28.10.2018
28.10.2018
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DUMLUPINAR SOSYAL TESİSLERİ VE BAŞKOMUTAN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MİSAFİRHANESİNİN AÇILIŞINDA KONUŞTU
(28 EKİM 2018)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
- “Önümüzdeki süreç içinde hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu işin sağı solu yoktur. Bu bir vatanseverlik olayıdır. Bu nedenle bütün vatanseverleri, ülkesini, vatanını ve bayrağını sevenleri yeniden bir milli mücadele için göreve davet ediyoruz”
- “Ben Tunceli’nin Nazimiye ilçesinin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde doğdum. Bu cumhuriyet sayesinde devletin en önemli makamlarında görev yaptım. Bu cumhuriyetin sayesinde milletvekilliği, grup başkanvekilliği yaptım ve bu cumhuriyetin sayesinde ben CHP Genel Başkanlığı yaptım ve yapıyorum. Bunların tamamını cumhuriyete borçluyum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum”
- “Cumhuriyet fazilettir, erdemdir, vatandaşlıktır, demokrasidir ve kadın-erkek eşitliğidir. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye demektir Cumhuriyet. Yarın Cumhuriyetimiz'i kutlayacağız, Cumhuriyetimiz hepimize kutlu olsun”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Yenimahalle Belediyesi'nce Kütahya'nın Dumlupınar ilçesinde yaptırılan Dumlupınar Sosyal Tesisleri ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk Misafirhanesi'nin açılış törenine katıldı.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, hepiniz hoş geldiniz. Milletvekillerimiz burada, değerli kaymakamımız burada, değerli gazetecilerimiz burada, hepinizin tanıdığı Sayın Dündar burada. Dolayısıyla hep birlikteyiz, güzel bir gün, hava güzel, güneş güzel. Hepimiz bu güzel ülkede huzur içinde yaşamak istiyoruz. Mücadeleler verildi, şehitlerimiz var, gazilerimiz var, bu güzel yurt için, bu güzel topraklar için bizler rahat yaşayalım, çocuklarımız rahat yaşasın, ülkede huzur ve bereket olsun diye onlar canlarını verdiler. Vatan için, bayrak için hayatlarını verdiler ve dolayısıyla şehitler hepimizin onuru ve hepimizin gururudur. Şehitleri anmak, onların bedenlerini verdikleri topraklara sahip çıkmak bu ülkenin vatandaşlarının namus borcudur. Biz böyle bakarız ve böyle bakmaya da devam edeceğiz. Mücadelenin nasıl verildiğini Sayın Dündar da anlattı, belediye başkanlarımız da anlattılar. Ama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün iki temel ilkesi vardır. Birincisi şudur, der ki “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir”, yani ben bayrağımın altında özgürce yaşamak istiyorum, bağımsız yaşamak istiyorum, kimsenin kulu ve kölesi olmayacağım kendi ülkemde özgürce birey olarak, vatandaş olarak yaşamak istiyorum. Bu Mustafa Kemal’in siyasal ilkesidir. Ama arkasından şunu söyler Gazi Mustafa Kemal, der ki “Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa bağımsızlığınızı sürdüremezsiniz” der. Çünkü o Osmanlının nasıl battığına tanık oldu. Üniversiteleri yoktu, bankaları yoktu, fabrikaları yoktu, çalışanları yoktu, bir savaştan öbür savaşa koşan askerleri vardı, yorgundu ve bitaptı. Ve Osmanlının gelirlerinin tümüne Düyun-u Umumiye el koymuştu, bütçesine bile sahip değildi. O nedenle Gazi, yapacağımız en önemli iş bağımsızlığımızı aldık şimdi ekonomik bağımsızlığımızı sağlamaktır demişti ve 1923’te İzmir’de İktisat Kongresini topladı. Nasıl kalkındıracağız ülkeyi, topluiğne bile üretemiyor ülke. Bir metre milli demiryolu bile yok. Bir bankası yok parasını basacak. Nasıl büyüteceğiz, nasıl kalkınacağız ve nasıl elaleme avuç açmadan, yalvarmadan yakarmadan nasıl büyüyeceğiz.
Dumlupınar öncesini de biliyor musunuz? Tekâlif-i Milliye Emirleri çıkarıldı, yani Milli Vergi Buyrukları. Askerin giyecek ayakkabısı, giyeceği çorabı bile yoktu. Ve bu Tekâlif-i Milliye Emirleri 10 maddeden oluşuyor. Eğer bir yerde iki yün çorap varsa yün çorabı verin vergi olarak, un verin, ekmek verin, arpa verin, buğday verin diye Tekâlif-i Milliye Emirleri yayınlandı, askerin karnı doysun düşmanla mücadele etsin diye. Yoksulluk içinde mücadele verildi. Bizim milli kurtuluş tarihimiz, Milli Kurtuluş Savaşımız dünyada ender görülen savaşlardan birisidir. Yokluk içinde, fakirlik içinde bir mücadele verilmiştir. Onurla verilmiştir, şerefle verilmiştir ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı sağlamak gerekiyordu. Her tarafa fabrikalar kuruldu, Sümerbanklar kuruldu, Etibanklar kuruldu. 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temeli atıldı. 1921 yılında - binlerce askerimiz şehit olmuştu, onların evlatları vardı - 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu. Çok sayıda çocuğumuz o çocuk esirgeme kurumlarında yetişti, büyütüldü devletin koruması altında. Sosyal devleti inşa etti bir anlamda ve 1934 yılında Kayseri’den kalkan ilk milli uçağımız Ankara’ya indi 1934 yılında. Düşünebiliyor musunuz toplu iğne üretemeyen bir Türkiye’den fabrikalar kuran bir Türkiye’ye, şeker fabrikaları, bez fabrikaları, kumaş fabrikaları, ayakkabı fabrikaları, her tarafa fabrikalar kuruldu. Nereye? Malatya’ya kuruldu. Malatya’ya fabrika kurmak ne demektir biliyor musunuz? Malatya’ya tarihinde ilk mühendisin gitmesi demektir, parkın gitmesi demektir, havuzun gitmesi demektir, sinemanın gitmesi demektir ve işçilerin sabah gelip çalışıp aybaşında aylıklarını alıp huzur içinde evlerine gitmeleri demektir. Yeni şehirler kuruldu, cumhuriyet şehirleri diyoruz. Demir-çelik fabrikaları kuruldu. Kimseye yalvarılmadı, kimseye el avuç açılmadı ve Osmanlının borçları son kuruşuna kadar ödendi. Hiç kimseye ben borç ödemiyorum da denmedi ve fabrikalar 1940’lı yıllarda Türkiye uçak ihraç eden ülkeydi. Şimdi düşünme zamanı, neyi düşünme zamanı? Neden Türkiye şimdi saman ithal ediyor? Neden Türkiye şimdi Londra’daki bir avuç tefeciye mahkum edilmiş vaziyette? Neden tarihinin en büyük faizlerini yurtdışına ödüyor? Bu ülkede şehitlerin hakkını koruyacaksak, şehitlere sahip çıkacaksak onların bu ülkeyi kurarken güttükleri felsefeye sahip çıkmak zorundayız. Elaleme avuç açan bir yönetimi her yerde ve her ortamda reddetmeli, milli duruşumuzu, Anadolu duruşunu sergilemeliyiz.
Evet bu topraklara sahip çıkacağız, bu topraklar şehit kanlarıyla sulanmış topraklar, binlerce kişi yatıyor kefensiz, şiirler okundu gayet güzel. Ama sahip çıkmanın yolu Türkiye’nin tarihine sahip çıkmaktan geçer. Yaşadığımız sorunları, babalarımızın, dedelerimizin yaşadığı sorunları çocuklarımıza yaşatmayalım. Neden yaşatıyoruz çocuklarımıza, hangi gerekçeyle yaşatıyoruz çocuklarımıza? Hepimiz düşünmek zorundayız, önyargılardan arınmak zorundayız, milli mücadelenin hangi koşullarda verildiğini görmek zorundayız, sormak zorundayız. Osmanlının parasını basan matbaa kimindi? Yabancılarındı. Peki Türkiye Cumhuriyeti kendi parasını ne zaman bastı? 1930 yılında Merkez Bankasını kurarak. Osmanlının parasını basacak matbaası bile yoktu. Osmanlı deyince Fatih’i anlıyoruz, Kanuni’yi anlıyoruz. Elbette Osmanlı bizim atamız, elbette Kanuni’yi de, elbette Fatih’i de anacağız, elbette ki onların yaptıklarıyla gurur duyacağız. Ama tarihi geleceğe doğru büyütmek zorundayız.
Dumlupınar Müzesini gezmeyen arkadaşlarım gezsinler. O müzede Milli Kurtuluş Savaşı sırasında kullanılan silahları göreceksiniz, tüfekleri göreceksiniz. Alman tüfeği var, Fransız tüfeği var, Rusların tüfeği var, Osmanlının bir tüfeği bile yok. Ne demektir bu? Kaba güçle dünyaya egemen olunmuyor o geçti. Akıl gücüyle dünyaya egemen olacaksınız. Sorunumuz da burada zaten. Akıl gücü ne demektir? Üniversiteler bilgi üretecek demektir, düşünceye sınırlama getirmeyeceksin demektir. Akıl gücü. Çocuklarımızı niye okula gönderiyoruz, niye eğitiyoruz? Dünyayı sorgulasınlar diye. Elin oğlu biz kılıçla giderken o karşıma gelemiyor ki onun elinde kılıç yok ki. 50 metreden kurşunla indiriyor seni. Ne demiş Köroğlu? “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu.” Ama bizimkiler delikli demirin farkında bile değiller. O nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk Anadolu’nun göbeğinde Kırıkkale’de silah fabrikalarını kurdu. Kendi silahımı kendim yapacağım dedi, kendi gücümü kendim inşa edeceğim dedi. Başkasına el ve avuç açmayacağım dedi. Bunun ne kadar farkındayız, bunu ne kadar anlatacağız. Ben değil, her birimizin tek tek anlatma sorumluluğu ve yükümlülüğü var. Çocuklarımıza kahvede anlatmalıyız, evde anlatmalıyız, fabrikada anlatmalıyız, parkta anlatmalıyız, caddede anlatmalıyız, sokakta anlatmalıyız. Hala bakıyoruz dışarıdan borç para gelecek. Efendim Katar’dan 15 milyar dolar geldi neredeyse göbek atacağız. 15 milyar doları sana keyif için mi veriyor? Seni sömürmek için veriyor. Dünyanın en yüksek faiziyle parayı sana keyif için mi veriyor? Ve sormalıyız 81 milyonluk Türkiye neden kendi kendine yetmiyor neden? Neden saman ithal ediyoruz, neden mercimek ithal ediyoruz? O Yozgat’ın kokulu mercimeği bütün dünyada meşhurken. Neden nohut ithal ediyoruz, neden canlı hayvan ithal ediyoruz, neden? 81 milyon biz kendi kendimize yetmiyor muyuz? Konya’dan küçük Hollanda 180 milyar dolar tarım ürünü ihraç ederken, Konya’dan küçük, neden biz kendi kendimizi besleyemiyoruz?
Sorular çok. Soruları düşünün diye soruyorum, hepimizin düşünmeye ihtiyacı var. Önümüzdeki süreç içinde hep birlikte düşüneceğiz. Sandığa gidiyorsanız aynı şekilde sandığa gideceğiz, mücadele edeceğiz. Birlikte mücadele edeceğiz, mücadeleyi birlikte götüreceğiz. Bakın söylüyorum, bu işin sağı, solu yoktur. Bu bir vatanseverlik olayıdır. O nedenle bütün vatanseverleri, ülkesini sevenleri, bayrağını sevenleri, vatanını sevenleri yeniden bir milli mücadele için göreve davet ediyoruz yeniden. Yeniden mücadele edeceğiz. Kimseye boyun eğmeyen bir Türkiye’yi yeniden inşa etmek zorundayız. Üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye, fabrikaları üreten bir Türkiye, sanatçıları üreten bir Türkiye, gazetecilerin hapiste olmadığı bir Türkiye, üniversitelerinden hocaların atılmadığı bir Türkiye, sokaklarında, caddelerinde herkesin özgürce gezdiği ve düşüncelerini ifade ettiği bir Türkiye’yi yeniden inşa etmek zorundayız. O zaman şehitlere karşı görevimizi yerine getirmiş oluruz.
