19.09.2016
19.09.2016
GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU
CNNTÜRK “TARAFSIZ BÖLGE”
19 EYLÜL 2016
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU: EĞER BU TUZAĞA DÜŞERSE DEMOKRASİ ÇOK CİDDİ YARA ALIR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Biz OHAL’i çıkaracağız. İyi OHAL’i çıkardın, MHP destek verdi, OHAL çıktı. Biz onu da tartışmadık. Biz karşı çıktık, doğru. Niye karşı çıktığımız bugün çok daha net ortaya çıktı. Şu kolaycılık, şu tehlike, her an Türkiye’nin gündemine gelebilir. OHAL kanun hükmünde kararnameleri yargıya götürülemiyor. Hiç kimse itiraz edemiyor. Dolayısıyla parlamento dediğiniz bir şeye hiç ihtiyaç yok, yargı dediğiniz bir şeye hiç ihtiyaç yok. Yürütme organı tek güç olarak ortaya çıkıyor, güçler ayrılığı ilkesi bu süre içinde askıya alınıyor. Şimdi, bu sürecin getirdiği kolaylığın tuzağına, bu hükümetin düşmemesi lazım. Eğer bu tuzağa düşerse demokrasi çok ciddi yara alır” dedi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Tarafsız Bölge Programında Ahmet Hakan’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle;
Ahmet HAKAN- Hepinize iyi akşamlar. Tarafsız Bölgeye hoşgeldiniz. Bu akşam Tarafsız Bölge Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden sizlere sesleniyor. Burası, bulunduğumuz yer Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nin içindeki konferans salonu. Biz de o konferans salonundayız. Merhaba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Merhabalar. Adli yargı mensupları burada yıllık toplantılarını yapmak isteseler bile biz onlara vermeyiz.
Ahmet HAKAN- Burada olmaz diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olmaz evet.
Ahmet HAKAN- Peki, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz bu akşam hoşgeldiniz. Epeydir de televizyon programlarında yer almadınız, çıkmadınız. Mesajlarınız da çok merak ediliyor.
Önümüzdeki Çarşamba günü Başbakan Binali Yıldırım’la bir randevunuz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bayram öncesi bir randevu talebim oldu. Özellikle bu 11 bini aşkın öğretmenin açığa alınmasıyla ilgili olarak. Fakat kendisi “İstanbul’a gideceğini, bayram sonrası görüşme imkanı bulabileceğini ifade etti”, bende “Teşekkür ettim” ve dolayısıyla bayram sonrası kendisinin programına uygun olarak bir görüşmemiz olacak umarım.
Ahmet HAKAN- Henüz günü belli değil o zaman?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet günü belli değil.
Ahmet HAKAN- Efendim çok konu var konuşmamız gereken. Bir defa bu Yenikapı ruhu, 15 Temmuz sonrası gelişen olayların genel bir muhasebesi, FETÖ’yle mücadele, devlette yeniden yapılanma nasıl olmalı? Her taraftan yükselen feryatlar var, kanun hükmünde kararnamelerin mağduru olduklarını iddia eden insanlar var ki, sizin partinize de çok müracaat ediyorlar. Bize de o mağdurlardan çok fazla telefon ve mesaj geliyor. Cemaat ve tarikatlara CHP nasıl bakıyor? FETÖ CHP’ye de sızdı mı? Yani birçok başlık var. Hepsini bütün detaylarıyla, ayrıntılarıyla bu akşam konuşacağız.
Artvin’de bir saldırı girişimine maruz kaldınız. Çok konuşuldu, Türkiye’nin gündemine oturdu, aradan da bayağı bir zaman geçti. Şimdi geriye baktığınızda failler yakalandı mı, durum nedir, sizin açınızdan netliğe kavuştu mu olay?
PKK’NIN AKP’YE DESTEK VERDİĞİNE İNANIYORUM
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olayı PKK üstlendi, ama “Hedefimiz Kılıçdaroğlu değildi” diye bir cümle de ilave ettiler. Ama o konvoy bana ait bir konvoydu. O zaman hedef kimdi? Önde giden askerin vurulması, ondan sonraki olaylar yaşanmaması gereken olaylar aslında. Bize saldıranlardan bir kişinin vurulduğu söyleniyor, diğerlerinin herhalde takip edildiğini düşünüyoruz.
Ama tabi burada sorulması gereken soru, o bölgeye PKK unsurları nasıl gelebiliyorlar? Şavşat Ardanuç arasında bir yerde, Artvin’e doğru giderken ve o bölgeye geliyorlar, o bölgeye de üstelik yeni de gelmiyorlar. Çünkü daha önce yiyecek istedikleri ve o bölgede konuşlandıkları da güvenlik güçleri tarafından biliniyor. Böyle bir tablo, acı bir tablo.
Ahmet HAKAN- Peki siz, PKK bunu “Evet biz yaptık saldırıyı, ama hedefimiz Kemal Kılıçdaroğlu değildi” dediler. Ama siz bunu pek dikkate almıyor gibisiniz. Yani PKK doğrudan sizi hedef aldı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi doğrudan hedef aldı.
Ahmet HAKAN- Şimdi yine aradan zaman geçti ve biraz daha soğukkanlı bakabilirsiniz belki. PKK sizi neden hedef almış olabilir? Yani bunu nasıl izah ediyorsunuz? Neden böylesi bir saldırı…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’yi karıştırmak için. Yani başka ne hedefi olabilir? Türkiye’yi karıştıracak, Türkiye’de bir iç savaş çıkaracak, partiler, partililer birbirlerine girecek, dolayısıyla bir kaos ortamı oluşacak. Ana amacın bu olduğuna inanıyorum. Aslında ben son seçimlerden bu yana, yani 7 Haziran seçimlerinden sonra, PKK’nın AKP’ye destek verdiğine inanıyorum.
Ahmet HAKAN- Nasıl destek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Terör olaylarını artırarak. Türkiye’nin gündemini teröre kilitleyerek. Bundan daha güzel bir siyasi parti iktidardaki partiye yardım yapılamaz. Oyları düşen bir parti var. Konu ekonomiye gelmiş dayanmış, Türkiye’nin yönetim sorunu var, gelmiş oraya dayanmış. Biz güzel oturmuşuz, ülkenin sorunlarını nasıl çözeceğimize dair emeklisinden, taşeron işçisine kadar pek çok alanda neleri yapacağımızı anlatmışız, oylar belli bir noktaya gelmiş, bir koalisyon süreci yaşanmış. Ama ondan sonra birdenbire bu tak diye kesiliyor ve hiç olmadık bir yerde terör büyük bir tırmanışa geçiyor, bombalar patlıyor, insanlar öldürülüyor. Viranşehir’de iki polisin ikinci katta öldürülmesiyle olaylar patlak verip büyüyor. PKK’nın önce bu olayı üstlenmesi, arkasından “Hayır bu bize ait değildir” diye reddetmiş olması, bütün bu olaylar gelişti ve terör örgütleri açıkça PKK’ya destek verdiler.
Benim vardığım sonuç bu ve bunu samimi olarak söylüyorum. Bunu inanarak ifade ediyorum.
Ahmet HAKAN- Bu analiziniz size yönelik, PKK saldırısından bağımsız bir analiz değil mi? Yani onunla ilintilendirerek yapmıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Çünkü zaman dilimleri de çok farklı zaten.
Ahmet HAKAN- Peki Artvin’de siz konvoy hareket haline geçtiğinde ya da gezi öncesi, gezi sırasında herhangi biri sizi uyardı mı, devlet yetkilisi bir terör saldırısı söz konusu olabilir diye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır herhangi bir uyarı gelmedi.
Ahmet HAKAN- Alınan önlemler olağan önlemler miydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olağan önlemlerdi. Yani her zamanki gibi. Zırhlı araç vardı, ambulans vardı, bizim partililer vardı, bende bizim bir minibüsümüz var orada…
Ahmet HAKAN- Minibüsünüz zırhlı mıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır zırhlı değil.
Ahmet HAKAN- Zırhlı araç vardı dediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Askerlere ait zırhlı araç. Yani çatışmadan bir süre sonra benim binip karayollarının bulunduğu bölgeye zırhlı araçla gitmemiz, askerlerin kullandığı zırhlı araç.
Ahmet HAKAN- Sizi o zaman minibüsten zırhlı araca aldılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yani, orada uzun süre beklememizin doğru olmadığını ifade ettiler. Gerçi biz, minibüsü dağın yamacına iyice yanaştırdık ki, yukarıdan gelen silahlara doğrudan maruz olmasın diye.
Ahmet HAKAN- Ne kadarlık bir süre kaldınız orada? Yani sizin tarafınızdan korumalar ve diğer güvenlik güçleri yukarı doğru ateş açıyorlar, yukarıdan da yine bir ateş açılıyor. Böyle bir karşılıklı çatışma hali. Ne kadar sürdü ve siz o sırada ne yapıyordunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki kez, bir araçlar durdu, durduktan sonra bir süre sonra güvenlik görevlileri araçlardan fırladılar, benim korumalar bölgedeki jandarma ve polis unsurları vardı, ellerinde uzun namlulu silahlarla. Tabi dakika tutmadık, onu bilemiyorum, ama yaygın bir silah atışı…
Ahmet HAKAN- Tedirgin oldunuz mu o sırada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Yani sonuçta biraz hayretle izliyoruz, yani ne oluyor falan diye. Sesler tabi yankılanıyor, bütün o vadide silah sesleri. Bir süre sonra duruldu, sonra tekrar yukarıdan bir roketatarla birisinin bize ateş etmek istediği ifade edildi bana sonra bu. Tekrar bir ateş süreci başladı, karşı ateş başladı ve ondan sonra ambulansı istediler. Niye ambulans gidiyor? Çünkü ambulans genelde arka tarafta, konvoyun arkasında, “Önde üç asker var yaralı, ikisi ağır, hatta birisi ölmüş olabilir” dediler. Biz tabi ambulans gelip gitti, bir süre sonra zırhlı araç geldi, onu çağırdılar korumalar. Dediler ki, “Burası güvenli yer değil buradan ayrılmamız lazım” ve biz oradan ayrıldık, zırhlı araca binerek Şavşat’a yakın karayollarının bulunduğu yere gittik.
Ahmet HAKAN- Bir asker şehit oldu orada, öncü olarak giden.
Kemal KILIÇDAROĞLU- En öndeki araç.
Ahmet HAKAN- Onu görüyor muydunuz siz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Tam böyle bir virajın olduğu bir yerde aslında biz viraja sapmadan öndeki araç saldırıya uğrayan…
Ahmet HAKAN- Peki yola çıkmadan önce gördünüz ama o önde bir araç olduğunu, biliyorsunuz yani bir askeri araç olduğunu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi tabi, yani onları biliyoruz, onlar önden gidiyorlar. Bir kısmı önden gidiyor, bir kısım arkada var. Kendi düzenlerine göre, biz onlara bir şey diyemiyoruz zaten. Çünkü onlar güvenlik önemlerini kendi anlayışlarına göre, onların uzmanlık alanı ona göre alıyorlar.
Ahmet HAKAN- O zaman siz silah seslerinin ortasında kaldınız ön tarafta bir şehit var, iki yaralı var, bu haberi orada aldınız.
ÖNDEKİ ARAÇ ZIRHLI DEĞİLDİ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada aldım evet. Onun üzerine ambulansı çağırdılar, acele ambulans gitsin, ambulans gitsin diye ambulans öyle gitti. Tabi biz tedirgin olduk, yani sonuçta yaralanmış ve bir insanın hayatını kaybettiği ifade ediliyor. Göremiyoruz da, bilemiyoruz da tabi. Çünkü ileride o virajı döndükten sonra büyük bir ihtimalle olay orada gerçekleşti. Böyle bir tablo. Sonra şehidin annesiyle bir ara konuştuk. Annesi önde giden, oğlunun şoför olarak kullandığı aracın zırhlı olup olmadığını bana sordu. Ben bilmediğimi söyledim. Gerçekten bilmiyordum. Öndeki araç zırhlımı değil mi, ama bizim Artvin milletvekilimiz Uğur bey “Ben bütün ayrıntıları biliyorum” dedi. Öndeki araç zırhlı değildi. “Sen aileye bilgi verir misin” dedim o aileye bilgiler verdi. Neden bunu merak ettiğini sordum. Annesi oğlunun askerliğin başlangıç bölümünde zırhlı araçlarda şoförlük yapma kursu ya da öyle bir eğitim aldığını ifade etti. Dolayısıyla o aracın zırhlı olup olmadığını merak edip bize sormuş.
Ahmet HAKAN- Peki siz duyduğuma göre bu çatışma sırasında elinizdeki cep telefonuyla görüntü çekmişsiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bazı görüntüleri çektim.
Ahmet HAKAN- Neden o görüntüleri servis yapmadınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru bulmadım onu. Yani sonuçta onlar benim özel arşivimde duruyor.
Ahmet HAKAN- Yani o görüntülerde silah sesleri, çatışma anları?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Birinci bölüm değil, ikinci bölümdeki silah sesleri var orada. Minibüsün içinden dışarıya dönük olarak çektiğimiz görüntüler.
Ahmet HAKAN- Dışarı sızdırmam diyorsunuz yani, özel görüntüler diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır.
Ahmet HAKAN- Çok teşekkürler, tekrar geçmiş olsun. Yani önemli bir olaydı bu. Sonra ama bütün Türkiye çapında sizinle büyük bir dayanışmada gösterildi diğer iktidar partisi, diğer muhalefet partileri hepsi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bütün partiler, bütün Genel Başkanlar aradılar, “Geçmiş olsun” dileklerini ilettiler, bende hepsine “Teşekkür ettim” tabi.
Ahmet HAKAN- Bir tür milli mutabakat şeklinde sizin arkanızda duruldu. Güzel de oldu.
Şimdi isterseniz, esas konumuza başlayabiliriz. Ben şeyle başlamak istiyorum. Bu FETÖ mağdurları için, siz partide bir bölüm mü oluşturdunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ahmet HAKAN- Yani mağdurlar gelip oraya müracaat mı ediyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Geliyorlar, dertlerini anlatıyorlar, bazen yazılı, bazen sözlü aktarıyorlar. Bizde onları alıyoruz. Şöyle gelişti Ahmet bey, Cumhurbaşkanlığı sarayında dörtlü görüşme yapılırken…
Ahmet HAKAN- Yani Cumhurbaşkanı, Başbakan, siz, Devlet Bahçeli.
20 – 25 BİN KİŞİNİN BAŞVURUSU VAR
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devlet bey, Genel Sekreter ve İbrahim Kalın Cumhurbaşkanı sözcüsü bunlar vardı. Kanun hükmünde kararnamelerden duyduğum rahatsızlığı anlattım, özellikle silahlı kuvvetlerle ilgili yaptıkları düzenlemeyi ve bunun çok sayıda mağdura yol açacağını, biz kendi Genel Merkezimizde kanun hükmünde kararnamelerden mağdur olanlarla ilgili bir ekip kurduk, Sayın Bahçeli’ye döndüm siz de kurarsanız iyi olur, size de başvuranlar gelebilir. Sayın Binali Yıldırım’a eğer siz de partide kurabilirseniz böyle bir şey çok iyi olur. Böyle bir mutabakat sağlandı, evet kuralım şeklinde. Biz dedik kurduk, başında da bir arkadaşımız var Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan. Sizler de isimleri bildirirseniz bize bu kendi aralarında bu diyaloğu kurarlar. Dolayısıyla bir haksızlık varsa bu haksızlıkların süratle düzeltilmesi gerekir diye.
Dolayısıyla şuana kadar bize gerek mail yoluyla, gerek doğrudan gelerek, gerek telefonlarla yaklaşık 20 – 25 bin kişinin başvurusu var, haksızlığa uğradıklarına dair.
Ahmet HAKAN- Tam o noktada bir şey sormak istiyorum. Şimdi bize de, yani gazetecilere de çok sayıda ya işte biz FETÖ mağduruyuz, başımıza şu geldi, FETÖ’cü değiliz ama falan gibi şikayetler geliyor. Şimdi bu FETÖ biliyorsunuz, sinsi bir örgüt. Yani ben şuana kadar, ben FETÖ’cüyüm diye ortaya çıkmış bir kişi bile görmedim, duymadım. Yani siz de aynı şekilde. Neredeyse Fethullah Gülen bile ben de FETÖ’cü değilim diye bağıracak. Şimdi böyle bir durumda da nereden anlıyorsunuz kimin hakikaten mağdur, kiminse rol yaptığını? Nasıl ayırt edilebilir bu?
DEVLET HERKESİ POTANSİYEL SUÇLU OLARAK GÖREMEZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Birincisi şu; siz adil bir yargılamadan yana mısınız, değil misiniz?
İkincisi şu; siz alacağınız kararlarla gerçekten suçlu olanları ya da potansiyel olarak suçlu olanları mı alacaksınız, yoksa yani şu veya bu nedenle bir akıma, bir cemaate sempati duyanların tamamını mı işin içine alacaksınız? Olaya böyle bakmak gerekiyor.
Şimdi bir kanun hükmünde kararname çıkardılar işte 50 bin kişinin işine son verdik, 60 bin kişinin işine son verdik. 11 bin 800 öğretmeni açığa aldık. Şimdi neye göre alıyorsunuz? Dayandığınız kriter ne?
Bakın, ben size bir şey gösteriyim. Bu bir bakanlık onayı. Bakanlık makamına yazılmış İçişleri Bakanlığı bakanlık onayı. Diyor ki, bakanlığımıza intikal eden bilgilere göre ekte isimleri yazan mülki idare amirlerinin 15.07.2016 tarihinde anayasal düzeni yıkmaya yönelik eylemlerin içinde olabilecekleri değerlendirilmiştir. Oldukları değil, olabilecekleri. Sizi de değerlendirebilirler. Devlet böyle davranmaz. Varsa somut bilgi alır değerlendirir.
Ahmet HAKAN- Peki yapıp olabilecekleri…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Denmiş ve tamamı açığa alınmış.
Ahmet HAKAN- Bunlar kaymakamlar falan mı?
DEVLET KİNLE, İNTİKAM DUYGUSUYLA YÖNETİLİYOR
Kemal KILIÇDAROĞLU- İllerden gelen bütün o bilgiler valilerden gelen, kaymakamlardan gelen bilgiler bir bakanlık onayına bağlanıyor ve tamamı açığa alınıyor.
Şimdi böyle bir devlet anlayışı olmaz. Devlet herkesi potansiyel olarak suçlu göremez, görmemelidir de zaten. Peki, bunu neye göre saptıyorlar? Şimdi şöyle diyelim; Bank Asya’ya para yatırmışsınız, para yatırdığınız için sizin görevinize son veriliyor. Kamuda görevliyseniz, işinize son veriliyor. Bakın onunla ilgili de size ben, şu bir mektup diyorsunuz ya geliyor mu? Şu bir mektup, bu mektup özel harekâtçı olan bir kişiden geliyor. Kayseri’de 2008 yılında bir kooperatife üye oluyor, ev sahibi olacağız diye. Paralarını yatırıyor bir banka aracılığıyla, fakat bir süre sonra taksiti yatırmaya giderken diyorlar ki, biz havale için ücret istiyoruz diyorlar. Bu da kooperatif yönetimini arıyor diyor ki, “Ücret istiyorlar” diye. Kooperatif yönetimi o zaman diyor ki, “Bank Asya aracılığıyla yatırırsan kesinti olmaz.” Yani dolayısıyla, sorun çözülmüş olur. Bu da götürüyor taksiti ora aracılığıyla yatırıyor. Bunun işine son veriliyor ve bu özel harekatçının eşi kanser. Şimdi bir insanda vicdan olacak. Sen bunun işine son veriyorsan önce son vereceğin olay Bank Asya’ya kim izin verdi önce onun, yani eğer suçlu arıyorsan Bank Asya’yı kuran kişiye vereceksin suçu asıl suçlu o. Sen izin veriyorsun, bankalar yasasına faaliyette bulunuyor, herkes parasını yatırıyor, havaleler gönderiyor. Daha düşük taksitle, faiz var diye insanlar buraya para yatırıyor. Şimdi sen kalkıyorsun bunların tamamını diyorsun ki, tamam sen Bank Asya’ya para yatırdın o zaman sen FETÖ’cüsün, o zaman kusura bakma senin kamuda işine son veriyorum. Ve bunun eşi kanser. Başka bir olay daha o da bugün geldi. 8 aylık hamile. Bayramın üçüncü günü içeriye alıyorlar, neyse bereket versin bir süre sonra tutuksuz yargılanmak üzere 5 – 6 gün sonra serbest bırakıyorlar. Peki, 8 aylık hamile bir kadın yani orada çocuğunu düşürseydi ne olacaktı? Niye gözaltına alıyorsunuz, hangi gerekçeyle veya Yeniçağ’ın yazarları hala içerdeler veya Mehmet Altan, Ahmet Altan hala içerdeler.
