01.09.2021
01.09.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 01 Eylül 2021 Çarşamba günü, Fox TV canlı yayınında, İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat programının konuğu oldu.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bugün CHP Genel Merkezi’ndeyiz. Bu müthiş manzarada ve CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu demokrasi meydanının canlı yayın konuğu. Efendim hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nasılsınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet iyiyim sağ olun, siz de hoş geldiniz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Hoş bulduk, çok teşekkür ederiz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet iyi görüyorum sizi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Evet tatili bitirdik, izinde okuduk, hazırlandık ve yeni sezona hazırız efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Bizim tatil şansımız çok uzun olmadı ama bizde her zaman hazırız tabi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Neye hazırsınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hem seçime hazırız, hem iktidara hazırız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İktidara hazır mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi kesinlikle. Güzel bir Türkiye’yi inşa edeceğiz ve herkesin 6 ayda rahatladığı güzel bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dostlarınızla birlikte mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dostlarımızla beraber ve hiçbir ayrım yapmadan. Kişinin kimliği, kişinin inancı, kişinin yaşam tarzı başımızın üstüne. Ben o insanların tamamının sorunlarına talibim, onların sorunlarını çözmek istiyoruz. Bu konuda azimliyim, bu konuda kararlıyım ve mutlaka bunu yapacağız. Birlikte yapacağız, dostlarımızla beraber yapacağız. Türkiye bunu hak etmiyor, bizim insanımız bunu hak etmiyor. Gerçekten de samimi olarak ifade ediyorum, böyle bir ortamda yaşanmaz. Haksızlık ediyoruz vatandaşımıza. Bu ortamı bitireceğiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey dikkatimi çekiyor Sayın Kılıçdaroğlu. Son zamanlarda, son 6 – 7 ay belki de bu seçimlerden sonra başladı. Sizde böyle daha başka bir hava, böyle bir özgüven gelmiş gibi. Yanılıyor muyum yoksa?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu ben bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. Sorunlar giderek ağırlaşıyor ve bu sorunları çözmemiz lazım. Çözmeye de talibiz. Bir kişinin sorunları üstlenmesi ya da üstlenmek istemesi sıradan bir olay değildir. Çok ağır sorunlar var biliyorum içerde, dışarıda, eğitimde, ekonomide, işsizlikte, her yerde büyük sorunlar var ve bu sorunların çözülmesi lazım. Devletin yeniden ayağa kaldırılması lazım, kurumlar çok yıprandı, örselendi kurumların yeniden oluşturulması lazım. Devlete saygı duyulması lazım, devlette bir liyakatin olması lazım, işin ehline teslim edilmesi lazım. Her şey yıprandı, her şey yerle bir edildi, tuzla buz oldu. Devletin yönetilmediğini ve savrulduğunu görüyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bütün bunları maddeler halinde sizlere soracağım fakat dün karşılaştığım polisler bugünde mesaj attılar efendim 3600 ek gösterge meselesi. İlk sorum bu olsun istiyorum, şimdi siz hazır iktidardan bahsedince, sorunları çözmekten bahsedince. Siz daha evvel emeklilere birer maaş verelim, ikişer maaş verelim dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki maaş ikramiye ramazan ve kurban bayramı.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz dile getirmiştiniz çıktı o. Şimdi 3600’ü bir sorayım mı peşin peşin.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 3600 ek göstergeyi vereceğiz hiç kimsenin endişesi olmasın. Bakın polisler ki bende giderken illere, ilçelere vs. giderken polisler aynı zamanda bizi de koruyorlar, güvenliğimizi sağlıyorlar. Sadece benim değil yani evimizde rahat uyuyorsak güvenlik güçleri bizi koruyor. Evimize hırsız girmesin, bir yerde bir olumsuz olay olduğunda polisler geliyorlar müdahale ediyorlar vs. polisler 14 saat çalışıyor, 20 saat çalışan polisler var. Bu kadar ağır şartlar altında çalışan belki de başka bir meslek örgütü yok. Şimdi bunlara emekli olunca kişi çalışıyor diyelim ki 5 bin lira alıyor, emekli olunca 2 bin 500 lira alacak. Niçin kardeşim? Böyle büyük bir yaşam standardında bu kadar büyük bir düşüş olur mu? Ondan sonra aile kendisini 5 bine göre ayarlamış, ona göre harcamalar, ona göre kiralar, ona göre taksitler. Şimdi siz birden bire emekli olunca indiriyorsunuz, ondan sonra başlıyor hayat mücadelesi. Zaten çalışırken bir mücadele verdi şimdi daha ağır koşullarda bir mücadele veriyor. 3600 ek göstergeyi verdiğimizde bu sorun büyük ölçüde çözülecek. Polislere de, öğretmenlere de vereceğiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ben bunu takip edeceğim efendim. Bu sizin verilmiş bir sözünüz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sözüm var takip edin.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Birde güzel bir gelişmeden bahsetmek istiyorum efendim kızlarımız. Şimdi bakın, özel zamanlardayız, Zafer Bayramı haftasındayız, 30 Ağustos’u kutladık ve Taliban’la yaşananlara çok üzülüyoruz. Bir taraftan da fakat Atamızın bizlere verdiği o büyüklük, bir vizyon, kadınlarımıza sağlamış olduğu imkanlar. Filenin cesur kızları…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Filenin sultanları.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ben cesur kızları demeyi tercih ediyorum. Dün 7’de 7 yaptılar ve çeyrek finalden yarı finale doğru çıktılar. Fakat sonrasında bir kutlama yaptılar bir izleyelim mi sonra düşüncelerinizi almak istiyorum.
Filenin cesur kızları göğsümüzü kabartıyor ve belki de altın madalyaya doğru gidiyor ve acaba CHP lideri Kılıçdaroğlu onları izleyince, dün tweetlerinizi de gördüm ne hissediyorsunuz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gurur duyuyoruz, olağanüstü bir başarı, dünya çapında bir başarı. Bununla gurur duymamak mümkün mü, sevinmemek mümkün mü? Seviniyoruz, gurur duyuyoruz. Marşlarına da yürekten katılıyorum. O marşın bana göre çok büyük bir anlamı var. Eğer onlar bugün dünya klasmanında belli bir yere gelmişlerse, mücadele ediyorlarsa, bayrağımızı göndere çekme konusunda verdikleri mücadelenin sonucunu alabiliyorlarsa hepimiz gurur duyuyoruz ve o da Mustafa Kemal ve arkadaşlarına borçlu olduklarını biliyorlar. Gittiler oraya mücadeleyi yaptılar, yetiştiler, antrenörleri var, ekip arkadaşları var, kendileri var. Hepsine ama hepsine şükran borçluyuz. Biz onlarla gurur duyuyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Güzel örnek oluyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olağanüstü güzel.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu gazeteleri de beraber okuyalım mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Okuyalım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela bugün Sözcü gazetesi, şimdi biz dün Genel Yayın Yönetmenim Doğan Şentürk ve Ankara Temsilcimiz Tülay Ünal Öçten’le birlikte tabi birkaç gündür turluyoruz. İktidar, muhalefet her yere gidiyoruz nabız tutuyoruz yeni sezonumuz öncesinde. Gittiğimiz yerde bazıları da şunu söylediler dediler ki, 30 Ağustos’ta kutlamaya gittik ve gördüğü manzaradan onlar isim isim de söylediler işte devletin işte mesela Anayasa Mahkemesi Başkanı geride, şu geride, bu geride. Fakat bir takım bürokratlar isimlerini de söylediler ben hani polemik konusu olmasını istemiyorum. Fakat onlar böyle en önde gittiler. Nerede kaldı bu devletin ciddiyeti, protokolü diye bize söylediler. Bakın hem Doğan Şentürk var, hem Tülay var, hem ben varım. Şimdi bunu Sözcü’den bir okuyum yorumunuzu merak ediyorum. Cumhurbaşkanlığı sisteminde diyanet Genelkurmay’ın önüne geçti diyor Sözcü gazetesi bugün birinci sayfasında. Atatürk’ü anmayan diyanet protokolde hızla yükseliyor. Devlet protokolünde diyanet 28 sıra yükselerek 12.liğe çıktı. 10. sıradaki Genelkurmay 14’e düştü, AKP’li kadrolar devlet makamlarının önünde yer aldı. Gazete birinci sayfasında işte Diyanet İşleri Başkanıyla Erdoğan’ın, Genelkurmay Başkanıyla Erdoğan’ın yani Cumhurbaşkanının fotoğraflarını da kullanmış ve detaylandırmış. Acaba ana muhalefet partisi lideri Sayın Kılıçdaroğlu bu gelişmeleri nasıl yorumlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Az önce söyledim devletin çivisini çıkardılar diye. Bu devletin bir geleneği vardır, devletlerde gelenekler çok önemlidir, örf, adet çok önemlidir. Devletin kuralları vardır. Bu kurallarla herkes canının istediği gibi oynayamaz. Bu kuralları toplum benimsemiştir. Yıllardır cumhuriyetin kuruluşundan beri bu kurallara saygı duyulur. Siz geliyorsunuz, oturuyorsunuz sarayınıza ben yeni kurallar koydum diyorsunuz. İyi de bu kurallar neye dayanıyor, neye göre oluşturuyorsunuz bu kuralları. Bizim için ordu çok önemli bir kurumdur. Çünkü ordu ülkenin bekasının temel güvencesidir. Eline silah verdiğimiz ve aynı zamanda bizi koruyan, sınırlarımızı koruyan, güvenliğimizi sağlayan, dışarıdan gelecek olan tepkilere karşı mücadele eden, ki terörle olağanüstü mücadele eden, dünyanın terörle mücadelede saygın bir konuma gelen bir ordusu var. Şimdi siz bu orduyu devletin protokol sırasında geriye atarsanız orduyu farklı bir yere itmiş olursunuz, moralini bozmuş olursunuz. İsmail Bey orduları ordu yapan elindeki silah değildir moral değerlerdir. Moral değerler varsa o ordu Allah Allah deyip düşmanın üzerine elinde silah olmasa bile vatan sevgisi vardır, yurt sevgisi vardır, insan sevgisi vardır, bayrak sevgisi vardır. O nedenle moral değerler çok önemlidir. Siz moral değerleri bozduğunuz andan itibaren orduyu ordu olmaktan çıkarırsınız. Ben hep ne derim? Kışlaya siyaseti sokmayın derim Yenikapı mitinginden buyana. Kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın, camiye siyaseti sokmayın derim ve hala aynı şeyi söylüyorum, geldiler kışlaya da, camiye de siyaseti soktular, adliyeye de siyaseti soktular. Böyle bir yapı olmaz. Az önce ne dedim? Geleceğiz devletin bütün örfünü, adaletini koruyacağız. Bakın, Metehan’dan buyana ordunun bir hiyerarşisi vardır. O hiyerarşiyi yerle bir ettiler. Askeri hastanesi olmayan ordu olur mu İsmail Bey? Gidin Amerika’ya, gidin Güney Kore’ye, gidin Japonya’ya.
