12.09.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ESİAD GENEL İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISINA KATILDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir'de, Ege Sanayici İş İnsanları Derneği Genel İstişare Konseyi Toplantısının açılışında konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının açılış konuşması sonrasında ise iş insanlarından gelen soruları yanıtladı. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun toplantının açılışında yaptığı konuşma şöyle: Ülkenin büyümesi, kalkınması, saygınlık kazanması açısından emek veren dostlarla beraberiz. İki değerli konuşmacıyı büyük bir dikkatle dinledim. Aslında üç aşağı beş yukarı hepimizin kafasında olan, günlük yaşamımızda da sık sık birbirimize sorduğumuz soruları, beklentileri, hatta bana göre bazı çözümleri bir şekliyle dile getirdiler.  Sözlerime başlarken İdlib’de iki şehidimiz var Allah’tan rahmet diliyoruz. Umuyoruz bu topraklara huzur gelir, bereket gelir, alın teri egemen olur. Hep birlikte üretiriz ve hep birlikte kazanırız. Dolayısıyla dış politikaya değineceğim. Faturasının ne kadar ağır olduğunu birlikte görüşeceğiz.  Değerli arkadaşlarım, önce Sıtkı Beyin nasıl bir siyaset istiyoruz diye başladı konuşmasına. Evet nasıl bir siyaset istiyoruz? Aslında yaptığı konuşmanın altına rahatlıkla bütün inancımla imzamı atabilirim. Siyasetin öyle olması lazım. Zaten öyle bir siyaset olmadığı için Türkiye bu konumda. Eğer siz siyaseti bireysel çıkar üzerine inşa etmezseniz veya belli bir kitlenin çıkarları üzerine inşa etmezseniz veya siyaseti çağdaş uygarlığı bir tarafa bırakıp kendi dar politik alanınıza hapseder şekilde bir politika izlerseniz Türkiye bu hale gelir. Dolayısıyla bizim hedef olarak gördüğümüz ve o hedefi aşmak için çaba harcadığımız çağdaş uygarlığı eğer öngörüyor ve o hedefe kilitleniyorsak zaten politikacının sizin söylediğiniz türden bir politikacı olması lazım. Bizim İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemiz var. Aslında keşke o çağrı beyannamemizi bulsaydık da bütün sanayici dostlarımıza verebilseydik. 13 madde halinde bir yüzyılı devirdik ikinci yüzyılda neler yapmamız lazım. Bir yüzyıl acılarımız var, savaşlarımız var, büyük depremlerimiz var, hastalıklarımız var, idamlarımız var siyasal idamlar. Bir yüzyılı böyle bitirdik. Geçen bir yüzyıldan ders çıkararak gelecek yüzyılı inşa etmek zorundayız. Eğer biz yüzyılın daha başlangıcında ilk 25 yılında uçak yapıp ve dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiysek o yüzyılın başlangıcındaki felsefeyi neden kaybettik bunu düşünüp bir tartışmamız lazım.  Değerli arkadaşlarım, Sayın Şükürer’in konuşmasını dinlerken dedim keşke bütün Genel Başkanlar burada olsaydı. Yani Türkiye’yi yönetmeye talip olan bütün Genel Başkanlar burada olsaydı ve sizi dinleseydi. Bu ülkenin iş insanları nasıl bir politikacı istiyorlar? Zaten böyle bir eksende buluşabilirsek yarış iyilikte yarış olur. Biz iyilikte yarışı öncelersek zaten Türkiye hızla büyür ve kalkınır. Çok dinamik bir ülke, genç nüfusu var, nüfus açısından son derece zengin bir ülke ama maalesef zenginliğimizi yeteri kadar kullanamıyoruz. Bazen bunu kavga nedeni bile sayabiliyoruz. Bunu aşmamız lazım.  Efendim Sayın Karabağlı, ekonominin seyrini anlattınız, ekonomideki son gelişmeleri, son verileri anlattınız, yeşil mutabakatı anlattınız, dünya nereye gidiyor aslında biz nerelerde sayıyoruz onu söylediniz. Teknolojide dünya nereye gidiyor biz nerelerdeyiz onu anlattınız. Yapılması gereken şeyler. Evet yapılması gereken şeyleri biliyoruz. Yeşil mutabakat konusunda ilgili Genel Başkan Yardımcısı arkadaşım burada, o konuda çalışmamızı yaptık, bütün büyükelçilerle paylaştık. Dolayısıyla biz Türkiye’yi sağlıklı ve tutarlı geleceğe hazırlamak için bugün elimizden gelen bütün çabaları gösteriyoruz bunu bilmenizi isterim. Daha da acı bir şey söyleyeyim. Sanayici arkadaşlarım şunu çok iyi bilsinler çok pahalı elektrik kullanıyoruz. Akkuyu’daki nükleer santral devreye girdiğinde kilowatt saatine KDV hariç 12,5 cent para ödeyeceksiniz. Sizin rekabet ettiğiniz ülkeler 3 cente kilowaat saatine elektrik kullanırken siz 12,5 cent üstelik garanti etmişsiniz KDV hariç kullanacaksınız. Nasıl rekabet edeceksiniz? Bir sitemimde şu, niye itiraz etmediniz? Rekabet şansınızı ortadan kaldırıyorlar bu yanlıştır niye demediniz? Siz söyledik bu yanlıştır dedik. 