20 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bunu aldılar, önemli bir kısmını yüzde 49 küsurunu Katar ordusuna verdiler. Benim bilmediğim sırrı Katarlılar biliyor. Bizim üniversitelerin bilmediği sırrı onlar biliyorlar. Daha önce 5 model tank yapıldı, atışları yapıldı, her şey tamamdı, mükemmeldi ve tank üretimine başlayacaklardı. Fakat birden bire bir şey oldu Katarlılar devreye girdiler, ondan sonra olay başka bir yere gitti. Türkiye şu anda tank üretemiyor. Bunu bir tarafa koyuyoruz. Birinci soru şu, siz durduk yerde 5 tane tank üretilmişken, bunların denemeleri yapılmışken, seri üretime geçecek hale gelmişken neden Katar ordusuna bunu devrettiniz ve neden o çabaların tamamını alıp çöp sepetine attınız? Şimdi bunu para için yaptılar. Para gelsin de ne olursa olsun, bu mantıkla gidiyorlar. Bir devlet böyle bir mantıkla yönetilemez. Bir devletin onuru vardır, bir devletin silahlı kuvvetleri vardır, bir devletin kendi gizli sırları vardır. Siz para gelecek diye her şeyi feda edemezsiniz. Bu ülke parayla kurulmadı ki kanla, gözyaşıyla kuruldu.
Şimdi Birleşik Arap Emirlikleri geliyor. Niye geliyor? Hani bunlar 15 Temmuz’da darbe girişimine en büyük desteği verenlerdi, kendi ağzıyla söylüyor zaten. Bunların havuz medyası dediğimiz gazeteleri bunların tamamını şerefsiz olarak tanımlıyorlardı, “vay şerefsizler” diye. Nasıl oldu da Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı şerefsiz diye tanımladığı bir kişiyle tokalaşır? Bunun hesabını nasıl verecekler? Özellikle AK Partili kardeşlerime soruyorum, 15 Temmuz gazilerine söylüyorum, şehit ailelerine söylüyorum; hani düne kadar bunlar kötüydü, darbe girişimine destek vermişlerdi, paralar vermişlerdi, ne oldu birden bire? Geldiler buraya, neymiş 10 milyar dolar para getirecekler. 10 milyar dolar nedir Allah aşkına! 50 milyon dolar için tank palet demişti, onun için biz verdik diye. Ben dedim ki, “bir ayda ben 50 milyon dolar parayı bulacağım, sen Katarlıları bırak. Bir ayda bulmazsam tamam bir daha tank paleti ağzıma bile almayacağım.” Yapmadı. Ben bir ay içinde 50 milyon dolar parayı bulurdum, o tank palet fabrikasını ordumuza teslim ederdim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz nereden bulacaksınız o parayı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kampanya açardık efendim. Ben bunu söylediğimde çok sayıda kişi; yurt içinden, yurt dışından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, açın kampanyayı göndeririz, 50 milyon değil 60 milyon dolar da göndeririz, bu tank palet fabrikası ordunun olsun, başka bir kimsenin olmasın diye. Bu mümkün.
Şimdi geldiler buraya, gazetelerden haberler, efendim ASELSAN’ı alacaklar, ROKETSAN, HAVELSAN. Bunlar katma değeri yüksek ürün üreten ve bizim gerçekten gözbebeğimiz olan kurumlar. Milli kurumlar tabi bunlar. Şimdi bunları satın alacaklarmış gibi, ortak olacaklarmış gibi haberler gazetelerde yayınlandı. Bekledim; hani olur ya, yok efendim böyle bir şey yok diye hükümet kanadından bir açıklama yapılsın. Ne Milli Savunma Bakanlığından, zaten onların hiçbirisi açıklama yapamaz, Erdoğan’dan izin alması lazım, ya da Erdoğan’ın çıkıp açıklama yapması lazım, böyle bir şey yok demesi lazım. Veya dün TRT’de katıldı bir programa, karşısındaki gazeteciler arz edeceklerine bu soruyu sorsalardı. Siz ROKETSAN’ı, HAVELSAN’ı, ASELSAN’ı, efendim Kılıçdaroğlu diyor ki böyle haberler var, doğru mu, yanlış mı, ne diyorsunuz diye soru sorması lazım. Onlar da bu soruyu soramıyorlar, çünkü ellerinde yazılmış kağıtlar var bu soruları ancak sorabilirsiniz diye.
Şimdi öyle olunca da ben mecburen böyle haberler var, bunu yaparsanız eğer HAVELSAN’ıydı, ASELSAN’ıydı, ROKETSAN’ıydı bunu kalkar da Birleşik Arap Emirlikleri’ne dolar gelecek, para gelecek, sıkıştık biz, bunları satalım derseniz sizin burnunuzdan fitil fitil getiririm dedim. Ve getiririm de. Böyle bir rezalet olamaz. Zaten tank palet fabrikasını da, bu halka vaadimdir, iktidar olduğumuzda bir hafta içinde Katarlıların parasını vereceğiz, al kardeşim git diyeceğiz, tank paleti ordumuza teslim edeceğiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kamuoyunda şu konuşuluyor efendim, gazeteci arkadaşlar da bunu çok tartışıyorlar. Bütün bu ilişkilerin arkasında hani 15 Temmuz hain FETÖ kalkışmasında Birleşik Arap Emirlikleri var denildi, finanse ediyorlar denildi. Fakat bir anda böyle geldiler, gittiler, hatta Sayın Erdoğan gidecek şimdi. Acaba Sedat Peker’in gündeme getirdiği iddialar mı var? Şimdi Sedat Peker susturulmak mı isteniyor olabilir mi bu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da var zaten. Sedat Peker’in söylediklerinin tamamı doğru. Neden doğru diyeceksiniz? İşin içinde olan kişi. Hani bir siyasetçi söylese, siyasetçi duyduğunu söyler ama bu yaşadığını söylüyor, itiraf ediyor her şeyi, şöyle şöyle şöyle oldu diye. O kadar ki İçişleri Bakanlığı’nın bulamadığı şeylerin fotoğrafını yayınlıyor. Ve yasakladılar. Birleşik Arap Emirlikleri’ne; devreye girdiler, oraya adamlar gönderdiler, kim bilir neler yaptılar, yalvardılar, yakardılar. Kim bilir size hangi imkanları sağlayacağız diye söylediler. Sedat Peker aman konuşmasın dediler. Niye konuşmasın? Niye rahatsız oluyorlar? Yalansa çıkar dersiniz ki, bu kişi yalandır, işte belgesi, işte dokümanı, bunların hiçbirisi doğru değildir diye açıklama yaparsınız. Onların gazetecileri var, onların bakanları var, onların milletvekilleri var, onların yandaşları var, onların sanayicileri var, onların beşli çeteleri var. Çıksın tek tek açıklama yapsınlar. Onların da cumhurbaşkanı var, çıksın açıklama yapsın. Bunların tamamı yalandır desin. Hiç kimse yalanlayamıyor, hiç kimse.