17.09.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DENİZLİ BABADAĞ BELEDİYESİNİ ZİYARET ETTİ (17 EYLÜL 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DENİZLİ BABADAĞ BELEDİYESİNİ ZİYARET ETTİ
(17 EYLÜL 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Denizli programı kapsamında Badadağ Belediye Başkanı Ali Atlı'yı makamında ziyaret etti.
Daha sonra belediye önünde toplanan vatandaşlara seslenen Genel Başkan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:


Hoş bulduk çok teşekkür ederim, çok sağ olun. Babadağ’a ilk gelişim. Hiç meraklanmayın, Türkiye’yi hak ettiği yere götüreceğiz. Çağdaş uygarlığa taşıyacağız Türkiye’yi. Türkiye’de hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Türkiye’de hiç kimsenin inancı, yaşam tarzı, kimliği sorgulanmayacak. Tek aradığımız şey bayrağa sadakat, vatana sadakat. Bayrağını seviyorsan, vatanını seviyorsan başımızın üstünde yerin var. Yeni bir siyaset anlayışı başlatıyoruz aslında. Yeni bir siyaset anlayışı, kavgadan uzak bir siyaset anlayışı, herkesi seven bir siyaset anlayışı, her kuruşun hesabını veren bir siyaset anlayışı, yolsuzluğa kapalı bir siyaset anlayışı, alın terine değer veren bir siyaset anlayışı. Yeni siyaset anlayışımız bu.
Efendim buraya ilk kez geliyorum, sizlerle beraber olmaktan son derece mutluyum, bunun onurunu yaşıyorum, hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Ve bir teşekkürüm daha, az konuşan Belediye Başkanınız Ali Bey, çalışkan bir arkadaş, özverili bir arkadaş, hayatını size, bu kente adayacak. Ki bu kentin görkemli bir tarihi var. Sordum Denizli Belediyesi kurulduktan bir yıl sonra bu belediye kuruluyor. Dolayısıyla köklü bir tarihi var ve burası aynı zamanda Denizli’de tekstilin başkenti olarak da adlandırılıyor. Önemli bir yer, önemli bir merkez. Biraz ihmal edilmiş ama Belediye Başkanımız bunları çözecek. Kararlılıkla, inançla çözecek.
Az önce size söyledi, neler yapacağını size aktardı. Sizde takipçisi olacaksınız, bende takipçisi olacağım hepsini yapacak. Bir yerde sıkışırsa bana haber verecek. Az önce konuştuk kapalı pazar yerinin yapımında dedi belki biraz sorun yaşayabiliriz maliyet yüksek. Dedim hiç meraklanma onun garantisini ben vereceğim vatandaşa. Kapalı pazar yeri mutlaka yapılacak.
Şimdi Belediye Başkanları göreve başlarken onlara 7 tane kuraldan asla ayrılmayacaksınız dedim. O kurallardan birisi de vatandaşlar arasında ayrım yapmamaktır. Yani Belediye Başkanına oy versin vermesin o ayrı bir şey, bitti artık o. Seçimde gitti oyunu kullandı, A Partisi, B Partisi, C Partisi vatandaşın oyuna saygı duyacaksın. Ama kazandığın andan itibaren vatandaşlar arasında ayrım yapmayacaksın, herkesi kucaklayacaksın. Efendim bu mahalle bana oy vermedi onları cezalandıralım. Bu eski siyaset anlayışı, ayrıştıran siyaset anlayışı, bölen siyaset anlayışı. Biz niye bunu yapalım, vatandaş oyunu kullanmış, demokrasiyse demokrasi, inanıyorsak demokrasiye vatandaşın oyuna saygı göstereceğiz. Ama vatandaş Ali Başkanı seçmişse Ali Başkan bütün vatandaşlara eşit hizmet götürecek. Sadece pozitif ayrımcılığı bir yerde yapacak, fakir mahalleler varsa, fakir aileler varsa onlara daha fazla pozitif ayrımcılık yapıp yardım götürecek oraya.
Çünkü biz sadece Babadağ’da değil, Türkiye’nin bütün illerinde, ilçelerinde hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemiyoruz. Bir çocuk yatağa aç giriyorsa orada ailede huzur olmaz. Anne o çocuğu yatağa aç yatırıyorsa anne o gece uyumaz. Evlatlarla anneler arasındaki ilişkiyi herhalde en iyi bizler yani bizleri doğuran anneler ve onların çocukları olarak anneyle çocuk arasındaki ilişki. Dolayısıyla biz bunları çok iyi biliriz.
