CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, CNNTÜRK’TE KATILDIĞI "EĞRİSİ DOĞRUSU" PROGRAMINDA GAZETECİ TAHA AKYOL’UN GÜNDEME İLİŞKİN SORULARINI YANITLADI (30 EYLÜL 2016)
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, CNNTÜRK’TE KATILDIĞI "EĞRİSİ DOĞRUSU" PROGRAMINDA GAZETECİ TAHA AKYOL’UN GÜNDEME İLİŞKİN SORULARINI YANITLADI
- " LOZAN ANLAŞMASI, BÜYÜK İMKANSIZLIKLARIN YAŞANDIĞI BİR SÜREÇ İÇİNDE, BATININ DİZE GETİRİLDİĞİ ANLAŞMADIR, TÜRKİYE’NİN VARLIK NEDENİDİR LOZAN ANLAŞMASI"
- " KHK İLE PARLAMENTOYU TÜMÜYLE DEVRE DIŞI BIRAKIRSANIZ, BU ANAYASA’YA AYKIRIDIR"
- "OSMANLI SADECE FATİH, SADECE KANUNİ DEĞİL"
- "OHAL UYGULAMALARINI DOĞRU BULMUYORUZ. OHAL SONRASINI DA DÜZENLEMEYE KALKARSANIZ, BU ANAYASA’YA AYKIRIDIR"
-"SAYIN CUMHURBAŞKANI ÇIKTI, ’12 AYI BİLE AŞABİLİR’ DEDİ. BU, TÜRKİYE İÇİN FELAKET BİR TABLODUR. EĞER BÖYLE DEVAM EDERSE BİR KARŞI DARBE ALGISI TOPLUMDA ÇOK DAHA GÜÇLENİR"
-" BU TEHLİKELİ SÜREÇ UZARSA DAHA CİDDİ SIKINTILARA YOL AÇABİLİR. ’NE GÜZEL BEN HER İSTEDİĞİMİ YAPIYORUM’, ŞİMDİ BU CAZİBEYE HÜKÜMET KAPILIRSA BU ÇOK TEHLİKELİ BİR SÜREÇ DOĞURUR VE DEMOKRASİYİ TAMAMEN ASKIYA ALMIŞ OLURUZ"
-"SAYIN BAŞBAKANA; ’İNSAN HAKKI İHLALLERİ ÇOK BÜYÜK BOYUTLARDA, ONLARIN TAMAMI YARIN AİHM’E GİDECEK VE SİZİN DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDEN ÇOK DAHA BÜYÜK TAZMİNATLARLA TÜRKİYE KARŞI KARŞIYA KALACAK’ DEDİM"
- "BÜROKRASİ DEVLETİN HAFIZASIDIR"
-"DİĞER ŞEHİTLERE İKİNCİ SINIF ŞEHİT MUAMELESİ YAPAMAZSINIZ"
- "DARBE MAĞDURLARI OLUŞTU"
- "BEN ’3 GÜNDE BÜTÜN BU SORUNLARI ÇÖZECEĞİM’ DEMENİN BİR MANTIĞI YOK. ÜÇ GÜNDE ÇÖZÜLECEK SORUN, DARBEYİ ASIL YAPANLARIN, TALİMATI VERENLERİN YARGILANMASIDIR"
- "ADİL ÖKSÜZ’ÜN BÜTÜN AYRINTILARIYLA İNCELENMESİ LAZIM. BİRİSİ KORUMASA BÖYLE BİR ŞEY OLMAZ. BUNUN ARKASINDA GÜÇLÜ BİR ÖRGÜT VAR, YERLİ, YABANCI. KORUNUYOR. EN BÜYÜK ENDİŞEM DE YAKALANMADAN ÖNCE ÖLDÜRÜLME İHTİMALİ."
Taha AKYOL- Değerli izleyenler, ‘Eğrisi Doğrusu’ programına hoş geldiniz. Bu ‘Eğrisi Doğrusu’nun özel bir programı. İki sebepten dolayı özel program diyorum. Çünkü konuğumuz Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Efendim hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.
Taha AKYOL- Kemal Kılıçdaroğlu’yla bütün programlar onu, kendisini konuk ediyor, birçok kendisiyle program yapılıyor. Benim buna özel program deyişimin bir sebebi hem 7 yıldan beri ilk defa Sayın Kılıçdaroğlu’yla program yapıyorum. Çünkü 7 yıl önce kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıyken CNNTÜRK’te yine mülakat yapmıştım, program yapmıştım. O programdan birkaç cümlesini programımızın sonuna doğru getireceğim ve diyeceğim ki, o gün öyle diyordunuz, bugün ne diyorsunuz? Onun için benim de ehemmiyet verdiğim bir program.
Özel oluşun ikinci bir sebebi ise, hukuk konuşacağız. Tamamen hukuka tahsis edeceğimiz bir program. Çünkü Türkiye bir olağanüstü hal döneminden geçiyor. Hem olağanüstü şartlar yaşıyor, hem o şartların gereği olarak ilan edilmiş olan bir olağanüstü hal hukuku döneminden geçiyor. Böyle bir dönemde Kanun Hükmünde Kararnameler yayınlanıyor ve Cumhuriyet Halk Partisi, anayasada olağanüstü hal döneminde yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnamelere karşı Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz diye 148.maddede hüküm olduğu halde, Cumhuriyet Halk Partisi bu kararnamelere karşı dava açtı. Anayasada böyle bir hüküm varken nasıl dava açtınız, neden dava açtınız diye soracağım.
Hukuk ağırlıklı olmasının bir başka sebebi daha var. Üç parti arasında anayasada mini bir değişiklik yapmak için görüşmeler yapıldı. 7 madde konusunda mutabakata varıldığı söyleniyor. Bu maddeler nelerdir? Hangi maddeleri anayasanın değişecek? Ancak bir madde konusunda anlaşma olmadığı açıklandı. O da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Yani yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda nasıl bir HSYK olması gerekir sorusunun cevabında özellikle AKP’yle CHP anlaşamamış gözüküyor.
İşte bütün bunları değerli bir Genel Başkanla konuşacağım için özel program diyorum.
Efendim önce programımıza hoş geldiniz. Size 7 yıl sonra tekrar hoş geldiniz diyorum. Benim şimdi hakikaten nostaljik bir değeri var 7 yıl öncesinin onu konuşacağız. Önce günün olayından başlayayım. Yarın TBMM açılıyor, bütün milletimiz için hayırlı uğurlu olsun. Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasını yapacak. Siz Cumhuriyet Halk Partisi ana muhalefet olarak Cumhurbaşkanını saygıyla karşılayacaksınız. Bunun açıklamasını yaptınız, doğrusu da budur. Yarının bir özelliği de olağanüstü hal kararnamelerinin mecliste görüşülecek olması. 30 günlük süre işlemeye başlayacak. Bir diğeri de olağanüstü halin uzatılması gündeme geldi. Milli Güvenlik Kurulu tavsiye etti. Siz olağanüstü halin uzatılmasına ne diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İzin verirseniz Taha bey meclisin açılmasından başlayalım. Yarın meclisin açılması var, açılacak parlamento. Parlamento 15 Temmuz sürecinde çok önemli bir sınav verdi. Bombalanırken sabaha kadar parlamento çalıştı. Yani Yunan askerleri Polatlı’ya geldiği zaman acaba biz Kayseri’ye mi taşıyalım başkenti diye tartışmalar olurken, bu kez bombalanırken orada kaldı ve sabaha kadar görevinin başında kaldı. Demokrasiye ve parlamenter sisteme bağlı kaldı. Bu süreç çok önemli. Bizim tarihimizde de çok önemlidir. İlk kez böyle bir olay oluyor, bombalanırken parlamento direnişini gösteriyor.
Taha AKYOL- Gazi Meclis sıfatına yakışan bir davranış.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yakışan bir davranış. Şimdi bu parlamentoyu parlamento kılan da Lozan Anlaşması. Lozan Anlaşması’nın bizim tarihimizde Türkiye Cumhuriyetinin varlık nedeni olarak saydığımız Lozan Anlaşması’nın bizim tarihimizde özel bir yeri vardır. Gönül isterdi ki, o Lozan Anlaşması’nın ve cumhuriyetin bize bahşettiği, bize imkan sağladığı bütün o geniş alan, içinde hukuk var, hukukun üstünlüğü var, sosyal alan var, aile yapımız var, geleneklerimiz var, göreneklerimiz var, inançlarımız var, bütün bu alanı bize bahşeden Lozan’dır aslında.
Sayın Cumhurbaşkanının muhtarlarla yaptığı toplantıda Lozan Anlaşması’nı bizim tarihimize uygun olmayan bir dille eleştirmesini ben içime sindiremiyorum. Bir vatandaş olarak ben CHP’nin Genel Başkanı olma sıfatını bir tarafa bırakıyorum sade, ülkesini seven, insanını seven bir vatandaş olarak içime sindiremiyorum. Çünkü Lozan Anlaşması büyük imkansızlıkların yaşandığı bir süreç içinde batının dize getirildiği anlaşmadır aslında. Bakın, bütün varlık nedeni aslında Türkiye’nin varlık nedenidir Lozan Anlaşması. Ben Sayın Cumhurbaşkanına ortaokulda, lisede okuduğu tarih kitaplarının ötesinde; çünkü o tarih kitaplarını okumakla insan tarihi öğrenmiyor, onlar ön bilgi veriyor, ama eğer ben Lozan’ı öğrenmek istiyorum diyorsa Lozan’la ilgili bir kitap okumasını da istemiyorum sadece ve sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün "Nutuk"unu okusun. Öyle tamamını okumasına da gerek yok. Baştaki ilk 30 sayfayı okusun yeter. Osmanlının son dönemlerini görmeden bir Osmanlı tarihi çizmek mümkün değildir. Osmanlı sadece Kanuni, sadece Fatih değil ki, Osmanlı aynı zamanda Vahdettin’dir, Osmanlı aynı zamanda diğer padişahlardır. Ve Sayın Cumhurbaşkanı şunu bir sefer bilsin, kendisine sorsun. Bu Osmanlı’nın parası var mıydı ve bu para nerede basılıyordu? Bizim ilk milli bankamız ne zaman oldu? Kendi paramızı 1930 yılında bastık. Bankası yoktu Osmanlının. Duyunu Umumiye içinde zaten batmıştı Osmanlı. Ama Lozan Anlaşmasını imzalayan o genç Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının borcunu son kuruşuna kadar ödedi, inkar etmedi. Demiryolları; bir metrekarelik demiryolu yoktu tamamını millileştirdi. Ülkede fabrika yoktu. Şeker üretemeyen bir Türkiye’ydi. 1923’ün, cumhuriyeti ilan ettikten 6 ay sonra şeker fabrikasının temeli atılıyor. 34’te Turhal şeker fabrikası, Alpullu şeker fabrikası, Uşak şeker fabrikası. Anadolu’nun her tarafına sanayiyi götürüyorlar.
Şimdi bunları bilmeden, tarihi bilmeden böyle birisinin sözüyle bir Cumhurbaşkanı konuşmamalı.
Taha AKYOL- Onun daha önce açıklaması var Türkiye’nin tapu senedidir diye Lozan Anlaşması.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Zaten o açıklama üzerine böyle bir açıklama, yani taban tabana zıt bir açıklamayı toplumun gündemine getirmek bir Cumhurbaşkanına yakışmaz zaten. Ya onu söyleyeceksiniz, ya bunu söyleyeceksiniz.
Taha AKYOL- Bu sizin yarınki davranışınızı etkiler mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Bakın, makam ayrı bir şey. Cumhurbaşkanlığı makamı farklıdır. Biz o makama saygı gösteririz. Ama biz isteriz ki, makamın ötesinde kişiye de saygı gösterelim. Sonuçta halkın iradesiyle seçilmiş bir kişi. Biz halkın iradesine hep saygı gösterdik. Ama o koltuğa oturan kişi o koltuğun hakkını teslim etmeli. Koltuğun ağırlığını, herkesin kucaklanması gerektiğini, kullanılan dilin sıradan bir politikacı dilinin ötesinde bir dil olması gerektiğini, sevecen bir dil olması gerektiğini, kendisinin eleştirilere bile büyük bir hoşgörüyle katlanması gereken bir kişi olduğunu asla unutmamalı. Buradan yola çıktığımız zaman bu ülkede biz huzuru ve barışı bulabiliriz. Daha şimdiden, daha 15 Temmuz’un üzerinden kısa bir süre geçti eski kavgalar, Lozan Anlaşması. Ülkenin işsizlik sorunu Taha bey, yüzde 10’u aştı, 10.2. İş bulmaktan umudunu kesenleri dahil ettiğimiz zaman buraya yüzde 19. Genç işsizlik yüzde 25’lere ulaşmış durumda. Fabrikalar, ekonomide ciddi sorunlarımız var.
Şimdi bütün bu sorunlar dururken neden böyle bir tartışmaya zemin hazırlanıyor anlamakta zorluk çekiyorum. Dikkatler başka bir yere çekilmek istenmiş olabilir. Ama bu Cumhurbaşkanlarının görevi değildir. Bunu Başbakan yapsın, başka bir siyasetçi yapsın. Tarihçiler otursun kendi aralarında tartışsınlar.
Taha AKYOL- Başbakanla münasebetleriniz iyi gözüküyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim özel bir şikayetim yok yani Sayın Başbakanla ilişkilerde insani ilişkilerimiz gayet iyi, herhangi bir sorun da yaşamıyoruz zaten. Herhangi bir şey olduğu zaman ben gayet rahatlıkla, o da bir şey olduğu zaman gayet rahatlıkla arayabiliyor, konuşabiliyoruz.
Taha AKYOL- Aranızda medeni ilişkiler var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yani sonuçta olması gereken medeni, uygar ilişkiler var ve biz bu ilişkileri sürdürmek isteriz. Yani şunu kabul edelim. 15 Temmuz darbesi sonrası benim söylediğim bir cümle vardı. Bu darbe, hani meşhur bir sözümüz vardır “Bir musibet bin nasihatten evladır” diye, bunun sonucunda siyasette kapsamlı, geniş bir uzlaşma kültürü yaratmamız lazım. Bu uzlaşma kültürünü yaratabilirsek memlekete huzur gelecek yani. Baştakiler kavga etmese, alttakiler kavga etmeyecektir. Biz buna her zaman özen gösterdik. Ama şimdi bu bir bozulma sürecinin içine süratle gidiyor. Umarım olmaz.
Taha AKYOL- Şimdi ben size onu da soracağım. O konuda Sayın Başbakan çok kibar bir dille daha çok sizi sorumlu tutuyor ona geleceğiz ama önce bu OHAL kararnamelerini, OHAL’i uzatma konusunda tavrınız ne olur?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha bey biz OHAL ilk geldiğinde parlamentoya görüşüleceği gün Sayın Başkan beni aradı ve destek istedi. OHAL Kanununa destek verin diye. Ben kendisine aynen şunu söyledim; Sayın Başbakan bu parlamentoda demokrasiyi savunacak bir partiye ihtiyaç var, o da en çok CHP’ye yakışır, bu bizim görevimizdir. Biz Olağanüstü Hal Kanununu uygun görmeyiz ve destek vermeyiz. Sizin de bunu anlayışla karşılayacağınızı umarız dedik. O da gayet medeni bir şekilde teşekkür etti. Gayet güzel cümlelerle telefonlarımızı karşılıklı kapattık.