İsmail KÜÇÜKKAYA- GATA hastaneleri vardı bizde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsini kaldırdılar. Hastanesi olmayan bir ordu olur mu Allah aşkına.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz iktidara gelirseniz Gülhane’yi açacak mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle derhal, ne demek ya? Hastanesi olmayan ordu mu olur Allah aşkına, böyle bir rezalet mi olur? Bakın bir şey daha söyleyeyim, askeri yargı ayrıdır, sivil yargı ayrıdır. Askerlerin kuralları vardır o kurallara uyulup uyulmadığına bakarlar. Biz onları da kapattık.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, siz tabi Sözcü gazetesinin haberinde de vardı fakat dün bizim ziyaret ettiğimiz kişiler mesela dediler ki, Anayasa Mahkemesi Başkanı protokolde şurada olmalıydı. Fakat bir baktık önün önünde bürokratlar var. Böyle yargı organlarından da bahsettiler. İşte bugünlerde adli tatil bitiyor. Sayın Cumhurbaşkanı da dedi ki, büyük saraylar yapıyoruz, adalet sarayları anlamında. Yargıtay binasını da yapıyoruz dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sanıyor ki, adalet binayla gerçekleşiyor. Bu ne demektir? Devleti tanımamak demektir, devleti bilmemek demektir. Devlette liyakatin ne olduğunu bilmemek demektir. Modern binalar yapıyorum. Modern bina yaptınız diye adalet mi gerçekleşir orada? Adalet önce vicdanda gerçekleşir. Hakimin vicdanı. Ne diyor? Hakim hukukun üstünlüğüne, kanuna göre değil hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verir. Vicdanı bazı bilim insanları derler ki, Allah’ın yüreğimizdeki sesidir. Kanun ne derse desin olaya bakar, bütün ayrıntılarıyla ölçer, biçer, tatar, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Hakim budur. Efendim ben hakime çok modern binalar yapıyorum, güzel binalar yapıyorum adalet burada olacak. Oradan da FETÖ’ye sesleniyor. Nasıl bir devlet yönetimi anlayışıdır Allah aşkına.
İsmail KÜÇÜKKAYA- FETÖ’ye dedi ki efendim Sayın Cumhurbaşkanı, buradan da FETÖ’ye sesleniyorum dedi merdiven altı yargıyı, hukuku bitiriyoruz dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merdiven altı nedir biliyor musunuz? Merdiven altı yasadışı işlerin yapıldığı yerdir. Mesela merdiven altı atölyelerde çalışan işçilerin sigortası yoktur kayıt dışı çalışırlar. O nedenle merdiven altı denir.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yargıda nasıl?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargıda merdiven altı bugüne kadar yargı merdiven altında mı çalışıyordu? Ne söylediğini, ağzından ne çıktığını bilmesi lazım. O kavramın ne kavramı olduğunu bilmesi lazım. O kavram bir ekonomi kavramıdır.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Acaba şunu söylüyor olabilir mi efendim? Bu FETÖ en son bu referandumda yargıyı ele geçirmişti ya acaba ona mı vurgu yapmak istiyor Sayın Erdoğan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ele geçirmemişti efendim. FETÖ’ye teslim etmişlerdi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yargıyı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette efendim. Getirdiler kanun çıkarmadılar mı? Kanun çıkardılar. Ben bunu defalarca anlattım. Siz eğer FETÖ’ye mensupsanız bütün kurallar, kapılar size açılıyordu ve kapıları açanda Erdoğan’ın kendisiydi. O nedenle ben diyorum bugüne kadar neden FETÖ’nün siyasi ayağını ortaya çıkarmadınız? Niye çıkmadı? Bakkal ayağı çıktı, kasap ayağı çıktı, sanayici ayağı çıktı, hakimdi, savcıydı, öğretmendi bütün bunlar çıktı. Nerede bunun siyasi ayağı nerede, neden Bahçeli sormuyor? Neden Bahçeli demiyor kardeşim bu işin siyasi ayağı nerede diye niye sormuyor?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Aslında söylüyor Sayın Bahçeli zaman zaman bunun siyasi ayağı çıkmalı diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Diyor ama teslim oluyor. Niye diyor onu? Biz söylediğimiz için söylüyor ama orada durmaya da devam ediyor. Erdoğan çıkarmıyor o da yanında duruyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Yapılmıyor mu efendim? Bir taraftan belki de yapılıyordur yani yargıda da bir FETÖ temizliği yapılmıyor mu tasfiyeler filan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim oralarda yapıldı bir şey demiyorum ben ona. Ben siyasi ayaktan söz ediyorum. Yargı ayağı çıkarıldı, öğretmen ayağı, manav ayağı, kasap ayağı, baklavacı ayağı. Dediler ki, bunlar FETÖ’cü. Bazılarına haksızlıkta yapıldı bakın onun da altını çiziyim. Haksızlık yapıldı. Beraat ettiği halde hala KHK’yla atılanlar var onların tamamını görevine iade edeceğiz. Hakkında bir suçlama yoksa beraat etmişse bu kişiyi dışarıda tutmanın mantığı yok. Aynı şekilde üniversitedeki hocalarda atıldılar ya onları da iade edeceğiz görevlerine. Böyle adaletsizlikle kim olursa olsun bunlar bize oy verir vermez bu ayrı bir şey İsmail Bey. Önce bu ülkeye adaleti getireceksiniz, adalet olacak yani. Adalet olacak ki hepimiz huzur içinde yaşayalım. Devletin çivisini çıkardılar işin Türkçesi o. Devlet yönetilmiyor, devlet saraya mahkum edilmiş gibi ben her şeyi yaparım diyor. Hiç kimse her şeyi yapamaz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizin bir konudaki net görüşünüzü merak ediyorum yazında çünkü çok gelişmeler yaşandı. Farklı tartışmalar var işte size ilişkin eleştirilerde var, desteklerde var. Afganistan ve mülteciler konusu. Şimdi bunu çok net öğrenmek istiyorum ama izin verirseniz Türkgün gazetesini okuyalım. Afganistan’da yeni dönem manşeti atmış Türkgün gazetesinin birinci sayfa editörleri. Dünya tarihini değiştiren 11 Eylül 2011 saldırılarının ardından Amerika’nın Afganistan’a girmesiyle başlayan Washington’ın en uzun savaşı resmen sona erdi. 20 yıl önce Afganistan’a giren ABD son askerini de Afganistan’dan çekmiş oldu. İşte birinci sayfa manşeti. Şimdi efendim üzüldüğümüz, kaygılandığımız hususlardan birisi de mülteci akını. İşte dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’da söylüyordu yeni mülteci krizleriyle de karşı karşıya kalabiliriz. Bu meseleyi bize bir anlatır mısınız? Siz hem bu Suriye, mülteciler, Afganistan mülteciler bunu nasıl görüyorsunuz? Siz mültecilere karşı mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim şimdi şöyle bir yanlışımız var altını çiziyim. Yani Türkiye’de yaşayan vatandaşlar olarak da mültecilere kızıyoruz. Ben kızmıyorum. Mültecilere niye kızalım mülteciyi buraya getirene kızacağız. Mültecinin ne günahı var. Suriye’de iç savaş olmuş insanlar Türkiye’ye sığınıyorlar. Kapıları açmışsınız, herkes burada, savaşı başlatan, oradaki gerilimi tırmandıran, oradaki her türlü ölümü, vahşeti yaşatanda bir anlamda destek verende şimdiki iktidar. Mülteciler oradan kaçıyor, geliyorlar. Sen sınırları açtın mı? Açtın. Mülteciler gelirse ne olur? Bir yerde toparlarsın, toplarsın dersinki ya Suriye topraklarında ki orada olması lazımdı. Belli bir alanı çevirirsin burada mülteciler kalır. Her türlü desteği verirsin onlara. Ama bunlar getirdiler Türkiye’nin her tarafına dağıttılar. Sonra vatandaş bunlarla birebir yüz yüze gelmeye başladı, bunlar dükkan açmaya başladılar, bizim esnaf vergi veriyor öbürü vermiyor bir sürü olaylar çıktı, suçlamalar çıktı, cinayetler oldu bunlar felaket bir tabloyu ortaya çıkardı. Biz iktidara dedik bunları gönderin ülkelerine. Bunu söylediğim zamanda kıyamet koptu. Davulla zurnayla göndereceğim diye kıyamet koptu. Buraya gelmeden Afganistan olayı. Şimdi Afganistan’da bunlar baştan gittiler Biden’le bir görüşme yaptılar. Dışişleri Bakanlığı yok orada. Diyor ki, efendim diyor ben varım ya orada Dışişleri Bakanlığı bana bağlı. Arkadaş sen devlet değilsin Dışişleri Bakanlığı sen orada olsan da olmasan da bugünde, yarında 10 yıl, 100 yıl, bin yıl sonra da o Dışişleri Bakanlığı olacak orada. Senin yaptığın görüşmelerin tamamı kayda alınacak Dışişlerinin arşivine konacak. Osmanlı’da var mıydı? Vardı. Selçuklularda var mıydı? Vardı. Sen geliyorsun tarihe ihanet ediyorsun. Hayır diyorsun ben oradayım. Ne görüştün arkadaş sen, ne görüştün? Çıkıp açıklama yaptı efendim finans durumunu ayarlayabilirsek yeni mülteciler alacağız. Nereden Afganistan’dan. Kafile kafile Türkiye’ye geliyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir şey söyleyeceğim bir yanlışınız olmasın efendim burada. Çünkü gerekli finansal anlaşmalar yapılırsa havaalanını işletmeye talibiz benzeri açıklama yaptı. Mülteci dedi mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır önce mülteci dedi gayet net.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mülteci alacağız dedi mi Afganistan’dan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dedi dedi mültecileri kabul edeceğiz dedi. Şimdi bunun üzerine ben itiraz ettim. Arkadaş bir dakika ya burası yol geçen hanı mı?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz buna karşısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Karşıyım tabi. Burası yol geçen hanı mı? Afganistan’dan çıkacak 2 bin 500 kilometreden fazla bir yolu kat edecek İran’ı sonra gelecek bizim sınırlarda içeri girecek. Sosyal medyada, televizyonlarda gelen Afganların tamamı gösteriliyor. Hepsi cepheden yeni gelmiş gençler gibi. Bir tane kadın yok, bir çocukta yok. Bunlar geliyorlar. Türkiye için potansiyel tehlike. Buna itiraz ettim. Türkiye yol geçen hanı değildir, sınırlar yol geçen hanı değildir, önlem alınması lazım biz istemiyoruz böyle bir şeyi. Bahçeli, okumak istiyorum bir yanlışlık olmasın. “Askeri unsurlarımızın Afganistan’ı terki düşünülmeyecektir” diyor. Erdoğan dedi ya bu da pekiştiriyor. Düşünülmeyecektir diyor. Yani asla askerin dönmesini istemiyoruz diyor. Bende askerlerin biran önce o bataklıktan çıkmasını istiyorum. Bir tek askerimizin ayağına çakıl taşı dahi değmesin, burnu kanamasın. Niye kardeşim ya bizim askerimiz sıradan bir asker mi, ölüme mi gönderiyoruz? Kanı üzerinden pazarlık yapılır mı? Para ver askerim orada kalacak, para ver gidecek onların havaalanını koruyacak. Niçin? Para için. Bizim askerimizin kanı parayla satılır mı, böyle bir şey var mı?