Dolayısıyla annelerin gönlünü hoş tutmak, çocukların yatağa aç girmesini engellemek, o ailelere yardım etmek her şeyden önce Belediye Başkanının temel görevlerinden birisidir.
İkinci bir şey daha söyledim. Belediye Başkanlarımız para harcarlar doğru ama kendi paralarını değil, milletin parasını harcarlar. Milletin parasını harcadıkları için Belediye Başkanlarına şunu söyledim, yaptığınız her harcamanın hesabını millete vereceksin kardeşim. Niçin? Milletin parasını harcıyorsun. Milletin parasını harcıyorsan hesabını millete vereceksin. Bu ne demektir? Devlette yeni bir anlayış demektir. Harcanan paranın hesabını millete vermek gibi demokrasinin en temel kuralını yerine getirmek demektir. Ben bazen soruyorum, diyorlar şehir hastaneleri yaptık. Güzel. Kaça yaptın? Belli değil. Niye açıklamıyorsun? Belli değil. Havaalanı yaptık. Eyvallah. Niye havaalanı yaptın diye suçlamıyorum. Havaalanını kaça yaptın arkadaş ben bunu soruyorum. Efendim bu gizlidir hesabı verilemez. Tünel yaptım. Güzel. Tünel yap kimse tünel yaptın diye sana kızmıyor. Ama tüneli kaça yaptın? 1 liralık işi 10 liraya yapıyorsan, aradaki 9 lirayı cebe indiriyorsan ben bunu sorarım. Niçin? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak için sorarım. Kul hakkı kavramı bizde çok değerlidir. Bizim inancımızda da çok değerlidir. Yetimin hakkını koruyacaksın, kul hakkını yemeyeceksin. Kul hakkını yememenin temel kuralı nedir? Temel kuralı harcanan her kuruşun hesabının millete verilmesidir. Bu hesap verilmiyor. Ben bunu soruyorum bana kızıyorlar niye bunu soruyorsun diye. Bak ben yol yaptım. Kardeşim ben sana yol yaptın diye bir şey söylemiyorum yol yap, tünel yap, havaalanı yap, şehir hastaneleri yap eyvallah başımın üstüne. Kaça yaptın? Çünkü onun fiyatını, parasını millet ödüyor. Millet ödüyorsa kaça yaptın arkadaş? Pazaryerini yapacağım diyor değil mi Ali Başkan? Ali Başkan pazaryerini kaça yaptığını, o pazaryerini yaparken hangi belediyelerin kendisine katkı yaptığını size söyleyecek. Çünkü sizde öğreneceksiniz vatandaşsınız. Vatandaş vergi veriyor siz sanmayın ki bizim vergi dairesinde kaydımız yok biz vergi vermiyoruz. Hayır. Çocuk doğduğu andan itibaren vergi verir. Emzik alırsınız vergi verirsiniz, süt alırsınız vergi verirsiniz, kefen bezi alırsınız vergi verirsiniz. Bir tek şimdilik teneffüs ettiğimiz havada vergi yok. Onun dışında su kullanırsınız, mutfakta suyu açtığınızda 5 çeşit vergi ödersiniz. Elektrik düğmesine basarsınız 4 çeşit vergi ödersiniz. Bunlar sizin haberiniz olmadan bu vergilerin hepsi alınır. Ben vergi veriyorsam benim için yaptığın hizmeti kime kaça yaptırdın ben bunu öğrenmek zorundayım. Vergiyi veren benim. Diyorsan ki ben bunu kendi cebimden yaptırıyorum eyvallah onun hesabını ben sormam zaten. Bir hayır işi yapmışsındır gider bir iş insanı okul yapar, kreş yapar, pazaryeri yapar. Ben ona demeyiz bunu kaça yaptın. Çünkü o kendi cebinden yapmıştır. Ne deriz? Allah razı olsun deriz. Geldi okul yaptı, kreş yaptı, şunu yaptı, bunu yaptı der söyleriz. Ama bir kamu kurumu sizin oylarınızla seçilen bir kişi yaptırım yapıyorsa sizin paralarınızla bunun hesabını vermek zorundadır. Bu demokrasinin vazgeçilmez kurallarından birisidir değerli arkadaşlarım.
