14.06.2018
14.06.2018
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN BİRİNCİ YIL DÖNÜMÜNDE “HAK-HUKUK-ADALET” BELGESELİNİN GALA GÖSTERİMİNDE KONUŞTU
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Enis Berberoğlu, nitelikli bir gazeteci, yürekli bir gazeteci, saygın bir gazeteci… Haksız, hukuksuz, adaletsiz yere hapse girmesi son damlaydı, bardağı taşırdı ve bizler adalet için yürümek dışında başka bir seçenek görmedik. Bu ülkede adalet kavramının çok değerli olduğunu, milyonların adalet diye haykırdığını bütün dünyaya göstermek için yürüdük. “Yürüyemezler” dediler, “Kazan’dan dönerler” dediler, “Bolu dağını asla aşamaz” dediler. Her santimini yürüdük bu ülkenin adaleti için, bu ülkenin 80 milyonunun adaleti için”
-“Bu Adalet Yürüyüşü’nü adalete özlem duyan herkes için, eğitimde de, sokakta da, caddede de, medyada da, seçimde de, geçimde de adalet olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kaybolan adalet duygusunu yeniden yaşatmak için yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kimse kimliğinden ötürü, inancından ötürü, siyasi görüşünden ötürü ötekileştirilmesin diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kadın – erkek eşitliği olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü medya bağımsız olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü hakimler gerçekten hukukun üstünlüğü ve vicdanlarına göre karar versinler diye yaptık”
-“Maltepe'de milyonlar vardı. Bir duvar vardı önümüzde. Şimdi o duvarı yıkma zamanı”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun tutuklanması üzerine Ankara Güvenpark'tan başlayarak İstanbul'da tamamladığı "Adalet Yürüyüşü"nün birinci yıl dönümünde Boğaziçi Kültür ve Sanat Merkezi'nde yapılan "Hak-Hukuk-Adalet" belgeselinin gala gösteriminde yaptığı konuşma şöyle:
Asla yalnız yürümemenin tek koşulu var, haklı olacaksınız, inanacaksınız ve inanacağınız bir davanız olacak.
Hatırlar mısınız; belki hafızalarımızı yenilemek gerekiyor, 15 Temmuz’da bir hain darbe girişimi olmuştu. Ben İstanbul’daydım arkadaşlarım telefon ettiler, onlara ilk söylediğim “Hemen TBMM’ye gidin ve parlamentoya sahip çıkın.” Bu inançla biz demokrasiye sahip çıktık. Asla ve asla vesayetçilerden yana olmadık. Halkın çıkarlarını her zaman savunduk ve o çıkarlardan yana olduk. Sonra 20 Temmuz’da bir darbe yapıldı, sivil bir darbe, OHAL ilan edildi. Parlamentoda OHAL’e açık yüreklilikle karşı çıktığımız için tarih ne kadar haklı olduğumuzu mutlaka yazacaktır ve bizler adaletin tecellisi için her türlü mücadeleyi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. 15 Temmuz’dan hemen sonra parlamentoda yaptığım ilk konuşmada devletin hukuk sistemi içinde, hukukun üstünlüğü kavramı içinde mücadele etmesi gerektiğini ifade etmiştim. Ama bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de hakkın, hukukun ve adaletin olmadığını hepimiz görüyoruz. O mücadele soylu bir mücadeleydi. Elimizde taşıdığımız sadece bir sözcük vardı pankartta üstünde “adalet” yazıyordu. Evrensel bir sözcüktü. Bütün inançların kabul ettiği değerli bir sözcüktü. Devletin temelini kuran adalet, insanı insan yapan kavram adalet... Bir arada yaşamamızı, hoşgörü içinde yaşamamızı sağlayan kavram olan adalet... Ekmeğimizi bölüşmemiz gerektiğini bize öğreten kavram olan adalet. Bir çocuk yatağa aç giriyorsa aç girmesin diye mücadele ettiğimiz kavramı bize öğreten adalet. Adalet bu kadar soylu bir kavram... Eğer bir topluma adaleti unutturursanız, baskıyı ve zulmü egemen kılarsanız toplumda büyük ama büyük infiallere yol açabilirsiniz. Tarihin hiçbir döneminde baskıcılar, zulmedenler asla başarılı olamamışlardır. Haklılar hep kazanmışlardır. Verilen mücadelenin elbette ki bazı sonuçları vardır, elbette ki belli bedelleri vardır. Hak verilmez alınır diye bir kavramımız vardır. Biz kimseden lütuf istemiyoruz, hiç kimseden. Biz 81 milyonun adalet içinde yaşamasını istiyoruz. Bizim arzu ettiğimiz bu sadece.
Adaleti yok edeceksiniz, sadece bir bildiri imzaladı diye üniversite hocalarını kapının önüne koyacaksınız. 17 milyon yoksulumuz var bunların yoksulluğunu siyasi sömürü alanı haline getireceksiniz. Sorunu çözmek değil, sorundan yararlanmaya çalışacaksınız. Bu ülkenin en saygıdeğer gazetelerini bir anlamda cezalandıracaksınız ve yazarlarını neredeyse topluca hapse atacaksınız. Üstelik mücadele ediyoruz dedikleri terör örgütüne karşı en güçlü mücadeleyi çok önceden başlatan gazeteleri, gazetecileri cezalandıracaksınız. Ve dönüp bize diyecekler ki sessiz kalın diyecekler. Her seferinde bardağa bir damla düştü, her seferinde sabır inşallah düzelir diye bekledik. Ama şu beyefendi, Enis Berberoğlu, nitelikli bir gazeteci, yürekli bir gazeteci, saygın bir gazeteci… Haksız yere, hukuksuz yere, adaletsiz yere hapse girmesi son damlaydı ve bardağı taşırdı ve bizler adalet için yürümek dışında başka bir seçenek görmedik ve yürüyecektik. Sesimizi sadece sağırlar duysun diye değil, birileri duysun diye değil, bu ülkede adalet kavramının çok değerli olduğunu, milyonların adalet diye haykırdığını bütün dünyaya göstermek için yürüdük. “Yürüyemezler” dediler, “Kazan’dan dönerler” dediler, “Bolu dağını asla aşamaz” dediler. Her santimini yürüdük bu ülkenin adaleti için, bu ülkenin 80 milyonunun adaleti için.
Adaleti biz sadece belli bir mekanda aramıyoruz. Sadece mahkemede aramıyoruz biz adaleti. Yaşamımızın her alanında, canlının bulunduğu her alanda adaleti arıyoruz biz. Yersiz yere, gereksiz yere ağacı kesmenin de doğru olmadığını, o ağacın da adalete ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. Bizim dışımızdaki canlıların da adalete ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Adalet sadece bir kişinin tekelinde değil, bir grubun tekelinde değil, bir ailenin tekelinde değil. Adalet insanlığın ortak mirasıdır. O mirasa sahip çıkmak da insan olmanın bizatihi varlık nedenidir. Devlet yönetiminde adalet, orada da devlet yönetiminde de adaleti istiyoruz biz. Yasama, yargı ve yürütmeyi istiyoruz, bağımsız olsun istiyoruz, birbirlerini denetlesinler istiyoruz. Denetimsiz hiçbir makam olmasın istiyoruz. Milyarları harcayacaksın, sarayında oturacaksın, tüyü bitmemiş vatandaştan aldığın vergilerle saray yapacaksın, kaça yaptığını milletten gizleyeceksin! Bu en büyük adaletsizliklerden birisidir. Boşuna “hak, hukuk ve adalet” demiyoruz. Benden topladığın, geliri olmayan vatandaştan topladığın, işsizin ödediği vergiden topladığın paralarla yaptığın harcamaların hesabını vereceksin, demokrasi budur. Bu olmazsa olmaz. Devlet yönetiminde adalet olmaz. Devlette adaletin özünü liyakat oluşturur. Bizim cemaatten, bizim tarikattan, bizim partiden eniştemdi, kayınpederimdi, yakınımdı, dayımdı, amcamdı deyip devleti gereksiz kadrolarla doldurursanız o devlet çöker ve adalet olmaz, liyakat bozulur. Aynı kökten geliyor adalet ve liyakat. Devletin temeli budur.
Mahkemede adalet, mahkemede de adalet istiyoruz. Adalet Yürüyüşü’nün birinci yılında sağırlar duyar mı bilmem ama şunu söylemek isterim, her vatandaşıma, 81 milyon vatandaşıma söylemek isterim, hepsi elini vicdanına koysun ve şu sorunun cevabını versin: Bir hakim, üstelik Danıştay’da bir hakim siyasete bulaşırsa, bir partinin kadın kolları başkanıymış gibi Tweet atarsa, o hakimi orada tutanda adalet kavramı yoktur, adalet kavramı onun özünde ve ruhunda yoktur. Eğer o yargıç orada duruyorsa, hala görevinden istifa etmemişse her şeyden önce en büyük zararı yargı camiasına verir. Eğer erdemliysen, erdem denen bir toplu iğne ucu kadar bir kavram kalmışsa belleğinde, vicdanlıysan, bu ülkenin adalet arayışına ben de katkı vermek istiyorum diyorsan sevgili hakim kardeşim görevini bırakacaksın, görevinden istifa edeceksin, onurunla çekileceksin. Eğer çekilmiyorsan, orada oturuyorsan açık ve net söylüyorum sen onursuz bir yargıçsın. Biliyorum hemen tazminat davaları açacaklar. Sanıyorlar ki Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Ya sizin feriştahınız gelse geri adım atmam ben. Söylüyorum bir daha duysun diye söylüyorum, onurun varsa, insansan bir saat bile o görevde kalmaz derhal istifa edersin.
Ve asıl sözüm onu oraya atayan saraya, asıl sözüm oraya. Cumhurbaşkanı neden tarafsız olmalı? Mahkemeye hakim tayin ediyor, onun için tarafsız olmalı. Bir partinin militanlarını getirip yargıya koyarsan, yerleştirirsen işte bu tabloyla karşı karşıya kalırız ve hiçbir vatandaş mahkemeye güven duymaz. Devlet yönetimini bilmiyorlar, efendim devlet yönetiminde deneyim gerekiyor. Yazıyorlar deneyim gerekiyor. Devlet yönetiminde deneyim değil akıl gerekiyor akıl! Size akıl lazım, akıl! Aklını kullanacaksın aklını! Konuşacaksın, bilenle konuşacaksın! Adaletin ne kadar önemli olduğunu oturup konuşacaksın, anlatacaksın.
Seçimde adalet istiyoruz. Mahkemede adalet istiyoruz, seçimde de adalet istiyoruz. Buyurun İstanbul’un sokaklarına bakın, bütün Türkiye’ye bakın, insanı boğarcasına her tarafta afişler. Bütün AK Partili kardeşlerime şunu anlatmak isterim, haram olduğunu bilip de harama destek vermek harama ortak olmak demektir. Eğer bir yönetim ödediğiniz her kuruşun vergisini nereye harcadığını size bildirmiyorsa, haram lokma yiyor demektir. Ona oy verdiğiniz zaman harama ortak olmuş olursunuz. Bunu herkesin bilmesini isterim. Merak ediyorum, bir Cumhurbaşkanı adayı hapiste, bir Cumhurbaşkanı adayından hiç kimse söz etmiyor, bir Cumhurbaşkanı adayı şöyle veya böyle bir dillendiriliyor. CHP’nin adayı ayıp olmasın ona da televizyonlarda yer verelim deniyor. Ama bir beyefendi günün 24 saatinde uyku dönemleri dahil neredeyse televizyonun tamamında yer alıyor. Bu mudur adalet?
Yuh değil arkadaşlar sadece şunu söyleyeceğiz, 81 milyonun vicdanına sesleneceğiz: “Seçimde adalet bu mudur? Eğer bu adalet diyorsanız gidin oyunuzu verin. Bu adalet değildir, yanlıştır diyorsanız oy vermeyeceksiniz. Ha CHP’ye ortak oy vermek istemeyebilirsiniz, diğer partilere de oy vermek isteyebilirsiniz, ama o zaman harama ortak olmayın. Gidip vereceğin her oy harama ortak olmak demektir. O zaman harama ortak olma kardeşim.”
Seçimde adalet, birisinin elini, kolunu bağlayacaksın öbürünü günün 24 saati altına atı vereceksin koştur diyeceksin Türkiye sathında. Arabası var, uçağı var, binlerce koruması var, dünya kadar parası var, nereden geldiği belli olmayan serveti var. Sonra eşit şartlarda biz efendim demokrasi, seçim vs. vs. hiçbirisi yok. Seçimde adalet yok. Seçimde de adalet istiyoruz.
Geçimde de adalet olmalı. Seçimde ama, geçimde de adalet olmalı. Bu güzel topraklarda cennet gibi vatanımızda bir çocuğun yatağa aç girmesi adalet midir? 17 milyon yoksulun, fakirin olması adalet midir? Birilerine götüreceksin Londra’daki tefecilere 151 milyar dolar faiz ödeyeceksin 17 milyon insan burada ekmek peşinde koşacak. Bu mudur adalet? Geçimde adalet geçimde, herkesin karnının doyduğu bir Türkiye. Milyonlarca işsiz var. Milyonlarca işsizin olduğu bir yerde ‘ben işsizliği çözeceğim’ veya ‘şöyle çözeceğim’ diye bir cümle kuramıyor. Çiftçi perişan, esnaf doğru dürüst siftah edemiyor, sanayici perişan vaziyette. Bir iktidar rantiye sınıfına çalışırsa orada adalet olmaz. Çünkü çiftçi alın teri döker, esnaf alın teri döker, otel sahibi alın teri döker, çalışan işçi alın teri döker. Çalışan herkes alın teri döker. Alın teri dökmeyip havadan para kazanan bir sınıf vardır, onun adı da rantiyedir. Ve iktidar uzun süredir rantiyeye çalışıyor. Az önce verdiğim faiz bunların örneklerinden sadece birisidir. Geçimde adaletin olması için zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması değil, gelir dağılımının eşitlenmesi lazım. Bunun olması lazım.
Başka? Eğitimde de adalet istiyoruz, fırsat eşitliği istiyoruz. Geldiğimiz noktada allak bullak edilen bir eğitim sistemi var. Anne çocuğunu hangi okula gönderecek belli değil, hangi sınava girecek belli değil. 16 yılda 14 kez eğitim sistemini değiştiriyorsunuz ve bizim çocuklarımız kobay olarak kullanılıyor. Eğitimde de adalet istiyoruz. Bir tarafta 20 – 25 kişilik sınıflar, öbür tarafta birleştirilmiş birinci, ikinci, üçüncü sınıfların aynı odada ders yaptığı sınıflar. Farkında bile değiller. Eğitimde de adalet, fırsat eşitliği, çocuklarımızın bilgilerini, becerilerini geliştirebilecekleri adaletli bir eğitim sistemi istiyoruz.
Yaşamda da adalet istiyoruz. Kimsenin kimliğinden, inancından, yaşam tarzından ötürü suçlanmadığı, siyasi görüşünden ötürü suçlanmadığı, herkesin kabul gördüğü bir Türkiye istiyoruz. Bu olmadığı takdirde ayrımcılık çıkacaktır, kavga çıkacaktır, gerilim olacaktır. İnsanlar birbirlerini bir anlamda sorgulamaya başlayacaklardır. Bu benim dostum, bu benim düşmanım deme noktasına geleceklerdir. Caddede, sokakta birbirimize selam veremez noktaya geldik son 15 – 16 yılda. Bunların tamamının kalkması lazım ve biz yaşamda da adaleti istiyoruz.
Medyada da adalet istiyoruz. Yüzde 90 medyayı kontrolüne alacaksın, vatandaşın derdi medyaya yansımayacak. Bakın bir örnek vereceğim sadece bir örnek. Bir işsiz geldi TBMM’nin girişinde kendisini yaktı. Korkudan gazeteler haber yapamadılar, televizyonlar haber yapamadılar birini ürkütür müyüz diye. Ben Salı konuşmasında bunu gündeme getirdim, ondan sonra haber oldu, ama beni eleştirerek haber yaptılar ve biz bu ülkede adaletten söz ediyoruz, haktan ve hukuktan söz ediyoruz. Bir vatandaşımızın kendisini yakması ne demektir? Bıçağın kemiğe dayanması demektir, geçinemiyorum artık canıma tak etti demektir. Adalet niye istiyoruz? Kimse bu lafları etmesin diye adalet istiyoruz. Herkesin karnı doysun diye adalet istiyoruz. Hiçbir günahı olmayan 33 ere 7 kez ağırlaştırılmış müebbet veriyorsunuz, 7 kez ere veriyorsunuz er! Komutana değil, sadece ere veriyorsunuz diyorsunuz ki 7 kez ağırlaştırılmış müebbet veriyorum. Askeri öğrenciler müebbet hapisle yargılanıyorlar. Onun başındaki komutana sen hesabını soracaksın. Onu sokağa çıkarandan hesabını soracaksın, Bank Asya’yı kuranlardan hesabını soracaksın. FETÖ’nün okullarını açanlardan hesap soracaksın, o izinleri verenlerden hesap soracaksın. Bana sordular “FETÖ’yle nasıl mücadele edeceksiniz?” Eğer FETÖ’yle mücadelede siyasi ayağı ortaya çıkarmazsanız mücadele etmiyorsunuz demektir. Söylüyorum, siyasi ayak sarayda oturuyor. Bütün izinleri veren o, bütün kararların altında onun imzası var. Niye siyasi ayak diyorum? Şunun için söylüyorum, bakan olmak için, milletvekili olmak için, rektör olmak için, vali olmak için, kaymakam olmak için Danıştay’a, Yargıtay’a hakim olmak için önce teknik altyapı hazırlanıyordu nerede? Pennsylvania’da. Siyasi ayak, bunları kim yapacak? Pennsylvania’dan kararname yazılmıyor. Kim yapacak? Ankara yapacak, iktidar yapacak. Başında kim var? Erdoğan var. Kim o? FETÖ’nün siyasi ayağının bir numaralı sorumlusudur.
Bu Adalet Yürüyüşü’nü adalete özlem duyan herkes için yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü geleceğimizi aydınlatmak, uygar bir dünyada, medeni bir dünyada birlikte yaşamak için yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü eğitimde de, sokakta da, caddede de, medyada da, seçimde de, geçimde de adalet olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kaybolan adalet duygusunu yeniden yaşatmak için yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kimse kimliğinden ötürü, inancından ötürü, siyasi görüşünden ötürü ötekileştirilmesin diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü kadın – erkek eşitliği olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü medya bağımsız olsun diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü hakimler gerçekten hukukun üstünlüğü ve vicdanlarına göre karar versinler diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü hiçbir hakim saraya bakıp ona göre karar vereyim süreci içine girmesin diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü toplum özgüveni yüksek bir toplum haline gelsin diye yaptık. Bu Adalet Yürüyüşü’nü ‘güçlü olan biziz, kararı verecek olan biziz, adaleti bu ülkeye getirecek olan biziz’ algısını güçlendirmek için yaptık.
Maltepe’de milyonlar vardı, bir duvar vardı önümüzde ve o duvarı şimdi yıkma zamanı. Duvarı yıkmak hepimizin görevidir. Şunu da söyleyeyim, bu işin sağı solu yoktur. Adalet herkes için ortak bir kavramdır. Kim adaletsizlik yapıyorsa onunla mücadele etmek toplumun ortak görevidir.
O açıdan söyledim, hangi siyasi görüşten olursak olalım, hangi kimlikten olursak, hangi inançtan olursak olalım adaleti ülkemizde tesis etmek zorundayız. Ve bizim bunun mücadelesini yapmak zorundayız.
24’ünde sandığa gideceğiz, az zaman kaldı. 24’ünde gideceğiz, bir sizden istediğim 450 kilometreye yakın yürüdüysem ve adalet için yürüdüysem benim bu milletten beklentim vardır. Bireysel hiçbir beklentim yok, ne benim ne ailemin hiçbir beklentisi yok. Ama bu topraklarda bir çocuk yatağa aç giriyorsa ben rahat değilim. Bir kişi haksızlığa uğruyorsa ben rahat değilim. Asıl failler ellerini, kollarını sallayıp garibanlar içeriye atılıyorsa ben rahat değilim. İhaleler yandaşlara dağıtılıyor, adaletli bir devlet yoksa ben rahat değilim, ben rahat değilim, toplumun da rahat olmaması lazım. O nedenle eğer bir hakkım varsa ve ben topluma bir mesaj verme ihtiyacı hissediyorsam ilk söyleyeceğim, ilk dileğim herkes sandığa gitsin ve oyunu kullansın.
Sadece kendimiz değil, komşumuzu da götürmeliyiz, arkadaşımızı da götürmeliyiz, beraber gitmeliyiz sandığa. Adaletten yana, haktan, hukuktan yana oy kullanmanın bu ülke için, bu topraklar için ne kadar değerli olduğunu söylemeliyiz. Eğer bunları söylersek, bu görevimizi yerine getirirsek duvardaki bütün taşları yerle bir edeceğiz, o duvarı yıkacağız, yıkma kararlılığındayız. Bu mücadele tarihe not düşme mücadelesidir. İlk kez sivil bir darbe döneminde 20 Temmuz sivil darbesinden sonra sandığa gidip bir başarıyı yakalayacağız ve bir darbe sürecine elbirliğiyle son vereceğiz. Bu ülkenin sağcısı, solcusu kim olursa olsun darbeye karşı olanların tamamı sandığa gitmeli ve 20 Temmuz darbesine son vermelidir. Bunu yapmak zorundayız. Ve dünyaya şu mesajı vermek zorundayız. Bizim ülkemizde bir askeri darbe girişiminden yola çıkıp sivil darbe yapanlara Türkiye halkı bir demokrasi destanı yazdı ve dersini verdi ve biz bunu yaptık diyeceğiz.
Kendi ülkemizde görüşü ne olursa olsun herkesin adalet içinde yaşaması lazım ve birlikte yaşaması lazım. Kavgasız yaşaması lazım, gerilimsiz yaşaması lazım ve biz duvarı yıktığımızda bütün dünyaya görkemli bir mesaj vereceğiz. Belki tarihte ilk mesaj olacaktır, bu kadar görkemli bir mesaj. O nedenle her birimizin tek tek sorumluluğu var. Benim de var, sizlerin de var. Sorumluluğumuzun gereğini yerine getireceğiz. Anneler gidecek, babalar gidecek, gençler gidecek sandığa oy kullanacaklar. Ne için? Adalet için. Ne için? Darbeye karşı çıktıkları için. Ne için? Sandıkta birilerine ders vermek için. Ne için? Dünyanın tamamını istersen afişlerle donat, üstelik benim paramla donat, ben seni darbeyi sürdürebileceğin bir ortamdan alacağım çıkaracağım ve oraya gerçekten de darbeye karşı olan, demokrasiden yana olan birilerini getirip oraya oturtacağım dememiz lazım. Bunu yaptığımız zaman adaletin gereğini yerine getirmiş olacağız adalet içinde. Adalet içinde, bütün adaletsizliklere rağmen adalet kavramını güçlendirmiş olacağız ve bütün dünya Türkiye’nin karşısında, Türkiye halkı karşısında şapkasını çıkaracaktır, bu fırsat elimizde. O nedenle duvarı yıkmak bizim boynumuzun borcu.
Duvarı yıkmaya hazır mıyız? Hazır mıyız? Bu iş ne diyoruz? “Bu iş tamam” diyoruz. “Duvarı yıkmaya hazırsak bu iş tamam” diyoruz.
Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Buradan Enis Berberoğlu’na da selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyorum, sağ olun, var olun diyorum.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024