03.08.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ŞAVŞAT BELEDİYESİNİ ZİYARET ETTİ (3 AĞUSTOS 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ŞAVŞAT BELEDİYESİNİ ZİYARET ETTİ 
(3 AĞUSTOS 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karadeniz ziyaretlerinin ikinci gününde Şavşat Belediye Başkanlığı ziyareti öncesinde, 25 Ağustos 2016'da Şavşat’tan Ardanuç ilçesine gittiği sırada, kendisinin bulunduğu konvoya terör saldırısının yapıldığı Şavşat Soğuksu Yanıklı Mevkii'nde bir süre durdu. Saldırıda şehit olan Jandarma Er Fatih Çaybaşı için Artvin Ofroad Kulübü tarafından burada yaptırılan hayrata giden CHP lideri Kılıçdaroğlu, su içerek yüzünü yıkadı. Hayrat üzerinde yazılı olan 'Fatih Çaybaşı Hayratı' yazısını eliyle silen Genel Başkan Kılıçdaroğlu, daha sonra mısır satışı yapılan yere girerek esnafla sohbet etti. 


Daha sonra Artvin Şavşat Belediyesini ziyaret eden CHP lideri Kılıçdaroğlu, Başkan Nihat Acar ile bir süre görüştü.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Başkan Acar'ı ziyaretinin ardından belediye binası önünde vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Efendim hepinize merhabalar, bu taraftakiler torpilli gölgede kalıyorlar. Efendim Şavşat’a teşekkür etmeye geldim, hepinize yürekten teşekkür etmeye geldim, sağ olun, var olun. Artvin bu seçimlerde bir tarih yazdı. Biz hep “her şey çok güzel olacak” dedik, İstanbul için dedik ama Türkiye’nin her tarafında, Artvin’de de her şey çok güzel oldu. Bu güzelliği yaratanlar sizlersiniz, benim de görevim sizlere teşekkür etmek. Sağ olun, var olun diyorum.
Güzel bir Belediye Başkanı seçtiniz, o size hizmet edecek. Belediye Başkanı arkadaşlarıma şunu söylüyorum, Belediye Başkanımız da duyuyor, aynı şeyi diğer bütün Belediye Başkanı arkadaşlarıma söyledim. “Sana oy versin vermesin bütün vatandaşları kucakla, bütün vatandaşlara hizmet götür. Sadece eşit davrandığın zaman herkesin saygısını kazanırsın. Eşitsizliği bir yerde yap, fakir mahalleler varsa fakir mahallelere pozitif ayrımcılık yap, oraya biraz daha fazla hizmet götür, orada yaşayan insanların da hayat kalitesi biraz daha yükselmiş olsun” dedim. Dolayısıyla bizler hizmeti yaparken herkese eşit hizmet götürmek, ayrımcılık yapmamak, ötekileştirmemek üzere bir siyaset anlayışını inşa etmeye çalışıyoruz.
Yeni bir siyaset dili geliştirmeye çalışıyoruz, yeni bir siyaset anlayışını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Kavgalardan bıktık. Niye kavga ediyoruz? Bizim istediğimiz ne? Bizim istediğimiz şu; hepiniz vergi ödüyorsunuz, iyi de ödediğimiz vergiler nereye gidiyor, nereye harcanıyor bu paralar, kimlere veriliyor, kimler alıyor, kimler harcıyor, kaça harcıyor nedir bunları bilmiyoruz. Ama bunları bilmek vergi ödeyen herkesin hakkıdır. Benim de hakkım, sizin de hakkınız, tüyü bitmemiş yetimin de hakkı var. Dolayısıyla herkesin hakkının, hukukunun ve adaletinin korunması lazım. Eğer biz 450 kilometreye yakın bir kilometreyi hak, hukuk ve adalet için yürüdüysek bu ülkenin insanı için yürüdük, kendimiz için değil. Benim bireysel olarak hiçbir talebim yok, hiç kimseden hiçbir talebim yok. Ama ben şuna inanıyorum, eğer bu coğrafyada yani Türkiye’nin herhangi bir ilinde, ilçesinde, köyünde, mezrasında, dağında, tepesinde bir çocuk yatağa aç giriyorsa benim o gece huzur içinde yatma hakkım yok. Dolayısıyla ben bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasını istiyorum. Her evde bereket olsun istiyorum.