Biz OHAL uygulamalarını doğru bulmuyoruz. Neden doğru bulmuyoruz onu da ifade edeyim. Şimdi bu darbeye parlamentodaki 4 parti karşı çıktı mı? Karşı çıktı. Sivil toplum örgütleri karşı çıktı mı? Karşı çıktı.
Taha AKYOL- Bombalanırken 4 parti de oradaydı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Genel kuruldaydı, meclisteydi. Meslek kuruluşları karşı çıktı mı? Karşı çıktı. Bütün medya karşı çıktı mı? Karşı çıktı. O zaman Olağanüstü Hal ilan etmeye gerek yok. Bir şeye ihtiyaç varsa gelir meclise oturur mecliste tartışılır gereği yapılır. Biz her türlü desteği veririz. Bunu söyledik biz. Olağanüstü halle ilgili yetki aldılar. Meşru mudur? Evet meşrudur. Yetki nereden alınmıştır? Meclisten alınmış. Doğru mudur? Doğrudur. Anayasal bir kurum mudur olağanüstü hal? Evet anayasal bir kurumdur. Alındı yetki, yetki kullanıldı. Yetki kullanıldıktan sonra biz yetkinin yanlış kullanıldığını, doğru olmadığını, anayasaya aykırılık oluşturduğunu ifade ettik.
Siz programı açarken anayasanın 148.maddesini hatırlatma yaptınız. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri dolayısıyla Anayasa Mahkemesine gidilmez diye. Doğrudur. Orada bir düzenleme var. Ama bir de anayasanın 120.maddesi var. Anayasanın 120.maddesi olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarılabilir. Gerekli kıldığı konularda…
Taha AKYOL- O konuların dışında çıkarılamaz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çıkarılamaz. Biz Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili geçmişte aldığı kararlara da baktık. Çünkü geçmişte de olağanüstü hal nedeniyle kanun hükmünde kararnameler çıkmış, 1990’lı yıllarda Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, Anayasa Mahkemesi kararlarında şunu söylüyor.
Diyor ki;
1) Yer unsuruyla sınırlıdır olağanüstü kanun hükmünde kararnameler. Ya bir bölgedir veya Türkiye’dir. Yani yerle sınırlıdır. Burada Türkiye’dir.
2) Zaman unsuruyla sınırlıdır. Yani 60 gün, 90 gün, 30 gün neyse zaman unsuruyla sınırlıdır.
3) Konu unsuruyla sınırlıdır. Anayasanın öngördüğü konularda ancak olağanüstü halle ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarabilirsiniz.
4) Kapsamla sınırlıdır. Kapsamın dışında bir düzenleme yapamazsınız.
Şimdi çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere baktığımız zaman yer unsurunda bir sorunumuz yok. Zaman unsurunda da bir sorunumuz yok. Ama konu unsurunda sorunumuz var.
Şimdi anayasada hangi konularda olağanüstü hal dolayısıyla kanun hükmünde kararname çıkarılacağı belirtilmiş. Savaş hali, olağanüstü terör olayları, kalkışma gibi sayıyor zaten.
Taha AKYOL- Onlar var. Yani 15 Temmuz olağanüstü halin ilanını meşru kılan bir sebep.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten biz de söyledik yani alınan yetki meşrudur diye.Şimdi mesela 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Maarif Vakfının Yönetim Kurulu üyelerine huzur hakkıyla ilgili düzenleme yapılmış. Bunun olağanüstü halle ne ilgisi var? Bu anlayış parlamentonun devre dışı bırakılması anlamına gelir. Aynı şekilde kapsamla ilgili endişelerimiz var. Nedir mesela? Barış bildirisini imzalayan öğretim üyeleri. Olağanüstü halden çok önce, darbeden çok önce yani imzalanmış. Bazıları hakkında soruşturma açılmış, mahkemeler devam ediyor. Bazıları disipline verilmiş. Bunu da alıyorsunuz sistemin içine ve bunları da üniversitenin dışına atıyorsunuz, görevlerine son veriyorsunuz. Bunun OHAL’le ne ilgisi var? Bunlar olmaz. Buna benzer bizim endişelerimiz var.
Şimdi bakın, Anayasa Mahkemesinin verdiği karardan bir bölüm izin verirseniz okumak isterim. Şöyle diyor; olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle yasalarda değişiklik yapılamaz diyor. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle getirilen kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında ki burada dışında değil bütün Türkiye veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarının devamı isteniyorsa bu konudaki düzenlemenin yasayla yapılması zorunludur. Yani siz ne yapıyorsunuz? Diyorsunuz ki ben Milli Savunma Bakanlığının bünyesini değiştirdim.
Taha AKYOL- Bu OHAL kalktıktan sonrada devam edecek olan bir şey.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman siz ne yapıyorsunuz? Amacının dışına çıkmış oluyorsunuz. Ben Sayın Başbakana şunu söyledim. Bakın, bizim Anayasa Mahkemesine gitmemizi istemiyorsanız çıkaracağınız bir kanun hükmünde…
Taha AKYOL- Sayın Başbakana bu Anayasa Mahkemesinin kararından bahsettiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bahsettim. Aykırılığını söyledim. Hatta ikinci kararnameyi de çıktığında ben bunun doğru olmadığını söyledim. Oldukça sert bir de açıklama yaptım. Onun üzerine Binali Bey beni ziyarete geldi. Pazartesi günü hemen geldi, kendisine neden anayasaya aykırı olduğunu söyledim. Anayasa Mahkemesinin kararlarını söyledim. Benden bir not istedi hay hay dedim Sayın Başbakan. Kendisine bir not gönderdim. Az önce okuduğum kapsam, yer, zaman, konuyla ilgili açıklamaları, Anayasa Mahkemesi kararlarını da gönderdim ve kendisine şunu söyledim. Bizim Anayasa Mahkemesine gitmemizi istemiyorsanız yaptığınız düzenlemelerle ilgili şunu söyleyebilirsiniz bir geçici maddede. Yukarıdaki düzenlemeler OHAL sürecince geçerlidir. O zaman biz zaten Anayasa Mahkemesine gidemeyiz. Ve dolayısıyla herhangi bir sorun kalmaz. Ama siz OHAL sonrasını da düzenlemeye kalkarsanız bu anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla biz bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesine gidiyoruz. Sayın Bekir Bozdağ bizim Anayasa Mahkemesine gitmemizin doğru olmadığını ve anayasanın buna izin vermediğini söyledi.
Şimdi Anayasa Mahkemesi buna neden bakıyor? Nedeni şu; şimdi anayasanın ilk 3 maddesi değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen düzenlemeleri içeriyor. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir diyor. Şimdi siz bir kanun hükmünde kararnameyle anayasanın bir maddesini askıya alırsanız Anayasa Mahkemesi buna bakmak zorundadır. Kendisi de söylüyor zaten. Anayasa Mahkemesinin açıklayıcı kararında da bu ayrıntılar var zaten. Siz bir kanun hükmünde kararnameyle kalkar parlamentoyu tümüyle devre dışı bırakırsanız, yani yasama organını, bu anayasaya aykırıdır. Yani anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeye aykırı bir düzenleme yapmayacaksınız.
Nedeni de şu; OHAL bir hukuki düzenlemedir, bir yasal düzenlemedir, bir anayasal düzenlemedir. Ama bunun hukuk içinde kullanılması lazım. Hukukun dışına çıkıldığı zaman bunu birisi denetleyecek. Ben denetlemeyeceğime göre denetleyecek organ bellidir. Anayasaya aykırılıkları Anayasa Mahkemesi denetleyecektir. Geçmişte olmuştur ve Anayasa Mahkemesi de denetleyip kararını vermiştir.
Şimdi hep beraber bakacağız tabi sonuçta biz Anayasa Mahkemesine başvurduk neye karar verecek hep birlikte bakacağız buna.
Taha AKYOL- Efendim ben sizin partinizin iki kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesine verdiği dilekçeyi okudum. Hakikaten çok iyi hazırlanmış, Sayın Levent Gök’ün koordinasyonunda hazırlandı sanıyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olsun akademisyen arkadaşlarımız da, gönüllü çalışan akademisyen arkadaşlarımız da destek verdiler. Oldukça güzel, ayrıntılı, Anayasa Mahkemesinin eski kararlarına da yollama yapan bir dilekçe hazırlayıp verdik. Bize göre eksiği yok.
Taha AKYOL- Tabi mahkeme neye karar verir onu bilmiyoruz ama ben de bir hukukçu olduğum için dilekçeyi dolgun, muhtevalı buldum. Ama bir dilekçenin dolgun, muhtevalı, iyi hazırlanmış olması illa sonuç alacak anlamına gelmez. Onu Anayasa Mahkemesinin kararında göreceğiz. Ben bir hukukçu olarak şunu da belirtmek istiyorum. Bu mevzu, hukuki konular benim de çok hassas olduğum konu. Bu bahsettiğiniz Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili ben Hürriyet Gazetesi’ndeki köşemde 3 defa yazı yazdım. Olağanüstü hal kararnamelerine karşı Anayasa Mahkemesine gidilemez. Ama Anayasa Mahkemesi çıkarılan kararnamenin olağanüstü hal kararnamesi kavramına uygun mu, değil mi diye inceleme yapabilir. Uygun değil dediklerini de iptal edebilir. Dolayısıyla bu bakımdan gidebilir.
Benim size sormak istediğim şu; siz şimdiye kadar iki olağanüstü hal kararnamesi hakkında dava açtınız. İkinci ve üçüncü diyelim, rakamlara boğmayalım. Birinci hakkında niye dava açmadınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi birinci kanun hükmünde kararname parlamentoya geldi, geneli üzerinde görüşüldü. Görüşme başladığı için biz onunla ilgili Anayasa Mahkemesine başvurmadık.
Taha AKYOL- Siz usul açısından?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Usul açısından. Çünkü Anayasa Mahkemesine itiraz etsek dahi bakıncaya kadar zaten bu yasalaşıyor. Ayrıca birinci KHK görüşüldükten sonra anayasaya aykırılık çıkarsa onu zaten Anayasa Mahkemesine yine götürme hakkımız var.
Taha AKYOL- Kanun haline geleceği için kanun olarak götürürsünüz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet kanun olarak götürmüş olacağız.
Taha AKYOL- Şimdi bu 15 Temmuz darbesinden sonra ilk kararname 23 Temmuz’da çıktı. Orada FETÖ’nün veya herhangi bir terör örgütünün üyesi olmak suç sayıldığı gibi memuriyetten atılma, kamu görevine son verme, mülkiyetine el koyma sebebi sayıldığı gibi irtibat ve iltisak yani bağlantı ve yakınlık, çok yakın olmak, yapışık, bitişik anlamında. Bu da sayılıyor. Bu yüzden çok sayıda kamu görevlisinin görevine son verildi. Hakimler, savcılar, öğretmenler, hatta sendika üyesi oldukları için işçiler. Sizin açtığınız iki davada kamu görevine son vermeyle, görevden el çektirmeyle ilgili bir iptal talebi yok. O konuya niye girmediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Cumhurbaşkanlığı sarayında yaptığımız ilk görüşmede biz bir komisyon kurduğumuzu ve OHAL sürecini izleyeceğimizi söyledik. Sayın Bahçeli’ye döndüm sizler de bir komisyon kurarsanız iyi olur, Binali Bey’e döndüm dedim siz de bir komisyon kurarsanız iyi olur. Bize gelen şikayetleri alıp değerlendireceğiz, bizim istihbarat örgütümüz yok, bir şeyimiz yok. Ama biz haksız bulduğumuz uygulamaları aktaracağız ve bu sorunu çözelim, yani haksızlıkları giderelim diye.
Evet yani MHP de kurdu, AKP de kurdu kendi bünyesinde. İsimler de belli. Yani kimlerle diyalog kurulacağı belli. Haksızlıkların giderilmesini istedik ve bu çerçevede pek çok haksızlık da giderildi, yani şimdi hani yiğidin hakkını yiğide verelim, giderildi.
Taha AKYOL- Giderildi derken kim, hangi makamlar giderdi? Hükümet?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani hükümet giderdi. Yani biz haksız olduğunu ortaya koyduğumuz pek çok olayı hükümete intikal ettirdik, hükümet baktı, düzelttiler. Ama hepsini değil, bir kısmını düzelttiler.Şimdi o nedenle gitmedik. Yani bu süreci aksatmadık. İdari süreç işliyor zaten.
Taha AKYOL- Bir düzeltme mekanizması var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Ama biz her halükarda, çünkü her kararnamede işten atılan olduğu için, görevine son verilen olduğu için biz her zaman bununla ilgili Anayasa Mahkemesine başvurabiliriz. Anayasa Mahkemesi eğer bunu iptal ederse zaten geriye dönecek. Yani diğerleri için de bir hak doğmuş olacak. Dolayısıyla bu süreci bozmak istemedik. Yani süreç kendi içinde sağlıklı bir şekilde yürüyebildiği kadar yürüsün, umarız daha iyi koşullarda devam eder. O nedenle kişilerle ilgili gitmedik sadece süreyi aşan düzenlemelerle ilgili gittik.
Taha AKYOL- Şimdi ikinci olağanüstü hal kararnamesi 668 numaralı kararnamede Jandarma, Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığına bağlanıyor. Askeri yargıyla ilgili düzenlemeler var. Bunun neden iptalini istiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bunlar olağanüstü hal sona erdikten sonra da devam edecek. Anayasa Mahkemesinin kararını az önce okudum. Böyle bir düzenleme olağanüstü kanun hükmünde kararnameyle olmaz.
Taha AKYOL- Şöyle düşünülemez mi? Jandarma Genelkurmay’a bağlı olacağına varsın İçişlerine bağlı olsun. Anayasa Mahkemesine gidilmese de anayasaya aykırılığı söz konusu olmaz. Gidilir de iptal ederse o zaman söz konusu olur. O vakit gitmeseydiniz. Nitekim size işte Anayasa Mahkemesine gidiyor, mücadeleyi engelliyor diye eleştiriler de yöneltiliyor. Bunlar FETÖ’yle, terör örgütleriyle mücadeleyi kolaylaştırıyorsa siz niye Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha bey, hepimizin tek güvencesi hukuk. Herkes hukuka uymak zorundadır. Özellikle devleti yöneten hükümet hukuka uymak zorundadır. Hukuku şu veya bu şekilde ihlal ettiğimizde gelecek güvencemizi kaybetmiş oluruz. Adalete olan güveni sarsmış oluruz. Dolayısıyla herkes hukuk içinde hareket etmek zorundadır. Eğer adalet bu kadar önemli bir kavramsa, soylu bir kavramsa ve adalet bütün dünyada bütün kişiler için, hatta doğanın kendisi için geçerli bir kavramsa, canlı cansız herkes için geçerli bir kavramsa, adaletin üzerine herkesin titremesi lazım. Adalet içinde herkes gereğini yapsın. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanabilir. Zaten iktidar partisinin parlamentoda yeterli sayısı var. Kanunu getirirler rahatlıkla çıkarırlar. Emin olun bağlamak istiyorlarsa getirsinler biz de destek veririz.
Taha AKYOL- Yani siz prensip olarak karşı değilsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Zaten büyük ölçüde bağlı durumda. Siz de hatırlarsınız İçişleri Bakanlığının bir tarafında Emniyet Genel Müdürlüğü var, öbür tarafında Jandarma Genel Komutanlığı var. Yani ikisi de aynı binanın sağ ve sol kanatlarında var. Meclisin karşısında bunlar şu anda. Dolayısıyla biz ona karşı çıkmayız. Yani bütün mesele düzenlemelerin hukuk içinde yapılmış olmasıdır. Hukuk içinde yaparsanız bir sorun yok. Şimdi Anayasa Mahkemesi diyor ki, OHAL dönemi özel bir dönemdir, çıkaracağınız bütün hukuk uygulamaları Türkiye’yi ya da hangi, nerede uygulanıyorsa ya da bölgeyi OHAL’den çıkarıp normal sürece sokmaktır. Siz bununla ilgili çalışma yapacaksınız. Ben Sayın Başbakana şunu da söyledim. Böyle bir düzenlemeyi, yani yasalarda yaptığınız düzenlemeyi belki bizim bilmediğimiz bazı gerekçelerle yapmış olabilirsiniz. Biz buna itiraz etmeyiz, ama bunu OHAL süresince sınırlı tuttuğunuz zaman, bizim zaten Anayasa Mahkemesine gitme hakkımız da ortadan kalkmış olacaktı.
Taha AKYOL- Kesinlikle. Yani bu kararname OHAL sürecince geçerlidir diye bir hüküm olsaydı siz Anayasa Mahkemesine gidemezdiniz. Baştan reddederdi Anayasa Mahkemesi. Şimdi bakacak OHAL kavramına uygun mu, değil mi diye onu inceleyecek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Orada kendisine hatırlattım. Nasıl düzelir bu dedi. Dedim ki, bir başka olağanüstü hal kararnamesi çıkarırsınız, bir önceki kararnameye atıf yaparsınız dersiniz ki, falan madde ya da falan düzenleme OHAL sürecince geçerlidir derseniz bütün mesele bitmiş olur.
Taha AKYOL- Bunu ne zaman söylediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İkinci kanun hükmünde kararname çıktıktan sonra.
Taha AKYOL- 4 tane daha çıktı arkasından.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ama kabul görmedi.
Taha AKYOL- Şimdi dava açtığınız diğer bir kararname Milli Savunma Üniversitesi kuruyor, akademileri kapatıyor harp akademilerini, ki harp akademileri ta Abdülhamit zamanında kurulmuş bir şey. Ben tarih hassasiyeti olan bir vatandaş olarak bunu iyi görmedim, hoş görmedim, hoşuma gitmedi. Köşemde de eleştirisini yaptım. Ayrıca GATA ve askeri hastaneler Sağlık Bakanlığına bağlandı. Terörle mücadele eden bir ülkede bir takım askeri hastaneler Sağlık Bakanlığına bağlanabilir ama terörle mücadele bölgesinde veya terörle mücadeleye tahsis edilmiş askeri hastaneler olmalıydı diye müzakere edilmeliydi diye düşünüyorum. Siz bunlar için de dava açtınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hem dava açtık, hem de doğru bulmadığımızı, prensibini de doğru bulmuyoruz. Yani parlamentoya gelirse de bunun düzeltilmesini istiyoruz. Sayın Başbakana söyledim, askeri doktorlar diğer doktorlardan daha farklı…
Taha AKYOL- Size böyle GATA’dan, askeri hastanelerden, oradan emekli olmuş bu işleri bilen uzmanlardan müracaatlar geliyor mu bu GATA’yı niye kapattınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Müracaatın ötesinde Taha Bey biz bu konuda kafa yormuş, bizzat olayın içinde olan, diyelim ki GATA’dan, diyelim ki Genelkurmay’dan veya işte değişik hava, kara kuvvetlerinde görev yapan emekli kişileri davet ettik. Çünkü bizim de uzmanlık alanımız değil bu. Bunlar doğru mudur, yanlış mıdır diye sorduk ve biz onlardan aldığımız bilgiler üzerine düşüncelerimizi inşa ettik ve oturduk konuştuk kendi aramızda ayrıca MYK’da oturup konuştuk. Şimdi bize şu söylendi, şu örnek verildi. Suriye dedi mesela, diyelim oraya yarın askerler gireceki sivil bir doktoru oraya çok zor götürürsünüz ama askeri doktor gelmek zorundadır zaten, görevidir bu.
Taha AKYOL- Bir de alışmıştır psikoloji olarak. Ben askeri doktorum emir verilir ölüm yerine giderim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gider tabi. Emir komuta zinciri içinde çalışır zaten. Onun da rütbesi vardır. Ama sivil doktor askeri otoriteye askeri doktorun gösterdiği kadar rahat bir uyum gösteremez. Bunu kendilerine de söyledim, yanlıştır bu. Terör bölgesi dediniz, şu söylendi: Yaralanan er, erbaş veya subay aman sakın bizi devlet hastanesi veya üniversite hastanesine yatırmayın, can güvenliğimiz var bizim askeri hastaneye yatırın. Askeri hastaneye yatıyor. Şimdi az önce söylediniz yani harp akademilerinin kapatılmasıyla ilgili olarak. Şimdi bir devleti devlet yapan kurumlarıdır ve gelenekleridir.
Taha AKYOL- Askeri liselerin kapatılmasına itirazınız yok?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Askeri liseler konusunda tartışmalı. Bazıları kapansın, bazıları kapanmasın diye söylüyor. Yani sonuçta orada…
Taha AKYOL- Sayın İlker Başbuğ’da CNNTÜRK’te Ahmet Hakan’la programında o konuda illa itiraz etmiyoruz gibi bir ifade kullandı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yani konuşulabilir. Bu askeri liselere Taha Bey daha çok Anadolu’nun yoksul halk çocukları geliyor. Ben bunları bire bir gözledim. Yani anneye, babaya yük olmuyor, gelecek güvencesi var, elbisesi, yemesi, içmesi, giyimi, kuşamı…
Taha AKYOL- Bir tür cumhuriyetin yatılı okulları gibi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen öyle. Yani bu insan çünkü bu çocuklar atıldıktan sonra da bu ailelerle ben konuştum. Emin olun yani bu ailelerin oturdukları konutlara bakın, evlere bakın, yaşamlarına bakın. Bildiğimiz fakir, gariban Anadolu insanı bunlar. Ve bu insanların çocuklarını büyük umutlarla göndermişler. O askeri kıyafetle geldiği zaman anne, baba gururlanıyor işte oğlum geldi vs. diye. Ve bunların atılmaları kadar acı hiçbir şey yok. Yani o annelerin gözyaşını gerçekten görmek lazım. Yani insanın vicdanı sızlıyor. Şimdi siz kalkıyorsunuz işte askerde Osmanlı’dan kalan diyelim ki yapıyı sil baştan kaldırıyorum diyorsunuz. Niçin? FETÖ unsurları buradadır diye. Bu doğru değil.
Taha AKYOL- O dönem öğrencilerini üniversitelere, normal okullara dağıtabilirsiniz ama o kurumun devam etmesi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi kurumun devam etmesi lazım. Yani şimdi devleti devlet yapan kurumlarıdır. Şimdi Amerika’yı Amerika yapan Obama değil ki, Amerika’yı Amerika yapan CIA’dir, FBI’dır, IRS’dir, FED’dir, yani Merkez Bankasıdır, Yüksek Mahkemedir, Gelir İdaresi Başkanlığıdır. Bunlardır, bu kurumlardır ve her kurumun kendi kültürü vardır. Şimdi kurumları kendi kültürleriyle yaşatmamız lazım. O kültür liyakat içinde gelişmiştir ve o kültür liyakati daha güçlü hale getirir. Ben kendi hayatımdan sarayda bizzat Cumhurbaşkanına, Binali Bey’e aktardım. Dedim ki, ben Maliye Bakanlığına Daire Başkanı olarak atandığım gün kimden sonra…
Taha AKYOL- Siz yatılı okudunuz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yatılı okumadım. Kimden sonra ben Genel Müdür Yardımcısı olacağımı gayet iyi biliyordum. Benden bir gün önce atanan kişiden sonra ben Genel Müdür Yardımcısı olacaktım. İktidar kim olursa olsun, bakan kim olursa olsun bu kural değişmez. Bu Maliye Bakanlığının kendi yarattığı bir kültürdü aslında. Güzel bir şeydi. Genel Müdür siyasi bir otorite gelir, yine o konunun uzmanı olan birisini getirir ve hiç kimse itiraz etmez ona. Çünkü herkes bilir ki, bu bizim üstadımız, Maliyede öyle bir deyimimiz var üstat, çünkü bu usta, çırak ilişkisi içinde gelişiriz ve devleti devlet yapan bu tür kurumlardır. Siz kalkıyorsunuz bir askeri kurumu tümüyle siliyorsunuz. Neden siliyorsunuz, hangi gerekçeyle siliyorsunuz? Sadece onu yapmadık aslında bakın, Etibank’ı sildik, Sümerbank’ı sildik. Oysa bunlar çok önemli markalardı.
Taha AKYOL- Devlet hala işletmecilik yapmalı mı? Burada sizden farklı düşünüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yapmamalı. Biz kalkıp hala bez fabrikası… Şimdi markaları yaşatmak lazım. Yani gidin İngiltere’ye bakıyorsunuz bir marka var. El değiştirmiş, kuşak değiştirmiş, hatta kent değiştirmiş. Ama o marka yaşıyor. Bunlar birbirini tamamlayan unsurlar. Etibank; Etilerden geliyor. Bizim kültürümüzün bir parçası. Sümerbank; Sümerlerden geliyor. Bizim kültürümüzün bir parçası. Özelleştirirsiniz o markayla devam eder. Almanlar geldi Çekoslovakya’da Skoda’yı satın aldılar, adını değiştirmediler ama, Skoda’yı bir dünya markası olarak yaptılar yoluna devam ediyor. Kişiler neyi biliyor? Arkasında değişen isimleri değil, markayı biliyor. O markadan yoluna devam ediyor. Bizim de öyle bir şey olması lazım. Yani diyelim ki, X markasını bir holdingden diğer holdinge geçti. O holding almalı o markayı daha mükemmel hale getirebilir. Şimdi öbür türlü devletin hafızasını ve devletin kültürünü siliyorsunuz. Bugün geldiğimiz nokta o. Devletin hafızası ve kültürü siliniyor.
Taha AKYOL- Kemal Bey, bir muhafazakar gibi konuşuyorsunuz. Devletin hafızası, devletin kimliği, kurumsal kimlik, kurumsal kültür deyince bu devamlılık hakikaten lazım yani. Hoşuma gitti onu belirteyim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha Bey, aslında muhafazakarlık sözcüğünü de bizim tartışmaya açmamız lazım. Muhafazakarlık nedir? Şimdi muhafazakarlık şöyle algılanıyor. Geleneklerine, tarihine bağlı olan kişiler, inançlı kişiler muhafazakar. Yok efendim. Tam tersine bu insanlar el üstünde tutulması gereken bence hiç de muhafazakar değiller bu insanlar. Çağdaş, yeniliğe açık ama geleneklerine bağlı. Yani bunun da tartışılması lazım. Geçmişini reddeden bir kişi ilerici olamaz ki, devrimci olamaz ki.
Taha AKYOL- Yani bunu CHP Genel Başkanının ağzından duymak beni çok mutlu ediyor. Geçmişini reddetmemek kavramı beni çok mutlu ediyor. Zaten programın sonunda size öyle bir şey soracağım. CHP’nin tarihsel kökenlerine atıf yapan bir konu soracağım size.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, GATA’nın alınıp Sağlık Bakanlığına bağlanması. Sayın Başbakana şunu söyledim, siz GATA’yı Genelkurmay’dan alıp Milli Savunma Bakanlığına bağlayabilirsiniz biz buna itiraz etmeyiz. Dendi ki, biz okulları kapattık ama okullar aynı şekilde ama bir üniversite çatısı altında görev yapacak. Olabilir, mademki Milli Savunma Üniversitesi kuruyorsunuz, GATA da Milli Savunma Üniversitesinin sağlık bölümü olsun. Üniversiteyse üniversite, bir askeri bölüm olur, bir de onun sağlık bölümü olur ve yoluna devam eder. Şimdi birilerini ikna etmek gerekiyor. Sayın Başbakanın birilerini ikna etmesi gerekiyor.
Taha AKYOL- Sizin anlattığınızdan Başbakan ikna olmuş gibi mi oldu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olması lazım. Çünkü bakın, buna askerler doğru değil diyor yaptığınız.
Taha AKYOL- Demişler mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bildiğim kadarıyla söylenmiş. Neden söylenmiş? Çünkü askerler de biliyorlar ki, bu askeri hastanelere ihtiyacımız var. Olmazsa olmaz bu hastaneler. Olması lazım. Ha diyorsunuz ki, Genelkurmay’a bağlı olmasın, Genelkurmay’ın ne işi var? Olabilir biz de aynı şeyi söylüyoruz Genelkurmay’a bağlı olmasın ne gerek var. Yani Milli Savunma Bakanlığına bağlarsınız, Milli Savunma Bakanlığı alır bu askeri hastaneleri alır kendi içinde götürür. Askeri kurallar vardır, başında gene askerler olur. Çünkü askerlik aslında kendi içinde bir bütünlük göstermek zorundadır. Yani sağlığıyla, felsefesiyle, dünya görüşüyle, emir komuta zinciriyle. Siz eğer askeri kuralları bir savaş süreci içinde, sağlığı da aynı kurallar içinde veya yanında düşünüyorsanız onu başka bir yerde aramamalısınız, orada olmalı o. Bunu biz yapmalıyız. Bunu yaparken de, bakın benim hiçbir ön yargım yok. Yani Sağlık Bakanlığına bağlanabilir çok da önemli değil diyebiliriz. Ama kurum olarak devam etmeli. Yani dünyanın her tarafında askeri hastaneler var, yok değil yani var. Gidin Amerika’da da var, diğer yerlerde de var. Kaldı ki, hiçbir yerde olmasa bile bizim geleneklerimizde var mı? Var. Yani töremizde var. Osmanlı’dan beri geliyor mu? Osmanlı’dan beri geliyor. O zaman yaşatalım. Aksayan yönleri olabilir mi? Olabilir. Düzeltelim. Yani aklımız var, nerede bir aksaklık varsa oturulur uzmanı gelir orayı düzeltir mesele biter. Ben GATA’ya çok gittim, diğer üniversitelere de gittim. İkisi arasında hiçbir fark yok, gayet güzel. Efendim işte oraya siviller gitmiyordu. Sivilleri de alırsınız ne olacak yani? Sivillerin gitmemesi diye bir kural da yok aslında. GATA’da sivil insanların da gidip tedavi olduğunu, ameliyat olduğunu gayet iyi biliyorum. Ama yeterli yatak var mıdır veya atıl kullanılabilir, açarsınız dersiniz ki, sivillere de açacaksınız burayı, olur sivillere de açarlar. Kaldı ki, yani sanki Sağlık Bakanlığı kendi bütün hastanelerinde sorunları çözümlemiş, bir tek orası kalmış ve orayı da çözecek. Sorun üzerine sorun katlanıyor.
