19.01.2021
19.01.2021
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Küçükçekmece Belediyesi Sefaköy Kültür Merkezi’nde düzenlenen Apartman Görevlileri Buluşması’nın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. İstanbul İl Başkanımızdan sonra Sayın Başkan konuştu, Ahmet Bey. Bu tür toplantılarda olayın içinden gelen, sorunu yaşayan kişilerin düşüncelerini açıklamaları, medya önünde düşüncelerini açıklamaları son derece önemli. Sorunu yaşayan sizlersiniz, sorunu çözecek olanlarsa bizleriz yani siyaset kurumu. Elbirliği yaptığımız zaman sorun çözülür. Çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur, yeter ki sorunu yaşayanla yan yana gel ve onunla otur konuş.
Değerli arkadaşlarım, benim bir özelliğim var. Ben bu ülkede hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemem. Ben bu güzel ülkede hiçbir insanın çöp konteynırlarından yiyecek toplayarak beslenmesini istemem. Ben bu ülkede hiçbir kadının pazar artıklarından bir şeyler toplayıp çocuklarına götürmesini istemem. Ben bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasını isterim. Hangi görüşten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun, ortak paydamız olan bayrak ve vatan konusunda bir sorun yoksa ben herkesin sorununu çözmeye talibim ve amacım da bu. Benim faizcilerle bir işim yok, benim rantiyecilerle bir işim yok, onlar beni sevmezler. Benim fakirin fukaranın sorunuyla ilgilenmeyenle de benim bir ilgim yok.
Bu ülkede yaşıyorsak bu ülkede huzur olmalı, her evde bereket olmalı, her evde huzur olmalı. Birlikte yaşıyorsak herkesin karnı doymalı, herkesin işi aşı olmalı, herkesin sosyal güvencesi olmalı. Hiç kimsenin bir gelecek endişesi olmamalı. Kendisi için değil, ailesi ve çocukları için de gelecek endişesi olmamalı. Bunu sağlayacak kurumun adı ne? Bunu sağlayacak kurumun adı sosyal devlet. Sosyal devlet fakirin, fukaranın yanında duran devlettir. Sosyal devlet rantiyecinin, tefecinin yanında duran devlet değildir. Öteden beri en fakir, en sorunlu kesimleriyle ilgilendim. Taşeron işçileri, 1 milyonu aşkın taşeron işçisi vardı, hiçbir sosyal güvenceleri yok doğru dürüst. Onlara önce örgütlenin dedim, dernek kurdurduk onlara. Mücadele ettik, 4 yıl, 5 yıl mücadele ettik. 1 milyona yakını kadrosunu aldı. Emekliler geçinemiyordu, iki maaş ikramiye verin, bari hiç değilse Ramazan Bayramında, Kurban Bayramında torununa harçlık versin bu adam. Yıllarını verdi, alın teri döktü, ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu. Günün gerekirse 8 saatini, 9 saatini çalışarak geçirdi, emekli oldu. Açlığa mı mahkum edilir? Uzun mücadeleden sonra onu da sağladık.
Apartman görevlileri… Kardeşimiz Ahmet Bey gayet güzel kısaca söyledi. Devleti yönetenler acaba bir apartman görevlisinin evine gidip bir çay kahve içtiler mi, bir ziyaret ettiler mi? Devletin Hazine Bakanı, Maliye Bakanı gitti mi, Sosyal Güvenlik Bakanı gitti mi? Nasıl yaşıyor bu insanlar? Bu insanların güneş görmeye hakkı yok mu, bu insanların ağaç görmeye hakkı yok mu, bu insanların şehirde dolaşan kuş görmeye hakkı yok mu? Hakları var. O zaman neden bu haklarını teslim etmiyorla? Ben garibin gurebanın sözcüsüyüm, onu ifade edeyim. Hak arayanların sözcüsüyüm. Kim adaletten yana, haktan ve hukuktan yana bir eşitsizlikle karşılaşıyorsa bana haber vermesi yeterlidir. Bunun mücadelesini yapacağım. Bu mücadeleyi yaptığımız zaman siyasetçi olarak görevimizi yapmış oluruz. Eğer ben gözlerime bant çekip sadece tepedekileri görür, aşağıda milyonları görmezsem, onların yoksulluğunu görmezsem ben siyasetçi olarak görevimi yapmamış olurum. Sosyal devlet ne demek? Anayasada yer alan, değiştirilmesi dahi teklif edilmeyen bir madde. Bunun değiştirilmesi dahi teklif edilemez. O zaman sosyal devletin gereğinin yapılması lazım.