1 MİLYONUN ÜSTÜNDE MAĞDUR VAR
Şimdi şuna inanırım. Askerler darbemi yaptı? Darbe girişimi yaptılar mı? Yaptılar. Bombalama var mı? Var. Ana failler yakalandı mı? Yakalandı. Hapisteler mi? Hapisteler. Şimdi siz bütün bunları bırakıyorsunuz darbe girişimini yargılamaktan çok 17 – 25 Aralık’ı ortaya çıkaran yapıdan intikam almak için yola çıkıyorsunuz. Yani bir darbe girişimi başka bir darbe girişimiyle intikama dönüşmüş oluyor. Bu devlete yakışmaz. Bu ne demektir? Devlet kinle yönetiliyor demektir, intikam duygusuyla yönetiliyor demektir veya ben size Adapazarı’ndan örnek vereyim ki ben aileyle de konuştum. Adapazarı’nda bir öğretmen gözaltına alıyorlar, sonra hapse atılıyor. Şeker hastası, ilaçları verilmiyor bu öğretmen hapishanede ölüyor. Babası alıyor cenazeyi, belediye bu aileye ambulans vermiyor vatan haini diye. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur. İnsanda biraz kırpıntı olarak da Müslümanlık olur diyelim. Vermiyor vatan haini. Ne zaman vatan haini oldu bu kişi? Mahkeme kararımı var? Hayır, bir şey yok gözaltına alınmış. Konya’ya bir kamyonetle götürüyorlar imam namazını kılmıyor. Niçin? Vatan haininin namazı kılınmaz diye. Nereden biliyorsunuz vatan haini olduğunu? Komşusunun aracıyla bu cenazeyi defnediyorlar. Aile mahalleye giremiyor. Öyle bir mahalle baskısı var. Bir devlet bunu yapamaz. Bunu yapmamalı zaten. İntikamla, hırsla, öfkeyle yani bunu yaptığınız andan itibaren Türkiye’ye yüzbinleri kırarsınız. Bugün bakın açık ve net söylüyorum 1 milyonun üstünde mağdur vardır.
Ahmet HAKAN- Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Rakamlar ortada. Açığa alınan, görevine son verilenlerin sayısı neredeyse 100 bini buldu. İş dünyasını da alın bunun yanına, onların yanında çalışanları alın. Rakam kaçı bulur? Şimdi bugün yine Kayseri’den bir işadamıyla görüştüm. Neden size kayyum atandı? “Bizim bir vakfımız var” diyor. “Bu vakıf Kayseri’deki bütün üniversitelere yardım yapmıştır. Abdullah Gül üniversitesine de, Melikşah üniversitesine de, Erciyes üniversitesine de yardım yapmıştır ve bu vakfın kuruluş amacı da diyor bizim fabrikalarda çalışan işçilerin çocuklarına burs vermektir” diyor. “Alın tek eğer 5 kuruşluk bir şey, kendi ifadesiyle 5 kuruşluk bir para Fethullah Gülen cemaatine gitmişse hem vakfı, hem bütün fabrikaları kapatın” diyor. “Ama biz yargısız infaza tabi tutuluyoruz” diyor. Buna benzer pek çok örnek verebilirim size. Bunlar olamaz. Bir darbe gördük, 12 Mart’ı gördüm, 27 Mayıs’ta o zaman daha ilkokul öğrencisiydim. 12 Eylül’ü gördüm, 28 Şubat’ı gördüm. Böyle bir tabloyla ilk kez karşılaşıyorum.
Ahmet HAKAN- Fakat sizin yaptığınız değerlendirmelerde yani benim yadırgadığım taraflar var isterseniz biraz onlar üzerinde duralım. Şöyle; evet yani bu mağduriyetler var, mağduruz diyen insanlar çok, hatta az önce verdiğiniz örnekler gibi gerçekten insanı etkileyen, yürek burkan trajik örneklerde var. Fakat siz dediniz ki, şöyle bir analiz yapıyorsunuz. Askerler 15 Temmuz’da darbe yapmaya kalkıştı, bu failler yakalandı, esas uğraşılması gereken şey budur diyorsunuz. Oysa…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece o değil, odur ve onlara bu ortamı hazırlayanlardır.
Ahmet HAKAN- Oysa eğer siz askerler 15 Temmuz’da darbe yaptılar derseniz bu Türkiye’deki daha önce yaşanan darbelerden bir darbeymiş algılanıyor. Oysa bu öyle bir darbe değil. Bu Fethullah Gülen adlı bir adamın kurduğu bir örgütün 40 yıllık çabası sonrası oluşturduğu sinsi bir yapı askere sızmış, oradan bir darbe…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece askere değil her tarafa.
Ahmet HAKAN- Şimdi sızdıranlar, onların sorumluluğunu biliyorum ama şimdi olayı böyle değerlendirdiğimiz zaman mücadele sadece darbeyi yapanlarla sınırlı kalamaz, kalamıyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru. Biz ona itiraz etmiyoruz ki.
Ahmet HAKAN- Bu örgütsel yapının çeşitli ayakları var. Yani emniyet ayağı var, savcılık, yargı ayağı var, iş dünyası ayağı var, medya ayağı var. Var oğlu var ve bu insanlar kan döktüler. Dolayısıyla bunlarla mücadele edilmeyecek mi yani? Bir topyekün mücadele?
ERDOĞAN BU AYNI MENZİLDEN NEYİ KAST EDİYOR?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette mücadele edilecek. Ama mücadele hukuk içinde yapılır. Hukukun dışına taştığınız andan itibaren sizin darbecilerden bir farkınız olmaz. Biz niye mücadele ediyorsunuz dedik mi? Hayır. Etmelisiniz, mücadele edin. Kaldı ki bunlar onlarla kol kola gezerken biz mücadele edin diye bağırıyorduk. Bizi suçluyorlardı siz neden bunlara bunu söylüyorsunuz diye. Defalarca uyardık, defalarca önerge verdik, araştırma önergeleri verdik. Bakın “bunlar dinliyorlar dedik, bizleri dinliyorlar” dedik, “başkalarını dinliyorlar” dedik. Ama hep kulaklarını tıkadılar, hep bizi dışladılar, dediler ki “hayır biz kol kola yürüyeceğiz.”
Bir şeyi söylemek istiyorum Ahmet bey. Şimdi siz arada bir yazı yazıyorsunuz, arada bir bana da soruyorsunuz. Şimdi sizden bir isteğim var, neden Sayın Erdoğan’a şu soruyu sormuyorsunuz? Erdoğan 3 Ağustos’ta yaptığı bir konuşmada, “İnanın bana” diyor “Aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının aslında bambaşka niyetlerin, sinsi hesapların aleti, aracı olduğunu uzun süre göremedik” diyor. Aynı menzile farklı yollardan giden. Yani biz de, onlar da aynı menzili düşünüyorduk, yollarımız farklıydı. Bu ne demektir? İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz. Ama ikimizin gücü çatıştı, sen darbe yapmaya kalktın, bende seni ekarte ettim. Erdoğan bu aynı menzilden neyi kast ediyor?
Ahmet HAKAN- Aynı Türkiye için, gelecek için aynı beklenti içerisinde olan iki kesim olarak görüyor olabilir mi?
BİR KOLTUKTA İKİ KARPUZ OLMAZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle söylüyor, ben değil o söylüyor. Peki Gülen ekibi eğer sinsi olarak devlette belli bir menzile gitmek istiyorsa, bu da iktidardayken aynı menzile gitmek istiyorlarsa iki güç çarpıştı.
Ahmet HAKAN- O diyor ki, ama ben diyor onu öyle zannetmiştim diyor, beraber aynı menzile gidiyoruz zannetmiştim, adamın diyor niyeti bambaşkaymış diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niyeti bambaşka çünkü aynı menzilde, bir koltukta iki karpuz olmaz, bir koltuğa bir kişi oturacak değil mi? Bu mücadele yolu. Aynı menzil için bana söylesin, aynı menzilden neyi kastediyordu? Ben bunu sormak zorundayım. Hiç kimse medyadan çıkıp şu cümle ya Sayın Erdoğan siz aynı menzilden neyi kastediyorsunuz, Gülen’in menzili belli, sizin de menziliniz aynı siz itiraf ediyorsunuz.
Ahmet HAKAN- Gülen’in menzili yeni ortaya çıktı 15 Temmuz’da.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim Gülen yıllar yılı bunu söylüyor, yıllar yılı biz yazıyoruz…
Ahmet HAKAN- Ama sahtekarlık yaptı diyor, bizi aldattı diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Bu konuda hiç yazılmamışsa, emin olun 50’nin üstünde kitap yazılmıştır ve bunlar verilere dayalı kitaplardır. Hiç verilmemişse, parlamentoda 20’nin üstünde önerge verilmiştir. Hiç yapılmamışsa, “En az 50 kez ya bunlar telefonları dinliyor” demişizdir. Hiç yapılmamışsa, ben plan bütçe komisyonu üyesiyken yargıçların nasıl alındığını, sınavların nasıl yapıldığını, o sınavlarda, sözlülerde nasıl insanların elendiğini, bütün bunların ayrıntılarıyla yazılmıştır. Yargıtay’a 160 kişi atandığında, “160 militanı niçin atıyorsunuz” diye çıkıp kürsüden konuşan benim. Aynı menzile gidiyorlardı, aynı hedefe gidiyorlardı. Şimdi aynı menzile gidiyorlar, e tabi birisinden birisini yok etmesi lazım. Yani bir kişi gidecek orada. Yani iktidar gücü burada çatışıyor.
Ahmet HAKAN- Kısa ara verelim devam edelim mi daha sonra. Bu yaptığınız değerlendirmeler üzerinden sorular sormak istiyorum. Çünkü önemli noktalar bunlar. Bir defa bir gazeteci olarak sizin 15 Temmuz’u değerlendirme biçiminizle iktidar mensuplarının 15 Temmuz’u değerlendirme biçimi arasında çok büyük bir fark görüyorum. O fark üzerinden konuşalım.
Şimdi bütün eleştirilerinize baktığım zaman şunu fark ettim. İktidar cephesinin 15 Temmuz’u yorumlayış ve değerlendiriş biçimiyle sizinki arasında biraz fark var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biraz değil, çok fark var.
Ahmet HAKAN- İktidar cephesi olayı şöyle değerlendiriyor. Hani katılırsınız, katılmazsınız ama ne dediklerini bir anlamak lazım. Diyorlar ki, 17 – 25 Aralık bu çetenin ilk hücumuydu diyorlar. 15 Temmuz ise ikinci hücumları oldu diyorlar. Şimdi bu perspektiften bakılınca sizin 17 – 25 Aralık’tan intikam almaya çalışıyorlar şeklindeki teziniz, bir parça havada kalmış oluyor iktidar perspektifinden bakılınca. Buna ne diyorsunuz?
BİR YOLSUZLUĞU ORTAYA ÇIKARMAK NE ZAMANDAN BERİ KURALDIŞI OLUYOR?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 17 – 25 gerekçe gösterilerek intikam alınıyor.
Ahmet HAKAN- Öyle diyorsunuz. Oysa onlar diyorlar ki, 17 – 25…
Kemal KILIÇDAROĞLU- 17 – 25’te ne vardı?
Ahmet HAKAN- Yolsuzluk vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yolsuzluk vardı, 4 bakan istifa etti, itiraflar vardı, her şey doğruydu. O zaman niye 17 – 25’i esas alıyorlar?
Ahmet HAKAN- Çünkü bunu yapanlar, yani bu yolsuzluğu ortaya çıkaranlar maksatlı bir şekilde bunları biriktirmişler, biriktirmişler ve kendi çetelerinin menfaati doğrultusunda bir tarihte patlattılar. Şimdi bu diyorlar ki, işte bu kuraldışı bir şey.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin, yani bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak ne zamandan beri kuraldışı oluyor?
Ahmet HAKAN- Yolsuzluk ortaya çıkarılmalı tabi ki. Kuraldışı olan bunu bir çete adına, çetenin talimatıyla, çetenin direktifiyle yapmak, devlete sızmış polissiniz, devlete sızmış savcısınız bir çete. Eğer bu adamlar yakaladıkları bu yolsuzluğu, bu yolsuzlukları yakaladılar. İktidarla cemaat arasında bir ittifak devam ediyor olsaydı, bu adamlar bu yolsuzluğu ortaya çıkaracaklar mıydı? Çıkarmayacaklardı. Savaş başlamış örgütle onlar arasında ve örgüt talimat vermiş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güç savaşı.
Ahmet HAKAN- Ne savaşı olursa olsun.
ERDOĞAN “NE İSTEDİNİZ DE VERMEDİK” DEDİ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Savaş, güç savaşı. Yani devlete egemen olma savaşı. Devlete egemen olmaya kim imkan sağladı?
Ahmet HAKAN- Ama devlete egemen olmak, AKP bir parti. Sonuçta milletin oylarıyla seçiliyor, seçimle geliyor, başı belli, sonu belli. Öbürü öyle değil ki. Öbürü görünmez bir şey. Bu görünmez bir şeyle görünür olan arasındaki mücadeleyi iktidar savaşı olarak nitelendirirseniz seçimin…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye görünmez bir şey? Açıkça görünür bir şey. Kitaplar yazılmış. Her istediklerini, bakın o dönem Fethullah Gülen cemaatinin her istediklerini yaptılar ve bunu Erdoğan çıktı ve şu cümleyi kullandı, “Ne istediniz de vermedik” dedi.
Ahmet HAKAN- Ama sonra yanıldığını da söyledi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bana neden bunu yaptınız dedi. O ayrı bir şey, neden yanıldık. Bakmayın, o daha sonraki söylem yanıldık. Ne diyecek? Yanılmadık deyip de, ne diyecek? Ben suçsuzum demenin, bir başka versiyonu. Yani hafifletilmiş söylemi. Söyleyecek başka bir şey yok ki. Gayet açık, gayet net.
Bakın, ben size şu örneği veriyim. Cemaatin albayları daha hızlı yükselsinler diye, bu hükümetler döneminde, AKP hükümetleri döneminde belli albayları zorunlu emekliliğe tabi tuttular, özel bir yasa çıkardılar ve ben ilk görüşmede o kanunu götürdüm, Sayın Cumhurbaşkanının önüne koydum. Bakın bu kanunun yürürlüğünü durdurun, bu albayları emekli etmeyin, bunlar bu ülkeyi seven insanlar. Ve yürürlüğünü durdurdular. O kanunu kim çıkardı, ben mi çıkardım? Onlar çıkardılar, onlar yaptılar.
Ahmet HAKAN- Siz talepte bulununca sizin talebiniz doğrultusunda hareket etmişler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden sonra? Darbeden sonra.
Ahmet HAKAN- 15 Temmuz’dan sonra mı?
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ KİMİN İÇİN YAPTILAR?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ondan önce değil. Ondan önce biz bunu söylediğimiz zaman kıyamet kopuyordu. “Siz zaten bu ülkeyi bilmiyorsunuz, siz şöylesiniz, siz böylesiniz” diye söylüyorlardı. Ağızlarına gelen her şeyi söylüyorlardı. Anayasa değişikliğini kimin için yaptılar? Gene onlar için yaptılar. “Mezardan kalkanlar da kalksın oy versin” dediği zaman alkışlayanlar bunlar değil miydi? O anayasa değişiklikleri referandum sırasında, o Allah’ın sıcağında kasaba kasaba, köy köy gezip ya bak bu çıkarsa, bu ülkede yargı bağımsızlığı biter diyen kimdi? O da bendim. Peki onlar şimdi çıkıp da bir özeleştiri yapıyorlar mı? Ya biz burada yanlış yaptık diyorlar mı?
Ahmet HAKAN- Diyorlar işte yanıldık demek, aldatıldık demek…
GÜCÜNÜZ GARİBAN BANK ASYA’YA PARA YATIRAN ADAMA MI YETİYOR
Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden sonra? Bakın bir örnek daha vereyim size. Şimdi Bank Asya’ya para yatırdı diye devlet memurunu işinden atıyorsunuz. Güzel, peki adamın kardeşi FETÖ’den yatıyor, kuvvet komutanı. Peki kardeşi nerede? Partinin Genel Başkan Yardımcısı. Gücünüz gariban Bank Asya’ya para yatıran adama mı yetiyor sizin? Niye o zaman onu almıyorsunuz?
Ahmet HAKAN- Ama kardeşi diye adamı içerimi alacaklar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bakın, niçin olmasın. Bunu yapan eğer, “Ben burada tarafsız davranıyorum suçu kolektif hale getirdim” diyorsanız, herkes için bunu yapıyorsanız onun içinde yapacaksınız.
Ahmet HAKAN- Kolektif suç olmaz ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olmaz biz de karşıyız ona, diyoruz zaten.
Ahmet HAKAN- Herkes kendinden sorumludur.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Herkes kendinden sorumlu olacak hukukun evrensel kuralıdır.
Ahmet HAKAN- Siz diyorsunuz ki, eğer kolektif tutuyorsan bunu onu niye katmıyorsun?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ona niye ayrıcalık tanıyorsun. Bunu söylemek istiyorum. Yoksa o atılsın diye değil. Ama buradan kalkıp da yakalıyorsun, bilmem ne işadamı kaçtı, ne oldu? İşte gittik annesini yakaladık. Neye bağlı, koltuğa bağlı annesini gözaltına alacağız, tutuklayacağız. Olmaz.
Erzurum’da giriyorlar, bir gazeteciyi yakalamak için gazeteci ya kaçıyor veya evde yok. Eşini alıyorlar gözaltına. Eşin gelinceye kadar sen bizim yanımızda hapissin diyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Daha açık hepimizin bildiği Can Dündar eşi, yurtdışına çıkacak pasaportuna el koyuyorlar. Bir ailede bir kişiyi suçluyorsun diye, ailenin geri kalan kişilerini senin rehin alma hakkın var mı? Bana böyle bir hukuk gösterebilir misiniz?
Ahmet HAKAN- Eğer bunu yapıyorsan o zaman darbeci generalin kardeşini niye Genel Başkan Yardımcısı yapıyorsun? Onu söylüyorsunuz.
17 – 25 ARALIK’TA CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK YOLSUZLUĞU YAPILDI
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Artı bir şey daha söyleyeyim size. Cemaatin okuluna çocuğunu göndermiş. İyi bir okul diye. Sen oraya çocuğunu gönderdin diye, açığa alıyorlar veya görevine son veriyorlar. Yüzlerce örneği var. Peki cemaatin okulundan mezun olup bakanlık yapan var. Evet, şu anda bakan olan var. Niye peki kardeşim onun işine son vermiyorsun?
Ahmet HAKAN- Şöyle izah ediyorlar bunu, diyorlar ki 17 – 25 Aralıkta, bir defa 17 – 25 Aralık’ı milat olarak alıyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin milat olarak alıyor?
Ahmet HAKAN- Çünkü bu çetenin ilk örgütlü kalkışması olarak görüyorlar bunu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendilerine karşı, halka karşı örgütlenme ne zaman oldu? Bu okullar açılırken, halka karşı değil miydi? Bu yayın organları olurken, halka karşı değil miydi? Her istediklerini parlamentodan geçirirken, halka karşı değil miydi? Neden şimdi o yasaları bu hale getiriyorlar? Gülen yargılanacaktı ve mahkum olacaktı. Yasayı değiştirdiler, Gülen mahkum olmasın diye. Neden 17 – 25 milat alınıyor? 17 – 25’i milat olarak almalarının nedeni “Efendim biz yolsuzluk yapmadık.” Bu algıyı geniş kitlelerin kafasına yerleştirmek istiyorlar. Asıl amaçları bu. Niye 17 – 25? 17 – 25’te cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu yapıldı. 17 – 25’te bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna bütün belgeleriyle tanık olduk, fotoğraflarıyla tanık olduk.
Ahmet HAKAN- O belgeleri 15 Temmuz’da halkına silah çekmiş olan bir çete ortaya çıkardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kim çıkarırsa çıkarsın yolsuzluk var mı? Var.
Ahmet HAKAN- Çeteyle ilgilenmeyecek miyiz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim niye ilgilenmeyelim ilgileniriz elbette.
Ahmet HAKAN- Yani sen bunu hangi maksatla çıkarttın kardeşim diye sormayacak mıyız çıkartanlara?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hukuk adına, siz polissiniz, şurada yolsuzluk yapılıyor ve siz yolsuzluğu çıkardınız. Ben size dönüp neden bu yolsuzluğu çıkardın kardeşim diye sorma hakkın var mı? Çıkarmazsanız soru sorarım ben.
Ahmet HAKAN- Eğer her şey normal şartlar altında gelişse çok haklısınız yerden göğe kadar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her şey normal şartlar altındaydı.
Ahmet HAKAN- Hayır normal şartlar altında değil. Şöyle bir olay var. Çete savcıyı, yargıcı, polisi her şeyi ele geçirmiş ve bu çete…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ele geçirmemiş efendim oralara iktidar tarafından yerleştirilmiş.
Ahmet HAKAN- Öyle diyelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle zaten.
Ahmet HAKAN- Bunlar bir yolsuzluk olayının malzemelerini biriktiriyorlar, ben de şöyle düşünüyorum. Ben, 17 – 25 Aralık’ta ortaya çıkan tablonun vahim bir tablo olduğuna sonsuz inanıyorum. Ama 15 Temmuz’u gördükten sonra, 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra, orada çıkan tablodan daha vahim olanın bu çete olduğuna inanmaya başladı. Çünkü bu çete bunu denedi. Bu yolla iktidarı düşürmeye, devirmeye çalıştı. Bunu yapamayınca 15 Temmuz’da jetleri uçurdu halkın üzerine ateş açtı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne olursa olsun, vahim olanı şudur; devleti yöneteceğim, kul hakkını gözeteceğim diye bu halk seni iktidara getirmişse ve sen devleti soymaya kalkmışsan bundan daha vahim bir olay yoktur. Allah’ın indinde de yoktur. Çünkü kul hakkını bakın darbecileri yarın affedebilirler. Ama kul hakkı yiyeni Allah bile affetmiyor. O zaman kimse kusura bakmasın.
Ahmet HAKAN- Halkına silah çekeni de kimse affetmez, Allah’ta affetmez, kulda affetmez.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben yargılanmasın demiyorum bakın. Hiç o konuda en ufak bir endişem yok. Kim darbeyi yaptıysa, darbeye teşebbüs ettiyse elbette yakalansın, yargılansın. Bir masum insan mahkum edileceğine, bin suçlu aramızda gezsin denen evrensel bir kural vardır. Hiç kimseyi mağdur durumuna düşürmemek, devletin görevi budur, adaletle davranma görevi budur. Aksi halde siz adaleti yıkmış olursunuz. Bu adaletsizlikler ne yapar biliyor musunuz? Bütün o darbe olaylarının üstünü örter ve darbecileri haklı kılar.
Ahmet HAKAN- Peki ama şöyle bir durumda var. Ben yine biraz şeytanın avukatlığını yapıyım. Siz olsanız yani siz Başbakan olsanız, size yönelik bir darbe girişimi olsa ve karşınızdaki örgüt ele avuca gelmeyen sızma ve sinsilik konusunda uzmanlaşmış, dünyayı şaşkına çevirmiş bir örgüt olsa nasıl yakalayacaksınız bunları?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Uzun yıllar hayatını devlette geçirmiş bir kişi olarak söylüyorum. Devletin çoğu yerinde görev yapmış bir kişi olarak söylüyorum. Bir; darbecilerle fiilen eline silah alıp meclisi bombalayan, vatandaşın üstüne kurşun sıkan, tankları caddelere süren insanları hemen yargının önüne çıkarırım.
KİM BU ADİL ÖKSÜZ? NEDEN SERBEST BIRAKILDI? NEDEN YAKALANMIYOR?
İki; çok önemlidir. Adil Öksüz’ü kim serbest bıraktı? Adil Öksüz’ün hakimin önüne giden dosyasının içini kim boşalttı? Bu konuda ben devletin o derin bilgisinden hesap sorarım kim bunu yaptı.
Ahmet HAKAN- Orada bir katakullimi görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olmaz olur mu? Niye bu adam yakalanmıyor, neden bu adam serbest bırakılıyor? Bank Asya’ya para yatıran adamı alıp hapse atıyorsunuz, üstelik her geleni yakalıyorsunuz, o sıcak ortamda her hakim önüne gelen kişiyi yakalayıp içeri atıyor, hatta soru bile sormuyor. Ama bunun hem dosyasını boşaltıyor, üstelik savcı anlattıklarının tamamının yalan olduğunu da bildiği halde ve kanıtladığı halde bunu serbest bırakıyorsunuz. Bunun üzerinde hükümet niye hiç konuşmuyor, kim bu Adil Öksüz kim?
Ahmet HAKAN- Adil Öksüz üzerinde konuşuluyor her gün bir sürü…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kim ama kim Adil Öksüz?
Ahmet HAKAN- Adil Öksüz darbenin bir numaralı faillerinden birisi. Hava Kuvvetleri İmamı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden serbest bırakılıyor?
Ahmet HAKAN- Bunun üzerine gidiliyor işte. Buna serbest karar veren iki hakimle ilgili soruşturma açıldı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hakim açığa alındı. Bir süre sonra iade edilecek. Hakim ne olacak? Hakim önüne gelen dosyaya göre karar verir. Dosyanın içi boşsa siz hakim olsanız…
Ahmet HAKAN- Peki siz arka planında ne tür bir şey görüyorsunuz ki bu soruyu altını çizerek ve vurgulayarak soruyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu soruyu herkesin, bakın buradan söylüyorum. Bu soruyu herkesin kendisine sormasını istiyorum. Kim bu Adil Öksüz? Bu Adil Öksüz neden serbest bırakıldı ve Adil Öksüz neden yakalanmıyor?
Ahmet HAKAN- Sizin bir cevabınız var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var tabi ama şimdi söyleyemem. Bunu söylemem için elimde belge olması lazım.
Ahmet HAKAN- O zaman bir takım bilgiler var.
ADİL ÖKSÜZ OLAYINI YAKINDAN HERKESİN İZLEMESİNİ İSTERİM
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilgiler var tabi. Dolayısıyla bunun üzerine gitmek gerekiyor. Hepimizin gitmesi gerekiyor. Gazeteci olarak size değişik kanallardan bize gelenden belki çok daha farklı bilgiler ulaşabilir. Adil Öksüz olayını yakından herkesin izlemesini isterim.
Nasıl önleriz? Bunları yakalarız. Yakaladık mı zaten yakaladık, yargının önüne iddianamemi hazırlarım yargının önüne çıkarırım. Devlete yerleşen hakimler var değil mi?
Ahmet HAKAN- Alınlarında FETÖ’cü yazmıyor bunların, kanıtlayamıyorsunuz hukuken ama FETÖ’cü.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunların hepsi belli.
Ahmet HAKAN- Nereden belli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim istirham ederim. Açın piyasada çıkmış onlarca, yüzlerce kitap var.
Ahmet HAKAN- Kitaplara bakarak mı tespit edeceğiz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsimler var burada. Bakın ben size MİT’te AKP’nin derin yapılanması diye ta bundan 5 – 6 yıl önce, 10 yıl önceki olayı anlatıyorum, Basri Aktepe olayını. Basri Aktepe açığa alındı, MİT’e atandı. O zaman demişiz ki, “Ya siz bunu buraya nasıl getiriyorsunuz? Bu cemaatten birisidir” diyoruz. Bunu da yazıyoruz. 99 yılında emniyette cemaate ilişkin bir rapor düzenleniyor, Basri Aktepe’nin ismi burada çok önde. Devlette bütün bunların hepsinin raporları var, isimler var, hepsi var zaten. Ama Basri Aktepe ne oluyor? Cemaat listesinin 15. sırasında bu açıkça belirtiliyor, Saygı Öztürk bu konuda yazılar yazıyor, kitabını yazıyor, raporları yayınlıyor. Basri Aktepe’yi alıyorlar devletin en önemli yerlerine getiriyorlar. Biz itiraz ediyoruz, yapmayın, etmeyin bakın bu olmaz. Telefonlar dinleniyor. Şimdi Basri Aktepe’yi suçluyorlar. Ya arkadaş biz bunu ne zaman söylemişiz? 99 yılında. 99 – 2016’dayız. Bilinmiyor değil, bunların tamamı biliniyor.
Bakın, bu kişinin telefonlarının dinlenmesi isteniyor dönemin hakimi tarafından. Ama poliste değil jandarmaya diyorlar ki sen dinle diyorlar. Çünkü polise dinletirsek poliste bunların kolları var deniyor. O da dinleniyor. Sonra Basri Aktepe önemli bir makama telekomünikasyon iletişim başkanlığına TİB’e atanıyor. İki numaralı adam bu, iki numaralı koltuğa. Biz buna itiraz ediyoruz. Bunun için özel yasa çıkarıyorlar. Diyorlar ki, bu kişinin ataması Cumhurbaşkanının önüne gitmez diyorlar. Çünkü Ahmet Necdet Sezer veto edebilir. Cumhurbaşkanının önüne gitmez diyorlar ve kanun çıkardılar bunun için. Kim çıkardı bu kanunu, ben mi çıkardım? Bunlar çıkardılar. Beraber kol kola gidiyorlardı.
Ahmet HAKAN- Şimdi o adam aranıyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu adam açığa alındı. Şimdi diyorsunuz ya nereden belli?
Ahmet HAKAN- Hayır şu var yani belki böyle tek tek örnekler verebilirsiniz, bu isimleri de söyleyebilirsiniz ama bütün hakimler için bu tür örnekler çıkarılabilir, polisler için, başka devlet görevlileri için ya da işadamları için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Hakimlerin tamamı için bakın, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu bir karar aldı değil mi? Kendi içinde cemaatçi diye varsaydıklarını çıkardı. Kimsenin itirazı var mı? Hayır. Kurallar işledi mi? Kurallar işledi. Bir itirazımız var mı? İtirazımız var.
Ahmet HAKAN- O hakimlere, savcılara sorarsanız hiçbiri FETÖ’cü değil ve kendilerine haksızlık yapılmış durumda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama kurallar işliyor. Gider itiraz ederler, AİHM’ye kadar yolu var, itiraz ederler. Devlette şimdi kalkıyoruz öğretmendi, memurdu, odacıydı, genel müdürdü vs. bunları böyle açığa alıyoruz. Emekliliği dolan kişiye emeklilik hakkını vermiyoruz. Emekli et bunları nereden biliyorsun sen bunun FETÖ’cü olup olmadığını. Emekli edersin devletten ayırırsın veya devletten zaman içinde bunları tamamen ayıklarsın, üst düzey görevlere getirmezsin.
ŞİMDİ İHBAR MEKTUBU İLE HERKES BİRBİRİNİ İHBAR EDİYOR
Şimdi siz bunları atıyorsunuz, aile aç, çocuklar aç. Bakın, Şanlıurfa’da kadınlar eşleri devlet memuriyetinden atılan ve lojmandan atılan kadınlar bir basın toplantısı yaptılar. Dediler ki, eşlerimiz atıldı, bizler çalışmıyoruz, paramız yok, lojmandan da atıldık ev istiyoruz kimse bize ev vermiyor. Bir devlet bunu yapar mı? Suçluysa, kocası suçludur. Sen bütün aileyi nasıl alır böyle bir yere koyarsın? Biz her mücadelenin hukuk içinde ve adalet içinde olmasını isteriz. Adalet içinde yaparsanız kimse bunlara itiraz etmez. Ama bir toptancı anlayışla Bank Asya’ya para yatıranların tamamı, işadamları bilmem neyin tamamı.
Bursa’da bir işadamı gözaltına alındı. Nedir? FETÖ’cü diye. Niçin? Fethullah Gülen örgütüne bir yurt yapmış, öğrenci yurdu. Büyükşehir Belediye Başkanı telefon ediyor, “Bu yurdu yapacaksın” diye, vali telefon ediyor, “Bu yurdu yapacaksın” diye. Bizzat dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan telefon ediyor, “Yurdu yapacaksın” diye. Hesabı kimden soruluyor? İşadamından soruluyor. Bu iş adamı ne yapsın? Binali beye söyledim, ya bu adamcağız yurt yapmazsa başı belaya girecek, o dönemde. Sen neden yurt yapmadın. Bütün vergi denetim elemanları gidecekti, vay siz işte dinsiz ilan edeceklerd,i nasıl öğrenci yurdu yapamazsınız diye. 14 yıldır bu ülkenin tertemiz çocukları cemaatlere teslim ediliyor, en az 14 yıldır. Öğrenci yurdu yapamıyorlar mı bunlar? Yani boğaz köprüsü yapan bir iktidar öğrenci yurdu mu yapamıyor? Niye öğrenci yurdu yapmıyorlar, hangi gerekçeyle yapmadılar, yıllar yılı niye yapmadılar? Sırf çocuklar cemaatlere mahkum olsun, o yurtlara gitsinler diye. Bu mudur bunların anlayışı, bu mudur mücadele anlayışı? Mücadele akılla olur, mantıkla olur, mücadele kinle olmaz, öfkeyle olmaz. Mücadele kırarak, dökerek olmaz. Mücadele yazık günahtır pek çok işadamının sen kayyum atıyorsun, şimdi ihbar mektubu herkes birbirini ihbar ediyor.
Bakın, 12 Eylül dönemini yaşadım ben size söyledim. 12 Eylül döneminde Başbakanlığın genelgesi vardır, “isimsiz ihbar mektupları işleme konulmayacaktır” diye. Açın devletin arşivlerinde görürsünüz. Şimdi bırakın, isimsiz bir telefon kulübesinden ihbar edin, “Şu kişi FETÖ’cüdür” diye hemen ertesi gün polisler gidip alıyorlar. Böyle bir devlet olmaz. Şimdi herkes birbirini ihbar ediyor şuanda. İşadamları rakiplerini ihbar ediyorlar, acaba o malı onun elinden nasıl alabilirim, kayyumu atadık bir süre sonra şu olacaktır diye. Böyle bir şey olamaz. İş dünyası bu kadar tedirgin edilemez, edilmemelidir de zaten. Şimdi o adamı iflas mı ettireceksiniz, yok mu edeceksiniz?
Bakın, neden 12 Eylül darbesinden çok daha ağır koşullar yaşıyor örnek vereceğim, size bir örnek vereceğim. 12 Eylül dönemi, 2 sendika için faaliyet durduruldu, karar verildi darbeciler kapatılması için dava açıldı. Şimdi doğrudan kapatıldı dava falanda yok. Doğrudan kapatıldı. Hangi darbe hukuktan yanaydı hangi darbe?
Ahmet HAKAN- Ama yani söylediklerinize itiraz etmek istemiyorum, çok haklı olduğunuz noktalar bir hayli fazla fakat mesela bu sendika örneğinde şöyle bir problem var. 12 Eylül’de emir komuta kademesi içerisinde askerler darbe yaptılar. Oysa 15 Temmuz’da Fethullah Gülen adlı bir çete orduya sızdırdığı elemanları vasıtasıyla darbe yaptırdı. 12 Eylül sendikalara bu şekilde dava açarak yaklaştı. 15 Temmuz ise bu çetenin, yani halkın üzerine ateş açan çetenin sendikasını kapattı. Arada böyle bir fark var. Bunu gözardı ederseniz, o zaman yani bu örgütün biz sadece işte askere sızan unsurlarıyla mücadele ediyoruz, demeniz gerekir. Oysa bu örgütün dediğim gibi yargı ayağı var, polis ayağı var, emniyet ayağı var, işadamı ayağı var, sendika ayağı var. Böyle bir örgütle karşı karşıyayız.
11 BİN 800 ÖĞRETMENİ HANGİ GEREKÇEYLE AÇIĞA ALIYORSUNUZ?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Son 14 yılda atadıklarını görevden alsalar yeter zaten. Bu kadar basit bir şey. 14 yılda atadıklarını Genel Müdür, Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Daire Başkanı aldınız mı yeter. Memura ne iniyorsunuz, memurun ne günahı var? Memur mecburen FETÖ’cü geçiniyor, bir yere yükselir miyim diye. Bu üniversitelerde onlarca hoca gitmiyor muydu Pennsylvania’ya, acaba ben rektör olabilir miyim, dekan olabilir miyim diye. Onları oraya gönderen mekanizma neydi? İktidarın kendisiydi. Oradan icazet al gel, “Ben seni buraya atayacağım” diyorlardı. Şimdi siz kalkıyorsunuz masum öğretmenler…
Şimdi bakın, birde darbe fırsatçılığı çıktı. Bir bildiri yayınladı aydınlar ‘Barış Bildirisi’ diye. Darbeden önceydi, yani 15 Temmuz’dan önceydi, yayınlandı. Ben içeriğine katılmıyorum şahsen, ama sonuçta akademisyenler görüşlerini bildirmişler, katılırsın katılmazsın. Eleştirdim de ben. Pek çok kişide eleştirdi, yanlış hatırlamıyorsam siz de eleştirmiştiniz. Yani eleştirdik. Ama şimdi siz o dönemde mahkemeye verildi bir kısmı, bir kısmı hakkında idari soruşturmalar açıldı ve devam ediyor. Şimdi siz darbe fırsatçılığı bu OHAL yetkisini alıyorsunuz ve bunlardan 43’ünün işine son veriyorsunuz, üniversitelerden atıyorsunuz. İnsaf ya, bunların FETÖ’yle ne ilgisi var? Siz yetkiyi ne için aldınız ve bu yetkiyi ne için kullanıyorsunuz?
BİR BEYİN GÖÇÜ YAŞAMAYA BAŞLADIK
Öğretmenler; 11 bin 800 öğretmeni açığa alıyorsunuz. Niçin, hangi gerekçeyle alıyorsunuz? Açığa alıyorsunuz bir süre sonra iade ediyorsunuz. Bunların aileleri var, yazık günah bu insanlara, böyle bir şey olabilir mi? Okullar açılmış böyle bir tablo. Bugün bilginiz oldu mu bilmiyorum Amerika’da galiba bir kuruluş dünyanın her tarafından işte ülkesini terk etmek isteyen akademisyenlerin başvurularını kabul ediyor ve ilk kez dünyada bu kadar yoğun Türkiye’den talep gelmiş, biz kendi ülkemizden ayrılıp… Bir beyin göçü yaşamaya başladık. İnsanlar Türkiye’den umudunu kesmeye başladılar. Şimdi darbeyle mücadelede haklı konumdayken bütün dünyanın gözünde haksız konuma düştük, düşüyoruz da. Gazetecileri içeri atıyorsunuz.
SORGUSUZ SUALSİZ GAZETECİLERİ İÇERİ ATIYORLAR
Bakın şimdi ben gerçekten üzülüyorum şuanda içerde olan gazetecilerin hemen hemen tamamı, belki de tek satır CHP lehine yazı yazmışta değiller. Ama eğer biz demokrasiyi savunuyorsak, ben onların kalemlerini istedikleri gibi hukuk içinde kullanmalarına imkan sağlamalıyım. Yoksa demokrasi ne olacak? Atıyorsunuz içeriye bütün bunları sorgusuz sualsiz. İçinde hasta olan var ilaçlarını vermiyorsunuz. Yazık günahtır böyle bir şey olabilir mi? Bunlar eline silah alsalar tamam, darbeyi destekleseler ona da tamam diyeceğim. Efendim bunlar işte 17 – 25’ten sonra da buna destek veriyorlardı. 17 – 25’ten sonra ne oldu bu ülkede? Normalde hükümetin oturup yolsuzluk yapanları açığa çıkarması ve Türkiye’yi bu kirli süreçten çıkarması gerekiyordu. Yapmadılar, hepsinin üstünü kapattılar. Bunlar da kapatmayın dediler. Şimdi intikam almak için onları sorgusuz sualsiz içeri alıyorsunuz. Bayram öncesi gidiyorsunuz, iki gazeteciyi Mehmet Altan, Ahmet Altan’ı bayram öncesi alıyorsunuz, bayram sırasında herkes gidiyor. İşte tatile şuraya buraya onları cezalandırmak için orada tutuyorsunuz. Yeniçağ gazetesinden arkadaşları alıyorsunuz gazetecileri içerde tutuyorsunuz. O kadar komik ki, bunlardan biriside ‘İmamların Öcü’ diye kitabı da yazmış.
Ahmet HAKAN- Sonra serbest kaldılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ama hala var içeride.
Ahmet HAKAN- Evet. Adnan İmamoğlu buradan söyleyelim, ona da biran önce bir şey yapsınlar yani. Diğerleri bırakıldı, bir Adnan İmamoğlu kaldı.
DARBEYİ DÜNYAYA ASLA ANLATAMAZSINIZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Siz sık sık vurgularsınız mesela, Ali Bulaç gerçekten de, yani belli bir dünyanın çok önemli bir ismidir. Yani, o kesimin vicdanıdır aslında. Kalemi güzel, duruşu güzel, beğeniriz veya beğenmeyiz. Dediğim gibi, CHP’ye belki hayatında hiç oy vermemiştir. Ama bu tür insanlar yazı yazdı diye siz geleceksiniz, ben sizi alacağım, içeri atacağım, hapse atacağım, burnunuzdan getireceğim. Şunu söyledim ben Sayın Başbakana. Bakın dedim, bu kadar gazeteciyi, akademisyeni tutuklar, hapse atar, görevlerine son verirseniz siz asla ve asla darbeyi dünyaya anlatamazsınız. Asla anlatamazsınız. Anlatamayız da zaten. Hani söylemesek, biz bunları niye söylüyoruz. Ya şu darbecilerden hesap sorun arkadaş. Siz hedefi çevirdiniz, başka bir şey soruyorsunuz.
Ahmet HAKAN- Başbakana bunu söylediğiniz zaman kendisinin tepkisi ne oldu gazetecilerle ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir yorum yapmadı. Yetki kimde Ahmet bey? Yetki başka bir yerde.
Ahmet HAKAN- Neyin yetkisi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani normalde bütün bu işlerden sorumlu olan bir kişi lazım. Yani onunda yasal olarak Başbakan olması lazım.
Ahmet HAKAN- Değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben onu görmüyorum.
Ahmet HAKAN- Kimi görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha yukarıda birisi.
Ahmet HAKAN- Cumhurbaşkanı mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Yetki onda. Dış politikayı kim belirleyecek Ahmet bey?
Ahmet HAKAN- Ama dış politikadan önce bu gözaltı kararları, mahkeme kararları değil mi yani? Cumhurbaşkanı mı söylüyor gözaltına alın, almayın falan diye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi mahkemeden, hangi yargıdan söz ediyoruz? Yargı bağımsızlığı mı var Türkiye’de? Öyle bir atmosfer yaratıldı ki, Adil Öksüz dışında gelen herkesi tak içeri attılar. Atmazsa, hakim korktu beni de FETÖ’cü ilan edecekler, çünkü bütün hakimler içerde.
Ahmet HAKAN- Peki Adil Öksüz’ü bırakanlar niye korkmadılar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye korksunlar? Onları içeri mi attılar? Yo.
Ahmet HAKAN- Adil Öksüz’de bir numara var galiba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olması lazım. Bu kadar kolay bir insan bırakılamaz.
Ahmet HAKAN- Gazeteciler Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Nuriye Akman, Lale Kemal, Ahmet Altan, Mehmet Altan…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela Lale Kemal’in sağlık sorunu var.
Ahmet HAKAN- Evet sağlık sorunları var. Gazeteciler suç işlemez, gazetecilere dokunmayın demiyor hiç kimse.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Ahmet HAKAN- Yargılayın, varsa suçları ortaya çıksın, adil bir şekilde ama tutuksuz yargılayın. Benim baştan sona talebim o noktada. Siz de onu söylüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani bugünkü anlayıştan yola çıkılırsa atılmayacak gazeteci yok. Herkes şu veya bu şekilde birisinin lehine veya aleyhine yazmıştır. O zaman hepsini içeri atalım ve böylece mesele bitmiş olsun. Yok böyle bir şey. Böyle bir dünya yok zaten.
Ahmet HAKAN- Belki doğrudan örgüt mekanizmasıyla içli dışlı olmayan, bir örgütsel mekanizma var, o mekanizmanın dışında kalmış, daha bağımsız, onun gazetesinde yazsa da daha bağımsız, onun televizyonunda program yapsa da daha bağımsız gazeteciler var. Belki onlar için bunun geçerli olmasını sağlamak lazım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elde sağlıklı ve tutarlı veri olmadan siz insanları yargılayamazsınız. Bunların bir süre sonra tamamı AİHM’den dünyanın tazminatını kazanacaklar. Bunları hep biz görüyoruz, yani görmemek mümkün değil. Bugüne kadar çıkan kararlara şöyle bir baktığımızda.
Dolayısıyla siz yaptığınız çalışmayla, eylemle, aldığınız kararlarla aslında darbe karşısında Türkiye’yi, darbeyi yaşamış bir Türkiye’yi farklı bir kulvara itmiş oluyorsunuz.
Bir şey daha var onu da izin verin söyleyeyim. Şimdi meclis bombalandı, şimdi o bombalı yerleri burayı onarmayalım, her gelen yabancıya gösteriyorlar. Ya insan utanır. Benim meclisim bombalandı, el pençe divan, işte bakın bombalandı, biz darbeye maruz kaldık. Ayıptır, biz büyük bir devletiz.
Ahmet HAKAN- Niye ayıp Kemal bey?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olur mu efendim, biz büyük bir devletiz. Bombalandığını bilmiyor muyuz? Bütün dünya izledi zaten. Süratle onarırım. Bizim bu tür yüzümüzü göstermeye hiç gerek yoktur. Amerika’da ikiz kuleler ne oldu? Olumsuz fotoğraf bile çıkmadı. Amerika buna izin vermiyor, asla izin vermez. Biz süratle onarmalıyız. Evet burası bombalandı, ama burası teslim alınmadı. Süratle yaptık, bütün her şeyi yeniden onardık dememiz lazım. Bunu söyledim, yapmayın bunu. Her gelene biz mağduruz, burası bombalandı, e siz onaramıyor musunuz burayı?
Ahmet HAKAN- Peki ama dışarıdakiler anlamıyorlar 15 Temmuz’u ne yaşandığını anlayamıyorlar. Onlara darbenin en çarpıcı görüntüsünü göstermek istemek bunun nesi kötü?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet güzel, filmini verirsiniz, televizyon yayınları vardır dünya kadar. Televizyon yayını var. Oturtursunuz, iki dakika seyretsin orayı ne olacak yani. Bütün dünya biliyor aslında, neyin ne olduğunu, herkes gayet iyi biliyor. Hukuksuzlukları da biliyor. Cemaati yeteri kadar anlatamamış olabilirler, ama anlatamayanlar zaten cemaatle kol kola oldukları için batı bunu anlayamıyor zaten. Ya “Düne kadar siz yan yanaydınız, omuz omuzaydınız, kol kolaydınız, ne oldu bu birden patladı? Ne oldu, bir şey mi oldu” diyor. Bunu anlatmaları lazım, onlar da bunu anlamakta zorluk çekiyorlar. Diyor ki, “Etik değerler var, ahlaki değerler var, ya siz beraberdiniz de ne oldu birdenbire bu hale geldi.” Ama biz anlatıyoruz.
Ahmet HAKAN- Neyi anlatıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Darbeyi anlatıyoruz…
Ahmet HAKAN- FETÖ’yü anlatıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette onu anlatıyoruz, bu örgütün Türkiye için neler yaptığını anlatıyoruz, devlette nasıl yerleştirildiklerini anlatıyoruz. Hangi yasaları hangi güçle çıkardıklarını anlatıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin başına bu felaketin gelmesini asla kabul etmediğimizi, demokrasiyi savunduğumuzu...
Ahmet HAKAN- Kime anlatıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şuana kadar 66 yabancı heyetle görüştük. Bunların içinde büyükelçiler de dahil, hepsine anlatıyoruz. Sadece anlatmakla kalmıyoruz bir tutum belgesi, Taksim manifestosu ve Yenikapı’da yaptığımız konuşmanın da İngilizce birer metnini de veriyoruz. Yani hem darbeyi lanetlediğimizi, demokrasiyi savunduğumuzu ve bir daha Türkiye bir darbeyle karşılaşmasın diye nelerin yapılması gerektiğini de veriyoruz kendilerine.
Ahmet HAKAN- Şimdi şu konu bence vurgulanmalı. Yani siz geçmişte birlikteydiniz, siz ön açtınız, siz sebep oldunuz. Şimdi bunu sık sık tekrarlıyorsunuz, sürekli gündemde tutuyorsunuz. Tabi ki, sizin tercihiniz ne söyleyeceğinizi siz belirleyeceksiniz, fakat buradan bir çıkış yok gibi. Yani sürekli geçmişe dönüp siz ortaktınız, siz yaptınız, siz ne istedilerse verdiniz diyerek, bir gelecek inşa etmekte mümkün değil. Yani adamlar diyorlar ki, ya biz hata yaptık, aldandık. Yani niye aldandın, çocuk musun, aldanmasaydın. Bu muhabbet ilelebet sürebilir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır sürmez.
Ahmet HAKAN- Bunu bir yerde kesmek, geleceğe bakmak. Çünkü 15 Temmuz’da yaşanan felaket artık hani bunun üzerinden yürümeyi ortadan kaldıracak denli sarsıcı bir felaket. Katılır mısınız bu görüşe?
ADLİYEYE SİYASET GİRMESİN
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Sizin sorularınız üzerine ben bunları anlatmak zorunda kalıyorum. Az önce bir cümle kurdum dedim ki, “bir daha Türkiye bu tür darbelerle karşı karşıya kalmaması için nelerin yapılması gerekir?” Ben Yenikapı’da 12 madde açıkladım. Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın. Laikliğin ne kadar önemli olduğu çıktı ortaya, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir, dolayısıyla bunu güçlendirelim. Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayalım. Adliyeye siyaset girmesin az önce söyledim. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı çok önemlidir. Çünkü devleti ayakta tutan adalettir, adalet mülkün temelidir, yani devletin temelidir dedik. Eğitim sisteminden başladık. Bütün bunları 12 madde halinde ben anlattım zaten. Sivil toplumu da anlattım, diğerlerini de. Oradaki anlatmamın temel nedeni şu; tarihe bir not düşmemiz lazım. Mademki oraya 1 milyonu aşkın kişi gelmiş, madem ki bizi dinleyecekler, oraya hamaset yapmanın hiçbir mantığı yok. Çünkü 3 gün sonra, hatta 3 saat sonra, belki 3 dakika sonra konuştuklarımız unutulacak. Ama biz bu musibetten bir ders çıkarmalıyız siyasetçiler olarak.
Bakın ben geçmişten hiç bahsetmiyorum ama bunlar yaşadığımız bu musibetten ders çıkarmayı bir türlü öğrenemediler. Sıkıntımız oradan kaynaklanıyor. Hala eski kafa, hala eski yol, hala eski hatalarla yola devam ediyorlar. Bundan rahatsızız. Bakın diyoruz ki, ya arkadaş siz geçmişte bunu yaptınız başınıza bu geldi. Yapmayın.
Ahmet HAKAN- Hala ne yapıyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hala bakın bir sürü mağdur. Şimdi devlet dedik adalet. Adaletli olacaksınız. Adaletli davranıyorlar mı? Davranmıyorlar. Yüzbinlerce mağdur olur mu ve bunun adı terörle ya da FETÖ terör örgütüyle mücadele olur mu?
Ahmet HAKAN- Şöyle bir şey var. Şimdi siz mağdurlar konusunu gündeme getiriyorsunuz ve daha çok kendilerini mağdur hissedenler de size geliyorlar partinize geliyorlar.
BUGÜN DOĞRUDAN GENEL MERKEZE 543 KİŞİ GELMİŞ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugün 543 kişi gelmiş. Bugün doğrudan Genel Merkeze biz mağduruz diye gelen 543 kişi var.
Ahmet HAKAN- Rutin böyle geliyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Rutin geliyorlar.
Ahmet HAKAN- Peki siz bizzat gördüğünüz, görüştükleriniz oluyor mu, yani temas kuruyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim de bizzat görüştüklerim var. Ama burada bir ekibimiz var, o ekibimiz görüşüyor. Ama bugün beklediğimizden daha fazla, sabah erken saatlerde bir yoğunluğumuz oldu. Ama geliyorlar ve dinliyoruz biz bunları.
Ahmet HAKAN- Peki ben de diyorum ki, şimdi bu mağduriyetler konusu çok gündemde. Ben Cumhurbaşkanından duyduk, yani işte sizde duydunuz. “At izi it izine karıştı” dedi çok meşhur oldu o söz. Siz “Cadı avı yapılıyor” dediniz. Başbakan Binali Yıldırım’da bu konuda önemli açıklamalar yaptı. “Bu mağduriyetlere izin vermeyeceğiz” dedi. Madem 15 Temmuz karşısında ortak bir…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir başka yetkili de şu açıklamayı yaptı. “Cadı avından vaz mı geçeceğiz” dedi, “Elbette yapacağız” dedi.
Ahmet HAKAN- Hayır.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, AKP Grup Başkanvekili.
Ahmet HAKAN- Hayır, “Cadı avı yapmayacağız ama, avdan da vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O ne demektir? Avdan vazgeçmeyeceksin. Yani bir insanı niye avlarsınız siz yani? Avlanan kişilerin çoğu masumdur yani.
Ahmet HAKAN- Ben onu şöyle anladım, cadı avı yapmak önüne geleni atmak, işte bu tür mağduriyetlere yol açmak. Ama yani hukuki çerçeve içerisinde av sorumluların yakalanması gibi algıladım. Neyse ona kendi cevap versin ben niye onun adına konuşuyorum ki. Avlanmak şık bir tabir değil, haklısınız yani evet. O keşke başka bir noktadan baksaydı. Ama o cadı avı yapmayacağız, ama şunu yapacağız gibi bir mantığa oturtmaya çalışmıştı.
Şunu merak ediyorum. 15 Temmuz’da bir mutabakat oluştu. İşte Yenikapı ruhu şu, bu filan, Cumhurbaşkanı ‘at izi it izine karıştı’ diyor, Binali Yıldırım’da biraz evet “Bu işlerde ileri mi gidildi acaba diyor?” Siz bu mağduriyetleri en yüksek sesle dile getirenisiniz. Tamam bir araya gelin. Bakın hepiniz aynı şeyleri aslında üç aşağı, beş yukarı söylüyorsunuz. Yani bir araya gelip bu sorunu çözmek, bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak. Siz, “Ben en başta önerdim böyle bir yol” dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk öneriyi biz yaptık. O öneri de kabul edildi.
Ahmet HAKAN- Takipçisi olsaydınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne kadar olabiliriz. Yani Türkiye’nin şuanda 81 ilinde mağdur var, bütün ilçelerinde mağdur var. Allah aşkına, Türkiye’nin 81 ili mi darbe yaptı? 81 ilindeki insanlar mı darbeci? İnsaf denen bir şey var.
Ahmet HAKAN- Ama siz mağdur derken neyi kast ediyorsunuz? Yani mesela FETÖ örgütüne bağlı olan, ama bu bağlarını inkar eden, kendilerinin mağdur olduğunu söyleyen herkesi mağdur mu görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi devlet elinde sağlıklı bir veri olmadan bir insanı suçlayamaz, veri olmadan. Veriniz varsa çıkarırsınız yargının önüne. Yarın bunlar çıktı yargının önüne, yarın bunların tamamı beraat ettiğinde dönüp şu soruyu sormayacaklar mı, arkadaş bizi niye bu kadar içeri attınız? Ben maaş alamıyorum, çoluk çocuğuma bakamıyorum.
Ahmet HAKAN- Soracaklar tabi.
DARBECİLERİN YARGILANDIĞI DAVALARIN TELEVİZYONLARDAN CANLI YAYINLANMASINI İSTİYORUZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz bunu kastediyoruz. Sen davayı aç, komutanlar orada, yakalanmışsın, çıkar oraya ve biz o duruşmalarında kamuya açık yapılmasını istiyoruz. Yani televizyonlardan yayınlanmasını istiyorum. Darbecilerin yargılandığı davaların televizyonlardan canlı yayınlanmasını istiyoruz.
Ahmet HAKAN- Sizin sözlerinizden ben sanki sadece darbeye karışan, darbeci komutanlar, darbeci askerler yargılanmalı gibi bir sonuç çıkartıyorum. Doğru mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Varsa onlara destek verenler, finansal destek ya da başka destek verenler onlarda yargılansın.
Ahmet HAKAN- Şimdi şöyle değil, yani bu bir grup askerin yaptığı darbe değil. Bu bir çetenin orduya sızdırdığı adamları aracılığıyla yaptığı bir darbe.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ahmet HAKAN- O zaman çeteyi yargılamamız gerekmez mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargılayın çeteyi, biz ona karşı çıkmıyoruz ki. Buluyorsanız yargılayın. Yani gidin, yakalayın getirin yargılayın. Elinizde veri olur, deliller olur, alırsınız yargılarsınız. Biz ona niye yargıladınız demiyoruz ki. Ama siz şu veya bu nedenle Fethullah Gülen’e sempati duyan veya sempati duyduğunu düşündükleri herkesi toptan alıyorsunuz, diyorsunuz bunların tamamı darbecidir ve çete örgütündendir. Böyle bir şey olmaz, olamaz yani, yanlış olur bu. Ve siz darbenin üzerine gölge düşürmüş olursunuz, halkıyken haksız duruma düşmüş olursunuz.
Ahmet HAKAN- Bizim söylediğimiz bu diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ahmet HAKAN- Peki bunu birlikte yapsanız yani bu mücadeleyi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Birlikte yapma şansımız yok ki zaten, biz devlet değiliz ki, biz hükümette değiliz. Bizim görevimiz yanlışı onlara hatırlatmak, bak bunu yanlış yapıyorsunuz, bunu yanlış yaptığınız için biz bu darbeyi anlatmakta zorlanıyoruz diyoruz.
Ahmet HAKAN- Bu yanlış yaptınız uyarıları üzerine sizinle temasa geçmek istediler mi hiç?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hatırlar mısınız silahlı kuvvetlerle ilgili kanun hükmünde kararname çıktığında ben sizi aramıştım, bir de Saygı Öztürk beyi aramıştım ve duyduğum kaygıları anlatmıştım. Siz yazmıştınız, hemen ertesi gün Binali bey geldi. Binali beye bunun Anayasaya aykırı olduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin kararları olduğunu söyledim. Benden not istedi, notu hazırladım ve kendisine gönderdim. Ama hiçbir şey değişmedi. Ne değişti? Ondan sonraki kanun hükmünde kararnamelerde yine kendi bildikleri yaptılar, kendi bildikleri gibi okudular.
Ahmet HAKAN- Ama bazı kanun hükmünde kararnamelerde sizin itirazlarınızı göz önünde bulundurarak bazı değişiklikler de yapmadılar değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu yaptılar, ilk kanun hükmünde kararnameyi hemen parlamentoya getirdiler, ilk görüşmeleri yaptık geneli üzerindeki. Daha sonraki aşamada parlamento açıldığında yasalaşma süreci görüşülecek. Biz orada düşüncelerimizi aktaracağız kendilerine.
Ahmet HAKAN- Bazı itiraz ettiğiniz hususların çıkarıldığı da oldu diye hatırlıyorum.
OHAL’İN YASALARA VE HUKUKA UYGUN OLMASI LAZIM
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok. Geldi parlamentoda belki değişebilir onu bilmiyoruz. Yani görüşleri nedir ne değildir. Biz çoğu şeye karşı çıktık. Şimdi bakın, OHAL dediğimiz uygulamanın da yasalara ve hukuka uygun olması lazım. OHAL olağanüstü bir hal vardır, olağanüstü hal dolayısıyla hükümete yetki veriliyor, yetki meşru mudur? Evet parlamentodan alınmıştır meşrudur. Ama siz bunu yer olarak Türkiye dediniz gayet güzel. Türkiye satında olağanüstü hal var dediniz tamam. Olağanüstü halin olağanüstü hali kaldırıp Türkiye’yi normal sürece getirmek için kullanılması gerekir. Şimdi siz kalktınız darbeyle hiç ilgisi olmayanları da OHAL kapsamına aldınız, barış bildirisine imza atanları, üniversitedeki hocalar. Bunları aldınız onları da aynı kefenin içine koydunuz ve dediniz ki bunlarda darbecidir veya bunlarında OHAL kapsamında işlerine son verelim yargılanması lazım. Bunun OHAL’le, FETÖ’yle ne ilgisi var?
Bunları söylediğimiz zaman, efendim şunu da yapıyorlar, Ahmet bey o da bizi rahatsız ediyor. Efendim biz bunların tamamını yapıyoruz, CHP’de hep bize destek veriyor zaten. Dışarıda da bunu böyle anlatıyorlar. Hayır efendim biz darbeye karşıyız, hukuku savunuyoruz, hukukun üstünlüğünü savunuyoruz, kimsenin mağdur olmasını istemiyoruz. Darbeciler de getirilmeli ve yargılanmalı. Cezaları varsa adil, bağımsız yargı çıkmalı ve yargılamalı. Bütün dünyada bunların yargılanmalarını televizyonlarda izlemeli.
Bir tehlikeli gelişme var, onu da söyleyeyim. Şu anda FETÖ’yle ilgili bütün haberler hükümetin kontrolünde medyaya verilen haberlerdir. Bütün haberler hükümetin kontrolünde verilir.
Ahmet HAKAN- Ne demek istiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani istediğini verir, istediğini vermiyor. Bu kadar basit.
Ahmet HAKAN- Mesela neyi vermiyor, neyi saklıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyoruz. İşte onun için biz özellikle televizyonlarda canlı verilmesini istiyoruz bu duruşmaların. Kimse kalksın, çünkü içlerinde ben FETÖ’cü falan değilim ve ben bu hükümete karşıyım, ben darbeciyim diyen de var. Biz bunları bilmiyoruz. Neden bu adam kalktı FETÖ’cülerle işbirliği yaptı o zaman? Biz bunları da öğrenmek zorundayız.
Ahmet HAKAN- Ama şöyle bir durumda var Sayın Kılıçdaroğlu. Bu örgütün en önemli özelliği takiye, yalan söylemek, gizlenmek, sinsilik. Yani beyanı esas alabileceğimiz bir durum yok ortada. Şimdi beyanlarını esas alsak, 40 yıldır bunlar dünyanın halimselim, en karınca ezmez insanları, beyan, görüntü. Ama bu adamlar halka ateş açtılar, birçok insanı öldürdüler, meclisi bombaladılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Beyanları öyleydi de bunların gerçek yüzünü görmeyen mi vardı?
Ahmet HAKAN- Vardı demek ki, varmış, gerçek yüzlerini göstermemişler. Siz 15 Temmuz’u öngördünüz mü Allah aşkına?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ahmet bey, onlarca kitap vardı zaten.
Ahmet HAKAN- Peki siz 15 Temmuz’u öngördünüz mü?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Ahmet HAKAN- Size birisi cemaat darbe yapacak, orduya sızacak inanır mıydınız böyle bir şeye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Zaten ilk duyduğumda da inanmadım ve gülümsedim ya böyle saçma şey mi olur dedim.