Şimdi Türkiye’de ekonomi iyi gitmiyor, gerçekten iyi gitmiyor. Her evde bir işsiz var. İşsizlik o kadar büyüdü ki yeni rakamlar açıklandı işsizlikte. İşsizliğin ne olduğunu acaba biliyorlar mı Türkiye’yi yönetenler? Bir evde bir işsiz varsa o evde huzur yoktur. Üniversiteyi bitirmiş çocuk, gencecik çocuk pırıl pırıl üniversiteyi bitirmiş. Erkekse askere gitmiş gelmiş, iş arıyor iş yok. Şunu soruyor, ben niye üniversiteye gittim o zaman, niye iş bulamıyorum ben diyor. Şimdi o işsiz, babada bazen işsiz. Çocuğuna harçlık veremeyen bir babanın dramını acaba sarayda oturanlar biliyorlar mı? Çocuğuna önlük alamayan, kalem alamayan, parası olmayan bir babanın dramını acaba sarayda oturanlar biliyorlar mı? Emin olun benim siyaset anlayışımda bir baba bir çocuğuna okula giderken harçlık veremiyorsa o gece benim gözüme uyku girmez. Niçin? Böyle bir dramı siz görmezlikten gelemezsiniz. Bu dramı görmek ve bu dramı kamuoyuna anlatmak zorundasınız, yetkilileri uyarmak zorundasınız, ülke bu haldedir demek zorundasınız. Geniş tanımıyla 8,5 milyon işsizimiz var. Şu soruyu soruyorum, 17 yıldır Allah aşkına ne yaptınız? 17 yılda Türkiye uçacaktı, geriliyoruz niçin, ne oldu bize, neden oldu bunların hepsi? Sizlerin de düşünmesi lazım, AK Partili kardeşlerimin de düşünmesi lazım niçin Türkiye bu halde diye.
Bakın Suriye’de kan akıyor, kimin kanı akıyor? Müslüman kanı akıyor. Kim kimi öldürüyor? Müslümanlar birbirini öldürüyor. Silahları kim veriyor? Bir tarafın eline Amerika, bir tarafın eline Rusya Beyler birbirinizi öldürün diyor. Bak yeni silahlar buldum diyor. Buyurun öldürün, size yeni silahlar vereceğim diye. Kim alet oluyor buna? Türkiye. Niye alet oluyor? Ne işimiz var Ortadoğu bataklığında? Kim bizi Ortadoğu bataklığına sürükledi? Bizim bunları sorgulamamız lazım değerli arkadaşlarım. Bakın bunun partiyle falan ilgisi yoktur. Bunun Türkiye’nin milli çıkarlarıyla ilgisi vardır. 3,5 milyon Suriyeli geldi, eyvallah gelsin. Savaştan kaçtılar çoluk, çocuk, genç, yaşlı hepsi geldiler. Sorun ne? Suriyelilere kızıyoruz. Niye Suriyelilere kızıyoruz ki, Suriyelileri buraya getiren adama kızacağız kardeşim Suriyelinin ne günahı var? Kim buraya getirdi onları, nasıl getirdi buraya onları? Onlar şimdi çalışıyorlar her birisi bir yerde. Birde 40 milyar dolar para verdik. 40 milyar dolarla Türkiye’yi asıl uçuracaktık o zaman. 40 milyar dolar para veriyorsunuz Suriyelilere. Şimdi İdlib’de sıkıştık, bir taraftan Trump, bir taraftan Putin. Acaba İdlib’de ne olabilir, nasıl oradaki Suriyeliler Türkiye’ye gelmez? 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’nin kapısına dayanırsa kimse şaşırmasın. Çünkü Esad diyor ki, ben kendi ülkemde terör istemiyorum diyor. Sen bana Astana’da söz verdin, ne dedin? Teröristlerin elinden silahı alacağım. Al kardeşim. Alamıyorum. Alamıyorsan ben onları bombalarım çıkarırım diyor. Nereye gelecek bunlar? Tek çıkış yolları var Türkiye. 3,5 yetmedi 3,5 milyon daha. İnsaf. Bu nasıl bir dış politikadır, bu nasıl memleketin çıkarlarını savunmaktır? Benim isyan ettiğim nokta bu.
Bizim çocuklarımız işsiz ama biz onlara 40 milyar dolar para vereceğiz niçin? Benim evladım işsiz, onların evlatlarının her birisinin eli yağda, balda Suriyeliler gelmişler asgari ücretin altında çalışıyorlar ama bizim çocuklarımız, vatandaşın çocuğu işsiz iş arıyor. Bunların üzerinde hepinizin düşünmesini istiyorum.
Babadağ’da genç bir arkadaş seçtiniz, çalışkan bir arkadaş seçtiniz. Başkan burada mısın, gel bakalım. Az önce söyledim, ayrım yapmayacak. Efendim bu AK Partili bana oy vermedi ben buna hizmet götürmeyeceğim. Hayır hizmet götürecek, o da vatandaşımız. Dedim biz yeni bir siyaset anlayışı başlatıyoruz. Kavgasız, gerilimsiz, herkesi kucaklayan, herkesin derdine derman olmaya çalışan yeni bir siyaset anlayışı. Kavga bize ne getirdi Allah aşkına? Kavgadan kim kazandı, hangi kavgadan kim karlı çıkmıştır? Hangi savaştan kim karlı çıkmıştır. Biz bütün Ortadoğu’yu sözüm söz Ortadoğu’yu barış havzasına döndüreceğiz. Ortadoğu’da yaşayanların tamamı bizim akrabalarımız. Orada da Araplar var, Türkiye’de de var. Orada Kürtler var Türkiye’de de var. Orada Ezidiler var burada da var. Orada Türkmenler var burada da var. Niye kavga ediyoruz, niye oraya silah gönderiyoruz, niçin insanlar birbirini öldürüyor? Türkiye bu bölgenin en güçlü ülkesidir. Bütün bu bölgeye ekonomik olarak en büyük yatırımları yapabilecek potansiyele sahip ülkedir. Bölgeyi ekonomik olarak denetleyecek gücümüz var. İşadamlarımız her tarafta fabrikalar açabilirler. Yani bölgeyi bir barış havzasına döndürebiliriz, kavgadan çıkarabiliriz. Önümüzde sadece iki engel olur egemen güçler. Ama o egemen güçleri de bir araya gelip diyebiliriz ki ya biz bu bölgede kardeşim savaşmak istemiyoruz, kavga etmek istemiyoruz, bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz.
Bir konuya daha değinip sözlerime son vereceğim. 17 yıldır bir iktidar düşünün Türkiye’de veya bir başka yerde 17 yıldır memleketi yönettiğini düşünün. Vergi alıyor mu? Alıyor. Yetmiyor vergi almak. Ne oluyor? Fabrikaları satıyorlar devletin fabrikaları sattılar. O da yetmiyor. Arsalarını sattılar, o da yetmiyor. Telekom’u sattılar. Telekom çok önemli çünkü Telekom’u alan firma Hariri ailesi Türk bankalarından kredi aldı bizim Telekom’u satın aldı, karını memleketine götürdü, bankaların borcunu ödemedi o borç bizim sırtımızda kaldı. Bu da böyle bir şey oldu. Şimdi geldi sıra askeri fabrikaları satmaya Tank Palet Fabrikasını satıyorlar. Ben şunu söyledim, iktidar sahiplerine söyledim ve iktidara destek veren partiye de söyledim, bana dünyada bir örnek gösterin ister Papua Yeni Gine, ister Kanada, ister Amerika, ister Kuzey Kore, ister Güney Kore, ister Hindistan, Pakistan, Endonezya, Rusya nereyi istiyorsanız. Amerika, Kanada nereyi istiyorsanız bana dünyada bir örnek gösterin ki kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekmiş. Yok arkadaşlar. O zaman sormayacak mıyız hiçbirimiz, elimizi vicdanımıza koymayacak mıyız bir devletin silah üreten askeri fabrikası o devletin namusudur arkadaşlar. Nasıl bir yabancı orduya verirsin bunu? Bunu söyledim hayır biz onu satmadık dedi. Allah büyüktür resmi gazetede kararname var. Resmi gazeteyi ben çıkarmıyorum devletin resmi gazetesi. Başında Türk bayrağı Cumhurbaşkanlığının logosu, altında da imza var Cumhurbaşkanının imzası. Tank Palet Fabrikasının özelleştirme kararı. Bunu eleştirdikten sonra ikinci bir kararname çıkardılar 1105 sayılı kararname. Dün veya evvelki gün çağrı yaptım 1105 sayılı kararnameyi niye yayınlamıyorsunuz? Gizliyorlar şimdi o kararnameyi. Niye yayınlamıyorsunuz, milletten niye gizliyorsunuz? Ben eleştireceğim diye. O kararnameyi ben zaten biliyorum, sen benden gizleyemezsin ben bilirim. Nerede olursa olsun o kararnameyi bulurum milletin önüne koyarım. Çünkü ben bu millete borçluyum, bu millete benim vicdan borcum var, namus borcum var. Bu millete hizmet etme borcum var. Bu milletin, vatanın, bayrağın çıkarlarını sonuna kadar koruma borcum var benim ben bunu söylüyorum. Silah fabrikasını veriyorsun kararnameyi de gizliyorsun. Niye tank palet üretecek.
Bakın şimdi, Katar ordusu gelecek Tank Palet Fabrikasında tank üretecek, bizim fabrikada ürettiği tankları bizim orduya satacak. Pes ya, akıl var mantık var. Bu çıkar nereden geliyor? Bunu niçin anlatıyorum? Bunu anlatmamın nedeni şu, memleket iyi yönetilmiyor ve hepimizin bu memlekete karşı sorumluluğu var. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir. Ben CHP’liyim bir başka arkadaşım AK Partili, bir başka arkadaşım MHP’li, bir başka arkadaşım İYİ Partili, bir başka arkadaşım Vatan Partili, DSP’li olabilir. Herkesin siyasi görüşüne saygı göstereceğiz sonuçta. Ama bir ortak paydamızın olması lazım vatan gibi, bayrak gibi. Ordu nedir? Ortadoğu coğrafyasında en güçlü orduya sahip biziz. Darmadağın ettiler orduyu. Ergenekon’du, Balyoz’du diye darmadağın ettiler. Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı terörist diye içeri atıldı. Devletin bütün sırlarına vakıf olan kişi terörist diye içeri atıldı. Şimdi beraat etti. İçeri attıran kimdi, beraat ettiren kim?
Bakın, hepimizin sorumluluğu var diyorum. Bunlar siyasetin dışında hepimizin ilgi alanına girmesi gereken bir şeydir. Siyaset nedir? Ben derim ki yol yapalım öbürü der köprü yapalım, öbürü der ben aile sigortasını uygulayacağım, öbürü der ki efendim ben çiftçiye şu kadar destek vereceğim, öbürü der şunu yapacağım, öbürü der bunu yapacağım. Ama devletin silah fabrikasını götürüp Katar ordusuna satacaksınız bu olmaz, peşkeş çekeceksiniz bu olmaz. Özelleştireceksiniz bu olmaz. Hadi Sümerbank’ı özelleştirdin ben bunu anlarım özel sektör zaten yapıyor ben bunu anlarım. Ama silah fabrikası değerli arkadaşlarım. Amerika’da küçük bir liman özelleştirildi Suudlar aldılar yanlış hatırlamıyorsam. Amerika’da kıyamet koptu vay efendim buraya nasıl gelir bizim limanı satın alırlar diye. Biz bırakın limanları silah fabrikalarını satmaya başladık.
Hepinizin bu konuda duyarlı olması lazım. Bunları niçin bu kadar uzun uzun anlattım değerli kardeşlerim? Şunun için, yeni siyaset anlayışımızı herkes bilsin diye. Sarayda oturanların halktan koptuğu ve halkın dertlerinin bilinmediği bir süreci yaşıyoruz. Halkın dertleriyle sarayın bakışı çok ama çok farklı. Bir tarafta açlık, bir tarafta yoksulluk, bir tarafta işsizlik, bir tarafta sorunlar dağ gibi büyümüş, bir taraftan izlenen yanlış dış politikayla 3,5 milyon Suriyeli tabi resmi rakam 3 milyon 600 bin aslında gerçek rakam 5 milyonun üstünde. Biz bunu da biliyoruz. Türkiye’nin bütün coğrafyasına dağılmış vaziyetteler. Şimdi İdlib’de sıkıştık orada ne olacak. Söyledim bu konuda da uyardım defalarca uyardım yapmayın dedim yanlış yapıyorsunuz dedim.
