23.08.2023

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Eşitlik Gelecek” Başlıklı Toplantıda Konuştu

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Kadın Kollarının parti genel merkezinde düzenlediği “Eşit Gelecek” toplantısına katıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. 81 ilden gelip en azından süre çok kısa bile olsa bir arada bulunmanız, sohbet etmeniz, konuşmanız, dertleşmeniz, çözüm üretmeniz son derece değerli. Ayrıca bu toplantıya akademik dünyadan da saygın bir ismi davet etmenizin de çok önemli olduğuna inanıyorum.

Şimdi Sayın Başkanı siz dikkatle dinlediniz. Doğal olarak bende büyük bir dikkatle dinledim. Önce kısa bir tarih, sonra neler yapmalıyız, neleri anlatmalıyız alanda, neleri söylemeliyiz. Hakkı, hukuku ve adaleti nasıl alabiliriz bunun bir şekliyle sadece benim değil, bütün kadın örgütlerinin, artı Cumhuriyet Halk Partili kadınların ifade etmesi gerekiyor. Seçme, seçilme hakkı dolayısıyla da gerçekten dünya tarihine baktığınızda Türkiye’nin başat bir ülke olduğunu görüyorsunuz. Örneğin 1930, 3 Nisan belediye kanunuyla kadına seçme seçilme hakkı veriliyor. Sonra muhtarlık kanunu çıkıyor yine o da 26 Ekim 1933’te yani 3 yıl sonra. Bu kez köylerde muhtar ve ihtiyar heyetinin seçilmesinde kadınlara olanak sağlanıyor. Milletvekili seçimi içinde 5 Aralık 1934’e kadar bekliyorsunuz ve 1934’te bu yasa çıkıyor. Ama 34’te TBMM’nin kabul ettiği kadının seçme seçilme hakkını diğer ülkelere baktığınızda bugün çağdaşlaşma açısından bizden bir hayli ilerde olan ülkelere baktığımızda onlarda çok daha sonra başladığını görüyoruz. Örneğin Fransa 1944 bizden tam 10 yıl sonra. Japonya 1945 bizden 11 yıl sonra. İtalya, Arjantin ve Meksika 1946 bizden 12 yıl sonra. Çin 13 yıl sonra 1947’de. Yunanistan 1952, 18 yıl sonra kadınların parlamentoya gelmesine olanak sağlıyor. Belçika 1960’da yani bizden 26 yıl sonra. İsviçre 1971 yani bizden 37 yıl sonra kadının parlamentoda temsiline imkan sağlıyor.

Şimdi buradan baktığımızda yani bu tabloya baktığımızda kadın 1933 daha doğrusu 34’ü alalım. Yani milletvekili seçilme hakkına kavuştuğu tarihten buyana baktığımızda acaba gerçekten o tarih dilimi içinde parlamentoda bizim arzu ettiğimiz veya sizin arzu ettiğiniz veya bu ülkenin aydınlarının arzu ettiği ölçüde parlamentoda temsil edildi mi? Hepimiz bu gerçeği biliyoruz. Yani yasa çıkarmakla bazı sonuçları istediğimiz gibi elde edemiyoruz. Burada biraz kadının direnci ve mücadelesi son derece önemli. Kadınlar, evet bu haklar verildi, bu haklar yasal olarak var ama parlamentoda temsil konusunda pek çok sıkıntılar var. Onlara biraz sonra geleceğim.

Kadınların yaşadığı sorunlar gittiğiniz yerlerde Cumhuriyet Halk Partisinin birer üyesi olarak, kadın kolları il başkanı olarak, ilçe başkanı olarak, yönetim kurulu üyeleri olarak, mahallede konuşan, derdini gelip size anlatan kadınlarla birlikte siz kadınların yaşadığı sorunları çok geniş kitlelere, kadın – erkek ayrımı yapmaksızın aktarmak zorundasınız. Bugün hayat pahalılığından tutun sokaktaki şiddete kadar her alanda kadınların ciddi mağduriyetlerle karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Çocuğunun altına bez alamayan bir anneyi düşünün, çocuğuna yeteri kadar gıda veremeyen bir anneyi düşünün. Öbür tarafta eşi ve kendisi artı üniversiteyi bitiren kızı veya oğlu işsiz bir anneyi düşünün. Ve o evde huzuru düşünün. Dolayısıyla yaşanan tablo ve o tablonun dramını en çok kadının çektiğini biliyoruz. O zaman her birimize düşen görev bu dramı sonlandırmak için kadınları ciddi örgütlemeniz gerekiyor. Kadın örgütlenmesini sağladığınız andan itibaren önünüzde hiçbir gücün durmayacağını göreceksiniz. Ben Sayın Başkana 100 bin yeni üye yapacağım dediğinde 100 bin yeni üye yaparsan kutlarım dedim. Çünkü 100 bin yeni üye demek 100 bin kişinin kadının sorunlarını ayrıca dile getirmesi demek. Belki onlar bizim üyelerimiz olmasaydı, belki alana bizim arzu ettiğimiz kadar çıkmayacaklardı. Belki partiye biraz mesafeli duracaklardı. Şimdi onlar alana çıkacaklar, hem kendi sorunlarını, hem komşularının sorunlarını, hem mahallenin sorunlarını, hem bulundukları kentin, ilçenin, ilin, mahallenin sorunlarını kadın penceresinden dile getireceklerdir. Kadının sezgisini de biliyorum, kadının gücünü de biliyorum. Sezginiz var evet erkeğe göre. Sorunları daha erken kavrayabiliyorsunuz. Çözümleri de daha erken öğretebiliyorsunuz. Erkekler bu konuda biraz geriden geliyorlar. Bu sizin yaradılışta sahip olduğunuz en güçlü taraflardan birisi. Bunu böyle görüyoruz ve hayatımızda da zaten bunu yaşıyoruz. Ve yaşadığımız içinde kadının sezgisi, olayları kavrayışı, sorunları çözme konusundaki iradesi son derece güçlü olarak ortaya çıkıyor.

