04.04.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA GİMAT ESNAFIYLA BİR ARAYA GELDİ

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA GİMAT ESNAFIYLA BİR ARAYA GELDİ 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bütün yetkileri bir kişiye verdiğinizde o bir kişiyi herhangi bir devlet, şahıs, cemaat, grup neyse, o bir kişiyi ikna ettiğinde, kandırdığında veya satın aldığında 24 saat içinde en geç Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirir. Bu olur mu diyeceksiniz? Size tarihten bir örnek vermek isterim, Çanakkale Savaşını hepimiz biliyoruz. Çanakkale’de o toprakların her karışında şehitlerimizin kanı var, gazilerimiz var. 13-14 yaşında çocuklarımız gidip şehit oldu. Ama bir destan yazdılar, 7 düvele karşı Çanakkale geçilmez oldu. Sonra bir kişiye bir yetki verildi, gitti bir anlaşmayı imzaladı, o devletlerin tamamı tek kurşun atmadan Çanakkale Boğazını geçti, geldi Dolmabahçe Sarayının önünde demirledi. Bir kişiye verilen yetkinin bir ülke için nasıl bir felaket getirdiğinin tarihte bundan daha güzel bir örneğini göremezsiniz” dedi.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara GİMAT Esnafıyla bir araya geldiği toplantıda şöyle konuştu:



Sevgili kardeşlerim, izin verirseniz size kardeşlerim diyeyim. Samimi ve güzel bir toplantı gerçekleştireceğimize inanıyorum. Az önce arkadaşlar bir not getirdiler. Şırnak’ta 3 şehidimiz, 5 yaralımız var. Terörden bıktık, terör olmasın diye bizden ne istedilerse, altını özenle çiziyorum ne istedilerse her türlü desteği verdik. Çünkü terör ortak sorunumuz, terörün sağı, solu olmaz. Kim hangi gerekçeyle yapıyorsa yapsın, teröre karşı hepimizin milli bir duruş sergilemesi lazım. Bıktık artık bundan. Yine açıklıkla ifade ediyorum ne isteniyorsa bizden, ya şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın hepsini yapmaya hazırız. Yeter ki bu terör belasından bu ülkeyi kurtarmış olalım. Kurtaracağız inşallah. El birliğiyle, gönül birliğiyle kurtaracağız.

DİLİNE HAKİM OLAMAYAN MEMLEKETİ İYİ YÖNETEMEZ

Değerli arkadaşlarım, GİMAT ailesiyle beraberim. Sayın Başkan son derece güzel, şık bir konuşma yaptı. Sonundan başlayayım istersen Sayın Başkanım. Barış dilinden söz etti, barışa, huzura ihtiyacımız doğrudur. Bu memleketin en çok huzura ihtiyacı var. Kullanacağımız dil çok ama çok önemlidir. Her seferinde bu referandum sürecinde de, olan olaylarda da hep şunu söyledim. Diline hakim olamayan memleketi iyi yönetemez. Nokta. Demek ki, önce dilimize hakim olacağız. Diline hakim olamayan memleketi iyi yönetemez. Milli iradenin üzerinde hiçbir güç yoktur değerli arkadaşlarım. Öyle asarım, keserim, denize dökerim bunlarla olmaz arkadaşlar. “Hayır oyu kullananlar teröristtir” diye suçlama yapıldı, çıktım şunu söyledim ben. “Evet oyu kullananın da, hayır oyu kullananın da başımın üstüne yeri vardır” dedim, nokta. Evet referandum yapıyoruz, vatandaşımız sandığa gidecek, aklında ölçecek, tartacak, biçecek, vicdanının sesini dinleyecek ya “Evet” diyecek veya “Hayır” diyecek. Hiçbir zaman kimseyi suçlamadık, suçlamadım da. Hiçbir arkadaşımın da suçlamasına izin vermem ve doğru da bulmam. Bakın söylüyorum, izin vermem ve doğru da bulmam. Bir referandum yapıyoruz. Kavga yapmıyoruz değerli arkadaşlarım, referandum yapıyoruz. Bir anayasa değişikliği geliyor, anayasa değişikliğini anlatacağız, konuşacağız, tartışacağız, bir araya geleceğiz nedir, ne getiriyor, ne götürüyor oturacağız sonra gidip kararımızı vereceğiz. Ne zaman? 16 Nisan’da.