Başkan dedi ki, sorunlarımız yeteri kadar dile getirilmedi veya hiç siyaset kurumu dile getirmedi. Evet siyaset kurumu hiç dile getirmedi. Siyaset kurumu sizi görmedi, zaten görmek istemedi. Görmesi gereken sizsiniz. Sorunlarınızı bilmesi gereken sizsiniz. Londra’daki tefecilerin sorununu bilirler, sizin sorununuzu bilmezler. Beylerin, paşaların sorununu bilirler, sizin sorununuzu bilmezler. Bir maaş alır yetmez, iki maaş yetmez, üç maaş yetmez, dört maaş yetmez, beş ayrı yerden maaş alırlar; onların sorunlarını bilirler, sizin sorununuzu bilmezler. Niye bilmezler, hangi gerekçeyle bilmezler? Oy istemeye gelince varlar, sorun dinlemeye gelince yoklar. Ben size sorunlarınızı çözmek için hizmet etmek istiyorum. Bu kadar açık, bu kadar net. Ben sizden oy istemiyorum, altını çizeyim, oy sizin vicdanınıza aittir, gidersiniz beğenirsiniz, verirsiniz vermezsiniz ama ben politikacı olarak oy veren vermeyen herkesin sorununa talip olmak ve çözmek zorundayım. Yeni bir siyaset anlayışı bu. Yeni bir siyaset anlayışı, ahlaklı bir siyaset anlayışı. Siyasetin temelinde ahlak olmazsa hiçbir şey olmaz, ülkenin sorunları çözülemez. Siyasetin temelinde ahlak olması lazım. Milyonlarca üniversite mezunu, altını çiziyorum üniversite mezunu işsizse, bir kişi beş yerden maaş alıyorsa oturup düşünmemiz lazım. Vicdan denen bir şey var, ahlak denen bir şey var. Bunları düşünmemiz lazım.
Apartman görevlileri, sorununuz var mı? Elbette var. Örgütlenin. Sorun sizden mi kaynaklanıyor, siyasetten mi? İkimizden de kaynaklanıyor. Siz örgütlendiğiniz zaman güçlü olursunuz. Bakın sayınıza, Türkiye genelinde en az 1 milyon kişisiniz siz, en az. 1 milyon kişi bir araya gelip ses çıkardığınızda Türkiye’yi sallarsınız. Taşeron işçileri nasıl örgütlediysek, dedik ki, “dernek kurun kardeşim, dernek kurun, sesinizi çıkarın, ben sizin sözcünüz olacağım.” Nerede? Mecliste, meydanda, sokakta, parkta, lokantada her yerde derdinizi anlatacağım ve siz kadro alacaksınız. Yine bir araya gelin, dernek kurun, örgütlenin, bir araya gelin sorunlarınızı anlatın, temsilcilerinizi seçin. Her yerde sözcünüz olacağım. Gerekirse sizin sözünüzü TBMM’de grupta kürsüye çıkaracağım, herkes dinlesin. Sorunu yaşayan sizsiniz değerli arkadaşlarım. Ben sizin çocuklarınızın da iyi beslenmesini isterim, iyi okullara gitmesini isterim. Hiçbir eğitim sorunuyla karşılaşmamalarını isterim. O çocuklar bizim çocuklarımız, bu ülkenin çocukları, yarın büyüyecekler, okuyacaklar, bu ülkeye hizmet edecekler.
Dolayısıyla bizler ortak hareket etmek zorundayız, sorunların çözümü konusunda ortak hareket etmek zorundayız. Hiçbir ayrım yapmamak zorundayız. Ayrım yaptığımız zaman toplumu böleriz, toplumu ayrıştırırız. Ayrımı nerede yaparız? Şurada yaparız, kardeşim bu çocuk neden beslenemiyor, bu aile neden geçinemiyor, bu çocuk üniversiteyi bitirdi neden iş bulamıyor? Burada sorarız sorumuzu, deriz ki bu sorunun çözülmesi lazım.