Şimdi sorunlar var. Dediğim gibi ben buraya sıraladım ama o sorunlara girmeyeceğim. Yani kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, kadın - erkek eşitsizliği, çocuk yaşta evlilikler, işyerinde çalışırken erkeğe daha yüksek ücret, kadına daha düşük ücret, işe almada ayrımcılık, eğitimde ayrımcılık ki, 3 milyona yakın kadının Türkiye’de 21.yüzyılda okuma yazma bilmediği gerçeğini asla hafızamızın bir yerinden silmeyelim. Eğer 21.yüzyılda 3 milyona yakın kadın bu ülkede okuma yazma bilmiyorsa bu siyaset kurumunun ayıbıdır. Devleti yönetenlerin ayıbıdır. Başka; doğum sağlığı, haklar, cinsel ayrımcılık, sosyal güvenlik haklarının yeteri kadar olmaması. Düşünün kırsalda bütün kadınlar çalışır bütün kadınlar. Ama adım gibi eminim çalışan kadınların yüzde 1’inin bile sosyal güvenliği yoktur. Biz ne demiştik? Kırsalda çalışan kadınların ve gençlerin tamamının sosyal güvenlik primini devlet yatıracak demiştik. Onlara bir gelecek ufku, bir gelecek güvencesi sağlamak zorundayız. Onun getireceği artı onun geleceğe daha güvenle bakmasına, sorunları çözerken birilerine teslim olmamasına yol açacaktır. Bu bizim açımızdan değerli.

Şimdi şu soruyu soralım birinci sorumuz. Yaşadığımız sorunları kadın, erkek fark etmez. Yaşadığımız sorunların çözüm adresi nedir? Kim çözecek bu sorunları? Sorunların çözüm adresi siyaset kurumudur. Yani kadınların parlamentoda temsilini, muhtar seçilmelerini, belediye meclis üyesi seçilmelerini sağlayan siyaset kurumudur. Yani parlamentodur. Siyaset kurumu o halde siyaset kurumu kadınların yaşadığı sorunları ne kadar çözebiliyor? Çözme becerisi ne kadar oldu? Bunun bir şekliyle sorgulanması lazım. Yani siyaset kurumu derken parlamento, parlamentonun çıkardığı yasalar ama yasalardan ……………… hakkınız var ama parlamentodaki sayıya baktığınızda tutmuyor bu sayı. Nüfusun yüzde 50’si kadınsa parlamentonun yüzde 50’si kadın değil. Demek ki, salt yasa çıkarmak yetmiyor. Uygulamalar ve bu uygulamaların sizler açısından, demokrasi açısından, siyaset açısından ortaya çıkardığı sorunlar. Bunlara bakmak gerekiyor.

İkinci soru; 21 yıldır tek başına ülkeyi yöneten bir siyasal iktidar neden bugüne kadar bu sorunları çözmedi ve neden 21 yıldır tek başına bir ülkeyi yöneten bir siyasal iktidar neden kadınların hakkını teslim etmedi. Kadına yönelik ……………. işsiz sayısı arttı, yoksul sayısı arttı, insanlar delirir noktaya geldiler. Ekmek kuyruklarından tutun marketlerde en ucuz nerede ne satılıyor onun arayışına girdiler. Pazar artıklarından yararlanmak, o artıkları toplamak için annelerin fotoğraflarını zaman zaman gazetelerde ………….. yakışmaz ………. 21.yüzyılın. Pazar artığını toplayan bir annenin gidip yemek yapıp çocuklarının karnını doyurması için çaba harcaması acaba hangi yürek bunu kaldırabilir, hangi siyasi anlayış bunu kaldırabilir. O nedenle Cumhuriyet Halk Partisinin kadın il başkanları olarak bu tabloyu toplumun her kesimine, her evdeki kadına, sokaktaki kadına, caddedeki kadına, çalışan kadına bir şekliyle ………………. Eğer 21 yıldır iktidarda olan bir siyasal parti sorunları çözemiyor, aynı zamanda sorunlarında kaynağı haline geliyorsa sorun çok daha vahim. Sorunun vahim olması sizin görevlerinizin de ne kadar ağır olduğunu gösteriyor. Göstereceğiniz çabanın, vereceğiniz emeğin ne kadar fazla ve ne kadar yürekli olduğunu da gösteriyor. Buna da bakmamız gerekiyor.