ASARIM, KESERİM... LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ

Dolayısıyla her arkadaşımın, her siyasetçinin diline hakim olması lazım, dilini kontrol etmesi lazım. Sadece içerde değil, dışarısı içinde öyle olması lazım. Üç tane alkış geldi diye diline hakim olamamak doğru değildir. O zaman o siyasetçi çabuk gaza gelir ve memleketi felakete götürür. Sağduyulu olmak, artıyı, eksiyi bir arada görmek, bir arada tartmak hepimizin görevidir. O nedenle konuşmayı tasvip etmediğimi dün televizyonların genel yayın yönetmenlerinin önünde de söyledim. Doğru bulmuyoruz. Bu memleketin huzura ihtiyacı var. Birlikte yaşama irademizi ortaya koymak zorundayız. Biz dostu çok olan bir ülke değiliz arkadaşlar. Kim bizim dostumuzdur diye dönüp geriye baktığımızda tarihsel sürece bakacağız. Milli Kurtuluş Savaşında bize kim yardım ettiyse gerçek dostlarımız onlardır. Onun dışında ne vardır? Ülkelerin çıkarları vardır. Kim söylüyor? İngiltere’nin meşhur dışişleri bakanı söylüyor. Dönemin Churchill’i Başbakanı söylüyor. İngiltere’nin dostuna, “İngiltere’nin dostları yok, İngiltere’nin çıkarları var” diyor. Devletlerin çıkarları vardır. Devletler dış politikalarını çıkarları üzerine inşa ederler. Kavga etmezler o nedenle. Asarım, keserim, vururum, öldürürüm, şuraya giderim, buraya giderim. Lafla peynir gemisi yürümez.

O açıdan Sayın Başkan, barış dili konusundaki duyarlılığını GİMAT esnafı olarak dile getirdiğiniz için size şükran borçluyuz. Bunu açıklıkla, rahatlıkla ifade edeyim.

BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ HEPİMİZİ İLGİLENDİRİYOR

Şimdi ben anayasa değişikliği konusundaki düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım ama şunu bilmenizi isterim. Bu saatten sonra, yani şu cümleden sonra Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak değil, bayrağını seven, vatanını seven, ülkesini seven, bir arada yaşama iradesini savunan, demokrasiyi savunan bir vatandaş olarak konuşuyorum. Diyeceksiniz ki, neden partinin Genel Başkanı olarak konuşmuyorsun. Olay bir parti meselesi değil arkadaşlar. Olay bir seçim meselesi de değil. Olay bir kişi meselesi de değil. Bir anayasa yapıyoruz. 12 Eylül 1980 anayasası, 82 anayasası kaç yıldır yürüklükte? 1982 – 2017. Bu anayasa değişikliği geçerse sonu belirsiz bir süre yürürlükte kalacak bir dahaki değişikliğe kadar. Bir zaman dilimi var mı? Hayır. Bir kişi dilimi var mı? Hayır. Bir parti dilimi var mı? Hayır. O zaman biz anayasa değişikliğini hangi partiden olursak olalım, hangi kimlikten olursak olalım, hangi yaşam tarzından olursak olalım, hangi bölgede yaşıyorsak yaşayalım, ister mühendis olalım, ister esnaf olalım, ister işçi olalım, ister sendikacı olalım, ister memur olalım, ister üniversitede profesör olalım, hepimizi ilgilendiren bir düzenleme. İster bir siyasi partinin üyesi, ister bir siyasi partinin gönüllüsü, isterse hiçbir partiye üye olmayan ama seçimden seçime giden, oy kullanan bir vatandaş olarak düşünelim. Bu anayasa değişikliği hepimizi ilgilendiriyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI BİZİM ORTAK PAYDAMIZDIR

Ne var bu anayasa değişikliğinde? Çok zor şeyler yok arkadaşlar, topu topu 18 madde. Kendimize soru soracağız aklımızla tartacağız, ölçeceğiz. Mesela şu soru; Cumhurbaşkanı taraflı mı olsun, tarafsız mı olsun? Cumhurbaşkanı tarafsız olsun, milleti temsil etsin, 80 milyonu temsil etsin, bütün vatandaşları kucaklasın diyorsanız gideceksiniz bu anayasa değişikliğine “Hayır” oyu kullanacaksınız. Bu kadar basit. Bunun bir partiyle ilgisi var mı? Yok. Kişiyle ilgisi var mı? Yine yok. Bir dönemle ilgisi var mı? Hayır yok. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Cumhurbaşkanları tarafsız mı olmuş? Tarafsız olmuş. Efendim Cumhurbaşkanı “Hayır” çıkarsa makamı tartışılır. Niye tartışılsın? Cumhurbaşkanını kim seçti? Biz seçtik, millet seçti. Milletin seçtiği bir konu, bir seçim tartışma konusu olur mu? Hayır olmaz. Milletin tercihine herkes saygı duymak zorundadır. Biz de saygı duyacağız. Dolayısıyla, hani makamını tartışma konusu yapmak asla değil.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim. Neden Cumhurbaşkanlığı tarafsız olmalıdır neden? Çünkü Cumhurbaşkanlığı bizim ortak paydamızdır. Neden? 80 milyonu temsil eder. Neden? Arabasında Türk bayrağı taşır. Neden? Türkiye Cumhuriyetini temsil eder. O zaman siz ben A partisindenim o başka partiden seçildi ben onu Cumhurbaşkanı saymıyorum diyemezsiniz. Ne zamana kadar? Tarafsızlığını koruduğu sürece kimse bir şey diyemez. Sayın Abdullah Gül seçildi değil mi, TBMM’de seçildi. Bazı partiler “Evet” dedi, bazı partiler “Hayır” dedi. Ama gitti koltuğuna oturdu, tarafsızlığı konusunda güven verdi topluma. Herhangi bir tartışma oldu mu? Hayır olmadı. Sayın bir kişiliği var mı? Saygın bir kişiliği var. Makamı var mı belli bir yerde? Makamı var. Vatandaşın gönlünde makamı var. Bir şey diyor muyuz? Bir şey demiyoruz. Bizi davet ettiği zaman gittik mi? Gittik. Bizim görüşümüzü istediği zaman söyledik mi? Söyledik. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığı onun milletin ortak değeri olmasını sağlıyor. Eğer siz tarafsızlıktan koparırsanız milletin ortak değeri olmaktan çıkarmış olursunuz. Nedir bizim ortak değerlerimiz? Bayrağımız bizim ortak değerimiz, demokrasi bizim ortak değerimiz, vatanımız bizim ortak değerimiz, birlikte yaşama iradesi bizim ortak değerimiz. Dolayısıyla biz ortak paydamızı ne kadar büyütürsek ülkede barışı ve huzuru da o kadar sağlamış oluruz.

MİLLİ İRADEYİ FESİH YETKİSİNİ BİR KİŞİYE VERELİM Mİ, VERMEYELİM Mİ?

Geçiyorum bir başka konuya. Anayasa değişikliğiyle Sayın Cumhurbaşkanı seçilecek olan Başkana arzu ettiği zaman ve hiçbir gerekçe göstermeden meclisi feshedip seçime götürme yetkisi veriyoruz. Bu doğru mu, yanlış mı? Bunu düşünmemiz lazım. Mevcut anayasada da var bu. Ama mevcut anayasada şöyle der; seçimlerden sonra 45 gün içinde hükümet kurulamazsa Cumhurbaşkanı memleket hükümetsiz kalmasın diye meclisi feshedip erken seçime götürebiliyor. Gerekçesi var nedir? Türkiye hükümetsiz kalmasın. Yeni düzenlemede? Hiçbir gerekçe göstermeye gerek yok, çünkü zaten hükümet var. Hiçbir gerekçe olmadan arzu ettiği zamanda ve arzu ettiği zaman diliminde seçime götürebilir.

Şimdi bazı arkadaşlar haklı olarak şunu düşünebilirler, ne olacak Sayın Cumhurbaşkanı meclisi feshedip seçime götürsün. Şu soru çok önemlidir, TBMM milletin iradesiyle seçilip parlamentoya giden insanlardan oluşuyor. Yani temsili esas var. Milli irade orada temsil ediliyor. Milli iradeyi fesih yetkisini bir kişiye verelim mi, vermeyelim mi? Sorun budur. Deniyor ki, seçime gittiği zaman kendisi de seçime gidecek. Olabilir. Ama sorun kendisiyle beraber seçimin olup olacağı sorunu değil. Sorun bir kişiye milli iradeyi feshedip etmeme yetkisi verelim mi, vermeyelim mi? Sorun budur. Bu yetki 1924 Anayasası görüşülürken Mustafa Kemal Atatürk’e verilmek istenir. İki genç milletvekili kürsüye çıkarlar derler ki, “Biz Mustafa Kemal Atatürk’ü çok seviyoruz, bu ülke için neler getirdiğini de çok iyi biliyoruz. İyi bir komutan, iyi bir devlet adamı, Türkiye’nin kurtarıcısı ama bizi buraya Mustafa Kemal Atatürk değil, bizi buraya millet seçip gönderdi. Milletin seçtiği bir millet meclisini Mustafa Kemal Atatürk’te olsa feshedemez” demişlerdir ve reddedilmiştir. Şimdi biz milli tarihimizin en önemli sayfalarından birisi olan bu değeri bu anayasa değişikliğiyle yok ediyoruz. Dolayısıyla hepimizin düşünmesi lazım. Benim sorunum değil tek başına, tek başına sizin de sorununuz değil. 80 milyonun ortak sorunudur. Oturup düşüneceğiz, ona göre karar vereceğiz. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Yine hayır. Bir başkan gelir çok zekidir, akıllıdır böyle bir şeye tevessül etmez, öbürü gelir der ki yok arkadaş ben buna uymuyorum. Ben yarın sabah kalktım mecliste beni eleştirmişler bu meclisi feshediyorum diyebilir mi? Diyebilir. Yetkisi var mı? Yetkisi var. Bu kadar büyük bir yetkiyi bir kişiye vermek doğru mu? Doğru değil. Bunun düşünülmesi lazım.

BU BİR PARTİ MESELESİ DEĞİL, ANAYASALAR TOPLUMSAL UZLAŞMA BELGELERİDİR

Geçiyorum başka bir konuya. Sayın Cumhurbaşkanı yeni seçilecek modelde Başkana devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili karar almada tek yetkili yapıyoruz. Ne demek bu? Şu demek; kaç bakanlığımız var? Diyelim 15 tane. Kim belirliyor bunu? TBMM. Her bakanlığın kanunu vardır. Bir kişi Sayın Cumhurbaşkanı ben yeni bir bakanlık kuruyorum diyemez. Milli irade, 550 milletvekili bir araya gelir, bakanlıklar görüşülür, tartışılır ve ona göre her bakanın, müsteşarın, genel müdürlerin, bakanlığın, şeflerin, şube müdürlerinin hepsinin görevleri orada vardır. Kim belirliyor? Milli irade. Kim? TBMM. Yeni önerilen modelde bu bir kişi belirliyor bunu Sayın Başkan. Ben 50 tane bakanlık isterim diyebilir. Hiç bakanlık istemiyorum da diyebilir. 50 yetmez 500 tane bakanlık kuracağım diyebilir. Nasıl öğreneceğiz bunu? Resmi Gazetede bir sabah yayınlandığında öğreneceğiz. Çünkü mecliste hiç tartışılmayacak ve hiç görüşülmeyecek. Bu doğru mudur, yanlış mıdır? Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Hayır. Neyle ilgisi var? Demokrasi standardıyla ilgisi var. O zaman biz bu 550 milletvekilini meclise niye gönderdik? Şimdi sayı 600’e gelecek ona da geleceğim biraz sonra. Niye gönderdik?

Başka? Konu şu; kaç Başkan Yardımcısı olacak? 1 mi, 2 mi, bilemedin 3 mü? Yoksa 500 mü, yoksa 50 mi, yoksa 60 mı? Sayı var mı? Sayı yok. Bir Başkan gelir der ki, ben Başkan Yardımcısı olarak 10 tane tayin ediyorum. Öbürü gelir der ki, 10 tane bana yetmez ben 500 tane istiyorum. Hatta birisi derki, ben bizim bütün İl Başkanlarını Başkan Yardımcısı tayin ediyorum. Yetkisi var mı? Var. Bu yetkiyi vermek doğru mudur, yanlış mıdır? Buna karar vereceğiz. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Bir kişiye 80 milyonu teslim ediyoruz. Bir kişiye 80 milyonu teslim edelim doğrudur deniyorsa “Evet”, yanlıştır deniyorsa gidip “Hayır” oyu kullanılacak. Zor bir şey değil ki bu. Hepimiz oturacağız konuşacağız. Bunun bazen bir parti meselesi olduğu şeklinde bir algı yaratılmak isteniyor. Bu bir parti meselesi değil ki arkadaşlar. Anayasalar parti meselesi değil ki. Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir. Hepimizin haklarını güvence altına alan belgelerdir anayasalar.

ÖYLE YETKİLER VERİYORUZ Kİ, EKONOMİK VE SOSYAL KONULARIN TAMAMINDA KARARNAME ÇIKARMA YETKİSİNE SAHİP

Başka bir konu; yeni önerilen değişiklikte deniyor ki, Başkan aynı zamanda partisinin Genel Başkanı olacak. Yani tarafsız olmayacak, partisinin Genel Başkanı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı. Partisinin Genel Başkanı olarak mahkemelere hakim tayin edecek. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunu belirleyecek, Anayasa Mahkemesine 15 hakimden 12’sini tayin edecek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını tayin edecek. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin etsin mi, etmesin mi? Mesele bu kadar basit. Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin ederse o hakim bağımsız ve vicdanına dayalı adalet dağıtır mı, dağıtmaz mı? Yoksa kendisini tayin eden makama mı bakar? Dur bakalım ne söylüyor biz ona göre karar verelim. Adaletin bize ihtiyacı yok, bizim de adalete ihtiyacımız yok, adalet çökerse çöksün, hakim tarafsız olmazsa olmasın diyorsanız başka, böyle bir şey olmaz diyorsanız gidip “Hayır” oyu kullanacaksınız bu zor bir şey değil. Partilerle de ilgisi yok. 18 madde öyle içinden çıkılmaz, bilinmez efendim maddelerde değil. Bu kadar açık, bu kadar net. Öyle yetkiler veriyoruz ki, hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmayacak. Nasıl diyeceksiniz? Gayet basit. Bugün OHAL nasıl ilan ediliyor? Önce Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor. Milli Güvenlik Kurulu hükümete tavsiyede bulunur, hükümet kendi içinde değerlendirdikten sonra TBMM’ye geliyor. Sonra komisyonlarda görüşülüyor, sonra genel kurula iniyor. Ortak aklın gereği olarak tartışma süreci sonucunda OHAL ilan ediliyor veya edilmiyor. Kim karar veriyor? Milli irade. Kim? TBMM. Bu anayasa değişikliği geçerse kim karar verecek? Bir kişi Başkan. Sabah kalktı ben Türkiye’de, ister tamamında, isterse 15 ilde OHAL ilan ediyorum diyecek. Diyebilirsiniz ki OHAL ilan etsin ne olacak? Tek başına temel hakların, ekonomik ve sosyal hakların tamamını sınırlayabiliyor, tamamını. Bu doğrudur diyorsanız ayrı, böyle bir şey olmaz bu yanlıştır diyorsanız ayrı. Bunun partilerle ilgisi var mı? Hayır. Şahıslarla ilgisi var mı? Yine hayır. Bir kişiye bu kadar yetki vermek doğru mudur? Bana göre yanlış. Ama sizler diyorsanız ki çok doğru ne gerek var 80 milyon düşünüyoruz, hepimiz aklımızı alalım hiç kullanmayalım verelim o nasıl istiyorsa memleketi yönetsin Başkan. O da bir tercihtir. Onun sonu ne olur hep beraber düşüneceksiniz. Bugün öyle yetkiler veriyoruz ki, ekonomik ve sosyal konuların tamamında kararname çıkarma yetkisine sahip. Mesela bir Başkan der ki, ben asgari ücreti dondurdum, bir kararnameyle. Yetki var mı? Var. Hepimiz üzerinde düşünmek zorundayız.

BÖYLE BİR MODEL HİÇBİR ÜLKEDE YOK

Ben bunları anlatınca diyorlar ki, efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Biraz kaba bir ifade ama Sayın Başkanım kusura bakma, yalan söylüyor diyorlar. Gülüyorum tabi. 18 madde. Hani 1000 madde olsa deriz ki, ya şunu anlayamadık. 18 madde. Kendilerine çok açık ve net çağrı yaptım. Şimdi GİMAT esnafının da huzurunda onlara çağrı yapıyorum. Benim bir televizyon kanalım yok, onların yüzlerce televizyon kanalı var. Benim öyle arkamdan koşturan, bana destek veren öyle yüzlerce gazeteci yok. Onların binlerce gazetecisi var. Diyorum ki, sizin istediğiniz televizyon kanalı olsun ne olacak yani hangisini arzu ediyorsanız. İster TRT deyin, ister başka bir televizyon kanalı. Gazetecileri de ben davet etmeyim, siz davet edin, arzu ettiğiniz gazeteciler. Hatta böyle en çok bana kızan gazetecileri siz davet edin. Sizde gelin, bende geleyim. Söz verdim kendi kendime, onlara da söz verdim. Siz her biriniz yarım saat konuşun vallahi ben 15 dakika konuşacağım. Vatandaş da evinde otursun kim doğruyu söylüyor, kim yanlışı söylüyor otursun kararını versin. Efendim 16 Nisan’dan sonra bir araya geliriz. Niye 16 Nisan’dan sonra? Anayasayı tartışıyoruz. Efendim kavgaya niyetimiz yok. Niye kavga edelim arkadaşlar, niye kavga edelim? O anayasa değişikliği hepimizin anayasası olacak. Felaketse hepimiz için felaket olacak. Artıysa hepimiz için artı olacak. Yani Almanya konuşur, Fransa konuşur, İspanya konuşur, Amerika konuşur, Tokyo’da gelir liderler bir arada konuşurlar. 80 öncesi bizde de vardı liderler bir araya gelir konuşurlar şimdi konuşmayız. Niye konuşmuyoruz? Bir araya gelip konuşalım kim doğru, kim yanlış? Başbakanlığı kaldırıyoruz niçin? Niye Başbakanlığı kaldırıyoruz? Cumhuriyetin kuruluşundan beri Başbakanlık var niye kaldırıyoruz? Efendim devlette çift başlılık var onu söylüyorlar. Devlette çift başlılık yok ki arkadaşlar ne çift başlılığı? Cumhurbaşkanı var mı? Kaç kişi? Bir kişi. Hani 5 tane Cumhurbaşkanı olsa dersiniz ki ya bunların her birisi ayrı telden çalıyor sayıyı bire indirelim. Yo bir kişi. Başbakan? Bir kişi. Nerede çift başlılık var? Yeni modelde çift başlılık olacak. Nasıl? Çünkü hem Başkan, hem partisinin Genel Başkanı olacak. Çift başlı. Aşağıda en dipte İl de, Cumhurbaşkanını kim temsil edecek? Hem partisinin İl Başkanı, hem Vali temsil edecek. Böyle bir devlet yönetimi dünyanın hangi ülkesinde var? Partinin İl Başkanı Cumhurbaşkanını temsil edecek. Böyle bir model ben hiçbir ülkede görmedim yok arkadaşlar. Yok böyle bir model. Bunun bir partiyle ilgisi var mı? Yok arkadaşlar.

YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İKİ SINIFLI BİR TOPLUM YARATIYOR

Biz tarihimize bağlıyız evet. Geleneklerimize bağlıyız evet. Örfümüze, adetimize bağlıyız evet. Onlar da diyorlar evet. Evetse kardeşim 141 yıllık parlamento geleneğimiz var niye reddediyoruz? 141 yıl. Osmanlı’ya bakıyorum Osmanlı’da padişah var mıydı? Vardı. Şeyhülislam vardı. Şeyhülislam’dan izinsiz padişah karar bile alamaz. Sadrazam yani Başbakan vardı. Veziri Azam, Sadrazam, Vezirler, Bakanlar? Onlarda vardı. Şimdi bir kişi var. Mecliste yani milli iradeyle saray arasına müthiş bir duvar örülüyor. Neden? Çünkü Başkan Yardımcısı veya Bakan olan ki takdir tamamen Cumhurbaşkanına ait olacak. Eğer milletvekiliyse milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. Bir milletvekili diyelim ki, GİMAT’ımızın saygıdeğer başkanı dedi ki, GİMAT’ın bir sorunu var aylardır yıllardır çözülmüyor. Bunu bir Ticaret Bakanına soralım. Bir Ankara milletvekili de çıktı kürsüden dedi ki, Sayın Bakan, GİMAT’ın şöyle bir sorunu var aylardır çözülmüyor lütfen çık bunu açıkla. Mevcut anayasaya göre Bakan kürsüye çıkmak ve o sorunun cevabını vermek zorundadır mevcut anayasa göre. Önerilen anayasa değişikliğine göre milletvekilinin böyle bir soru sorma hakkı kaldırılıyor. Bakan da meclisin kürsüsüne çıkıp bu soruya cevap vermiyor. Şimdi bu doğru mudur, yanlış mıdır? Kararı siz vereceksiniz arkadaşlar. GİMAT esnafı verecek bu kararı. Can, mal güvenliğiniz için önemlidir? Evet çok önemlidir. Demokrasi evet çok önemlidir. Geleceğimize, çocuklarımıza hepimiz dikkat etmek zorundayız. Ona göre karar almak zorundayız. Partilerden bağımsız, bağlı olduğumuz partilerden, üyesi olduğumuz partilerden veya sempati duyduğumuz partilerden bağımsız oturup karar vereceğiz. Bunu verirsek Türkiye büyür.

Yeni anayasa değişikliği ne yaratıyor? İki sınıflı bir toplum yaratıyor. Bir; üstünlerin olduğu bir toplum ve onların hukuku ayrı. Bir de altta garibanlar onların da hukuku ayrı olacak. Neden? Çünkü bir parti devleti kurulacak. Cumhurbaşkanı partili, Başkan Yardımcılarının tamamı partili, Bakanların tamamı partili, Anayasa Mahkemesi üyelerinin en azından 15’inin 12’si partili, Hakimler Savcılar Kurulu’nun 6 üyesi, yarı üyesi partili Cumhuriyet Başsavcısı partili, valisi, kaymakamı partili. Peki ne olacak bu memleketin hali, Türkiye nereye gidiyor? Ve onlar hiçbir zaman hesap vermeyecekler. Onlara kimse dokunamayacak. Ama size herkes gelip dokunabilecek. Bir sabah derdest edilebilirsiniz hiçbir yasal engel yok. Hakkınızı bile arayamayacaksınız. Türkiye itibar kaybedecek. Hukuk devleti olmaktan Türkiye çıkmış olacak. Üstünlerin hukukunun olduğu bir devlet yapısı çıkacak ortaya hukukun üstünlüğü değil.

HEM FRENİ OLMAYAN, HEM DE NEREYE GİTTİĞİ BELLİ OLMAYAN BİR OTOBÜSE 80 MİLYONU BİNDİRİYORUZ

Sevgili esnaf kardeşlerim, hukukun üstünlüğü ne demek bir soyut kavram gibi görünüyor hukukun üstünlüğü. Hukukun üstünlüğü şu; devlet dediğimiz bir mekanizma var, Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Valiler, Kaymakamlar, Silahlı Kuvvetler, Emniyet bu devlettir. Ama birde vatandaş vardır. Vatandaşın hakkını ve hukukunu güçlü devlet karşısında korumak hukukun üstünlüğü demektir. Benim hakkım var, benim hukukum var kimse bana dokunamaz demektir. Almanya’da Kral bir çiftçinin malını almak ister. Kral buraya saray yapacağım der, yel değirmeni vardır. Çiftçi derki ben Krala vermiyorum. Parayla satın alayım der. Hayır, der. Parayla da satmıyorum der. Kamulaştıracağım der. Berlin’de hakimler var der, sen benim malımı zorla kamulaştıramazsın ve gerçekten de o kral o değirmeni ve o çiftçinin malını kamulaştıramaz. Şimdi Almanya’da o çiftçinin yerinde hala o yel değirmeni var, arkasında da kralın sarayı var. Diyor benim hakkımı ben koruyacağım, devlet koruyacak benim hakkımı, Berlin’de hakimler var diyor benim hakkımı koruyor. Hukukun üstünlüğü budur. Krala rağmen vatandaşın hakkı korunur. Başbakana rağmen vatandaşın hakkı korunur. Bizim istediğimiz de budur zaten vatandaşın hakkı korunsun, istediğimiz de budur. Bunu yapabilirsek emin olun çocuklarımıza çok ama çok güzel bir Türkiye bırakacağız.

12 Eylül askeri darbesinin anayasası geldi, yüzde kaç “Evet” çıktı? 91.7, şimdi hepimiz şikayet ediyoruz değil mi? 2010 anayasa referandumu yüzde 58 kabul çıktı. Biz değil iktidar partisi de şikayet ediyor. Nasıl oldu bu diye? Şimdi tamamını yeniden değiştiriyoruz. Ama sonu belli olmayan bir maceraya Türkiye’yi sürükleyerek, annelere şunu söylüyorum, diyorum ki sevgili anneler siz evlatlarınızı freni olmayan bir otobüse bindirir misiniz? Hayır, diyorlar asla bindirmeyiz. Ama bu anayasa değişikliğiyle hem freni olmayan hem de nereye gittiği belli olmayan bir otobüse 80 milyonu bindiriyoruz.

BİR KİŞİ HATA YAPARSA, O HATAYI 80 MİLYON OLARAK HEPİMİZ ÖDERİZ

Sevgili kardeşlerim, yüce Allah’ın bize verdiği çok değerli bir şey var, bir hazine var, akıl. Kitabında der ki, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?”, defalarca söyler aklınızı kullanmıyor musunuz? Hata insana mahsustur. Dünyadaki bütün canlılar içinde hata insana mahsustur. Bizim dışımızdaki canlıların davranışları dolayısıyla onlar hata yaptı diyemeyiz. Yılan birisini ısırdığında yılan hata yaptı diyemeyiz. Neden? Biz aklımızla hareket edeceğiz. Bir kişiye bu kadar yetki verdiğiniz zaman Türkiye nereye gittiği belli olmayan bir sürecin içine sokulur. Teklik Allah’a mahsustur değerli arkadaşlarım, teklik Allah’a mahsustur. Aileden bir kişi hata yapabilir, faturayı aile öder. Ama bir devletteki bütün yetkileri bir kişiye verirseniz ve o hata yaparsa, o hatayı 80 milyon olarak hepimiz öderiz. O nedenle benim sorumluluğum var, anlatma zorunluluğum var. Sizin de tek tek her birinizin sorumluluğu var, sizin de anlatma sorumluluğunuz var. Bu memleket sadece benim memleketim değil hepimizin memleketi, bu bayrak sadece benim bayrağım değil hepimizin bayrağı, demokrasi isteği sadece benim değil hepimizin demokrasi isteği var. Benim gibi düşünmeyen insan da düşüncesini rahatlıkla söylemezse orada demokrasi olur mu, orada büyüme olur mu, orada gelişme olur mu?

DÜNYANIN EN YOKSUL 20 ÜLKESİNE BAKIN, HEPSİ BAŞKANLIK SİSTEMİ

Son bir örnek vereyim size değerli arkadaşlarım, dünyada gelişmiş 20 ekonomi, en gelişmiş 20 ekonomi, kişi başına gelir 35 bin, 45 bin, 65 bin doların üstünde olan 20 ekonomi başkanlık sistemi Amerika’da var ki bizimkiyle hiçbir ilgisi yok. Çünkü Başkan hakim bile tayin edemez, büyükelçi bile tayin edemez. Onun dışındaki devletlerin tamamı parlamenter sistemdir. Dünyanın en yoksul 20 ülkesine bakın, hepsi Başkanlık sistemi, Başkan çok zengin, altta halk sefalet içinde. Bu yetkileri bir kişiye verirseniz ne olur? Asıl tehlikeyi söyleyeyim size, asıl tehlike şu, bu yetkileri bir kişiye verdiğinizde o bir kişiyi herhangi bir devlet, herhangi bir şahıs, herhangi bir cemaat, herhangi bir grup neyse o bir kişiyi ikna ettiğinde, kandırdığında veya satın aldığında 24 saat içinde en geç Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirir. Nasıl mı? Bütün valileri, bütün bakanları, bütün başkan yardımcılarını, bütün emniyet teşkilatını, emniyet şube müdürlerini veya müdürlerini, emniyet genel müdürlerini, bütün genel müdürleri, bütün müsteşarları, bütün büyükelçileri, bütün müftüleri, devlette hangi kademe varsa tamamını bir kişi bir sabah kararnamesiyle değiştirebilir. Öyle 35- 40 yıl içinde devlete girelim, paralel devlet kuralım hiç buna gerek yok. Bir kişiyi kandıracaksınız veya satın alacaksınız veya ikna edeceksiniz, Türkiye elden çıkmış olacak. Bu olur mu diyeceksiniz? Size tarihten bir örnek vermek isterim değerli kardeşlerim, Çanakkale Savaşını hepimiz biliyoruz değil mi? Biliyoruz. Çanakkale’de o toprakların her karışında şehitlerimizin kanı var mı? Var. Gazilerimiz var mı? Var. 13-14 yaşında çocuklarımız gidip şehit oldu mu? Şehit oldu. Ama bir destan yazdılar Çanakkale geçilmez oldu, 7 düvele karşı Çanakkale geçilmez oldu. Sonra ne oldu? Bir kişiye bir yetki verildi, gitti bir anlaşmayı imzaladı, o devletlerin tamamı tek kurşun atmadan Çanakkale Boğazını geçti, geldi Dolmabahçe Sarayının önünde demirledi. Bir kişiye verilen yetkinin bir ülke için nasıl bir felaket getirdiğinin tarihte bundan daha güzel bir örneğini göremezsiniz. Ben bunları size hatırlatmak zorundayım. Dedim, bir partinin Genel Başkanı olarak değil, sizler gibi ülkesini seven, vatanını seven, istihdam yaratan, çalışan, üreten, koşturan, ihracat yapan ve Türkiye’sini seven, ülkesini seven bir vatandaş gibi sizlerle sohbet ettim. Bu gerçekler. Diyorlarsa ki bunların hiçbirisi doğru değil, o zaman gelsinler beni mahcup etsinler. Onlar da 18 maddeyi alsın, bende 18 maddeyi alayım, oturalım medeni insanlar gibi konuşalım. Ben çekinmiyorum, onlar da çekinmesinler.

Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler