30.10.2020
30.10.2020
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: "Fransız mallarını boykot edin diye vatandaşa çağrı yapıyorsun, bu vatandaşın Fransız malını alacak parası var mı, hiç düşündün mü sen? Bir tarafta askıda ekmek var, bir tarafta da 50 bin dolarlık çanta taşıma var. Ben bunu eleştirmeyecek miyim? Siz çocuklar açlıktan ölürken 50 bin dolarlık çanta taşıyorsanız ben buna vicdani olarak da, insani olarak da isyan ederim"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çankaya Belediyesi Mustafa Kemal Atatürk Spor Merkezi Açılış Töreni sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Soru- "Cumhurbaşkanının yakın çevresinden başlasın" demiştiniz. Dün Cumhurbaşkanından yanıt geldi, "eşimle değil benimle konuşsun" diye. Sert eleştiriler de yaptı. Airbus’larla ilgili de "bunlar stratejik ürün" dedi. Bir davet olarak yorumluyor musunuz Cumhurbaşkanının benimle konuşsun çağrısını?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli arkadaşlarım, orada dikkat çekmek istediğim nokta şuydu. Eğer bir ülkede onlarca çocuk, yüzlerce çocuk yatağa aç giriyorsa, eğer bir ülkede çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden bir baba varsa, eğer bir ülkede Kübra bebek açlıktan ölmüşse ve siz kalkıp "Fransız mallarını boykot edin" diye bir çağrı yapıyorsanız ,önce topluma örnek olacak kişiler sizlersiniz. Ben topluma örnek olması gereken, yaşamıyla da topluma örnek olması gereken devlet yöneticilerinin, yoksulluğun bu boyutlarda olduğu bir dönemde 50 bin dolarlık çantayla gezmelerini doğru bulmam. Vicdani değil, ahlaki de değil. Açık söylüyorum imani de değil. Hz. Ömer’in bir adalet kavramı vardır. Bu adalet kavramı aslında evrensel bir kavramdır. Dünyanın her tarafında insanlar bu adaleti ararlar. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyorsa Sevgili Peygamberimiz. Bırakın komşusunun aç olmasını, binlerce kişi açken siz 50 bin dolarlık çantayla gezemezsiniz. Ben bunu söyledim. Ben bir kişiyi hedef almış değilim. Ben sadece devleti yönetenlerin Türkiye’ye örnek olmaları gerektiğine dikkat çektim. Bir boykot çağrısı yapıyorsanız önce boykotu siz yapacaksınız. Ben her zaman her yerde, her ortamda adaletten yana oldum, adaleti savundum. Adaletin ne kadar değerli olduğunu söyledim. Adalet mahkemede dağıtılan bir şey değildir. Adalet önce insanın vicdanındaki terazidir. Çocuk aç yatacak, işsizlik almış başını gidecek, on binlerce, on milyonlarca gencimiz işsiz olacak, ben kalkacağım boykottan söz edeceğim, ben saraylarda krallar gibi yaşayacağım, vatandaş perişan olacak. Ben bunu dile getirdiğimde de, "efendim eşimle değil benimle konuş..." Ben seninle zaten her zaman konuşmaya hazırım. Senin dünya kadar televizyonun var, söyledim; kendine güveniyorsan, mangal gibi yürek varsa eğer, dünyaya meydan okuyorsan bir de bana meydan oku kardeşim. Çıkalım senin televizyonuna, A Haber var, diğerleri var çıkalım; üstelik sen seç gazetecileri, yüreğin varsa, cesaretin varsa beraber tartışalım. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
Ama şunu da ifade edeyim değerli gazeteci arkadaşlarım, Erdoğan sinirlerine hakim olan birisi değil. Hiçbir padişaha, hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmayacak kadar sarayları var, hiçbir Osmanlı padişahının bu kadar sarayı olmadı. Kendisine tavsiyem şu; bu saraylardan birisine gitsin otursun, yanına ekonomiden pembe masallar diye bir de kitap alsın, damadının yazdığı kitabı alsın, arada sıkıldığı zaman da A Haber’i okusun, dolayısıyla kendi dünyasını kendisi yaşasın. Türkiye’nin gerçeklerinden koptular, Türkiye’nin hangi koşullarda olduğunu bilmiyorlar. Dolar almış başını gidiyor. Bakın değerli gazeteci arkadaşlar, ben o konuşmamda işsizlikten söz ettim, esnafın derdinden söz ettim, her şeyden söz ettim. Ama onun kafasında kalan ne? 50 bin dolarlık çanta kalmış kafasında. 50 bin dolarlık çantayı bu ülkede ülkeyi yönetenlerin kendileri taşıyamazlar. Bir daha söylüyorum; devleti yönetenler her açıdan kendileri ve aileleri örnek olmak zorundadırlar. Siz çocuklar açlıktan ölürken 50 bin dolarlık çanta taşıyorsanız ben buna vicdani olarak da, insani olarak da isyan ederim ve isyan ediyorum. Efendim niye böyle söylüyorsun? Söyleyeceğim efendim. O insanların hakkını, hukukunu savunacak birisi lazım. O da benim arkadaşlar. Ben bunu yaparım.
Soru- Efendim dün Cumhurbaşkanı 29 Ekim mesajı yayınladı. 29 Ekim mesajında, "Türkiye demokrasi ve kalkınma mücadelesini, tek parti diktasından darbelere kadar birçok alanda tüm engellere rağmen aştı" dedi. Tek parti diktası vurgusu vardı. Bu mesajı nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tek parti dönemi, adı üstünde zaten tek parti. Bir devletin kuruluşu arkadaşlar. Devleti kuruyor. Bakın devleti kuran ne söylüyor biliyor musunuz cumhuriyeti kurduğu zaman? Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir. Ne söylüyor acaba bunu? Bugün milyonlarca kendisini kimsesiz hisseden insanlar var. Erdoğan bunu düşünüyor mu acaba? Ben gençlerle konuşuyorum büyük bir kısmı umutsuz. Bugün konuşurken neden umuda vurgu yapıyorum. Hiç kimsenin umutsuz olmaması gerektiğini niye söylüyorum? Bunun için söylüyorum. Yazıktır, günahtır bu memlekete. Tek parti dönemi. Senin dönemin mi o arkadaş? 20 Temmuz sivil darbesi dönemi yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz. Kitap yasaklıyor musun? Yasaklıyorsun. Gazeteci hapse atıyor musun? Atıyorsun. Twitter'dan seni eleştiren bir yazı çıktığı zaman sabahın köründe polisler basıyor mu? Basıyor. Bir darbe dönemi yaşıyoruz. Hangi demokrasiden söz ediyor, hangi demokrasiden? O dönem tarihin altın sayfaları dönemidir. O dönem tek parti var ve dünyada tek örneği var tek parti döneminde bağımsız iradeyle çok partili hayata geçilmiştir 1946 yılında. Ve dönemin en güçlü insanı seçimi kaybettiği zamanda yürüyerek Çankaya’dan evine gelmiştir ve teslim etmiştir kazanan iktidara ve şunu söylemiştir, "bu yenilgi benim için en büyük zaferdir çünkü ben bu ülkeye demokrasiyi getirdim." Şimdi demokrasi var mı bizim ülkede? Hadi ben söylüyorum diyelim ki efendim muhalefet partisi demokrasi yoktur dedi. Bütün dünya Türkiye’de demokrasinin olmadığını zaten söylüyor. Fransız mallarını boykot edin diye vatandaşa çağrı yapıyorsun, bu vatandaşın Fransız malını alacak parası var mı hiç düşündün mü sen? Hiç düşündün mü sen bunu? Bakın 50 bin dolarlık çantayla askıda ekmeğin bir arada tartışılması hepimizin ortak bir şekliyle düşüncesini oluşturmalı. Bir tarafta askıda ekmek var, bir tarafta da 50 bin dolarlık çanta taşıma var. Nedir Allah aşkına bu? Ben bunu eleştirmeyecek miyim? Dünyanın her tarafında devleti yönetenler eşleriyle beraber toplumun gözü önündedir, toplum onlara bakar, onlar da topluma örnek olmak zorundadırlar. Bir daha söylüyorum, onlar da toplam örnek olmak zorundadırlar. Saray sosyetesi diye bir sınıf çıktı ortaya. Yeter artık ya! Sen taşıyacaksın 50 bin dolarlık çantayı, ben ağzıma bant çekeceğim niçin, hangi gerekçeyle? Benimle konuş. Seninle konuşuyorum cesaretin varsa gel, yüreğin varsa gel. Boyun var, posun var, niye karşıma çıkmıyorsun? Benimle konuşacaksan benimle gel hesaplaş.
Soru- Efendim "askıda ekmek, böyle bir şey yok Türkiye’nin gündeminde" dedi.
Soru- Evine ekmek götüremeyen yok ifadesi var Sayın Cumhurbaşkanının.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan ne diyecek arkadaşlar? 50 bin dolarlık çanta taşırsınız, Airbus’lara binersiniz, 13 tane uçağınız var, hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmayacak kadar sarayınız var. Arkadaşlar; adam sarayda bakıyor herkese herkesin ekmeği var, bakıyor herkesin karnı doymuş, bakıyor herkesin keyfi yerinde. Bakıyor herkes bir değil birkaç yerden maaş alıyor. Bakıyor, diyor ki, burada bir sorun yok. Ekmek, hani var ya Fransız devriminde "ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" diye, o dönemi yaşıyoruz biz yani. Askıda ekmek uygulamasını kim başlattı? Sayın Bahçeli başlattı. Niye başlattı? Evine ekmek götüremeyen insanlar var bu ülkede onun için başlattı. Doğru muydu? Doğruydu. Bir daha söylüyorum, doğru muydu? Doğruydu. Evine ekmek götüremeyen var mı? On binler var. Defalarca söyledim; ya arkadaş çöp konteynırlarından, pazar artıklarından geçimini sağlayan on binler var. Saray sana söylüyorum, on binler var. On binlerin saray artıklarından beslendiği bir Türkiye 21.yüzyılın Türkiye’si. Adamın dünyadan haberi yok. Sen kendi vatandaşına cumhur olacaksın, vatandaşından korkuyorsun, Anıtkabir’e gidiyorsun, yandaşları topluyorsun beni alkışlayın diye. Arkadaşlar, devleti yöneten bir kişi kendisini alkışlayacak adam toplarsa o devleti yönetemez artık. Türkiye bu noktada. Türkiye Cumhuriyeti devleti fiilen yönetilmiyor. Liyakat yok, ahlak yok, erdem yok, bilgi yok, hiçbirisi yok. Devlet yönetilmiyor, devlet savruluyor. Ama şunu da rahatlıkla söyleyebilirim, hiç kimse ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın; Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün bu olumsuzlukları aşacaktır, hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın, aşma konusunda da açık ve net söylüyorum en büyük güvence Cumhuriyet Halk Partisidir.
Teşekkür ederim.
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024