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şuna da baktınız mı efendim? Bir de Sezgin Baran Korkmaz meselesi var 1 milyar dolar işte kara para aklama suçlaması, işte 105 milyon dolar oradan geldi, buraya gitti, malvarlığında tedbir vardı, bir anda kaldırıldı. İşte o paralar kime gitti buna da baktınız mı siz, baktırdınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tam bir rezalet İsmail Bey. Çağırıyorsunuz Sezgin Baran Korkmaz’ı diyorsunuz ki, yurt dışına git yoksa biz seni tutuklamak zorunda…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu kesin mi efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesin.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu yapmış olabilirler mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yaptılar zaten. Yurtdışına gönderdiler. Sezgin Baran Korkmaz, Amerika’dan bu kişiyi tutuklayın, bize teslim edin haberi gelinceye kadar zaten devletin hemen hemen bütün kurumlarıyla ilişki halindeydi. İçişleri Bakanı uçağına biniyordu, bakanlar uçağına biniyordu, bunlar oturup sohbet ediyorlardı, konuşuyorlardı, her türlü imkanlar vardı, parasal destekler vardı, her şey yapılıyordu zaten. Aldılar tutukladılar önce sonra serbest bıraktılar. Sonra serbest bırakan, mal varlığı üzerindeki hacizleri kaldırdılar. Haczi kaldıran başsavcıyı aldılar Anayasa Mahkemesine üye yaptılar. Diğerini de getirdiler, başsavcı yardımcısını da getirdiler Adalet Bakanlığına bakan yardımcısı yaptılar. Ödüllendirdiler yani. Kendi talimatlarını yerine getirdiği için ödüllendirdiler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizin partinizin milletvekilleri plan bütçe komisyonunda Sayın Soylu’ya sordular efendim, o da “beni çok konuşturmayın burada, bir devlet operasyonu var” dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- En tepeden en aşağıya kadar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama “biz operasyonları boşa çıkarttık” dedi orada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi devlet operasyonu, neyi boşa çıkardılar? Yani yurt dışına göndermek için çaba harcadılar. O zaman niye şimdi yazı yazıyorsun Sezgin Baran Korkmaz’ı bize iade edin diye? Bu ne anlama geliyor? Yaptıkları bütün çabanın boşa çıktığını gösteriyor. Düne kadar yurt dışına çıksın diye çağırdın, konuştun, yol verdin, haczi kaldırdın, malları sat, elinden çıkar, yurt dışına çık dediler. Şimdi Amerika istedi, aldılar, tutukladılar, hapse attılar. Amerika istedikten sonra bunlar da istemeye başladılar. Tıpkı Reza Zarrab gibi. O da yurt dışına çıktı, sonra Amerikalılar aldılar, orada itirafçı oldu. En büyük korkuları ne? Sezgin Baran Korkmaz da Amerika’da itirafçı olursa ne olacaklar, en büyük telaşları o. Ya 200 küsur yıl hapse girecek, ya da itirafçı olacak. Sezgin Baran Korkmaz da Amerikalılara verilirse itirafçı olacak.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Zarrab şimdi dolaşıyor, adını değiştirmiş, yeni sevgili yapmış kendisine.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, itirafçı oldu.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kim bilir ne söyledi değil mi orada efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki kez iadesi için yazı yazıldı bize iade edin diye. Böyle bir rezaleti Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde yaşamamıştır. Siz nasıl kalkarsınız devletin bakanlarına, bürokratlarına rüşvet veren adamı nasıl olur da bize iade edin dersiniz orada konuşmasın diye. Daha dur, dosyalar açılmadı, kim bilir daha neler var, neler göreceğiz yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela efendim çok basit. Ben hep şunu söylüyorum, şeffaf devlet şunu yapar. O kişiyle ilgili malvarlığında tedbir vardı ya o kaldırıldı, o kaldırıldıktan sonraki arada ne kadar para gitti, hangi mal kime gitti bu çok basit ortaya çıkar. Bizim MASAK var, çok güçlü.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sezgin Baran Korkmaz’ı yurtdışına göndermek için bir de uydurma haber yaptılar; MASAK raporu geldi, MASAK raporu üzerine malvarlıkları üzerindeki haczi kaldırdık diye. Sonra MASAK bir açıklama yaptı hayır bizim böyle bir raporumuz yok dedi. Peki siz bu işlemi yapan kişiyi nasıl Anayasa Mahkemesine üye olarak atarsınız Allah aşkına! Anayasa Mahkemesini bu kadar nasıl kirletebilirsiniz? Yazık günah değil mi bu devlete, adalet anlayışına yazık günah değil mi? Ve diğerini de getireceksiniz Adalet Bakanına bakan yardımcısı yapacaksınız. Parti komiseri. Hangi çağda yaşıyoruz biz? Yani gerçekten de vicdanı olan bütün AK Partililerin, bütün MHP’lilerin düşünmesini isterim. Bir devlet böyle olmaz kardeşim! Bu devlet avukat bürolarında kurulmadı kardeşim! Bu devlet Milli Kurtuluş Savaşı verdi, bu devletin bir onuru var, bir haysiyeti var bu devletin!
İsmail KÜÇÜKKAYA- Avukat büroları derken ne demek istiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için demek istiyorum, yani biz emperyal güçlerin bize verdikleri desteklerle kurulmadık; kendi alın terimizle, kanımızla, gözyaşımızla kurulduk biz. Şimdi kalkıyorsunuz emperyal devletlerin verdiği talimatları yerine getiriyorsunuz. Birleşik Arap Emirlikleri kim Allah aşkına? Düne kadar en ağır şekilde eleştirdiğin kişiye bugün neden muhtaç hale geliyorsun? Ben bu sorunun cevabını öğrenmek isterim. Sıradan, sokaktaki AK Partili kardeşim de bu soruyu sorsun, 15 Temmuz gazisi de bu soruyu sorsun. Sormak zorundadır zaten. Soru sormazsanız devletin nasıl yönetildiğini bilemezsiniz. Size dayatılanı kabul etmek zorunda değilsiniz. Aklımız var, mantığımız var. Akıldan, mantıktan sanki bu millet yoksun; bir kişi ne söylerse hepimiz onaylayacağız ve devlet yönetilecek. İşte devlet bu hale geldi. Yönetilmiyor şu anda devlet. Kim var?