12,5 cente elektrik verirsen bu gitmez. Paris sözleşmesi imzalanması lazım, gereğinin yapılması lazım. TÜSİAD’ın yaptığı bir çalışma var 2 milyar dolarlık ek yük gelecek diyor size. Sanayicilere, ihracatçılara gelecek. 2 milyar dolarlık ek yük gelecek. Eğer Paris sözleşmesi imzalanmaz ve gereği yapılmazsa bir süre sonra Türkiye’den AB’ye mal ihraç edecek sanayiciden ya da iş insanlarından ek vergi alınacak. Bir önlem var mı? Yok. Çalışma var mı? Yok. Bunların çözülmesi lazım. Bakın bütün bunlara rağmen karamsar değilim. Hepsini çözebilecek kapasiteye sahibiz, bu ülke sahip. Siyaseten de sahibiz.  AB’den de söz ettiniz. AB bizi üye olarak kabul eder, etmez o ayrı bir şey. AB’nin bize efendim şunu yapın, bunu yapın, yeni bir fasıl açmasını beklemeden eğer biz çağdaş uygarlığı yakalamak ve onu aşmak istiyorsak oradaki bütün kurumları ve kuralları kendi ülkemize de getirmek ve uygulamak zorundayız. Ben bunu dönemin Başbakanı Binali Bey beni ziyaret ederken kendisine açık ve net söyledim. Niye dedim AB’nin fasıl açmasını bekliyoruz. Yani illa oradan talimat mı gelecek biz bunu yapalım diye. Bizim irademiz yok mu, bizim aklımız yok mu? Biz oturalım bütün demokratik düzenlemeleri yapalım, onların öngördüğü bütün kuralları yapalım ve dönüp diyelim ki ne fasılı kardeşim biz zaten hepsini yaptık. Bunu niçin söylüyorum? Bu ülkenin siyasetçileri bu ülkenin insanlarının üçüncü sınıf demokrasiye mahkum edilmemesini istemek zorundadırlar. Eğer bu ülkenin siyasetçileri hayır efendim AB’deki demokrasi bize çok gelir, hatta bir dönem bir darbeci şunu söylemişti bu anayasa bize bol geliyor diye. Özgürlükler vardı anayasa bol geliyor diye kısıtlamalar gelmişti. Biz birinci sınıf demokrasiyi kendi ülkemize getirmek zorundayız ve bunun altyapısını oluşturmak zorundayız ve bunun için AB fasıl açtı, yok fasıl kapattı bunları ortadan kaldırmak zorundayız. Değerli arkadaşlarım, hepiniz biliyorum istikrar istiyorsunuz. İşadamları ekonomide istikrar, siyasette istikrar. İstikrar nedir diye sözlüğe baktım. Sizin adınıza sözlüğe baktım. Şöyle diyor, düzenlilik, düzenlilik içinde sürüp gitme kararlılık. Güzel ekonomide istikrar istiyor var mı? Yok. Demokraside istikrar var mı? Yok. Normal yaşamımızda istikrar var mı? Yok. Yönetimde istikrar var mı? Orada da yok. O zaman kararlılık nerede bunun? Benim hem siyaset, hem bürokratik yaşamımda duyduğum en yüksek söz ya da fazla söz istikrar kavramıdır. İstikrar sözcüğüdür. Nereye gitseniz bir şekliyle istikrardan söz edilir.  Diğer ülkelerle kıyaslıyoruz. AB ülkeleriyle kıyaslıyoruz. Aslında siyaset eğer normal rayında, zemininde yürüyebilirse aslında çok fazla ülke için yapacağı çok fazla bir şey yok. Siyasetin yapacağı öngörüleri gerçekleştirmek için sağlıklı ve tutarlı hedefler belirlemektir. Öngörüleri gerçekleştirmek için Türkiye’nin büyümesi ekonomide, bilimde, kültürde, sanatta büyümesi için öngörülen hedefleri belirlersiniz, o hedefleri kamunun kurumlarıyla özel sektör beraber gerçekleştirirler. Bunu şunun için söylüyorum, devleti yönetmek aslında çok kolay bir şeydir. En kolay şey devleti yönetmektir. Ben bunu söylediğimde başlangıçta büyük itirazlar gelmişti ya devlet yönetimi bu kadar kolay mı? Evet. Niye kolay? Çünkü devlet yönetiminde herkesin görevi yasalarla, yönetmeliklerle, tüzüklerle belirlenmiştir. İhale nasıl yapılacak yasası var. Genel Müdür ne yapacak kuralı var. Odacı ne yapacak? Yönetmeliği var. Efendim Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu ne yapacak bütün bunların hepsinin tanımı var aslında. Sorun nereden kaynaklanıyor? Sorunun kaynaklandığı nokta şu; siyaset kurumu yasalara ve kurallara aykırı bürokrasiye talimat verdiği zaman sorun çıkmaya başlıyor. İhaleyi ona değil buna ver. O zaman devlette liyakati öldürüyorsunuz. Mesela bildiğim kadarıyla Belçika’da uzun süre hükümet kurulamadı. Hiçbir Belçikalı, hiçbir gazeteci, hiçbir yazar çıkıp da mahvolduk ne olacak bu memleketin hali diye sormadı. Çünkü bürokrasi yasal ölçüler içinde tıkır tıkır çalışıyordu. Hiç kimsede hükümet kuruldu, kurulmadı böyle bir arayış içine de girmedi. Bizde ise her şey siyasete kilitlendiği için, siyasi otorite en ufak şeye doğrudan müdahale ettiği için sistem gelip belli yerlerde belli zamanlarda tıkanabiliyor.  Değerli arkadaşlarım, kötü yönetiliyoruz. Bir örnek vereceğim Merkez Bankası. Merkez Bankasının yasası var 1211 sayılı yasa. Madde 4; Merkez Bankasının temel görev ve yetkileri diyor. Malum söyledim az önce her bakanın, her kurumun, bürokrasideki her mevkiinin görevleri yasalarla, yönetmeliklerle, tüzüklerle belirlenmiştir. Merkez Bankasının yetkileri de belirlenmiş. Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Az önce istikrarın ne anlama geldiğini söyledim zaten. Temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Siyasi otoriteden bağımsız olarak doğrudan kendisi belirler neden? Fiyat istikrarını sağlamak onun görevi. Güzel. Peki, 2021’de bir kararname çıktı Cumhurbaşkanlığı fiyat istikrarı komitesi kurulması hakkında kararname. Orada da söylüyor fiyat istikrarı komitesi kurulmuştur diyor. Merkez Bankasında değil Merkez Bankasının dışında. Bu ne anlama geliyor? Parlamentonun Merkez Bankasına verdiği bir yetkinin Cumhurbaşkanlığı tarafından o yetkinin elinden alınıp başka bir yere verilmesi demektir. Bir komite kuruyorsunuz. O zaman devletin yönetiminde istikrar olur mu? İstikrar olmaz. Merkez Bankası Başkanı bakacak fiyat istikrarından yasaya göre ben sorumluyum, öbür taraftan birisi bakacak diyecek ki kararnameye göre de ben sorumluyum. O zaman fiyat istikrarını nasıl sağlayacağız. Dolayısıyla temelde bir yönetimde sorunumuz var. Yönetim sorunumuz var işin özü.  Bir örnek daha vereyim Ekonomik Sosyal Konsey. Rahmetli Ecevit Ekonomik Sosyal Konseyi başlangıçta bir kararnameyle kurdu. Sonra yasası çıktı, sonrada referandumda bu bir anayasal kurum haline geldi. 166. madde anayasa Ekonomik Sosyal Konsey. Kuruluş amacı neydi? Ekonomik ve sosyal yaşamda bir sorun çıkarsa veya sorun çıkma potansiyeli varsa işin aktörleriyle siyaset kurumunun bir araya gelmesi ve sorun büyümeden sorunun çözümüne yönelik politikaların oluşturulmasıydı. Enflasyon mu yükseliyor çağırılacak iş dünyasından saygıdeğer işte Türkiye Odalar Borsalar Birliği veya sizler gibi kuruluşlar, Esnaf Odası vs. toplanacaklar öbür taraftan da siyasetçiler. Sorun nedir oturacaklar Ekonomik Sosyal Konseyde bunu görüşecekler, tartışacaklar ve çözüm üretecekler. Yasasına göre üç ayda bir toplanması gerekiyordu ve başkanlığını da Başbakanın yapması gerekiyordu. Bu kalktı. Ekonomik Sosyal Konsey en son 5 Şubat 2009’da toplandı. Hiç toplanmadı pandemi dönemi dahil olmak üzere. Bunlar var biliyoruz, sorun var biliyoruz.  Şimdi bana gönderdiğiniz yazıda sizin vizyonunuz nedir diye sormuşsunuz. O vizyona ihtiyacımız var gelin anlatınız demişsiniz. Sorunları uzun uzun anlatmanın hiçbir mantığı yok. Çünkü hepiniz zaten sorunların içindesiniz. Bir siyasetçiyiz elbette bizde ilgileniyoruz ama siz aynı zamanda elinizi taşın altına da koymuş kişilersiniz. Dolayısıyla sorunların nasıl aşılacağı konusunda düşüncelerimi, öngörülerimi aktarmak isterim. Bunlardan birincisi şudur, bir ülkede demokratik standartlar yüksek değilse yani gelişmiş ülkelerin öngördüğü demokrasi bizim ülkemizde de yoksa asla ve asla altını bir daha çiziyim asla ve asla sağlıklı büyüyemezsiniz, saygınlık kazanamazsınız. Çünkü demokratik standartların yüksek olması demek herkesin can ve mal güvenliğinin sağlanması demektir. Hukukun güvence altında olması, hukuki güvence altında olması demektir can ve mal güvenliğinin. Bunun için demokratik, laik, sosyal hukuk devleti tanımı da vardı az önce yansıda da gördük onu. Dolayısıyla biz can ve mal güvenliğini sağlamak zorundayız. Yargı bağımsızlığını sağlamak zorundayız. Yargıç atamaları yapılıyor mesela. Bunların bazılarını parlamento yapıyor. Parlamento yargıç atamalarını şöyle yapıyor. Bizim partiden mi değil mi? Bizim partidense atamasını yapalım, bizim partiden değilse onu bir köşeye çekelim. Oysa olması gereken şu, parlamentoya geldiği zaman, komisyonlarda görüşüldüğü zaman yargıcın özgeçmişine bir bakmak lazım bu yargıçlık yaptığı dönemde kaç kararı Yargıtay tarafından onandı, yabancı dil biliyor mu, bilmiyor mu, yazdığı bir makale var mı, yok mu? Bunlara bakmak lazım. Bunlara parlamentoda üzülerek ifade edeyim parlamentonun da bir üyesi olarak üzülerek ifade edeyim böyle bir seçim yapılmıyor. Böyle bir seçimin yapılması lazım. Siz yargıç atayacaksanız Anayasa Mahkemesine veya bir başka yere atacaksanız öncelikle bunlara bakılması lazım. Buna ne diyoruz biz? Liyakat diyoruz. Devlet liyakatle yönetilir.  Değerli arkadaşlarım, siyasetin demokratik standartları tam getireceksek siyasetin kirlilikten arınması lazım. Siyaset üzülerek yine ifade edeyim kirlilikten arınmış değil. Bir kişi siyasete girip zenginleşiyorsa orada sorunumuz var demektir. 