Soru üç; adalet ve ahlak anlayışı olmayan bir siyasal iktidar ülkeyi yönetirken sorunları çözebilir mi? Bir daha ifade edeyim. Adalet ve ahlak anlayışı olmayan bir siyasal iktidar acaba sorunları çözebilir mi? Adalet ve ahlak anlayışı olmayan bir siyasal iktidarın dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir sorunu çözmediğini hepimiz biliyoruz. Devletin dini adaletse ve ahlak adalete kardeş bir kavramsa nasıl oluyor da adaletten ve ahlaktan uzak bir siyasal iktidarın sorunları çözmesini bekliyoruz? 21 yıldır eğer Türkiye bir sorunlar yumağına dönüşmüşse sadece kadınlar açısından söylemiyorum bunu ben. 85 milyon için söylüyorum. Bir sorunlar yumağına dönüşmüşse ve bu sorunlar yumağı içinde milyonlarca insan bir gelecek endişesi taşıyorsa kadınıyla ve erkeğiyle o zaman oturup düşünmemiz gerekiyor bunu. Sadece düşünmek mi? Hayır. Her bir evi tek tek gezip, her bir kadına yaşadığı sorunları ve o sorunların nasıl çözülmesi gerektiğini anlatmak zorundasınız. Anlatmazsanız Cumhuriyet Halk Partisinin Kadın Kolları İl Başkanı olarak görevinizi yapmamış sayılırsınız. Çünkü üstlendiğiniz görev sıradan bir görev değil. Hele hele Cumhuriyet Halk Partisinin Kadın Kolları Başkanı olmak, İl Başkanı olmak sıradan bir görev değildir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi sıradan bir parti değildir. 100 yıllık geleneği, 100 yıllık kuralları olan bir partidir. 100 yıllık geleneği, 100 yıllık kurulları olan, liyakati, adaleti, hoşgörüyü, kadın – erkek eşitliğini ta en başından beri savunan bir partinin mensubu olduğunuzu asla unutmayacaksınız. O nedenle üstlendiğiniz görev sıradan bir görev değildir.

Biz ortak mutabakat metni, 6 siyasi liderin imzaladığı ortak mutabakat metninde çıkaracağımız ilk kanunlardan birisi siyasi ahlak kanunuydu. Siyasi ahlak kanunu. Siyasi ahlakın olmadığı bir yerde hiçbir sorun çözülmez. Siyasi ahlak nedir? Bu da bir başka soru. Eğer siz siyasi ahlak devleti yöneten kurumun ahlaki meşruiyetini sorgulamaktır. Siyasi meşruiyetini sorgulamaktır. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bir siyasal iktidarın sorun çözme şansı yoktur. Örneğin rüşvet aldığını bildiğiniz bir kişinin 85 milyonunda şu kişi rüşvet aldı diye bildiğiniz bir kişinin bir ülkeye TBMM’yi temsil etmek üzere büyükelçi atanması o siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyetinin olmadığını gösterir. Bunu anlatmak zorundasınız. Anlatmazsanız olmaz. Örnek vereceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil edecek, arabasında bayrağını taşıyacak olan bir büyükelçi eğer rüşvet almışsa onu büyükelçi olarak tutamazsınız. Tuttuğunuz andan itibaren iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yok demektir. Bunun üzerinde durmak gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bakınız, yolsuzluk yapanlar. Ahlaki ve siyasi meşruiyet. Yolsuzluk yapanlar dünyanın bütün ülkelerinde, saygın ülkelerinde yolsuzluk yapanlar delilleri alınır yargıya teslim edilir. Ama yolsuzluk yapanların yargıya teslim edilmediği, tam tersine devlet kadrolarında önemli görevlere getirildiği bir süreçte süreci yöneten siyasal iktidar ahlaki ve siyasi açıdan meşru olmayan bir iktidardır. Ahlaki ve siyasi açıdan meşru olmayan bir ülkedir. Çünkü yolsuzluğun sıradanlaşması, yolsuzluk yapanların devletin üst kademelerinde görev almaları aslında o çöpten kağıt toplayan insanın hakkını gasp etmek demektir. Hak etmediği bir parayı alması demektir. 85 milyon insanın ödediği verginin birileri tarafından çalınması demektir. Bu insanlar Türkiye’nin sorunlarını çözemezler. Eğer böyle anlatırsanız karşınızdaki kadını, başka partiye oy veren kadına ikna ettiğinizi göreceksiniz. Somut, açık, net cümlelerle ve örneklerle. Devleti yönetirken parlamentoda kürsüye çıkıp, anayasanın gereği olarak ben devleti yönetirken tarafsız olacağım diye namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ediyorsak ve gereğini yapmıyorsak gereğini yapmayan kişinin ahlaki ve siyasi meşruiyeti sorgulanır. Çünkü açıkça ben anayasanın gereğini yapmıyorum diyor. Yapmayacağım diyor. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bir siyasal iktidarın ülkenin sorunlarını çözme şansı yoktur ve çözemez zaten. Adaletten güç alır bir siyasal iktidar, ahlaktan güç alır bir siyasal iktidar. Çünkü ahlakın özü ahlaklı davrandığınızda topluma güven vermiş olursunuz. Evet, bu insan asla yolsuzluğa bulaşmaz. Evet, bu insan kirli bir insan değildir. Güven vermiş olursunuz. Cumhuriyet Halk Partililerin temel görevi; konuşurken, anlatırken karşıdaki kişiye o güveni vermektir. Her birinizin kadın olarak gittiğiniz alanda o güveni vermek zorundasınız. Bilginizle, birikiminizle, anlatımınızla evet bu insanlar doğru insanlardır diye karşıdaki kişiye o güvenivermek zorundasınız.