Bakın İsmail Bey Allah aşkına, orman yangınları var, Bakan açıklama yapıyor, “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla ormanlardaki yangını söndürmeye başladık…” Yangını söndürmek için cumhurbaşkanından talimat mı beklenir Allah aşkına? Bu ne demektir? Bakan dediğimiz kişilerin tamamı aklını kiraya vermiş demektir, iradesi yok demektir. Yangını söndür; tamam, yangını söndürmeye gidiyoruz. O talimat gelmese kimse bir şey yapmayacak, elini kolunu sallamayacak. Böyle bir devlet var mı Türkiye’de? Evet, böyle bir yapı var Türkiye’de. Zaten isyanımız da bundan. Yönetilmiyor.
Ekonomiyi ne hale getirdiler? Gerçekten şu ekonominin haline bakın, neye zam yapılmadı Allah aşkına! İki soru; ben isterim yani bütün AK Partili kardeşlerim de, MHP’li kardeşlerim de dinlesinler. Bu memlekette neye zam yapılmadı? Asgari ücrete zam yapılmadı, memurun maaşına zam yapılmadı, garibanların maaşına zam yapılmadı, sosyal yardımlar artmadı. Peki kardeşim, nelere zam yapıldı? Zam yapılmadık bir şey kalmadı. Ekmeğinden tutun, unundan tutun, doğalgazından, mazotundan her şeye, etinden tutun, peynirinden tutun her şeye zam yapıldı. Sonra kalkmış, efendim piyasada istikrar olacakmış…
Konuştukça batırıyorsun ülkeyi! Kendisine dedim ki, “Allah aşkına bir sus. Bu ülkenin bir sanayicileri konuşsun, tüccarı konuşsun, çiftçisi konuşsun, bir dinle kardeşim bunları.”
Konuşuyor. Bilerek konuşsa eyvallah diyeceğim. Vallahi ekonomi de bilmiyor. Vallahi billahi, bakın yemin ediyorum ekonomi de bilmiyor. Ekonomi denen bir bilim var. Ekonominin ne olduğunu biliyor mu? Bir para politikası var, bir maliye politikası var. Maliye politikasından haberi bile yok. Bütçe getirdiler Meclise, bütçe zaten eskidi. Öngördükleri dolar kuru, iki sene sonraki öngördükleri dolar kurunu geçti.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim devam edeceğiz fakat reklamlardan sonra mutlaka sormak istediğim birkaç soru var. Bir kere Mersin mitingini soracağım. İki, helalleşeceğiz nasıl helalleşeceğiz bunu soracağım. Bir de efendim; ben dertliyim, şimdi 9 yıldır her sabah yayın yapıyorum, insanlarımız şunu gündeme getirir misiniz efendim bakın. Bunu neden ısrarla gündemde tutuyorlar yaz saati, kış saati uygulaması. Bizim Avrupa’yla aramız açıldı saatlerden. Amerika’yla, Kanada’yla açıldı, çocuklarımız karanlıkta okula gidiyorlar. Elektrik Mühendisleri Odası, herhangi bir tasarrufta yapılmış değil diyor. Bu arada bugün Sabah Gazetesi’nde; ilginç, Salih Tuna, Abdullah Gül konusuna değinmiş. Aynı şekilde yine Melih Altınok, Sabah Gazetesi’nde “eski İslamcılar Halk TV’de Abdullah Gül’ün Atatürkçülüğüne kefil oluyorsa” diye benzeri içerikli bir yazı… Ve Aytunç Erkin de Sözcü’de “Abdullah Gül pes etmiyor” şeklindeki bir yazı. Onları okudum, bunları da Kemal Kılıçdaroğlu’na soracağım adaylık bahsi gelince efendim. Manşetlerimiz devam edecek, “nasıl helalleşeceğiz.”
Nasıl helalleşeceğiz diye soruyoruz bu soruyu da sakladım kendisine. Ve kritik Mersin mitinginden hemen öncesinde de bu konuları da kendisiyle konuşacağız. Dün akşam AK Parti lideri Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan TRT ortak yayınında konuşmuştu. Bir de erken seçim ; Sayın Kılıçdaroğlu ve onun dostları sürekli erken seçim, hatta ne erken seçimi derhal seçim diyorlar ya, Sayın Erdoğan’ın bu konuda sözleri vardı, izleyelim, Kılıçdaroğlu’ndan yorum rica edelim.
Şimdi efendim geçtiğimiz hafta şöyle bir olay oldu. Bu Dolar, Euro patlayınca, işsizlik rakamları vs. bir grup vatandaşımız sokaklara da çıktılar. Tabi demokratik bir ülkede yaşıyoruz en azından teorik olarak ve anayasamızda teminat altına alınan haklar var. Lakin ben de tabi ülkesini takip eden bir gazeteci olarak dedim ki; “kaygılarım var, bakın sokağa filan dökülmeyin, daha şimdiden ‘Gezi, Gezi’ demeye başladılar, dolayısıyla halkın gerçek gündemi konuşulmasın, bırakın muhalefet partileri zaten sizin sesinizi duyacak, duyuracak.” Sizler de hep erken seçim erken seçim diyorsunuz. Erken seçim çare mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çare. Bakın ekonomi bu haldeyken nasıl düzelecek? Düzeltemiyorlar, yönetemiyorlar, devletin kurumlarını çürüttüler, devleti çürüttüler, perişan ettiler. Dolayısıyla yeniden ayağa kalkmamız lazım. Bunun için de var olan iktidarın değişmesi lazım. Gerçekten de ülkesini seven, vatandaşını seven, gelir dağılımını mümkün olduğu kadar dengeleyen, Türkiye’yi üretime odaklayan bir anlayışın gelmesi lazım, devlette liyakat sisteminin olması lazım, toplumda hiçbir ayrışmanın, kutuplaşmanın olmaması lazım. Böyle bir yapının iktidar olması lazım. Böyle bir yapının iktidar olmasının yolu da seçim. Biz de diyoruz zaten gecikilen her günün maliyeti ağırlaşıyor, vatandaşın mutfağındaki yangın daha fazla artıyor ve büyüyor. Dolayısıyla buradan nasıl çıkacağız? Seçimle çıkacağız.