Dolayısıyla sizden en büyük isteğim, şehitlere karşı görevimiz var, gazilere karşı görevimiz var, 21.yüzyıldayız ve Ekim ayındayız ve iki askerimiz donarak ölüyor. Nasıl oluyor bu? Dolayısıyla herkesin kendisine sorması lazım. Ben vicdanen rahatsızım. İki askerimizin Ekim ayında donarak ölmesi... Bunun hesabının verilmesi lazım bu topluma. Bunun hesabı mutlaka ama mutlaka sorulmalıdır. O askerlerin elbiseleri yok muydu? Onlar parka mı gidiyorlardı, yoksa Akdeniz’de mi geziyorlardı? Niçin düşünmediler, hangi gerekçeyle düşünmediler? Dün bir şehidimizin babasıyla görüştüm, kendisine mezarlıklar müdürlüğü telefon ediyor çocuğun öldüğüne dair, düşünebiliyor musunuz? Şehit demek kolaydır, şehidi anmak kolaydır, bütün mesele şehidin beklentilerini, bedelini verdiği, canını verdiği, ruhunu verdiği, ülkesi ve bayrağı için bedelini ve canını verdiği o şehidin beklentilerini gerçekleştirmektir. Kimseye boyun eğmeyen bir Türkiye, onurlu bir Türkiye. Yolu nedir? Dünyada bilinen yolu tektir üreten Türkiye üreteceksiniz. Her alanda üreteceksiniz. Tarlada, fabrikada üreteceksiniz. Üretmezseniz birilerinin kulu, kölesi olursunuz. Onlar üretirler siz tüketirsiniz.
O nedenle Gazi Mustafa Kemal diyor ki, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsanız milli kurtuluş savaşını bağımsızlığınızı koruyamazsınız diyor. Ve biz yeniden ekonomide evet demek zorundayız. Yeniden ekonomimizi güçlendirmek zorundayız, yeniden üretmek zorundayız tüketmek değil. Yeniden üretmek zorundayız.
Yarın 29 Ekim Cumhuriyet bayramını kutlayacağız. Hepimizin bayramı, en güzel bayram. Cumhuriyetin bize verdiğini hiç kimse unutmasın. Ben Tunceli’nin Nazimiye ilçesinin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde doğdum, ikizim ve bu cumhuriyet sayesinde devletin en önemli makamlarında görev yaptım ve bu cumhuriyetin sayesinde milletvekilliği yaptım. Bu cumhuriyetin sayesinde grup başkanvekilliği yaptım ve cumhuriyetin sayesinde ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı yaptım ve yapıyorum. Cumhuriyete borçluyum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum bunların tamamını. Belediye başkanlarımız da öyle, belediye başkanlarımız da onlara borçlu. Özgürce yazan gazetecilerimiz de onlara borçlu. Onlar bedeller ödediler biz daha rahat yaşayalım diye. Biz de gerekirse bedeller ödeyeceğiz çocuklarımız daha güzel yaşasın diye. Ve biz bunu yapmak zorundayız. Cumhuriyeti anmak, cumhuriyeti kutlamak hepimizin ortak görevidir. Ne güzel söylemiş Gazi Mustafa Kemal, “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” demiştir. Evet cumhuriyet bizim cumhuriyetimiz, kimsesizlerin cumhuriyetidir burası. Çünkü her birey özgürdür, her birey vatandaştır. Kimse padişahın kulu ve kölesi değildir. Her birey düşüncesini özgürce ifade edecektir. Cumhuriyet budur. Cumhuriyet fazilettir diyoruz, cumhuriyet erdemdir diyoruz, cumhuriyet vatandaşlıktır diyoruz, cumhuriyet demokrasidir diyoruz, cumhuriyet kadın – erkek eşitliğidir diyoruz. Cumhuriyet hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye demektir cumhuriyet. Cumhuriyet budur. O nedenle yarın cumhuriyetimizi kutlayacağız. Cumhuriyetimiz hepimize kutlu olsun.
Bu güzel tesisi yapan, açan, çalışan, üreten Belediye Başkanımıza, Dumlupınar’ın değerli Belediye Başkanına, katkı veren herkese ama herkese yürekten teşekkür ediyorum. Dumlupınar’ı daha da büyüteceğiz, Dumlupınar’ı daha da güzelleştireceğiz, Dumlupınar’ı unutturmayacağız. Ne Sakarya’yı, ne Dumlupınar’ı, ne 9 Eylül’ün İzmir’ini asla unutturmayacağız. Ne de Çanakkale’yi tabi asla unutturmayacağız. Biz şehitlerimize karşı, babalarımıza, dedelerimize karşı görev üstlendik ve o görevi yerine getireceğiz. Hep birlikte yapacağız. Kadın – erkek, yaşlı – genç hep birlikte mücadele edeceğiz güzel bir Türkiye’yi yeniden inşa etmek için.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, tesisimiz hayırlı olsun diyorum. İki Belediye Başkanıma da yürekten teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Dediğim gibi Dumlupınar hepimizin ortak kalbinin attığı bir yerdir ve dolayısıyla katkı veren herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu daha sonra Dumlupınar Şehitliğini ziyaret etti.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024