Taha AKYOL- Kemal Bey, bu anlattıklarınızdan hem duygulandım, hem de kendim bu konuları Hürriyet Gazetesi’ndeki köşemde yazarken şöyle düşündüm. Şimdi ben harp akademilerinde okuyan bir kurmay subayım. Benim okuduğum okul 1848 yılında Sultan Abdülmecit’in fermanı hümayunuyla kurulmuş. Mustafa Kemal orada yüzbaşı olarak girmiş, orada okumuş. Kazım Karabekir, Fevzi Paşa, Ali Fuat Paşa, İsmet Paşa orada okumuş, ben de orada okuyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhuriyeti kuran bütün paşalar orada okumuş.
Taha AKYOL- Hepsi milli mücadele kumandanlarının, cumhuriyeti kuranların tamamı Abdülmecit’in kurduğu harp akademilerinden mezun. Şimdi ben kendimi orada okuyor diye düşündüğümde, hissedeceğim şey başka. Nerede okuyorsun Milli Savunma Üniversitesi’nde? Ne zaman kuruldu? 2016. Hissedeceğim başka. İşte o hisse ben de burada izninizle bir program sunucusu olmakla beraber aynı zamanda gazeteci, yazar olduğum için iktidarın dikkatini çekmek istiyorum. Kendilerini bir düşünsünler. 1848’te kurulmuş akademi, veya 1895’te kurulmuş GATA. Orada okuyan Gazi Osman Paşa orada tedavi edilmiş. Mustafa Kemal, Kazım Karabekir orada okumuş, İsmet Paşa orada okumuş. Bende şimdi orada okuyorum veya orada yatıyorum, orada doktor olarak çalışıyorum. Bu his çok önemli. Maalesef ben de bu konuda ıstıraplıyım yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani kendi tarihi birikimimizi daha görkemli hale getirmeliyiz, yapısını giderek güçlendirmeliyiz. Bakıldığı zaman onun tarihini görmeliyiz biz. Bizim en eski kurumumuz yani özel sektöre baktığınızda yani 1903’lerde falan kurulan Hacıbekir, Kurukahveci Mehmet Efendi veya buna benzer kurumlar. Yani yeni yeni kurumlaşmaya başladık. Ama onu da şimdi öldürmeye çalışıyoruz. Bunlar doğru değil. Yoksa ne olacak.
Bakın, yaptıkları hatalardan birisi de şu; Maliye Teftiş Kurulunu ve Hesap Uzmanları Kurulunu kapattılar. Şimdi bakın, birisi Maliye Teftiş Kurulu Osmanlıdan gelen, Hesap Uzmanları Kurulu cumhuriyet döneminde kurulan ama Maliye Teftiş Kurulunu örnek alan, daha sonra Gelirler Kontrolörleri kuruldu. Onlar da diğerlerini örnek aldılar. Buralar devletin akademisi gibiydi. Her görüşten hesap uzmanı, mali müfettişi vardı. Her görüşten insan. Ama hepimizin bir ortak tarafı vardı. Bir;…
Taha AKYOL- Birbirinize üstat derdiniz evvela. O saygı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Saygı. İki; devleti çok iyi bilirdik. Üç; hangi siyasi iktidar gelirse gelsin o siyasi iktidar aldığı kararın doğru mu yanlış mı olduğunu ona anlatırdık. Bu karar şu sonuçları doğurur, şu karar şu sonuçları doğurur. Takdir? Takdir siyasetin. Nasıl isterseniz öyle olur.
Taha AKYOL- Devlette devamlılık da bu kurumların devamlılığı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi kurumların devamlılığı. Çünkü hükümet devlet değildir. Devleti yönetmek üzere gelir. 4 yıl süreyle yetki alır halktan, gelir devleti yönetir. Onun için zaten devlette liyakat dediğimiz bir kavram vardır. Bürokrasiyi bazen çok aşağıladık bürokrasi şöyledir. Oysa bürokrasi devletin hafızasıdır. Yani 1910’lardan, 13’lerden, 20’lerden, 30’lardan belgeler nerede kalıyor? Bürokraside kalıyor, devletin kendisinde kalıyor. Siyasi partilerin arşivleri bellidir üç aşağı beş yukarı. Kaç yıllık oldukları da bellidir. Ne kadar sağlıklı bir arşiv tutup tutmadıkları da bellidir. Ama devlet öyle değil. Devlet kurumunu çok aşağılamamak lazım, yaşatmak lazım, aksaklıkları düzeltmek lazım. Çünkü OHAL kararnameleriyle alıyorsunuz, yetki alıyorsunuz, şöyle bir tehlikeli süreç var ve bu tehlikeli süreç eğer uzarsa daha ciddi sıkıntılara yol açabilir. Parlamentoda görüşülmüyor, kimse mahkemelere başvurmuyor, Anayasa Mahkemesine gitmiyorlar diye bir kanaat var. Ne kadar güzel ben her istediğimi yapıyorum. Şimdi bu cazibeye eğer hükümet kapılırsa bu çok tehlikeli bir sonuç doğurur ve biz demokrasiyi tümüyle askıya almış oluruz. Bunu da hatırlattım. Bu da yanlıştır.
Taha AKYOL- Başbakan da olağanüstü hali uzatmak, uzatmak, uzatmak diye bir temayül hissettiniz mi? Çünkü daha önce hem Sayın Başbakan, hem Sayın Dışişleri Bakanı, hem de bu olayı Avrupa’ya ve Amerika’ya anlatmak üzere parlamentodan gönderilen Taha Özhan başkanlığındaki Dışişleri Komisyonu her ne kadar süre daha uzun olabilirse de biz bunu 45 günde bitirmeyi amaçlıyoruz diye açıklamalar yaptılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Sayın Başbakanla ilk görüştüğümüzde, darbe sonrası ilk buluşmamızda kendisi doğrudan olağanüstü hal sözcüğünü kullanmamakla beraber kısa bir süre için bir olağanüstü duruma başvuracaklarını söylemişti. Kısa bir süre için. Şimdi geldiğimiz noktada son görüşmemizde uzatacak mısınız, yoksa bitiyor mu? Uzatacaklarını ifade etti.
Taha AKYOL- Son görüşmeniz ne zamandı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki hafta önce. Sayın Cumhurbaşkanı çıktı 12 ayı bile aşabilir dedi. Şimdi böyle bir tablo Türkiye için felaket bir tablodur.
Taha AKYOL- Türkiye’nin sadece iç yönetim bakımından değil, dış imajı hem destek istiyoruz, terörle mücadelemize destek verin diyoruz. Bir de bir yıldan bahseden bir olağanüstü hal deyince…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir de şunu da ifade edeyim. Çok rahat bir şekilde, birazda huzur içinde söylüyorum. Yani huzur içinde derken biraz da inanarak söylüyorum. Eğer böyle devam ederse bir karşı darbe algısı, darbe fırsatçılığından yola çıkıp bir karşı darbe algısı toplumda çok daha güçlenir.
Taha AKYOL- Ne demek bu karşı darbe algısı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani ben kanun hükmünde kararnameleri çıkardım, istediğimi yaparım, istediğimi asarım, istediğimi keserim, bütün muhalifleri ezerim. Şimdi Taha Bey, siz kalkıyorsunuz terörle hiç ilgisi olmayan televizyon kanallarını kapatıyorsunuz. Niçin? Muhalefet yapıyor diye. Yarın gazeteleri kapatırsa ne olacak muhalefet yapıyor diye? Muhalefet kanallarını siliyorsunuz, tamamen kapatıyorsunuz. Bildiri yayınlamışlar akademisyenler. Ben şahsen bildirinin içeriğine katılmıyorum. Ama bu ülkenin üniversitelerindeki hocalar görüşlerini rahatlıkla ifade edebilmeliler. Alıyorsunuz onları üniversiteden atıyorsunuz. Binlerce, 1 milyonun üstünde mağdur yaratıyorsunuz.
Taha AKYOL- Ben onu soracaktım. Bu 1 milyon rakamını, benim notlarımda da var. Siz nereden ulaştınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi darbe sonrası pek çok yeri gezdim. Bir; Türkiye’nin 81 ilinde. İki; Türkiye’nin bütün ilçelerinde darbe mağdurları var. Darbe mağduru nedir? Şimdi deniyor ki, efendim darbe mağduru sadece 15 Temmuz akşamı hayatını kaybeden demokrasi şehitleridir. Biz demokrasi şehitlerine minnet borçluyuz. Orada kimsenin bir tereddüdü yok; minnet borçluyuz, şükran borçluyuz, teşekkür ediyoruz, darbeye karşı çıktılar. Hatta ben hemen parlamentoda yaptığım konuşmada direnme hakkının ne kadar meşru olduğunu bize gösterdiler. Çünkü demokrasiyi savunmak için başka bir şey kalmadıysa direnme hakkını vatandaşın kullanma hakkı vardır ve Alman anayasasında örnek göstermiştim direnme hakkı dolayısıyla.
Dolayısıyla onlara saygımız var. Ama eğer siz darbe yapanları değil de çok geniş bir çerçeveden olayı alır yok iltisaktı, yok bilmem neydi, az önce siz de söylediniz irtibat, iltisak…
Taha AKYOL- Üye olmasından öte…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sempati duyanlar veya şu veya bu şekilde ilişiği olanlar vs. tamamını darbeci diye alır ve cezalandırırsanız, bu toplumda derin yaralar açar. Bakın Taha Bey, siz aynı zamanda tarihçisiniz de. Mustafa Kemal Atatürk’e suikast düzenleyen kişilerin çocuklarına bir bakın. O babaların çocukları devlette çok önemli makamlara gelmişlerdir. Büyükelçi olan var, yazar olan var, vali olan var. Önemli makamlara gelmişlerdi. Yani devlet kinle kimseye bakmamış. Suçu sadece ve sadece babaya özgü kılmış onun dışında çocuklarına, ailesine bütün kapılar sonuna kadar açılmış ve hiçbir şekilde ya geçmişte bu bunu yapmıştı dememiş. Şimdi geldiğimiz noktada bize gelen şikayetlerden ben sadece 3 örnek vereceğim size. Hatta isimde vereceğim size. Adem Genç; bu rehber öğretmen Osmaniye Düziçi’nde, yüzde 95 iş göremez durumda...
Taha AKYOL- Hangi okulda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Düziçi Mesleki Teknik Anadolu Lisesi Rehberlik Öğretmeni. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı. Meslekten ihraç edilmiş, öğretmenlikten atılmış. yüzde 95 iş görmez raporu var bunun. Engelli, iki çocuk babası. Bank Asya’ya 2013 Aralık ayından sonra para yatırdığı için ve Aktifsen’e üye olduğu için.
Bir başka örnek vereyim, Salih Altıntop; işçi, yüzde 70 iş göremez raporu var. Bunun da iş akdi fesh ediliyor. Bu ihaleye fesat karıştırdığı için şikayette bulunuyor, savcılık dava açıyor FETÖ diye ihbar ediliyor bunun da işine son veriliyor.
Taha AKYOL- Belki de fesat karıştırdığı için iftira edildi sen FETÖ’cüsün diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Büyük bir ihtimalle. Murat Yapıcı; bu da tapu kadastro genel müdürlüğünde çalışıyor. İsimsiz bir ihbar dilekçesi gidiyor, bu defalarca Amerika’ya gitmiş, Pennsylvania’ya FETÖ’yü ziyaret etmiştir diye. Adamcağız hayatında hiç Amerika’ya gitmemiş. Bu da meslekten ihraç ediliyor. Son Başbakanla görüşürken dedim ki, bakın isimsiz ihbar mektuplarından yola çıkarak insanların hayatını darmadağın etmeyin. Biz dedi isimsiz ihbar mektuplarının işleme konulmamasıyla ilgili bir genelge çıkarırsak siz itiraz etmez misiniz? Yok dedim biz itiraz etmeyiz.
Taha AKYOL- Yayınlandı o genelge, iyi de oldu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ayrıca kanunu var bunun. Yani kanun var isimsiz ihbar mektupları işleme konulmasın diye. Ama koyuyorlar. Aslında isimsiz ihbar mektubunu işleme koyan hakkında soruşturma açmak lazım niye açtın bunu diye. Şimdi baktığınız zaman bu tür isimler var. Ben size bir örnek daha vereyim. Kayseri’den özel harekatçı bir polis bir kooperatife üye oluyor, kooperatif üyesi, taksitlerini yatırıyor bir özel banka aracılığıyla. Fakat bir taksit yatırırken banka diyor ki, bundan sonra havale parasından ücret alacağız diyor. Kooperatif yönetimine telefon ediyor, ya diyor bu banka ücret alıyor. Diyorlar ki, Bank Asya aracılığıyla yatır onlar almıyorlar. Bank Asya aracılığıyla yatırıyor, meslekten atılıyor, kooperatife el konuyor, banka hesabına el konuyor…
Taha AKYOL- Sadece para havale ettirdiği için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Yani şimdi buna benzer bir değil, iki değil yüzlerce örnek var. Hatta binlerce örnek var.
Taha AKYOL- 1 milyon rakamına genel gözlem olarak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır, şimdi bakın, aslında 1 milyonun üstünde Taha Bey. Bakın, Turhal’daydım. Baba emniyet müdürü, FETÖ soruşturmasından hapse atılmış, meslekten atılmış, para verilmiyor, aile lojmandan atılmış, kadın çalışmıyor. Ailenin en büyük bireyi 15 yaşında. Çocuk iş buluyor çünkü aileyi geçindirecek tek kişi o. İş buluyor, diyorlar ki 3 gün sonra. Senin babanın adı kanun hükmünde kararnamede geçiyor, kusura bakma bizi de FETÖ’cü diye suçlarlar, işine son. Tam 3 kez diyor ben iş değiştirdim diyor. Bana iş bulun diyor, ailemi geçindireceğim. 6 aylık çocuğu olan var. 8 aylık hamile öğretmen var hapse atılan. Şimdi bunlar doğru değil. Şimdi darbeyi yapanlar belli, bombalayanlar belli, talimatı verenler belli. Gidin yakalayın, hapse atın, yargılayın. Bu insanlardan ne istiyorsunuz siz? Şimdi efendim FETÖ’yle ilişkisi olanlar. Okul. Okula sen izin verdin kardeşim. En iyi okul diye çocuğunu oraya göndermiş. Matematik şampiyonları çıkıyor diye çocuğunu oraya göndermiş. Hatta birisi geldi dedi ki, çocuğumu gönderdim, ayrıca dedim ki, benim çocuğum ders aralarında veya dersin sonunda kurslar varmış, çocuğum kurslara katılmayacak. Tamam demişler. Onun da işine son vermişler. Şimdi Taha Bey, bunlar olmaz. O okullara izni kim verdi? Hükümet verdi. Bank Asya’nın kuruluşuna izni kim verdi? Bunlar verdiler. Şimdi eğer siz deniyor ki, 17 – 25’ten sonra para yatıranları. İyi de o banka yasal bir banka değil mi? Kaldı ki, siz o tarihi esas aldığınız zaman kendi vatandaşınıza tuzak kurmuş olmuyor musunuz? Hem izin veriyorsunuz, hem para yatırın. Siz hükümetsiniz, 14, 15 neyse kapatırsınız bankayı biter dersiniz biz bunu kapattık. Yetki sizde.
Taha AKYOL- Kaldı ki, hukukun genel prensibinden biri de kanunların geriye yürümezliği. Yani zamanında suç değilse, arkadan dönüp hayır sen gayrı meşruydun...
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kanunsuz suç da olmaz, siz de bilirsiniz. Şimdi bir sendikaya üye olmak, Eğitim-Sen üyelerinin çoğunun açığa alındığını, bir kısmının işine son verildiğini görüyoruz, duyuyoruz ve 10 binlerce kişi bakın...
Taha AKYOL- Gazeteci olarak bizlere de çok geliyor bu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bir adalet arıyorlar bunlar. Şimdi bir sendikaya üye olmak suç değil ki. Böyle bir suç yok bizim yasalarımızda. Ama siz bunların işine son veriyorsunuz. Şunu söyledim Sayın Başbakana. Bakın dedim, insan hakkı ihlalleri çok büyük boyutlarda, bunların tamamı yarın AİHM’ye gidecek ve sizin düşündüğünüzden çok daha büyük tazminatlarla Türkiye karşı karşıya kalacak.
Taha AKYOL- Zaten Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland bu uyarıyı yaptı. Bütün hatırlıyorsunuz bir ay önce, bütün bunlar en sonunda AİHM’ye gelecek diye o uyarıyı yaptı. AİHM’yi tanımıyorum diyemeyiz zaten.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İnsan hakkı ihlalleri öyle delegasyon koydum, bunu askıya aldım, bunlar yok. İnsan hakkı ihlalleri için marj konulmuyor. Kabul etmiyor bunu.
Taha AKYOL- Kemal Bey, sizin bu yaptığınız insan hakları ihlalleri, mağduriyetler konusunda muhafazakar basında da bir takım yazarlar başta Ahmet Taşgetiren olmak üzere çok eleştiri yapıyorlar. Yani klasik yaygınlaşan deyimle kurunun yanı sıra yaşın da yakılması. Ama siz biraz önce idari bakımdan bunların telafi edilmeye başlandığını söylediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok az, altını özenle çiziyorum, bu söylediklerimin hiçbirisi telafi edilmiş değil. Çok net diyelim ki, bildiğimiz, çok yakından tanıdığımız birisi. Gidiyoruz biz bunu yakından tanıyoruz, bu adam bu işlerle en ufak bir ilgisi yoktur. Onlar da bakıyorlar kendilerine göre araştırıyorlar.
Taha AKYOL- 1 milyon rakamını siz bu tür şikayetlerden komisyonunuza başvurudan izlenim olarak edindiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anneler, babalar, çocuklar. Bunların tamamı mağdur. Polis babası geliyor. Bakın Çorum’da bir şehit ailesini ziyaret ettim daha iki gün önce. Bir arada nasıl mağdur olduklarını anlattılar. Bir çocuğum şehit oldu, diğer çocuğum hapiste diyor. Ben nasıl bu ülkeye ihanet ederim? Ben şehit babasıyım.
Bir şey daha. Şehitler arasında bir ayrım olmaz. Şimdi 15 Temmuz demokrasi şehitleri için bir imkan sağlandı hiç itirazımız yok. Ama bu ülkede gidip terör örgütleriyle mücadele edip hayatını kaybeden şehitlere ikinci sınıf şehit muamelesi yapamazsınız. Allah’ın nezdinde de bu doğru değildir. Emin olun bakın buna inanarak söylüyorum. Şehit şehittir. Şehidin A’sı, B’si, D’si mi olur? Şehitlerimizi bile ayırmaya başladı. Bu çok tehlikeli bir şey. Komşumuzu ayırdık tamam. Hadi düşüncelerimizi de ayırdık. Şehitler ayrılır mı? Ayrım yapılabilir mi? Bunu da gündeme getireceğiz. Para mı verilmesi lazım? Elbette verelim. Yani bu ülkede şehide para vermeyecek, hayır benim vergimden vermeyecek diyen bir vatandaş mı var? Hayır yok. Çok tehlikeli bir sürecin içine Türkiye sokuluyor ve bu çok yanlış. Şehit yakınları geldiler bize isyan ettiler. Bizim de çocuğumuz şehit oldu. Yani bizim ne günahımız var demeye başladılar. Bunlar doğru değil.
Taha AKYOL- Efendim bugün beni eski bir Yargıtay üyesi aradı. Bu tutuklanmış, yani ismini de verebilirim de belki vermemi istemez. Sonra tahliye edilmiş. Tahliye edildiği için beni aradı. İşte bu kurunun yanı sıra yaş yanmasın yazılarımdan dolayı falan teşekkür etti. Bu YARSAV üyesi, sosyal demokrat denilebilecek birisi. Hatta İlhan Cihaner’i sizin milletvekiliniz, eski Erzincan savcısı hukukçu, o adli kumpas işlemi yapıldığında bu yargıç olarak çıkmış bu haksızdır İlhan Cihaner’in suçu yoktur diye mücadele etmiş, açıklamalar falan yapmış. Bunu FETÖ’cü Yargıtay’dan attıkları gibi tutuklamışlar. Temmuz, Ağustos, Eylül, 3 aya yakın tutuklu kaldıktan sonra İlhan Cihaner’in de, buradan tebrik ediyorum kendisini, çabasıyla, bu öyle birisi değil, aksine kumpasla mücadele etmiş, cemaatle mücadele etmiş birisidir falan diye tahliye edildi. Şimdi öyle şikayetler geliyor ki, bu durumda olduğunu ispat edememiş olanlar iyi ki, İlhan Cihaner burada devreye girmiş bir milletvekili, ismi var mağduriyetinden dolayı. Devreye giremediği için hala içeride yatanlar var. Yarım maaş ödeniyormuş, ben bürokrasiyi fazla bilmiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açığa alınanlarla ilgili.
Taha AKYOL- Ödenmiyor. Açığa alınanlara yarım maaş ödenir. Yarı maaşları ödenmiyor, çoluk çocuk aç vaziyette. Halbuki bu dönem böyle adaletle geçirilse varacağımız Türkiye daha huzurlu olur ve iktidarın da lehine gelir yani huzurlu bir Türkiye…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha Bey, darbeye karşıyız ama bu kadar yaygınlaştırılması doğru değildir. Yani Türkiye’nin 81 ilinde az önce söyledim yüzde 95 engelli olan birisi darbeye kalkıştı diyebilir miyiz? Çocuğunu niye okula gönderdi diye darbeci diye suçluyoruz ve onları FETÖ’cü diye suçluyor, terör örgütü üyesi diye suçluyoruz ve onların işine son veriyoruz.
Şanlıurfa’da kadınlar basın toplantısı yaptılar ağlayarak. Kocaları hapiste, lojmanda oturuyorlar. Lojmandan atılmışlar, FETÖ’cü diye kimse bunlara ev vermiyor, açlar. Bir kadın bana şunu söyledi; kucağında 6 aylık çocuğu var, eşi Şırnak’ta hapiste, terörle mücadele ederken ben dedi diğer arkadaşların eşleri gittiler ama ben kocamdan ayrılmadım, Şırnak’ta kaldım, lojmanda kaldım dedi. Komutan talimat vermiş işte 15 Temmuz akşamı dışarı çıkacaksın, bunlar da çıkmışlar. Sonra bunu da tutuklayıp hapse atmışlar ve mesleğe de son vermişler. Diyor ki, ben yetim bir kadınım, annem, babam yok. Şu anda ben abimin yanında kalıyorum, hiçbir şekilde paramız yok. Ben eşimi Şırnak’ta görmeye gidemiyorum. Şimdi bu tür insan manzaraları sosyal devlete yakışmaz, doğru değildir.
Taha AKYOL- Ve geleceğe büyük gerilimler devreder. Bunu yapmamak. Yani Takriri Sükun ne büyük yaralar devretti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen. Şimdi ondan, bakın Taha Bey ben 12 Mart darbesini gördüm, 12 Eylül darbesini de gördüm. 60’larda ilkokul öğrencisiydim dolayısıyla o dönemleri sadece hayal meyal hatırlıyorum. Ama hiçbir darbede böyle bir tablo görmedim. 12 Eylül darbesinden örnek vereyim. İki işçi sendikasının faaliyetinin durdurulmasına karar verdiler. Kapatılması için mahkemeye başvurdular. Şimdi hiç mahkemeye gerek yok tak diye kapatıyorsunuz. YARSAV, YARSAV’ın terörle ne ilgisi var? Üstelik uluslararası kabulü var YARSAV’ın. Ne ilgisi var, YARSAV mensuplarını alıyorsunuz terörist diye tamamını? Bunlar hakim, kararlarında bir şey mi yapmışlar? Sayın Bekir Bozdağ söylemişti bir cemaatçi hakim verdiği kararda işte Fethullah Gülen’i evliya diye tanımlamış ve öyle karar vermiş. Tamam kardeşim bakın bunu yapmışsa alın, verin yargıya gönderin cezası neyse tamam.
Taha AKYOL- Bu Hürriyet Gazetesi’nde haber olarak da çıktı. Bakanlar Kurulunda görüşülmüş ve Sayın Bakanlardan birisi ismini yanlış hatırlamış olabilirim onun için söylemeyeyim. Hürriyet Gazetesi’nde haber olarak çıktı. Diyor ki, falanca profesörü FETÖ’cü diye YÖK attı, tutuklandı. Araştırıldı, araştırıldı ki gelecek dönemde rektör olmaya hazırlanan bir profesör, rakibi olan öteki profesörü tasfiye etmek için FETÖ’cü demiş. Bu bakanlar kurulunda görüşülen bir şey ve önlemeye çalıştıkları bir şey. Siz akademisyenlerden bahsettiniz. FETÖ aleyhine işte bunlar şöyle yanlış, böyle yanlış diye kitaplar yazdığı halde FETÖ’cü diye tutuklanan akademisyenler olduğunu ben Hakan Albayrak’ın karardaki yazısında okudum. Böyle şeyler var. Bunları dile getirmeliyiz ki bu tür haksızlıklar olmasın. Sadece mağduriyetler olmasın anlamında değil, bu dönem geleceğe büyük travmalar devretmeden sağlıkla geçilebilsin.
Burada izin verirseniz gazeteciler üzerinde durmak istiyorum. Siz akademisyenlerden bahsettiniz. YÖK’ün bu tasfiyelerinde yanlışlıklar yapıldığını muhafazakar medya da yazıyor isimler vererek. Gazeteciler de bütün gazetecilerin bu liberaldir diyebildiği, bunun bir cemaat mensubu, bir mürit olması, bir hiyerarşiye bağlanması mümkün değildir diyebildiği, yazıları, kitapları, eserleri ortada olan insanlar sırf profesyonel gazetecilik yapmak için, orada yazar oldukları için 40 yılın gazetecileri, 20 yılın gazetecileri, yazarları, düşünürleri içeride duruyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet maalesef. Söyledim bunu. Bakın dedim ki, Sayın Başbakan gazeteciler içeri atılırsa, üniversite hocalarının işine son verilirse, yazarlar içeriye atılırsa siz karşı darbe algısını güçlendirmiş olursunuz. Ve biz darbeyi asla anlatamayız. Hele hele gazetecilere kelepçe vurmak. Kelepçe vurulur mu gazeteciye? Gazeteci haber yapıyor. Bırakın köşe yazarlarını muhabirler bile tutuklandı. Muhabir dediğiniz yani haber peşinde koşan bir insandır. Gazeteciliğe ilk adımı atmıştır, ileride köşe yazarı olur mu olmaz mı, yönetmen olur mu olmaz mı o ayrı bir şey. Ama daha bu muhabir. Siz bunu da içeriye atıyorsunuz. Gerçekten ifade ettiğiniz gibi isim Nazlı Hanım, bütün hayatı darbelere karşı çıkmakla geçmiştir. Ailesi de darbelerden çok mağdur olmuştur. Hep bunu yazmıştır. Şimdi içeride. Ali Bulaç; Ali Bulaç belli bir çevrenin vicdanıdır aslında. Ciddi bir entelektüel derinliği vardır.
Taha AKYOL- İslamcı bir düşünür olarak İslami çevrelerin iktidar kavramından, devlet kavramından uzak durmalarını, sivil İslam kavramını savunan birisi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Aslı Erdoğan; yani ne günahı var bunun? Bu bir akademisyen, bu bir yazar. Kitapları var. Yani bunu içeriye atıyorsunuz, eline kelepçe vuruyorsunuz. Lale Kemal var, sağlık sorunu var.
Taha AKYOL- Lale Kemal Cumhuriyet Gazetesi’nde yetişmiş bir muhabir, çok değerli bir gazeteci. İyi bir örnek verdiniz. Profesyonel olarak Zaman Gazetesi’nde çalıştı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Necmiye Hanım var. Yani gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Bunlar neden içeride?
Taha AKYOL- Efendim Ahmet Turan Alkan diye Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde akademik kariyer yapıp profesör olmuş, Zaman gazetesinde yazan birisi. Ben bunu ülkü ocaklarından tanırım. Ben de ülkücü, milliyetçi kökenden geliyorum, ta o zamandan tanırım. Bunun Türkiye’de askeri darbelerin ve darbelerin ne kadar kötü olduğunu anlatan İkinci Meşrutiyette Ordu ve Politika diye akademik bir kitabı var. Şimdi darbecisin diye içeride. Niye? Sırf Zaman Gazetesi’nde profesyonel olarak yazdığı için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şahin Alpay da aynı şekilde.
Taha AKYOL- Şahin Alpay elbette. Şahin Alpay Türkiye’de liberal deyince bir liberalin batıdaki, hatta Amerika’daki tanımı neyse öyle bir adam o da içeride. Bunları Başbakana söylediğinizde, ben Başbakanın insaflı biri olduğunu, yani uzun süredir görmedim ama…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kelepçe takılmasını o da doğru bulmadı ama kelepçe takıldı. Sağlık sorunu olanlar var. Bir dönem ilaçları verilmedi. Sağlık sorunu olanlar. Dedim ki, siz bunları yargılıyorsunuz, yargılansınlar tamam, peki niye hapse atıyorsunuz bunları, hangi gerekçeyle atıyorsunuz hapse? Bunların hangisi darbeci? Genç bir gazeteci var Murat Aksoy, Yenişafak’ta yazıyordu sonra oradan çıktı başka bir gazetede yazdı, bir başka televizyonda program yaptı. O da şimdi içeride.
Taha AKYOL- Ben kendisini tanırım son derece liberal görüşlü, sosyal demokrat eğilimli öyledir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da içeride. Yani neden içeri atarsınız siz bunları? Hangi gerekçeyle içeri atarsınız?
Taha AKYOL- Burada Türkiye’nin de şöyle bir zararı oluyor. Özellikle Ankara’daki devlet yetkililerinin dikkatini çekmek isterim. İçeri atılanların kapsamını bu kadar geniş tutarsanız hangi faydayı sağlamak istiyorsunuz? Toplumsal huzura zarar gelmesin falan. Öyle bir tablo ortaya çıkıyor ki o daha zararlı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Altan kardeşler. Bakın şimdi, ben gerçekten bu toplumun vicdanına seslenmek istiyorum. Bayram öncesi alıyorsunuz gözaltına. Bunların kaçtığı falan yok. Bütün bayram süresince bunları karakolda tutuyorsunuz. Herkes bayrama gidiyor bunlar orada. Bu devletin intikam alması demektir. Devlete yakışmaz bu. Sonra bayramdan sonra birisini tutukluyorsunuz, birisini serbest bırakıyorsunuz. Neden serbest kaldı? Başka bir gerekçeyle tekrar gözaltına alıyorsunuz ve tekrar hapse atıyorsunuz. Böyle devlet olur mu? Bu mudur darbeyle mücadele etmek? Böyle bir şey olamaz. Askeri darbe döneminde bile böyle bir şey olmadı. Bakın, şu anda hapisteki gazeteci sayısı 110’un üstünde. Ancak faşist yönetimlerde bu kadar çok gazeteci, yani bir dönem Çin’de vardı. Şimdi...
Taha AKYOL- Sizin partideki komisyonlara bu tür şikayetler geliyor. Sizin komisyonlar nasıl çalışıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Komisyonlar şöyle; önce 3 – 4 arkadaşı görevlendirdik fakat çok yoğun bir talep gelince genişlettik. Avukat arkadaşlarımızı, Parti Meclisi Üyesi arkadaşlarımızı, milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdik. Gelen kişileri dinliyorlar, dilekçelerini alıyorlar, telefonlarını alıyorlar. Sonra biz bunları Sayın Canikli’ye, çünkü bunlardan sorumlu olan bizim bu talepleri ilettiğimiz kişi Sayın Canikli, Sayın Canikli’ye aktarıyorlar. Telefonla konuşuluyor. Ayrıca bizim akademisyenleri takip ediyoruz.
Taha AKYOL- Canikli bu konularda duyarlı biridir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle olması lazım. Son Erzincan’da bir şehidimizin cenazesine katılırken de sitemlerimi söyledim. Gazetecilerin tutuklanması, yazarların tutuklanması, üniversite hocalarının işine son verilmesi.
Taha AKYOL- Ne dedi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakacağız dedi. Şimdi bakacağız diyorsunuz ama yani aradan geçiyor bir ay. Bakacağız diyorsunuz aradan geçiyor 6 ay. Yani bakacağız da neyine bakacaksınız. Yani bırakırsınız yargılarsınız yani. Biz yargılamayın demiyoruz ki. Varsa bir şeyi o da aklanmak ister kendisine yönelik bir suçlama varsa gidip yargılanmak ve aklanmak ister.
Taha AKYOL- Yurtdışına çıkış yasağı koyarsın, adli denetim koyarsın evet. Adli kontrol koyarsın.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Öyle noktalar geldi ki, yani mağdur diyoruz ya. Şimdi kolektif suç yarattılar kanun hükmünde kararnameyle. Onun için ben buna, bazı hukukçular diyorlar ki kanun hükmünde kararname değil, Anayasa hükmünde kararname çıkarıyorlar. Kolektif suç. Rehin alıyorsunuz. Eşinin de pasaportunu iptal ediyorsunuz. Eşinin ne günahı var? Olsun diyor kocan öyle ben eşini de rehin alırım diyor, bırakmam diyor. Şimdi böyle bir anlayış olabilir mi? Emin olun askeri darbeler döneminde karşılaştığımız uygulamalarla karşılaşıyoruz. Ben bunları söylediğim zaman da vay efendim işte Kılıçdaroğlu niye bunu söylüyor? Ben de bütün il başkanlarıma talimat verdim bütün mağdurların yanında olun, mağdurları dinleyin, varsa onları… Bakın, o kadar büyük paralar isteniyor ki davalara bakmak için. Bu aileler zaten fakir aileler. Emin olun benim size söylediğim, belirttiğim ailelerin çoğu fakir aileler. Bunlarla yan yana geldiğinizde görüyorsunuz. Yani benim 1970’lerde Anadolu’da gördüğüm insanlar neyse 2016 yılında Anadolu’da gördüğüm insanlar aynı insanlar. Bunları siz alıyorsunuz eşini, çocuğunu vs. perişan ediyorsunuz, avukat tutacak paraları yok, dertlerini nasıl anlatacaklarını bilmiyorlar. Bu aileler aynı zamanda…
Taha AKYOL- 200 bin, 300 bin, 500 bin gibi paralar isteniyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Hukuk yoluyla nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlar. Bazı avukatlarda, ki onları da ben kınıyorum, efendim bunlar FETÖ’cüdür bunların davasını almam diyor. Olmaz bu da.
Taha AKYOL- Maalesef 27 Mayıs cuntasının darbesi gerçekleştiğinde o zaman İstanbul barosu kuyrukların yani Adnan Menderes ve arkadaşlarının davasını almayacağız diye karar almışlardı. Çok ayıp bir şey, utanç verici bir şey. Sonra vazgeçtiler eleştiriler falan olunca. Tabi burada FETÖ’yle mücadelenin bir zorluğu var. Takiye yapıyorlar, ne oldukları belli olmuyor. Fakat bunların bulundukları, şüphelenilen kişinin bulunduğu konumda ne ölçüde etkili olabileceğini de dikkate almak lazım. Bir zavallı işçi ne darbe yapabilir ki, ne ölçüde etkili olabilir ki? Çoğu da bilmiyorsa bırakın onları devlet kazansın, millet kazansın, FETÖ’nün büyüsünden kurtulsunlar. Başbakan bunu çok vurguluyor, çok zor diyor. Hiç beklemediğimiz insanlar çıkıyor diyor. Doğru o zorluk da var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bunları illa OHAL kararnameleriyle bu kadar büyük mağdur yaratmanın hiçbir mantığı yok. Siz devletsiniz. Alırsınız daha dikkatli bir zaman süreci içinde her zaman bakabilirsiniz buna. Yani 3 günde ben bütün bu sorunları çözeceğim hiçbir mantığı yok. 3 günde çözülecek sorun darbeyi asıl yapanlar, talimatı verenlerin yargılanmasıdır.
Taha AKYOL- Yapanlar, örgütleyenler, imam hiyerarşisini teşkil edenler, illegal para toplayıp aklayanlar. Bunlar elbette suçlu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Ankara’da cezaevi, er ve erbaşlar... Er, erbaşın ne günahı var. Ben askerlik yaptım siz de yaptınız yani komutan talimat verir biz de uyardık zaten. Silah al, silah alırdık; yere yat, yere yatardık; esas duruş, esas duruş; yürü, yürü; dur, dur. Şimdi bunlara çık dışarı demişler askerler çıkmışlar. Şimdi siz tamamını almışsınız hapse darbeci diye. Yargılayacaksan komutanını yargıla. Talimatı vereni yakala. Bunun ne günahı var? Bu er zaten uymasa suç işlemiş olacak. Uymuş zaten bu. Aynı şey astsubaylar için de geçerli. Tepedeki komutanı bulursun, darbeyi planlayan odur, alttaki adamın ne günahı var?
Taha AKYOL- Bilinçli olarak katılmış, silah almış, çıkmış elbette.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrı. Yani bakın, devlet kendi içinde sağduyuyla düşündüğü zaman bütün bunların hepsini ortaya çıkarabilir.
Taha AKYOL- Adil Öksüz olayını ortaya çıkarabilir mi diye size şimdi bir reklam arası veriyoruz ondan sonra soracağım. Başka soracaklarım da var onları da anlatayım. Sayın Başbakanın bir konuşmasını ekrana getireceğiz. O konuşmada Sayın Başbakan Sayın Kılıçdaroğlu’na sitem ediyor. Ne diyorsunuz diye soracağım ve en önemli konulardan biri 3 parti arasında anayasanın 7 maddesinde değişiklik kararı alındı. Hangi maddeler değişiyor? CHP’nin kabul etmediği HSYK’yla ilgili model nedir? CHP HSYK konusunda ne düşünüyor onları soracağım.
Reklam arası verirken Sayın Başbakan Binali Yıldırım’ın Kılıçdaroğlu’na bir sitemi var onu ekrana getireceğiz demiştim. İzin verirseniz size sitemi dinleyelim. Ne diyorsunuz diye size soracağım.
(Binali YILDIRIM- Sonuna kadar sizi destekliyoruz dedi. Şimdi 15 Temmuz’dan bu zamana 2 aydan biraz fazla zaman geçti. Ne değişti? Sayın Kılıçdaroğlu fikrini değiştirdi mi? Yoksa Türkiye’de başka bir şey mi oldu? Anlaşılmayan konular belli ki var. Bunları da tekrar gerekirse anlatırız. Efendim mağdurlar var. Peki milletin mağdurluğunu nereye koyacağız? Bu terör örgütü kapalı bir kutu. Saydam değil, ilişkileri gizemli. Bunu yanlış yapmadan itinayla sorumluları ortaya çıkarmak kolay bir iş değil. Müracaatlar değerlendirilecek, gerçekten bir haksızlık yapılmışsa bunlar düzeltilecek.)
Taha AKYOL- Sayın Başbakan böyle diyor. Efendim siz böyle program dışı sohbet konuşmalarınızda da Sayın Başbakanın makul insan olduğunu söylüyorsunuz. Güven verici bir kişiliğe sahip olduğunu söylüyorsunuz. O yüzden ben Sayın Başbakanın size yaptığı bu sitemi ya da eleştiriyi bir politik polemik olarak değil de, samimi duygular olarak görüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Şimdi Kahramanmaraş’ta il başkanları toplantısında yaptığım konuşmadan sonra Sayın Başbakan bunları söylüyor. Diyor ki, konuşmasının başında sonuna kadar destekleyeceğiz. Evet darbe konusunda sonuna kadar destekleyeceğiz bunu söyledik. Çünkü darbeye karşıyız yani. Kaldı ki, bunu sadece biz söylemedik haksızlık yapmayalım. Diğer siyasi partiler de, sivil toplum kuruluşları da hepsi söylediler. Peki ne değişti diyor? Çok şey değişti. Kanun hükmünde kararnameyle olağanüstü hal dönemi arkasını da düzenlemeye kalktılar anayasaya aykırı olarak. Bu yanlış. Bunu hatırlatmasam, Sayın Başbakana söylemesem siteminde haklı. Ama ben bunu söyledim. Nasıl düzeltilir onu da söyledim. Benden not istedi notu da gönderdim.
Dolayısıyla ben bütün görevimi yaptım. Diyor ki, anlaşılmayan konular var. Evet anlaşılmayan konular var. Nedir anlaşılmayan konular? Hukukun üstünlüğü ve adalet. Devlet adaletsiz davranamaz. Adil davranmak zorundadır. Suçluya karşı bile adil davranmak zorundadır.
Taha AKYOL- Şimdi burada Başbakanın bir gerekçesi var. Ben onun bu gerekçesinin de üzerinde durulması, anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Diyor ki, mücadele ettiğimiz örgüt saydam değil, gizemli. Nerede var, nerede yok bunu bilemiyoruz. Hata yapmadan da bununla başa çıkamayız. Hataları da asgariye indirmeye çalışıyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Milletin mağduriyeti, ben mağdurlardan söz edince; milletin mağduriyetini nereye koyacağız diyor? Yani mağdur olanlar milletten değil mi? O az önce söylediğim, örneklerini verdiğim insanlar bizim halkımız değil mi, başka bir millet mi onlar? Millet kavramını mağduriyet üzerinden götüreceksek; haklı, haksız ayıralım ama onu ayıracak olan biz değil, adalet ayırır, hukuk ayırır. Kim suçludur, kim suçlu değildir? Baştan siyaset kurumu şu suçludur bu suçludur diyemez.
İki; FETÖ ile mücadele etmek kolay değildir. Bunlar çok farklı kişilerdir, samimi değillerdir, etrafınızdaki insanlardan kim FETÖ’cü kim değildir bunu bilemezsiniz diye bir düşüncesi oldu. Haklı olabilir. Şimdi bakın; 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararı...
Taha AKYOL- Bunu grup konuşmasında da gösterdiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. İl başkanları toplantısında da söyledim. 2004’te Milli Güvenlik Kurulu karar alıyor ki; Sayın Erdoğan’ın imzası var. Ahmet Necdet Sezer’in imzası var. Abdullatif Şener, Abdullah Gül, Cemil Çiçek onların hepsinin imzası var. Diyor ki; Fethullah Gülen konusu dolayısıyla önlem alın, tedbir alın bu örgüt sıradan bir örgüt değildir. Türkiye’nin geleceği açısından sağlıklı bir yapı değildir bu. Önlem alın. Bu çıkıyor 2004’te. 2007’de bir gazete bunu yayınlıyor. Az önce size gösterdiğim şeyi yayınlıyor. Yayınlandıktan sonra; 29 Kası 2013’de...
Taha AKYOL- O 2004, bu 2013.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. 2004. Dokuz yıl sonra. Sayın başbakanının, dönemin başbakanı Erdoğan’ın danışmanı, Sayın Yalçın Akdoğan bu yayınlandıktan sonra şunu söylüyor; Hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiştir diyor bu Milli Güvenlik Kurulu kararı yok hükmünde kabul edilmiştir, hiçbir işlem yapılmamıştır diyor.
Taha AKYOL- Ama ben bunu ilk defa duyuyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Akşam Gazetesi’nde...
Taha AKYOL- Daha önce açıklamış mıydınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU-Yok. İlk kez açıklıyorum.
Taha AKYOL-Evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Akşam Gazetesi’nde sürmanşette; bu karar bizim açımızdan yok hükmündedir, hiçbir işlem yapılmamıştır diyor. Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım; Sayın Binali Yıldırım’a soralım; dokuz yıl bu milli güvenlik kurulu kararını yok hükmünde sayan bir siyasi anlayışa ne yapacaksınız? Gücünüz polis memuruna yetiyor. Bank Asya’ya para yatıran vatandaşa yetiyor, çocuğunu cemaat okuluna gönderene yetiyor. Ama Milli Güvenlik Kurulu kararını; cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar hepsinin kararını yok hükmünde sayıp, 9 yıl tam 9 yıl yok hükmünde sayıyorsunuz. 2013’te de diyorsunuz ki devam ediyoruz, hiçbir işlem yapmıyoruz diyorsunuz. Sayın başbakan diyor ki; bunlar çok gizli çalışıyorlar. Hiç de gizli çalışmıyorlar. Kim dedi gizli çalışıyorlar?
Taha AKYOL- Ve ama yani, Cumhurbaşkanlığının yaveri öyle çıktı, Genelkurmay Başkanlığının sekreteri öyle çıktı falan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunlar zaten biliyorlardı. Kim bilmiyorlar diyebiliyor ki? Zaten biliyorlardı. Yani sayın dönemin başbakanı çıkıp demedi mi "Ne istediniz de vermedik?" Çünkü onlar hep talep ediyorlardı, bunlar da yapıyorlardı. Bakın; devlette önemli bir noktaya gelmek için Pennsylvania’ya gidip izin alıp geliyorlardı. Ve ondan sonra oralara atanıyordu. Davası olanlar bile oraya gidiyorlardı. Nasıl halledebiliriz diyorlardı?
Taha AKYOL- Yargıya böyle şey gibi, kanser ağı gibi hakim olmuşlar sonradan fark edildi bu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Ben bunu grup toplantısında söyledim. Yapmayın etmeyin. 160 militan atadınız Yargıtay’a diye ben grup toplantısında söyledim, 160 militan atadınız diye. Kıyamet koptu! Vay ne demek militan, siz bunu nasıl söylersiniz vesaire diye. Şimdi diyor ki; biz bunları nasıl tespit edeceğiz? Yabancılar geldiğinde soruyorlar; ya siz bir anda bu kadar şeyi nasıl tespit ettiniz ve hepsinin görevine son verdiniz? Bu darbe yani önceden hazırlanmış mıydı diye? Kaygı duyuyorlar tabi. Beraber iş yapıyorlardı zaten. Kimin ne olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Biz de biliyorduk, onlar da biliyorlardı aslında. Bilinmeyen bir olay değil. Bunu gayet iyi ve gayet yakından biliyorlardı. Kaldı ki; bununla mücadele böyle yapılmaz. Yani; fincancı dükkânına fil gibi girmez devlet . Daha dikkatli girer, bakar. Ayırırsınız. Yani sıradan insanın darbe işiyle ilişkisi yoksa bunun kalkıp da işine son vermek...
Taha AKYOL- Darbeyle ilişkisi yoksa. Bir de hakikaten böyle iltisak gibi ceza hukukunda karşılığı olmayan bir kavram yerine ceza hukukunda üyelik kavramı var, yataklık kavramı var, yardım kavramı var. Onların tarifleri belli onun üzerinden gittiğinde bu kadar mağduriyet de olmaz. Yine de o zararlı örgütü etkisizleştirmiş haldedir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha Bey; benim söylediğim sıradan vatandaşlar için. Bir de iş dünyası için var. Gidiyorsunuz fabrikaya el koyuyorsunuz. Bakın bir örnek vereceğim size, Burdur’dan örnek vereceğim. Küçük bir örnek, büyüklere girmiyorum. Bir anonim şirketinin ortağı; binde yedi ortağı, Fettullahçı diye hapse atılıyor. Yakalanıp hapse atılıyor, olabilir de, itirazım yok, bilmiyorum çünkü. Ama o şirketin banka hesaplarını, bankaya diyorlar ki; buna kredi açmayacaksın. Şirkete el konuyor, kayyum atanıyor. Kayyuma veriliyor ayda 100 bin lira. Var öyle örneklerini Sayın Başbakan da verdi. 100 bin lira. Ya zaten geliri ayda 50 bin lira değil. Bu ne demektir; iflası. Balıkesir’de başka önemli bir firma daha var. İthal edilen ürünleri; mermi vesaire üretiyor, Türkiye’nin en önemli firmalarından birisi ve alın teriyle yaratılmış bir firma. İhbar üzerine baba içeri alınıyor, kayyum atanıyor oraya ve bunlar Türkiye’de gerçekten ithal edilen ürünlerin pek çoğunu kendileri üretiyorlar. Davet ediliyor fabrikanın sahipleri, oğlu şirketini satacaksın diye. Evet. Ben Sayın Başbakana hem firmanın adını hem bu olayı da anlattım. Sonra vali çağırıyor; satacaksın diyor bunu. Şimdi bu aynı zamanda sermaye transferi için bir gerekçe yaratılıyor. Şimdi şunu söylüyorlar; ya 5 kuruş hani böyle şu kadar falan filan değil; 5 kuruş bulsunlar, 1 kuruş bulsunlar. Biz FETÖ örgütüne para yatırmışız, yardım yapmışız, fabrikayı değil hepimizi içeri alsınlar. Bu yani insaf denen bir şey var.
Taha AKYOL- Başbakanın açıklaması vardı; şirketlere dokunulmayacak. Sadece irtibatı iltisaklı, üyeliği olan, yardım ve yataklık eden yöneticilere dokunulacak diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, iltisak diyorsunuz. Bu örgütün çok sayıda anladığım kadarıyla…
Taha AKYOL-İltisakı çok evet. O besbelli. İltisak zaten; yapışık, bitişik çok yakın falan demek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın buralara girdiğiniz zaman işin içinden çıkamazsınız. Bunlar doğru değil. Bunları koparırsınız, ilişkileri koparırsınız. Bakarsınız yani gerçekten hala bu işleri götürüyorsa...
Taha AKYOL- Hala götürüyorsa o önemli bir faktör evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam ben bunu kabul ederim ama düne kadar bunların tamamı meşruydu zaten. Okullar meşruydu, banka meşruydu hepsi meşruydu. Bank Asya’ya para yatırdı diye ya da oraya başka bir şey yaptı diye veya oradan havale çıkardı diye yani bir insanı iflas noktasına getirmek doğru değil.
Taha AKYOL- Şimdi efendim size bu anayasa değişikliği çalışmaları ile ilgili 7 madde üzerinde mutabakat oldu deniyor. Onların en önemlisi HSYK. Her dönemde Türkiye’deki adalet problemlerinin kaynağı HSYK oldu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Taha AKYOL- Dün de böyleydi, ondan önceki gün de, şimdi de böyle. HSYK konusunda sizin anayasa çalışmalarını yürüten Sayın Bülent Tezcan yaptığı açıklamada; diğerlerinde anlaştık HSYK’da anlaşamadık dedi. Anlaşamadığınız ne, siz nasıl bir HSYK düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi anlaştığımız, arkadaşlar kendi aralarında, önce şunu da ifade edeyim Sayın Akyol; bu anayasa değişiklikleriyle ilgili yapılan görüşmelere dört partinin de katılmasını istedik.
Taha AKYOL- Bu konuyu başbakanla da görüştünüz mü?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyledim.
Taha AKYOL- Siz söylediniz. O ne dedi peki?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani. Bir yorum yapılmadı.
Taha AKYOL-Evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sarayda yapılan toplantıda da darbeye karşı çıkan yine dört partinin olması gerektiğini söyledim. Yenikapı’daki mitingde de sadece grubu olan dört parti değil, grubu olmayan partilerin Genel Başkanlarının da buraya davet edilmesinin çok daha şık olacağını söyledim.
Taha AKYOL- Doğru.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bunların hiçbirisi olmadı. Yapılan görüşme de şöyle; 7 madde üzerinde bir uzlaşma sağlandı ama bu 7 madde böyle…
Taha AKYOL- Çok önemli değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok önemli maddeler değil. 9 ve 138. Maddeler var. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı kavramının girmesi isteniyor. İki madde bu, diğer 138. Madde var; Jandarma Genel Komutanlığı’ndan, komutanının milli güvenlik kurumundan çıkarılması. Olabilir. Çok da önemli değil. 142, 145, 156 ve 157. Maddeler var. Askeri yargıyla ilgili, askeriye yüksek idare mahkemesi, askeri Yargıtay kalksın deniyor. Kalkabilir. Ama savaş zamanlarında, yani askerlerin disiplin mahkemesi...
Taha AKYOL- Sivil Yargıtay’da bir daire bakacak o işlere.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bakacak. Öyle bir şey o. Şimdi esas olan Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu; sarayda toplantı yapılırken ben yargı bağımsızlığının önemine vurgu yaptım Bu Yargıtay’a atanan 160 militanı, ben bunu eleştirdiğim zaman sizler karşı çıktınız dedim. Bütün bunları hatırlattım. Yargının bağımsız olduğu bir ülkede demokrasinin iyi işleyeceğini ve adalet kurumunun da yara almayacağını söyledim. Ve biz Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu yeniden inşa edelim. Bu konuda görüş birliğine varıldı.
Taha AKYOL- Evet görüş birliği var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Dendi ki...
Taha AKYOL- Nasılında anlaşamıyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi şöyle;
Taha AKYOL- Yani şu var mevcut partiler şimdiki HSYK yapısının, modelinin, şemasının iyi olmadığını kabul ediyorlar. Nasılında anlaşamıyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi şöyle söyledik; bizim kendi seçim bildirgemizde Hâkimler ve Savcılar Yüksek kurulunun ikiye ayrılması dedik. Ama dediler ki; ikiye ayrılmasın. Biz dedik olur. Madem istiyorlar ikiye ayrılmasın. Bir tane olsun. Sayı çok fazla, olur. 11 kişi olsun. Biz ona da itiraz etmedik 11 kişi olabilir. Bizim önerimiz şuydu; 11 üyenin 3’ü yürütme organından olsun; birisi bakan olsun ki bizim seçim bildirgemizde biz bakan olmasın diyorduk, ama onlar bakan olsun diyorlar.
Taha AKYOL- Peki diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakan olsun. İkisini sayın cumhurbaşkanı üniversitelerden ve barolardan atasın. Böylece 3 üye yürütme organının, 3 üyeyi doğrudan yüksek yargı kendi içinden seçsin; 2 Yargıtay’dan 1 Danıştay’dan olsun. 5 üyeyi de Türkiye Büyük Millet Meclisi seçsin. Bunun için 20 yıllık hâkimler arasından seçim yapılsın. Parlamento’ya gelsin.
Taha AKYOL- Seçim oranı ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 1 e 4 olabilir. 1 e 3, nasıl olursa; evet.
Taha AKYOL- Yani iktidar muhalefet paylaşımı anlamında mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok hayır. Fazla sayıda gelecek.
Taha AKYOL- 4 adaydan birisi ya da 3 adaydan birisi seçmek. O adayları kim belirleyecek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Adayla yine, yargı belirleyebilir, siyasi parti belirleyebilir.
Taha AKYOL- Kendileri belirleyip sunabilirler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz belirleyebiliriz.
Taha AKYOL- Meclisteki seçimde nisap ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz bu konuda dedik ki; biz bunu da sağlayabilir. Parlamentoda dedik; parlamento bunu seçerken nitelikli çoğunlukla seçsin. Yani 367. nitelikli çoğunluk.
Taha AKYOL- 3’te 2?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Dediler ki; bunu sağlanamazsa, yani turlar oldu bir türlü olmuyor. Dedik ki; sağlanamazsa zaten Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu görevine devam ediyor. Bir sorun çıkmaz, devam eder. Derseniz ki; 3. turdan sonra belirleyelim. 3. turdan sonra kura çekelim. Koyalım kurayı kim çıkarsa oraya atamış olalım. Şimdi iktidar partisi diyor ki; hayır. Üç nitelikli çoğunluğu ararız. 3. turdan, 4. turdan sonra olmazsa salt çoğunlukla biz seçeriz. Biz de bunu doğru bulmuyoruz. Nitelikli çoğunluk veya kura. Ben sayın başbakana şunu söyledim; bakın dedim. Her hâkimin elbette ki bir siyasi görüşü vardır. Kimse hâkimin siyasi görüşü yoktur diyemez. O çünkü sandığa gidip oy kullanıyor. Bizim aradığımız niteliğin şu olması lazım; hâkim, gerçek anlamda hâkim olmalı, gerçek anlamda yargıç olmalı, kararını verirken hukukun üstünlüğüne, uluslararası sözleşmelere ve vicdani kanaatini oluşturmalı ve ona göre vermeli. Siz eğer bunu alır da bunu bizim partili diye getirirseniz bu doğru değil. Hatta dedim ki bakın; gerekirse bunu parlamentoda bu konuda böyle, deneyim sahibi olan bir grup oluşturalım. İlk elemeleri bunlar yapsınlar. Alsınlar hâkimin bir öz geçmişine baksınlar. Bu kimdir? Neyin nesidir? Ben şunu çok iyi biliyorum...
Taha AKYOL- Amerika da başkanın atadığı, atayacağı adaylar böyle, senatoda böyle yapılıyor. Evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Böyle seçilir. Yani bu kültürü oluşturmamız lazım. Yani hâkim bizim partili, onun partili ve bu doğru değil dedim. Biz bunu oluşturursak Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu da doğru karar vermiş olur. Ve doğru tercihler olur. Ne oluyor? Bakın dedik; yürütme var mı? Var. Yasama var mı? Var. Yargı var mı? Var. Denge var mı? Dengede var. Bu çerçevede bunu gerçekleştirelim. Şimdi kendi aralarında konuşuyorlar. Tabi yüzde yüz uyum olmadığı anlamına gelmiyor bu.
Taha AKYOL- İnşallah bir uzlaşma olur. Ben de 3’te 2 çoğunluk olmasını, aksi hale başka bir seçim mekanizmasını veyahut da kura olması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü salt çoğunluk olursa; benim salt çoğunluğum varsa; niye 3’te 2’ye razı olayım? Üç tur yapılır, benim istediğimi çıkartırım yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu doğru değil. Şimdi biz bunun acısını nereden yaşadık? Bunun acısını biz Sayıştay üyelikleri seçerken yaşadık. Şimdi Sayıştay üyeleri, doğal olarak önce Plan Bütçe Komisyonu üyelerini ziyaret ediyorlar, kendilerini tanıtıyorlar, öz geçmiş veriyorlar falan. Fakat bir süre sonra olay tamamen bizim partili, onun partilisine dönüyor. Kimse dönüp onun öz geçmişine bakmıyor. Ya geçmişte ne yaptı, kaç rapor düzenledi? Bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisine de gelmiyor. Oysa Amerika’da veya başka ülkede, kılı kırk yararlar; hatta eşitse bunların puanları, bir enstrüman çalıp çalmadığına bile bakarlar, okuduğu kitaplara bakarlar. Yani nedir? Yazdığı makalelere bakarlar, uluslararası toplantılara katılıp katılmadığına bakarlar. Yani; biz artık Türkiye bu çıtayı yakalamalı, bunu yakalamalı, bunu çok samimi bir şekilde Sayın Başbakana aktardım. Ve gerçekten...
Taha AKYOL- Başbakanı yatkın gördünüz mü, böyle partiler üstü bir HSYK’nın oluşması için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Yani ilk tepkisi öyle oldu. Yani o da makul karşıladı.
Taha AKYOL- Ben de onu beklerim yani, bu sağduyuyu beklerim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bunu yapabilirsek biz asıl yargıya karşı o görevimizi yapmış oluruz.
Taha AKYOL- Esas olan o, evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi, bu talep; siyasetten çok yargının kendisinden geliyor. Tabii. Yargı diyor ki; ne olursunuz bizi siyasetin dışarısına çıkarın. Siz seçin diyorlar. Bakın parlamento ağırlıklı siz seçin.
Taha AKYOL- Seçin ama parlamento uzlaşarak seçsin. Benim partimin adayı olmasın.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen. Yani bir parti kimliği yaftası yapıştırmayalım buna. Yapıştırırsak; yargıyı öldürmüş oluyoruz.
Taha AKYOL- Evet. Şimdi efendim bundan yedi sene önceydi, Sayın Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı, Taha Akyol da bu programı yapıyordu. Sizinle bir mülakat yaptık. Oradan birkaç cümlenizi seçtim onu bir izleyelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU-Güzel.
Taha AKYOL- Bakalım ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU ( yedi yıl önce )- Bizim o kesimlerle diyaloğumuz büyük ölçüde koptu. Kentleşme bir süre sonra tabi yeni göçlerde getiriyor büyük metropollere. Biz eskiler; bizim oy aldığımız kesim, ağır ağır toplumun orta kuşağını oluşturmaya başladılar. Yeni gelenler bu orta kuşakla biz hep ilgilendik ama yeni gelenlerle ilgilenemedik. Dolayısıyla o çeper, dış çeper bizim ilgi alanımızın dışında kaldığı için oyları yeteri kadar alamadık. Bizim önce insanı; inançlarıyla, siyasal düşünceleriyle olduğu gibi kabul etmemiz lazım. Çünkü biz onun; ekonomik sorunlarıyla ilgileniyoruz. Yani onun inançları kendisine aittir zaten.
Taha AKYOL ( yedi yıl önce )- Ve saygı duyulur.
Kemal KILIÇDAROĞLU ( yedi yıl önce )- Ve saygı duyulur. Elbette saygı duymak zorundayız.
Taha AKYOL ( yedi yıl önce )- Kılık kıyafeti kendisine ait ve saygı duyulur.
Kemal KILIÇDAROĞLU ( yedi yıl önce )- Elbette. Ona da saygı duyulur. Çünkü artık 21. Yüzyılda biz kılık kıyafetti, inançtı biz bunları normal siyasal yaşamdaki tartışmaların dışına çıkarmamız lazım. O kişi açsa onun sorumluluğu bana aittir. Ona ait değil ki o sorumluluk. Çünkü sonuçta eğer ben bir siyasal partiysem ve ben onun açlık sorunuyla ilgileniyorsam; benim ona gidip onun açlık sorununu nasıl çözdüğümü benim anlatmam lazım. Ben anlatacağım ki o bana oy verebilsin. Ama biz bunu maalesef yeteri kadar yapamadık.
Taha AKYOL- Evet. Bıyıklarımız biraz daha siyahmış, saçlarımız da aklar varmış ama bu kadar, bugünkü kadar değilmiş. Orada muhafazakar kesim üzerinden konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin o kesimden oy alması için, onların inançlarıyla falan uğraşmadan, onlara saygı göstererek iktisadi sorunlarıyla uğraşalım diyorsunuz. Aradan şu kadar zaman geçti, Genel Başkansınız. Bunu başardınız mı? Cumhuriyet Halk Partisini bu noktaya getirdiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Epey mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim. Ve her konuşmamda sadece ben değil; milletvekillerimiz, il başkanlarımız aynı şeyi söylüyorlar. Hiç kimsenin yaşam tarzına, hiç kimsenin kimliğine, hiç kimsenin inancına asla müdahale edilmesini doğru bulmuyoruz. Onun siyaset konusu yapılmasını doğru bulmuyoruz. Biz herkesin inancına, kimliğine ve yaşam tarzına saygılıyız diyoruz. Bu çok önemli bir şey oldu, bizim bütün dediğim gibi tabanımız da bunu olduğu gibi dillendiriyor ve yapıyoruz. Çok sayıda, görünüş itibariyle diyelim; sizin muhafazakar diye tanımladığınız pek çok insan şu anda Cumhuriyet Halk Partisi saflarında çalışıyor.
Taha AKYOL- Ben sizin mitinglerinizde, halk arasına girdiğiniz zaman böyle başörtülü, tesettürlü kadınlar görüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok. Tabii tabii. Yani onların inancı öyleyse, onlar öyle daha mutluysa biz onların sorunlarını çözeceğiz zaten. Bizim onların yaşam tarzlarına müdahale etme hakkımız yok.
Taha AKYOL- Kemal Bey hakikaten Türkiye’nin artık bu cumhuriyetin kuruluş dönemindeki; din, laiklik gerilimini aşarak, bu konulara özgürlük alanı görerek, ekonomik ve hukuki problemlerin üzerinde odaklaşması gerekiyor. Adil Öksüz. Size çok ters soracağım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Taha AKYOL- Size gelen duyum dediğiniz, yani ortadaki bir söylenti miydi? Biri gelip bilgi olarak mı sundu? Bilgi alınması gerekli biri mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben biraz daha ayrıntı vermek istemem bu konuda
Taha AKYOL- Yani vermek istemiyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilginin gelişi konusunda. Evet. Ayrıntı vermek doğru olmaz. Ama Adil Öksüz’ün sıradan bir insan olmadığı ve bunun üzerine gidilmesi gerektiği şeklinde bir duyum geldi. Biz ön incelemeyi yaptık. Evet Adil Öksüz enteresan bir adam.
Taha AKYOL- Tabi elebaşı gibi deyince ne akla gelirse öyle gibi gözüküyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani evet. Enteresan bir adam. Fakat elde veri olmadığı için, seslendiremedik. Sayın Abdülkadir Selvi Bey bir köşe yazısında…
Taha AKYOL- O iyi bir gazetecidir evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet o köşe yazısında Adil Öksüz üzerinde durdu ve Adil Öksüz’ün nasıl serbest bırakıldığı bunun arkasındaki gücün sorgulanması gerektiğini ifade etti. Ben de okuduktan sonra yazıyı, yanlış hatırlamıyorsam öğleden sonra…
Taha AKYOL- Düzenli gazete okuyorsunuz o zaman?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Abdülkadir Bey’i aradım. Bize duyum geldiğini söyledim ama elde bir veri olmadığı için biz açıklayamıyoruz diye. Ama ben bakacağım dedi. Araştıracağım. Ertesi gün aynı minvalde Adil Öksüz olayını inceledi. Daha sonra ben havaalanındayken, Sayın Cumhurbaşkanıyla beraber Amerika’dan dönüyordu. Havaalanında karşılaştık, ben dedi bazı araştırmalar yaptım, Adil Öksüz’ün MİT elemanı olmadığına dair bir yazı da bulunuyor. Yazısını yazdı, MİT’in arşivlerinin incelendiğini ve Adil Öksüz’ün MİT elemanı olmadığına dair.
Taha AKYOL- Siz niye şüphelendiniz, MİT ajanı mı acaba diye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi, şöyle; önce şunu söyleyeyim. Hiçbir MİT kuruluşu ya da daha doğrusu hiçbir istihbarat örgütü bu bizim elemanımızdır ya da bizim elemanımız değildir diye bir açıklama yapmazlar yani. Bunu bir yere koyalım. Şimdi Adil Öksüz’ün yakalanması; Adil Öksüz’ün FETÖ örgütü içinde çok önemli bir insan olması; darbeden önce Amerika’ya gidip, tekrar Türkiye’ye gelmesi...
Taha AKYOL- İlahiyatçı bir doçent olup darbe gecesi Akıncılar Üssünde bulunması..
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yakalandıktan sonra verilen bütün ifadelerin doğru olmadığının ortaya çıkması...
Taha AKYOL- Hürriyet Gazetesi’nin manşetten yayınladığı üç tane ayrı rapor olması, tutanak...
Kemal KILIÇDAROĞLU- Üç ayrı tutanak olması; bir veya iki gün öncesinde de Cumhuriyet’in o konuda ciddi açıklama yapması. Sayın Deniz Zeyrek ’in böyle maddeler halinde yazdığı olaylar. Şimdi bunlara bakıldığı zaman şu soru akla geliyor; yakalanıyor, bir iki gün içeride kalıyor, içeride kalanların tamamına ters kelepçe, Adil Öksüz’e ters kelepçe takılmıyor. Adil Öksüz dava görüşülürken, yani mahkemeye çoğu kişi götürülüyor, Adil Öksüz götürülmüyor. Üç tutanak var. GPS denen bir alet var. Bu aleti Adil Öksüz saklıyor; ama bu alet bulunuyor. Fakat bazı tutanaklarda bu var, bazı tutanaklarda yok. Dosyanın içi boşaltılıyor, hakimin önünde gidiliyor, hakim savcıya telefon ediyor. Ve sonunda bırakılıyor. Cihaz nerede? Belli değil. Gözaltındayken telefonla konuşuyor.
Taha AKYOL- Tutuklama talebiyle dosya sevk ediliyor. Dosya boş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi bu sıradan bir olay değildir. Adil Öksüz de sıradan bir insan değildir. Bunun bütün ayrıntılarıyla incelenmesi lazım.
Taha AKYOL- Birileri bunu koruyor diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Birisi korumasa böyle bir şey olmaz zaten. Şimdi o cihaz nedir? Şimdi o cihazın…
Taha AKYOL- Koruyan yabancı örgüt olabilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bunun arkasında güçlü bir örgüt var. Yerli, yabancı fark etmiyor ama güçlü bir örgüt var. Korunuyor. Tabi en büyük endişem de öldürülme ihtimali de var. Yakalanmadan öldürülme…
Taha AKYOL- Konuşamasın diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ya konuşamasın diye, geçmişte buna benzer çok olaylar oldu Türkiye’de yani belli kişiler alındı, öldürüldü, nerelere gömüldüğü belli olmadı. Şimdi eğitimli birisi Adil Öksüz, dediniz doçent o Sakarya Üniversitesinde, sıradan bir insan değil. Darbe planlayıcısı pozisyonunda bu kişi. Amerika’ya gidiyor, Amerika’dan geliyor, verdiği ifadelerin tamamı doğru çıkmıyor, aleti saklamaya çalışıyor, alet bulunuyor. Aletle ilgili de bazı alt bilgiler var ama onları benim açıklama şansım yok şu anda. Çünkü elde veri yok. Ama bu olayın üzerine…
Taha AKYOL- Bu aletle ilgili bilgileri açıklayamam diyorsunuz. Bunlar önemli bilgiler mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Önemli bilgiler, ya bu aletleri Türkiye’ye kim getiriyor? Ona bakmak lazım. Kim getiriyor bunları? Nereden ithal ediliyor bunlar? Hangi kurum getiriyor bu aletleri? Ve bu alet bunun eline nasıl geçiyor? Ve bu alet neden Adil Öksüz alıp bu aletleri önce saklıyor, sonra serbest bırakılınca kim aleti geri ona iade ediyor da…
Taha AKYOL- Bu Adil Öksüz bir tek şahıs etrafındaki bu kadar şüphe, bu kadar korunma, bu kadar organizasyon 15 Temmuz’un büyük bir facia organizasyonu olduğunu da gösteriyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Tabii bir şey daha var Taha Bey; ben bunu söyledikten sonra bizim havuz medyası olarak tanımladığımız medyadan bana yönelik eleştiri geliyor. Vay efendim sen bunu söyledin, bak bu böyle oldu vesaire. Yahu arkadaş, sen darbeyi soruşturacaksın. Tamam, beni eleştirebilirsin. Ama benim merak ettiğimden çok daha fazla sizin merak etmeniz lazım. Kim bu Adil Öksüz? Niye serbest bırakıldı? Kim serbest bıraktı bu Adil Öksüz’ü? Bu Pennsylvania’ya…
Taha AKYOL- HSYK soruşturma açtı hâkime.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açtı tabi. Üç tutanağı da HSYK çıkardı. Yani gerçekten üç tutanağın ortaya çıkması vesaire… Tamam. Bakın biz bunun üzerine gitmeseydik; bu soruşturmaların belki de hiç birisi açılmayacaktı. Belki bunlar olmayacaktı ama bizim amacımız ne? Bu darbeyi kimler nasıl planladı, hangi amaçla planlandı, nerelerde planlandı?
Taha AKYOL- Hiçbir şey gizli kalmamalı, hiçbir şey meçhul kalmamalı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her şey açığa çıkmalı. Biz bunu istiyoruz. Bu olmalı. Bir şey daha söyleyeyim...
Taha AKYOL- Toparlarsanız.
Kemal KILIÇDAROĞLU-Toparlayayım. Şimdi bakın Birleşmiş Milletlere, kişisel ve siyasal haklar sözleşmesi var. Türkiye bu sözleşmeyi imzalamıştı. Darbeden sonra 21 Temmuz tarihinde Türkiye Cumhuriyeti buraya, bu sözleşmenin bazı maddelerine, 13 maddesine çekince koydu. Bunlara uymayacağım, ben bu maddeleri askıya aldım dedi.
Taha AKYOL- OHAL döneminde bu yapılabilir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama çekince koyduğu maddeler; tutulanlara insani biçimde davranmak. Diyor ki ben tutulanlara insani biçimde davranmayacağım, yani işkence yapacağım. Bu doğru değil. Adil yargılanma, ona da çekince koyuyor. Ben adil yargılamayacağım diyor. Şimdi koskoca Türkiye Cumhuriyeti darbeyle mücadeleyi böyle mi yapmalı?
Taha AKYOL- Bir de bizim Anayasanın 15. Maddesi bu konuda yeterli yani. Bunu dünyaya böyle bir deklarasyon…
Kemal KILIÇDAROĞLU- İfade özgürlüğüne uymayacağım diyor. Şimdi bu tam bir felaket. Bunu Sayın başbakana da söyledim. Bunu siz verdiğiniz andan itibaren…
Taha AKYOL- Dünyadan ne bekleyeceksiniz ki?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, ne bekleyeceksiniz? Yani ben bunlara uymuyorum diyorsunuz, adil yargılama yapmayacağım diyorsunuz. Bu olur mu? Oysa; biz adalet istiyoruz, adalet olsun istiyoruz. Yani yargılama bizim Avrupa Birliğine uyum sürecinde ceza kanunumuzu da değiştirdik.
Taha AKYOL- Evet.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir suçlu veya sanık avukat tutamıyorsa; devlet ona avukat tutuyor, onu savun diyor ve parasını da biz veriyoruz, devlet veriyor parasını. Onu savun. Neden? Adalet için yapıyoruz. Belki bizim bilmediğimiz ama onun bildiği, ya suçsuz veya hafifletici nedenler var ama bunlara uyulmuyor. Bu delegasyonu verdiğiniz zaman bu sözleşmeye siz; ben darbeyle mücadele ediyorum diyemezsiniz. Ve dünyayı ikna edemezsiniz. Asıl sorunumuz bu.
Taha AKYOL- Evet. Sayın Kılıçdaroğlu size çok teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun.
Taha AKYOL- Hepimizin dileği; Türkiye’de hiç kimsenin bir daha darbeyi aklından bile geçiremeyeceği, demokrasinin, milli idarenin, hukuk devletinin gerçekleştiği bir ülke haline gelmesi. Programa katıldığınız içinde size çok teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkürler sağ olun.
Taha AKYOL- Değerli izleyenler önümüzdeki hafta Eğrisi Doğrusu programında başka bir konuyu farklı bir konukla tartışmak üzere sizleri bekliyorum. İyi akşamlar.