Ahmet HAKAN- Orduda bu kadar güçlü olabileceklerini düşündünüz mü hiç?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Ahmet HAKAN- O konuda da kitaplar vardı ama inanmadık bizde, yani orduda güçlüler diye kitap vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Ahmet bey, bütün bunların tamamından iktidarın haberi ve bilgisi vardı. Yerleşmesinden, devletin içine konuşlanmasından. Genel müdürü, bakanı, müsteşarı, milletvekili yapılması. Bunların tamamı hükümetin bilgisi ve kontrolü içindeydi. Tamamı ama bakın tek istisnası dahi yoktur. Sınav sorularını bakın sizden Sayın Mehmet Yılmaz, yani hiç unutmuyorum belki 100 sefer yazdı, bu sınav soruları çalındı diye. Dosya kapatıldı, üstüne süngerler çekildi, savcı aldı uyuttu o dosyaları. Ta darbeden sonra vay sınav sorularını çalıyorlarmış bunlar. Kardeşim yazıldı bu, çizildi bu. Sen bununla neden ilgilenmedin, neden bakmadın sen bunlara.
Ahmet HAKAN- Yürüyüş bile yapıldı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Şimdi diyor ki, biz yeni öğrendik bunları. Ya kardeşim Allah aşkına sen gazete okumuyor muydun, sana sorulmuyor muydu, kupürler önüne gelmiyor muydu, önergeler yok muydu? Şimdi bunları emin olun biz bunları bir tarafa bıraktık dedik ki, tamam bunları görmedin bari bundan sonra ders alalım. Gel hukukun üstünlüğünü sağlayalım. Gel demokrasiyi güçlendirelim. Gel bağımsız medya olsun. Hala bakın şuanda Türk Hava Yolları uçağına binin, Sözcü gazetesi yok, Cumhuriyet gazetesi yok. Niye yok? Hani bunlar demokrasi, demokrasi demiyorlar mıydı? Niye bunu böyle yapıyorlar? Bunu Binali beye de söyledim. Siz demokrasiden söz ediyorsunuz. Ya Allah aşkına Türk Hava Yolları niye bu gazeteleri almaz? Her gazeteyi alıyorsun, gidiyorsun yığmış oraya havuz medyası yığılmış oraya. Kimse alıp okumuyor. Kardeşim gazetelerin tirajı vardır, tiraj sayısına göre 50 bin mi satıyor 5 tane alırsın, 100 bin mi satıyor 10 tane alırsın. Objektif kural koyarsın. Çünkü benim paramla orası kuruldu. Birisinin parasıyla değil. Ama hala çözülmüş değil. Bakın hala benim uyarmama, diyorsunuz ya siz söylüyorsunuz da bunlar uymuyorlar mı? Bizi dinliyor gibi görünüyorlar, bildiklerini okuyorlar. Neden dinliyor gibi görünüyorlar? Batıya öyle bir hava vermek için. Bakın, ‘ biz muhalefetle beraber biz bunların tamamını yapıyoruz’ diye.
Ahmet HAKAN- Peki siz bayramdan önce Başbakan Binali Yıldırım’dan neden randevu istediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu öğretmenler ne olacak Allah aşkına?
Ahmet HAKAN- Diğer mağdurlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Diğer mağdurlar da var.
Ahmet HAKAN- Ne konuşacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunları konuşacağız. İşadamları var, iflasla karşı karşıyalar. Herkes rakibini ihbar ediyor onun fabrikasını nasıl ele geçiririm diye. Üretiyor Türkiye’ye döviz kazandırıyor, siz onu kapatmak istiyorsunuz dışarıdan mal ithal etmek için.
Ahmet HAKAN- Yani siz oturup Başbakanla bunları böyle delil olabilecek bir dosya halinde kendisine takdim mi edeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet vereceğim. Böyle şey olmaz. Yazık günahtır. Bakın o işadamlarının belki hiçbirisi, fabrikalarında çalışanlar dahil, belki hiçbirisi CHP’ye oy vermemiştir. Ama bu ülkenin ekonomisine bu insanlar katkı yapıyorlar. Yüzlerce insan çalıştırıyorlar. Siz tedbir koyuyorsunuz, bankalardaki kredilerini kesiyorsunuz. Bu adam nasıl yaşayacak, yazık günah değil mi?
Ahmet HAKAN- Bu arada, öğretim üyesi yetiştirme programı da biliyorsunuz birçok mağdur ortaya çıkardı. O programda yer alan insanlar da çok şikayetçiler. Onlardan da çok sayıda mesaj geldi, bu konuyu gündeme getirin diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yüzlerce mağdur var orada da. Şimdi bunların FETÖ’yle ne ilgisi var?
Ahmet HAKAN- FETÖ yapılanması oraya da sirayet etmiş.
BU DEVLET DEĞİLDİR, AŞİRET DEVLETİDİR
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim sirayet ediyorsa, buluyorsanız, tespit ediyorsanız elersiniz bunları. Ahmet bey bakın, devlette şu kural vardır. Bir kuralı anlatayım da 12 Eylül döneminde. Sınav yaparsınız, size devletten denir ki, şu kişilerin sınav kazanmaması lazım. Siz sınav komisyonundaysanız onlara o kadar zor soru sorarsınız ki, onlar devletin sizi istemediğini değil, soruyu yapamadığını düşünür ve ayrılırlar. Devlet budur aslında. Şimdi siz alıyorsunuz bunların tamamını, sonra bir gün geliyor kavga ediyorsunuz, tamamını birden kapının önünde bırakıyorsunuz. Sadece onları değil, onlarla birlikte bütün aileyi. Kolektif suç oluşturuyor, hepsini alıyorsunuz. Bu devlet değildir yani. Bu aşiret devletidir.
Ahmet HAKAN- Sizin kişisel olarak böyle yakından tanıdığınız ve FETÖ soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan, tutuklanan, açığa alınan, görevden el çektirilen hani böyle kişisel artık bu da benim adamım dediğiniz kimse var mı? %100 hani Sayın Başbakan yapma bak bu benim adamım, FETÖ’cü değil bu diyebileceğiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim adamım demedim hiçbir zaman.
Ahmet HAKAN- O benim tabirim yanlış bir tabir belki ama. Yani %100 güvendiğiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerçekten güvendiğimiz, gerçekten bu işlerle hiçbir ilgisi olmayan, gerçekten dünyaya CHP’den daha fazla sola bakan pek çok insanı FETÖ’cü diye aldılar.
Ahmet HAKAN- Somut olarak söyleyebileceğiniz bir isim var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir isim versem olmuyor ki, yüzlerce isim var böyle.
Ahmet HAKAN- Ama bir danışmanınız da var galiba sizin?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Danışmanım da var evet, bir doçent danışmanım var. Onu da FETÖ’cü diye üniversitede açığa aldılar yanlış hatırlamıyorsam. İşte şimdi dava açıyor.
Ahmet HAKAN- FETÖ’cülükle bir alakası var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilemiyorum bakın. Danışman çok başarılı bir danışman, yurtdışında eğitim almış bir danışman. Kendisi bizim aynı zamanda Elazığ’da milletvekili adayımızdı. Bana danışmanlığı şöyle yapıyordu. Biz miting alanına gittiğimiz zaman önceden bu gidip miting alanında, kendisi iletişimci olduğu için neleri söylememiz gerekir, onları bana süratli bir şekilde hazırlardı. Miting bittikten sonra da o miting ne ölçüde amacına ulaştı…
Ahmet HAKAN- FETÖ’cü müdür dedim bilemiyorum dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ama bakın, bana göre değil. Ama benim bir Milli İstihbarat Örgütüm yok. Yani bu FETÖ’cü müdür değil midir? Üniversiteyi kazanmış başarılı birisi, üstelik FETÖ’cü diye tanımlanan pek çok kişinin sınav kağıdına sınavlarda olumsuz not vermiş. Hayır bu bu sınavı kazanamaz diye not vermiş birisi. Şimdi tutuyor AKP buna diyor ki, sen FETÖ’cüsün seni buradan ayırıyorum. Nereden, ne belge?
Ahmet HAKAN- Belge yok diyorsunuz yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Somut bir şey lazım. Şimdi benim kardeşimi de yarın diyebilirler ki, bu da FETÖ’cü. Zaten sorun buradan başlıyor. Bizde buna karşı çıkıyoruz. Diyoruz ki…
Ahmet HAKAN- Kriter belirleyin kardeşim diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Objektif bir kriter belirleyeceksiniz. Şunu diyebilirler, diyebilirler ki onların bir iş dünyası vardı, dernekleri vardı, okullarla ilgili dernekleri vardı. Bu derneğe üye olanları ben FETÖ’cü olarak görüyorum. Şimdi buna kimse, ya hayır bu böyle değildir demez. Evet bunlar bu dünyanın bir elemanıdır…
Ahmet HAKAN- Ama şu anda kriterlerden biri o benim anladığım kadarıyla.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bakın bu Bank Asya’ya öyle acılı tablolar geliyor ki, işte az önce anlattım size bir polisi.
Ahmet HAKAN- Bank Asya’yla ilgili bende iktidar yetkilileriyle konuşuyorum. Bu kapsamı çok genişletiyor. Yani burada dediğiniz gibi o verdiğiniz örnek çok çarpıcı. Yani adam bir yere havale edecek, oradan havale et diyorlar. Adam oradan havale ediyor, o da FETÖ’cü olarak suçlanıyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Havale için para istiyorlar, Bank Asya’dan yatırırsan para olmaz diyorlar, o da oradan yatırıyor.
Ahmet HAKAN- Bunu şöyle izah ediyorlar. Diyorlar ki, şimdi biliyorsunuz 17 – 25 Aralık’tan sonra Bank Asya bir hedef haline getirildi ve konuya dikkat çekildi. Cemaatçiler de, yani o örgütte yatırın para diye çağrıda bulundu. Şimdi oraya bu çağrı gereği para yatıranların bir örgütsel ilişkisi olduğu, buradan yola çıkılıyor. Yani örgüt çağrıda bulunuyor, örgüt elemanları da o çağrıya uyarak bankaya para yatırıyor. Dolayısıyla, bunu bir örgütsel bağ olarak algılıyorlar. Ben katıldığım için ya da herhangi bir değer hükmü söylemiyorum. Ben algının böyle olduğunu söylüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada yapılması gereken şudur; şimdi siz mücadele mi ediyorsunuz, Bank Asya’yı kapatmak sizin elinizde mi? BDDK duruyor orada, lisansı öğleden sonra iptal edersiniz bitti. Şimdi siz açıyorsunuz, kendi vatandaşınızın tuzağa düşmesini bekliyorsunuz. Devlet tuzak kurar mı vatandaşına, böyle bir şey olabilir mi?
Ahmet HAKAN- Ama uyarılar var. Vatandaşa deniyor ki, MGK’dan karar çıkarılıyor FETÖ terör örgütüdür deniyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu söyledilerse, “Bank Asya’ya para yatırmayın” diye bir çağrı olduysa eyvallah. Böyle bir çağrı yok. Para yatırın diye çağrı var, ama para yatırmayın diye bir çağrı yok. Çünkü sizin göreviniz nedir? Yetkiyi siz vermişsiniz, bankacılık kurallarına göre çalışıyor, götürmüş parasını yatırmış. Şimdi para yatıranı alıp cezalandırırsanız bu olmaz, doğru değil.
Ahmet HAKAN- Şimdi bir kısa reklam arası vereceğiz. Reklam arasından sonra çok önemli konular var. Siz geçtiğimiz günlerde bir grup medya temsilcisiyle bir araya geldiğinizde bir açıklama yaptınız. Darbe eğer başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı kim olacaktı, Başbakan kim olacaktı bunun yazılı olduğu bir kitapçıktan bahsetmişsiniz o konuşmada. Bunu soracağım bu nasıl bir kitapçıktır, nedir, ne gördünüz?
İkincisi, İstanbul’da bir belediye otobüsünde şortlu bir kadın sırf şort giydiği için bir yaratık diyorum ben artık ona. Bir yaratık tarafından tekmelendi. Bu çok büyük bir infiale yol açtı Türkiye’de. Bu konu hakkındaki düşünceniz. Çünkü orada adam önce serbest bırakıldı, sonra tepkiler üzerine tekrar gözaltına alındı filan. O konuyla ilgilide görüşlerinizi soracağım.
Cemaatler konusu çok tartışılıyor Türkiye’de. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Cemaatler ve tarikatlar, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz bunu soracağım.
Suriye sorununda çok önemli gelişmeler oluyor. Sizin de Suriye politikasıyla ilgili baştan beri söyledikleriniz, tavrınız var, tutumunuz var. Bugün gelinen noktayla o tutum arasında nasıl bir özdeşleştik kuruyorsunuz, yani bağlantı kuruyorsunuz? Haklı çıktığınızı mı düşünüyorsunuz?
Birde size bir sürprizim var. Onu da reklamdan sonra yapalım.
Şimdi zaman zaman belki 15 Temmuz ve FETÖ’yle mücadele konusuna tekrar değiniriz ama ben biraz bu bölümde konuyu da biraz değiştirmek istiyorum. Yine bugünlerde Türkiye’nin çok tartıştığı bir konu. İstanbul’da bir belediye otobüsünde bir kadına şort giydiği için saldırıda bulunuldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
HERKESİN YAŞAM TARZINA SAYGI GÖSTERECEĞİZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sizin gibi düşünüyorum. Tabi ben şunu da isterdim. Kabataş yalanı konusunda olağanüstü tepki veren bir kişinin, bu olaya en azından minimumda olsa bu doğru değildir, gibi bir cümle kullanmasını beklerdim. Onu bile etmiyorsa, o zaman “Ben herkesin Cumhurbaşkanıyım” deme hakkı yoktur. O şort giymiş, giyebilir. Bütün konuşmalarımda söylüyorum. Biz hiç kimsenin inancıyla meşgul olmayacağız, herkesin inancına saygı göstereceğiz, herkesin kimliğine saygı göstereceğiz, herkesin yaşam tarzına saygı göstereceğiz. Eğer siz bu üçünü bir arada yapmıyorsanız, sizin demokrat olma şansınız kocaman bir sıfırdır. Herkesin yaşam tarzına saygı göstereceğiz. Yani birisi bikiniyle denize giriyorsa, ben ona karşı mı çıkacağım? Birisi otobüse, şort giymiş olabilir. Yani şort giydi diye ben kalkacağım, birde suratına tekme mi atacağım? Tabi daha garip olanı otobüste buna kimsenin tepki göstermemesi. Daha da garip olanı savcının bunu alıp ertesi gün, yani aynı gün serbest bırakması. Daha garip olanı tepki gelince savcının tekrar gidin yakalayın, getirin demesi. Bu da yargının nasıl olduğunu gösteriyor. Ben camide kurşun atıldı göğsüme, kurşun atan adam ne oldu? Yani illa silahı çekip beni vurması mı gerekiyordu onun gözaltına alınıp iki gün hapiste kalması için. Hayır. Alındı rahatlıkla, belki hiç ifadesine bile başvurulmadı bırakıldı gitti. Ve bunlar kendilerini demokrat olarak bize satmaya çalışıyorlar. Kendilerini demokrat olarak dünyaya satmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey yok.
ÖLÇÜ ALACAKSAN ALSANA BALYOZ’U
Dediğim gibi bütün amaç, bütün bu olay bir musibet var o musibetten nasıl olurda ben kendi varlığımı daha güçlü halde hissettirebilirim. 17 – 25’i nasıl milletin gözünden kaçırabilirim. Ölçü alacaksan alsana Balyoz’u. Ülkeyi bu hale getiren birazda sen değil misin? O Balyoz davalarının savcılığını üstlenen sen değil miydin? O masum insanlar hapislerde yıllarca yattılar, yıllarca kaldılar. Bakın Ahmet bey, “O insanların dedik itibarlarını iade edelim” dedik. Bu konuda bakın biz kanun teklifi de hazırladık. Dedim ki bakın, “Kanun teklifini hazırladık, ama biz verirsek bu ret çıkar, gelin sizde hazırlayın, diğer gruplarda hazırlasın, ortak şu parlamentodan en azından bir iadeyi itibar yapmış olalım.” Bir yanlışlık yapıldı ve parlamento bu yanlışlığı teslim etsin.
Ahmet HAKAN- Ergenekon ve Balyoz mağdurları için mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Olmadı. Onun için, farklı bir tablo var yani. Önümüzde darbeye karşıyım deyip, ama darbeyi bir fırsata çevirip kendi egemenliğini kurmak, kendi söylemlerini topluma zorla hazmettirmeye çalışmak gibi bir tabloyla karşı karşıyayız. Bundan rahatsızlık duyuyoruz.
Ahmet HAKAN- Yenikapı ruhu bitti mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Yenikapı’nın ruhu neydi? Darbeye karşı olmaktı. Güzel darbeye karşıyız, bugünde karşıyız zaten, geçmişte de karşıydık, gelecekte de karşıyız darbeye. Madem ki halka güveniyoruz, oyla gelir oyla gider. Bu kadar basit bir şey. Bize teşekkür ettiler. Dedim ki, teşekkür etmenize gerek yok, zaten her siyasi partinin görevi demokrasiyi savunmaktır. Bizde demokrasiyi savunuyoruz, darbelere karşı çıkıyoruz. Çıkmakta zaten bizim görevimiz. Çıkmak zorundayız zaten.
TÜRKİYE 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNDEN DAHA SERT KOŞULLARLA KARŞI KARŞIYA
Şimdi ama siz askeri darbeden yararlanıp, bir sivil darbe girişimi içine geriyorsanız o doğru değil. Bugün yapılan, 12 Eylül askeri darbesinden daha sert koşullarla Türkiye’nin karşı karşıya olmasıdır. Bakın, daha sert koşullarla. Tek farkı var, bu dönemde idam yok. O dönemde idam vardı. Bu dönemde idam olsaydı belki o dönemden çok daha fazla insan belki hiç yargılamaya bile gerek olmadan asılırdı.
Şu soruyu da Allah aşkına niye sormuyorsunuz. Bu linç edilen askerler var, günahı olmayan askerler, emir komuta zinciri içinde tankın başına geçmiş. Bu askerler linç edildi. Bu linç edenlerden yakalanan oldu mu acaba hiç? Niye bunlar yargılanmıyor? Niye bunlar hapse atılmıyor? Niye bunlar tutuklanmıyor? Niye bunlara soru sorulmuyor arkadaş sen bu askeri niye linç ettin? Ben bunu söylediğimde hepsi diyorlar ki, doğru evet bunların da yargılanması lazım. Doğru da kim, ben mi gidip yakalayacağım? Ve bu aileler çocukları linç edildi, korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Gene bir asker vatan haini diye lanse edildi, bizim buradaki arkadaşlarımız iğneyle kuyu kazar gibi o askerin vatan haini olmadığını, darbeye karşı çıktığını ve o nedenle öldürüldüğünü kanıtladılar ve en son Genelkurmay’da evet siz haklısınız demek zorunda kaldı. Yazık günahtır yani. Tabloyu değiştirmek zorundayız.
YÜRÜTME ORGANI TEK GÜÇ OLARAK ORTAYA ÇIKIYOR
Hükümetten istirham ediyorum, ben ülkemi seviyorum, insanımı seviyorum, demokrasiyi seviyorum, bayrağımı seviyorum, hiçbir ayrım yapmak istemiyorum. Ama bu ülkede beraber yaşayacağız, siyaseti beraber yapacağız. Düşüncelerimiz farklı olabilir, farklılığı ben ciddi ve güzel bir zenginlik olarak görüyorum. Ama demokrasiyi yok etmek için yola çıkıp, “Ey CHP gel beraber bu işi götürelim derseniz biz orada yokuz, biz orada olamayız.” OHAL çıkardılar, OHAL’e karşı çıktık. Niye karşı çıktık? Darbe olmuş, girişim olmuş, 4 parti de darbeye karşı çıkmış, önlem alacaksan getir, kanunu hemen çıkaralım. Hayır, biz OHAL’i çıkaracağız. İyi OHAL’i çıkardın, MHP destek verdi, OHAL çıktı. Biz onu da tartışmadık. Karşı çıktık, doğru. Niye karşı çıktığımız bugün çok daha net ortaya çıktı. Şu kolaycılık, şu tehlike, her an Türkiye’nin gündemine gelebilir. OHAL kanun hükmünde kararnameleri yargıya götürülemiyor. Hiç kimse itiraz edemiyor. Dolayısıyla parlamento dediğiniz bir şeye hiç ihtiyaç yok, yargı dediğiniz bir şeye hiç ihtiyaç yok. Yürütme organı tek güç olarak ortaya çıkıyor, güçler ayrılığı ilkesi bu süre içinde askıya alınıyor. Şimdi bu sürecin getirdiği kolaylığın tuzağına bu hükümetin düşmemesi lazım. Eğer bu tuzağa düşerse demokrasi çok ciddi yara alır.
Bakın biz bu uyarıyı yapıyoruz, söylüyoruz. Ya kardeşim parlamento var burada, hepimiz darbeye karşıyız. Sizin karşı çıktığınız bütün partiler darbeye karşı. Getirin hep beraber çıkaralım. Kanun hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, Türkiye’nin geleceğini inşa edeceğiz diyorsunuz. Türkiye’yi sıfırdan inşa edeceğiz. Kim size bu yetkiyi verdi? Bugün herhangi bir dairenin kuruluşunda yetki TBMM’dir, parlamentodur. Siz kalkıyorsunuz, orduyu tepeden tırnağa değiştiriyorsunuz. Şuraları kapattım diyorsunuz. OHAL dediğiniz olay OHAL süresince geçerlidir. OHAL bittikten sonra normal sürece dönmüş oluruz.
Şimdi siz OHAL’i fırsat bilip, bütün bizim cumhuriyet tarihini neredeyse yeniden dizayn edecekler. Bu hava içine girdiler. Bereket biz uyardık biraz geri adım attılar. Ama o alışkanlığı, o kolaylığı terk etmiş değiller.
Ahmet HAKAN- Peki siz bayramdan önce bazı haber kanallarının yöneticileriyle bir araya geldiniz. Bu kapalı toplantıda yani 15 Temmuz darbesi eğer başarılı olsaydı kim Cumhurbaşkanı yapılacaktı, kim Başbakan yapılacaktı, böyle bir yazılı kitapçıktan bahsetmişsiniz. Doğru mu, bu nasıldır bu işin aslı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle Ahmet bey, darbe sonrası ilk Çankaya köşkünde Binali beyle görüşürken, Sayın Başbakan “Ya bu darbecilerin bir kitapçığı var sizde var mı?” dedi. “Yok dedim.” Şunu söylemedi yalnız, yani kim Başbakan olacaktı, kim değil yani. Bir kitapçığı var, orada nelerin yapılacağı veya kimlerin nerelere geleceğinin yazılı olduğu gibi bir bilgi aktardı. O kadar. Yani farklı bir şey söylenmedi. Ama ben eminim tabi bu kitapçık herhalde yarın öbür gün iddianamede yer alacaktır, iddianamede görülecektir. Yani bunlar neyi hazırladılar? Daha doğrusu gazetelerde yazdılar, işte hangi sıkıyönetim komutanının nerede görev yapacağı falan o gece bildirilmiş. Bu kitapçık bölümü belki önümüzdeki günlerde, dediğim gibi herhalde savcıya intikal edecek. Yani Başbakanın eline ne zaman geçti, onu da bilmiyoruz. Ama bir şekliyle geçmiş oluyor demek ki, ya da istihbarat örgütleri bunu aldılar aktardılar. Dolayısıyla o iddianameler içinde büyük bir ihtimalle yer alır.
Hükümetin samimiyetsizliği konusunda bir şey daha söyleyeyim Ahmet bey. Şimdi bakın, parlamentoda bir yasa görüşüldü, torba yasaydı. Biz bu torba yasada 2 – 3 maddeye karşı çıktık. Dedik ki, “Bunlar yanlıştır yapmayın.” Bunlardan birisi de kayyumdu, belediyelere kayyum atanmasıydı. Dedik ki, “Bu da yanlıştır.” Karşı çıktık. Tamam dediler, geri çektiler. Yasa çıktı. Sonra bunu parlamentonun kabul etmediği, bir şeyi OHAL kanun hükmünde kararnamesine ilave ettiler. Şimdi bu devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz, devlet yönetimiyle bağdaşmaz. Parlamentonun iradesine saygı yürütme organının asıl görevlerinden birisidir. Siz bir güç olan parlamentonun iradesine saygı göstermiyorsanız parlamento kapalı, elime bir fırsat geçti, madem reddettiler bende buraya koyayım, buradan geçirelim dediğiniz andan itibaren, devlet kurumunu yaralamış olursunuz. Bunu yaptılar. Şimdi bize güvenin diyorlar. Biz neyine güveneceğiz ve nasıl güveneceğiz?
ADİL YARGILAMA YOK
Emin olun çok iyi niyetlerle, bakın bunun altını özenle çiziyorum. Çok iyi niyetlerle iyi bir şey yaptıkları zaman iyi yaptılar diyoruz, hiçbir zaman niye bunu, kötü yaptıklarına da neden kötü yaptıklarını onu da söylüyoruz. Nasıl yapılması gerekiyor, onu da söylüyoruz. Böyle yapın. Niye bunu böyle yapmıyorsunuz? Şimdi bir sürü memur var, emekliliği dolmuş devletten atıyorlar. FETÖ’cü diye atıyorlar. FETÖ’cü olup olmadığı daha belli değil. Çünkü ortada bir mahkeme kararı yok. Bu aileyi siz mahvediyorsunuz, açlığa mahkum ediyorsunuz. Aylık almayacak, emekli aylığını hiç almayacak bu adam. 30 yıl, 40 yıl devlette çalışmış emekli aylığı hiç olmayacak, emekli ikramiyesi hiç olmayacak. Böyle bir devlet yönetimi mi olur? Adamı suçu varsa hapse atabilirsin. Ama o parayla yarın kendisi öldüğü zaman emekli aylığının bir kısmı eşine gidiyor, onun çocuklarına gidiyor. Yani yazık günah değil mi? Sosyal devleti siz yok ediyorsunuz. Tamamen yok ediyorsunuz. Biz bunlara karşıyız, bunları söylüyoruz, mağdurlar yaratmayın diyoruz. Karar alıyorsanız objektif olsun ve hepimizde diyelim ki, bu karar doğrudur, adil yargılama olmuştur ve bu adil yargılama içinde bu sürer. Ama bunlar biz adil yargılama yapmayacağız diye Birleşmiş Milletlere başvurdular Ahmet bey. Bakın bu da medyada çok fazla yer almadı. Niye yer almaz ben hep hayret ederim. Birleşmiş Milletler bizim de üyesi olduğumuz ve bizim de altına imza attığımız kişisel ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesi var. Fransa bu sözleşmenin sadece 3 maddesini OHAL dolayısıyla askıya aldı. Biz 3 maddeyi değil, biz 2. maddenin 3. fıkrasını, 10, 13, 14, 19, 21, 22, 25, 26 ve 27. maddelerini askıya aldık. Askıya aldığımız maddelerden birisi siyasi katılım. Şuanda hükümet isterse, istediği siyasi partiyi kapatabilir, bir kanun hükmünde kararnameyle. İsterse, şuanda bütün sendikaları kapatabilir, bir kanun hükmünde kararnameyle. Adil yargılama yapmayacağım diyor 14.maddeyle. Yani BM’ye başvuruyor, ben darbe oldu OHAL ilan ettim adil yargılama yapmayacağım diyor. Adil yargılama yapmayacağım ne demek? Sen bunu yapamazsın. Böyle bir şey veremezsin.
Ahmet HAKAN- Peki Fransa hangi maddeleri askıya alıyor? Demek ki, BM’nin bu maddelerinden bir kısmını OHAL kapsamında askıya almak mümkün.
BUNLARI AİHM GÖZ ARDI ETMEZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Fransa 3 maddeyi alıyor. 9.madde özgürlükleri sınırlayabilirim diyor. Mesela terörist bir eve girdi, gidip mahkemeden karar gelmeden ben gireceğim içeri ve yakalayacağım diyor. Özgürlükleri, seyahat etmeyi sınırlayabilirim diyor. Bir insan kaçabilir vs. diyebilirim ki, arkadaş sen il sınırlarının dışına çıkmayacaksın 12. madde. Konut mahremiyetini ihlal edebilirim diyor 17. madde. Ama adil yargılama şu bu yok. Yani öyle bir şey olamaz. Sanıyor ki, ben bunları delegasyonları koydum, ben buradan mahkumiyet almayacağım. Bunlar insan hakkı ihlalidir ve bunlar asla ve asla AİHM’nin gözardı edeceği şeyler değildir.
Ahmet HAKAN- Yani askıya almak yeterli olmayacaktır diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Zaten bu konuda bu dilekçe üzerine BM açıklama yaptı bunların geçersiz olduğuna dair.
Ahmet HAKAN- Şimdi şöyle bir problem var. 17 – 25 Aralıkla ilgili olarak hükümet taraftarları diyorlar ki, “Evet siz 17 – 25 Aralık’a kadar CHP olarak, muhalefet olarak bizi uyardınız bu FETÖ konusunda. Biz de sizi dinlemedik.” Ama diyorlar “17 – 25 Aralık’tan sonra da biz sizi uyardık.” Dedik ki, “Yani bunların bu yolsuzluk molsuzluk diye ortaya çıktıklarına bakmayın bu büyük bir çetedir, işte bu FETÖ’dür.” Biz de sizi bu konuda uyardık, ama sizde bizi dikkate almadınız. Dolayısıyla berabereyiz diyorlar. Duydunuz mu bu analizi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunu Sayın Bekir Bozdağ, Meclis Başkanı’nın odasında genel kurulun hemen arkasındaki odasında toplandık, orada bu konular konuşulurken ben ya bu kadar yıl biz size söyledik bir türlü anlamadık deyince, Sayın Bozdağ bu ifadeyi kullandı.
Ahmet HAKAN- O zaman ilk söyleyen o, ondan sonra yayıldı bu birkaç kez duydum başka AKP’lilerden de.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama yani biz 17 – 25’ten sonrada ne olduğunu biliyoruz, 17 – 25’ten öncede…
Ahmet HAKAN- 17 – 25 Aralık’ı FETÖ’cü polislerin ve savcıların yaptığını biliyor muydunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Zekeriya Öz kimin savcısıydı?
Ahmet HAKAN- Peki o zaman yolsuzluktan söz ettiğiniz kadar, bunlardan da söz etmeniz gerekmiyor muydu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün hayatımız boyunca onlardan söz ettik. Geçen Uğur bey bizim Artvin milletvekilimiz bana bir video izletti. Benim ilk Genel Başkan olduğum Genel Kurulda yaptığı bir konuşma ve Fethullah Gülen aleyhine konuşma yapıyor orada. Bakın 2010 yılında. 2005’te biz önerge vermişiz. O önergede de biz bütün bu 2005’te evet verdiğimiz önerge var. Fethullah Gülen tarikatının dershanelerde ve eğitim kurumlarında militan yetiştirerek devlette kadrolaşmayı amaçladığını söylüyoruz 2005’te. 2013’te biz yine bir önerge veriyoruz. Diyoruz ki, araştırın. Akit gazetesinin manşeti; “4 Aralık 2013. CHP’den Gülen’i bitirme önergesi. “O zaman tabi kol kola geziyorlar. Haber aynen şöyle; “Akit’in ortaya çıkardığı bir belge 72 CHP’li vekilin cemaati bitirmek için meclise önerge verdiğini gözler önüne seriyor” Sanki önergeyi çok gizli vermişiz de ortaya bir belge çıkmış. Açık bu belge.
O dönem biz cemaati bitirmeye çalışıyoruz, AKP’de cemaatin arkasında duruyor. Haberin son cümlesi şöyle; “Hükümetin cemaatin arkasında durduğu gerçeğinin de belgesidir” diyor bu. Reddediliyor, çünkü bizim önergemiz. Biz hep karşı çıktık zaten. Çünkü biz o dönemde demokrasiyi savunuyorduk, şimdi de demokrasiyi savunuyoruz.
Ahmet HAKAN- 17 – 25 Aralık’tan sonra karşı çıktınız mı?
TÜBİTAK RAPORU GİZLENDİ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani 17 – 25’te eğer hayali bir yolsuzluk üzerine bunu inşa etselerdi, biz gene karşı çıkardık. Yani doğru değil derdik. Ama hayali değil itiraflar var, her şey var, bakan istifa etmiş, bir bakan çıkmış canlı televizyonda, “Bütün talimatları Erdoğan verdi” demiş. Bütün bunların hepsi var. Saniye saniye görüntüler var, konuşmalar var hepsi. Şunu yapsaydı Erdoğan, ben şunu anlardım. Bu ses kayıtları düzmecedir, dünyanın en iyi laboratuvarı Amerika’da, Japonya’da şudur, “Ben kendime ve çocuklarıma güveniyorum, bu ses kayıtlarını oraya gönderiyorum bunların hiçbirisi bana ait değildir” deseydi ve gidip de o kayıtlar evet bunlar Erdoğan’a ait değildir, bunlar birer işte düzmece vs. deseydi biz alnından öperdik. Evet derdik ki, kendisine güveniyor. Ama hiç bunları yapmadı. TÜBİTAK’a götürdüler, TÜBİTAK efendim bunlar montajdır gibilerden bir şey. O rapor gizlendi bakın. Şu ana kadar o rapor bile, ya kim bu raporun altına imza attı? Ben o bilim adamlarını öğrenmek isterim. O rapor bile gizlendi ve ortaya çıkarılmadı. Sadece söylem olarak çıktı.
Ahmet HAKAN- Ama ben diyorum ki, bütün bunlar vurgulu bir şekilde söylendiği zaman bu hareketi yapan sinsi çete kendisini gizlemiş oluyor. Yine siyasetin önüne bir malzeme atıyor, yani bir yolsuzluk malzemesi. Buyurun diyor, siz bu malzemeyi alıyorsunuz haklı olarak. Bu malzeme üzerinden hükümeti yıpratmaya çalışıyorsunuz. Tam da o çetede bunu seyrediyor ve onunda tam işine gelen bir şey olmuş oluyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi.
Ahmet HAKAN- Bu da acı bir şey değil mi?
YOLSUZLUĞU ORTAYA ÇIKARAN KİŞİNİN KİMLİĞİNİ SİZ SORGULAYAMAZSINIZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümetin bu tuzağa düşmemesi için, yolsuzluk yapmaması lazım. Yolsuzluk yaptıktan sonra, yolsuzluğu ortaya çıkaran kişinin kimliğini siz sorgulayamazsınız. Yolsuzluk var mı? Var. Bitmiştir. Yolsuzluğu ortaya çıkaran devletin görevlileri mi? Evet. Savcı mı? Evet. Polis mi? Evet. Belgeler doğru mu? Evet. Ha yapanlar bizi sevmiyordu, bizim rakibimizdi artı devletin içine yerleşmiş bir çeteydi.
Ahmet HAKAN- Ki bu çete 15 Temmuz’da da 240 kişinin kanına girdi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam güzel iki ayrı çete var. Bir devleti soyan çete var, bir de onu ortaya çıkaran çete var. Ne söyledik? Baştan beri diyorum, iki gücün çatışması var. Yani devleti ele geçirme gücünün çatışması var. Devleti bu şekliyle ben ele geçireceğim dedi, o çıkmadı. O zaman ben darbe yapıyım, oradan devleti ele geçireyim diye. İkisi ne diyor? Aynı menzile ulaşmak için, aynı hedefe ulaşmak için diyor farklı yollardan gittik diyor. İşte farklı yollardan geldi, kesişince çatışma çıktı ortaya.
O nedenle hala Sayın Erdoğan’dan o Gülen’le kendisinin hedeflerinin ne olduğunu çıkıp bize bir anlatmasını isteriz. Çünkü biz Gülen’in hedefini biliyoruz, kendisi de aynı hedefe mi kendisini kilitlemiş onu da öğrenmek isteriz.
Ahmet HAKAN- Gülen’in hedefi iktidar olmak. Erdoğan zaten iktidarda.
GÜLEN HAREKETİNİN İÇİNDE BİZ DEMOKRASİDEN SÖZ EDEMEYİZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece tek başına iktidar olmak değil.
Ahmet HAKAN- İktidar olup kendi kafasına göre devleti yönetmek. Devleti ele geçirmek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gülen hareketinin içinde biz demokrasiden söz edemeyiz.
Ahmet HAKAN- Edemeyiz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Bunun amacı da öylemi acaba?
Ahmet HAKAN- Hayır Erdoğan zaten hükmediyor şuanda. Türkiye’ye egemen yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öylede ama henüz daha bütün arzularını gerçekleştirmiş değil. CHP’yi bitirebilirse, bütün arzularını büyük bir ihtimalle gerçekleştirme yolunda çok önemli adımlar atmış olacak. Ama buradan söylüyorum, demokrasi konusunda her türlü bedeli ödemeye hazırız. Bu ülkede demokrasinin yerleşmesi için bizi seven sevmeyen, bizim gibi düşünen düşünmeyen ama bu ülkede demokrasinin varlığı için her türlü bedeli ödemeye hazırız. Ölüm? Evet hoş geldi sefa geldi, diyebilecek pozisyondayız.
Ahmet HAKAN- Yani öyle bir şey gerekecek mi? Onu mu düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tablo çok iç acıcı değil. Bunu söyleyeyim. Demokrasinin güçlenmesi gerekirken üzerinde kara bulutların dolaştığını hepimiz biliyoruz. Bugün ortaya çıkan tablo 12 Eylül darbe hukukunun tahkim edilmesi sürecidir. Bakın 12 Eylül darbe hukukundan Türkiye arınsın derken, 12 Eylül darbe hukukunun tahkim edildiği bir süreç içine girdik. Şunu yapsalardı, ben anlardım. Bunu Sayın Başbakana da söyledim. Siz kanun hükmünde kararnamelerle bunu alırsınız, ama bu aldığınız kararlar OHAL sürecince geçerlidir derseniz ben anlarım bunu. Derim ki, “Ya evet yani çok ciddi bir örgüt var, devletin bütün kanallarına sızmış. Dolayısıyla bu süreçte bunların tamamı temizlenecek.” Ama siz bunu yapmıyorsunuz.
Ahmet HAKAN- Sadece OHAL süresi içerisinde geçerli olacak adımlar atılsa diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi bir şey yapmayız, atın deriz. Ama siz OHAL dönemini de düzenlemeye kalkıyorsunuz, parlamentoyu devre dışı bırakarak. Bu kabul edilmez.
Ahmet HAKAN- Sizin partinizde, CHP’de de FETÖ’cüler sızmış mı? Bu da çok konuşuluyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şunu söyleyeyim. FETÖ’cü dediğiniz bana bir kişisel tanım yapabilir misiniz? Yani şu adam mesela FETÖ’cüdür diye.
Ahmet HAKAN- Şöyle, ben yapabilirim yani işte doğrudan aslında herhangi bir mekanizmanın içerisine giriyor, o mekanizmanın emir komutası içerisindeymiş gibi hareket ediyor, fakat oysa bambaşka bir mekanizmanın emir komuta zinciri içerisinde. Böyle tipler var yani. Şimdi geliyor adam buraya CHP’li gibi gözüküyor ama…
BİZİM PARTİNİN KÜLTÜRÜNDE EMİR KOMUTA ZİNCİRİ YOKTUR
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim partinin kültüründe böyle bir emir komuta zinciri hiç olmaz. Doğasında yoktur zaten.
Ahmet HAKAN- Şöyle; sizin partinizin örgütsel mekanizması içerisinde yer alır da bu mekanizmayı bir tarafa bırakır bütünüyle oranın Pennsylvania’nın…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle o kadar yetkili olacak bir kişi yok bizde. Yani varsa da diyorum ya olur ya ilçe başkanlığı, il başkanlığında bir görevdedir vs. falan olabilir veya olmayabilir bilmiyoruz. Ama böyle emir komuta zinciri falan filan. Biz bakın, bütün eksikliklerimize karşın, koşulsuz her bireyi koşulsuz demokrasiyi savunur. İster Genel Başkan, ister 1 milyonu aşkın herhangi bir üyesi koşulsuz demokrasiyi savunuruz. Bu bizim varlık nedenimiz zaten. Partinin varlık nedenidir demokrasi. Laik düzeni savunuruz biz. Her inanca saygılıyız biz.
Bakın size çok garip gelecek bir olay anlatmıştım bir daha anlatıyım. Size değil de başka bir yerde anlatmıştım. Biz öteden beri parti olarak, nurculuk faaliyetini biz doğru bulmadık. Saidi Nursi’nin yayınları vardı, o yayınlara karşı yazılar yazıldı, söylemler geliştirildi. Ama hiçbir zaman, Saidi Nursi’nin kitapları yasaklansın diye ortaya çıkmadık. Bu hükümet, Saidi Nursi’nin kitaplarını yasakladı.
Ahmet HAKAN- Yasaklamadı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yasakladı kültür bakanlığı dedi ki, “Bütün kitapları telif hakkı bendedir artık” dedi. Biz bunun üzerine Anayasa Mahkemesine gittik. Dedik ki, “Kitaplarını yasaklayamazsınız.” Anayasa Mahkemesi bizi haklı buldu, Saidi Nursi’nin kitaplarının yasaklanmasını kaldırdı. Bizim demokrasi anlayışımız budur. Bugün Fethullah Gülen’in kitapları korkudan yakılıyor, 12 Eylül’deki kitapların yakıldığı gibi. Hiç doğru değil. Paranızı verir alır okursunuz, isterseniz okumazsınız. Sizin aklınız yok mu? Aklınız var. Ne olduğu belli, düşüncede belli. Kitap yakmak, kitap yasaklamak, hani Erdoğan demişti ya, “Kitap bombadan daha tehlikelidir.” Bir yazarımızın kitap henüz daha yayınlanmadan içeriye alınması, Ahmet Şık’ın içeriye alınması, ondan sonra işte neden Fethullah Gülen’in aleyhine bir kitap yazdı diye, ya da kitap yayınladı diye. Yine aynı şekilde eski polis arkadaşımızın Hanefi Avcı’nın ‘Haliç’teki Simonlar’ kitabı gibi.
Şimdi bunlar bakın, biz o dönemde karşı çıktık. Bu dönemde de kitapların yasaklanmasına karşıyız. Televizyonlar kapatılıyor. Niye kapatılıyor kardeşim?
Ahmet HAKAN- Örgütün yayın organı mı olsun?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Ahmet HAKAN- 15 Temmuz darbesini yapan adamların.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, siz o televizyonlarda sadece örgütün değil, ben o televizyon kanallarında bağımsız pek çok kişinin haber, program yaptığını biliyorum. Toplantılara, programlara katıldığını da biliyorum. Siz diyorsunuz ki, bu şu örgüte aittir. Kardeşim, düne kadar siz bu örgüte izin veriyordunuz.
