11.02.2021
11.02.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir dizi program için gittiği Bolu'da, ilk olarak, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ı makamında ziyaret etti.
Daha sonra Bolu Şehit Aileleri ve Gaziler Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne de bir ziyaret gerçekleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu, Bolu esnafı ile de buluşarak, ekonomik buhran nedeniyle zor durumda olan esnafın sorunlarını dinledi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, esnaf ziyaretlerinin ardından, Bolu Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen Kanaat Önderleri Toplantısı'nın açılışında konuştu.
Efendim izin verirseniz ben sizlere sevgili dostlarım deyim. Değişik yerlerden, değişik konumlardan geliyorsunuz. Oda başkanı, borsa başkanı, muhtarlarımız, baro başkanlarımız, değerli belediye başkanımız, belediye başkanlarımız ve milletvekillerimiz var, Sayın Bakanımız var.
Sizlerle bir sohbet yapmak istiyorum. İki çerçevede yapacağız. Bir, bugün hangi pozisyondayız ve neden bu pozisyondayız. İki, buradan nasıl çıkarız. Aslında sorunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Türkiye bir dönem dışarıya buğday satarken, tarım ürünleri satarken, şimdi neden ithal ediyor? Sorularla başlayalım. Bir dönem Ortadoğu’yu besleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti neden şimdi canlı hayvan, et ithal ediyor? Neden biz Londra’daki bir avuç tefeciye dünyanın faizini ödüyoruz? O rakamları da vereceğim size neden? 1940’lı yıllarda dünyada uçak üreten 5 ülke var ve bunlardan birisi Türkiye’yken 1940’lardan 2000’li yıllara, 2020’li yıllara nasıl geldik? Kendi gemimizi yapıyorduk, neden vazgeçtik? Ciddi bir eğitim sistemimiz vardı, neden eğitim sistemimiz iflas etti? Bütün Ortadoğu’yla ve Balkanlarla dosttuk, neden kavgalı hale geldik? En büyük zenginliğimiz ne bizim? Petrolümüz yok, madenlerimiz yok, şuyumuz yok, buyumuz yok, en büyük zenginliğimiz ne? İnsan kaynağı, eğitilmiş insan kaynağı. Neden gençler Türkiye’de değil de umutlarını yurtdışında arıyorlar? Bunların üzerinde sadece ben düşünürsem yanlış olur. Bu ülkede yaşayan, hangi partiye oy verirse versin bu ülkede her vatandaşın düşünmesi ve sorgulaması lazım. Akıl, yüce yaradanın bize verdiği en değerli şey. Aklımızı kullanmıyor muyuz? Yüce yaradan söylüyor Kur’an-ı Kerim’de “aklınızı kullanmıyor musunuz” diye. Neden aklımızı kullanmıyoruz, neden hayatı sorgulamıyoruz, neden eğriyle doğruyu ayırmıyoruz birbirinden ve neden bazen önyargılarımızın esiri olabiliyoruz?
Aramızda muhtar arkadaşlarım var. Değerli arkadaşlarım, muhtarlık seçimlerine bakalım. 1833, bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir, 1833 yılında Kastamonu Taşköprü’de muhtarlık seçimi yapılır. Milletvekilliği yok, başbakan yok, bakanlar yok ama muhtarlık için seçim var. Ne demek 1833 yılında bir muhtarlık seçiminin yapılması? Demokrasinin mihenk taşı muhtar demektir. Demokrasinin mihenk taşı muhtarsa muhtarlar gerçekten demokrasilerde aradıkları güvenceyi bulabildiler mi? Gerçekten de siyaset kurumu muhtara hak ettiği hakkı teslim etti mi? Teslim etmediyse neden teslim etmedi? Teslim etmediyse muhtarlar neden bizim hakkımızı bize teslim etmiyorsunuz diye hep bir ağızdan konuşmadınız ve talepte bulunmadınız? Birleşik oy pusulası yok muhtarlarda, niye yok? Seçimse seçim, niye yok sizde birleşik oy pusulası? Girersiniz kabine, beğenmediğiniz bir muhtar olursa alırsınız belgesini cebinize koyarsınız, ona oy vermek isteyen onu bulamaz. Seçimlerde; milletvekili seçimi, diğer seçimler var, birleşik oy pusulası var. Üstelik muhtar seçimi en demokratik