Devam ediyor, “CHP Genel Başkanının teklif ve temennileri ya cehaletinin ya da cüretkar korkaklığının sonucudur”. Ya cahilmişiz ya da korkakmışız. Afganistan’dan dönmek demek Anadolu coğrafyasını tehlikeye atmak demektir. 2 bin 500 kilometrelik, 2 bin 900 kilometrelik İran sınırını bıraktık sanki biz komşuyuz Suriye’yle. Şu anlayışa bak. Sonra ne oldu? İtirazımız kamuoyunun desteği vazgeçtiler. Askeri geri geri çektiler. Teşekkür ettim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bahçeli’nin de bu mülteciler konusunda etkili bir çıkışı oldu. Yani bu mülteciler konusu ve Türkiye’nin beka meselesi diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çıkışı tamamen politik.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle mi, siz öyle mi görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamamen politik. Kendi tabanını küstürmemek için. Aslında buradalar. İsmail kusura bakmayın zaten buradalar. Bahçeli diyor mu arkadaş bunları gönder? Diyemiyor. Tabanını tutmak için ne diyecek? Bende rahatsızım. Rahatsızsan göndereceksin arkadaş.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi mesela siz az evvel ifade ettiniz ya efendim şu kadar kilometre geldiler. O günlerde Yılmaz Özdil bir yazı yazdı Sözcü’de dedi ki, ya arkadaş dedi bak mülteci değil bunlar. Şimdi mülteci dediğin çocuklu çocuklu yaşlısı gelir, kadını gelir. Bunlar dedi böyle zımba gibi asker gibi tipler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir tek ellerinde silah yok her şey var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunlar dedi 1200 kilometre yürüyüp mü geldiler koşa koşa giriyorlar içeri.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim kafileler halinde geldiler bunlar. Bindiler otobüslere geldiler. Van’dan geldiler. Van’da otobüslere bindiler otobüslerle geldiler, her tarafa geldiler. Biz kıyameti kopardıktan sonra efendim bizim sınırlarımız yol geçen hanı değildir diye açıklama yaptı Erdoğan. Sonra bir açıklama daha yaptı 300 bin kayıt dışı Afgan var dedi yanlış hatırlamıyorsam 300 bin mi, 600 bin civarında kayıt dışı.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Kayıtlı ve kayıtsız dedi. Toplam dedi İçişleri Bakanlığının elinde dedi kayıtlısı, kayıtsızı 300 bin Afgan var dedi. Sizin partinizi de, sizi de dedi ki, bunlar yalan söylüyorlar 1 milyondan bahsediyorlar dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kayıtsızı nereden buluyorlar, bu kayıtsızlar nereden geldi? Kayıtlı gelmesi için sınırdan gelmesi lazım değil mi? Ben İran sınır kapısına da gittim, oradakilere sordum görevlilere Afganlar geçiyor mu buradan? Hayır dediler. Geçseler zaten pasaport kontrolü yapmak zorundayız, kimlik almak zorundayız ona göre Türkiye’ye girişi olur veya olmaz. Peki nasıl oluyor bunlar geliyor? İki tepeyi gösterdiler vadideydi çünkü. Buralarda karakollar var, kameralar var kuş uçsa görülür. Peki kuş uçsa görülürde kardeşim bunlar nasıl geliyorlar? Binlerce, onbinlerce kişi nasıl geliyor? Demek ki birileri buna göz yumuyor bırakın gelsinler diye. Bırakın geliyorlar zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Zaten burada bir İran oyunu da var bizim gördüğümüz. Belki Amerikan oyunu da vardır orada bilmiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Şimdi diyorlar ki, iade edeceğiz bazen de. Kime iade edeceksin kardeşim nereden geldi bu Afganistan’dan mı? Hayır İran’dan geldi. Sen İran’a iade ettin mi? Bizden mülteci Yunanistan’a gittiği zaman Suriye’ye mi iade ediliyor? Hayır Türkiye’ye iade ediyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şöyle soruyum mu Sayın Kılıçdaroğlu, siz ve dostlarınızla birlikte iktidara geldiğinizde net bir yanıt rica edeceğim. İktidara geldiğinizde Suriyeli 5 milyon civarında mülteci ve Türkiye’de Afganistan ne kadarsa bilmiyorum artık 300 bin diyorlar ama. Bunları ülkelerine mi göndereceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ülkelerine göndereceğim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Onu bir anlatır mısınız ne yapacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın şöyle şimdi, bunların kayıtları var. Bir kısmı da kayıt dışı onu da biz biliyoruz. Rakam aslında deklare edilenden daha yüksek bir rakam var. Şimdi öncelikle şunu yapacağız, iki ülkede büyükelçiliği açacağız hem Suriye’de, hem Türkiye’de. Büyükelçilerimiz görev yapacaklar. İki, Suriye’deki iç savaşın bitmesi için elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Hiç kimseye acımayacağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şam yönetimiyle de görüşecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi Şam yönetimiyle de görüşeceğiz, AB’yle görüşeceğiz, Rusya’yla da görüşmemiz lazım, Amerika’yla da görüşmemiz lazım. Bu savaşın bitmesi lazım. Sonra zaten bizim kontrolümüzde olan veya batılıların kontrolünde olan bir Suriye toprağı var. Burada gideceğiz AB’ye diyeceğiz ki, bakın iç savaş bitti. Bunları siz kendi ülkelerinize de gelmesini istemiyorsanız bizim bunları Suriye’ye yerleştirmemiz lazım. Evi, yolu, okulu, kreşi, hastanesi hepsini yapacağız, parayı beraber vereceğiz bedavacılık yok. Zaten onların fonları var. Bunların tamamı yapılacak. Bu yeter mi? Yine yetmez. Sonra bunlar tabi iş güç sahibi olmak istiyorlar. Doğrudur. Gaziantep’in sanayicileri müthiş çalışkan insanlar, müthiş yaratıcı insanlar. Diyeceğiz ki kardeşim bak her türlü güvenliği aldık Suriye’de şu fabrikaları kurun. Esad’a da diyeceğiz bak fabrikaları kuruyoruz bunlar orada işleri var, güçleri var çalışacaklar. Yeter mi? Yine yetmez. Bir şey daha yapacağız. Oturup Esad’la konuşacağız. Diyeceğiz ki bakın, bu insanlar savaştan kaçıp bizim ülkemize gelen insanlar. Biz bunlar için en az 40 milyar dolar para harcadık şimdi bu insanlar ülkelerine döndüler, bakın fabrikaları da kurduk, sizler izin verdiniz çünkü onlardan izin almak gerekiyor fabrikaları kurmak için. Fabrikaları da kurduk bunlar çalışmaya başladılar. Bunların can ve mal güvenliğini beraber sağlayacağız. Yani bunlar savaştan kaçtı, benim düşmanımdı, ben bunlara müdahale edeceğim o ortamı da yaratmayacağız. Bundan sonra bütün mesele çözülür. Herkes işin var mı var, okulun var mı var, kreşin var mı var, yolun var mı var, fabrikan var mı var, can güvenliğin var mı var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz bayağı bir plan yapmışsınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle bunların tamamı… Onun için dedim zaten hani üç günde, beş günde değil en az iki yıllık bir zaman dilimi içinde bunların tamamını yapacağız. Bakın bunlar bunu düşünemezler ama biz bunu düşünürüz neden biliyor musunuz? Çünkü biz devleti tanıyoruz, devletin ne olduğunu biliyoruz. Uluslararası ilişkilerin ne olduğunu biliyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu Afganlar geldi, Afgan insanlar var burada onları ne yapacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onları da göndereceğiz. Aynı şekilde konuşarak göndereceğiz. Onları da göndereceğiz kendi ülkelerine.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Böyle bir plan mı yapacaksınız yine?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onun içinde önce bir varlıkları, sayıları netleşmesini bekliyoruz. O netlik ortaya çıktıktan sonra bunlar Türkiye’de mi kalıyorlar, başka yere mi gidiyorlar bilmiyoruz. Afganistan olayı daha yeni, ek sığınmacılar gelebilir bakan onu söylüyor. İran sınırında ciddi önlemler almaya başladılar onu ne kadar alırlar onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla orada ciddi bir belirsizlik var o belirsiz ortamın ya da belirsiz atmosferin ortadan kalkması lazım, onu sağlamamız gerekiyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi sizin de ifade ettiğiniz benim hani bilmiyorum dediğim mesele bir mesaj geldi Erdoğan’ın sözleri. Zayıf ülke olmadığımız için 4 milyon göçmen korumamız altında. Türkiye alırken mevcut imkanlarıyla alıyor, finansmanı iyi yönettiği için bunu başarıyor bundan sonrada yine finansı iyi yöneterek bu tür adımlar atacağız. Sizin kastettiğiniz bu galiba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı. Şimdi bu sözü neye dayanarak veriyor, Erdoğan bunu niye söylüyor?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz Joe Biden’le görüşmesine dayandırdınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim Amerikan Dışişleri Bakanlığının kendi internet sitesinde var zaten. Görüşüyoruz, Erdoğan’la da görüşülüyor diyor. Biz bunları biliyoruz. Onlar sanıyorlar ki Amerika’da bu yayınlandı Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde CHP’nin bundan haberi olmayacak. Biz bütün dünyayı izliyoruz. Biz Afgan sığınmacılarla ilgili bu tepkiyi neden verdik? Joe Biden’le görüşürken neden Dışişleri Bakanlığından kimse yok yanında? Devletten gizli neyi görüşüyorsun sen, hangi ödünleri verdin, hangi ödünlerin karşılığında bunu yapıyorsun?