Ahmet HAKAN- Ama işte hep geliyor dayanıyor düne kadar izin veriyordunuz noktasına.
DEMOKRASİNİN STANDARTINI KİŞİYE VE ZAMANA GÖRE DEĞİŞTİREMEZSİNİZ
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam evet ama, ben bunu söylemek zorundayım. Şimdi bakın, demokrasinin bir standardı vardır. Siz o standardı kişiye ve zamana göre değiştiremezsiniz. Demokrasinin standartları evrenseldir. Ha çok mükemmel midir? Hayır, ama insanoğlunun bugüne kadar bulduğu en mükemmel yöntem bu. Ve sürekli gelişen bir yöntemdir bu. Ve sürekli kendisini yenileyen bir yöntemdir. Ahlaki kuralları vardır, diğer kurallar, yazılı olmayan kuralları vardır. Ama siz böyle kişiye göre, zamana göre kuralları değiştirip kendi istediğiniz şekilde onları yorumlarsanız bu doğru değil. Bizim karşı çıktığımız budur.
Ahmet HAKAN- Anladım ama bu sonuçta şöyle bir şey var. Şimdi bir çete var burada, bu çete devlete sızmış…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devlete yerleştirilmiş.
Ahmet HAKAN- Yerleştirilmiş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi yerleştirildi.
Ahmet HAKAN- Sonradan bu yerleştirilme işleminden doğacak tehlikelerin farkına varılmış ve bundan arınmaya çalışılıyor. Şimdi bu örgütün, bu çetenin…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Farkına varılmadı ben orada sizinle ayrılıyorum.
Ahmet HAKAN- Ne oldu peki?
Kemal KILIÇDAROĞLU- farkına varılmadı. Sadece çatıştılar. Onun alanına girdiği için, onun yolsuzluk yaptığını ortaya çıkardığı için, aralarında ciddi bir iktidar kavgası çıktı.
Ahmet HAKAN- Tamam kavga çıktı sonuçta.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi yani bir iktidar kavgası.
Ahmet HAKAN- İktidar kavgası olsun. Sonuçta bu iki güç eğer iktidar kavgası veriyorsa, ben bu güçlerden görünür olanı yani siyasi partiyi, başkanı belli, üyeleri belli, yönetim kademeleri belli. Onu muhatap alırım, onu seçerim. Diğeri kuraldışı hareket ediyor, sinsi, takiye yapıyor, yalan söylüyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İşte o iktidar onu seçti. Demokrasiyi seçmedi. Çatışma sonradan çıktı ortaya.
Ahmet HAKAN- Sonradan çıkan bu çatışma karşısında biz iki güç birbiriyle çatışıyor deyip seyirci mi kalacağız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, demokrasiyi savunacağız.
Ahmet HAKAN- O zaman bu iki gücü birbiriyle eşit, aynı durumda güç gibi tanımlamamamız lazım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki güçten meşru olanı diyeceğiz ki, “Arkadaş sen yanlış yaptın bugüne kadar itiraf ediyorsun yanlış yaptığını, o zaman gel bir daha bu tür olaylarla karşılaşmamak için demokrasi standartlarını evrensel değerlerle buluşturalım.” Bu kadar nokta. Ama yapmıyorlar. Sıkıntımız orada. Buna itiraz ediyoruz.
Hatta şunu söyleyeyim Ahmet bey, hep diyoruz AB vs. şunu söyledim, “Arkadaş bu AB’ye üye olacaksak illa onların dayattıkları zaman mı biz bu kanunu değiştireceğiz? “Gelin oturalım onlar hiç bize teklif etmeden biz Avrupa standartlarını alalım, demokrasi standartlarını alalım, yasalarımıza koyalım, onlar utansınlar bizi almadığı için. Biz bekliyoruz efendim, şunu da yapın. Olur emredersiniz onu da yapıyor. Sonra şunu da yapın, olur emredersiniz.
Ahmet HAKAN- Vatandaşının ihtiyacı varsa o yasalara zaten değiştirir yani o standartlara.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz yapalım, yani biz kendi irademizle. Bu ülkeyi kuranlar İsviçre’de kadına seçme hakkı verilmeden önce getirdiler medeni kanunu, İsviçre’den önce kadına seçme seçilme hakkı verdiler. Akıl budur. Yani illa birisi dayatsın, bizde o dayatma kültürüyle ülkeyi yönettiğimizi farz edelim. Dedik, “Getirin bakın biz hepsine destek veririz, hepsini yapalım.” Bu ülke bir daha demokrasi güçlenirse ne darbesi olur, ne başka bir şey olur, ahlaki değerleri yücelmiş olur. Gelin bunların tamamını yapalım. Aynı çağrıyı yine yapıyoruz gelin bunların tamamını yapalım ey AKP’nin yetkilileri.
Ahmet HAKAN- Bende aynı soruyu tekrar sormak istiyorum. CHP’ye FETÖ’cüler sızmış sözü nereden çıktı? Size geldi değil mi bu kulağınıza?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu zaman zaman gazetelerde yazıyor. Şimdi şöyle bir şey oluyor, haber çok az okunan internet sitelerinde, böyle bir iki isim veriliyor işte bunlar CHP’ye FETÖ’cü sızdı vs. falan diye. Sonra bu alınıyor başka yerlerde yayınlanıyor. Onlar dava açıyorlar, işte biz FETÖ’cü değiliz. Onlar da gerekçe gösteriyor, biz haberi şuradan aldık diyorlar. İşte böyle bir maalesef… FETÖ’cülerin bir yere sızmaları için ona uygun bir ortam bulmaları lazım.
Ahmet HAKAN- CHP’de var mı bu ortam?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Böyle bir ortam yok CHP’de. Kültüründe yok böyle bir, gelse de yeşeremez yani. Neresinde yeşerecek, neresinde yer bulacak?
Ahmet HAKAN- Ona bakarsanız Genelkurmay’da, askeriyede, orduda da böyle bir kültür yoktu, ama öyle bir yeşermişler ki maşallah general kalmamış ortada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orayı iktidar öyle yaptı yalnız. Yani siyaset oraya o kulvarı açtı.
Ahmet HAKAN- Yeşertecek ortamı açtı diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlar açtılar. Çünkü onlar izin vermiyorlardı, bunlar gittiler dediler ki, “Hayır sen bunları ordudan atamazsın bak muhalefet şerhi koyuyoruz, atamazsın bunları” dediler. Onlar dediler ki, “Bak şu albaylar var, bunların yüzünden alttakiler, bizimkiler terfi edemiyor.” Onlarla ilgili özel yasa çıkarttılar ve onları attılar bunlar daha iyi yere gelsin diye. Sınav sorularını ele geçirdiler bunlardan hiç ses yok. “Ne kadar güzel yapıyorsunuz” dediler. Neyse yani.
Ahmet HAKAN- Peki 15 Temmuz’un arkasında sizce ABD var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim elimde bir veri yok. Bakanların bazıları söylüyor Amerika var, şu var, bu var. O bakanların oturup açıklaması lazım nedir yani?
Ahmet HAKAN- Elinizdeki kanıt neydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani. Şimdi bakın devleti yönetenler, özellikle dış politikada konuşurken; o dokuz boğumlu süreci unutmamaları lazım. Elinizde veri varsa söylersiniz, veri yoksa konuşmazsınız. Bir bakan kalktı; “Arkasında Amerika var” dedi. Hükümet sözcüsü kalktı; “Hayır Amerika yoktur” dedi. Şimdi böyle devlet yönetilemez. Zaten devlet yönetilmiyor şu anda, bir rüzgarın içinde, denizdeki dalgalarda biz bir yerlere doğru sürüklenip gidiyoruz. Böyle bir devlet anlayışı olmaz. Varsa bir Amerika’nın şeyi; çağırırsınız büyükelçiyi; bak kardeşim kanıtları önüne koyarsınız, dersiniz ki; “Kardeşim böyle bir şey olamaz. Bana bunun hesabını vermek zorundasınız. Ben bunu bütün dünyaya paylaşırım. Her gittiğim Uluslararası platformda, sizin; benim iç işlerime müdahale ettiğinizi ben her yerde anlatırım” demesi lazım. E yoksa… Şimdi geçen gün bana soruyorsunuz; Amerikan büyükelçisi konuşuyor, “Ey Kılıçdaroğlu sende bir şey diyecek misin” diye soruyor? Büyükelçinin muhatap alındığı ülkeler, müstemleke ülkelerdir. Çünkü; büyükelçi o ülkeleri yönetir. Türkiye müstemleke bir ülke mi?
Ahmet HAKAN- Hayır. Büyükelçiye deniliyor ki; bir dakika siz diyorlar, müstemleke valisi gibi böyle yapamazsın, konuşamazsın. Ayağını denk al diyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo onu söyleyeceğiniz yer ayrıdır. Onu söyleyeceğiniz yer, Amerikan hükümeti. Şimdi ne oldu?
Ahmet HAKAN- Ey Amerikan hükümeti senin büyükelçin mi demeleri lazımdı?
DEVLETİ YÖNETENLER TÜRKİYE’NİN BÜYÜKLÜĞÜNÜN FARKINDA DEĞİLLER
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabii. Ne oldu? Amerikan hükümeti sözcüsü kalktı dedi ki; “Büyükelçi bizim söylediklerimizi söylüyor” Ben de bugün akşam mesai bittikten sonra, dış politikadan sorumlu eski büyükelçimizi çağırdım, dedim ki; “Bir öğren bakalım, Amerikan büyükelçisi çağırılıp ona bir nota verildi mi? Sen neden Türkiye’nin iç işlerine karışıyorsun, ey Amerika diye?” Hayır. Hiç bir şey yok. Bu ne anlama geliyor? Devleti yönetenler Türkiye’nin büyüklüğünün farkında bile değiller. Bir büyükelçiyi muhatap alıp, o büyükelçi üzerinden iç politika da kendilerine malzeme yaratıyorlar. Bunun kadar; Türkiye’yi aşağılayıcı ikinci bir olay olamaz. Ben büyük devletim ya! Benim iç işlerime nasıl bir başkası müdahale eder? Ederse, doğrudan doğruya ben çekerim o büyükelçiyi, istenmeyen insan ilan ederim. Ülkesine geri gönderirim. Bitti, bu kadar basit. Şimdi siz hem onu yapmıyorsunuz, yapamıyorsunuz, sıkıyor. Kalkıyorsunuz büyükelçiye iç politikaya malzeme olsun diye, bak biz erkeklik satıyoruz, ona karşı çıkıyoruz. Bu kadar bir devleti küçük düşürmeye onların hakları yoktur ve doğru değildir.
Ahmet HAKAN- Yani siz diyorsunuz ki; büyükelçiyi değil, büyükelçinin devletini hedef al.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Büyükelçi kendiliğinden konuşmaz.
Ahmet HAKAN- Zaten Amerikan hükümet sözcüsü de kendiliğinden konuşmuyor, biz de ona katılıyoruz falan dedi, evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bitti. Peki, onu söyledikten sonra; bu büyük lafları edenler çıkıp, bir laf etti mi? Tık bile etmediler.
Ahmet HAKAN- Keşke etseler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Asıl şimdi etmeleri lazım, asıl şimdi konuşmaları lazım. Seslerini kestiler, koltuklarına oturdular.
Ahmet HAKAN- Peki ama sizin hiç mi izleniminiz, hissiyatınız, yaklaşımınız yok, Amerika Birleşik Devletleri’nin 15 Temmuz’un ve bu FETÖ hareketinin arkasında olup olmadığıyla ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- FETÖ hareketini ben çok yakından izlediklerini tahmin ediyorum.
Ahmet HAKAN- İzlemek ayrı, desteklemek…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne kadar desteklediklerini bilmiyoruz. Benim elimde bir veri yok. Devletin istihbarat örgüttü bana bağlı değil. Ama ben bunu devletin istihbarat örgütünün başındaki kişiye sordum. Bundan üç, dört yıl önce sordum.
Ahmet HAKAN- Hakan FİDAN’a mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ahmet HAKAN- Neyi sordunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cemaati sordum.
Ahmet HAKAN- Amerika bağlantısını mı sordunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok, hayır. Türkiye de ne kadar izlenip izlenmediğini sordum.
Ahmet HAKAN- Cemaatin?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Önlem alınıp alınmadığını da sordum. Bunların her şeyi açıktır diye bir cevap aldık biz.
Ahmet HAKAN- Şeffaftır diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ve ben bunu Sayın Başbakan’a da anlattım. Belki bana tamamını aktarmamış olabilir dediğim gibi yani. Ama o dönem bunların araları çok iyiydi yani siyaset olarak, içtikleri su ayrı gitmiyordu, beraber istedikleri yasaları istediği gibi çıkarıyordu, istedikleri kadar üniversite açıyorlardı, istedikleri kadar okul açıyorlardı, devlet her türlü imkanı veriyordu, kupon araziler dahil olmak üzere. Bunlar yapılıyordu.
Dolayısıyla geldiğimiz noktada bizim başka bir devleti sorumlu tutmanın ötesinde, Amerika’yı sorumlu tutacağımıza önce sen kendine bir sor bakalım arkadaş, sen üstüne düşeni yeteri kadar yaptın mı ki, bir başka ülkeyi suçluyorsun. O işin kolaycılığına kaçmak oluyor. Ve Amerika bizim üzerimizde çok etkili, biz Amerika’nın altında eziliyoruz itirafıdır o. Senin istihbarat örgütün var. Sen bilmelisin bütün bunların tamamını, neyin ne olduğunu bilmelisin, öğrenmelisin, yapmalısın.
Ahmet HAKAN- Fethullah Gülen’in iadesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
GÜLEN’İN İADE EDİLMESİ LAZIM
Kemal KILIÇDAROĞLU- İade edilmesi lazım. Türkiye’nin güzel kanıtları varsa, kanıtları sunması lazım. Şimdi; bildiğim kadarıyla 170 küsur dosya iadesi için 15 Temmuz öncesiyle ilgili gönderilmiş. 15 Temmuz sonrası da bir miktar dosya gönderilmiş. Şimdi; neredeyse 200 adet dosya gönderiyorsunuz, Gülen’i iade et, 200 dosya gönderirseniz Gülen’i iade etmeyin anlamına gelir bu.
Ahmet HAKAN- Neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kim bakacak bu kadar dosyaya? Adam suçluysa sizin göndereceğiniz 15-20 sayfalık gerçek delillerdir. Gönderirsiniz, dersiniz ki, “Bunu bize iade edin.” Siz göndereceksiniz 200’e yakın dosya, dosyalar tercüme edilecek, mahkemeye gidilecek, onlar sanıyorlar ki; bizde ki gibi birisi açacak telefonu hakime; oğlum bunu öğleden sonra beraat ettir veya bunu ver. Amerika böyle bir devlet değil ki, bağımsız yargı var.
Ahmet HAKAN- Daha kısa daha öz bir şey gönderin diyorsunuz yani. Evet
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Gayet açık, gayet net bakarsınız yani iadeyi bu işte profesyonel hukukçular vardır. İade hangi koşullarda nasıl olur diye bakarsınız, gönderirsiniz ve iade edilir yani.
Ahmet HAKAN- Şimdi reklama döneceğiz ama reklama dönmeden önce sürprize geldi sıra, bugün bütün gün, televizyon kanallarında haber oldu, internet sitelerinde haber oldu. Şimdi normalde ben bu fotoğrafı gördüm ve dedim ki, acaba hangisi Kemal Kılıçdaroğlu dedim. Herhalde iki ayrı fotoğrafını almışlar, koymuşlar. Sonra biraz dikkatle bakınca birinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğu, diğerinin de Milli Eğitim Müsteşar Yardımcılarından Ahmet Emre Bilgili olduğu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Valla Emre Bey, bu kadar aynı yumurta ikizi.
Ahmet HAKAN- Çok benziyor değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok ama evet. Gerçekten. Üstelik mikrofona kadar.
Ahmet HAKAN- İşte mesela şu anda da ekranda görüntüleri, böyle kravatı da kırmızı tam böyle sizin kıyafet tarzınıza da uygun biraz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Umarım görevine son vermezler.
Ahmet HAKAN- Yok zaten bugün tweet atmışlar, iki fotoğrafı yan yana koyup. İşte senin Kemal Bey’e olan benzerliğin haber oldu bugün diye de mesaj atmışlar. O da suçu benim değil deyip bir gülücük işareti yapmış.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel.
Ahmet HAKAN- Esprili bir dille tabi bunu yapmış. Kısa bir aradan sonra devam edelim.
Artık son bölüm tarafsız bölge de. Birkaç husus var konuşmak istediğim sizinle. Bir tanesi şu; öteden beri dile getirilen, seslendirilen bir görüş var. O da; FETÖ’nün AKP içindeki yapılanması ve buna henüz el atılmamış olması. Yani; bunu AKP içinden seslendiren isimler de var böyle çok yüksek sesli olmasa da, dışarıdan seslendirenler de var. Diyorlar ki; “Aslında AK Parti’de FETÖ’cüler var, fakat bunlara el atılmıyor” deniliyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gerçekten de AKP FETÖ ile mücadelede kendi parti içi mekanizmalarını doğru dürüst işletmiyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İşletemez.
Ahmet HAKAN- Neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü partinin içinde ciddi bir güç yapılanması olduğunu tahmin ediyorum.
Ahmet HAKAN- FETÖ yapısı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette yani. 14 yıl devletin bütün birimlerine, kapılarını açtıran, yargıyı, medyayı, Genelkurmay’ı, askeri herhalde siyaseti de açmıştır yani, dolayısıyla kendi içlerindedir bunlar. Çünkü onların her istediği yasayı parlamentodan geçiren, onların her istediği talebi yapan, Fethullah Gülen’in hapse girmemesi için özel değişiklikler, özel yasalar getiren kendi grubu. Dolayısıyla, bu grubun içinde ciddi bir yapılanma olduğunu tahmin ediyoruz. Yani bilmemek mümkün değil, ama kimdir bunlar derseniz, ona bir şey söyleyemem.
Ahmet HAKAN- Yani bir süre sonra ya da belli bir süreçten sonra, parti içinde de bir FETÖ hesaplaşması bekliyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olağan sürece geçtikten sonra bir özel tartışma alanı çıkabilir.
Ahmet HAKAN- Bunu bekliyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olağanüstü süreçte bu biraz zor olabilir. Çünkü yürütme organının elinde çok fazla yetki var. Yasama organı tümüyle devre dışı bırakılmış. Olağan süreçte bu gerçekleşebilir. Böyle bir kendi içinde özel bir tartışma olabilir. Rahatsızlıklar var zaten. Yani ciddi rahatsızlıklar var. Onu gözlemliyoruz, görüyoruz da zaten.
Ahmet HAKAN- Peki. Kemal Bey şimdi; çok özür diliyorum sizden. Bu bölümde de bir reklam arası vermemiz gerekiyordu ama ben sohbete birden girmiş oldum. İsterseniz önemli olan diğer konulara geçmeden bir reklam aramız daha var, onu da verelim ve sonra da bitirelim, tamamlayalım diğer soruları da sorarak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Peki.
Ahmet HAKAN- Kısa bir reklam arası daha vereceğiz şimdi. Tekrar birlikte olacağız.
İki konu var üzerinde durmak istediğim; birisi cemaat ve tarikatlara CHP’nin nasıl baktığı meselesi, bu FETÖ olayından sonra. İkincisi de; Suriye konusundaki gelişmeler. Şimdi cemaat ve tarikatlarla başlayalım. Önce bir şey soracağım. Bu bir ara televizyonlara, bende çıkarttım. FETÖ itirafçıları çıktı. Böyle peş peşe çıkıyorlardı. İtiraflar da bulunuyorlardı. Dinleme fırsatı buldunuz mu herhangi bir itirafçıyı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kısmen dinledim.
Ahmet HAKAN- Nasıl buldunuz? Yani, böyle ne oldunuz, gülümsediniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok. Yani bunların bir kısmını ben daha önceden zaten dinlemiştim. Pek çok yerde, biliyorduk zaten. Dolayısıyla, bizim için çok olağanüstü bir durum falan yok. Aslında; belki şaşırtıcı olanı, bugüne kadar yapılanların, sağduyuyla, akıl ve mantık süzgecinden geçirmemiş ve doğrudan doğruya hükümetin her dediğini doğru kabul eden insanları şaşırtmıştır yani. Nasıl oldu bunlar bu kadar diye? Yoksa bunlar biliniyordu. Kitapları yazıldı, o itirafçı denen kişiler daha önce belki yüzlerce televizyon kanalında programlara katıldılar, itirafları yaptılar ama o itiraflar, o dönemin koşullarında hiç dikkate alınmadı.
Ahmet HAKAN- Peki cemaat ve tarikat tartışması da bu arada başladı. Şimdi bu konuda da iki görüş var. Bir görüş; FETÖ olayının cemaat ve tarikat yapılanmalarının ne denli dikkatle izlenmesi gerektiğini ortaya çıkardığını söylüyor. Yani bunlara dikkat edelim. Bu cemaat ve tarikatlara dikkat kesilelim diyor. Bir görüşte diyor ki; ya bu FETÖ zaten öyle dini istismar eden, çokta dindar falan olan bir hareket değildi, dolayısıyla bundan yola çıkarak tarikatlara ve cemaatlere zulüm etmeye gerek yok diyor. Siz hangi görüşe yakınsınız?
BU YAPI DEVLETİ ÇÖKERTTİ VE LİYAKAT SİSTEMİNİ ÇÖKERTTİ
Kemal KILIÇDAROĞLU- İnançlara saygılı olduğumuzu daha önce söyledik, inançlara, kimliklere ve yaşam tarzına saygılı olduğumuzu söyledik. Cemaatler ve tarikatlar aslında hem Türkiye’nin, hem İslam dünyasının bir gerçeği. İnsanlar istediğine inanır veya inanmaz. Ona da bizim saygı göstermemiz lazım. Bizim üzerinde durduğumuz temel nokta şu; devlette bir yere gelmek için, bir makama gelmek için; bir cemaat mensubu, bir tarikat mensubu olduğu için geliyorsa; orada devlet dediğimiz kavram biter. Liyakat dediğimiz; yani işi ehline vereceksin dediğimizin özünde yatan da budur. Kişi yeteneği olabilir, A cemaatinde de, B cemaatinde de olabilir. Yani inancı beni ilgilendirmez ama devlette üstlendiği görevi, bir hakkı yerine getiriyorsa; halka hizmet veriyorsa, ayrımcılık yapmıyorsa, siyaset kurumuna doğru bilgi aktarıyorsa hiçbir sorunumuz yok.
Bakın, ben saray da şunu söyledim. Devlette liyakatin önemini anlatmak için dedim ki; ben daire başkanı iken devlette, oturur başbakanla tartışırdım. Devletin Başbakanı. Ben Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı değildim. Daire Başkanıydım. Çünkü benim görevim; siyasetin bana önerdiği bir projeyi veya önerdiği bir yolu veya önerdiği bir çözümü ben artısını ve eksisini siyaset makamına anlatmak zorundayım. Son söz yine ona ait. Ama ben bunu anlatmazsam; bana önerdiği ve yanlış olduğuna inandığım şeye, yanlıştır bu demezsem; ileride yanlış çıktığı zaman onun dönüp bana neden sen bana hatırlatmadın sorusunu sorma hakkı var. Ama ben baştan, o öneri gelir artısı budur, eksisi budur derim. Doğrusunu sonuçta neye inanıyorsa; kararı o vermiş olur. Devlette bu çöktü ve dolayısıyla devlette sadece bir emreden iki emri, gereğini yerine getiren bir yapı çıktı ortaya ve bu yapı devleti çökertti ve liyakat sistemini çökertti.
Ahmet HAKAN- Peki, yeni cemaatler, yeni tarikatlar var mı devlete sızan? Bu konuda sizin bir gözleminiz, görüşünüz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Ben şunu da söyledim. Siz diyorsunuz ki; Fethullah Gülen cemaatini devletten temizleyeceğiz. Bir başka bakanlıkta bir başka cemaatin elinde, isimlerini de verdim.
Ahmet HAKAN- Nerede verdiniz isimlerini?
Kemal KILIÇDAROĞLU-Sarayda da verdim. Sayın Başbakanla konuşurken de verdim. Ayrıca baş başa konuşurken de verdim. Yani bu cemaat olayı…
Ahmet HAKAN- Peki siz nereden biliyorsunuz hangi bakanlık?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunlar belli. Ahmet Bey bunlar belli, yazılıyor, çiziliyor, veriliyor. Ben söylediğim zaman itiraz da gelmiyor. Onlar da biliyorlar zaten. Bir cemaate mensup olursan, bir bakanlıkta süratle yükseliyorsun. Senin bilgin, birikimin, deneyimin hiçbir önemi yok. Şimdi bunlar olduğu zaman zaten devlet dediğiniz kurum çöküyor zaten, bugün çöküşün nedeni de o zaten. Ortada devlet dediğimiz bir kavram, üç aşağı beş yukarı kalmadı yani.
Ahmet HAKAN- Siz o zaman tarikatlara ve cemaatlere şöyle bakıyorsunuz; kardeşim devlet sisteminin içerisine girmediğiniz müddetçe, daha doğrusu; devlet sisteminin içerisine senin tarikatından olmak bir ayrıcalık olarak algılanmadığı müddetçe ben karışmam sana diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Onunla Allah arasındaki ilişki, beni ne ilgilendirir. Oturur, ibadetini yapar, duasını yapar, hiç başımın üstünde yeri var.
Ahmet HAKAN- Bir şeyhe bağlanabilir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Beni hiç ilgilendirmez. Ama beni ilgilendiren şu devlette; eğer devlette, Daire Başkanı, Genel Müdür, Şube Müdürü, Müsteşar olacaksan; o işi bildiğin için bilginle, birikiminle, deneyiminle oraya geleceksin.
Ahmet HAKAN- Tarikat üyesi olduğun için değil. Ya da cemaat üyesi olduğun için değil.
EĞİTİM SİSTEMİNİN YENİDEN ELE ALINMASI LAZIM
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değil tabi yani. Onun dışında yani dediğim gibi hayatın bir gerçeği bunlar, yani bizim yok etmemiz bunları efendim işte falan cemaatten bunu yok edelim, falan tarikattan bunu yok edelim, falan inançtan bunu yok edelim ve inançları artık bu toplum bir zenginlik olarak kabul etmek zorunda. Bir ayrıştırma ögesi değil; bir arada yaşamayı, bir arada oturmayı, sohbet etmeyi, konuşmayı bilmeliyiz, öğrenmeliyiz. Yani; o açıdan şunu da söyledim ben devletin yetkililerine yani yöneticilerine, bu eğitim sistemi böyle devam ederse; daha radikal unsurların çıkması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Bu eğitim sisteminin çağdaş bazda, yeniden ele alınması lazım ve götürülmesi lazım. Siz eğitim sistemini böyle yaparsanız. Türkiye bir felaketin eşiğine gider.
Bakın, İran üniversitelerinin bilimsel yayın sayısı Türk üniversitelerini geçti. Bu ayıp bile, bu iktidarın önünde bir tablo olarak durmak zorundadır. Ya nasıl oluyor da Türkiye; bu kadar üniversitesi var, bu kadar bilim insanı var, daha düne kadar İran bizi izliyordu, İran geldi bizi geçti. Demek ki; ne var? Siz birini dışlarsanız, tarikatları, cemaatleri devletin önemli yerlerine getirip, sırf o cemaatten oldu diye belli yerlere yerleştirirseniz, üniversitelerde böyle olur yani. Üniversite, üniversite olmaktan çıkar zaten.
Ahmet HAKAN- Peki. Bir başka konu. Suriye ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Şu anda Türkiye’nin izlemiş olduğu Suriye politikasını beğeniyor musunuz?
DIŞ POLİTİKANIN 180 DERECE DEĞİŞMESİ GEREKİR
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dış politikayı hiç beğenmiyoruz. Görüşmelerin tamamında söyledim. Bu dış politikanın 180 derece değişmesi gerektiğini söyledim.
Ahmet HAKAN- Değişmedi mi hala?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi değiştirmeye çalışıyorlar. Tabi birden bire değiştiremiyorlar. Çünkü dün söylediklerine birden bire ertesi gün kalkıp; ya o karaydı şimdi aktır diyemiyorlar. Belli bir süreç içinde değiştirmeye çalışacaklar. Göreceksiniz bir süre sonra o düşmanım Eset Eset dedikleri, yok iki bastonla… Gidecekler masaya oturacaklar, yan yana oturup konuşacaklar, eski pozisyonlarını sürdürecekler.
Ne olacak? Sonunda bizim dediğimize gelecekler. Sonunda ne çıkıyor ortaya? Devleti yönetemiyorlar. Devlet yönetilmiyor aslında. Duygularla devlet yönetiliyor. Ön yargılarla devlet yönetiliyor. Ve devlet bir felaketin içine girdi. 3,5 milyon Suriyeli buraya geldi. Kaç milyon hayatını kaybetti. Kaç kişi Ege’nin sularında, küçük çocuklar biliyorsunuz kıyılara vurdu, hayatını kaybetti. Kim bunların sorumlusuydu? Bu dış politikayı yapanlar değil miydi? Efendim biz Şam’a gideceğiz. 24 saat içinde işte camide Emevi camiinde namaz kılacağız 24 saatte. Bunu söyleyenler Süleyman Şah Türbesini kaçırmak zorunda kaldılar. Bunu söyleyenler; bırakın oraya gitmeyi; 3,5 milyon Suriyeliyi Türkiye’ye getirmek zorunda kaldılar.
Şimdi o insanlara acıyoruz biz, yazık günah o insanlara. Bunların vebali kime ait? Bu dış politikanın sorumlusu kim? Vatandaşıma en son grup toplantısında şunu söyledim; ben sizden sadece bir şey istiyorum. Allah aşkına oturun biraz bir düşünün ya! Bu ülke buna layık mı yani, bu ülke böyle mi yönetilmeli? Ya o insanlar hayatını kaybediyor. İslam dünyasında kan gövdeyi götürüyor. Şimdi akılları başlarına geldi, tamam, gidelim işte Türkiye’nin güvenliğini sağlayalım. İşte gidiyorlar, tamam. Bak Rakka var. Bak ileriye git Musul var. İleriye git şu var. Ortadoğu bataklığına girerseniz çıkamazsınız. Şu anda girdiği yerden 10 yılda çıkamaz, bakın unutmayın bunu Ahmet Bey. Şuan da girdiği yerden 10 yılda çıkamaz. Çünkü çıktığı andan itibaren orayı dolduracak başka güçler çıkacak ortaya. Oranın onarılması…
Ahmet HAKAN- Ama girmediği zaman da güvenliği tehdit altında.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır biz girmesin demedik.
Ahmet HAKAN-Biliyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Girebilir. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır.
Ahmet HAKAN- Siz oranın nasıl bir bataklık olduğunu anlatmak için bunları söylüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Ben ayrıca; Brüksel’de şunu da söyledim. Bana dediler ki, “Suriye sorunu nasıl çözülür?” Dedim ki bir, Suriye’de derhal bu Cenevre görüşmelerini ki; biz bunu 2013 de hükümete önerdik. Hükümet hiç dikkate bile almadı. Ama sonra gitmek zorunda, başka bir yerde toplantılara katılmak zorunda kaldı. “Cenevre görüşmelerini barışla sonuçlandırın.” Bu yetmez, Suriye’nin onarımı için elinizi cebinize atmak zorundasınız, evleri yapmak zorundasınız, okulları yapmak zorundasınız, hastaneleri yapmak zorundasınız, parkları yapmak zorundasınız ve Suriyeliler kendi evlerine gidebilmeli, çocukları parklarında oynayabilmeli, çocuklar okula gidebilmeli, bunu yapmalısınız. Burada evet dediler biz bunu yapmak zorundayız ve Türkiye’ de bu çerçevede hareket etmek zorunda.
Ahmet HAKAN- Rakka’ya ya da Musul’a operasyon yapması Türkiye’nin, karşı çıkar mısınız böyle bir şeye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru bulmayız.
Ahmet HAKAN- Evet. O halde siz onu bir bataklığa daha da saplanmak olarak görüyorsunuz?
DÜNE KADAR, ORDU BELLİ KONULARDA DAHA DİKKATLİ BİR DİL KULLANIRDI
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bakın; düne kadar, ordu belli konularda daha dikkatli bir dil kullanırdı ve hükümete yanlışı, eğriyi, doğruyu bir şekliyle aktarırdı. Bugün o ordu; o ordu değil. Bugün her şeyi koşulsuz yerine getiren, diğer bürokraside olduğu gibi; ne emrediyorsa tak diye yapıyorsa; bugün ordu bu konum içinde ve bu Türkiye içinde çok büyük bir tehlike.
Ahmet HAKAN- Bir dakika şimdi yani; demokrasilerde ordular hükümetlerin emrinde olur.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, emrinde tabi ona bir şey demiyorum.
Ahmet HAKAN- İtirazınız neye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama az önce dedim ya; riski anlatmak zorunda, biz gideriz oraya ama bakın şu, şu, şunlar var.
Ahmet HAKAN- Bu riskler anlatılmıyor diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anlatılacak pozisyon yok şu anda.
Ahmet HAKAN- Yani son tercih sizin ama riskler var diyecek bir mekanizma çalışmıyor.
PUTİN’İN ELİNİ ÖPTÜLER
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ama bu mekanizma bürokrasinin diğer kesimlerinde de çalışmıyor. Şu saatten sonra Ortadoğu’da da bu çalışmıyor. Yoksa bu riskler anlatılmalı. Yani gideriz oraya tabi gideriz ama çıkamayız, gideriz ama şu sorunlar var, gideriz oraya ama bakın; Rusya var, Amerika var orada. Bakın biz bir Rusya uçağını düşürdük başımıza neler geldi. Aldılar iç politikada yarış yaptılar; “Ben düşürdüm, hayır sen değil; ben düşürdüm. Ben talimat verdim.” Sonra ne yaptılar; gittiler Putin’in elini öptüler. “Bizi affet” dediler. İşte ondan sonra Putin’de, “Ağalar, paşalar gibi geldiler özür dilediler” dedi. Ne oldu yani? Türkiye bu şeye düşmemeli.
Aynı şekilde İsrail’de oldu biliyorsunuz. Mavi Marmara; estiler, gürlediler, kıyameti kopardılar. “Asarız, keseriz, efendim asla affetmeyiz.” Sonra paşa paşa gittiler, 20 milyon dolar tazminatta değil bakın. Bir fona biz parayı veririz. Tazminat vermeyiz dediler. Özür mektubu; vermeyiz dediler. Dava; “Tek taraflı olarak davadan vazgeçeceksin” dediler. Kanun çıkardı, davadan vazgeç diye.
Ahmet HAKAN- Gazze’ye yardım.
TÜRKİYE’NİN İTİBARI 20 MİLYON DOLARA SATILDI
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin itibarı 20 milyon dolara satıldı. Bunu da bütün vatandaşlarımın düşünmesini isterim. Ve şu soruyu kendilerine sormalarını isterim. Eğer bu anlaşmayı CHP yapsaydı ve o kanun parlamentodan çıktığının Cuma günü, camilerde ne olurdu acaba? Şimdi samimi Müslümanlara sormak istiyorum. Ne olurdu acaba? Bunları yaptılar. Bir Allah’ın kulu çıkıp da. “Ya beyler siz ne yapıyorsunuz? Türkiye’nin itibarı 20 milyon dolara satılır mı? bizim 9 vatandaşımız öldü, üstelik haksız öldü, uluslararası sularda öldü” demedi. Gazze ablukası kalkmadı. Eskiden olduğu gibi gemiler Aşdod limanına gidecek, yardım yine İsrail’in kontrolünde. Biz bu işi niye yaptık, ya biz bu işi niye yedik diye sormayacak mı yani? Sorması lazım.
Ahmet HAKAN- Binali Yıldırım’la Ahmet Davutoğlu arasında bir tercih yapmanız gerekse hangisini tercih edersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim tek tercihim var; ülke iyi yönetilmiyor. Ülkeyi sağlıklı yönetecek bir siyasal iktidara bu ülkenin ihtiyacı var ve acilen ihtiyacı var.
Ahmet HAKAN- Davutoğlu mu, Binali Yıldırım mı?
ALİ OLMASI VELİ OLMASI FARKLI BİR ŞEY DEĞİL
Kemal KILIÇDAROĞLU- Fark etmiyor.
Ahmet HAKAN- Sanki Binali YILDIRIM’la daha iyi anlaşıyor gibisiniz de o yüzden.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi Davutoğlu’yla da ilişkilerimiz çok iyiydi. Binali Beyle de ilişkilerimiz iyi. Herhangi bir sorunumuz yok zaten kişisel olarak da bir sorunumuz yok.
Ahmet HAKAN- Ama Binali Yıldırım biraz daha böyle onarıcı politikalar…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylemi öyle, daha onarıcı, daha nasıl sorunları aşabiliriz diye düşüncelerimizi soruyor, ama Sayın Davutoğlu’da soruyordu, ona da aktarıyorduk düşüncelerimizi. Ama yani iplerin elinde olmadığı, karar mercii olmayan bir Başbakanlık sürecinde; Ali olması Veli olması farklı bir şey değil yani. Sonuçta kararı birisi veriyor. Yani daha tepede, hep üst akıldan bahsediyorlar ya; şimdi kararın olgunlaşması bir devlet yönetiminde, bir konu gelir siz onu oturur tartışırsınız. İşin uzmanlarını çağırırsınız ve uzmanlarla oturur tartışırsınız, bakarsınız edersiniz. Biz hatırlıyorum. Vergi kanunu çıkarırken bile üniversiteden akademisyenleri çağırırdık. Onlarla da oturur konuşurduk, tartışırdık. Olur ya biz bürokratız, biz böyle bakabiliriz. Ama daha geniş pencereden bakan insanlar var. Devlet bu geleneği unuttu. Niye unuttu? Çünkü Başbakanlar Başbakanlık yapmıyor. Başbakan koltuğunda oturan kişi şu soruyu sormalı; Sayın Cumhurbaşkanı bir dakika dış politikadan ben sorumluyum, bu ülkenin bütçesinden ben sorumluyum, parlamentoya hesabı ben veriyorum. Siz neden her şeye gelip müdahale ediyorsunuz? Benim görev alanıma müdahale etmeyin. Beni uyarabilirsiniz. Şu konu da şöyle bir karar alırsan daha doğru olur diyebilirsiniz. Ben buna saygı gösteririm. Ama çıkıp 80 milyonun önünde benim görev alanıma doğrudan müdahale edip; beni ikinci sınıf bir vatandaş konumuna koyamazsınız. Benim anayasal yetkilerimi benim elimden alamazsınız, diyebilmeli. Bunu demedikten sonra, ha Davutoğlu olmuş, ha Binali Yıldırım olmuş, ne fark eder ki. İnsani ilişkiler gayet iyi. Zaten eskiden de insani ilişkilerimiz gayet iyiydi. Bir sorunumuz yoktu ki; Sayın Davutoğlu ile ne sorunumuz vardı? Yoktu. Ona da söylüyordum, “Bu dış politika yanlıştır” diye. Binali Bey’e de söylüyorum, “Bu dış politika yanlıştır” diye.
Ekonomi politikası; gidin sorun bakalım, ne oldu bu ekonomi politikasına? Ekonomi böyle allayıp pulluyorlar, gazeteler yazıyor; efendim ekonomi çok iyi. 14 yıldır insanlar işsizlikten boğuldu, mahvoldu. Şimdi bir sürü adamı devletten attılar da yeni elemanlar alınacak. Herkes onu bekliyor; acaba biz de girebilecek miyiz bir yere diye. Ama ne oluyor arkada çok geniş bir mağdur kesim bırakıyorsunuz, belli bir kesimi acaba işe alabilir miyim diye. Bunların tamamen aşılması, bu ülkeye demokrasinin, hoşgörünün, tolerans dediğimiz kavramın gelmesi lazım.
DÜŞÜNCESİNİ SÖYLEDİ DİYE 43 TANE AKADEMİSYENİN İŞİNE SON VERİLİYOR
Yani hoşgörünün olmadığı bir toplum da biz yaşayamayız. Demokrasiyi de yaşatamayız. Farklı düşüncelere saygı göstermemiz lazım. Bırakalım üniversiteler en aykırı düşünceyi söylesin. En aykırı düşünceyi değil; kendi düşüncesini söyledi diye 43 tane akademisyenin işine son veriyorsunuz. Böyle bir devlet mi olur? ‘’Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum’’ diyor. Peygamberimiz “İlim Çin’de olsa; gidin, öğrenin” diyor. “Bir alimin ölümü, bir alemin ölümüdür” diyor. Bu kadar bilgiyi, bilim insanını yücelten bir gelenek, bir kültür, bir inançtan geliyoruz. Adamı alıyorsunuz bir kararnameyle seni atıyorum diyorsunuz. 1402’den Kenan Evren’den de mi örnek almadınız? Böyle bir yapı olabilir mi, böyle bir anlayış olabilir mi?
Biz bunları söylüyoruz, söylediğimiz için kötü oluyoruz. Kötü olunmaz. Biz bunları söylediğimiz için; bizi el üstünde tutmanız lazım. Birisi bize bu doğruları hatırlatıyor demeniz lazım. Biz ülkemizi seviyoruz, devletimizi de seviyoruz. Ama bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var. Bu ülkenin güzelliğe, birliğe ihtiyacı var. İş adamının işini elinden alırsanız, kayyum atarsanız bu adam 250 milyon dolar, 1 milyar dolar ihracat yapıyor bu adam. Fabrikayı batırmak için uğraşıyorsunuz. Böyle şey olmaz.
Ahmet HAKAN- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu çok teşekkürler. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez’inden seslendik bu akşam. Tarafsız Bölge burada sona eriyor. Sorularımızı cevapladınız. Çok teşekkür ediyoruz. Takdir kamuoyunun, sağ olun. Hepinize iyi geceler diliyoruz. Hoşçakalın.
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024
25.11.2024