Biz diyoruz ki, erken seçim yapalım. Niye erken seçim? Hatta bazı liderler, erken değil derhal seçim olsun dedi. Evet,  seçim olması lazım. Yani demokrasilerde halkın iradesinden niye korkuyoruz ki? Halkın iradesinden korkmanın bir mantığı var mı? Mantığı yok. En büyük hakem kim? Halk. Halka gideriz. Halk seni seçiyorsa başımızın üstüne, zaten söyleyecek bir lafımız yok. Ama seni seçmiyorsa, başka birisini getiriyorsa o zaman buna izin vereceksin sen.
Kalan her sürenin maliyeti işçi açısından, işveren açısından… Bakın kimse önünü göremiyor. Sanayici önünü göremiyor, çiftçi önünü göremiyor. Üretim? Türkiye üretimden koparılıyor. Böyle bir tablo olmaz.
Efendim Türkiye’yi fakirleştirelim, çok fakir olsun, Türkiye’nin fakirliğini satalım, bize döviz gelsin. Allah aşkına hangi iktisat kitabında yazıyor bu? “Ben kitabını yazdım” diyor, Allah aşkına söyle ya hangi kitap bu? Ben gidip kitapçıdan alacağım, o sayfayı okuyacağım. Yok böyle bir kitap, böyle bir şey yok zaten. Ekonomi bir bilimdir. Yani iki kere iki eşittir dört değil mi, beş diyemezsiniz yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Böyle bir durumda kitap ne yazar? Türkiye’nin iyi gitmesini istiyoruz ya, ekonomi kitabında ne yazar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ekonomi kitabında der ki, para ve maliye politikalarını eşzamanlı ve birbirini destekleyen şekilde götüreceksin. O ülkeyi büyütmek istiyorsan mutlaka üretime odaklanacaksın, ama üretim demek de dünyadaki gelişmelere paralel olarak… Örneğin makine yapacaksın ama katma değeri yüksek üründe üreteceksin, bilgiyi, teknolojiyi sürekli büyüteceksin, yeni alanlar geliştireceksin. Yetenekli insanların özellikle bu alanda çok büyük rolleri var, yeni icatlar, yeni buluşlar vs. bunları teşvik edeceksin ve dolayısıyla sen ülkeni kalkındıracaksın. İhracat yapacaksın, paranın değerini koruyacaksın, döviz karşısında sizin milli paranız kar gibi erimeyecek. Bunun altyapısını oluşturacağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki faizleri nasıl indireceğiz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim faiz zaten kendiliğinden iner. Faiz niye vardır? Borç istediğiniz için vardır. Siz borç istemezseniz, şimdi Almanya faiz oranı nedir? Eksi. Çünkü Almanya borç istemiyor ki. “Size para verelim...” Ayrıca size borç para veriyor, üstüne bir de faiz ödeyeceğiz diyorlar. Biz gidiyoruz dünyaya değil mi para istiyoruz, adam diyor ki; parayı vereceğim, senin ülken güvensiz bir ülke, dünyanın en yüksek faizi bu, istiyorsan al diyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çünkü bizim risk primimiz yüksek. Bize para verirken diyor ki, şu kadar maliyete veririm diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bakıyor, Merkez Bankasının bilançosuna bakıyor, diyor ki, senin Merkez Bankanda para görünüyor burada, 100 küsur milyar lira ama bu para senin paran değil. Bakıyorum bilançosuna, negatif, eksi 35 milyar dolar. Yani bırakın orada para olmayı eksi pozisyondasın. Dolayısıyla ben sana borç vereceğim ama bu paranın bana dönüşü risk taşıyabilir. O nedenle benim faizim yüksektir diyor. Şimdi bunu unutmuş Erdoğan, böyle bir şey hiç sanki yok. Bütün dünya böyle çalışıyor. Adamın dünyadan haberi yok, adamın ekonomiden haberi yok. Adamın Türkiye’den haberi yok. Bütün dünyası Saray; Saray’a bakıyor. 5 maaş alan var, 3 maaş alan var, 7 maaş alan var dolayısıyla diyor ki, Türkiye’de nerede sorun var, bakıyorum herkese, hiç kimsenin sorunu yok. Ama Türkiye öyle bir Türkiye değil.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz iktidara gelseniz efendim mesela diyelim Cumhurbaşkanı olsanız veya sizin dostlarınızla birlikte seçtiğiniz kişi Cumhurbaşkanı olsa, partileriniz iktidara gelseniz faiz düşer mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle düşer. Faiz de düşer, dolar da düşer.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nasıl?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güven verdiğiniz andan itibaren her şey çözülür. Güven sorunu var. Konuştukça niye dolar yükseliyor, niye Türk lirası değer kaybediyor? Bir ülkenin Cumhurbaşkanı konuştuğu zaman ekonomi allak bullak olur mu? “Efendim bunu dış güçler yapıyor” diyorlar. Hangi dış güç kardeşim, çık söyle hangi dış güç yapıyor bunu? Kaldı ki, sen ekonomiyi 19 yıldır, 20 yıldır yönetip de ekonomiyi bu kadar zayıf hale düşürdüysen bunun sorumlusu kim? Kim bunun sorumlusu? Ekonomiyi bu hale getiren kim, kararları alan kim? Merkez Bankası Başkanını dış güçler mi değiştirdi, bakanları dış güçler mi atadı? Kim yaptı bunları? Sen yaptın! Bir devlet, bir kişinin iradesine bağlanamaz. Dünyada böyle bir örneği yoktur, bizde çıktı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletini bir kişinin iradesine bağladık. Hiç kimse ona itiraz edemiyor kendi içlerinde. Ama biz diyoruz ki, bu yanlıştır. Yanlışı söylemek aslında onun lehine.
