06.07.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN 23. GÜNÜNDE CNN TÜRK’TE "NE OLUYOR" PROGRAMINDA (7 TEMMUZ 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NÜN 23. GÜNÜNDE  CNN TÜRK’TE "NE OLUYOR" PROGRAMINDA ŞİRİN PAYZIN’IN SORULARINI YANITLADI
(7 TEMMUZ 2017)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Adalet çok yönlü bir kavram. Sadece mahkeme salonlarında aranan bir kavram değil. 20 Temmuz sivil darbesinden sonra topluma giydirilen bir korku gömleği vardı. Türkiye üzerindeki korku gömleğini çıkardı. Artık daha rahat konuşabileceğiz. Bir yürüyüşte on binlerce kişi size refakat ediyorsa o korku gömleğini atmışsınız demektir" dedi.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün 23’üncü gününde CNN TÜRK’te "Ne Oluyor" programında Şirin Payzın’ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.



ŞİRİN PAYZIN- Sayın seyirciler iyi akşamlar. “Ne Oluyor Özel” de bu akşam Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk ediyorum. Bu özel bir yayın çünkü “Adalet” yürüyüşüne “Ne Oluyor” da başlayacağını açıklamıştı Kemal Kılıçdaroğlu. Bugün İstanbul’a geldi, girdi. Yürüyüşün 23. günü Pazar günü miting var biliyorsunuz. Ve 23’üncü gününde “Ne Oluyor” da son röportajını verecek miting öncesinde ve geride bıraktığı 23 günü bu akşam birlikte değerlendireceğiz, değerlendirmelerini alacağız. Sayın Kılıçdaroğlu hoş geldiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, siz de hoş geldiniz.

ŞİRİN PAYZIN- Çok teşekkürler ayrıca İstanbul’a da hoş geldiniz. Sizinle hep Ankara’dan yayın yapıyorduk ama şimdi şöyle başlayalım isterseniz. Bundan 23 gün önce Enis Berberoğlu’nun tutuklandığı gün sizinle yayınımız vardı ve siz o gün ani bir kararla "ben yürüyeceğim" dediniz. Ve "bunu bir parti yürüyüşü de yapmayacağım, ben yürüyeceğim" dediniz. Sonrasında ne oldu? Umduğunuzu buldunuz mu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Sonrasında umduğumdan fazlasını buldum onu ifade edeyim. Gerçekten de programda söylemiştim, "tek başıma gideceğim Güvenpark’ta elimde bir pankart taşıyacağım. Üstünde sadece “Adalet” yazılı olacak ve ben İstanbul’a yürüyeceğim" demiştim. "Bu bir parti yürüyüşü olmayacak..." Gerçekten bir parti yürüyüşü olmadı, zaten başından beri de bu konuda büyük özen gösterdik. Parka gittiğimde tabi kalabalık vardı, çok kalabalık insan vardı, kalabalık bir grup karşıladı beni. O kalabalık içinde medyaya küçük bir açıklama yaptım İstanbul’a niçin gittiğime dair, o gün bir 10 dakika mola verdik ve toplam 21 kilometre yürüdük. Ve o gün belki de benim hayatımın en uzun yürüyüşlerinden birisinin başlangıcı oluyordu. Kamp yaptık o akşam ve ondan sonra yolumuza devam ettik. Gittiğimiz her yerde halktan sıcak ilgi gördüğümüzü söylemek isterim. Ben buradan gerçekten de E5 güzergahı üzerinde Ankara-İstanbul ekseninde, E5 güzergahı üzerindeki bütün yerleşim yerlerinde yaşayan yurttaşlara şükran borçluyum. Kimisi bizi evine davet etti, bir çorbasını bize ikram etti. Kimisi daha güzel bir bahçede bir akşam yemeği ikram etti. Kimisini biz ziyaret ettik, şehit ailesini 15 Temmuz şehidi ve Şırnak’ta şehit olan bazı ailelerin çocukları vardı, o aileleri ziyaret ettik. Dertli’nin mezarını ziyaret ettik. Yahya Kaptan’ın mezarını ziyaret ettik yol üzerinde gelirken, Yahya Kaptan Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unda uzun uzun anlattığı bir kahraman aslında. Dolayısıyla böyle tatlı ve güzel bir, Kocaeli’nde de eski Belediye Başkanı vardı onun mezarını ziyaret ettik, ayrıca orada Kocaeli’nin kurtuluşunda mücadele etmiş olan şehitlik vardı, o şehitlerimizi de ziyaret ettik, hayır duaları okuduk ve yolumuza devam ettik.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi önce yani diğer ayrıntılara sorulara geçeceğim ama içinde bulunduğumuz yeri biraz seyircilerimize söylemek istiyorum. Tuzla’dayız. Ve gördüğünüz gibi etrafımız karavanlarla çevrili. Küçük karavanlar burada gönüllü çalışanlar var. Gerek partililer var ama parti dışından da…

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Parti dışından da çok sayıda gönüllü var çalışan.