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi sizin etrafınızda böyle deneyimli diplomatlarda var değil mi Ünal Çeviköz’dür, şudur budur.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim ayrıca dış politika danışma kurulumuz var, eski dışişleri bakanları, büyükelçiler orada var. Biz belli aralıklarla toplanırız, dış politikamızı gözden geçiririz, dış politika konusunda bazen emekli askerleri davet ederiz, emekli askerler komutanlarda gelirler. Bizim askeri alanla ilgili bilmediğimiz konular varsa o konuda da bizi aydınlatırlar. Yani biz gerçekten de Türkiye’nin bütün dokularına sinmiş olan sorunları alıp çözmek istiyoruz. O dokuları tekrar sağlamlaştırmak istiyoruz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu birde Erdoğan Bayraktar bir açıklama yaptı diken.com’dan kendisini aramışlar son zamanlarda bir takım adı geçtiği için işte AK Partinin bir zamanlar önemli isimlerinden biri bakanlık yapmış bir isim 17 – 25 Aralık’ın da önemli isimlerinden biri. Sonra Cemil Çiçek bir konuşma yaptı. Erdoğan Bayraktar yaptığı açıklamaların müthiş etki yarattığını görünce bir geri adım atmaya çalıştı. Sözlerinin bağlamından koparıldığını düşündü ama ne dediyse yapmış. Bugün Cumhuriyet Gazetesi de bakın, eski bakan Bayraktar hepsi doğru dediği konuşmalarında Erdoğan ve çevresini işaret ediyor. Şimdi bu tabi bir FETÖ operasyonuydu, şuydu buydu, işin içinde yolsuzluklar vardı bir dönemin tarihi olayı bu. Sizin yorumunuzu burada çok merak ediyorum. Erdoğan Bayraktar’ın bu açıklamalarını okudunuz mu nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın İsmail Bey, Erdoğan Bayraktar’ın aslında ilk açıklaması bu değil yani daha öncede benzer bir açıklama yaptı. Bakın, 25 Aralık 2013 olaylar patladığı zaman, yolsuzluk dosyaları oldu, görüntüler, kasalar, evdeki para kasaları, para sayma makinaları, paranın ne kadar kalıp kalmadığının Erdoğan’ın sorması, Bilal Bey’in buna cevap vermesi bütün bu rezaletler yaşandı. Bu rezaletler yaşanırken Erdoğan 4 bakana ısrar ediyor açıklama yapın diye, beni rahatladın diye. Bunun üzerine NTV’deki bir programa bağlanıyor Erdoğan Bayraktar aynen şunu söylüyor; “Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu, bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız” diyor. Baskı kuruyorlar 4 bakana. Bu da diyor ki, tarafıma böyle bir baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakanın talimatıyla yapıldı, Başbakanın istifa etmesi gerekir diyor. Aradan zaman geçti kendisi istifa etti, görevden alındı. Diğerlerinin görev değişikliği yapıldı. Rüşvet alan 3 bakanın görev değişikliği bu görevden alındı. Sonra olay yansıdı, malum çok büyüdü parlamentoya geldi, parlamentoda yüce divana gitmesi gerekirken ki, Sayın Cemil Çiçek’te o dönem meclis başkanıydı olayın yüce divana gitmesi lazım diye yüce divana göndermediler. Olayı kapattılar. Sonra bir internet sitesinden yapılan bir sohbet ya da bir söyleşiden sonra olay yeniden büyüdü. Söylediği bir önceki 2013’te söylediğinden çok farklı değil aslında. Ortada bir rüşvet var, büyük paralar dönmüş, büyük rüşvetler yenmiş bütün bunların hepsi var. Dolayısıyla olayın gündeme gelmesi, Erdoğan’ın bütün bu olaylar karşısında hala sessizliğini koruması ve hiç sesini çıkarmaması, Cemil Çiçek’in konuşması evet bunların yüce divana gitmesi gerekirdi diye bir ifadeyi kullanması son derece doğru ve yerinde. Erdoğan Bayraktar’ın kızdığı nokta şu, beni diğer üç bakanla niye yan yana koyuyorsunuz?
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ki Cemil Çiçek’te onu söylüyor. Diyor ki, aslında ona isnat edilen suçla diğerlerine isnat edilen suç ayrı diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer bir şey varsa diyor ben görevi kötüye kullandım diyor. Çünkü talimatın gereğini yaptım, her şeyi yaptım, yasalara aykırı olan işleri de yaptım diyor benim suçum varsa görevi kötüye kullanma suçudur diyor. Ama onlarınki öyle değil diyor. Rüşvet aldılar, rüşvet yediler, aile boyu yediler. Bütün bunların dokümanları, tapeler, paralar hepsi doğrudur diyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim sizin kurmaylarınız işte dün akşam televizyonlarda da konuştu, hatta Faik Öztrak sözcünüz de konuştu. Şimdi onlar diyorlar ki, Erdoğan Bayraktar’ın bu açıklamalarından sonra bu dosyanın yeniden görülmesi gerekir diyorlar. Fakat şimdi bu işin bir tarafı. Bir tarafı da bu da bir FETÖ operasyonuydu bir bütünüyle. Hani böyle bir olayı yakaladılar da hemen verdiler değil. Yakalıyorlar, bekliyorlar, dinliyorlar, bir daha bekliyorlar, onu birleştiriyorlar bir şeyler var burada. Yani hukuken nasıl yapmak lazım?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, bir cinayet işlendi diyelim bir kişi öldürüldü. Öldüren kişi bizim düşmanımız diyelim. Şimdi biz cinayeti görmeyecek miyiz? Düşmanımız öldürdü o zaman biz bunu görmüyoruz. Hayır göreceğiz. Bir rüşvet var mı var, para var mı var, para kasaları var mı var, ayakkabı kutularında saklanan var mı var, para sayma makinaları var mı var, bakan çocukları var mı var, bakanların kendileri var mı var. Bütün bunların hepsi var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama bunları suçüstü yapması lazımdı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrı bir şey. Biz onu bilemeyiz tabi. Onlar önce kendilerine göre hazırlık yapmış olabilirler, kendilerine göre bir plan yapmış olabilirler. Yani işin özü şu, bir kirlilik var ortada.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İşte yüce divana gitseydi aslında aklanan aklanırdı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama gönderemiyorlar yüce divana çünkü yüce divana gönderirsen işin ucu sana kadar gelecek tehdidi yapıldı ben bunu biliyorum.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bayraktar’ın sözü mü?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır Bayraktar’ın değil diğerlerinin.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, gönderemezsin. Gönderirsen bizde konuşuruz. Efendim bakın İsmail Bey, bir ülkenin bir numaralı insanı eğer malvarlığı dolayısıyla tehdit ediliyor ve o tehdide boyun eğiyorsa o kişi, o kişi o ülke için bir beka sorunudur. Ne diyordu Erdoğan, efendim ben Papaz’ı vermeyeceğim bu can bu tende kaldığı sürece. Trump ne dedi? Malvarlığını araştırırız dedi, toplantılar yapıldı, mahkeme toplandı, özel uçakla ta gönderildi Amerika’ya. Ne oldu? Bir ülkenin bir numaralı adamı batının emperyal güçleri tarafından teslim alınıyorsa ve önüne bir şey konduğu zaman derhal onun gereğini yapıyorsa o kişinin bu ülkeye bir faydası olmaz. Bunu bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim. Bakın AK Partiye oy veren vatandaşında bilmesini isterim. Kardeşim sen AK Partiye oy verdin, yıllarını verdin AK Partiye verdin, AK Partiye gönül bağıyla bağlandın, mitinglerine katıldın, toplantılarına katıldın, dinden bahsedildi, imandan bahsedildi, ahlaktan bahsedildi. Sende, din, iman, ahlak diyerek gittim ama önüne öyle bir tablo çıktı ki, ortada büyük bir karanlık var, büyük bir yolsuzluk var, büyük bir küfür var ve sen onun ne olduğunu bütün bu olayların sonunda görmen lazım ve dolayısıyla diyeceksin ki, eğer ülkeyi yönetecek bir kişi varsa onun ahlaklı olması lazım, önce ahlaklı olması lazım. Devleti yönetiyorsunuz siz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir soru gelmiş gazeteci yazar Serpil Yılmaz’dan. Sayın Kılıçdaroğlu’na sorar mısın diyor, TSK’nın devleti tehdit belgesi olurdu. MGK’da hani yapılırdı ya. Zaman zaman irtica veya PKK terörü ilk sıraya alırdı. Sayın Kılıçdaroğlu’na yöneltilir misin siz iktidara geldiğinizde tehdit olarak ilk sıraya neyi koyarsınız diye soruyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yolsuzluklar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Beka sorunu o mudur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Beka sorunu odur çünkü yolsuzluklar bir devleti içten içe çürütür. En tepedeki rüşvet alırsa aşağıya kadar yansır bu, çürüme başlar. Ve devleti çürüttüğünüz andan itibaren kontrol edemezsiniz. Bakın çürümenin boyutunu anlatıyım size. Venezüella’da 5 ton kokain yakalandı mı? Yakalandı 4 bin 900 küsur kilo kokain yakalandı mı? Yakalandı. Türkiye bağlantılı olduğu açıklandı mı? Açıklandı. Türkiye’de bu konuda soruşturma oldu mu? Olmadı kapatıldı. Mersin ve İzmit Derince limanında yine kokain yakalandı savcılar soruşturma açtı mı? Açılmadı çünkü bunlar devlette güçlü adamları kontrol ediyorlar, siyasetçileri kontrol ediyorlar. Devlette çürüme bakın hangi boyutlara ulaşıyor. O kokain nereye gidiyor, o uyuşturucular nereye gidiyor? Bazen çok varlıklılara, bazen fakir mahalledeki ailelerin çocuklarına. Peki bu çürümeyi nasıl bitireceğiz. Bakın önceliğimiz bu çürümeyi bitirmektir. Devlet gerçek anlamda çürümeden arınmış, düzgün insanlar, ahlaklı insanlar tarafından yönetilen bir kurum haline dönüşmek zorunda. Devletin kurumlarına günlük siyasetin müdahale etmemesi lazım, devletin kurumlarının saygınlığının korunması lazım. Siz bir ülkede ordunu saygınlığını yerle bir ederseniz, üniversitelerin saygınlığını yerle bir ederseniz size kim güvenecek ve bir süre sonra emperyal güçlerin oyuncağı haline gelirsiniz. Türkiye’yi buradan kurtarmamız gerekiyor. O nedenle birinci önceliğimiz ahlak, adalet, bunları yaparak yolsuzluğu önlemektir.