Bakın, “ekonomide kurtuluş savaşını vereceğiz” diyor. Hangi kurtuluş savaşını kardeşim, işgal mi var bu ülkede! Eğer kurtuluş savaşı verecek noktaya geldiysen söyledim, 5 madde saydım, sen kardeşim önce bunları yap bakalım; israfı önle sen önce. Sen 4 maaş, 5 maaş veriyorsun bu insanlara, insanlar işsiz kardeşim, perişan insanlar. Bu ülkede, bu coğrafyada yatağa aç giren binlerce çocuk var yazık günah değil mi? O nedenle diyoruz; kardeşim sandığı getir, milletin hakemliğine başvuralım. Başka bir milletin oyunu istemiyoruz, kendi vatandaşımızın oyunu istiyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim şu konuyu da konuşalım, sonra helalleşmeye geçmek istiyorum. Çalar Saat Gazetesi’nde takipçisi olduğumuz bir konu var. Hatta geçtiğimiz günlerde İmamoğlu da katıldı bana, Tunç Soye de katıldı, dediler ki; vatandaş mağdur bu konuda, biz karanlıkta uyanıyoruz Sayın Kılıçdaroğlu. Ben tabi 4,5 – 5’te uyanıyorum ama çocukları düşünüyorum ben. Şimdi Elektrik Mühendisleri Odası diyor ki, bunun bir faydası da yok. Bu konuya baktırdınız mı efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Baktırdık efendim doğru. Belediye başkanı arkadaşlarımızın söylediği doğru; Ekrem Bey dile getirdi, Tunç Bey dile getirdi, diğer belediye başkanlarımız da bir şekliyle dile getirdiler. Küçücük çocukları çıkarıyorsun karanlıkta. Bunlar o karanlıkta, karanlıkta bu çocuğun karnını doyurmak için elektrik yakıyorsun. Tasarruf yapıyoruz diyorlar. Bu işin uzmanı kim? Elektrik Mühendisleri Odası değil mi? Ben desem ki; biz buradan tasarruf veya savurganlık yapıyoruz, herkes diyecek ki kardeşim sen bu işi biliyor musun? Ben bilmiyorum, doğru ama bu işi bilen uzmanlar var, elektrik mühendisleri var, kardeşim burada bir tasarruf masarruf yok diyorlar. Çocuğu sabahın köründe neden uyandırıyorsun? İşe gitmek için kalkıyorsun elektrikleri yakıyorsun, tıraşını oluyorsun, banyona giriyorsun, kahvaltını yapıyorsun. Peki ne oluyor? Elektrikte hani tasarruf yapıyorduk? Şimdi bazı kısıtlamalar getirmek istiyorlar elektrikte tasarruf yapmak için.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sokak lambalarını akşamları erken değil de geç yakalım diye. Böyle tasarruf yapacaklar. Güvenliğimiz nerede?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim bunlar devleti yönetemezler. Yönetemiyorlar zaten yönettiklerini sanıyorlar.
Bakın bizim gençlik kollarımız Kocaeli’nde bir eylem yaptı, el feneri dağıttı vatandaşlara sabahın köründe. Niçin bu böyle oluyor? Hala oturup düşünmeleri lazım, hala sağlıklı insanlardan görüş almaları lazım, yani ya arkadaş bu yanlıştır, çağırırsın Elektrik Mühendisleri Odasını, bunun yanlışlığı nerededir diye sor, en azından sana anlatsınlar bunu yani.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim bu konuyu ben bilmiyorum ama bilenlere sordum dediniz. Benim bildiğim sizin bildiğiniz bir konu. Yani sizin bildiğinizden emin olduğum bir konu. Bu konuda da bana bir yardımcı olmanızı rica edeceğim. Çünkü şöyle, şimdi efendim bir resmi rakam var enflasyon ben bunu dün yaşadım da işin içinden çıkamadım ama siz hesap uzmanısınız size sormak istiyorum. Şimdi ben tabi görevlerini yerine getirmeye çalışan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve 30 yıllık bir gazeteci olarak devletin resmi rakamlarının doğru olduğuna inanmak isterim. Eğer Türkiye’de TÜİK’in açıkladığı gibi resmi enflasyon yüzde 19.89 ise Sayın Cumhurbaşkanından da ben elindeki yetkiyi -çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeyiz-elindeki yetkiyi kullanarak yüzde 36.20 vergi ve harçlara zam getirdi. Efendim hangisi doğru?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da faiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hangisi doğru efendim bunların?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 36.20 doğru.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Doğru mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet doğru. Çünkü bu rakam üzerinden vergi alacak, arttıracak matrahı. Bu rakam üzerinden ceza alacak. 36.20 doğru, öbürü TÜİK’e talimat veriliyor rakamı küçük göster diyor, enflasyonu düşük göster diyor, enflasyonu düşük göster ki ben işçiye daha düşük para vereyim, memura daha düşük para vereyim diye. Aslında bütçeden tasarruf yapayım diyor. TÜİK’e talimat veriyor, TÜİK’in de yani Türkiye İstatistik Kurumunun verdiği rakama da kimse güvenmiyor zaten. Çünkü sonuçta adam pazara gidiyor yani, ekmek alıyor. Şimdi ekmek alıyor bakıyor, gübre alıyor bakıyor, süt alıyor bakıyor. Neye baksa her şeye zam geldi. Bir bakıyor 19.89 mu? Hayır efendim yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50, yüzde 100 zam gelmiş vaziyette. Dolayısıyla devletin bütün kurumlarını çürüttükleri gibi Türkiye İstatistik Kurumunu da çürüttüler. Oraya getirdiler parti militanlarını, parti militanlarına talimat veriliyor, bu talimata göre rakam verin, ama devlet vergi almaya başlayınca yüzde 36.20 diyor, bunu uygulayacağız diyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- O zaman onu da yüzde 19’a getirsinler. Vergi harcını da oraya getirsinler o zaman madem enflasyon oysa?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrıca bu yetki Cumhurbaşkanında. Cumhurbaşkanı bir kararnameyle 36.20’yi 19.89 yapabilir veya sıfır yapabilir. Madem faizden şikayet ediyorsun indir bunu da o zaman.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim bir de Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi ben sizin danışmanınız Ömer Bey’i aradığımda bundan iki hafta kadar önceydi, ya Ömer Bey dedim güzel kardeşim, helalleşme diye bir kavram gündeme attınız ve her yerden mesajlar geliyor ve gündem oldu. Bu nereden çıktı merak ettim. Bu nedir efendim, burada ne yapmak istediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi İsmail Bey, geçmişte büyük yaralarımız var. Şimdi siyaset kurumu, siyasetçiler bazen bu yaraları kanırtıyorlar, deşiyorlar, kanatıyorlar ve bunun üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu bizim geleceğe güvenle bakmamızı engelliyor. Hep geçmişe takılıp kalıyoruz. Ben diyorum ki, oturalım bir helalleşelim. Kim kendisini kabahatli, kusurlu görüyorsa açık yüreklilikle oturalım helalleşelim, bu tür şeyler olmasın bir daha, biz geleceğe güvenle bakalım, eskiyi tartışmayalım, onlar oldu, artısı var, eksisi var, yanlışı var, doğrusu var. Dolayısıyla siyasetçilerin elinden bu kozu çıkarıp alalım, geleceğe bakalım. Bu ülkenin bir geleceği var ve bu gelecek içinde hepimize yer var, hepimiz bu güzel gelecek içinde yaşamalıyız, bir hedefimiz, bir ufkumuz olmalı. Geçmişi evet unutmayalım, evet geçmişte hatalar, eksiklikler varsa bunları bir şekliyle telafi edelim, oturup onlarla bir helalleşelim. Yüz yüze mi? Yüz yüze helalleşelim ama bir geleceğe bakalım. Bütün umudum, bütün beklentim daha güzel bir geleceği inşa etmek. Eğer siz daha güzel bir gelecek vaat ediyorsanız eskiyle helalleşeceksiniz.