Bugün hepiniz hangi partiden olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın Türkiye coğrafyasında elektrik düğmesine bastığında 4 çeşit vergi öder, musluğu açtığında 5 çeşit vergi öder. Yani yeni doğan çocuk altına bez aldığınıza vergi ödersiniz, su içirdiğimizde vergi ödersiniz. Vergisiz bir hayat yoktur. Ama ahlaki ve siyasi meşruiyeti olan bir siyasal iktidar 85 milyondan topladığı verginin hesabını topluma verir. Bütün demokrasilerde vardır bu bütün demokrasilerde. Topladığınız verginin hesabını kendi insanınıza yani vergi ödeyene vermediğiniz andan itibaren sizin ahlaki ve siyasi meşruiyetiniz tartışılır. Yoktur öyle bir şey artık. Ahlak da yoktur, siyasi meşruiyet de yoktur. Biz yine 6 Lider ortak mutabakat metnine bir hedef koymuştuk Ulusal vergi Konseyi kuracağız diye. 85 milyondan toplanan vergilerin nerelere harcandığını resmi gazetede her yıl yayınlayacak ve toplumun her kesimi ister esnaf olsun, ister çöpten kağıt toplayan olsun, ister çiftçi, ister taksi şoförü. Benim ödediğim vergi nerelere harcanıyor onu görecekti. Şimdi bu yok. Bu olmadığı içindir ki iktidar partisinin yani devleti yönetenlerin, yani saray devletinin ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur.