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Dün çalışırken dersime sizin tweetinizi gördüm sabitlenmiş tweet. İşte batı ülkelerine filan bir çağrıda bulunuyorsunuz. Onu biraz sonra soracağım size. İşte diyorsunuz ki, beni Erdoğan’la karşılaştırmayın filan diye. Onu bir açmanızı rica edeceğim biraz sonra. Bu arada siz Mersin’den bahsetmişken bugün araştıracağım konu yine sabah çalışırken çok erken olduğu için karşıma çıktı. Çiğdem Toker bu konuları titizlikle araştıran namuslu bir gazetecidir. Mersin limanına uluslararası limana girişi kısıtlanmış. Çok tuhaf karşıladım ne olduğunu bugün anlayacağım onu da yeri gelmişken söyleyeyim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Oradaki limanı yöneten diyor ki, şirketimize güvenin ama buraya gelenlere o insanlara güvenmeyin diyor. Çiğdem Hanımın öyle bir açıklaması var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir araştıracağım bir tuhaf. Çiğdem’de öyle yazmış tuhaf diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bu uyuşturucu belli yerlerden geliyor zaten. Hangi limanlardan geldiği belli. O limanları kimlerin işlettiği de belli. Bizim insanlarımız Türkler orayı işletiyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunlar biliyorsunuz organize suç örgütü lideri olmakla itham edilen Sedat Peker’in gündeme getirdiği iddialar bunları da soracağım neden? Güncel bir değeri var efendim Sedat Peker’in iddiaları. Şimdi biz dün Doğan Şentürk’le yayın yönetmenimle Ankara temsilcimizle dolaşırken nereye gitsek iktidar cenahı dahil hep bu Sedat Peker. Gerçi hiç sanki konuşmaz gibi geliyorlar ama aslında kulaktan kulağa fısıldanıyor. Bunu soracağım ama sözünüzü kesmemek için sadece şu manşeti okumak istiyorum güncel gelişme şu, Karar bugün manşet atmış ‘5 yıl sonra Körfez’e dönüş’. Sayın Kılıçdaroğlu Sayın Erdoğan Birleşik Arap Emirliklerinin Ulusal Güvenlik Danışmanıyla konuştu Türkiye’de. Sonra dündü galiba veliaht prensle konuştu. Dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’da Birleşik Arap Emirliklerinin Dışişleri Bakanıyla konuştu. Şimdi bu Birleşik Arap Emirlikleri şuanda Erdoğan yönetiminden en fazla yani…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan yönetiminin en fazla ilgi gösterdiği ülke.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama çok eleştiriyorlardı bizi yani dilim varmadı ülkemle ilgili kelimeleri. Bu soruyu reklamdan sonra yanıtlamanızı rica edeceğim.
Reklamlardan önce bir soru yöneltmiştim Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar ve Sayın Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleriyle gerçekleştirdiği temaslar üzerinde. Bugün 1 Eylül. 1 Eylül deyince tabi Zafer Bayramı haftasında Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” dediği günün yıldönümünde bizde demokrasi meydanında ilk hedefimiz ülkemizin daha iyi olması, insanımızın iyiliği ve selameti diyoruz İsmail Küçükkaya’yla Çalar Saat ailesi olarak. Sayın Kılıçdaroğlu çok soru geldi buyurun.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mustafa Kemal’in “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” aslında o cümlenin tamamı şöyle; “TBMM’nin orduları ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri”. Ordu TBMM’nin ordusu olarak tanımlanıyor ve dolayısıyla ordunun pozisyonu ne kadar güçlü bir şekilde dile getiriliyor bunu anlamak lazım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- O kadar önemli ki bu araya girip düzeltmeniz efendim. Bakın bu Ahmet Yavuz Paşa’nın kitabında da, Hikmet Özdemir’in kahramanımızla Anadolu’ya yolculuk kitabında da hep şunu vurguluyorlar, atamız o milli mücadeleyi verirken her zaman milli iradeye dayanmış meclise dayanmış.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen. Şimdi o meclise bakın nasıl bir meclis.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nasıl?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bir bakın. İşlevsiz bir meclis.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir işlevi yok. Yukardan talimat gelince 19 Mayıs gibi iktidar partisi yani AK Partinin ve MHP milletvekillerinin elleri kalkıp iniyor. Nedir? Neyin nesidir? Neyi getiriyoruz, doğru mudur, yanlış mıdır bu tartışılmıyor bile. Böyle bir garabet var. Ama düzelteceğiz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim önceki gün bir izleyenim sormuştu. Biz tabi sosyal medyayı etkileşim halinde kullanan bir kanalız ve programız. Dedi ki 2021 yılı olayları değerlendirdik, yazdan da çıktık ya. Dedim ki Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar çok önemliydi ve yılın sonunda aslında almanaklara girecek beğenin beğenmeyin ama yaptığı açıklamalar çok konuşuluyor. Fakat bunu benim şimdi size sormamdaki sebep güncel bir gelişme oldu. Şunu bir okuyum izin verirseniz. Karar’dan aktarıyorum, 5 yıl sonra körfeze dönüş. Körfeze köprü üstüne köprü, en sert mesajların verildiği Mısır’la normalleşmede ikinci aşamaya geçen Ankara Riyad’ın ardından Abu Dabi’yle sil baştan diplomasisini hızlandırdı. Birleşik Arap Emirlikleri Ulusal Güvenlik Danışmanını Beştepe’de kabul eden Erdoğan veliaht prensle de kırmızı hattı çalıştırdı. Telefon zirvesinden ilişkileri güçlendirelim mutabakatı çıktı. 3 aylık periyotta gelen hamleler yeni körfez doktirininin ayakları oldu. Nitekim dün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Birleşik Arap Emirliklerinin Dışişleri Bakanıyla görüştü neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sedat Peker yüzünden. Erdoğan’ın söylemediği laf kalmadı, onlarında bize söylemediği laf kalmadı. Bizim gönderdiğimiz malları boykot ettiler, boykot çağrısını bütün Arap dünyasına yaymaya çalıştılar. Dolayısıyla Sedat Peker oraya gitti, orada işte malum açıklamalar falan yapıyordu. Yaptığı açıklamalar doğru. Yani işin içinde olduğu için biliyor, isim veriyor, yer veriyor, zaman veriyor, saat veriyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- O açıklamaların doğru olduğunu kabul ediyorsunuz siz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendisi de o işin içinde. Kendisi işin içinde olmasa dersiniz ki bu doğru olmayabilir, tartışılabilir. Ama ben zaten bu işin içindeyim diyor, anlatıyor, yer veriyor, zaman veriyor, saat veriyor. Aksini kanıtlayanda, yani aksi eğer olsaydı zaten aksi deliller ortaya konurdu. Ama onlarda konmuyor ortaya. Buradaki şimdi normalde devletin bir numaralı insanı karşı tarafın bir numaralı insanıyla görüşür. Alttan birisi gelirse kabul etmez. Onun muhatabı MİT müsteşarıysa MİT müsteşarıyla görüşür. MİT müsteşarı da yapılan görüşmeyi gelir devletin başındaki kişiye aktarır böyle böyle gelişmeler olur. Veya görüşmeden önce gelir görüşünü alır. Eğer siz orayı da bir anlamda devre dışı bırakıp ben onunla görüşeceğim diyorsanız siz devleti yönetmeyi bilmiyorsunuz. Devleti şirket gibi yöneteceğini sanıyor. Devlet şirket değildir, şirket gibi yönetilmez devlet. Devletin kuralları vardır. Siz bütün bunları yerle bir ediyorsunuz, yerle yeksan ediyorsunuz şimdi orayla temasa geçiyorsunuz. Mısır’la da kavga ettiler. Ben bütün bu Arap dünyasıyla yapılan kavgaya karşıyım bunu söyleyeyim. Bizim bu konuda alınmış çok güzel tarihsel bir kuralımız vardır Mustafa Kemal’in dillendirdiği ‘Yurtta barış, dünyada barış’. Kardeşim ben herkesle barış içinde yaşamak isterim. Araplarla’ da. Onlarla akrabalık ilişkilerimiz var, tarihsel ilişkilerimiz var, kültürel yakınlıklarımız var. Dolayısıyla niye kavga? Herkesle kavga etti, Mısır’la kavga etti, yapmadığı hakaret kalmadı şimdi barışmak için 50 tane adamı araya koyuyor, nasıl barışırım, ne yaparım vs. falan filan. Bunlar Türkiye Cumhuriyetinin ayıbı aslında yani Erdoğan’ın ayıbı. Türkiye Cumhuriyetini bu noktaya taşıdığı için. Ben devletim adına üzülüyorum niye bu hale geldi Türkiye, neden bu hale geldi, kim getirdi bu hale? Ben herkese meydan okuyacağım. Nasıl okuyorsun sen kardeşim, malvarlığının hesabını veremeyen bir adam meydan okumaya kalkarsa burnunu böyle sürterler. Papaz’ı bırak tak diye Papaz’ı bıraktı. Merkel’in bir telefonuyla da gazeteciyi bıraktı. Gazeteciyi bıraktığı zamanda bir başka mahkemenin tutuklama kararı tebliğ edildi. Tutuklandı mı? Tutuklanmadı. Bir kişi Türkiye’yi bu konuma getiremez, Türkiye’nin bir onuru vardır, Türkiye Milli Kurtuluş Savaşını veren bir ülkedir. Türkiye’de şunu söyleyeyim bütün vatandaşlarım duysunlar bütün bu olumsuzlukların tamamını gidereceğiz, batılılarda şunu işi bilsinler ki, bu ülkede Kuvayı Milliyeciler var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şunu bir daha sormak istiyorum efendim. Sayın Erdoğan’la Birleşik Arap Emirlikleri arasında ve Türkiye Cumhuriyeti’yle de tabi şimdi farklı temaslarda bulundukları için. Bu görüşmelerin sebebi Sedat Peker mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyoruz. Ama Sedat Peker’i susturdular. Yani görüntülü artık konuşamıyor.