Ben helalleşme deyince “vay efendim yolsuzluk yapanlarla da mı helalleşeceksin” diyenler oldu. Söyledim; hukuk ayrı, helalleşme ayrı. Hukuk ayrı, bir kişi yolsuzluk yapmışsa, cinayet işlemişse zaten hukuk onun gereğini yapacaktır. Benim onunla helalleşmeye ihtiyacım yok. Hukuk onunla oturacaktır gereği neyse onu yapacaktır. Ama geçmişte yapılan hatalar için helalleşmeler, eğer biz bugün yapmamışsak, yapamıyorsak o bizim ayıbımız. Helalleşeceğiz bunlarla. Eksiğimiz var, yanlışımız var, bunu da açık yüreklilikle söyleyeceğiz.
Bakın İsmail Bey, hata kavramı insana özgü bir kavramdır. Neden? Çünkü insan aklıyla hareket eder. O nedenle hata kavramı insana özgü bir kavramdır. Hepimiz hata yapabiliriz, hepimiz yanlış yapabiliriz. Hatadan dönmek bir erdemdir. Eğer siz hata yapmıyorsanız ve hatadan ders çıkarıyorsanız tarihi tekerrür ettirmezsiniz. Biz tarihi tekerrür ettiriyoruz, neden? Çünkü aynı hataları sürekli yapıyoruz ve Türkiye sürekli geriye doğru gidiyor. Biz ileriye doğru gitmek istiyoruz, büyümek istiyoruz, gelişmek istiyoruz. Annenin sıkıntısı var, babanın sıkıntısı var, çocuğun sıkıntısı var, herkesin bir şekliyle sıkıntıları var. Bu sıkıntıları yaratan da siyaset kurumu aslında. Az önce söyledim; “darbe oldu bir sağdan asalım, bir soldan asalım…” Niçin? Dengeyi sağlayalım. Hem sağdaki, hem soldakiyle helalleşmek zorundayız. Kutuplaşmanın bize getirdiği bir şey yok. Aklımızla yarışalım, güzelliklerde yarışalım. Niye biz güzelliklerde yarışmıyoruz? İyilikte yarışalım. Biz bunu yaptığımız zaman Türkiye’yi büyütmüş oluruz.
O nedenle diyorum ki, ya arkadaş eskiyi kanatmayalım, bu yaraları kanatmayalım, helalleşelim bu işi bitirelim. Artımız eksimiz neyse bitirelim. Ama bir geleceğe, şöyle bir güzelliğe bakalım, bu milletin bir yüzü gülsün.  
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yorulduk çünkü değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerçekten yorulduk.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şöyle bir şey efendim, sizin hani beraber hareket ettiğiniz dostlarınız da buna olumlu yaklaştı; Sayın Akşener, Sayın Karamollaoğlu gayet tabi dedi, helalleşme iyidir. Ben yazıları da okudum çok farklı. Fakat siyasetin başka dünyalarından da mesela Sayın Erdoğan’dan geldi, Sayın Demirtaş’tan geldi. Şimdi Sayın Erdoğan, “Kılıçdaroğlu’yla asla helalleşmeyiz” diyor. “Bana ve yüzde 52 oranında oy veren tabanımıza gayri milli diyen Bay Kemal’le asla helalleşemeyiz” diyor. Sizin helalleşme kavramınızda Sayın Erdoğan da var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle bir şey söyleyeyim; tabi helalleşmek tek taraflı olmuyor, iki tarafın helalleşmesi lazım. İki, söylediği “gayri milli” diye. Bakın, eğer siz Türk liranızın değerini düşürüyorsanız, döviz karşısında kan kaybediyorsa sizi eleştirmek benim en doğal hakkımdır. Helalleşmenin ne olduğunu henüz kavrayamamış zaten. Tartışmayı helalleşme sanıyor. Öyle bir şey yok. Sizin yaptığınız icraat yanlışsa ben o yanlışı ifade etmeliyim, siz doğru olduğunu iddia ediyorsanız siz de hayır sizin söylediğiniz yanlıştır, doğrusu budur diyeceksiniz. Bu ayrı bir şeydir. Benim söylediğim çok daha farklı bir şey. Yarayı kanatma kardeşim, yarayı niye kanatıyorsun sen? Gayri milli diyorsun. Kardeşim, sen tank palet fabrikasını Katar ordusuna verirsen ben buna itiraz ederim. Ben milliciyim evet, ülkemi seviyorum evet, ozaman ben ordumun şerefi olan tank palet fabrikasının bir başka orduya teslim edilmesini istemem. “Ben seninle helalleşmek istemiyorum…” O senin bileceğin iş, ben ona bir şey diyemem. Efendim başka ne söylüyor, bilmiyorum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İşte sizin kendilerine gayri milli dediğiniz için helalleşmem ben sizle diyor aslında. Aslında helalleşseniz hiç fena olmaz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu konuda adım atması gereken kişi kendisidir. Benim kimseyle özel bir kavgam yoktur, asla, hiç kimseyle. Şahsi olarak da bir kavgayı asla alıp da bir yerlere taşımam. Kin tutmam, öfke tutmam.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kinci değil misinizdir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değilim. Kin tutmam, öfke tutmam. Bunlar farklı bir şeydir. Kibirli asla davranmam. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurum. Herkesle otururum, konuşurum, herkesi sakin bir şekilde dinlerim. Eğer siz farklı bir şey yapıyorsanız bu doğru değil. Kibirle yola çıkanlar devleti yönetemezler.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir de Edirne’den kapalı cezaevinden bu konuda bir çağrı geldi Demirtaş’tan. “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını toplumsal uzlaşma ve ülkemizin iç barışı açısından çok önemsiyor ve yürekten destekliyorum. Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin Genel Başkanı sıfatıyla yapılmış bu açıklama tarihi önemdedir ve mutlaka sahiplenilmesi, desteklenmesi ve güç verilmesi gereken ciddi bir adımdır” dedi Selahattin Demirtaş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, teşekkür ederim. Doğruyu görüyor Selahattin Bey. Önemli bir adım. Biz mutlaka ama mutlaka bir gelecek inşa etmeliyiz ve beraber inşa etmeliyiz. Bu ülke bizim ülkemiz, gidecek yerimiz yok. Eğer siz bu ülkede güzel bir gelecek inşa ediyorsanız geçmişin yaralarını kanatmamanız lazım. Ben bunu söylüyorum zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dün Sayın Kılıçdaroğlu, bu program için hazırlanırken Ankara’daki danışmanımla konuşurken dedi ki Nihal Kemaloğlu, Sayın Kılıçdaroğlu’nda bir değişiklik var fark ediyor musun dedi. Sanki bir partinin Genel Başkanı değil de dedi sanki böyle cumhurbaşkanlığına giden birisi, özel bir söylem, sanki bu hani mutfakta fotoğraflarınız, videolarınız filan. Sabah da Zeray Kınacı çalışmalarımızı yaparken o da benim editörüm o da aynısını söyledi. İsmail dedi, sen iyi takip ediyorsun acaba Kemal Bey özel bir hazırlık mı yapıyor, bir ders mi alıyor, böyle bir hocaları mı var siyaset bilimci? Yani şöyle sorayım amiyane tabirle, Kılıçdaroğlu nereye koşuyor efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kılıçdaroğlu Türkiye’nin var olan sorunlarını çözme konusunda düşüncelerini ifade ediyor. Var olan sorunlar ciddi sorunlar bunlar. Bu sorunlar kavgayla çözülmez. Bu sorunlar beraber akılla, mantıkla çözülür. Ve bu sorunları çözerken özel olarak sadece benim dediğim doğrudur mantığıyla yola çıkarsanız bu sorunlar çözülmez. İstişareyle, danışmayla, işin uzmanlarıyla bir araya gelerek bu sorunlar çözülür. Türkiye giderek sorunları büyüyen bir ülke haline geldi. Bütün komşularıyla kavgalı olan bir Türkiye olmaz. Ya bu ülkeyi kuranlar savaş meydanlarından geldiler ve bu ülkeyi kuranlar barışın ne kadar değerli olduğunu gördüler ve bildiler. “Yurtta sulh” dediler, “cihanda sulh” dediler. Biz herkesle kavga etmeye başladık. Para için herkese taviz vermeye başladık, ödün vermeye başladık. Beni rahatsız eden de bu zaten. Türkiye’nin buradan çekilip çıkarılması lazım. Bu bir parti meselesi değil, bu bir Türkiye meselesi; ben öyle bakıyorum. Eğer siz buna sadece salt bir parti meselesi açısından bakarsanız bu doğru değil. O nedenle ben konuşurken AK Partili kardeşlerime de sesleniyorum, ülkücü kardeşlerime de sesleniyorum, diğer kardeşlerime de sesleniyorum. Türkiye’nin gidişinden memnun musunuz? Memnun değilim. Nasıl düzelir? Evet düzelir bu Türkiye. Nasıl düzelir? Bir araya gelerek, oturarak, konuşarak, istişare ederek biz bunu aşabiliriz ve gerçekten aşabiliriz.
Bakın İsmail Bey, bu devletin yetiştirdiği son derece nitelikli kadrolar var ve bu nitelikli kadrolar geleceği yurt dışında arıyorlar. Bu ayıp bile siyasetin ayıbıdır, aslında devleti yönetenlerin ayıbıdır. Devleti yönetenler çıkıp şunu düşünüyorlar mı? Bu üniversitelerde yetiştirdiğimiz nitelikli çocuklar, çalışkan çocuklar neden geleceği yurt dışında arıyorlar? Bu soruyu kendilerine sordular mı? Ben bu soruyu kendime soruyorum, ana muhalefet partisinin Genel Başkanı olarak kendime soruyorum. Ama onların da sorması lazım, sormalarını istiyorum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kafanızda çünkü seçime gidiyoruz er veya geç belli ben adayım diye bir karar var mı efendim, sizin Cumhurbaşkanı adaylığı kendinizle ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, bu konuda Cumhur İttifakı adayını belirledi. Millet İttifakında demokrasi var, biz oturup kendi aramızda konuşacağız. Henüz daha bu konuyu masaya getirip de konuşmuş değiliz. Konuşmadığımız bir konuyu benim dillendirmem son derece yanlış olur. Otururuz kendi aramızda konuşuruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hiç konuşmadınız mı efendim Meral Hanım’la, Temel Bey’le filan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuşmadık hayır.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yani şu aday olsun, ben olayım olmayım öyle bir şey yok?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yok, herhangi bir konuşma olmadı. Dolayısıyla bakın, Millet İttifakındaki demokrasi kültürünü geliştirebilirsek zaten ülkeye de demokrasiyi getirmiş oluruz. Kendi aramızda otururuz, konuşuruz. Bu ülkeyi devleti bilen, devleti tanıyan, devlet aklının ne olduğunu bilen, ailesiyle, yaşamıyla topluma örnek olan bir insan bulacağız zaten. Gelecek cumhurbaşkanlığı yapacak.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi siz dostlarınızla anlaşıp bir aday olacak cumhurbaşkanı adayı ama diğer partiler de ister genel başkanları ister onların belirledikleri bir kişi de adeta başkan yardımcısı gibi böyle bir kadro gibi mi çıkacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi o konuda da karar vereceğiz. Bakın şimdi biz önce şunu yapacağız. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde ne yapacağız? Öyle ya biz bunu söylüyoruz, güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Dolayısıyla güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir diye bakıldı, önce bunu topluma anlatmamız lazım. İki, ekonomi kötüye gidiyor, ciddi sorunlarımız var, ekonomiyi nasıl düzeltiriz. Bu konuda da çalışmalar var. Diğer partiler de yapıyor, biz de yapıyoruz. Ve biz bir araya geleceğiz hem cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğiz, hem Türkiye’de demokrasiyi nasıl güçlendireceğiz, nasıl güçlü bir parlamenter sistem getireceğiz, Türkiye’yi bir insana değil, bir devlet aklına teslim edeceğiz ve devlet aklıyla Türkiye yönetilecek, liyakat olacak, her kurumun başında o işi en iyi bilen uzmanlar tarafından yönetilecek. Kısır siyasi tartışmaların dışına tamamen çıkmış olacağız.