Bizim bireysel bir talebimiz yoktur. Ben diğer siyasiler gibi değilim, diğer siyasiler ayrı, onlara bir şey demek istemiyorum. Ama Türkiye yanlış siyasetten ötürü farklı yerlere sürüklendi. Yanlış siyaset, yanlış politika. Gerginliklerden bıktık usandık artık, kavgalardan bıktık usandık artık. Kavgalar sona ermeli, siyaset cep doldurma aracı değildir, siyaset köşeyi dönme aracı değildir. Siyasetin amacı vatandaşa hizmet etmektir, vatandaşa hizmet ediyorsanız siyasetçi olarak görevinizi yapıyorsunuz demektir. Diyorlar ki, Avrupa’nın en büyük havaalanını yaptık. Eyvallah, kaça yaptın kardeşim? Bilmiyorum. 600 milletvekili de bilmiyor, vali de bilmiyor, kaymakam da bilmiyor, Diyanet İşleri Başkanı da bilmiyor, Genelkurmay Başkanı da bilmiyor, Şavşat Belediye Başkanı da bilmiyor, hiç kimse bilmiyor. Niçin bilmiyoruz? Mademki parayı ben ödeyeceğim, mademki benim vergimle o parayı ödeyeceksin benim onu öğrenmeye hakkım yok mu? Niye benim hakkım yok? Bunun adı demokrasi mi? Hayır bunun adı tek adam rejimidir. Tek adam rejimi istemiyoruz, demokrasi istiyoruz. Herkesin düşüncesini özgürce söylediği, korkmadan kendi düşüncesini ifade ettiği, korkmadan, çekinmeden herhangi bir siyasi partinin Genel Başkanını rahatlıkla, huzur içinde eleştirebildiği, başıma bir şey gelir mi diye bir endişeye kapılmadığı bir demokrasi istiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Biz bunu yapabilir miyiz? Ankara’da yaptık, İstanbul’da yaptık, Adana’da yaptık, Mersin’de yaptık, buralarda yaptık. Önümüzdeki süreçte genel seçimlerde bütün Türkiye genelinde yapacağız. Allah’ın izniyle, sizlerin desteğiyle yapacağız.
Şavşat Belediye Başkanımızı dinledim içerde bir sürü sorunlar aktardı. Doğrudur her belediyenin sorunu vardır. İstanbul’un da, Ankara’nın da, İzmir’in de, Aydın’da, Hakkari’nin de, Diyarbakır’ın da, Şavşat’ın da, Kemalpaşa’nın da, Hopa’nın da her tarafın sorunları vardır. Sorunlar karşısında yılgınlığa kapılmak değil sorunları aşma konusunda beceri göstermek zorundayız. Dolayısıyla bizim Belediye Başkanlarımız sorunları aşmak için ellerinden gelen bütün çabaları gösterecekler. Aynı zamanda biz diğer belediyelerle de yani Şavşat Belediyesi diğer belediyelerle de kardeş olacak. Dediler ki, Şavşatlıların en çok yoğun olduğu Küçükçekmece Belediyesi Küçükçekmece’yle kardeş olalım. Notumuzu aldık Küçükçekmece’yle Şavşat Belediyesini kardeş belediye ilan edeceğiz. Göreceksiniz Küçükçekmece Belediye Başkanımızda buraya gelecek. Şavşat Belediye Başkanımızla el ele, kol kola gönül birliği içinde Şavşat’ın caddelerini gezecekler, vatandaşla sohbet edecekler. Varsa bir sorun gönül birliği içinde o sorunu çözmeye çalışacaklar.