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama rahatsızım dedi, koronaya yakalandım dedi bir takım açıklamalar yaptı ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani bilmiyoruz tabi işin o cephesini bilmiyoruz. Girmekte istemiyorum o cepheye. Ama şu var, iktidar kanadının büyük bir rahatsızlığı var, çünkü bütün kirli çamaşırları biliyor, bütün onları ortaya koyuyor. Dolayısıyla herkes Türkiye’de gündem oluyor. İşte bilmem kaç milyon kişi onun yaptığı açıklamaları dinliyor. Dolayısıyla da şunu görüyorsunuz yani. Devletin içinde o çürümüşlüğün hangi boyutlara vardığını görüyorsunuz. Her alanda müthiş bir çürüme var. Hakim. Hakime bakıyorsunuz aranan kaçakçıyı serbest bırakıyor Zindaşti’yi. Aranıyor bu adam. Eroin kaçakçısı, büyük bir mafya lideri…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim o Paramount oteline gidip kalan hakimler var, gidip kalan gazeteciler var oralara. Şimdi mesela laf buraya da geldi onu soruyum yine orada da güncel bir gelişme var. Mesela son zamanlarda böyle tuhaf tuhaf çok büyük zenginlerde çıkmaya başladı. Eski zenginlerden bahsetmiyorum mesela Sezgin Baran Korkmaz böyle 1 milyar dolar, 1,5 milyar dolar vs. Şimdi Avusturya mahkemesi Türkiye’nin iade talebini kabul etti fakat Amerika’nın da iade başvurusu olduğu için onu da değerlendiriyorlar. Buradaki yorumunuz ve beklentiniz nedir çağrınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğrusunu isterseniz bilmiyorum. Büyük bir ihtimalle hakim ben şahsen mantık olarak düşünüyorum olayın kaynağına bakarım olayın kaynağı neredeyse o kaynağın olduğu yere…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu kara para aklama iddialarının kaynağına?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet kaynak neredeyse oraya iade ederim, iade edilmesi lazım bana göre. Dediğim gibi bu benim şahsi kanaatim ben hukukçu değilim. Ama bir mantık yürüttüğüm zaman bir olay sorgulanıyorsa olayın kaynağının olduğu yerde bunun sağlıklı bir sorgulamasının yapılması lazım. Sezgin Baran Korkmaz’da öyle o gerçeği de biz sonradan öğrendik.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne olduğunu yani kişilere rüşvet vermesi, kendisinin hapisten çıkarılması, hapisten çıkaran adamın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı, aynı kişinin Anayasa Mahkemesine, Yargıtay’a bir tek imza atmadan, bir Yargıtay kararının altına dahi imza atmadan Anayasa Mahkemesine üye seçilmesi. Bu neyin ayıbıdır biliyor musunuz? Yargıtay’da ona oy verenlerin ayıbıdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde adalette böyle bir rezalet hiç yaşanmamıştır hiç ama. Bakın bugün adli yılın açılış günü. Böyle bir rezalet hiç yaşanmamıştır. Utanıyorum ben bunu anlatırken utanıyorum. Ama bu insanlar bunu yaptılar. Sezgin Baran Korkmaz’ı serbest bırakıyorsunuz kim serbest bıraktırdı? Malvarlığına haczi kaldırıyorsunuz…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Onu soracaktım. Çünkü bakın, bunlarda yine Sedat Peker’in iddialarından sonra ortaya çıktı. Şöyle bir şey var orada da, bakın efendim bir takvim var. Şimdi Sezgin Baran Korkmaz’ın malvarlığı üzerinde bir tedbir var fakat o tedbir her nasılsa bir anda kalkıyor sonra tekrar konuyor o arada Sezgin Baran gidiyor, bir takım para ve mal transferleri oluyor. Soru şu, o iznin verildiği ve kaldırıldığı takvim aralığında kime ne kadar para yani bunun araştırılması lazım değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kimse araştıramaz.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Niye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ucu siyasilere ulaşacak. Ucunun nereye ulaştığı üç aşağı beş yukarı hepimiz tahmin ediyoruz. Bakın İsmail Bey, Türkiye Cumhuriyeti devletinin İçişleri Bakanı, sıradan bir adam değil istihbarata vakıf bir adam, polis istihbaratı emrinde, jandarma istihbaratı emrinde. Kalktı televizyonda şunu söyledi, bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar para gidiyor, para veriliyor yani rüşvet veriliyor bir siyasetçiye. Savcı harekete geçti mi? Geçmedi. Ben söylesem derler ki bu siyasetçidir kardeşim nereden biliyorsun ispat edemezsin vs. Ama bunu söyleyen devletin İçişleri Bakanı. Ne olması lazım? Savcıya vereceğiz dedi verdi mi? Vermedi. Peki bunu merak etmesi gereken kimdi? Erdoğan. Erdoğan diyecek ki, bir dakika tertemiz bir ülkede ben yolsuzluklara karşı çok duyarlıyım, sen İçişleri Bakanı olarak diyorsun ki bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar rüşvet veriliyor kim kardeşim bu, bu rezil adam kim? Bunu derhal siyasetin dışına bırakalım, atalım ve bununla ilgili derhal savcılar harekete geçsin demesi lazım. Diyor mu? Diyemez efendim diyemez. Demedi de zaten.
O zaman ben yine AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim. Kardeşim sen dürüstlükten, ahlaktan yanaysan bu gerçeği görmek zorundasın. Hırsızın yanında olursan olmaz Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine olursun, bayrağın aleyhine olursun, ahlakın, adaletin karşısında olursun. Gelin hep beraber bu ülkeyi temize çıkaralım, gelin hep beraber bu ülkede barışı, huzuru, kardeşliği sağlayalım. Bir kişi 10 bin dolar rüşvet alıyor ve bu kişi hakkında hiçbir şey yapılmıyorsa, bir savcı kalem dahi oynatmıyorsa çürümüşlüğün boyutlarını artık hepimiz biliyoruz ve görüyoruz ve anlıyoruz zaten.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka soru. Bir başka meslektaşım deneyimli bir gazeteci Zafer Arapkirli soruyor size. Geçenlerde bir vatandaş Sayın Kılıçdaroğlu’na ben burada söylemeyim yayında size bir tepki gösterdi, hatta saygısızlık yaptı bunu söyleyebilirim. Terslendi diyor. Ve biz Türkiye’de üst düzey politikacılarda alışkın olmadığımız olgun bir tavır gördük Sayın Kılıçdaroğlu’nda. Aynı Kılıçdaroğlu diyelim ki, yarın Cumhurbaşkanı olsa aynı şekilde davranma sözü verir mi? Bakın Zafer Arapkirli’nin sorusu çok önemli. O olayı bir hatırlatalım.
Şimdi efendim ben bu olayı izlediğimde üzüldüm, biraz utandım, olayın nasıl olduğunu anlamak istedim ama bulunduğum ortamda başkaları da vardı hani CHP’li olsun olmasın ben hiç meseleye öyle bakmam hakikaten üzüldük. Siz bu olayı nasıl yaşadınız, ne hissettiniz bunu bir anlatır mısınız ve Zafer Arapkirli’nin sorusu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Çorum’un çok güzel bir çarşısı var orayı geziyoruz tabi vatandaşa yani her görüşten insan var tabi. Bazılarıyla tokalaşıyoruz, soruyoruz işleriniz nasıl vs. falan diye. Bir yer var döneceğiz tekrar baktım orada bir kadın çocuk arabasında çocukları var yanında da bir çocuğu var onlara da çocuklarınız nasıl diye seslenmek istedim. Hanımefendi az önce gösterdiğiniz tepkiyi gösterdi. Bizde tabi ayrıldık. Şimdi İsmail Bey, kabahat bu kadında değil, o kadını bu pozisyona taşıyan siyaset anlayışında, asıl kabahat orada. Bu kadın beni tanımaz, bende o kadını tanımam ama bu ülkede yaşıyoruz beraber yaşıyoruz. Beni sevmeyebilir ama böyle bir tepkiyi ortaya koyan siyasi atmosferi yaratan kişi bu işin sorumlusudur o kadın değil. Dolayısıyla hani o kadın yanlış yaptı, hata yaptı, şunu yaptı, bunu yaptı hiç önemli değil o. Kadının tepkisini anlayışla karşılarız. Cumhurbaşkanı olsanız da, Başbakan olsanız da, bakan olsanız da, herhangi bir kamu kuruluşunda veya milletvekili olsanız da gelen tepkileri zaten makul karşılamak zorundayız. Bize tepki gösteriyorsa normalde keşke şunu yapabilseydik hangi gerekçeyle tepki gösterdiğini mesela ben öğrenmek isterdim doğrusunu isterseniz. Şu gerekçeyle ben tepki gösteriyorum diye. Belki kadın haklıydı bizde ona göre kendi hatamız varsa hatamızı düzeltirdik.