ŞİRİN PAYZIN- Görüyorum gençler var, kadınlar var, belediye çalışanları var, çocuklar var evet aynı şekilde. Gerçekten böyle bir park oluşturulmuş durumda. Şunun için soruyorum size gelen eleştirilerden bir tanesiydi şimdi belki yönetmenimize gösterirler. İşte "bu yürüyüşe başladı ama aslında yürümüyor. Yürüyor ama lüks karavanda oturuyor. Lüks karavandan keyif yapıyor ama az yürüyor" gibi bu eleştirilere neler söyleyeceksiniz?Etrafımızda karavanlar var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Eleştirilerin hepsini saygıyla karşılıyorum. Benim kaldığım karavanı aslında aşağı yukarı buraya gelen bütün gazeteciler gördüler, yabancı basın mensupları gördüler. Mütevazi bir karavan aslında. Lüks karavanda yattığım söyleniyor, valla bir lükslüğünü falan görmedim ben, yani işte yediğimiz yemekler belli, içtiğimiz su belli. Zaten karavana sadece akşamları yatmaya gidiyorum, yani onun dışında karavanda keyif çatacak halim de yok. Sabah kalkıyorum, erken saatlerde kahvaltımı yapıyorum, ondan sonra normal yürüyüş güzergahında yürüyüşümüze başlıyoruz. Karavanın bana sağladığı en büyük avantaj akşamları uyuyabileceğim bir yer olması. Başka onun dışında başka bir avantajı yok.

ŞİRİN PAYZIN- Bir iki not yine kilonuzdan çok bahsedildi. İşte "çok kilo kaybetti mi?" Bir kere bir röportajınızda demişsiniz ki, "kemerimden bir ilik kazandım, küçük bir açıklık daha kazandım" dediniz, ama ayaklarınız, mesela burada görüyorum korumanızı sağlayan emniyetten görevlileri olsun, gazeteciler olsun herkesin ayaklar mahvolmuş durumda ama ısrarla herkes…

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Onu söylüyorlar ama ben ayaklarıma çok şey borçluyum gerçekten bunu samimi olarak söylüyorum çok şey borçluyum herhangi bir sorun çıkarmadılar bana. Tabi bunun önlemini de alıyorum. 2 doktor arkadaşım var sağ olsunlar onlar bana yardımcı oluyorlar. Bir masajcı arkadaşımız var, o da yine teşekkür ederim gerçekten yardımcı oluyorlar. Her yürüyüşten sonra ayaklarımı buzlu suya koyuyorum. Bazen sirkeli suya, bazen tuzlu suya koyuyoruz. İşte dolayısıyla biraz dinleniyor ve ondan sonra yolumuza süratle devam ediyoruz. Yani yaptığım şey bu. Bu yürüyüşü ben daha önce hiç düşünmüş müydüm? Hayır, hiç düşünmemiştim. Yani 450 kilometrelik bir yürüyüş aklıma hiç gelmemişti ama sonuçta biz bu yürüyüşü gerçekleştirdik.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi ben o günü hatırlıyorum yani “Ne Oluyor” da sizin bunu açıkladığını günü, o gün Enis Berberoğlu’nun, bir CHP milletvekilinin tutuklanmış olmasına gerçekten çok öfkelenmiştiniz. Çok hakikaten o gün stresli bir gününüzdü ve dediniz ki bir anda "ben bu yürüyüşe başlayacağım." Aradan geçen bu 23 gün ve yürüyüş boyunca öfkeniz geçti mi? Öfkeniz başka şeye mi dönüştü? Bugün ruh halinizi tanımlamak isterseniz şu an ne duygunuz var?