Bakın İsmail Bey şu örneği vereyim. Sayın Merkel, liderler toplantısına gitti. Giderken yanına kendisinden sonra Başbakan olacak Sosyal Demokrat Partinin Genel Başkanını götürdü. Niye Almanya güçlü? İşte bu anlayışla güçlü.
Biz ne yapıyoruz? Sabahtan akşama kadar hakaretler, suçlamalar. Mantıklı bir şey olsa vallahi diyeceğim ki bu mantıklıdır diyeceğim. Mantıksız kavgalarla, dövüşlerle gidiyoruz bir yere. Ben Türkiye’yi buradan çekip çıkarmak istiyorum. Hani derler ya tereyağından kıl çeker gibi çekip çıkarayım. Türkiye buradan çıkmak zorundadır. Türkiye yeni bir anlayışı, demokrasi kültürünü büyütmek zorundadır. Farklı düşüncelere saygı göstermek zorundadır. Farklı düşündü diye insanları suçlayamazsınız, insanları hapse atamazsınız. Osman Kavala hapiste, niye hapiste kardeşim? Selahattin Demirtaş hapiste, niye hapiste kardeşim? Askeri öğrenciler hapiste, niye hapiste kardeşim. Tuttun bir sürü yandaşı aldın, FETÖ’cü olduğu halde, 17 – 25’ten sonra bile gidip görüştüğü halde, onlara getirdin dünyanın ihalesini verdin; tuttun askeri öğrencileri hapse atıyorsun, akıl alacak şey değil bu.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Cumartesi günü ilk mitinginize çıkıyorsunuz ve çok hazırlık yapılıyor. Ben işte söyledim Mersin’deydim, Vahap Seçer de, Zeydan Karalar da onlar bütün bölge olarak çalışıyorlar. 4’ünde Mersin’de ne diyeceksiniz mitingde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mersin’de güzel şeyler söyleyeceğim. Şimdi şunu ifade edeyim, umutsuzluğu topluma aşılamak gibi bir anlayışım yok, öyle bir geleneğim de yok. Tam tersine umut üzerine inşa edeceğiz. Karamsar olmaya hakkımız yok, hepimiz güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz, huzurlu bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz, herkesin karnının doyduğu bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Büyüyen, gelişen, sanatıyla, kültürüyle gelişen bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Hepimizin umudu var, umudumuzu büyütmek istiyoruz. Üretmenin ne kadar değerli olduğunu, alın terinin ne kadar değerli olduğunu, insan sevgisinin ne kadar değerli olduğunu, doğaya saygının ne kadar değerli olduğunu bilmemiz gerekiyor, bunları anlatacağız tabi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Slogan belli mi Mersin’de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- “Milletin Sesi”
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kılıçdaroğlu mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada göreceksiniz, milletten kişiler çıkacak konuşacak önce. Ben de onları dinleyeceğim. “Milletin Sesi” diyoruz; çiftçi de konuşmalı, esnaf da konuşmalı, işsiz de konuşmalı. Dolayısıyla biz bütün bunların tamamını yapacağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, Demokrasi Meydanı’na katıldığınız için teşekkür ediyorum. Dilerim ki, son sözü size bırakalım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün bu eleştirileri vatandaşlarımız dikkate alsınlar. Ama sakin ola ki hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Her şey kısa süre içerisinde çözülecek. Allah’ın izniyle göreceksiniz; bir süre sonra iktidara geleceğiz, sandık gelecek ve iktidara geleceğiz, 6 ay içinde bu ülkede bütün çarklar durmuş olacak 6 ay içinde. Bir ay içinde vatandaş bir nefes alacak, oh diyecek ya farklı bir Türkiye’de yaşıyoruz galiba. Evet farklı bir Türkiye’de yaşayacaklar. Dolayısıyla umutsuzluğa yer yok. Her birimiz gidişi görüyoruz, değerlendiriyoruz, aklımızın terazisinde ölçüyoruz ve emin olun iktidar olduğumuzda bütün bu karamsar havayı tamamen değiştireceğiz. Vatandaşlarımın bunu bilmesini isterim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Tek kelimeyle efendim ileriye baktığınız zaman mesela artık çok deneyimli bir insansınız. İyimser misiniz Türkiye’miz için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle iyimserim. Türkiye iyiye doğru gidecek, Türkiye bölgesinin en güçlü devleti olacak, Türkiye katma değeri yüksek ürünler üretecek, Türkiye sanayi konusunda devrim yapacak, önemli gelişmelerin altyapısını oluşturacağız. Bir şey daha söyleyeyim İsmail Bey, önümüzdeki aylarda bizim Merkez Türkiye Projesi’ni çok daha geliştirdik, çok daha mükemmel hale getirdik, o projeyi de kamuoyuyla paylaşacağım. Görecek herkes Türkiye nasıl ayağa kalkar, Türkiye nasıl büyür, Türkiye’de istikrar nasıl sağlanır, Türkiye’de insanlar evine akşam huzur içinde nasıl gider, Türkiye’de nasıl hiçbir çocuk yatağa aç girmiyormuş bütün bunların hepsini halledeceğiz. Kimse umutsuzluğa kapılmasın.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. Sayın Kılıçdaroğlu’ndan gelen iyimserlik dolu bu mesajlarla günümüzü kapatıyoruz. Varlığınız için, katkılarınız için teşekkür ediyorum. Yarın sabah görüşmek üzere hoşça kalın.