27,5 yıl kamuda çalışıp daha sonra siyasette görev yapan birisi olarak ifade edeyim, siyasette zenginleşmek mümkün değildir arkadaşlar. Bir siyasi ahlak kanununun çıkması lazım siyasetin kirlilikten arınması için. Bir başka şeyin daha yapılması lazım. Bütçe yasaları görüşülüyor, hepinizde takip ediyorsunuz bütçe büyüklükleri nedir, işte büyüme oranı nedir, enflasyon nedir, paralar nerelere harcandı vs. ya da harcanacak diye. Ama onlar gelecek yıla ait bütçeler. Birde sizin ödediğiniz vergilerin nerelere harcandığını gösteren kesin hesap kanunu var. Yani geçen yıla ait bütçe. Kesin hesap komisyonu bizim öngörümüz, değerli sanayici arkadaşlarım bizim öngörümüz ve hedefimiz. İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde de bunu açık ve net bir şekilde yazdık. Bütçe Plan Komisyonu dışında bir kesin hesap komisyonu oluşturacağız, kesin hesap komisyonunun başkanı mutlaka muhalefetten olacak ve paranın nerelere ne kadar harcandığının hesabı iktidar tarafından muhalefete verilecek. O zaman göreceksiniz para yerinde ve zamanında harcanıyor mu harcanmıyor mu? Bunun olması lazım. Bunun içinde sizin desteğinize ihtiyacımız var. Söylemle her şey çözülmüyor. Ben vergi veriyorum bu para nereye gidiyor? Bu soru sorulmuyor. Bu sorunun sorulmadığı yerde demokrasi aksaktır. Demokrasinin çıkış nedeni ödediğim vergileri nereye harcadın bana bunun hesabını ver sorusunun sorulmasıyla başlar. Demokrasinin çıkış noktası budur. Bu soru sorulmuyor. Bu soruyu sordurtmak için kesin hesap komisyonu kurulması, iktidarın muhalefete en azından plan bütçe komisyonu dışında kesin hesap komisyonunda hesap vermesi lazım paraları şuraya harcadım diye. Büyük yatırımlar var evet. Kaça yapıldığını kimse bilmez niçin? Ticari sır. Devlet yönetiminde ticari sır olmaz. Ne demek ticari sır? Parasını ben ödeyeceğim ama maliyetini bilmeyeceğim. Olmaz. Dolayısıyla demokrasi tek başına bir kural değildir ya da bir söylem değil. Bir kurallar bütünüdür. Devletin saydamlığı üzerine başlayıp ileriye doğru giden insan hakları vs. yargı bağımsızlığı, can ve mal güvenliği, düşünceyi ifade özgürlüğü bir kurallar bütünüdür ve o kurallar bütününün sağlanması lazım. Birinci kuralımız; vizyonumuzun birinci kuralı demokrasisi gelişmiş bir ülke haline gelmek. Demokrasisi gelişmiş bir ülke olmazsanız büyümeyi unutun, kalkınmayı da unutun. Çünkü dünyada böyle bir örnek yok. Bunu sorduk, iktisatçılarla da tartıştık. Can ve mal güvenliğim yoksa ben niye fabrika kuruyum, yabancılar niye gelsin buraya. Gelmiyorlar, yatırım yapmıyorlar. Spekülatif amaçlarla geliyorlar yüksek faiz veriyoruz geliyor 1 yıllığına, 6 aylığına yüksek faizi alıp kendi ülkesine gidiyor. Ve sizin ödediğiniz vergilerin büyük bir kısmı Londra’daki tefecilere gidiyor kimse kusura bakmasın. Bunu siz içinize sindirir misiniz bilmiyorum ama biz içimize sindiremiyoruz. Bu ülkede biz kazanalım, bizim sanayicimiz yatırım yapsın, iş insanlarımız yatırım yapsınlar, istihdam yaratsınlar ve Türkiye’yi büyütelim.  Efendim ikincisi, üreten Türkiye. Demokrasiyi sağladıktan sonra, büyüttükten sonra çağdaş uygarlığı yakalamanın ikinci yolu üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım, her alanda üretmesi lazım. Az önce tarımdan da söz edildi. Her şeyi ithal eder hale geldik. Konya’dan küçük Hollanda bizim 10 katımız tarım ürünü ihracatı yapıyor. Niye biz yapamıyoruz, hangi gerekçeyle yapamıyoruz. Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı diye bir teşkilat vardı ve orada çok nitelikli insanlar çalışırdı. Nerede bu Devlet Planlama Teşkilatı? Kapatıldı. Niye kapatıldı, hangi gerekçeyle kapatıldı? Bir ülkenin ekonomisini sağlıklı planlayamazsanız kaynakları nasıl en verimli şekilde kullanabilirsiniz? Biz ne düşünüyoruz? Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız sıfırdan. En nitelikli insanları orada istihdam edeceğiz. Ülkeler sadece 5 yıllık, 10 yıllık değil 50 yıllık, 100 yıllık planlar yapıyorlar. Bizim planlama teşkilatını kaldırdık. Emin olun adım gibi biliyorum belki çoğunuzun haberi bile yoktur. Bu düzenin değişmesi lazım. Hakça bir düzenin gelmesi lazım. Planlama ne demektir? Kaynakların en verimli şekilde kullanılması demektir. Kaynaklar en verimli şekilde kullanılmazsa ülkeyi sağlıklı büyütemezsiniz, kalkındıramazsınız. Tabi bu yapılacak. Benim bildiğim, nereye gidersem sanayicilerle nerede konuşursam Gaziantep’te de, burada da, başka yerlerde de ara eleman sıkıntısı çekiyorlar. Nitelikli eleman, ara eleman bulamıyoruz diyorlar. Onun içinde düşüncemiz var. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız ve yatılı olacak. Teknoloji liselerini organize sanayi bölgesi yönetimiyle milli eğitim bakanlığı birlikte oluşturacaklar ve yönetecekler. Altyapısını tümüyle organize sanayi bölgesi oluşturacak, müfredatı birlikte belirleyecekler. Öğrenci orada okuyacak, üçüncü sınıftan sonra staja başlayacak, staja başlarken fabrikalarda onun sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek, mezun olduğu zamanda zaten fabrikada ustabaşı gördü, işçiler gördü, patronu gördü veya fabrikanın müdürünü gördü işi hazır olacak. Eğer üniversiteye gitmek istiyorsa izdüşümü üniversiteye artı puanla gidecek. Dolayısıyla teknoloji liseleri sizin özellikle ihtiyaç duyduğunuz ara eleman ihtiyacını büyük ölçüde gidermiş olacak.  Tabi üreteceğiz de ne üreteceğiz? O da çok önemli bir soru. Eğer 21.yüzyılda katma değeri yüksek ürün üretemezse Türkiye dünyada söz sahibi olamaz. Katma değeri yüksek ürün üretmenin yolu üniversitelerden geçiyor. Üniversitelerde bilgi üretirseniz katma değeri yüksek ürün üretirsiniz. Çünkü üniversitenin ürettiği bilgiyi sanayici elle tutulur metaya dönüştürüyor. Yazılım sektörü niye bizde çok gelişmiyor, hangi gerekçeyle gelişmiyor? Hindistan’da bu çok gelişmiş. Hindistan’a bir ekip gönderdik parti olarak. İktidar gönderemiyor ama biz Türkiye’nin yönetimine talip bir parti olarak oraya uzmanları gönderdik. Yazılım sektöründe neden Hindistan bu kadar ilerde? Fazla değil 1,5 sayfalık bir rapor. Okul öncesi eğitimde oyun içinde çocuklara matematiği öğretiyorlar ve çocuk müthiş bir mukayese yeteneğini kazanıyor. Biz bunu yapamaz mıyız? Yapabiliriz. En nitelikli elemanlarımız üniversiteden mezun olanlar yurtdışına gidiyorlar. Çünkü Türkiye’de çalışmak istemiyorlar. Bir, özgürlük alanları sınırlandığı için. İki, kendi kapasitelerini eğitimlerine uygun bir sanayi alanı bulamadıkları için. Demek ki bunu aşmamız lazım. Bunun bir devlet politikası olması lazım ve bu politikanın sanayiciyle beraber sürdürülmesi lazım, götürülmesi lazım. Katma değeri yüksek ürün üretemezseniz gelişmiş ülkelerin ürettiği katma değerli ürünlerin pazarı konumuna gelirsiniz. Cep telefonlarında olduğu gibi. Bunun için ne yapması lazım? Türkiye’nin çip üretmesi lazım çip. Zorlu grubu çip üreteceğim ama 1 milyar dolara ihtiyacım var demişti. Bende o zaman şu açıklamayı yapmıştım. O zaman henüz bu tek adam rejimi gelmemişti. Ben Başbakan olsaydım Zorlu grubuna 1 milyar dolarlık teşviki verirdim çip üretsin diye. Evet Türkiye’nin çip üretmesi lazım. Eğer siz sanayide sınıf atlamak istiyorsanız, katma değeri yüksek ürün üretmek istiyorsanız bu işi yapacak olan firmaya ya da firmalara her türlü desteği vermek zorundasınız. Makine halısı eyvallah yapalım yapmayalım demiyorum ama eğer siz makine halısını yapan makineleri üretmek istiyorsanız, orada çip kullanmak istiyorsanız asıl nüveyi üretmek zorundasınız sınıf atlamak için. Bu yapılmıyor bunun yapılması lazım. O açıdan üniversiteler çok önemli. Eğer siz üniversitelerin rektörünü ben tayin edeceğim, benim adamım olacak üniversitenin rektörü. Olmaz. Bilgiyi mahvedersiniz, üniversiteyi mahvedersiniz. Üniversitelerin bir kültürü vardır ve her üniversite kendi kültürünü oluşturmak zorundadır. Orası ayrı mekanlardır. Onlar sıcak siyasetin konusu olmaz üniversiteler. Üniversitelerde bırakın sıcak siyasetin konusu olmayı üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır. Öyle bir zemin yaratmak zorundasınız üniversitelerde. En aykırı düşüncelere imkan sağlamalısınız. En aykırı düşünceler toplumu değiştirebilir, dönüştürebilir. Dolayısıyla üniversite dediğiniz kuruma büyük önem vermek zorundasınız.  Demokrasimizi geliştirdik diyelim, katma değeri yüksek ürünler üretmeye başladık diyelim, yargımız tarafsız ve bağımsız diyelim, düşünceyi ifade özgürlüğünün önünde hiçbir sınırlama yok diyelim, devlet yaptığı bütün harcamaların hesabını kuruşu kuruşuna milletine veriyor ve halka veriyor diyelim. Kesin hesap komisyonu kuruldu muhalefet partisi her türlü soruyu rahatlıkla iktidar partisine sorabiliyor vergiler, borçlanmalar nerelere harcandı, ne yapıldı vs. diye. Yeter mi? Hayır. Üçüncü biz vizyona ihtiyacınız var güçlü bir sosyal devlet. Eğer siz güçlü bir sosyal devlet kuramazsanız sorunu çözemezsiniz, barışı sağlayamazsınız, iç huzuru sağlayamazsınız. Ne diyor atalarımız? Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı bir Türkiye’yi inşa etmek zorundasınız. Güçlü sosyal devlet aynı zamanda kendi iç barışını sağlamış devlet demektir. Güçlü sosyal devlet geleceği daha sağlıklı düşünen bir toplumsal yapı demektir. Ve geleceği güçlü devlet aynı zamanda sosyal devletin bütün kurullarını yerine getiren devlet demektir. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir diyoruz. Sosyal devlet toplumda zayıf olan kesimlerin, zayıf olan insanlara destek veren devlet demektir. Bunun içinde bir projemiz var. Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Aile Destekleri Sigortasıyla hiç kimse Türkiye Cumhuriyetinde kendisini yalnız hissetmeyecek, aç ve açıkta hissetmeyecek. Aile Destekleri Sigortasını biz mi bulduk? Hayır efendim. Gelişmiş bütün ülkelerde uygulanıyor. Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 sayılı sözleşmesi. Biz bunu kabul etmişiz zaten. Ne zaman? 1971 yılında. Parlamentodan yasasını da çıkarmışız. 1971 – 2021 50 yıldır uygulanmıyor niçin? Çünkü yoksulluk siyasete malzeme ediliyor, yoksul insanların oylarını nasıl alabiliriz bu çabayla hareket ediliyor. Yoksul insanların onuru korunmuyor. Onun yoksulluğunu teşhir ediyoruz biz. Sıraya diziyoruz, herkese yoksullar diye çağırıyoruz televizyon kameralarını onlara küçük armağanlar veriyoruz düşünmüyoruz bu insanların yoksulluğu onların kaderi mi değil mi? Yoksa devletin görevini yapmamasından mı, siyaset kurumunun görevini yapmamasından mı kaynaklanıyor? Dolayısıyla vizyonumuzun üçüncü ayağı güçlü bir sosyal devleti inşa etmektir.  Demokrasinizi geliştirdiniz çok iyi, her şey mükemmel. Üretiyorsunuz her şey mükemmel, güçlü bir sosyal devlet oluşturdunuz her şey mükemmel yeterli mi? Hayır. Dördüncü vizyon sürdürülebilirlik. Bunun sürdürülebilir olması lazım. Çünkü demokrasi sürekli gelişen bir kavram. Eskiden demokrasi farklı anlaşılıyordu şimdi katılımcı demokrasi diyoruz. Elin oğlu yol yaparken bile sandığı koyuyor oraya bu yolu yapıyım mı, yapmayım mı ne düşünüyor vatandaş? Referandum yapıyor. Dolayısıyla sürdürülebilirliği sağlayacak en önemli aktörde yine devletin kendisi ama devletin içindeki liyakatli kadrolar. Çünkü devlet dediğiniz kurum liyakatli kadrolardan oluşmazsa dünyadaki gelişmeleri sağlıklı izleyemez. Siyaset kurumu bunu yeteri kadar izleyemez. Çünkü siyaset kurumu yani bir siyasi parti devleti halktan aldığı yetkiyle 5 yıllık süre için yönetmek üzere geliyor. Ama devlet bakidir ve devletin kadroları vardır. Siyaset kurumu geldiği zaman diyelim ki Sağlık Bakanı hayatında sağlıkla ilgili makale bile okumamış olabilir. Ama onun kadroları önce bakana brifing verirler. Sağlık nedir, sorunlarımız nedir, nerelerde kümelendi, nasıl çözmemiz lazım, dünya nereye gidiyor. Bürokrasi bakanı eğitir, bakana her türlü bilgiyi verir. Sonra siyasi partilerin kendi hedefleri vardır, ilkeleri vardır o ilkelere göre politikalar oluşturulur. Eğer siz devlette liyakati yok ederseniz devlet bugünkü hale düşer. Ne yapacağını kimse bilmez. Şu çok önemli bir örnektir ve benim içimi yakan bir örnektir. Yangın çıkmış talimat bekliyorlar yangını söndürelim diye. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla söndürüyoruz. Ne demek ya. Yangın çıktı kardeşim bunun talimatı mı olur? Ama liyakati yok ederseniz devlet böyle bir pozisyona düşebilir. Demek ki stratejimizin dördüncü ayağı sürdürülebilirlik. Demokrasimizi büyüteceğiz, geliştireceğiz, çağdaş bir devlet oluşturacağız, yargı bağımsızlığını sağlayacağız, herkesin can ve mal güvenliği olacak ve Türkiye’de yaşayan herkes Ankara’da hakimler var diyecek haksızlığa uğradığı zaman. Yabancı sermaye gelecek güven içinde yatırım yapacak. Bizim iş insanlarımız şimdi Romanya’ya, Polonya’ya, Sırbistan’a yatırım yapıyorlar çünkü güven duymuyorlar. Yatırım yapamıyorlar geleceğimizi göremiyoruz diyorlar. Döviz ne olacak, dolar nereye gidecek, ne yapacağız bilmiyorlar. Bilemezler, bilme şansları da yok. Belirsizlik üzerine devlet yönetilmez. Devlet planlamayla, sağlıklı bir öngörüyle devlet yönetilir. Onun kadroları vardır çünkü. Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar. Devleti yönetmek için iktidar olurlar. Liyakate verdiğim bir örnek vardı burada da değerli iş insanlarına o örneği vermek isterim. Devlette şef olmak için en küçük kademe şef olmak için bir KPSS’den yüksek puan alacaksınız, atamanız yapılacak, belli bir süre çalıştıktan sonra şeflik sınavına gireceksiniz ondan sonra şef olacaksınız. Bakan olmak için iki şeye ihtiyaç var. Bir, savcılıktan iyi hal kağıdı, birde ilkokul diploması o kadar. Bakan olabilirsiniz. Demek ki, devletle siyaset arasındaki fark bu. Bir siyasi parti devlet olmaya kalkarsa bu bürokrasiyi tamamen yerle bir etmiş olur. O nedenle devlet yönetiminde liyakat önemlidir. Adalet, liyakat bunlar kardeş kavramlardır ikisi zaten bir arada olur. Liyakatli kadro devleti adaletle yönetir. Siyaset kurumu yasadışı bir talimat verdiği zamanda siyaset kurumunu uyarır bu yanlıştır der. Onun olmaması gerekir diye de uyarır.  AB’ye üyelik konusuna değindiniz kısaca. AB’nin bizi üye alıp almaması hiç umurumda değil. Umurumda olan şu, AB’de yer alan bütün demokratik kuralların bizim ülkemizde de olmasıdır. Biz kendi iç dinamiklerimizle çok hızla büyür AB’deki pek çok ülkeyi de kişi başına gelirde aşabiliriz. Yeter ki iyi bir planlama yapalım. Biz sadece kendi ülkemiz için değil, biz aynı zamanda bütün Ortadoğu’da hem barışı, hem huzuru sağlayabiliriz, hem de Ortadoğu’nun kalkınmasına en büyük katkıyı veren ülke oluruz. O nedenle İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kuracağız dedik. Ortadoğu’da kavgayı bitireceğiz. Ortadoğu’da barış olacak, Ortadoğu’da huzur olacak, Ortadoğu’ya yatırım bizim iş insanlarımız tarafından götürülecek.  Göçmen politikası, Suriye politikası. Kararlıyım o konuda. Kesinlikle Suriyeli kardeşlerimizi onların bütün ihtiyaçlarını karşılayarak kendi ülkelerine göndereceğiz. Hiçbir tereddüdüm yok burada bunu AB’yle beraber yapacağız, onların fonlarıyla beraber yapacağız bizde katkıda bulunacağız. Dış politika 180 derece değişmesi lazım. Bu dış politika Türkiye’ye fayda getirmez tam tersine zarar getiriyor. Defalarca söyledim Mısır’la niye kavga ettiniz roro seferlerini iptal etti. Kızdılar bir sürü laf ettiler. Şimdi Mısır’la barışmak için yarışıyorlar acaba Mısır’la nasıl barışabiliriz diye. Suriye’nin içişlerine müdahale ettiler. Niye müdahale ettiniz kardeşim. Suriye bu hale geldi. Dış politikanın… Orada bir cümle kullanmıştınız bu önemli Sayın Karabağlı notumu aldım. AB değerler üzerinden değil çıkarlar üzerinden politika oluşturuyor diye. Doğrudur çünkü bizde onların değerleriyle bizim değerlerimiz arasında dünya kadar fark var. Yani onlarda en ufak bir yolsuzluk yapan siyaset kurumunun dışına çıkıyor bizde ne kadar büyük yolsuzluk yaparsanız o kadar yukarı çıkıyorsunuz. Nasıl adam değerler üzerinden siyaset yapsın. Yani bu değerler üzerinden siyaset olmaz. Dolayısıyla biz önce babalarımızın, dedelerimizin bize verdiği değerleri korumalıyız, o değerler üzerinden yola çıkmalıyız. Bu değerlerin hiç olmadığı bir yerde AB değerler üzerinden siyaset. Nasıl yapsın bu değerler üzerinden siyaset yapamıyor zaten. Yan yana bile gelemiyoruz, oturup konuşamıyoruz da. Dolayısıyla önce biz hani derler ya önce bir mahalleni düzelt. Evimizi bir düzelteceğiz evimizi. Bakın gençlerimiz geleceklerini yurtdışında arıyorlar içimi yakan bir şey bu. Bakın bizim gözbebeğimiz kurumlar var nitelikli insanların çalıştığı kurumlar. Bunların büyük bir kısmını Hollanda aldı. Hollanda kaptı. Önce bir kişiyi götürdü sonra onlarca kişi gitti ve çok yüksek ücretlerle gittiler. Oysa bunlar bizim ülkemizde çalışıyorlardı. Demek ki, özgürlük dediğiniz kavram aynı zamanda huzur içinde çalışmanın güvencesi oluyor. O güvenceyi gençlerimize vermemiz lazım.  Efendim bunun için yeni kurumlara ihtiyacımız var, yeni kurallara ihtiyacımız var yeniden kurallara ihtiyacımız var ve yeni kadrolara ihtiyacımız var. Yeni kadrolar, yeni kurullar ve yeni kurallar. Bunlara ihtiyacımız var. Bunları sağlayabilir miyiz? Elbette sağlayabiliriz. Karamsar mıyım? Asla karamsar değilim. Türkiye kendisini toparlar mı? 5 yıl içinde çok farklı bir Türkiye’yi inşa etmek mümkün. Öyle 15 – 20 yıl falan değil 5 yıl içinde. 5 yıl içinde bölgenin en güçlü devleti, 5 yıl içinde istihdam sorununu büyük ölçüde çözmüş, 5 yıl içinde katma değeri yüksek ürün üretmeye kilitlenmiş bir sanayi, 5 yıl içinde yeni bir teşvik politikası, yeni bir bütçe politikası, yeni bir para politikası izleyerek bütün bunları düzeltmek mümkün. 5 yıl içinde bakın, ilk 6 ayda bu topluma rahat bir nefes aldırmak mümkün ilk 6 ayda. Gelecek güvencesi vereceksiniz, düşünceyi ifade özgürlüğü vereceksiniz. Ben bazen söylüyorum bize oy verin diyorum çünkü bizi en rahat eleştirebileceğimiz ortamı yaratacağız size diyorum. Eleştirmek ya da eleştiriden ders çıkarmak kadar değerli bir şey var mı? Bir politikacının alkışa değil eleştiriye ihtiyacı var. Zaten politikacı bu bilinçte olsa memlekette sorunlar çözülecek. Vay beni niye eleştirdin? Kardeşim eleştirecek. Senin yanlışını belki oradan öğreneceksin, hatanı oradan öğreneceksin. Dolayısıyla medya özgürlüğü bu açıdan çok ama çok değerlidir. Gazeteci istediğini yazmalı, eleştirebilmeli. Varsa yanlışı açarsın telefon şurası yanlıştır dersin, belgesini gönderirsin bu haber yanlıştır diye. Ama herkesin ağzına bant çekip hiç kimse konuşmayacak derseniz veya beni eleştirmeyecek derseniz o zaman farklı bir Türkiye tablosu ortaya çıkar.  