Bir konuya daha değineyim. Özellikle AK Partiye oy veren vatandaşlarıma seslenmek isterim. MHP’ye oy veren ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Önce isterseniz ülkücü kardeşlerden başlayım, benim anladığım ülkücülük vatanını ve bayrağını seven herkes ülkücüdür. Ben de ülkücüyüm, vatanımı seviyorum, bayrağımı seviyorum, insanımı seviyorum, dağını seviyorum, kurdunu, kuşunu seviyorum, toprağını seviyorum, herkesi seviyorum, hiçbir ayrım yapmıyorum ve dolayısıyla ben kendimi bu ülke için çaba harcayan bir vatandaş olarak görüyorum. Ama ben devletin silah fabrikasının yabancı bir orduya satılmasına tahammül edemiyorum. Devletin silah fabrikasını yabancı bir orduya satıyorsan ve ona onay veriyorsan sen asla ve asla ülkücü olamazsın, milliyetçi olamazsın. Yabancıya silah fabrikası. Hadi şeker fabrikasını sattın, çimento fabrikasını sattın, Sümerbank’ı sattın, her şeyi sattın sıra geldi devletin silah fabrikasını satmaya. Nereye? Katar ordusuna. Niye satıyorsun ve ses çıkarmıyorsun, destek veriyorsun silah fabrikasını sat diye. Sonra ortalıkta milliyetçi diye gezineceksin. Yok kardeşim, milliyetçilik bu değildir. Vatanı parsel parsel satanlar milliyetçi olamazlar. Fabrikaları parsel parsel satanlar, yabancılara satanlar milliyetçi olamazlar. O nedenle söylüyorum ülkücü kardeşlerime, sizin vatansever olduğunuzu biliyorum, tepedekilerin politikalarını oturun açık yüreklilikle eleştirin. Dünyada hiçbir örneği yoktur bakın, dünyada kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan başka bir ülke yoktur Türkiye’nin dışında. Bunu defterimizin bir köşesine yazacağız.
AK Partili kardeşlerime de seslenmek isterim. Oy verdiniz 17 yıl sırtınızda taşıdınız. 17 yılın sonunda ne oldu? Sizin çocuklarınız işsiz niçin, 8,5 milyon işsiz var niçin? Devletin hazinesini damada teslim ettiler, devletin hazinesi damada teslim edildiğinde Allah aşkına senin yüreğin buna evet diyor mu, senin gönlün buna evet diyor mu, senin kalbin buna evet diyor mu? AK Parti iktidarları döneminde istihdam yaratacağız diye 15 ayrı proje açıkladılar, 15! Her projeden sonra işsiz sayısı arttı ama damat yerinde, sosyete damat. Bir eli yağda, bir eli balda, fakirlik fukaralık nedir bilmiyor, işsizlik nedir bilmiyor. Her şeyde “efendim hiç meraklanmayın bunu atlattık…” Atlattık da, mutfakta yangın var yangını söndür sen önce. Hayır yok, o taraklarda bezi yok neden? Çünkü mutfak nedir bilmez, yangın nedir bilmez, geçim nedir bilmez, işsizlik nedir bilmez, okula giden oğluna, kızına harçlık veremeyen bir babanın dramını bilmez, işsizlik nedeniyle meclisin bahçesine gelip kendisini yakan adamın derdini bilmez, ondan sonra der ki efendim memlekette her şey güllük gülistanlık.
Dolayısıyla AK Partili kardeşimin de düşünmesini isterim. Takım tutar gibi illa ben bunları getireceğim. İyi de 17 yıl sırtında taşıdın kardeşim, yeter de ya. Hepsi köşeyi döndü, hepsi. Saraylarda yaşamak nedir Allah aşkına? Ne var yani sarayda yaşadın? Sen vatandaşın arasına artık giremiyorsun. Bir ülkeyi yöneten kişi vatandaşının arasına giremiyorsa orada sorun var demektir. Bir ülkeyi yöneten kişi 3 bin polis, bilmem kaç bin arabayla, bilmem kaç tane helikopterle bir yere gidiyorsa onun artık vatandaşla ilişkisi kopmuş demektir. AK Partili kardeşimin de bunu düşünmesini isterim, bunu bilmesini isterim. Görüyor zaten, gözleri de görüyor, gönlünün de görmesini isterim. İşsizliğin ne olduğunu biliyorlar mı acaba? İşsizliğin bir felaket olduğunu biliyorlar mı acaba? İşsizliğin yoksulluk olduğunu biliyorlar mı acaba? İşsizliğin insanın onurunu zedelediğini biliyorlar mı acaba? İşsiz birisinin, cebinde para olmayan birisinin bir şehrin, bir köyün, bir mahallenin sokaklarında rahat gezemeyeceğini biliyorlar mı acaba? İşsiz bir babanın çocuğuna pantolon alamadı diye kendisini astığını biliyorlar mı acaba? Bir annenin dramını biliyorlar mı acaba? Çocuğunu yatağa aç yatıran bir annenin yaşadığı dramı bu saraydakiler Allah aşkına biliyorlar mı acaba? Yeter artık ya, yeter ya, vallahi de billahi de yeter! Millet artık öyle bir noktaya geldi ki iş yok, aş yok, güç yok. Dün Hopa’da bir kadın geldi, illa seninle konuşmam lazım diye. “Buyur anacağım konuşalım” dedim. “3 kızım var, 3’ü de üniversiteyi bitirdi 3’ü de işsiz. Ben okuttum, sen biliyor musun ben onları nasıl okuttum?” diyor. Ben biliyorum nasıl okuttuğunu, hangi sıkıntılara girdiğini, nasıl yaptığını, boğazından kestiğini, çocukları okusun, daha iyi hayat standardı yakalasın diye, kendisinden daha iyi yaşasın diye onun nasıl okuttuğunu, hani umutlarla okuttuğunu ben gayet iyi biliyorum. Kim iş verecek, onları düşünen kim? Hepinizin düşünmesi lazım. Oturup yeniden düşünmemiz lazım. Ne dedim? Yeni bir siyaset anlayışı. Herkesi kucaklayan bir siyaset anlayışı. Hiç kimseyi kimliğinden ötürü, inancından ötürü, yaşam tarzından ötürü ötekileştirmediğimiz bir siyaset anlayışı. Herkesin kimliği başımızın üstüne, herkesin inancı başımızın üstüne, herkesin yaşam tarzı başımızın üstüne. Peki derdimiz ne? Çocuğu işsizse iş bulacağız kardeşim. Siyasetin görevi budur zaten. Siyasetin görevi insanları kamplaştırmak değil ki, insanları birbirine düşürmek değil ki. Bunu yapacağız.  
Belediye Başkanımızı az önce makamında ziyaret ettim. Ona güveniyor musunuz, ona inanıyor musunuz? Biz de ona güveniyoruz ve ona inanıyoruz? Şavşat’ı da çok seviyoruz, olağanüstü güzel bir doğası var. Şavşat’ın benim hayatımda bir de özel bir anısı var. Burada bir terör saldırısına uğramıştım, bir güvenlik görevlimiz şehit olmuştu, o çeşmeye uğradık, o çeşmeden bir yudum su aldık. Allah rahmet eylesin diyoruz ona.
Dolayısıyla bizi hiç kimse yıldıramaz inandığımız davadan, inandığımız yoldan hiç kimse alıkoyamaz. Biz bu memleketin huzuru için, Türkiye’nin huzuru için ve hep birlikte huzur içinde yaşamak için yola çıktık. Önümüzde hangi engeller olursa olsun her türlü engeli kararlılıkla aşacağız, aşmak zorundayız ve birlikte aşacağız. Birlikte güzellikler içinde aşacağız ve Türkiye’yi bölgesinin gerçekten de en uygar, en dinamik, en güçlü ülkesi haline getireceğiz. Bizim kararımız bu ve bu kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
Ben Ankara’da, Başkan Şavşat’ta bu işi halledecek, birlikte yapacağız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.