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Öfkem geçmedi. Yargıya olan güvenim temelden sarsıldı. Yargının siyasi otoriteye bağımlı hale getirilmesi ve hukukun üstünlüğüne göre değil, vicdani kanaate göre değil de belli bir merkezden gelen talimata göre karar verilmesi beni derinden sarsıyor. Bu yürüyüşün adının "Adalet" olmasının temel nedeni de o. Elbette ki çok düzgün, hukukun üstünlüğüne inanan, vicdanına göre karar veren yargıçlarımız elbette var. Savcılarımız da elbette var. Ama belli yerlere, belli makamlara, belli mahkemelere, belli kişiler yerleştiriliyor ve bu kişiler eğer hükümetin istemediği bir kişi yargılanıyorsa, yani bir muhalif yargılanıyorsa ona ne kadar ağır ceza verirse o kadar fazla hükümetin gözüne girerim gibi bir anlayışla hareket ediyorlar. Şimdi Enis Bey ne yaptı? Elde bir belge var mı? Yok. Kanıt var mı? Yok.  Alıyorsunuz ömür boyu hapse mahkum ediyorsunuz. Arkasından ne yapıyorsunuz efendim iyi hal nedeniyle de 25 yıl ağırlaştırılmış hapis cezası olacak. Aklın mantığın alacağı şey değil gerçekten aklın mantığın alacağı şey değil. Elde belge olmadan, elde bilgi olmadan, elde veri olmadan insanları alıp mahkum etmek hangi adalet düzeninde vardır, nerede vardır böyle bir adalet düzeni? Kaldı ki yargılandı yani, verdiği söylenen olaylar zaten daha önce bilinen olaylar, Anayasa Mahkemesinin kararları var, "bunlar devlet sırrı değildir" diyor. Bunu zaten ne casusluğu Allah aşkına ne casusluğu? Yani bir gazetede bir haberin yayınlanması, hükümetin beğenmediği bir haberin yayınlanmasını bir hakim, bir savcı nasıl casusluk diye suçlayabilir? Bunlar akıl alacak şeyler de değil. Bunlar siyasi otoriteden alınan talimatlarla belirli kişilerin cezalandırılmasına yönelik alınan kararlar. O nedenle adalete olan güvenimiz temelden sarsılmış vaziyette. Kuşkusuz bu yeni bir olay da değil aslında, adalet mekanizmasına duyulan güven geçmişte de pek çok alanda tartışma konusu oluyordu. Yargı çevrelerinde olurdu, yargı dışı çevrelerde olurdu adaletle ilgili tartışmalar. Balyoz, Ergenekon davalarında sahte delillerin üretilmesi ve o sahte delillere dayanarak insanların mahkum edilmeleri, O mahkemelere de bugünkü iktidar o hakimleri atadı. Şimdi o hakimlerin tamamı hapiste. Yarın hiç kimse unutmasın bugün o yanlışları yapanlar da yarın kendilerini Silivri’de bulabilirler. Biz onlar içinde yeri zamanı geldiğinde adalet diyeceğiz. Adil yargılanmalarını isteyeceğiz. Yani hakim dediğiniz kişi eğer bir yerden talimat alır ve o talimatın gereğini yerine getirerek yoluna devam ederse, yargıçlık yaptığını sanırsa çocuklarına dünyanın en kötü mirasını bırakmış olur. Emin olun o hakim "ben falan kişiyi mahkum eden hakimdim" diyemeyecektir gelecekte, utanacaktır. Çocukları da bunu söyleyemeyecektir, çocukları da utanacaktır. Oysa yargıçlık gibi kutsal bir görev, giydiği cübbede ilik ve düğme olmayan, hiç kimsenin önünde eğilmeyen, yargıç dediğiniz budur, kimsenin önünde eğilmeyen, adalet dağıtacak bu insan. Adalet dağıtacak ki devletin devlet olduğunu herkes bilmiş olsun. Topkapı Sarayı’nın yüksek bir kulesi vardır Adalet Kulesidir onun adı. Amaç nedir? Adalet Kulesi, haremden girilir oraya sonradan tamir edilmiştir, büyütülmüştür ve İstanbul’da baktığınız zaman Topkapı Sarayı’na önce o kuleyi görürsünüz. O Adalet Kulesidir. O Adalet Kulesinin varlık nedeni şudur, evet Osmanlı Padişahları bütün mülkü, yani bütün devleti adaletle yönetiyorlar demektir. Buyurun Fatih Sultan Mehmet’e bakın, buyurun Kanuni Sultan Süleyman’a bakın. Yani baktığınız zaman adaletin güçlü olduğu yerlerde devlette güçlüdür. Çünkü adalet devletin temelini oluşturuyor. Şimdi devletin temelleriyle oynuyorsunuz ve adaleti yok ediyorsunuz. Geldiğimiz nokta bu ve bu beni gerçekten üzüyor.

ŞİRİN PAYZIN- "Öfkem geçmedi" dediniz. Şimdi bunu biraz açacağım, çünkü siz yürüyüşe başladıktan sonra yaptığınız programlarda özellikle bu yürüyüşünüze daha eleştirel bakan gazeteciler olsun, siyasi gözlemciler olsun diyelim, kimi zaman hükümet ya da diğer muhalefet partilerinden de dediler ki, özellikle iktidar kanadından "bu yürüyüş Enis Berberoğlu için başlatılan bir yürüyüştür. Dolayısıyla Enis Berberoğlu için yürünüyor ama MİT tırları gerçekten ülkenin, devletin sırlarını afişe etmektir." Dolayısıyla Enis Berberoğlu için başlatılan bir yürüyüş ne kazandıracaktır? Bu yürüyüşü sadece Enis Berberoğlu için mi yaptınız? Bunu belki bilmiyorum tekrardan açıklamak ister misiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Hayır, Enis Berberoğlu olayı bardağı taşıran son damladır. Şimdi bakın 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de farklı bir atmosfer oluştu. Bütün siyasi partiler darbeye karşı. Meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri hepsi darbeye karşı, yani demokrasi paydasında bütün Türkiye birleşmiş vaziyette. Yenikapı’ya gittik, Yenikapı’da bir daha darbeler nasıl olmaz diye 12 madde halinde nelerin yapılması gerektiğini de açıkladım. Kürsüden inip yerime giderken Sayın Erdoğan geldi, yerinden kalkarak geldi beni kutladı yaptığım konuşma dolayısıyla. Peki, ne değişti 5 gün içinde? 20 Temmuz’a nasıl geldik? 20 Temmuz’a OHAL kararının parlamentodan çıkmasıyla geldik. 20 Temmuz’da ne karar verildi? Olağanüstü Hal ile ben ülkeyi yöneteceğim. Şunu söyledik kendilerine, "Bütün siyasi partiler darbe girişimine karşı çıktı. Parlamento bombalanırken 4 siyasi parti de oradaydı ve kurşun sesleri altında, top sesleri altında bunu savuşturdular. Eğer siz terörle mücadele edecekseniz getirin yasaların tamamını, biz burada hepsini çıkaralım. Hiçbir tereddüdümüz yok." "Hayır, biz bunu kendimiz yapacağız" dediler. Biz buna karşı çıktık. Çıktı OHAL, OHAL çıktıktan sonra ne oldu? 1000’in üstünde üniversite hocası kapının önüne kondu, hapisteki gazeteci sayısı 150’yi aştı, 100.000’i aşkın kamu görevlisinin işine son verildi. İnsanların yargıya erişimi, yani, hukuka erişimi engellendi. Düşünün bir öğretim üyesi KHK’yla ihraç edilmiş, yapılan işlemin haksız olduğuna inanıyor, ama dava açacak yer yok, çünkü yasak. Böyle bir şey olabilir mi? Hangi demokraside var, hangi adalet anlayışında var, hangi insani koşullarda var böyle bir şey? Bunların hepsi yasak, arkasından milletvekilleri