Bakın devleti yöneten kişiler bir kibirden uzak olacak. Devleti yöneten kişiler gelen eleştirilerden ders çıkaracak, devleti yöneten kişiler adaletle hareket edecek, devleti yöneten kişiler bütün vatandaşlarına eşit mesafede olacak. Devleti yöneten kişiler bir eleştiri geldiğinde eleştirinin haklı olup olmadığını oturup zihninde tartacak. Belki haklıdır. Çünkü bir siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu şey alkış değil, biz sanatçı değiliz. En çok ihtiyaç duyduğu şey eleştiridir. Eleştiriden ders çıkaracak.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela partinizde sizi eleştiriyorlar mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eleştirirler tabi. Mesela MYK olduğu zaman şu şu şu görüşler veya şu düşünceler yanlıştır diye söylenir veya şu konularda şöyle yapalım diye söylenir. Biz kendi aramızda oturur özgürce tartışırız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- İktidar olsanız da diyelim Cumhurbaşkanı olsanız da aynı tavrı sürdürür müsünüz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç kimsenin endişesi olmasın. Kadın kabul ederse ben evine de giderim, ziyarette ederim, oturur konuşurum da kendisiyle neden böyle bir tepki gösterdiğini. Bizim vatandaşımız değil mi? Bizim vatandaşımız. Yani uzaydan gelen birisi değil. Dolayısıyla bu siyasi atmosfer böyle bir ortamı yaratıyor. Bu siyasi atmosferi yaratanda yukarıda oturan zat.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi dersimi çalışırken sizin tweetlerinize de baktım, ajanslara baktım, ona baktım. Şu tweet aslında iktidarı destekleyen gazetelerdeki arkadaşlarım sizi de eleştirdiler. Kimisinde komplo teorileri var ama sabitlenmiş bir tweet yani sosyal medyada sizin sayfanızı açan herkes onu görüyor önce. Şöyle diyorsunuz; “Dünyaya sesleniyorum: Beni Erdoğan’la karıştırmayın. Kuvayi Milliye geleneğinden geliyorum. Kimse kaçtığı yere askerimi bekçi; ülkemi de mültecilere açık hapishane yapamaz! Ben haram yemedim. Geliyoruz ve şimdiden söyleyeyim, çok çetin müzakereler sizi bekliyor. Yok öyle!” Bu ne demek efendim ne mesajı veriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu şu demek; şimdi teslim alınan bir kişi var devleti yönetiyor. Biz asla teslim alınmayız. Biz ülkemizi emperyal güçlerin bekçisi haline getirmeyiz, askerimizi bekçisi haline getirmeyiz. Askerimizin kanı üzerinden para pazarlığı yapmayız. Daha öncede at pazarlığı yapmışlardı. Bu pazarlıkları yapmayız. Biz kendi ülkemizin geleceği için, kendi ülkemizin büyümesi, kalkınması için elimizden gelen her şeyi yaparız. Onlar şunu asla unutmasınlar, bunlarla oturur her türlü pazarlığı yapabilirler, parayla her şeyi bunlara yaptırabilirler, şantajla da her şeyi yaptırabilirler, şantajla Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinden istedikleri kararları, istedikleri kişileri beraat ettirip istedikleri kişileri hapse attırtabilirler. Ama bizde yok öyle bir şey. Biz oturacağız onurumuzla, Türkiye’nin onuruyla, gururuyla, tarihiyle önlerinde duracağız. Müzakereyse müzakeremizi yapacağız. Kimse bizi satın alamayacak. En önemli nokta budur. Kimse bizi satın alamayacak, kimse bizi tehdit edemeyecek. Biz tehditlere boyun eğmeyeceğiz. Herkesin bilmesini istedik, bütün herkesin bilmesini istedik. Dolayısıyla biz uygar bir ülkenin, uygar bir dünyanın parçası olmak istiyoruz, demokrasimiz büyüsün istiyoruz, gelişsin istiyoruz. Kimseye el avuç açalım bunu asla istemiyoruz. Herke onuruyla yaşayacak, hakça yaşayacağız, güzel yaşayacağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi bir son dakika gelişmesi var. Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yüzde 21.7 büyüdü. Şimdi biz işte Doğan Şentürk’le dolaşırken…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne büyüme ama. Yüzde 21.7 ne büyüme ama.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Büyüdük mü bu kadar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bazıları büyüdü hiç büyümedi. Sorun nerede? Kasaba soralım, geçen yıldan buyana yüzde 21.7 gelirin arttı mı? Manava soralım, berbere soralım, işçiye soralım, emekliye soralım, herkese soralım, işsize soralım geliriniz arttı mı diye. Balıkçıya soralım, manava soralım geliriniz arttı mı? Hayır. Kimin geliri arttı? Dolarla devlete borç verenlerin geliri arttı, dolarla yurtdışından faiz ödüyorsunuz onlara dünyanın parasını verdik onlar arttı. Sanayicimi? Sanayici ihracatını yapıyor, doları gelirse kazanabiliyor. Ama altta vatandaşlar perişan vaziyette. Bir şey söyleyeyim bakın bu çok önemli. Ben elektrik fiyatlarına yapılması düşünülen zam dolayısıyla hükümeti eleştirmiştim sakın zam yapmayın diye. Aile Bakanı açıklama yaptı enteresan bir şeydir yani gerçekten…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu elektrik faturalarına verilen destekle ilgili değil mi bir polemik yaşadınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet evet. 2 milyon 100 bin haneye ki bunlarda yaklaşık 8 milyon kişi oturuyor. Haneye yardım yapıyoruz diyor. 68 lirayla 137 lira arasında. 2 milyon 100 bin evde, hanede oturan kişiler aylık 68 lira elektrik borcunu ödeyemiyor. Bu gerçek bir tarafta yüzde 21.7 Türkiye büyüdü. Kim büyüdü arkadaş? 5’li çete büyüdü, onların yandaşları büyüdü, dolarla devletten para alanlar büyüdü. Yolu, köprüyü dolarla kiraya verenler büyüdü. Kimler büyüdü? Çorum’a gittik, yarın Nevşehir’e gideceğim soracağım esnafa yüzde 21.7 büyüdünüz mü diye sorarız. Ticaret erbabına sorarız. Yüzde 21.7 büyüyorsunuz sanayici ihracat yapmış, ülkesine döviz getirmiş 250 milyar lira parası var, devletten alacağı var devlet alacağını ödemiyor. Bu kadar büyüdüysek nerede bu paralar, kimin cebine gitti bu paralar?
Bakın bakan bir açıklama yaptı dedi ki, Hazine ve Maliye Bakanı dedi ki, biz dolar bazında bundan sonra yani döviz bazında, altın bazında borçlanmayız diye, bunları küçülteceğiz diye. İsmail Bey, bir ülke kendi milli parasını bir tarafa atıp yabancı para üzerinden kendi vatandaşlarına karşı borçlanırsa, onlardan borç alırsa bunun adına iktisatta ilk günah diyorlar. Yani ya arkadaş senin paran var, vatandaş senin vatandaşın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Türk lirası üzerinden borçlanmıyorsun bana dolar ver diyorsun, altın ver diyorsun, avro ver diyorsun ben bunun üzerinden borçlanacağım. Bunun adı ilk günahtır. Dediler ki, bunu yapmayacağız. Bakın, 3 Şubat 2021, 22 Şubat, 22 Mart, 14 Nisan, 18 Mayıs, 26 Mayıs, 16 Haziran, 7 Temmuz en son 14 Temmuz’da borçlandılar. 2 milyar 900 bin avro 2,5 milyar dolar 130 bin 200 kilo altın borçlandılar kendi vatandaşına Türk lirası üzerinden değil. Döviz arttıkça kim kazanıyor? Bunlar kazanıyor. Bankalarda gerçek kişilerin mevduatının yüzde 55’i dolar. Kimse Türk lirasına güvenmiyor. Kim büyüyor şimdi? Dolarla alışveriş yapan, dövizle alışveriş yapan, altınla alışveriş yapanların hiçbir sorunu yok, gelecek kaygısı da yok onların. Ama Türk lirası düşünün alıyor, açlık sınırını açıkladı değil mi Türk lirası alıyor o kişiler perişan. Açlık sınırı açıklandı Türk-İş’in yaptığı açlık sınırı. Bakın, Allah aşkına açlık sınırı 2 bin 927 lira. 4 kişilik bir ailenin beslenmesi için her ay 2 bin 927 liraya ihtiyaç var. Asgari ücret 2 bin 825 lira. 2 bin 825 lirayla bu hayat pahalılığında açlık sınırının altında aylık alan yüzde 21.7 neresi büyüdü bu adamın? Asgari ücretliye soralım arkadaş sen Türkiye Cumhuriyeti yüzde 21.7 büyüdü şimdi bunu övecekler büyüdük falan diye. İyi de kim büyüdü kardeşim.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Birde efendim bir şey söyleyeyim, şimdi bu işin bir tarafı. Biz yaz iznine çıktığımız zaman ben biraz böyle köylere filan çıktım işte Mersin’de, başka yerlerde, en son İzmir taraflarında da inanın her yerde Yörükler, köylüler, üreticiler buramıza kadar geldi diyorlar. Maliyetler çok yüksek, süt ineklerimizi kesime yollamak zorunda kaldık diyorlar. Yani esas siz iktidara gelirseniz biraz bu tarım ve köylü, üretici konusu nasıl olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsmail Bey, tarım dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. İnsanın karnı doyacak yani. Siz buğday alıyorsunuz kendi çiftçinizden az geliyor, insan ekmiyor zarar ediyor. Dışarıdan alıyorsunuz daha pahalı ödüyorsunuz. Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti bizim çiftçiye değil yabancı ülkelerin çiftçisine hizmet eder hale geldi. Onu çok sık kullanırım yani 83 milyonu Londra’daki bir avuç tefeciye teslim etmeleri gibi. Dünyanın faizini ödüyoruz. Sadece Londra’daki tefecilere 187 milyar dolar faiz ödedik İsmail Bey. Dile kolay yani. Ödüyorsunuz parayı birde faizden şikayet ediyorsunuz. İyi de bu faizi ben mi ödüyorum kardeşim siz ödüyorsunuz. Türkiye’yi bu bataklıktan çıkaracağız. Yani bu karamsar bir tablo var biliyorum bunu dillendirmek istemiyorum çok fazla ama herkes şundan emin olsun Türkiye’yi bu bataklıktan kesinlikle çıkaracağız.