Biraz uzun mu konuştum Sayın Başkanlar? Efendim hepinize yürekten teşekkür ederim. Söyledim, hep şu söylenirdi Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olarak. Efendim CHP hep eleştirir. Sayın Başkanlar, değerli sanayiciler, son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir buna inanmanızı isterim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan partiyiz. Türkiye’de kimin, kimlerin hangi sosyal kimliklerin ne sorunu varsa her soruna çözüm ürettik. Apartman görevlisi mi çözüm ürettik, muhtar mı çözüm ürettik, kadrosuz çalışanlar çözüm ürettik, sanayicimi çözüm ürettik. Güçlü bir sosyal devlet mi çözüm ürettik. Bu söylediğim 4 aşamalı vizyon birbirini tamamlayan halkalardır aynı zamanda bunlar. Ortasındaki halka güçlü bir Türkiye’dir ve geleceği olan bir Türkiye’dir. Biz bunu yapabiliriz. Yapmamak için hiçbir nedenimiz yok.  Dolayısıyla sorun karşılıklı güveni sağlamak zorundayız. Güven bunlar yapılabilir. Her şeyi hayata geçirmek mümkün, güzellikler içinde hayata geçirmek mümkün ve hayata geçirdiğiniz her şeyin hesabını vermek mümkün, her kuruşun hesabını vermek mümkün. O zaman göreceksiniz ki Türkiye hızla büyüyecektir, hızla gelişecektir. Bunu yapacağız. Bu işin aktörleri sanayiciler onu da söyleyeyim. Bana sordular bir yerde bir cümleyle sanayiciyi tanımla dediler. Olur dedim. Sanayici ekonominin kamu görevlisidir dedim. Evet inanıyorum sanayici ekonominin kamu görevlisidir. Çünkü sanayici kendisini aşmış kişidir. Artık o 5 lira kazanıyım, 10 lira kazanıyım diye değil ne kadar çok istihdam yaratacağım, katma değeri yüksek ürünü ne zaman üreteceğim, ne kadar ihracat yapacağım, ülkeme ne kadar döviz getireceğim. Artık o kendisini aşmış bir insandır. O nedenle sanayiciyi ekonominin kamu görevlisi olarak görüyoruz. Sanayici dinamik bir toplumun bütün gücünü kullanmalı ve Türkiye’yi çağdaş uygarlığa kavuşturmalı. Temel bir aktördür bu açıdan sanayici. Katma değeri yüksek ürünü kim üretecek? Ben üretmeyeceğim, politikacı üretmeyecek, çiftçide üretmeyecek onu. Ama o üniversiteyle işbirliği yaptığı zaman katma değeri yeterli ürünü üretecektir.  Keşke arzum tabi bir silikon vadisi gibi bir vadiyi mesela İzmir’de oluşturmak, İstanbul’da oluşturmak. Bunlar çok önemlidir. Bizim üniversitelerimizde çok nitelikli hocalarımız var. Bunlar bazen konuşamıyorlar, bazen düşüncelerini ifade edemiyorlar, bazen çekiniyorlar baskı vs. falan filan ama sanayicilerle, sizlerle yan yana geldikleri zaman bunlar bütün düşüncelerini rahatlıkla aktarabiliyorlar. Müthiş olağanüstü bir birikim var bu birikimin güzel bir yere kanalize edilmesi lazım.  Efendim sözlerimi bitirirken bir Çin bilgesinin öyküsünü anlatayım size. Siyaset nasıl olmalı diye, siyasetçiden neleri bekliyoruz diye söylediniz bunu ifade edeyim. Çin bilgesi der ki, biz üç kardeştik üçümüzde doktorduk. En büyük kardeşimiz hasta geldiği gün tedavi ederdi dolayısıyla öldüğünde kimse fark etmedi yeni bir hasta geldiğinde fark ettiler ki doktor ölmüş. İkinci kardeşimiz biraz uyanıktı diyor hasta geldi tedavi etmedi diyor, mahalleye yayıldı tedavi etmedi, eyalete yayıldı tedavi etti öldüğü zaman eyalet onu eyaletin kahramanı ilan etti. Üçüncü kardeşimiz en uyanığı hasta geldi hiç tedavi etmedi. Mahalleye yayıldı, eyalete yayıldı tedavi etmedi, bütün Çin’e yayıldıktan sonra tedavi etti öldüğü zaman Çin onu ulusal kahraman ilan etti. Bunu şunun için anlatıyorum, 21.yüzyılda kahramanlara ihtiyacımız yok. 21.yüzyılda akılcı düşünen politikacılara ihtiyacımız var. Bol keseden konuşana değil, hedef gösterip hedefin arkasında koşan ve Türkiye’yi ileriye taşıyacak olan politikacılara ihtiyacımız var. Dolayısıyla biz 14., 13.yüzyıldaki öyküleri değil 21.yüzyılda kendi öykümüzü yazmalıyız. Kendi öykümüzü de birlikte yazabiliriz. İş insanlarıyla, sanayicilerle, çiftçilerle hep beraber yazabiliriz ve biz kendi ülkemizi çağdaş uygarlığa önce kavuşmak ve sonra aşmak için kendi ülkemizi noktalara rahatlıkla taşıyabiliriz.  Biraz uzun oldu kusura bakmayın. Hepinize yürekten teşekkür ederim. Şimdi sıra geldi sizin sorularınıza. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler