24.12.2017
24.12.2017
Efendim hepinize yürekten teşekkür ediyorum, sağ olun var olun diyorum. Az önce başkanımız çok heyecanlı bir konuşma yaptı. Dolayısıyla kendisine, başkana yürekten teşekkür ediyorum.
Güzel bir Pazar günündeyiz, dışarıda güneş var, Ankara’dan gelirken sabahleyin her taraf kardı. Dolayısıyla Türkiye’nin ve doğanın güzelliğini bir daha gördüm. Bu kadar güzel bir coğrafyayı, yeni Eskişehir gibi güzel bir coğrafyayı inşa eden, emek harcayan Belediye Başkanlarımız var aramızda. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen Hocamız burada, Tepebaşı Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Ataç burada, Odunpazarı Belediye Başkanımız Kazım Kurt Bey burada, Mahmudiye Belediye Başkanımız İshak Gündoğan burada, Han Belediye Başkanımız Erdal Şanlı burada. Birlikte çalışıyorlar, birlikte mücadele ediyorlar. Bir kent nasıl uygar bir kimliğe kavuşur, birileri görmek istiyorsa mutlaka Eskişehir’e gelmeli. Bana sık sık sorarlar ve ben de anlatırım. Bursa’yla Ankara arasında çölde bir vaha gibidir Eskişehir. Bursa bir ara “Yeşil Bursa” olarak tanımlanırdı şimdi adı “Beton Bursa”, aynı şey Ankara için de geçerli. Ama bugün eğer Eskişehir’e Bursa’dan fazla turist geliyorsa, sadece Türkiye’den değil dünyanın pek çok ülkesinden insanlar Eskişehir’i görmek için geliyorlarsa bunu Cumhuriyet Halk Partisine ve Yılmaz Hocama borçlular ve Belediye Başkanlarımıza borçlular.
BİZ KUVVAYİ MİLLİYECİYİZ, SEN KİM OLUYORSUN DA BİZE KAFA TUTUYORSUN!
Ama onlar güzelliğe tahammül edemiyorlar, hizmete tahammül edemiyorlar. Önce yargıyı araya koydular acaba bir şey yapıp da Eskişehir’i bu CHP’nin elinden almak, Hocayı da tasfiye etmek mümkün müdür diye. Savcıları harekete geçirdiler, hakimleri harekete geçirdiler. Bugün sordum davadan beraat etmiş Hocamız. Zaten beraat edecekti. Benzer uygulama İzmir’de de yapıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız da 428 yılla yargılandı, o da beraat etti. Ama yargılayanlar şu anda hapisteler. Sanıyorlar ki, biz baskıyı kurduğumuz zaman Cumhuriyet Halk Partililer geri adım atarlar. Sanıyorlar ki, savcıları harekete geçirdiğimiz zaman CHP’liler geriye adım atarlar, çekinirler, korkarlar. Onlara çok açık ve çok net bir mesaj vermek istiyorum. Bizim genlerimizde kuvvayi milliyenin genleri vardır, dokusu vardır. Biz kuvvayi milliyeciyiz. Baskılar bizi yıldıramaz. Senin hakimin olsun, senin kaymakamın olsun, senin valin olsun, senin ele geçirdiğin devletin olsun biz yedi düvele karşı mücadele etmiş bir gelenekten geliyoruz. Biz Mustafa Kemal’in geleneğinden geliyoruz, sen kim oluyorsun da bize kafa tutuyorsun!
ÖDÜN VERMEYİZ
Biz kendi ülkemize demokrasiyi getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize kadın – erkek eşitliğini getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize güçlü bir sosyal devlet getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize yargı bağımsızlığını getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize medya özgürlüğü getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize din ve vicdan özgürlüğü getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize düşünce özgürlüğünü getirmek istiyoruz. Biz kendi ülkemize gerçek anlamda demokrasiyi getirmek istiyoruz. Benim gibi düşünmeyen insanların da özgürce düşüncelerini ifade edebilecekleri güçlü bir Türkiye istiyoruz. Biz bunları istiyoruz. Ama onlar diyorlar ki, “Hayır böyle yapmayın.” Ne yapacağız? “Sesinizi çıkarmayın. Biz ne diyorsak evet deyin ve bizi alkışlayın ve bizde diyelim ki ne güzel muhalefet var. Bak muhalefet, iktidar el ele.” Siz doğru bir şey yaptınız da biz itiraz mı ettik? Hayır. Doğruyu yaparsanız destekleriz, yanlış yaparsanız en güçlü şekilde karşınızda dururuz. Dünya da bilsin, onlar da bilsin. Hiç ama hiç bu konuda ödün vermeyiz.