Siyaset kurumu nedir? Siyasetçi zengin olmak için siyasete atılmaz, köşeyi dönmek için siyasete atılmaz, vurgun yapmak için siyasete atılmaz. Siyasetçi o ülkede yaşayan insanların sorunlarını çözmek için siyaset yapar. Siyasetçinin görevi budur. Sorunları çözmeyip sorunları büyütüyorsanız, sorunları çözmeyip sorunları bir memleket meselesi haline getiriyorsanız siz bu memlekete hizmet etmiyorsunuz demektir. Hepimizin oturup düşünmesi lazım, hepimizin, ben dahil. Memleketin gidişatından evet memnunuz diyorsanız bir sorun yok. Memnun değiliz diyorsanız oturup düşünmemiz lazım. On milyonu aşkın işsizimiz var, on milyonu aşkın. Müthiş dramlar var, intiharlar var.
Bakın değerli kardeşlerim, İzmir’de bir deprem yaşadık. Gittim İzmir’e, İzmir’de kimlerle toplantı yaptım çoğunuzun haberi yoktur. İlk toplantıyı apartman görevlileriyle yaptım. Diyeceksiniz ki ne oldu da birdenbire apartman görevlileriyle yaptın? Kardeşim evleri yıkıldı, bu insanların gidecek yeri yok, evleri de yok bunların. Bina çökmüş, perişan vaziyetteler, herkes taşınmış bir yere, bu insanların evleri yok ve işlerinden de oldular. Evi yıkılan, apartmanı yıkılıp işsiz kalan bütün apartman görevlilerine iş bulduk, hepsine. Belediye Başkanlarının huzurunda yaptım toplantıyı. Apartman görevlilerini çağırdım herkes derdini anlattı; binamız yıkıldı diyor, çoluk çocuk dışarıda kaldık, gidecek yerimiz yok, işverenimiz de yok. Bunlara iş bulacaksınız kardeşim, belediyede iş bulacaksınız, bir şekliyle bu insanlar geçinecek dedim. Bakın ilk toplantıyı yaptığım kişiler onlar. Evsiz barksız kalan kişiler onlar. Biz birbirimizin sorununa sahip çıkmak zorundayız. Bunu yaptığımız zaman büyümüş oluruz, bunu yaptığımız zaman kendi ülkemizde huzur içinde yaşamış oluruz. Çalışmak kadar değerli bir şey yoktur. Apartman görevlisinin normalde yasaya göre çalışma süreleri belli ama ben de biliyorum siz de biliyorsunuz, bir apartman görevlisi neredeyse 24 saat çalışır. Onun doğru dürüst bir aylık almaya hakkı var mı? Var. Geçinmeye hakkı var mı? Var. Tasarruf yapmaya hakkı var mı? Var. Kıdem tazminatı almaya hakkı var mı? Var. Sigortasının düzenli her ay 30 gün üzerinden yatması gerekiyor mu? Gerekiyor. Ama benim görüştüğüm pek çok apartman görevlisi birisi kalktı şunu söyledi, bir kadın şunu söyledi: “Benim sigorta primim 15 gün yatıyor ama ben 1 ay çalışıyorum. Korkudan apartman yöneticisine diyemiyorum neden 30 gün yatırmıyorsunuz diye. Söylesem işimden olacağım gidecek yerim de yok.” Haklı mı? Haklı. Bu neyi getiriyor? Beraber olmamanın getirdiği zayıflığı getiriyor. Sendika olsa bir iş yerinde bütün işçiler birleşir grev yaparsınız. Siz apartmana karşı nasıl grev yapacaksınız, nasıl hak isteyeceksiniz? Yönetici der ki, işine son verdim kardeşim. Ne yapacaksınız? O nedenle bir araya gelip örgütlenmeniz lazım. Birlikten kuvvet doğar. Size her türlü desteği veririz, hiç endişeniz olmasın.