Anayasa 73. Vergi veriyoruz ama bir şey daha. Son günlerde yaşadığınız bir şey daha. Onu da çok iyi anlatmanız lazım. Anayasaya 73 aynen okuyorum: Herkes yani 85 milyon… Bakın yaş sınırı yok burada herkes diyor. Yaşayan herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre, bir daha söyleyeyim mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Anayasanın gayet açık hükmü. Anayasa madde 73: Herkes mali gücüne göre devlete vergi ödemek zorundadır. Peki, kur korumalı mevduat uygulamaya kondu. Vergi veriyorlar mı? Bu rakamı lütfen not alın. Lütfen not alın bu rakamı. Bugüne kadar kur korumalı mevduat sahiplerine ödenen para faiz 717 milyar lira. 717 milyar lira kur korumalı mevduat sahiplerine ödenen para faiz. Diyeceksiniz ki, parası var faiz alıyor. Ne dedik? Herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. 717 milyar lira faiz geliri elde edenler bir kuruş bile vergi ödemediler. Bir kuruş bile. Eğer bir toplumun bir avuç zümresi yani sayıları bir milyonu bile bulmaz. 84 milyon insandan topladığın vergiyi bir avuç insana sıfır vergi faiz olarak öder ve ondan sıfır vergi almazsan yani hiç vergi almazsan vergi almayan siyasal iktidarın hem anayasayı çiğnediği, hem ahlaki ve siyasi meşruiyetinin olmadığını kabul ederseniz. Yoktur böyle bir şey. 717 milyar dolar para ödeyeceğim, evet para ödeyeceğim, faiz ödeyeceğim. Bu devlete beş kuruş 5 kuruş vergi ödemeyecek. Ama ekmek alırken vergi ödeyeceksiniz, musluğu açarken 4 çeşit vergi ödeyeceksiniz, elektrik düğmesine basarken 5 çeşit ödeyeceksiniz. Sizin fakir veya zengin olmanızın hiçbir önemi yok. Musluğu açıyorsunuz, elektrik düğmesine de basıyorsunuz. Ama bir avuç kişiye 717 milyar lira faiz ödüyorsunuz, döviz garantisi ödüyorsunuz bir kuruş bile vergi almıyor bir kuruş. Bunu sormak, bunu anlatmak zorundasınız. Bu, bunu yapan siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyetinin olmadığını gösterir. Yani şu anda saray hükümetinin ahlaki ve siyasi meşruiyeti aslında yoktur. Yönetiyorlar evet ama meşru değildir, ahlaki değildir, yasal değildir, hukuka uygun değildir, anayasaya uygun değildir. Bunları bilmek ve bunları anlatmak zorundasınız. Anlatmazsanız Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları İl Başkanı olarak görevinizi yapmamış olursunuz. İsteğim ne? Bilgiye dayalı anlatım. Bir daha ifade edeyim. Bilgiye dayalı anlatım. Boş laflar değil. Söylediğiniz her sözün mutlaka bir gerekçesi olmalı, mutlaka elinizin altında bir belgesi olmalı. Herkes bilmeli ki, Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Başkanı konuşurken boş konuşmaz bir bildiği vardır. Söylediği her şey doğrudur algısını karşıya vereceksiniz ve o sizi dinleyenle sizin aranızda ciddi bir güvenin oluşmasını sağlayacak. Her muhatap olduğunuzda o güveni pekiştirmiş olacaksınız ve dönüp onlar daha sonra bir sorunla karşılaştıklarında ilk kapılarını çalan siz olacaksınız göreceksiniz onu. Evet, gelecekler böyle bir sorunumuz var ne diyorsunuz diyecekler. Mağdur olduk diyecekler, şiddete uğradık diyecekler, çocuk yaşta evlilik var diyecekler. Size başvuracaklar sorunun çözümü için. Çünkü siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yok biliyorsunuz. Ben de biliyorum, anlattığınız zaman o da bilecek ki bu iktidarın artık meşruiyeti yok.

Bakınız, götürüp parayı bankaya yatırıyor dolarlarını, avrolarını, milyarlarını. Bir, döviz garantisi veriyorsunuz, faiz garantisi veriyorsunuz, vergi garantisi veriyorsunuz almayacağım diye. Böyle ballı börek, böyle bir sömürü mekanizması dünyanın hangi ülkesinde var? Açıkça 85 milyon insan sömürülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha. Bulunduğunuz illerde en çok şikayet konusu yabancılar yani sığınmacılar. Şunu gittiğiniz, özellikle sınır illerinde görev yapan kadın arkadaşlarım, il başkanı arkadaşlarım. Gideceksiniz, sınır namustur diye bir tabela var göreceksiniz. Buraya bu siyasal iktidarın namusunu sorgulamaya geldim diyeceksiniz. Eğer hudut namustur diye burada yazıyorsa bu hudutlar neden yolgeçen hanı, neden milyonlarca insan elini kolunu sallayarak Türkiye'ye girebiliyor? Türkiye yolgeçen hanı mı? Türkiye herkesin gelip at koşturduğu bir alan mıdır? Eğer bir siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoksa sınırları koruyamaz neden? Çünkü parasını veren geçiyor. Neden? Çünkü yolsuzluk artık meşru hale geldi. Namuslu insanın suçlandığı, yolsuzluk yapanın da el üstünde tutulduğu bir rejimi, bir düzeni yaşıyoruz şu anda. Ve siz bunları kadın olarak anlatmak zorundasınız. Bütün kadınlara anlatmak zorundasınız. Anlatmazsanız olmaz. Güvenle anlatmalısınız, güvenerek anlatmalısınız, bilgiye dayalı anlatmalısınız. Kaç sığınmacının geldiği belli zaten. Ama gizliyorlar, açıklamıyorlar, kaçakların sayısını hiç bilmiyoruz. Hiçbir sınırımız güvenli değil. Bir daha altını çizeyim hiçbir sınırımız güvenli değil ve hiçbir sınırımızda da bu sınırdan sığınmacı gelmez diye bir güvencemiz yok. Parasını veren gelir. Parasını veren gelir neden? Çünkü yolsuzluk meşrulaştıysa oradaki insan da ben enayi miyim diyor ben de paramı alacağım diyor. En yukarıdaki köşeyi dönüyorsa ben de köşeye döneceğim diyor. En yukarıdaki yolsuzluk yapıyorsa ben de yolsuzluk yaparım diyor ve yolsuzluk yapmayı, rüşvet almayı kendisine hak görmeye başlıyor. Bu nedir biliyor musunuz? Ahlaki çürümedir, ahlaki çürümedir.

Uyuşturucu baronları. En çok annelerden dinlediğim, kadınlardan dinlediğim. Evlatları uyuşturucu alışmış ve evde huzurun kalmadığı bir tablo. Adana'da bir anne aynen şunu söyledi: Hangi anne evladının ölümünü ister? Ben istiyorum dedi. Çünkü ölürse kurtulacak. Sadece o değil hepimiz kurtulacağız. Ben evladımı gidiyorum şikayet ediyorum polise gözaltına alın, hapse atın bunu diyorum. Belki orada hapisteyken uyuşturucudan kurtulur diye. Milyonlarca insanımız, gencimiz şu anda uyuşturucu kullanıyor milyonlarca. Tam bir uyuşturucu batağına dönmüş Türkiye. Her gelir grubuna göre uyuşturucu satılıyor. Fakire ona göre, zengine ona göre. Bunu dillendirmek zorundasınız. Bu gerçekleri dillendirmezseniz olmaz. Anneleri bir araya getirmek zorundasınız. Evlatları, eşleri veya komşuları uyuşturucu batağına batmış olan anneleri dinlemek zorundasınız. Onlara yardımcı olmak zorundasınız. Uyuşturucu baronlarının ellerini, kollarını sallayarak gezdiği bir Türkiye'de özgürce kalemini satmayan gazeteci yazı yazdı diye hapse giriyor ama uyuşturucu baronu dışarıda rahatlıkla gezebiliyor. Siyasal iktidardan her türlü desteği alabiliyor. O nedenle bu tür iktidarların ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur. Bugünkü iktidarında ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur. Daha önce söyledim, ahlaki ve siyasi meşruiyetinin toplumun her kesimi tarafından sorgulanması gerekir. Akademik dünya sorgulaması lazım, iş dünyası sorgulaması lazım, sıradan vatandaş sorgulaması lazım, esnaf sorgulaması lazım, çalışmayan ev kadınları yani işe gitmeyen sigortalı olarak çalışmayan ev kadınları sorgulamak zorundadır. Çalışan kadınlar sorgulamak zorundadır. Eğer bir iktidarın ahlaki ve siyasi meşrutiyetini sorgulamazsanız kendisini meşru olarak görmeye ve yaptığı bütün hukuksuzluklarını da size meşhur uygulamalar olarak anlatmaya devam edecektir. Ve sizler Cumhuriyet Halk Partisinin Kadın Kolları Başkanı olarak nasıl bir sorumluluk yüklendiğinizin farkında olmalısınız. Anlatmamın temel nedeni de budur.

Ahlak ve adalet kardeş kavramlardır. Size yine bir anayasa maddesi okuyacağım. Madde 153 anayasa. Anayasa Mahkemesi kararları diyor. Anayasa Mahkemesi kararları. Anayasa Mahkemesi kararları resmi gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Yani diyor ki anayasa; ben bir karar aldım ve bu karar resmi gazetede yayımlandıktan sonra bu karar bir Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bağlar. Benim kararımın aleyhine artık kanun çıkaramazsın. Yürütme organını bağlar. Yani Bakan, Cumhurbaşkanı bütün bunları, bakanlar, genel müdürler bütün bunların hepsini bağlar. Gerçek ve tüzel kişileri, şoförü de bağlar diyor, esnafı da bağlar, sanayici de bağlar diyor. Tüzel kişileri, şirketleri de bağlar, sivil toplum kuruluşlarını da bağlar. Yani Anayasa Mahkemesi kararları yüzde 100 bağlayıcıdır ve tartışma olmaz diyor kim? Anayasa diyor. Ama bir ülkede bütün bu anlattıklarımın yanında adalet denen bir kavram tamamen unutulmuşsa, Anayasa Mahkemesi kararlarını en alttaki hakim ben senin kararını uygulamıyorum deme cesaretini gösteriyorsa artık o siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoktur. Bunu kabul edeceksiniz. Nasıl olur da bir üst mahkemenin, en yüksek mahkemenin verdiği kararı en alttaki hakim ben uygulamam diyor. Niye uygulamam diyor? Çünkü saraydan aldığı talimat öyle o karara uymayacaksın diyor. O karara uymayacaksın diyen hakim karara uymuyor ama bakıyorsun bir süre sonra o hakim bir üst makama terfi etmiş. Bu ne demektir, ahlaksızlığın artık kurumsallaştığı demektir. Yolsuzluğun, adaletsizliğin kurumsallaşması demektir. Bırakın Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmıyor. O da anayasada var. Ve biz buna hukuk devleti diyoruz. Hangi hukuk devleti, hangi hukuk devleti? Hukukun çiğnendiği, yargıçların satın alındığı, talimatla yargıçlara iş yaptırıldığı bir düzende nasıl olur da siz hukuk devletinden söz edersiniz ve adaletten söz edersiniz? Bunların olmadığı bir yerde kadınların hakkı zaten olmaz. Kimin hakkı olacak ki kadının da hakkı olsun.