BU ÜLKEYE FETÖ’YÜ BELA YAPANLAR ŞU ANDA İKTİDARDALAR
Değerli arkadaşlarım, medya özgürlüğü deyince, dördüncü güçtür bütün demokrasilerde, bugün Cumhuriyet Gazetesinin yazarları hapiste, tam 420 gündür tutuklular. Neden? FETÖ’den ötürü. Cumhuriyet Gazetesinin kimliğini bilen, yapısını bilen, tarihini bilen herkes çok iyi bilir ki, Cumhuriyet Gazetesi hayatı boyunca hep demokrasiden, yayım yaşamı dolayısıyla hep özgürlükten, demokrasiden yana tavır almıştır. Aynı şekilde Sözcü Gazetesi demokrasiden yana tavır almıştır. Sözcü gazetesinin sahibi FETÖ’den ötürü gözaltına alınacak diye mahkeme kararı çıkardılar. Biz medya özgürlüğünü savunuyoruz. Altan kardeşlerin hakkını, hukukunu da savunuruz, Ali Bulaç’ın da hakkını, hukukunu savunuruz. Çünkü biz bizimle aynı düşüncede olmasalar bile her kalem sahibinin özgürce yazı yazmasını isteriz. Bizi anlayamadıkları nokta o zaten. Biz demokrasiden yanayız, kadın – erkek eşitliğinden yanayız, üniversitelerin özgürce konuşabildiği bir Türkiye’den yanayız biz. Eğer bunları yapabilirseniz kendi ülkenizde demokrasiden ancak söz edebilirsiniz. Geçmişte bir değişiklik yapıldı Yargıtay’da ve Danıştay’da, 160 militan Yargıtay’a hakim olarak tayin edildi, Danıştay’a da tayin edildi. Yanlış hatırlamıyorsam 52 Danıştay’a hakim tayin edildi. Bunların yüzde 99’u FETÖ’cüydü. Bunlara sadece ve sadece ben karşı çıktım, sadece ve sadece, “Yargıtay’a, Danıştay’a yaptığınız atamalar yanlıştır, bunlar yargıyı katletmektir” diye söyledim defalarca, defalarca söyledim. Ama tayin edenler, atamayı yapanlar hayır biz haklıyız dediler. Gün geçti, devran döndü 160 tane yargıcı Danıştay’dan, Yargıtay’dan ve Danıştay’dan ayrıca 50’ye yakın hakimi görevlerinden aldılar ve bunların büyük bir kısmı şimdi hapiste. Kim atadı bunları? Atayanlar hesap veriyor mu? Vermiyorlar. Karşı çıkanlara şimdi FETÖ’cü diyorlar. Eğer bu ülkeye FETÖ’yü bela yaptılarsa bela yapanlar şu anda iktidardadırlar. Birisi, FETÖ’yü başımıza bela edenlerden birisi şu anda Cumhurbaşkanlığı makamı, koltuğunu işgal etmektedir. Biz bunları gayet iyi biliyoruz. Eğer bu ülkede bir FETÖ’cü arıyorsanız o FETÖ’cü orada oturuyor. Haksızken haklı olmanın yollarını arıyorlar. Sanki FETÖ’cü kaymakamları biz tayin ettik, hakimleri biz tayin ettik, valilileri biz tayin ettik, paşaları biz tayin ettik, akademisyenleri biz tayin ettik sanki. Hepsinin altında sizin imzanız var. Nasıl utanmadan ve sıkılmadan kalkıp bizi suçluyorsunuz? Akıl tutulması denen bir şey var. Biz buna izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlar. FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıkıncaya kadar mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz, herkes emin olsun bundan.
SENİN FERİŞTAHIN GELSE CUMHURİYET HALK PARTİSİNİ SUSTURAMAZ!
Ve bir şeyden daha bütün vatandaşlarım emin olsunlar. 20 Temmuz’da bir sivil darbe yapılmıştır. 15 Temmuz’da bir darbe girişimi olmuştur, bu ülkenin insanları, vatandaşları bu darbe girişimini püskürtmüştür, TBMM sabaha kadar görevinin başında kalmıştır ve darbeyi püskürtmüştür. Ama 20 Temmuz’da darbe girişimi fırsat bilinerek bir sivil darbe yapılmıştır. OHAL ilan edilmiştir. 4 siyasi parti parlamentoda darbeye açık ve net tavır koymuştur. Bu ülkenin üniversiteleri açık ve net tavır koymuştur, sivil toplum örgütleri açık ve net tavır koymuştur. Bu kadar uzun süredir OHAL’e ne gerek var, niçin OHAL, neden OHAL? FETÖ’yle mücadeleyse zaten yapılıyor. Sen mücadele ettin de birisi karşı mı çıktı, birisi mücadele mi etti? Hayır bütün muhalifleri susturmak istiyorlar. En çok da bizim üstümüze geliyorlar acaba CHP’yi de nasıl susturabiliriz diye. Senin feriştahın gelse Cumhuriyet Halk Partisini susturamaz, feriştahın gelse! İzledikleri yöntem FETÖ’nün 15 Temmuz öncesi izlediği yöntemdir, aynı yöntemi izliyorlar şimdi. Kanun hükmünde kararname çıkarıyorlar parlamentoyu devre dışı bırakıyorlar. Meclis çalışıyor niye oraya getirmiyorsunuz, oturalım tartışalım, görüşelim, kanunsa kanun çıkarıyoruz. Parlamentoyu devre dışı bırakıyorlar.
YARGITAY’A VE DANIŞTAY’A MİLİTAN TAYİN ETMENİZE İZİN VERMEYECEĞİZ
Başka? Şimdi bu sabah yayınlanan kanun hükmünde kararnameyle Danıştay’a 16, Yargıtay’a 100 yeni hakim tayin ediyorlar.