seçimdir. Hiçbir siyasi partiyle değil kendisi bireysel olarak çıkar. Mahallenin önüne çıkar, köyün önüne çıkar ben muhtarım der. Muhtarın önemli bir görevi daha vardır muhtar kanaat önderidir. Köyde bir olay olduğunda gelir muhtara danışırlar. Mahallede vatandaşın en rahat ulaşacağı kişi muhtardır. Belediye başkanına zor ulaşır, milletvekiline zor ulaşır, bakanlara, başbakanlara zor ulaşır ama en rahat muhtara ulaşır. Sosyal yardımlar yapılıyor, bir mahallede kimin fakir kimin zengin olduğunu, bir köyde kimin fakir, kimin zengin olduğunu en iyi kim bilir? Muhtar bilir. Hayatımdan biliyorum ben bunu. O zaman soru şu, neden sosyal yardımlar muhtarlar aracılığıyla dağıtılmıyor? Bunun olması lazım, neden talep etmiyorsunuz? Mücadele etmesini bileceksiniz, talep etmesini bileceksiniz. Muhtar konuşuyoruz efendim izne ayrılamıyoruz neden? Ödeneğimiz kesiliyor. Niye ödenek veriliyor size? Ki onun da kavgasını verdim eskiden hiçbir şey ödenmiyordu. Ödenek veriyorlar niye ödenek, niye maaş almıyorsunuz? Belediye başkanı maaş alır, milletvekili maaş alır, bakan maaş alır, cumhurbaşkanı maaş alır, izne gider maaşı kesilmez. Siz? İzne gidince ödeneğiniz kesiliyor niçin? Onları halk seçtiyse sizi de halk seçti, onları millet seçtiyse sizi de millet seçti. O seçimse sizinki de seçim. Neden bu çifte standart? Neden bu konuda hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz? Ortak mücadele kadar değerli bir şey yoktur değerli arkadaşlarım, ortak mücadele kadar. Bunların olması lazım.
Diyelim ki kapattınız, bir yere gideceksiniz neden sizin yanınızda bir özel kalem müdürü gibi bir kişi olmuyor? Sizin dosyalarınızı, sizin evraklarınızı, sizin yazışmalarınızı tutacak bir kişi olmuyor? Asgari ücretli olsun, devlet versin. 10 milyon işsizimiz var değil mi? Üstelik büyük bir kısmı da üniversite mezunu. Bir muhtarın yanına bir kişiyi görevlendirseniz gelse muhtarın yanında çalışsa, muhtar ona emirde verebilse, talimatta verebilse, o muhtar seçilmez başka bir muhtar gelir. Böylece muhtarlığın devamı da sağlanmış olur. Bu çok mu zor? Hiç de zor değil. Bizim pek çok yerde belediye başkanlarımız kendi elemanlarını muhtarların yanında görevlendiriyorlar. Muhtarlar da memnun, biz de memnunuz. Ama bunun bir lütuf mantığıyla değil hak mantığıyla yapılması lazım, muhtara verilecek ve muhtar bu işi yapacak, alacak ve denetleyecek. Mahallede karar alınır sizin mahallenizde, belediye meclisinden geçer sizin hiç haberiniz bile olmaz. Olması gereken nedir? Olması gereken şudur, muhtarlık alanıyla bölgesiyle ilgili olarak belediye meclisinde bir konu görüşülecekse o toplantıya mutlaka muhtar da katılmalı, muhtarın söz ve oy hakkı olmalı. Aksi halde siz muhtar seçildiniz, mahallenizle ilgili karar veriliyor sizin haberiniz yok. Bu mudur demokrasi?
Bakın bizim demokrasi kültürümüz çağdaş kültürdür. Demokrasiyi böyle düşünüyoruz. Eğer halkın seçtiği bir kişi varsa ona saygı duyacaksınız ve onun alanıyla ilgili bir karar alıyorsanız onun görüşünü mutlaka almak zorundasınız. Sanmayın bunu sadece muhtarlar için düşünüyoruz hayır. Mecliste kanun görüşülürken diyelim ki, mimar, mühendislerle veya ticaret erbabıyla veya esnaf erbabıyla ilgili bir kanun görüşülecekse komisyonlara mutlaka onların temsilcileri gelmeli ve onların temsilcileri o komisyonda dinlenilmeli. Hazırladığımız teklif doğru mudur, yanlış mıdır, sorunu çözüyor mu, çözmüyor mu kim bilir en iyi? En iyi o işi yapan bilir. Çağır gelsin kanunu da öyle yapalım. Muhtar da belediye meclisi toplantılarına kendi alanıyla ve mahallesiyle ilgili bir konu geldiğinde katılmalı ve görüşebilmeli. Bunların olması lazım değerli arkadaşlarım.
