17.09.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DENİZLİ MERKEZEFENDİ BELEDİYESİ KAZIM ARSLAN PARKI AÇILIŞI’NDA KONUŞTU (17 EYLÜL 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DENİZLİ MERKEZEFENDİ BELEDİYESİ KAZIM ARSLAN PARKI AÇILIŞI’NDA KONUŞTU
(17 EYLÜL 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Denizli'de 7 Haziran 2019'da yaşamını yitiren CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan adına Merkezefendi Belediyesi tarafından yaptırılan "Kazım Arslan Parkı" ve anıtının açılış törenine katıldı.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Efendim hepinize merhabalar. İki güzel konuşma dinledik. Belediye Başkanımız seçildiği üzerinden kısa bir süre geçti henüz, yaptığı hizmetleri sizlere sunmaya çalıştı, daha sonra Kazım Arslan kardeşimizin, abimizin kızı konuştu. Duygusal, içeriği dolu, babayla çocuk arasındaki ilişkileri anlatan ve hepimizin de üç aşağı beş yukarı yaşadığı gerçekleri bize duygusal bir tonla anlattı.
Kazım Arslan, Cumhuriyet Halk Partisi için gerçekten de çok değerli bir insandı. Toplumun her kesimi tarafından sevilen, partili olsun veya olmasın toplumun her kesimi tarafından sevilen, sayılan, saygı duyulan bir insandı. Bir sanayiciydi evet, bir politikacıydı evet, bir yardımseverdi evet, vakıflara, derneklere üye miydi evet, başkanlık yaptı mı evet, bir Denizli sevdalısı mıydı evet. Ölümünü duyduğumda büyük bir şok yaşadım dersem gerçekten inanın. Hiç tahmin etmediğim, belki de hiçbirimizin tahmin etmediği bir vefat olayıyla karşılaştık. Şimdi güzel bir parkı, güzel bir yeşil alanı Belediye Başkanımızın da katkısıyla kazanıyoruz, Kazım Arslan ismini veriyoruz. Burada çocuklarımız oynayacak, gençlerimiz burada banklarda oturup sohbet edecek, yaşlılarımız burada olacak. Onun ismini hep anacağız. Vefa dediğimiz bir duygu vardır; toplumun sevdiği, saydığı insanların unutulmaması, topluma hizmet eden insanların unutulmaması, onların unutulmaması için onların isimlerinin belli yerlere verilmesi gerekiyor, bu park da bunlardan birisi. Dolayısıyla park sadece CHP’lilerin değil, bütün Denizlilerin ortak parkıdır. Buraya gelen her insanın sadece ve sadece Kazım Arslan’ın ismini anması ve parkı yapanlara teşekkür etmesi bile olağanüstü bir güzelliktir. Toplum olarak bu tür şeylere ihtiyacımız var. Gerginlik var toplumda, kavga var toplumda. Kavga kültürü ekilmek isteniyor, bunları bir tarafa bırakıp sevgiyi ve hoşgörüyü egemen kılmamız lazım.
Belediye Başkanımız sizlere hem düşüncesini, hem gelecek açısından neler yapılması gerektiğini, hem de bu kısa süre içinde neler yaptığını kısaca sizlere sunmaya çalıştı. Öncelikle ben size bir kadını, Denizlili bir kadını Belediye Başkanı seçtiğiniz için size yürekten teşekkür ediyorum. Buraya gelişimin birinci nedeni bu. Anadolu’da yabancı sermayeye ihtiyaç duymadan kendi iç dinamikleriyle büyüyen en önemli kentlerin başında Denizli gelir. Çalışkan bir insanı vardır, güçlü bir sezgisi vardır, hayatın her alanına dokunmaya çalışır. İhracat yapar, üretim yapar, alın teri döker, işçisi ve işvereniyle ve üretirler. Sadece kendileri değil bütün Denizli kazanır. Denizli’nin bizim sanayi tarihimizde de böyle önemli bir yeri vardır. O sanayicilerden birisi de Kazım Arslan’dır. O da üretiyor, o da çalışıyor, o da yardım ediyor, o da yardımsever, vakıflarda görev aldı, derneklerde görev aldı. Bir sanayici olmanın dışında insana hizmet etmenin ne kadar değerli olduğunu bilen kişiydi Kazım Arslan. Ve dolayısıyla Denizli için bir önemi var, ama bizim kendi geleneksel kültürümüz açısından da bir ismin verilmesi bizim açımızdan da önemli bir olaydır. Kültürümüzü yaşatmak, bu topluma hizmet edenleri yaşatmak hepimizin boynunun borcudur. Biz bunu yapmak durumundayız.
Belediye Başkanımız söyledi, tasarruf yaptığını da söyledi. Savurganlığa ve israfa karşıyız. Eğer israf haramsa, eğer bizim inancımızda, bizim kültürümüzde israf haramsa her kuruşun hesabının millete verilmesi lazım. Böylece millet israf edilip edilmediğini görecektir. Biz Belediye Başkanlarımıza şunu söyledik, kendisi de söyledi başkanımız; dedi ki, hiçbir ayrım yapmayacağım. Güzel. Hiçbir ayrım yapılmayacak. Kendisine oy versin veya vermesin, AK Partili olabilir, MHP’li olabilir, başka partilerden olabilir, Saadet Partili olabilir, hiç önemli değil, siz onu seçtiniz ve ona tarihi bir görev verdiniz, Merkezefendi’ye hizmet sunacaksın diye. O tarihi görevi üstlendi. Hiçbir ayrım yapmadan herkese hizmet götürecek. Sadece yoksul ailelere, engellilere pozitif hizmet götüreceğini, pozitif ayrımcılık yapacağını da kendisi söyledi. 1 liralık işi 5 liraya yapıp 4 lirasını cebe atıyorsan burada kocaman bir soru işareti var. Bu soru işaretini kimler için söylüyorum? Özellikle siyasal iktidara, AK Partiye oy veren değerli kardeşlerime söylüyorum. Benim hakkımdır onu sormak, senin de hakkındır onu sormak. Niçin soruyoruz? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak için soruyoruz. O vergi veriyor, tüyü bitmemiş yetim vergi veriyor doğduğu andan itibaren, musluğu açtığınızda vergi ödüyorsunuz, elektrik düğmesine bastığınızda vergi ödüyorsunuz, kefen bezi aldığınızda vergi ödüyorsunuz. Her şeyde vergi ödüyorsunuz, bir tek teneffüs ettiğiniz havada vergi ödemiyorsunuz. O zaman ben vergi ödüyorsam, benim paramla yatırım yapıyorsan, onu kaça yaptığını bana söyle arkadaş, ben bir bakayım. İsraf haramdır, haramsa bana bir söyle, israf edilip edilmediğini ben bir göreyim. Yolsuzluk günahtır, günah olup olmadığını ben bir göreyim, bir duyayım. Ben bunu söylediğim zaman kızıyorlar, vay efendim sen bu soruyu niye soruyorsun diye. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim soracak, milletin hakkını kim soracak? Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar şundan emin olmanızı isterim, bu kardeşiniz her türlü baskıya göğüs gerecektir, bu milletin hakkını sonuna kadar savunacaktır. Eğer sormazsak bizim siyaset yapmamızın bir gereği yok. Siyaseti niçin yapıyoruz? Halk için yapıyoruz, halkın çıkarlarını savunmak için yapıyoruz.
Bakın, işsizlik var. Türkiye’nin bütün coğrafyasında işsizlik var. İşsizliğin ne olduğunu sarayda oturanlar biliyor mu Allah aşkına? Bütün çocuklarının işi gücü var, bir elleri yağda, bir eli balda. Bir yönetime getiriyorlar yetmiyor, 5 – 6 tane de yönetim kurulu üyeliği veriyorlar. Her birisinin aylığı 100 bin, 150 bin, 200 bin öyle gidiyor. 50 binden başlayıp büyüyüp gidiyor. Soruyorsun neden bu kadar para alıyorsun? Bu benim hakkım diyor. Sana o hakkı kim verdi arkadaş? O hakkı kim verdi sana? 8,5 milyon işsizimiz var. Neredeyse her evde bir işsiz var. Üniversiteyi bitirmiş çocuklarımız var işsiz. Pırıl pırıl gençlerimiz var, işsiz. Ne olacak? Denizli’nin bir özelliği var üretim. Üreten bir kenttir Denizli. Türkiye’nin çıkışı nerede? Üretmekte, tüketmekte değil. Üretirseniz güçlüsünüz, üretirseniz dünyada söz sahibi olursunuz. Üretip bütün dünyaya mal satarsanız, herkes gözünü döner, Türkler üretiyor der. Ama şimdi sadece tüketiyoruz. Üretim giderek düşüyor. Nasıl tüketiyoruz? Borçlanarak tüketiyoruz. Borcun faizini ödemek için de borçlanıyoruz.
17 yılda, özellikle AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim, son 17 yılda yurtdışından bir avuç tefeciden alınan borcun miktarı büyük. O borç için son 10 yılda ödenen faiz 170 milyar dolar. Vatandaşın borcu değil, içerden alınan borçlar da değil, yurtdışından alınan borçlar, bir avuç tefeciden alınan borçlar. Şu soruyu AK Partili kardeşlerim kendisine sorsun, vergi dediler mi, dediler. Topladın mı, topladın. Fabrikalarını sattın mı, sattın. Arsaları sattın mı, sattın. Telekom’u sattın mı, sattın. Silah fabrikasını Katar ordusuna pazarladın mı, 50 milyon dolara pazarladın. Peki bu borç nedir arkadaşlar? Bu kadar büyük borç nedir? 170 milyar dolar faiz ödüyorsunuz. Sadece 1 Ocak’tan Temmuz ayına kadar 7 ayda ödenen borç faizi günlük 50 milyon dolar. Gün 24 saat sayarsak saatte 2 milyon doların üzerinde. Bunu sormamız lazım bu paralar nereye gitti, ne oldu bu paralar, kim götürdü bu paraları? Bu paraları istihdam yaratmak, fabrika kurmak için getirdiysen nerede bu fabrikalar, neden bu kadar büyük işsizlik çıkıyor ortaya? Hepimizin sorması lazım, hepimizin sorgulaması lazım. Türkiye üretimden koparılıyor. Bu işin sağı, solu yoktur, bu iş bir Türkiye meselesidir, bu iş bir milli meseledir.
Tank Palet Fabrikasını sattılar, Katar ordusuna peşkeş çektiler. Neyin karşılığında? Bedava uçak aldın diye. Allah aşkına söyler misiniz Katar Kralının verdiği uçağa bindikten sonra, bedava uçağa bindikten sonra Katar Kralına bir şey söyleyebilir misin?
Bakın Doğu Akdeniz’de kaybediyoruz. Bize karşı birleştiler, içlerinde Katar da var. Ağızlarını açıp Katar’a tek laf bile edemiyorlar. Çünkü laf etse şunu söyleyecek, otur oturduğun yerde sana uçak verdik ona bin gez diyecek. Ayıptır ayıp, günahtır günah, yazıktır yazık. Ben bunları söylüyorum, kızıyorlar, niçin bunları söylüyorsun diyorlar. Ben söylemeyeceğim de kim söyleyecek? Vatandaş söylediğinde yakalıyorsun, ceza veriyorsun, hapse atıyorsun, gözaltına alıyorsun, tutukluyorsun, birisinin söylemesi lazım. Kime yakışır? Mustafa Kemal’in partisine yakışır. Milli Mücadelecilere, Kuvayı Milliyecilere yakışır. Yeniden bir Kuvayı Milliye hareketi yaratmak zorundayız, yeniden birleşmek zorundayız.
O nedenle önümüzde belki seçimler olacak, o seçimlerde de yerel seçimlerde elde ettiğimiz başarıyı, birinci aşamayı ikinci aşamada tamamlayacağız. Ülkesini seven, yurdunu seven, vatanını seven, bayrağını seven herkesin destek vermesini istiyorum. Benim bireysel hiçbir talebim yoktur. Bireysel hiçbir beklentim de yoktur. Allah’a çok şükür karnımız doyuyor. Ama bu memlekette bir çocuk yatağa aç giriyorsa, o dert herkesten önce benim derdim olmak zorundadır. Bir kişi işsizse, ona iş bulmak da benim derdim olmak zorundadır. Ben saraylara meraklı birisi değilim. Saray nedir Allah aşkına, halktan kopuk bir yerdir orası. Orada yaşayanların hiçbirisi vatandaşın derdi nedir bilmezler, vatandaş hangi sıkıntıları çekiyor bilmezler, işsizlik nedir bilmezler, bir babanın okula giden çocuğuna harçlık vermemesinin derdini, dramını bilmezler. Çocuğuna pantolon alamadı diye kendisini asan babanın derdini bilmezler. İşsiz kaldı diye gelip TBMM’nin duvarının dibinde kendisini yakan vatandaşın derdini bilmezler. Onlar ayrı bir dünya, bizim dünyamız ayrı, biz beraber olmak zorundayız. Biz Türkiye olmak zorundayız, biz birlikte mücadele etmek zorundayız. Biz silah fabrikalarımızı yabancı ordulara peşkeş çeken zihniyeti dışlayıp, hep birlikte üreten Türkiye’den yana olmak zorundayız. Biz bunu yapabilir miyiz? Evet yapabiliriz. Çiftçi üretecek, fabrika üretecek, üniversiteler bilgi üretecek, esnaf kazanacak, herkes kazanacak, herkesin kazandığı ama tefecilerin kaybettiği bir düzeni kurmak zorundayız. Herkesin kazandığı, rantiyenin, tefecilerin kaybettiği bir düzeni kurmak zorundayız. Onlar Türkiye’yi bir avuç tefeciye teslim ettiler. O kadar çok borçlandılar ki, şimdi yeni bir genel müdürlük kurdular, adı Borçlanma Genel Müdürlüğü. Gerçekten ayıp, gerçekten ifade ederken bile utanıyorum. Ne demek Borçlanma Genel Müdürlüğü? O kadar borç almışlar ki, kimden ne kadar aldıklarını artık yönetemiyorlar. Bir genel müdürlük kurdular, ne kadar faiz ödenecek, kime ödenecek, nasıl borçlanacak, faiz ne olacak? Borçlanma Genel Müdürlüğü bunu yapacakmış. Hani siz Türkiye’yi uçuracaktınız? Nereye uçurdular? Tefecilerin kucağına doğru.
Hep beraber mücadele edeceğiz. Denizli’yi biliyorum, Kuvayı Milliyecilerin burada ne yaptığını da çok iyi biliyorum. Denizli’nin üretim ruhunu da biliyorum. Hepiniz hazır olun yeniden yola çıkacağız, yeniden baharı getireceğiz, ikinci baharı getireceğiz. Türkiye’yi gerçekten de dünyanın en önemli markası haline getireceğiz, hep birlikte yapacağız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. 


CHP Lideri Kılıçdaroğlu, açılış töreni sonrasında Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan'ı makamında ziyaret etti.