Buradan sesleniyorum, bütün hakimlere ve savcılara sesleniyorum, yürekli, namuslu, dürüst, gerçek anlamda yargıç kimliği olan bütün hakimlere ve savcılara sesleniyorum. Geçmişte FETÖ uygulamasının yargıya nasıl darbe vurduğunu hepimiz gördük ve hepimiz bunun tanığıyız. Şimdi namuslu hakimlere sesleniyorum, Yargıtay’a yeni üye seçilecekse Yargıç kimliği önde olan, liyakat esasına dayalı bir yargıç tayinine asla ses çıkarmayız, başımızın üstünde yeri var. Ama falan partiden, falan cemaatten, falan tarikattan deyip liyakati devre dışı bırakıp, yargıç kimliğini devre dışı bırakıp Yargıtay’a ve Danıştay’a militan hakim tayin ederseniz öncelikle onun karşısına biz çıkacağız. Buna izin vermeyiz. Çay toplamaya gidenlerin yargıya nasıl gölge düşürdüklerini hepimiz biliyoruz. Bir daha aynı tuzağa kimse düşmemeli. Bütün hakimler yargıç kimliğini korumalı. Eğer bu ülkede adalette bozulursa tuz kokmuştur denir tuz kokmuştur. Tuzun koktuğu yerde hayat yoktur artık. Israrla söylüyorum hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Neden hiç kimsenin can ve mal güvenli yoktur? Yargı bağımsız olduğu zaman kişinin can ve mal güvenliği olur. Ben hakkımı aramak için nereye gideceğim? Yargıç’a gideceğim, hakime gideceğim, mahkemeye gideceğim. Mahkeme saraydan talimat alırsa benim, sizin vatandaşın can ve mal güvenliği ne olacak? O nedenle hakimin teminatını, yargının bağımsızlığını, itibarını, onurunu ve şerefini koruyacak olan öncelikle hakimlerin kendileridir. Buna herkesin özen göstermesi lazım. Özen gösterilmediği takdirde faturayı hep birlikte Türkiye ödeyecektir. Buna kesinlikle izin vermemek gerekiyor.
TÜRKİYE’DE NEREDE BİR SORUN VARSA, O SORUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CHP’DİR
Değerli arkadaşlarım, bir dönem denirdi ki, “Efendim şu Ce Ha Pe var ya Ce Ha Pe…”, e ne olmuş Ce Ha Pe’ye? “Bu Ce Ha Pe hep eleştirir, hiç öneri getirmez” derlerdi. Bugün onurla ve gururla ve büyük bir özgüvenle şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Türkiye’de nerede bir sorun varsa o sorunun çözüm adresi Cumhuriyet Halk Partisidir. Bir daha söylüyorum, Türkiye’de nerede bir sorun varsa, hangi kesimin bir sorunu varsa, hangi meslek grubunun bir sorunu varsa o sorunun çözüm adresi Cumhuriyet Halk Partisidir. Daha düne kadar akıllarına gelmeyen dünya kadar sorunu onların önüne koyduk. Akıllarına taşeron işçisi bile gelmezdi. Taşeron işçisi 21.yüzyılın köleleri gibi çalıştırılırdı. Hiçbir hakları yoktu. Taşeron işçilerinin haklarına kim sahip çıktı? Biz sahip çıktık. Taşeron işçilerinin haklarını kim savundu? Biz sahip çıktık. Neyi nasıl yapacağımızı da söyledik. Taşeron işçilerinin dernekleriyle, onların örgütleriyle bir araya geldik. “Onlara her türlü hakkı vereceğimizi, normal bir işçiden, sendikalı bir işçiden ayrı tutulamayacaklarını, o işçiler hangi haklara sahipse taşeron işçisi de aynı haklara sahip olacaktır” dedik ve ilk dillendiren partiyiz. Bugün o noktaya geldiler. Taşeron işçilerine kadro veren kanun hükmünde kararnameyi çıkardılar. Dolayısıyla iktidar partisinin bizim bulunduğumuz noktaya gelmeleri bizi ancak memnun eder. Ve buradan bütün taşeron işçisi kardeşlerime sesleniyorum, sen yıllar yılı konuşamıyordun, hak, hukuk, adalet diyemiyordun, senin sözün biz olduk, senin mesajın biz olduk ve biz hakkı, hukuku, adaleti senin için gerçekleştirdik. Onurla ve gururla bu mücadeleyi yaptık. Eksiklikler var mı? Var. Tamamlanması için mücadele edeceğiz. Peki, işimiz bitti mi? Hayır işimiz bitmedi. Muhtarların sorunları var, muhtarların sorunlarını da çözeceğiz. Orman köylülerinin sorunları var onu da çözeceğiz, göreceksiniz hepsinin nasıl çözüleceğini toplumun önüne koyacağız. Emeklilerin sorunları var. İki maaş ikramiyemiz hala kulağımızda ve hala gönlümüzde duruyor. Emekliye ramazan bayramında ve kurban bayramında iki maaş ikramiye vermek bizim namus borcumuzdur bunu gerçekleştireceğiz.
2018’DE ASGARİ ÜCRET NET 2 BİN LİRA OLMALI
Asgari ücret, akıllarına bile gelmezdi asgari ücret. Kapalı kapılar ardında oturur asgari ücreti tespit ederlerdi. Dedik ki, “Asgari ücret net bin 500 lira olacak” iki yıl önce. “Nereden bulacaksın parayı” dediler. Türkiye’de para var da siz parayı başka yere harcıyorsunuz. O paralarla cebinizi dolduruyorsunuz, işçiye vermiyorsunuz o parayı. Oturdular onlar da seçim bildirgesine “Biz de asgari ücreti artıracağız” dediler. Şimdi bin 404 lira.