Belediye Başkanlarımızla ilgili de Ahmet Bey bir şey söyledi, Belediye Başkanlarımız da bu konuya eğilsinler diye. Apartman görevlilerinin kaldıkları yerler ile ilgili olarak bir şeyler yapsınlar diye. Belediye Başkanı arkadaşlarımdan bazıları burada, Sayın Ekrem Başkan’la da görüşeceğim. Evet kaldığınız yerler iyi yerler değil, nem var, sağlıklı koşullarda değilsiniz çoğu zaman, çocuklar iyi koşullarda beslenemiyor, yatamıyor, okuyamıyor, sorunlar var, bunların aşılması lazım. Belki yeni ruhsatlar verilirken bu ruhsatlarda apartman görevlisinin yerinin özel olarak belirlenmesi ve tanımlanması lazım. Bu çerçevede bir çalışmanın yapılması lazım. Hepimizin insani koşullar içinde çalışması lazım. Çalışmak kadar değerli bir şey yoktur. Alın teri kadar değerli bir şey yoktur. Alın terinin karşılığını almak kadar da değerli bir şey yoktur. Ama bütün bunların insani koşullarda olması lazım. Biz bunları yapmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, izin hakkınızı yeteri kadar kullanabiliyor musunuz? Kıdem tazminatı hakkınızı alabiliyor musunuz? Çocuklarınızı rahat okula gönderebiliyor musunuz? Dinlenme imkanlarınız sağlanabiliyor mu? Pek çok hakkınız var. Yasalar bu hakkı vermiş size ama bu hakları alma veya tanıma, apartman yöneticisi tarafından tanıma konusunda sorun var. Bu sorunu aşmanın yolu beraber olmaktır, birlik olmaktır, ortak ses çıkarmaktır. Apartman yöneticisiyle gerekirse siz değil, sizi temsil eden sendika veya derneğin başkanı konuşmalı, burada böyle bir haksızlık yapılıyor denmeli. Tabi kavga değil, önemli olan kavga yaratmak değil, önemli olan sorunun çözülmesine katkıda bulunmaktadır. Bu yapıldığı takdirde pek çok sorun aşılabilir. Biz her zaman yanınızdayız, her zaman, hiç endişeniz olmasın. Bir telefon kadar yakınız size. Beni ararsınız, Belediye Başkanımızı ararsınız, İl Başkanımızı ararsınız, Büyükşehir Belediye Başkanımızı ararsınız, hep yanınızda olacağız.
Benim ilkem şu, bu ülkede herkesin huzur içinde yaşayacağı güzel bir Türkiye’yi inşa etmek. Güzel bir Türkiye, demokrasi içinde. Demokrasi olmazsa bunların hiçbirisi olmaz. Demokrasi aynı zamanda hak isteme rejiminin adıdır. Haksızlığa uğradığım zaman hakkımı isteyebilmeliyim, yasalardan gücümü almalıyım, örgütlenmeden gücümü almalıyım, bunun adı demokrasidir. Ben hak isterken, birisi enseme vurup hak isteyemezsin derse orada demokrasi yoktur. Demokrasi o açıdan çok değerlidir, nefes gibidir, hava gibidir, teneffüs ederiz. Dolayısıyla biz hak ararken de, demokrasi içinde, kırmadan, dökmeden, demokrasi içinde hakkımızı aramalıyız.