Değerli arkadaşlarım, neden böyle? Az önce söyledim, eğer yukarıdaki temiz değilse, devleti yöneten temiz değilse ve kirliyse ve devleti yöneten her türlü yolsuzluğu meşru gören noktaya gelmişse artık o ülkeyi sağduyuyla yönetemez sakın unutmayın. Ne diyordu Erdoğan? Bu can bu tende kaldıkça papazı asla benden alamazsın. Hepimiz alkışladık. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı bir başka ülkenin bizim yargı kararlarını sıfıra indirgeme gibi bir düşüncesine açıkça karşı koymuş, üstelik canını da ortaya koymuş. Ne kadar sürdü? Bir hafta. Sonra ne oldu? Bak senin mal varlığını araştırırım. Papazı ver dedi götürdü papazı teslim etti. Kirliliğin hangi boyutlara ulaştığını bilmeniz lazım kirliliğin, yolsuzluğun hangi boyutlara ulaştığını bilmeniz lazım ve bunları anlatmanız lazım. Erdoğan'ın mal varlığı nerede? Türkiye'de değil yurt dışında. Bankalar arası dolar işleminin belli bir miktarı aşan her işlem dünyanın neresinde olursa olsun Amerika'daki bir banka tarafından izlenir. Avro da aynı şekilde dünyanın neresinde belli tutardaki avro bankalar arası işlem gördüğünde Almanya'daki Deutsche Bank tarafından izlenir. Çünkü kendi parası izleyecek bunu. Amerika’da dolar benim param diyor ben izleyeceğim diyor. Dolayısıyla kimin nerelere mal götürdüğünü, sakladığını, nerelerde servet edindiğini gayet iyi biliyorlar. Sizin papazı teslim etmeniz ne demektir? Türkiye Cumhuriyeti devletini yok saymak, yargı kararlarını yok saymak, yabancı bir ülkenin emperyal gücün talebini koşulsuz yerine getirmek demektir. Bu bizim bağımsızlığımıza açıkça müdahaledir. Bunu anlatmak zorundasınız, anlatmazsanız olmaz. Bunları anlatacaksınız. Her birisinin belgesi, her birisinin belgesi var. Doküman, her birinin dokümanı var. Gerçek, hepsi gerçek. Zaten kim yalanlayacak ki yok öyle bir şey.

Başka bir şey daha. Ahlaktan söz ettik. Ahlak, erdem, feraset bunlar birbirine çok yakın olan kavramlardır. Bilgi, birikim, dürüstlük, namuslu olmak, iyi niyetli davranmak, varsa yanlışından ötürü özür dilemek, bir kusuru varsa kusurunu gidermek için çaba harcamak. Bunlar önemli kavramlardır. İnsanı insan yapan da budur zaten. İnsanı adil kılanda budur, insanı vicdanlı kılan da budur zaten. Vicdana bazı felsefeciler ne diyor? Allah'ın yüreğimizdeki sesi diyorlar. Bu kadar da olmaz noktası işte o vicdandır.