Şimdi buradan Eskişehir’den söylüyorum, 2018’de asgari ücret net 2 bin lira olmalı, net 2 bin lira. Büyük bir ihtimalle diyecekler ki parayı nereden bulacağız? Para var kardeşim, para var. Eğer Cumhuriyet Halk Partili bütün belediyeler asgari ücreti net bin 500 lira olarak uyguluyorsa sen koskoca hükümetsin emrinde trilyonlarca para var, sen nasıl yapamıyorsun? Sen işçiyi düşünmediğin için yapamıyorsun. Ödemiyorsan bir dene bakalım 2 bin lirayla sen geçin bakayım 1 ay. Erdoğan da geçinsin, Binali Bey de geçinsin, bakanlar da geçinsinler. Üstelik 2 bin lirayla geçinsin derken uçaklarından vazgeçmesinler, makam arabalarından vazgeçmesinler, yemek yiyorlar bedava vazgeçmesinler, geziyorlar bedava vazgeçmesinler. 2 bin lirayla bir mutfak nasıl geçinirmiş bir ona bir baksınlar bakalım, 2 bin lirayla bir mutfak nasıl idare edilirmiş.
RANT İÇİN, ÇIKAR İÇİN HER ŞEYİ YAPARLAR
Her soruna sahip çıkacağız ve her sorunu çözeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi demek sorunlara kilitlenen ve sorunları çözen parti demektir. Cumhuriyet Halk Partisi demek kuvvayi milliye ruhu taşıyan kitlelerin partisi demektir. Cumhuriyet Halk Partisi demek namuslu, dürüst insanların kul hakkını koruduğu parti demektir. Cumhuriyet Halk Partisi demek çağdaş uygarlığı aşmak demektir. Cumhuriyet Halk Partisi demek özgür medyadan yana tavır almak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak o açıdan kolay değildir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek yürekli insan olmak demektir. Biz böyle biliyoruz kendimizi ve böyle tanımlıyoruz.
Arkadaşlarım, “Kömürlü termik santral istemiyoruz” diyorlar. Ankara’yı perişan ettiler, İstanbul’a ihanet ettiler, şimdi aynı ihaneti İzmir’de nasıl yaparız, Eskişehir’de nasıl yaparız, Aydın’da nasıl yaparız, Muğla’da nasıl yaparız, Tekirdağ’da nasıl yaparız bunun arayışı içine girmiş durumdalar. Bizim Belediye Başkanlarımız da mücadele ediyorlar. Eskişehir, sabah bir geldim pırıl pırıl bir Eskişehir, hiçbir çevre kirliliği yok, şimdi kömürlü santral üstelik Alpu Ovasına kuracaklar, en verimli tarım arazisine kuracaklar. Bunlarda insaf yok. Bunlar rant için her şeyi yaparlar, çıkar için her şeyi yaparlar. Ama onlar yapacaklar, biz de mücadelemizi yapacağız. Biz de mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu Eskişehir’in milli davasıdır.
CHP’liler karşı, belediyelerimiz de karşı. Eskişehir’i seven değişik siyasi partilerden vatandaşlar var, onlar da karşı. Niye bunu yapıyorsunuz, hangi gerekçeyle yapıyorsunuz? Birilerinin cebine para aktarmak için, birilerine bir şeyler yedirmek için. Söylüyorum, Eskişehirli kardeşlerime söylüyorum, bu bir partinin olayı olmaktan çok daha öte bu Eskişehir’in olayıdır, bu bir Türkiye olayıdır. Eskişehirlilerin tek vücut olup bu santrale hep birlikte karşı çıkmaları gerekir. Ben de, lütfeder kabul ederseniz, beni Eskişehirli kabul ederseniz, ben de sizinle beraber ona açıkça karşı çıkacağım.
SUÇ ORANININ EN DÜŞÜK OLDUĞU BELEDİYELER, CHP’Lİ BELEDİYE BAŞKANLARINCA YÖNETİLEN İLLER VE İLÇELERDİR
Sadece bunu engellemiyorlar, İzmir Büyükşehir Belediyesine de büyük engeller çıkarıyorlar. Eskişehir’e de büyük engeller çıkarıyorlar, Aydın’a da büyük engeller çıkarıyorlar. Ama ona rağmen bizim Büyükşehir Belediyelerimizin ve Belediyelerimizin olduğu yerlerde çok rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Suç oranının en düşük olduğu belediyeler Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanlarınca yönetilen iller ve ilçelerdir. Neden? Çünkü halka hizmet ediyorlar, çünkü gençlere hizmet ediyorlar, çünkü kadınlara hizmet ediyorlar, çünkü spor tesisleri yapıyorlar, çünkü kültür tesisleri yapıyorlar. Dolayısıyla gençlerin bir araya gelmesi, gençlerin oturup uygarca tartışması, kötü alışkanlıklardan kurtulması her şeyden önce CHP’li belediyelerin görev alanına giriyor ve onlarda yapıyorlar bunu. Uyuşturucuyla da mücadele ediyorlar. Üstelik kendi bölgelerinde en az olmasına karşın diğer bölgelerden gelen anneler ve babalar onlara da yardım ediyorlar. Biz her şeyin en güzelini belde halkı için yapmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de iki şeyi düşünüyoruz. Belediye Başkanlarıma iki şey üzerinde asla ve asla ödün vermeyin ve iki şeyi mutlaka gerçekleştirin. Birincisi şu, harcadığınız her kuruşun hesabını belde halkına vereceksiniz. Böylece belediye halkına hesap veren bir belediye olacak. İki, hiçbir ayrım yapmayacaksınız. Şu mahalle bize oy vermedi, şunlar bana oy vermedi, şu esnaf bana oy vermedi ben gidip onu cezalandırayım düşüncesinde asla olmayacaksınız. Oy versin vermesin hiçbir ayrım yapmadan bütün belde halkını kucaklayacaksınız. Belediye Başkanlarıma bunu söyledim.