Bakın bu ülkede Gazi Mustafa Kemal Allah rahmet eylesin o ve arkadaşları, şehitlerimiz, gazilerimiz bütün hayatı savaş meydanlarında geçti bunların. Filistin’de geçti, Galiçya’da geçti, Libya’da geçti, Balkanlar’da geçti, Türkiye’de geçti, ta 9 Eylül’e kadar bütün hayat geçti, ama söylediği şu, savaş meydanlarında bütün hayatı geçen bir kahramanın, bir ulusal kahramanımızın, Mustafa Kemal’in söylediği bu, “Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılırsa Türkiye bağımsızlığını korur.” Şimdi biz koskoca Türkiye’yi Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettik. 17 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödediğimiz faiz 170 milyar dolar, sadece faizden söz ediyorum, vatandaşın faizi değil, devletin dışarıdan aldığı borç nedeniyle dışarıya ödediği faiz 170 milyar dolar. Saat başına ödenen faiz, bu yıl saat başına ödenen faiz 2 milyon doların üstünde, yani şu anda bir saat biz buradaysak 2 milyon doların biraz fazlası faiz ödüyoruz yurt dışına. E 17 yılda memleketi bu hale kim getirdi, kim getirdi, kim? Şimdi ben bunları söyleyince kızıyorlar, vay niye konuşuyorsun diyorlar. Ben konuşmayayım da, kim konuşacak? Ben söylemeyeyim de, kim söyleyecek? Ben bu milletin hakkını savunmayayım da, kim savunacak? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayayım da, kim savunacak? O zaman ben niye siyaset yapıyorum? Niye siyaset yapıyorum ben? Çiftçinin hakkını savunacağım, esnafın hakkını savunacağım, sanayicinin hakkını savunacağım, işsizin hakkını savunacağım, işi olmayan vatandaşın hakkını savunacağım. Ben bunların hakkını savunacağım. Niçin? Bunların tamamı çalışıyor, bakın bunların tamamı çalışıyor ve üretiyor, bunlar alın teri döküyor. Faizci ne yapıyor, tefeci? Oturuyor masaya, gayet lüks bir ofisi var, elinde bir bardak viskisi var, Türkiye borç mu istedi, ‘faizi şöyle yap vereceğim’ diyor, bir yudum viskisini alıyor, parayı gönderiyor, faizini tıkır tıkır alıyor. Üretiyor mu? Hayır. İstihdam yaratıyor mu? Hayır.
Şu sorunun cevabını da isterim ben; aldığınız bu borçları ne yaptınız siz? 170 milyar dolar faiz ödediniz; bakın saatte 2 milyon dolardan fazla, günde 50 milyon dolardan fazla faiz ödüyor Türkiye, yabancılara ödüyor. Şimdi ne kurdular? Borçlanma Genel Müdürlüğü… Bakın, Borçlanma Genel Müdürlüğü kurdular. Niçin? Borçları yönetemiyorlar artık! Bunu da bereket versin Resmi Gazetede yayınladılar da orada gördük. Mecburen yayınlıyorlar, çünkü bir genel müdürlük kuruluyor. Adı ne? Borçlanma Genel Müdürlüğü… Hepiniz düşünün değerli arkadaşlarım, hepiniz düşünün. Bu memleket hepimizin, beraber verdik mücadeleyi, dedelerimiz, babalarımız birlikte mücadeleyi verdi; biz Çanakkale’de de, biz 9 Eylül’de de birlikte mücadele ettik, birlikte kavgasını verdik bu işin, dolayısıyla yeniden Kuvayı Millîye ruhuyla ayağa kalkmak zorundayız. Sağı solu demeden, ocu bucu demeden, inançlı inançsız demeden, hepsini ama hepsini yeniden kucaklamak zorundayız. Kuvayı Millîye ruhuyla memleketimize sahip çıkacağız. Ondan sonra oturur konuşuruz, ama önce şu tefecilerden Türkiye’yi bir kurtaralım. Üretsin Türkiye, üretsin. Çalışsın Türkiye, çalışsın. İstihdam yaratsın Türkiye. Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin, her çocuğun işi olsun, her çocuğun aşı olsun, biz bunu istiyoruz.
Efendim size dediğim gibi teşekkür ediyorum Başkanımız seçtiğiniz için, onu size emanet ediyorum, sizi de Allah’a emanet ediyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.