Şimdi değerli arkadaşlarım, eğer bir seçime gidiyorsanız onun da ahlakçı temellerde olması lazım. Ama eğer siz seçime montaj videolarla gidiyorsanız, sahtekarlık yapıyorsanız ve yaptığınız sahtekarlığı da televizyonlarda dinlendiriyorsanız, evet bunlar montajdır diyorsanız ve gelip ben yeniden kazandım diye meydana çıkıyorsanız sizin ahlaki ve siyasi meşruiyetiniz yoktur. Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bir kişinin devleti yönetmesi devletin nereye getirir? İşte size anlattığım noktalara getirir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ahlakı ve siyasi meşruiyeti olmayan bir siyasal iktidarın aldığı her kararı gözden geçiririz, yasalara uygunluğuna bakarız, aykırılıklar varsa Anayasa Mahkemesine götürürüz. Bütün bunların tamamını gözden geçiririz ve kendi örgütlerimizi bilgilendirmeye özen gösteririz. Bizim örgütlerimiz il başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları, gençlik kolları bütün başkanların bizim sizlere gönderdiğimiz bütün bilgileri okumanız lazım. Okumasanız yeterli bilgiye sahip olamazsınız. Söylediklerim gazete haberleri değil hayatın gerçeği. Bunları her yerde anlatmak zorundasınız, her yerde söylemek zorundasınız. Eğer bir siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti yoksa adalet kavramı onun için yok demektir. Yoktur adalet. Her türlü kirliliğe bulaştıktan sonra hangi adaletten söz edeceksiniz. Bu kurumların en tepeden başlayarak kurumların da çürümesine yol açar. Tıpkı yargının çürüdüğü gibi. Yargının nasıl çürüdüğünü anlatayım. Bir örnek anlatayım size. Hayatı boyunca tek bir Yargıtay kararının altında imzası dahi olmayan bir kişi İstanbul'da Başsavcı Yardımcısı yanlış hatırlamıyorsam Yargıtay tarafından Yargıtay Üyesi olarak Anayasa Mahkemesine seçildi. 100 yılı aşkın bir kurumun, Yargıtay dediğim bir kurumun düştüğü sefalete bakın, düştüğü ahlaksızlığa bakın. Bir kararın altında dahi imza yok ama Yargıtay Üyesi olarak seçiyor neden? Saraydan talimat aldı diye. 100 yıllık bir kurum bu kadar çürürse çürümenin nerelere gittiğini görmemiz lazım ve her birimize düşen sorumluluk var. Ülkemizi seviyorsak, bayrağımızı seviyorsak, hangi görüşten, hangi inançtan olursa olsun insanımızı seviyorsak adaletten ve siyasi ahlaktan yana tavır almak zorundayız. Cumhuriyet Halk Partisinin tarih boyunca üstlendiği temel görevlerden birisi de budur. Tarihte bizim mal varlıklarımıza el konmuştur, arşivlerimize de el konmuştur ama Cumhuriyet Halk Partisinin kurucu felsefesi hiç değişmemiştir. Ahlaktan, erdemden, iyilikten, güzellikten, demokrasiden kadın erkek eşitliğinden, herkesin kazandığı, alın terinin değerli olduğu anlayışından hep hareket etmiştir. Böyle yürümek zorundayız.

Şimdi ben bunları anlattım ya biliyorum şimdi havuz medyası diyecek ki, olur mu efendim bunlar seçimle geldi. Seçim tek başına bir siyasal iktidara meşruiyet kazandırmaz. Bir daha ifade edeyim duysunlar diye söylüyorum. Seçim tek başına bir siyasal iktidara meşruiyet kazandırmaz. Diyecekler ki, örnek var mı? Var tabii. 1980 darbesinden sonra 82 Anayasası halk oyuna sunuldu. Oranları vereyim size. O darbe anayasasını kabul edenlerin oranı yüzde 91,37. Yani bu ülkenin insanlarının yüzde 91’i darbe anayasasına evet dedi. Hayır diyenlerin oranı yüzde 8,63. Ben o yıllarda İstanbul’da kamu görevlisiydim, hayır diyenlerden birisi de benim. Bu yüzde 8’in içinde ben de varım. Ama az önce söyledim, salt halkın oyunu aldım diye onu kimse meşru kabul etmez. Meşruiyet sıradan bir kavram değildir. Toplumun seni kabul etmesi lazım. Toplumun hangi kesiminin? Aldanmayan kesiminin seni kabul etmesi lazım. Duyguları, inançları sömürülmeyen kesimin seni kabul etmesi lazım. Benim duygularımı sömürüyorsan, inancımı sömürüyorsan, kimliğimi sömürüyorsan ve onun üzerine kendi saltanatını kuruyorsan, bu ona meşruiyet kazandırmaz. Meşruiyet farklı bir kavramdır.

81 ilden geldiniz. Bu dediklerimi gittiğiniz yerde kadınları toplayacaksınız ve onlara anlatacaksınız. Var olan saray iktidarı meşru bir iktidar değildir. Eğer bir yerde ne diyorlardı, böyle Türkiye’nin tehlikeye girmesi halinde bir kavram vardı çok sık tekrar edilen. Beka. Beka sorunu budur işte. Siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyetini kaybetmesidir. Beka sorunu budur. Çünkü bu meşruiyeti kaybettiği andan itibaren emperyal güçlerin kesinlikle oyuncağı haline gelir ve gelmiştir de. Ve tehdit unsuru haline gelmiştir. Bunu bilmenizi isterim.

Bu toplantı için biraz uzun bir şey oldu ama hazır 81 ilin Kadın Kolları il başkanlarını bulmuşken bunları anlatmak zorundayım ve sizler gidip bunları anlatmak zorundasınız. Sadece kadınlara değil erkeklere de anlatacaksınız. Dedim ya kadınların sezgi gücü erkeklere göre çok daha güçlü. Toplayın erkekleri de, il başkanını da çağırın onlara anlatın. Neyin nasıl olması gerektiğini anlatın. Ahlakın, erdemin ne olduğunu, adaletin ne olduğunu anlatmanız gerekiyor.

Hepinize yürekten teşekkürler. Tekrar hoş geldiniz, şeref verdiniz.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, “EŞİT GELECEK” TOPLANTISINDA KONUŞTU