Sizden bir isteğim daha var. Lütfen siyasi partilerin dünyaya ve insana bakış açısını gözden uzak tutmayın. Nasıl bakıyoruz dünyaya, insanımıza nasıl bakıyoruz, Türkiye’ye nasıl bakıyoruz, komşularımıza nasıl bakıyoruz? Memlekette huzur ama komşularımızda da huzur istiyoruz. İnsan kanının döküldüğü bir rejim rejim değildir. Eğer insan Allah’ın yarattığı en değerli varlıksa o varlığa hepimizin saygı göstermesi lazım. İslam coğrafyasını görüyorsunuz; kan var mı, var, gözyaşı var mı, var, acı var mı, var. Peki İslam coğrafyasında bu kan, bu acı, bu gözyaşı yaşanırken silahları kim veriyor bunların eline, kim veriyor? Egemen güçler veriyor, ‘beyler birbirinizi öldürün.’ Niçin? Bana alttaki petrol lazım diyor, siz değil. Hepimiz nasıl kendi sorunumuza sahip çıkıyorsak komşuların sorununa da sahip çıkmak zorundayız. Bir apartmanda bir tane huzursuz insan varsa o apartmanda herkes huzursuzdur. Bunu en iyi siz bilirsiniz. Huzuru kendi ülkemizde, kendi apartmanımızda, komşuda, kendi mahallemizde ve Türkiye coğrafyasının bütün komşularında sağlamak zorundayız. Onun için Mustafa Kemal Atatürk “yurtta sulh cihanda sulh” demiş. Barış kadar değerli bir şey yoktur. Peki yurtta sulh cihanda sulh diyen kişi nereden gelmiş? Bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiş, düşünebiliyor musunuz bütün hayatı. Bütün acıyı görmüş, savaşın acımasızlığını görmüş. O nedenle barış demiş, o nedenle huzur kadar değerli bir şey yoktur demiş. Siz kendi apartmanınızda huzurun ve barışın da bir anlamda en önemli aktörüsünüz. O apartmanda nelerin olduğunu, kimlerin olduğunu, Başkanın ifade ettiği gibi, sadece orada değil onların Anadolu’daki bağlantılarını dahi en iyi bilenler sizlersiniz. Sizler bu coğrafyanın aslında bir anlamda sözcüsüsünüz. Sizi siyaset kurumu görüyor mu? Asıl soru bu. Siyaset kurumu görüyor mu? Hepimiz her gün görüyoruz, aynı apartmanda herkes görüyor ama siyaset kurumu sizi görmüyor. Niye görmüyor? Kişi başına gelir sizlerde 50 bin, 60 bin dolar da onun için mi görmüyor, niye görmüyor sizi? Görmesi lazım.
Sözlerime başlarken ne dedim? Bu ülkedeki bütün garibanların, sorun yaşayan herkesin sözcüsü olmaya talibim, sözcüsü olacağız. Unutulan insanların, hepimizin her gün gördüğü ama görmezlikten geldiği insanların sözcüsü olmak zorundayız. Bunların sayısı milyonlar. Bunların sözcüsü olmazsanız sorunlarını çözemezsiniz. Güç vereceksiniz, cesaret vereceksiniz ve sorunları çözeceksiniz.
Sizden isteğim ne? İsteğim şu; önce Allah’a güveneceksiniz, sonra kendinize güveneceksiniz, sonra sizin sözcünüz olan bize güveneceksiniz. Beraber çözeceğiz bunları biz, birlikte çözeceğiz.
Kimse memleketi sahipsiz hissetmesin, görmesin. Bu memleketin asıl sahibi sizlersiniz. Sessiz çoğunluktur bu memleketin asıl sahibi sessiz çoğunluktur. Bu memleketin sorununu yaşayan sizlersiniz. Tasada ve kıvançta beraber olmak zorundayız, birlikte olmak zorundayız, beraber üzüleceğiz, beraber sevineceğiz. O zaman millet oluruz, o zaman ayrımcılık biter, o zaman kavga biter. Sorunlarımıza hep birlikte sahip çıkarsak bunları çözeriz. Bütün bunların altyapısı var anayasa diyor. Okuyum ben size anayasayı; ‘Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir’ doğru mu? Evet herkesin hakkı ve ödevidir. Çalışmak anayasada hüküm altına alınmış. Ama devlet ne yapar diyor. Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır diyor. Ne? Anayasa diyor. Alıyor mu? Almıyor. Niye almıyor? Bu anayasa benim anayasam değil mi? Bu anayasaya girmişse bu hüküm işsizleri korumak, çalışma hayatındaki dengeyi sağlamak. Bunun önlemini almak kimin görevi? Devleti yönetenlerin görevi. Alıyorlar mı? Almıyorlar. Soru şu, niye almıyorlar? Sen önlem almazsan ben sana oy vermem diyebilmeliyiz, bu cesareti gösterebilmeliyiz. Benim çocuğum işsiz, doğru bir sürü çocuk var işsiz. 10 milyonu aştı Türkiye’deki işsiz sayısı. Bana söyler misiniz işsizliği önlemek için hangi tedbirler alındı? Bir siyasi iktidarın başarısı neye bağlıdır? Bir siyasi iktidarın başarısı yarattığı istihdama bağlıdır. Almanya’da arıyorsunuz çalışacak adam yok. Nereden dışarıdan geliyor çalışanlar. Ekonomi politikaları o kadar mükemmel gidiyor ve o kadar dengeli Almanya coğrafyasına dağılıyor ki çalışacak Alman bulamıyorlar dışarıdan işçi ithal ediyorlar. Biz? Bizim gençlerimiz diyor ki, Türkiye’de iş yok yurtdışına gideceğiz. Niye bizde iş yok, neden istihdam yaratılmıyor, neden bizim bütün vergilerimiz Londra’daki bir avuç tefeciye gidiyor, neden milyarlarca doları oraya ödüyoruz biz? Milyarlarca doları bir avuç kişiye öderken bu parayı kim ödüyor? Hep beraber ödüyoruz sizlerde ödüyorsunuz. En ağır yükü bu ülkenin vatandaşı ödüyor. Vergiyi niye veririz? Devlet yatırım yapsın diye değil mi? Herhalde tefecilere faiz ödesin diye değil. Kaç lira faiz ödüyoruz? Milyarlarca dolar. Kim alıyor bu paraları? Bunları siz sorgulamak zorundasınız. Dolar sabit kalsın düşmesin diye 128 milyar dolar sattılar Merkez Bankasının kasasından. Sordum, bu 128 milyar doları kime verdiniz, kim satın aldı? Apartman görevlileri satın almadı, işçiler satın almadı, memurlar satın almadı, emekliler satın almadı kim aldı bu 128 milyar doları? Kime gitti bu 128 milyar dolar? Ben cevabını bilmiyorum, meclisteki 600 milletvekili de bilmiyor. Sizler zaten hiç bilmiyorsunuz.
Dolayısıyla hepimize düşen bir görev var düşünmek. Yeni bir siyaset anlayışını bu ülkeye getirmek zorundayız. Ahlaklı bir siyaset anlayışı ahlaklı, adaletli olacak, devlet liyakatle yönetilecek. Liyakat ve adalet kardeş kelimelerdir. Bunları yaptığımız zaman Türkiye’nin önünde hiçbir güç durmaz yeter ki ahlaklı bir siyaset olsun, yeter ki halkını, milletini düşünen bir siyaset anlayışı olsun, yeter ki kibirden uzak sade vatandaşla oturup konuşabilecek bir siyaset anlayışı olsun. Bunu yaptığımız zaman Türkiye’yi büyütürüz ve bütün sorunlarımızı çözeriz.
Ben hepinize teşekkür ederim, hepinize saygı duyuyorum neden biliyor musunuz? Alın teri döküyorsunuz. Aldığınız her kuruş ananızın ak sütü kadar helaldir çünkü. Alın teriyle alıyorsunuz. 8 saat diyorlar bazen 10 saat çalışarak alıyorsunuz. Evinizi su basıyor nemli ama o koşullarda bile bir sakinin gidip ihtiyacını karşılayabiliyorsunuz. Onlarda size minnet borçlu, öyle olmak zorunda. Karşılıklı anlayış içinde sorunlarımızı çözmek zorundayız. Kavga değil huzur içinde, barış içinde, karşılıklı güven içinde, birbirimize güvenerek sorunları aşmak zorundayız.
Bu çerçevede sizleri burada görmekten büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim Sayın Başkan. Size ve bütün arkadaşlara şükran borçluyum. Unutmayın Ankara’da bir kardeşiniz var. Diyeceksiniz Ankara’da Kılıçdaroğlu diye bir kardeşim var bizden birisi, bizi bilen birisi, bizi savunan birisi, bizim sorunlarımızı dile getiren birisi diyeceksiniz. Siz bunu söylediğiniz zaman ben bundan büyük bir gurur duyacağım evet bütün apartman görevlileri benim kardeşim ve bende onların sözcüsü olmaktan onur duyuyorum.
Hepinize şükran borçluyum, sağ olun, var olun değerli arkadaşlarım.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024