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi galiba üç gazeteci arkadaşımın sorusunu sormuştum, çok sayıda gazeteci arkadaşımdan da soru geliyor tabi yazdan sonraki ilk program olduğu için. Fakat bu arkadaş hükümete yakın bir medyada yazarlık yapıyor. Adımı vermezsen sevinirim diyor. Cumhurbaşkanı adayı olacak mı olmayacak mı diye bir soru soruyor. Efendim önce şunu söyleyeyim, dün biz ziyaretlerimizi gerçekleştirirken mesela Mansur Yavaş’a da gittik işte Doğan Şentürk, Tülay, ben onunla konuşuyorduk. Şöyle bir şey sergiledi ben dedi işimi yapıyorum belediye başkanıyım ben dedi bunun için yetki aldım hiç başka bir şeyle ilgilenmiyorum. Günün sonunda dedi, zamanı, vakti gelince Sayın Genel Başkanım dedi bakacak Meral Akşener’le birlikte oturacaklar Türkiye için kimi uygun görüyorlarsa aday gösterecekler. Biz hiç oralarında değiliz dedi. Böyle çok mantıklı, sakin, sağduyulu bir yanıt diye bulduk biz Doğan’la. O zaman bu arkadaşımızın sorusunu size soruyum siz Cumhurbaşkanı adayı mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi İsmail Bey, aslında Cumhurbaşkanlığını kişiye indirgemek kadar yanlış bir şey yok. Önce şunu düşünmeliyiz, bu ülkenin nasıl bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var? Öyle ya önce kuralları koymalıyız, ilkeleri koymalıyız, ondan sonra bu ilkelere kim uyuyor onu aramalıyız. Cumhurbaşkanı bir temiz bir adam olacak, Cumhurbaşkanı millet arasında vatandaş arasında ayrım yapmayacak. Cumhurbaşkanı harcanan her kuruşun hesabını millete verecek, Cumhurbaşkanı nefsine hakim olacak, aldığı büyük yetkileri ben artık Cumhurbaşkanı oldum bundan sonra güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyeceğim demeyecek. Cumhurbaşkanı bütün ülkelerle barış içinde olacak, huzuru sağlayacak. Cumhurbaşkanı bütçesinin her kuruşunun hesabını verecek. Cumhurbaşkanı yolsuzluklar konusunda çok duyarlı olacak ve Cumhurbaşkanı kesinlikle adalet isteyecek ve Cumhurbaşkanı mahkemelere atama yaparken atama yaptığı hakimin önce CV’sine bakacak, özgeçmişine bakacak. Bunun liyakate uygun mudur, değil midir bu kurallara bakacak. Ayrıca Cumhurbaşkanı olacak kişi devletin kurumlarına sahip çıkacak, devletin geleneklerine, örfüne, adetine sahip çıkacak. Cumhurbaşkanı olacak kişi ülkesine birileri kaçak mal sokuyorsa, uyuşturucu sokuyorsa onun hesabını soracak. Cumhurbaşkanı olacak kişi, bir bakanı 10 bin dolar bir siyasetçi rüşvet alıyor dediği andan itibaren onun derhal saati içinde hesabını soracak ve çıkıp millete diyecek ki, bu olayı takip ettik ve sonuçlandırdık diyecek. Şimdi aradığımız Cumhurbaşkanı niteliklerinin böyle olması lazım. Ayrıca Cumhurbaşkanı adayının devleti bilmesi lazım, devleti tanıması lazım. Devleti bilmeyen, tanımayan bir insan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda bocalamaya başlar nedir bu devlet, neyin nesidir. Bilen bir insan neyi nasıl yapacağını bilir, kurumların ne olduğunu bilir, kurumların geleneklerini, kültürlerini bilir. Dolayısıyla bu çerçevede devleti tanıyan birisinin olması lazım. Çünkü devleti çok tahrip edildi, devletin bütün civaları oynuyor. Dolayısıyla devleti yeniden tahkim etmek lazım, kuralları koymak lazım, liyakati sağlamak lazım devletin içinde, işi bilen insanları getirmek lazım ve yine dediğim gibi siz bürokraside belli bir operasyon, belli bir çalışma yapacaksanız bunu bizim partili, A Partili, amcamın oğlu, dayımın oğlu böyle yapmayacaksınız…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Millet ittifakı olarak bir adayınız olacak değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bizim adayımızı millet ittifakı belirleyecek. Liderler olarak bir araya geleceğiz ilkeleri konuşacağız ve ondan sonra adayımız budur veya birden fazla adayımız olabilir. Dediğim gibi bu konu erken bir konu. Ama Türkiye’de eğer tartışılacaksa Cumhurbaşkanının nitelikleri tartışılmalı.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Bizim konuştuğumuz politikacılarda bir kriter daha koyuyorlar efendim bilmiyorum hiç duydunuz mu? Diyorlar ki, millet ittifakı aday olarak ortaya çıkacağına göre kazanırsa şuanda Sayın Erdoğan tarafından kullanılan yetkilerin de devredilmesi yani bunu devredecek bir kişilik, politik.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onun için dedim İsmail Bey, nefsine hakim olacak. Yani bütün yetkileri aldım artık bende bütün yetkiler dolayısıyla ben Cumhurbaşkanlığı sürecinde bütün yetkileri kullanacağım. Hayır. Siz o yetkileri parlamentoya iade edeceksiniz. O parlamento gazi meclistir. Gazi meclisi onure edeceksiniz, gazi meclis gerçekten gazi meclis olacak. Bizim hukuk sistemimizin darbe hukukundan arınması için ne gerekiyorsa o yapılacak. Milletin vekilini millet seçecek. Şimdi millet milletvekilini seçmiyor ki, liderler önüne bir liste koyuyorlar altına mühür basıyorlar.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki efendim gençler var. Biz her gittiğimiz yerde birazcık da dolaşan birisi olduğumuz için gençlerin mesela çok ilginç bir duygu ve psikolojisi var şuanda kolektif duygu anlamında söylüyorum onun farkında mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Farkındayım. Gençlere güzel müjdelerim olacak ama önümüzdeki günlerde.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Burada da bir tane verin.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi vermeyim çalışma henüz tam bitmedi. Çünkü bir müjde verirken onlar gibi yapmak istemiyoruz. Artısını, eksisini iyice düşünüp, finansmanını iyice düşünüp, 27,5 yıl devlette vergi işiyle uğraştım, prim işiyle uğraştım dolayısıyla para nasıl toplanır, nasıl harcanır, nerelere harcanması lazım, imkanımız nedir bütün bu çerçeve içinde düşünüyoruz, onlara güzel müjdelerimiz olacak, gençlere müjdelerimiz olacak. Gençler asla umutsuzluğa kapılmasınlar. Umutsuzluğa kapılmamaları için ne gerekiyorsa yapacağım. Şundan kesinlikle emin olsunlar, ben gençlerin mahallelerini sattırmayacağım. Gençler o mahallelerde huzur içinde gezecekler. Başı dik, onurlu gezecekler. Geleceklerini yurtdışında değil geleceklerini kendi ülkelerinde arayacaklar ve ben gençlerin kendi ülkelerinde iş bulmaları, rahat gezmeleri, koşmaları, eğlenmeleri, çalışmaları için çok güzel şeyler yapacağım.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çalışıyorsunuz şuanda hazırlıklarınız var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yani büyük bir projemizde var.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ne zaman açıklayacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O proje üzerinde şuanda çalışmalar tam bitmedi bir grup bürokrat arkadaşla eski emekli bürokratla…
İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama gençler için öyle mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye ve gençler. İstihdam yaratan olağanüstü güzel ve Türkiye’yi sıçratacak olan böyle sıradan bir şey değil. Öyle Kanal İstanbul gibi uyduruk falan değil yani. Çıtayı atlatacağız. 6 ayda nefes aldıracağım herkese.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim çok teşekkür ediyorum. Ben aklımdaki bütün soruları sordum ama son bir soru bırakacağım son sözü de zatıalinize bırakmak istiyorum. Ama bizim FOX olarak Türkiye’nin kanalı ve Çalar Saat tek teminatımız var izleyicilerimizin güveni ve reklamlarımız. Bir reklamlara gidelim bağımsızlığımızın teminatı.
Umudunuz var mı efendim aydınlık gelecekler için? En çok gelen soru bu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsmail Bey, hiç kimse karamsar olmasın. Güzel ülkemiz var, çalışkan insanlarımız var, taşı sıksa suyunu çıkaracak olan gençlerimiz var, onlara belli çevreler veya belli bir atmosfer umutsuzluk aşılamış olabilir. Kimse umutsuzluğa kapılmasın. Çünkü bizim verilmeyecek hiçbir hesabımız yok. Biz bu ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkenin güzelliği için, bu ülkenin büyümesi için, kalkınması için, gençlerimizin rahat etmesi için, annelerimizin, babalarımızın rahat etmesi için çalışacağız. Bizi kimse teslim almayacak. Yok Zarrab şunu söyledi, öbürü bunu söyledi, efendim falan oldu. Bu defteri tamamen kapatıyoruz yok öyle bir şey. Hiç kimse şunu unutmasın, bizler Kuvayı Milliye ruhu taşıyoruz, bizler ülkemizin çıkarları için her türlü fedakarlığı yaparız. Bizim mahallelerimizde gençler özgürce dolaşacaklar. Mahalleyi birisine sattırmayacağız, mahalleyi birisine kaptırmayacağız. Bu ülkede hepimizin huzur içinde yaşayabileceği o atmosferi sağlayacağız. Ben sağlayacağım, diğer arkadaşlarım sağlayacak, dostlarımızla beraber sağlayacağız ve şunu görecekler. 6 ay içinde nefes alan bir Türkiye. Bakın çiftçinin borçları, alınan borçlar, esnafın borçları bunların faizlerini hemen derhal bir hafta içinde sileceğiz. Ana parasını da belli taksitler içinde ödenecek. Onu halledeceğiz. Tank palet fabrikasını alacağım, Katarlılardan alacağım şanlı ordumuza vereceğim. Ordumuzu eski konumuna, saygın konumuna getireceğiz. Gene siyaset kurumu saygın olacak, ahlaklı olacak, yolsuzluklara karşı mücadele edecek. Bütün bunların tamamını yapacağız. Kimse umutsuzluğa kapılmasın.
İsmail KÜÇÜKKAYA- Çok teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu demokrasi meydanına katıldınız sağ olun var olun. Ben ekip arkadaşlarım ve kanalım adına ilginize teşekkür ediyorum yarın sabah görüşmek üzere hoşçakalın.
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024