Başka? Sizin bir bütçeniz var mı? Yok. Belki ilk sefer duydunuz bütçe lafını. Niye sizin bütçeniz yok? Yani siz bir fakir fukaraya yardım yapacak para nereden bulacaksınız? Üniversiteyi kazanmış fakir bir ailenin çocuğu gidip kaydını yaptıracak yol parası bile yok. En rahat ulaşacağı muhtar. Niye sizin bütçeniz yok? Belki diyeceksiniz ki, bu Kılıçdaroğlu da ne bütçesi falan, imkanı yok böyle bir bütçe bize vermezler. Verilir arkadaşlar. Belediye Başkanımız burada, sevdiğiniz Belediye Başkanımız. Emlak vergisi toplanıyor mu? Toplanıyor. Sizin mahallenizdeki binalar dolayısıyla da emlak vergisi ödeniyor mu? Ödeniyor. Nereye ödeniyor? Belediyeye ödeniyor. Yüzde 1’i, yüzde 2’si muhtarlık bütçesi olarak ayrılamaz mı? Ayrılır. Siz de bu parayı bütçe sahibi olmak aynı zamanda denetlenme demektir. Parayı yerinde ve zamanında harcadığınız sürece hiçbir sorun yok. Böylece muhtar gerçek anlamda seçimle gelecek, gerçek anlamda görev yapacak, gerçek anlamda aylığı olacak, gerçek anlamda bir çalışanı, büro elemanı olacak ve muhtar da muhtarlık yapacak. Şimdi seçiyoruz muhtar. Hatta hatırlar mısınız, bir dönem muhtarlara gerek yok, muhtarları acaba kaldıralım mı diye, o da tartışıldı Türkiye’de. Biz itiraz ettik. Neden? Niye bu muhtarları çalıştırıyoruz ki, gerek yok Belediye Başkanı var zaten muhtara da gerek yok. Muhtarlık kurumunu güçlendirmek istiyorsanız dediğim kurallara mutlaka dikkat edeceksiniz değerli arkadaşlarım.
Başka bir şey daha; seçimle geliyorsunuz, halk seçiyor sizi. Muhtarlık bir kamu kurumu mu? Hayır. Kanuna göre hayır. Belediye kamu kurumu, TBMM kamu kurumu, Cumhurbaşkanlığı kamu kurumu, Maliye Bakanlığı kamu kurumu, Merkez Bankası kamu kurumu muhtarlık niye kamu kurumu değil? Belediye muhtarlarla ortak proje yapamaz neden? Kamu kurumu olmadığı için. Çoğu Belediye Başkanımızın belki hiç haberi bile yoktur. Niye siz kamu kurumu değilsiniz? Sizi kamu seçmedi mi, halk seçmedi mi, millet oy vermedi mi? O zaman sizi niye ayırıyorlar, neden bu kanun böyle?
Başka bir şey daha değerli arkadaşlarım. 82 kanunda 354 maddede muhtar adı geçiyor. Hiçbir muhtar bilemez bunu, bende bilemem. Bizde araştırdık. 82 kanun 354 maddede muhtar adı geçiyor. Sizin bir muhtarlık temel kanunu var mı? Yok. Niye yok? Seçimle gelen en geniş kitle sizsiniz. Türkiye’nin bütün coğrafyasında siz varsınız ama zayıfsınız. Çünkü birlik değilsiniz. Birlik olmayınca güçlü değilsiniz. Güçlü olmayınca siyasetçiler diyor ki, ne olursa olsun zaten bana oy verecek. Ortak taleplerinizi birlikte seslendirme iradesini güçlendirmeniz gerekiyor. Ortak taleplerinizi, ortak beklentilerinizi birlikte seslendirmeniz gerekiyor. Talep edeceksiniz, bunları kim yapacaksa oy vereceğim. Demokrasinin böyle güzel bir yanı var. Eğer bunları yapmıyorsan kusura bakma ben sana oy vermeyeceğim, yapana oy vereceğim. Muhtarlık kurumuna değer verene oy vereceğim. Bunu söylediğiniz andan itibaren, bu gücü gösterdiğiniz andan itibaren bütün siyasetçiler muhtarlarla ilgilenmeye başlar, talepleriyle ilgilenmeye başlar. Ağırlık muhtarlarda olduğu için bunu ifade ettim ve bir de mesela Türkiye Belediyeler Birliği var, niye Türkiye Muhtarlar Birliği yok; daha güçlüsünüz sayısal olarak çok daha fazlasınız.
Dolayısıyla muhtar arkadaşlarım, kendi konumunuzu güçlendirmek istiyorsanız söylediklerimi hafızanızın bir yerinde tutun. Size söz veriyorum kesinlikle bu söylediklerimin tamamını yapacağım, tamamını. Eğer bu ülkede demokrasiyi istiyorsak, bu ülkede demokrasi köyden en büyük şehre kadar bu hakkı güçlendirmek istiyorsak demokrasi hakkını önce muhtardan başlayacaksın kardeşim seçimin ilk ayağı orasıdır. O zaman demokrasinin temelleri güçlü olmuş olur. Bunu yapacağız değerli arkadaşlarım.
Ekonomi, tarımı biliyorsunuz, kırsaldan gelen arkadaşlarım benden çok daha iyi biliyor. Onlar zaten sorunu bütün ayrıntılarıyla bir şekliyle yaşıyorlar değerli arkadaşlarım.
Hepiniz vergi veriyorsunuz. Çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Altına bez alırsınız yüzde 18 KDV, süt alırsınız vergi vardır, otobüse, dolmuşa binersiniz vergi vardır. Bir tek nefes aldığınız havada şimdilik vergi yok. Onun dışında her şey vergi. Kefen bezinden tutun aldığınız şapkaya kadar hepsinde vergi var. Vergi ödüyorsunuz, kime? Devleti yönetenlere yani iktidara. İktidar bu paraları topluyor. Başka, sadece vergi mi? Hayır. Bir de borçlanıyor, vergi yetmedi biraz da borç alacağım diyor, borç da alıyor. Başka? Yetmedi ; biraz da devletin fabrikası var, yolu var, arsası var, onları da satacağım oradan da gelir elde edeceğim. Üç ayrı kaynaktan devlet gelir elde ediyor; vergi, artı gayrimenkul satışı, artı fabrikaların özelleştirilmesi. Soru şu: Hepimiz bu kadar vergi ödedik, dünyanın vergisini ödüyoruz, dünyanın borçlanmasını yapıyoruz, satmadığımız fabrika kalmadı, Türkiye neden bu halde? Hiç bunu düşündük mü, hiç kafamızı yorduk mu? 2021’in Ocak ayında, şimdi Şubat’tayız yani bir ay önce, 2021’in Ocak ayında 21 milyar lira faiz ödedik. Bir ayda ödediğimiz faiz 21 milyar lira. Nereye gitti bu faiz, kim aldı bu faizi? Muhtar almadı, esnaf almadı, çiftçi almadı, sanayici almadı, tüccar almadı, kim aldı, 21 milyar 100 milyon liralık faizi kim aldı, kimler aldı ve biz kimlere çalışıyoruz? Son bir yılda yani 2020 yılında ödediğimiz toplam faiz, devletin kasasından çıkan faiz 134 milyar 700 milyon lira, eski parayla 134 katrilyon lira yapıyor. Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödüyoruz. Faizi kimlere ödüyoruz? Londra’daki bir avuç tefeciye ödüyoruz. Parayı onlardan alıyoruz, ayrıca onlardan emir alıyoruz, emrin gereği olarak parayı istediğimiz yerde kullanamıyoruz sonra onlara faiz ödüyoruz. Şöyle bir düşünün, Osmanlı niye battı? Hiç düşündünüz mü koskoca Osmanlı, devasa bir imparatorluk nasıl oldu da battı, nasıl oldu da Osmanlının son döneminde Duyunu Umumiye İdaresi kuruldu? Yani Genel Borçlar İdaresi kuruldu, Duyunu Umumiye’yi yöneten yabancılardı, Duyunu Umumiye’de çalışan memur sayısı Osmanlının maliye bakanlığında çalışan memur sayısından fazlaydı. Şimdi Borçlar Genel Müdürlüğü var, Duyunu Umumiye’nin yerine Borçlar Genel Müdürlüğü kuruldu, 2 yıl önce kuruldu; borçları yönetmek için, devletin borçlarını yönetmek için genel müdürlük kurmak zorunda kaldılar. Niçin? Bu kadar vergi nereye gitti?