BELEDİYE BAŞKANLARIMIZIN SUNMAK İSTEDİKLERİ HİZMETLERİ ENGELLİYORLAR
Biz ayrımcılık yapmıyoruz onlar yapıyorlar. Bizim Belediye Başkanlarımızın sunmak istedikleri hizmetleri engelliyorlar. Eskişehir’in bir su meselesi var. Belediye Başkanımız da diyor ki, “Eskişehir’in su sorununu geleceğe yönelik olarak tamamen çözmek istiyorum.” Uzun mücadelelerden sonra bir baraj yaptı. Düşünün su sorununu çözecek barajı yapıyor. Barajı yapmak başkalarının işi ama Eskişehir olduğu için yapmıyorlar. Ama Yılmaz Hocam diyor ki, “Siz yapmıyorsanız ben yapacağım arkadaş. Eskişehir’e suyu getireceğim, para da vermeyin, sizin olsun. Ama ben Eskişehir’i susuz bırakmayacağım” diyor. Uzun mücadelelerden sonra barajı yaptı, barajı bitirdi. Şimdi o barajdan suyun Eskişehir’e gelmesi lazım. Ne yaptılar biliyor musunuz? AK Partili Belediye Meclis üyeleri o suyun Eskişehir’e gelmemesi için yatırım planından bu boruları çıkardılar. Bütçeden de çıkardılar oylarıyla. Şimdi ben Binali Yıldırım’a seslenmek istiyorum: Sizin Belediye Meclis üyeleriniz Eskişehir halkına neden kin besliyor? Eskişehirlilerin temiz bir su içmesini neden engelliyor? Eğer nedeni Yılmaz Büyükerşen’se Yılmaz Büyükerşen kaya gibi yerinde duruyor, senin gücün onu kaldırmaya yetmez kardeşim. Eskişehir’i susuzluğa mahkum ederek sözde CHP iyi hizmet vermiyor diyecekler. Ne yapacağız, ne edeceğiz o suyu Eskişehir’e mutlaka getireceğiz. Önüne duvarda koysanız, kimi koyarsanız koyun o suyu getireceğiz. Biz kararlıyız, biz azimliyiz. Biz halktan ve haktan yanayız. Eğer hizmetse sonuna kadar hizmet.
80 milyon vatandaşıma sesleniyorum, bir Büyükşehir Belediyesi su getirmek istiyor, o Büyükşehir Belediyesinin iktidar yanlıları su gelmesin diye mücadele ediyorlar. Kim Türkiye’ye hizmet etmek istiyor? Eskişehir’i çöldeki bir vaha gibi hayat damarları güçlenmiş bir kente dönüştüren bir belediyeye nasıl ihanet ediyorsunuz? Akıl tutulması var dediğim gibi akıl tutulması. Yapamıyorlar, beceremiyorlar, engellemek istiyorlar beceremiyorlar.
SENİN GÜCÜN BENİ SUSTURMAYA YETMEZ!
Bakın, size bir örnek vereyim, İzmir Büyükşehir Belediyemiz de metro yapıyor, Ankara da metro yapıyor, İstanbul da metro yapıyor. Ankara ve İstanbul’da metronun kilometresini 100 milyara Ankara, 150 milyara da İstanbul yapıyor. İzmir’in maliyeti ne kadar? Kilometresi 50 milyar. Birisi iki, öbürü üç katı bedelle yapıyor. Ve buna rağmen metroları bitiremediler. Havlu attılar şimdi İstanbul’un ve Ankara’nın metrolarını Bayındırlık Bakanlığı yapıyor. Peki İzmir? İzmir kendisi yapıyor. Yine başarılı bir şekilde, planlanan şekilde başarılı bir uygulamayla metrosunu yapıyor. Ama şikayet etmiyor, gelin benim metromu da Bayındırlık Bakanlığı yapsın demiyor. Yeter ki, bize engel olmayın biz kendi kaynaklarımızla her şeyi gayet iyi yaparız diyorlar ve yapıyorlar.
Neden biliyor musunuz? Çünkü bizim Belediye Başkanlarımızın ya da akrabalarının Man Adasında şirketleri yok. Gideceksin Man Adasında şirket kuracaksın Man Devleti Adasında şirketler kuracaksın, Türkiye’de vergi ödememek için her türlü katakulliyi çevireceksin. Ben de bunu dile getirdiğim zaman “Ey Kılıçdaroğlu bak dikkatli ol senin üstüne geliriz…” Yani tehdit ediyorlar, yani şantajla, yani korkuyla beni sözde susturacaklar. Sen kim oluyorsun da beni susturuyorsun, senin gücün beni susturmaya yetmez. Eğer susacaksam susmamın bedeli bellidir ve ölümdür. Ölürüz ve susarız, ama düşüncelerimiz yaşar.
KUL HAKKI YİYORSUN, VERGİ ÖDEMEMEK İÇİN HER TÜRLÜ DÜMENİ ÇEVİRİYORSUN
Biz yetimin hakkını sonuna kadar savunacağız, 80 milyonun hakkını sonuna kadar savunacağız. Bizim yaptığımız savunma politik bir savunma değildir. Bizim yaptığımız savunma sadece CHP’lilerin hakkını savunmak değildir. Bizim yaptığımız savunma 80 milyonun hakkını savunmaktır 80 milyonun. Yeni doğan çocuk vergi ödeyecek, penceresi kırık evde Ayaz bebek zatürreden öldü, o çocuğun hakkını ben savunacağım ve kalkıp diyecekler ki, “Ey Kılıçdaroğlu sen sesini çıkarma, sen bunları görme, sen Ayaz bebeği görme, sen açlıktan ölen Kübra bebeği görme, sen Muharrem bebeği görme, sen yoksulu, fakiri, fukarayı görme, biz sana dokunmayacağız sen konuşurken seni alkışlayacağız, sen yeter ki de ki, bunlar çok güzel şeyler yapıyorlar.” Sen dünyanın en kötü şeylerini yapıyorsun kardeşim, kul hakkı yiyorsun kul hakkı. Vergi ödememek için her türlü dümeni çeviriyorsun. Önce “sahtedir” dediler, sonra “sahte değildir” dediler. Efendim “tamamı doğru değildir, tamamı yalandır” dediler. Sonra bir adam çıktı, “bunlar şirket satmış gelen paralar o. Türkiye’den giden ve sonra gelen paralar o şirket satmış” dedi. Soru sordum, yeni dillenmiş çocuğun anlayacağı düzeyde bir soru sordum ki Bilal Oğlan da duysun diye. Sordum, “Bu şirket hangi şirket, bu şirketi kime sattınız?” Öyle ya kime sattınız? Bir türlü cevabını alamıyorum, bir türlü cevabı yok. Niye konuşmuyorlar?
NE MİLLİSİN NE DE YERLİSİN KARDEŞİM, SEN YABANCISIN, SEN MAN’CISIN
80 milyon vatandaşıma sesleniyorum, kardeşim senin yakınların o şirketi kime sattı, o şirketin adı neydi, o şirket Türkiye’de ne kadar vergi ödedi? Sen “milliyim, yerliyim” diyorsun, ben de sana diyorum ki, sen ne millisin ne de yerlisin kardeşim, sen yabancısın, sen Man’cısın kardeşim Man’cısın sen. Biz siyasette gerginlik istemiyoruz, gerginlikten yana da değiliz. Yani siyasette oturalım kavga edelim böyle bir anlayışımızda yok. Peki biz bunları niye söylüyoruz? Yanlışa birilerinin yanlış demesi lazım. Birisinin vatandaşın hakkını araması lazım. Ben bunu seslendiriyorum. Bunu seslendirmek gerginlik demek değil ki. Bunu seslendirmek kavga edelim anlamına gelmez ki. Ben soru soruyorum o da cevap veriyor bana. Vermesi lazım. Onlar da bana soru soruyorlar, ben de oturuyorum cevabını veriyorum. Hangi soruyu soruyorsanız sorun. Hatta şunu da söyledim, yüreğiniz varsa çıkın bir televizyon kanalında oturalım konuşalım kardeşim, sende sor, ben de sorayım, vatandaş evinde otursun dinlesin. Bunlardan kim doğruyu, kim yanlışı söylüyor. Cesaretleri yok, yürekleri yok karşıma çıkamıyorlar. Ben öyle korkulan bir adam değilim makul bir adamım, sessiz bir adamım, kimseye hakaret etmem. Ben 80 milyonun hakkını ve hukukun savunurum. Yani rahmetli babamın dediği gibi “oğlum sen doğru dur eğri belasını bulur.” Eğri de belasını buluyor zaten. Budur. Doğru durmaya çalışıyoruz.
RÜŞVETE FAİZ VEREN HÜKÜMET
Efendim, Rıza Sarraf olayı. Onu da unutturmaya çalışacaklar, unutmayacağız. Benim merak ettiğim ve sorduğum ve cevabını alamadığım bir soru daha var. 3 bakana rüşvet verdi Rıza Sarraf. Halk Bankasının Genel Müdürüne rüşvet verdi, rüşvet verdiğini hükümetin tuttuğu avukat Amerika’daki mahkemede de itiraf etti “evet dedi Halk Bankasının Genel Müdürü rüşveti almıştır ayakkabı kutusunda bizde bundan utanıyoruz.” Dünyada rüşvete faiz veren hükümet bu hükümettir. Rüşvete faiz veren hükümet. O yüzden “Bunlar faizci hükümettir” diyorum. Rüşvete faiz verdiler, parayı da iade ettiler. Yeniden bunu araştıralım, soralım diyoruz gelmiyorlar, korkuyorlar. Bize bir şey olur mu diyorlar. Ben şu soruyu sordum Sayın Erdoğan’a: “Neden Rıza Sarraf için olumsuz bir cümle kullanmıyorsun?” Benim için kullanıyorsun, vatandaş için kullanıyorsun, çiftçi için kullanıyorsun, emekli için kullanıyorsun, vatandaşa “al ananı da git” diyorsun. Bir de şu Rıza Sarraf’a bir cümle kursan ne olur yani, niye söylemiyorsun? Hangi gerekçeyle söylemiyorsun? Hangi gerekçeyle Sayın Erdoğan, hangi gerekçeyle Rıza Sarraf aleyhine tek cümle dahi kurmuyorsun? Ne oldu?
SORUYORUM, “18 ADA İŞGAL EDİLİYOR, NEDEN SESİNİ ÇIKARMIYORSUN”, TIK YOK!
Bir konuda daha cevap alamıyorum. Ege adaları, 18 adamız ve bir kayalığımız Yunanistan tarafından işgal edilmiş vaziyette, askeri birlikler var, Yunan bayrağı var. Hiçbir sözleşmede, Osmanlı dönemi dahil, 18 adanın Yunanistan’a ait olduğuna dair hiçbir belge yok, hiçbir bilgi de yok. Adamlar işgal etmişler. Beyefendi de “biz milliyetçiyiz” diye ortalıkta geziyor. Ben de söyledim bu 18 ada nedir kardeşim, işgal ediliyor neden sesini çıkarmıyorsun? Hadi Süleyman Şah Türbesini kaçırdın onu biliyoruz, kendi topraklarından, kendi türbelerini kaçırdılar arkadaşlar. Bu ülkenin Süleyman Şah’ın türbesini kaçırdılar. 18 adayla ilgili tık yok. Bugün bekledim belki 18 adayla ilgili bir laf söyler gene tık yok. Yunanistan Savunma Bakanı bana cevap veriyor “gel de al” diyor. Hükümetten gene tık yok. Hani milliler ya, gene tık yok hükümetten.
Dün Kocaeli’de söyledim burada yine söyleyeyim, 2019’da geleceğiz 18 adayı da, o kayalığı da senin elinden alacağız. Nasıl diyorsan onun da örneğini vereyim ben sana. Rahmetli Ecevit Kıbrıs’a nasıl gitti, Kıbrıs’ı nasıl aldıysa aynı şekilde geleceğiz ve alacağız, biz onun kültüründen geliyoruz, onun ahlakından geliyoruz, onun milliyetçi anlayışından geliyoruz. Milliyetçiyim, milliyetçiyim diye gezenlerin milliyetçilikle ilgisi yoktur. Bunlar gayri millidir. Eğer bu ülkede gerçek anlamda bir milliyetçi arıyorsan altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir zaten, gelip bakacaksın. Biz milliyetçiliği Kıbrıs’ın Beşparmak dağlarına yazdık, afyon tarlalarına yazdık biz milliyetçiliği. Senin milliyetçiliğin ne milliyetçiliği kardeşim?
TOPLUMUN HER KESİMİNDE CİDDİ SORUNLAR VAR
Değerli arkadaşlarım, biz kendi ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Beraberce yaşamak istiyoruz. Farklı siyasi görüşlerimiz olabilir, farklı kimliklerimiz olabilir, farklı inançlarımız olabilir ama hepimiz bayrağımızın altında huzur içinde yaşamak istiyoruz. Siyaset kurumunun görevi o huzuru sağlamaktır. Eğer bir ülkede insanlar kendi ülkelerinin sokaklarında, caddelerinde rahat gezemiyorlarsa, komşumuzun kimliğini, inancını sorgular hale getirilmişse eğer bir ülkedeki insanlar orada sorun var demektir. Ülkenin yarısı icralıksa orada sorun var demektir. Toplumun her kesiminde ciddi sorunlar var. Anayasa değiştiğinde eğer bir ülkede üniversiteler konuşmuyorsa orada sorun var demektir.
Bir sözüm de kamyon şoförlerine, dün bir kamyon şoförü arkadaşım çıktı dedi ki, “geçinemiyoruz” dedi, “cezalardan bıktık” dedi. “50 bin lira ceza kestiler, benim kamyonumun değeri 70 bin lira” dedi. “Köprü yolu, köprüden para istiyorlar, yoldan para istiyorlar, dünyanın en pahalı mazotunu veriyorlar, dünyanın en ağır cezalarını kesiyorlar, ben eve nasıl gideceğim, ben nasıl huzur içinde yaşayacağım” diye dert yanıyor. Bütün kamyon şoförü kardeşlerime sesleniyorum, 1 milyon 350 bin kamyon şoförü kardeşime, tır şoförü kardeşime sesleniyorum. Senin derdini, senin sorununu TBMM’de bütçe görüşmelerinde cumhuriyet tarihinde ilk kez dile getiren Genel Başkan benim, ilk kez dile getiren de Cumhuriyet Halk Partisidir. Mademki ben senin derdini dile getiriyorum taşeron işçisi gibi, emekli gibi, işçi gibi, asgari ücret gibi. Sen de artık kapı gibi Cumhuriyet Halk Partisinin arkasında dur, senin sorununu biz çözeceğiz. Cezadan da kurtaracağız seni, o pahalı ödemelerden de kurtaracağız seni. K1 belgesi, K2 belgesine ödediğin paralardan da kurtaracağız seni. Hem vergi ödeyecek, hem yol parası ödeyecek, hem ceza ödeyecek, hem dünyanın en pahalı mazotunu alacak, bir de gelir vergisi ödeyecek. Yeter ya, yeter artık ya. Adamı soyduğunuz soğana çevirdiniz. Bir de zorla en pahalı köprüden geçiriyorlar birde ayrıca orada para verecek. Soyulmuş kaza döndü bizim kamyon şoförlerimiz, geçinemiyorlar. Onların da derdini ilk kez biz dile getiriyoruz ilk kez.
2019’DA DEMOKRASİDEN YANA OLANLAR BİR TARAFTA, TEK ADAM REJİMİNDEN YANA OLANLAR DA BİR TARAFTA OLACAK
Son sözler, 2019’da bir seçim var. Önümüzde iki seçenek var. Bir, demokratik parlamenter rejimden yana olanlar. İki, otoriter tek adam rejiminden yana olanlar. Bu işin sağı, solu yoktur, bu işin siyasi parti farkı da yoktur. Demokrasiden yana olanlar bir tarafta olacak, tek adam rejiminden yana olanlar da bir tarafta olacak.
Ben 80 milyon vatandaşıma sesleniyorum, demokrasiyi savunuyorsan, insan haklarından yanaysan, kadın – erkek eşitliğinden yanaysan, güçlü bir sosyal devletten yanaysan, medya bağımsızlığından yanaysan, din ve vicdan özgürlüğünden yanaysan senin tercihin, senin yolun demokrasinin yoludur kardeşim geleceksin oraya, demokrasiden yana oy kullanacaksın. Hayır ben demokrasiyi istemiyorum, başımızda bir adam olsun, elinde de bir sopa olsun, kim konuşursa kafasına vursun, hiç kimse konuşmasın, hiç kimse bir şey vermesin, bir şey veriyorsa da lütuf olarak onu kabul edelim diyorsan tek adam rejiminden yana olacaksın. Biz demokrasiyi savunuyoruz. Az önce de söyledim bunun partisi yoktur. Kendisini ülkücü hisseden, milliyetçi hisseden, demokrat hisseden, liberal hisseden, sosyal demokrat hisseden, muhafazakar hisseden hangi görüşten olursa olsun önce demokrasi paydasında buluşacağız. Bayrak bizim bayrağımız, vatan bizim vatanımız. Ayrışıyor muyuz? Hayır ayrışmıyoruz. Demokrasi konusunda da ayrışmayacağız. Demokrasi bu ülkenin demokrasisi olacak, güçlü bir demokrasi olacak, güçlü bir sosyal devlet olacak, güçlü bir yargı bağımsızlığı olacak ve anneler çocuklarını okula huzur içinde gönderecekler. Arzumuz budur.
Kadın kardeşlerime seslenmek isterim, 2019’daki başarı büyük ölçüde sizin başarınız olacak. Siz her eve gideceksiniz, her kapıyı çalacaksınız. Demokrasi diyeceksiniz, iş, aş, ekmek diyeceksiniz. Kul hakkı yiyenlerden hesap sorulması gerektiğini söyleyeceksiniz. Çocuklarımız işsiz, beylerin çocukları işsiz değil diyeceksiniz. Bizim çocuklarımız işsiz olduğu halde ekmek yerken vergi veriyor, diyeceksiniz ki ben bulaşık yıkıyorum beş çeşit vergi ödüyorum, sabah çocuğu okula gönderirken lambayı açtığımda dört çeşit vergi alıyorlar benden, bu Ankara’daki beylerin çocukları Man adasına gidecekler şirket kuracaklar, bu ülkede beş kuruş vergi vermemek için. Bunun hesabını gelin 2019’da soralım diyeceksiniz. Bu mücadeleyi yapacağız.
YORGUNLUK BİZİM KİTABIMIZDA YOKTUR, 24 SAAT HER ALANDA ÇALIŞACAĞIZ
Kadın kardeşlerim, cumhuriyete sahip çıkın, demokrasiye sahip çıkın, hakkınıza, hukukunuza sahip çıkın, Eskişehir’e sahip çıkın, Türkiye’ye sahip çıkın. 2019 bizim tarihimizin önemli bir dönüm noktası olacak. O dönüm noktası içinde hepimiz çalışacağız. Ben de çalışacağım. Az önce başkan konuşurken “yorgunluk yok” dedi. Bizim yorgunluktan söz etme hakkımız yok. Asla ve asla yorulmayacağız. Kararlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Yorgunluk bizim kitabımızda yoktur. Gün 24 saatse 24 saat, 12 saat 12 saat, 5 saat 5 saat, her saat çalışacağız, her yerde çalışacağız. Her alanda çalışacağız, tarlada çalışacağız, fabrikada çalışacağız, yolda çalışacağız, sokakta çalışacağız, derste çalışacağız, üniversitelerde çalışacağız. Kent kent, köy köy çalışacağız.
Arada muhtar arkadaşlarımın da olduğunu söylediler. Muhtar arkadaşlarımla ilgili de güzel projelerimiz var. Bir Salı toplantısını sadece ve sadece muhtarlar için ayıracağım. Baksınlar bakalım kim muhtardan yana, kim muhtarın demokrasinin temel tacı olduğunu kabul ediyor. Onu da size bütün ayrıntılarıyla anlatacağım.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.
28.11.2024
28.11.2024
28.11.2024
27.11.2024