Pandemi var. Bakın ben dolar cinsinden ödediğimiz faizleri de söyleyeyim size. Son bir yılda dolar cinsinden 19 milyar dolar faiz ödedik. Bir yılda 19 milyar dolar. Ayda 1 milyar 600 milyon dolar faiz ödüyoruz. Bir günde 52 milyon dolar faiz ödüyoruz, bir saatte 2 milyon 200 bin dolar faiz ödüyoruz. Düşünün bugüne kadar gelen hükümetler içinde bu kadar faiz ödeyen ikinci bir hükümet var mı ve bu paralar nereye gitti? Faizi kim ödüyor? Sizler ödüyorsunuz. Faizi alan, Türkiye’ye yatırım yapıyor mu? Londra’daki adam Türkiye’ye niye yatırım yapsın; elinde viski kadehi oturmuş oraya, bol miktarda parası var, veriyorsun, istediğin faizi dikte ettiriyorsun, şu faizden alacaksın diyor, o da mecbur gidip o faizden alıyor. Faizi kim ödeyecek? Sizler ödeyeceksiniz. Sonra dönüp diyoruz ki biz niye fakirleştik. Para nereye gidiyor? Londra’daki bir avuç tefeciye gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim, bilmeniz lazım. Bakın pandemi dönemi. O rakamları da vereyim size. 25 bin 522 müzisyene 3 ay boyunca ayda bin lira para vereceğiz diyorlar. 25 bin 522 müzisyen, toplam 77 milyon lira. Basit usule tabi esnafa -806 bin 871 esnaf var- bunlara da 3 ay boyunca biner lira verecek yani toplam 3 bin lira, bu da 2 milyar 400 milyon lira yapıyor. Salgından etkilenen 432 bin 567 esnaf var bunların dışında, onlara da 3 ay boyunca biner lira verecekler, o da 1 milyar 300 milyon lira yapıyor. İşyeri kirada olanlar var, onlara kira yardımı yapacaklar, o da 1 milyar 300 milyon lira. Kira yardımı büyükşehirlerde 750, illerde ise 500 lira, bu da 3 ay süreyle olacak. Lokanta, restoran, kafe gibi faaliyetlerde bulunan işyerleri var, onlara da yıllık cirosu 100 bin liranın altında olan bir işletme salgın kısıtlamaları nedeniyle cirosunun yüzde 70’ini kaybederse devletten sadece 2 bin 100 lira alacak, yani ayda 175 lira. Esnafı kurtarıyor mu? Hayır. Gezdim esnafı, gidip siz de geziyorsunuz zaten, belki akrabalarınız var, bu para kurtarır mı? Kurtarmaz. Diyeceksiniz ki devletin cebinde para yok ki versin. Bakın değerli arkadaşlarım, Ocak ayında bir seferde ödenen faiz 21 milyar lira. Bütün esnafa ödenen para 7 milyar lira. Tefeciye ödenen esnafa ödenenin 3 katı; esnafa verilen 7 milyar, tefeciye verilen 21 milyar, 3 kere 7 21 eder zaten. Kim değerli; esnaf mı değerli, tefecimi değerli? Sosyal devlet kimi korumalı? Esnafı mı korumalı, tefeciyi mi korumalı? Kamu özel işletmeleri yaptılar, yani binmediğiniz havaalanı yapmışlar, para ödüyorsunuz garanti, yolcu yok o kadar garanti, köprü garanti vs. Ne kadar biliyor musunuz 2021 yılında bunlara ödenecek olan para? Ne diyorlardı, "Hazineden 5 kuruş para çıkmayacak", 30 milyar lira ödeyecekler, yani 30 katrilyon lira. Oturup düşünmemiz lazım, dedim ya aklımızı kullanacağız, bunları aşmak zorundayız değerli arkadaşlarım.
Esnaf; rahmetli Turgut Özal esnafa "orta direk" derdi. Orta direk devletin temelini oluşturuyor, Ahi Evran geleneği var. Esnaf perişan vaziyette. Esnaf derdini nereye anlatıyor? Gazeteciler dışında, televizyoncular dışında esnaf derdini anlatacak devlette bir makamı var mı? Esnafın devlette bir makamı yok. Niye bir esnaf bakanlığı yok? Milyonlar değil misiniz? Milyonlarsınız. Esnafın derdini gidip anlatacağı bir makam lazım, öyle bir makam yok. Mademki milyonlarsınız, mademki orta direksiniz esnafın bu konuda çıkıp biraz konuşması lazım. Konuşuyor ama kime? Duvara. Dinleyen yok. Anayasa ne diyor? Anayasa madde 173 okuyorum esnaf kardeşlerim için. Devlet esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. Alabilir değil alır emredici hüküm. Hangi tedbirleri? Bir koruyucu tedbir, iki destekleyici tedbir. İkisini alacak. Bir koruyacak batmasın, esnaf sayısı artsın, orta direk güçlensin destekleyelim. İki, ayrıca koruyacağım ben. Bunlar yapılıyor mu? Yapılmıyor. Anayasa 173 emrediyor mu? Emrediyor. Hukukun gereği yapılıyor mu? Gereği yapılmıyor. Peki ne yapacağız? Sandıkta gereğini yapmak zorundasınız demokratik yollarla. Her yere alışveriş merkezleri açıldı, zincir mağazalar açıldı. Esnaf diyor zincir mağaza açıldı tamam güzel. Okullar açılacak kitap, defter, kalem satacağım, silgi satacağım bir bakıyorum onlarda satıyor. Peki ben nasıl geçineceğim? O bir alışveriş yapıyor binlerce alıyor ben esnafım ben binlerce alamam ki diyor. Benim alacağım 500 tane, 600 tane. O adam alıyor 50 bin tane, 60 bin tane. Onun fiyatı daha düşük benimki pahalı kalıyor. Peki ben nasıl ayakta duracağım diyor. Anayasanın 173. maddesinin gereğini hükümet yerine getiriyor mu? Hayır getirmiyor, yapmıyor bile. 3 ay süreyle sana bin lira vereceğim. Sonra? O da kavga dövüş. Her toplantıda, her konuşmada söyledim sonunda hadi üç ay süreyle biner lira verelim. Bin lira ne olacak? Az önce konuştum elektrik masrafımı karşılamıyor o benim. Kira stopajı. Kira stopajı geliyor esnafın sırtında kalıyor. Kaldırın dedik bunu kaldırın. Düşürdüler. Niye kaldırmıyorsunuz? Gayri menkul sermaye iradı ödüyoruz. Vergi hukukunda kiranın adı gayri menkul sermaye iradı. Kardeşim onun sahibi ödeyecek o kirayı. Yani vergiyi, kirayı elde eden gayri menkulün sahibi olan gidip vergisini ödeyecek ama vergi esnafın sırtında kalıyor.
Değerli arkadaşlar, cezaları tutun bu süreçte, icra dairelerini tutun bu süreçte pek çok sorununuz var biliyorum. 17 madde halinde esnafın sorunları nasıl çözülür pandemi süreci içinde veya sonrası bunları da kamuoyuyla büyük ölçüde paylaştık değerli arkadaşlarım.
Bakın biz, asgari ücretten vergi almayın dedik. Esnafın yanında bir kişi çalışıyor diyelim, bir çocuk, iki çocuk, üç kişi, beş kişi, yedi kişi asgari ücret veriyorsun zaten. Asgari ücret nedir minimum ücret demek en az ücret. Yani bununla bir insan geçinecek. Yiyeceği, içeceği, elektriği, suyu karşılayan ücrete asgari ücret diyoruz biz. Kanunda öyle diyor zaten. Bunun nesini vergi alacaksın. Zaten bu adam aldığı ücreti harcıyor zaten buradan bina alınacak hali yok, daire alınacak hali yok, ara alacak hali yok bu adamın. Bundan vergi alıyorsun gelir vergisi. Vergisiz yap bunu kardeşim dedik. Minimum vergi. Vergi kimin sırtında kalıyor? Esnafın sırtında kalıyor. Vergisiz olsa en azından esnaf rahat edecek. Peki vergisiz esnaf ödediğiniz zaman asgari ücreti yükselttiğiniz zaman ne oluyor? Asgari ücretlinin gidip alışveriş yaptığı kişi mahallenin bakkalıdır esnaftır yani. Esnaf kazanacak. Paranın dolaşım kanalları değişecek. Vereceksin ki parayı aşağıdaki adama gidip alışveriş yaptığı zaman esnafı da kazanacak, tüccarı da kazanacak, sanayicisi de kazanacak herkes kazanacak niçin? Paranın dolaşım kanallarının aşağıdan yukarıya doğru gitmesi ne demektir? Türkiye’nin üretim zincirinin güçlenmesi demektir. O zaman herkes üretir talep var çünkü. Şimdi talep yok. Koskoca hükümet ya asgari ücreti kardeşim 3 bin 100 lira yapın. Yapmadılar. 2 bin 800 küsur lira yaptılar. Ama biz Belediye Başkanı arkadaşlarımıza dedik bütün belediyelerimiz asgari ücreti 3 bin 100 lira yaptı, net 3 bin 100 lira. Bir belediye, en küçük Nurhak belediyesini alalım Kahramanmaraş’ta Nurhak belediyesinin asgari ücret 3 bin 100 lira, Kahramanmaraş’ın büyükşehir belediyesinde asgari ücret 3 bin 100 lira değil niçin? Bir küçük belediye ödüyor da, Bolu belediyesi ödüyor da niye diğer belediyeler ödemiyor? Bunu da düşünmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Biz güçlü bir ülkeyiz değerli arkadaşlar. En büyük zaaf devlet yönetiminde israftır. İnancımıza göre de israf haramdır. Eğer israf yapıyorsunuz ve bunun haram olduğunu bilmiyorsanız o daha büyük bir ayıptır. Belediye Başkanı arkadaşlarıma söyledim, az önce Tanju Beyde burada konuşurken dedi ki, harcadığım para halkın parasıdır dedi. Evet cebinden değil vatandaştan topladığı parayı harcıyor. O zaman her kuruşun hesabını vermek zorundadır. Peki devlet yönetiminde yani siyasi iktidarda sizden toplanan vergilerin nerelere harcandığının hesabı bu millete verildi mi? Verilmedi. Niye verilmiyor? Bu talep halktan gelmediği sürece orada demokrasi güçlenmez. Demokrasinin çıkış noktası ey hükümet ben sana vergi veriyorum bu vergimi nereye harcadın? Bu sorunun sorulduğu yerde artık demokrasi var demektir. Bu soru sorulmuyorsa vatandaştan vergi alıyoruz ama vatandaş bu paranın nereye harcandığını bilmiyor ve siyasi iktidar o parayı istediği yere harcıyor. Bizim oturup yeniden düşünmemiz lazım.
Bakın bu işin sağı solu yoktur arkadaşlar. Bu bir ahlak meselesidir. Vatandaşa hesap vermek, harcadığı paranın hesabını vermek siyaset kurumuna onur kazandırır, şeref kazandırır. Bir siyasetçi harcadığı paranın hesabını verdiği zaman toplumun önünde saygın olur. Aksi halde hesabını vermiyorsa insanları insan yerine koymamış olur. Nasıl olsa bana oy verecekler vururum ensesine tokadı ağzındaki lokmayı da alırım nasıl olsa sandığı koyduğumda gelir bana oy verir. Sonra ne olur? Bugünkü ekonomik buhran ortaya çıkar. Hep beraber düşüneceğiz hep beraber, hep birlikte düşüneceğiz. Türkiye’yi içinde bulunduğu bu girdaptan çekip çıkaracağız. Bu konuda çok kararlıyım değerli arkadaşlarım, çok kararlıyım. Bu memlekete huzur gelinceye kadar mücadele edeceğim. Huzurun gelmesi lazım, bereketin gelmesi lazım. Evlerde bereket kalmadı, evlerde huzur kalmadı. Geçen konuşuyorum, işsiz üniversite mezunlarıyla konuşuyorum Zum üzerinden işsiz üniversite mezunları. Bir kadın üniversiteyi bitirmiş evlere temizliğe gidiyor, yoksa çocuklarım aç kalacak diyor, kocam işsiz diyor. Hatırlarsınız değil mi üniversite mezunu olmak çok ciddi bir ayrıcalıktı. Hiçbir ayrıcalığı kalmadı. Eğer bir ülkede 10 milyonu aşkın işsiz varsa baba oğulun yüzüne bakamıyor, oğul babanın yüzüne bakamıyor ikisi de işsiz. Nasıl geçinecek bunlar? Bir örnek ve bu örneği unutmayın. Hollanda Konya’dan küçük, bizim Konya’dan küçük devletin adı Hollanda. Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı ne kadar? 185 milyar dolar. 1 yılda o küçük Hollanda yurtdışına 185 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç eder. Peki devasa Türkiye? 18 milyar dolar. Niçin, neyimiz eksik? İnsan desen var, tarla desen var, güneş desen Hollanda’dan fazla var. Su desen var, her şey var. Peki neden biz buğdayı, neden mercimeği, neden nohudu, neden samanı dışarıdan getiriyoruz neden? Getiren hükümet kime çalışıyor? Bizim insanımıza mı yurtdışındaki çiftçilere mi çalışıyor? Bizim insanımızı mı zengin ediyor, onları mı zengin ediyor? Bunu sormak zorundayız. Bu memleket sadece benim değil ki hepimizin memleketi. Neden biz üretemiyoruz, neden 3 Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor Türkiye’de? Çiftçi ekmiyor. Zam üstüne zam her şeye zam. Niye zam geliyor? Almanya’nın nüfusuyla bizim nüfusumuz aynı aşağı yukarı. Almanya dışarıdan işçi talep ediyor, işçi getiriyor bizde 10 milyonu aşkın işsiz var neden? Hepimizin dediğim gibi oturup düşünmesi lazım, bu memleketi aydınlığa çıkarmamız lazım, bu memlekete huzuru getirmemiz lazım. Aç insanların olduğu, milyonlarca işsizin olduğu bir yerde huzur olmaz, bereket olmaz, barış olmaz. Önce herkesin karnının doyması lazım, güçlü bir sosyal devlet olması lazım ve Türkiye ekonomik bağımsızlığını yeniden kazanmak zorundadır.
Başkanla konuşurken dedi ki, Bolu’nun bir özelliği var Tanju Başkan, bizim Bolulular dedi gerçek anlamda yiğit insanlardır ve milliyetçidirler. Doğru. Köroğlu burada daha ne deyim ben zaten. Peki bağımsızlık nedir? Bir devletin bağımsızlığı nedir? Gazi Mustafa Kemal der ki, bir ülkenin bağımsızlığını şu cümleyle ifade eder. Bağımsızlık sıradan bir olay değildir, bağımsızlığı elde etmek için ciddi bir mücadele verilmiştir, ciddi bir kavga verilmiştir. Milli Kurtuluş Savaşı verilmiştir. Her karış toprağımızda şehitler vardır. Ekonominin önemine vurgu yapmıştır. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” der. Siyasi özgürlük, siyasi bağımsızlık bu cümlede yatar. Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Bayrağımın altında özgürce yaşarım kimse bana müdahale edemez. Doğru mu? Doğru. Neden sonra söylüyor bunu? Milli Kurtuluş Savaşını verdikten sonra. Ama diyor ki, Mustafa Kemal bu yeter mi? Hayır diyor. Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça bağımsızlığınızı koruyamazsınız diyor. Onun adı da ekonomik bağımsızlıktır. Siyasi ve ekonomik bağımsızlık olmadığı sürece siz kendi ülkenizde rahat edemezsiniz. Biz ekonomik bağımsızlığımızı kaybettik. Yalvarıyoruz dışarıdan dolar gelsin, yalvarıyoruz dışarıdan borç para gelsin. Dolar faiz endeksiyle bir devlet yönetilemez. Osmanlının son dönemleridir o dolar ve faiz. O zamanda gidip yalvarıyorlardı para verin diye, borç verin diye. Çıkışın yolu üretim, çıkışın yolu istihdam, çıkışın yolu çalışmaktır, üretmektir. Bunları yaptığınız zaman kazanırsınız zaten. O zaman paranız değer kazanır, o zaman dünyada saygın bir devlet olursunuz. Üreten devlet, kazanan devlet, ihracat yapan devlet.
Belki bilmezsiniz bir şey daha söyleyeyim, sanki Türkiye’de bütün topraklar ekiliyor, sanki Türkiye’de ekilecek bir karış yer kalmadı Sudan’da ve Nijerya’da binlerce dönüm arazi kiralandı Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından. Oralarda ekim yapılıyor niçin? Orada efendim pamuk üretmek daha ucuzmuş oradan üretilen pamuk Türkiye’ye gelecek, biz Türkiye’deki çiftçiyle rekabet edeceğiz ben daha ucuza yapacağım. Allah aşkına bunun akılla, mantıkla bir ilgisi var mı? Neden sormuyorsunuz Nijerya’da, Sudan’da ben niye arazi kiralıyorum? Burada yap. Devletsen burada yap. Belki 50 kişi, belki 60 kişi, belki bin kişi iş bulacak, çalışacak evine ekmek götürecek bu insanlar. Tam bir açmazdayız ama moralinizi bozmayın. Bu ülkenin sanayicisi güven duyduğu takdirde gerçekten de her alanda müthiş çalışıyor. Tüccarı müthiş çalışıyor, esnafı müthiş çalışıyor, her şeyimizle müthiş yapıyor. Eksik ne? Namuslu siyasetçi eksiğimiz var arkadaşlar işin özü odur. Düzgün siyasetçi eksiğimiz var, cebine çalışan siyasetçi bu ülkeye hayır getirmez. Siyasetçi cebine değil millete çalışacak. Siyasete giriyor köşeyi dönüyor zengin oluyor. Arkadaş nasıl zengin oldun aklım almıyor benim. Aklım almıyor nasıl zengin oldun. Aldığın maaş belli, malvarlığına bakıyorsun devasa. Şunu unutmayın çok önemlidir. Bir ülkenin en tepe noktasında oturan kişinin malvarlığı başka bir devletin başkanı tarafından koz olarak kullanılıyorsa orada sorunumuz var demektir. Senin malvarlığını inceleyeceğim ha bak kızdırma beni dediği andan itibaren ona hak ettiği cevap gelmiyor ve susuluyorsa orada bir sorunumuz var demektir. Herhalde ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Devleti yönetenin tertemiz olması lazım, eskilerin deyimiyle pirüpak olması lazım. Devleti yönetmek sıradan bir olay değildir. Devleti yönetmek için her şeyden önce arkanızda kara bir leke olmayacak. Her şeyin hesabını vereceksiniz. Malvarlığınız varsa evet ben bu malvarlığımı alın terimle kazandım kardeşim işte benim malvarlığım dersiniz. Varsa içinde beş kuruş haram hesabını sor. Eğer hesabını veremiyorsanız sorununuz var demektir.
Güzel bir Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz, hep beraber inşa edeceğiz ve birlikte mücadele edeceğiz. Dostlarımızla beraber, demokrasiye inananlarla beraber işsizlikle mücadele edeceğiz, açlıkla mücadele edeceğiz, kötülükle mücadele edeceğiz. Ahlakı, demokrasiyi, adaleti bu güzel ülkeye getireceğiz.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum değerli arkadaşlarım.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024