tutuklandı, onlar hapse atıldı. Enis Berberoğlu’nun olayı da tuz, biber ekti ve son damlaydı ve son damla yani bardağı taşıran son damlaydı ve bunun üzerine biz Ankara-İstanbul yürüyüşünü yapıp bütün Türkiye’ye adaletin ne kadar önemli olduğunu, adaletin olmadığı bir devletin ayakta kalamayacağını, devletin bekası için adaletin kesinlikle ama kesinlikle bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini söyledik. Sadece bakın hapisteki akademisyenler için, tutuklanan gazeteciler için, tutuklanan milletvekilleri için hepsi için biz yürüyoruz aslında. Bizim bu yürüyüşümüze taşeron işçileri de geldiler, "Biz de adalet istiyoruz" dediler. "Bize kadro sözü verildi niye kadro verilmiyor" diye. Emeklilikte yaşa takılanlar geldiler "Biz de adalet istiyoruz" dediler, Kıbrıs Gazileri geldiler, "Gaziler arasında niye bir ayrım yapılıyor? Kimse bizi gazi saymıyor, oysa gazilik belgemiz var" dediler. Onlar da adalet istediler. Çocuklar geldiler, sanatçılar geldiler, engelliler geldiler, herkes geldi. 15 Temmuz şehitleri geldi, yakınları geldiler. Köprüde linç edilen askerin ailesi geldi. Şimdi baktığınız zaman bu Adalet Yürüyüşünü bir kişiye indirmek doğru değil, zaten haksızlık da olur, yani Enis Bey de bunu asla kabul etmezdi. Bu yürüyüş adalet isteyen herkes içindir. Bu toplumun adalete susadığını bu yürüyüşle gördük.

ŞİRİN PAYZIN- Madem söz oraya geldi hemen sorayım daha ilerleyen dakikalarda soracaktım. Ama özellikle yani bu 23 günün tortusuna bakacak olursak beni en çok duygulandıran, ya da bana en fazla dokunan ya da benim daha fazla yürümeme katkı sağlayan diyebileceğiniz bir an, bir talep, bir istek, size gelip katılan bir kişi ya da kişiler oldu mu? Böyle yani kırılma noktaları var mı sizin açınızdan ya da daha fazla motive olmanızı sağlayan?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Motive olmamı sağlayan çok olay var aslında; yani yaşlı kadınlar mesela, gelip boynuma sarılıyorlar. Evinde küçük bir yemek yapmış "İlla Kılıçdaroğlu yolda giderken bunu yesin" diyenler. Küçük çocuğunu alıp gelip, 3 aylık çocuğunu alıp gelip yolun kenarında bekleyip el sallayan anneler, bunları gördüm tabi bunlara tanık oldum. Her görüşten insan var her görüşten, yani AKP’lisi de var, MHP’lisi de var CHP’lisi de var, ÖDP’lisi de var SP’lisi de var. Yani adaleti arayan, hak ve hukuk bağlamında haksızlığa uğradığını düşünen herkes bir şekliyle geldi. Köyünde haksızlığa uğradığını söyleyen kişi de geldi. Bana derdini anlatmak istedi. "İşte ben gidiyorum validen randevu alamıyorum. Ne olursunuz bana validen randevu alın" deyip yanıma gelen anneler oldu. Ben Sayın Vali’yi arayıp randevu vermesini ve o anneyle görüşmesini istedim. Bu tür olaylar oldu. Dolayısıyla bunlar bizi etkiledi, yani bireysel olarak sadece beni değil, beni ve arkadaşlarımı, yürüyüşe katılan pek çok kişiyi etkiledi. O insanların sıcak ilgileri, kimisi gül veriyor, kimisi çiçek veriyor, kimisi "kır çiçeklerini senin için topladım" diyor. Böyle güzellikler var ve bunlar bizi mutlu etti. 

ŞİRİN PAYZIN- Geçen gün yayınıma katılan ve bu yürüyüşünüze, başlattığınız bu yürüyüşe mesafeli duran bir konuğum dedi ki, "bu yaşam biçimlerinin Türkiye’de iyice ayrışmasını sağlayan bir yürüyüştür. Çünkü bu yürüyüşe belli bir yaşam biçimini temsil eden ve dolayısıyla zamanında örneğin başörtülü kızların eylemlerini görmezden gelen, işte İslami kesimin hassasiyetlerini, duyarlılıklarını yok sayan, devlet zihniyetini yansıtan bir yürüyüştür" dedi. Buna katılıyor musunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Hayır, o arkadaşımız keşke gelip bizim yürüyüşe katılsaydı, çok sayıda başörtülü kadın görecekti, genç kız görecekti. Çok sayıda, hem de 1 değil, 10 değil 100 değil çok sayıda görecekti ve bizi alkışlayanları da görecekti, orada da çok sayıda başörtülü kadının bizi nasıl alkışladığını görecekti. Bu yürüyüşte her yaşam tarzından insanımız var. Bir Hacı dedemiz var geliyor elinde Türk Bayrağıyla uzun uzun yürüyüşler yapıyor. Yine başörtülü çok sayıda kadın kardeşimiz var onlar geliyorlar uzun uzun yürüyüşler yapıyorlar. Tabi normal başörtüsüz kadınlarımız da var onlar da geliyorlar yürüyüşlerini yapıyorlar. Onlar da "Hak, hukuk, adalet" diye slogan atıyorlar. Yaşlılarımız var, erkekler, gençlerimiz var, çocuklarımız var, 7 yaşında çocuk, 8 yaşında çocuk onlar da gelip yürüyüşe katılıyorlar. Bunlar bizi mutlu ediyor, motive ediyor.

ŞİRİN PAYZIN- Yani bu kamplaşmanın daha da arttırılmasıdır diyen eleştirilere katılmıyorsunuz öyle mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle katılmıyorum daha farklı gözlemimi anlatayım size, mesela yolda yürüyoruz diyelim bir grup bizi alkışlıyor, yan yana bu insan bir grup bizi alkışlıyor. 3-4 kişi arada diyelim bize Rabia işareti yapıyor ve bunlar arkadaşlar. Yani bir kavga yok aslında halk arasında, vatandaş arasında bir kavga yok. Birisi bizi alkışlarken öbürü diyelim ki bizi protesto ediyor Rabia işareti yaparak alkışlamıyor. Sonra biz onu alkışlıyoruz bakıyorsunuz bir süre sonra o da bizi alkışlamaya başlıyor. Yani bir yaşam tarzı farklılığı, bir inanç farklılığı, bir siyasal görüş farklılığının çok daha ötesinde bu yürüyüş bizim Cumhuriyet tarihimizin en barışçıl yürüyüşüdür. Hiç kimsenin burnu kanamadı ki, bu arada bize eleştiriler yapanlar, bizi işte yuhalayanlar, bize ağır sözler söyleyenler de oldu, taş atanlar da oldu, gübre dökenler de oldu ama biz hiç birisini mesele yapmadık. Bizi eleştirenleri sadece ve sadece alkışladık.

ŞİRİN PAYZIN- Gübre dökenlere, ya da döken özellikle bir kişiye bu planın belki de fikir babası olan bir mesajınız var mı? Bir şey söylemek ister misiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Hiçbir mesajım yok kendisine, yalnız Düzcelilerin çok üzüldüğünü biliyorum. Beni birkaç Düzceli aradı hatta Ankara’da Düzceliler Derneği Başkanı da aradı özür diledi, "böyle bir şey kesinlikle olmamalıydı" diye. Biz de kendisine şunu söyledik, "bir kişi bunu yaptı diye bütün Düzcelilere bunu mal edemeyiz" ki ben o akşam Düzce’de bir 15 Temmuz şehidi ailesini ziyaret etmiştim onlara başsağlığı dilemek için, arkasından da yine Düzce’nin köklü ailelerinden bir aile bizi akşam yemeğine davet etmişti. Akşam yemeğine gitmiştik, akşam yemeğinden dönerken böyle bir olayla karşılaştık. Düzcelilerden çok memnunum sağ olsunlar var olsun. Bize destek verdiler, evlerine konuk ettiler, yemeklerini ikram ettiler bir sorunum yok yani.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi Kemal Bey bu yürüyüşe başlarken siz spesifik bir hedef koymadınız. Yani ben bu yürüyüşümün sonunda şu kişiyi kurtarmak istiyorum ya da işte şunu becereceğim, şöyle bir hedefim var ona ulaşacağım demediniz. Bunun da eksiklik olduğu yönünde size eleştiriler var, neden spesifik bir hedef koymadınız, koysaydınız bugün daha farklı bir hedefi başarmış olarak gelmiş olmaz mıydınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Adalet çok yönlü bir kavram, sadece mahkeme salonlarında aranan bir kavram değil adalet, çok yönlü bir kavram adalet. Devletin yönetiminde de adalet aranır, hakimin kararında da adalet aranır, çocuğun doğumunda da adalet aranır, insanın ölümünde de adalet aranır. Tek bir hedef koymadım doğrudur. Ama topluma giydirilen 20 Temmuz sivil darbesinden sonra topluma giydirilen bir korku gömleği vardı. İnsanlar konuşamıyor, düşüncelerini açıklayamıyor, gazeteciler hapiste, sivil toplum örgütleri ağızlarını açsalar baskınlar düzenleniyor, insanlar hapislere atılıyor. Aylarca, günlerce gözaltına alınıyor, gözaltında tutuluyor. Bütün bunları görünce bu yürüyüşün getirdiği şöyle bir artı var, Türkiye üzerindeki korku gömleğini çıkardı. Artık biz daha rahat konuşabileceğiz ve insanlar rahat konuşurken yalnız olmadıklarını da öğrendiler. Eğer bir yürüyüşte on binlerce kişi size refakat ediyorsa adalet adı altında siz o korku gömleğini yırtıp atmışsınız demektir. En büyük avantajı bu, ikincisi de şu, Türkiye 20 Temmuz darbesinden sonra, sivil darbesinden sonra adeta yarı açık ceza evine döndürüldü. İçerdekiyle dışardaki arasında o kadar büyükte bir fark yok yani. İçerdekilerin sorunları bir şekliyle Türkiye’nin bütün kesimlerine mal edildi. Dışardakilerin de beklentileri ve sorunları yine Türkiye’nin pek çok kesimine mal edildi. Adalet çünkü öyle bir kavram ki, herkes şu veya bu şekilde devletle olan ilişkilerinde bir haksızlığa uğradığına inanıyor ve siz bu amaçla yürüdüğünüz andan itibaren hangi görüşten olursa olsun "evet, adalet için yürünür" diyor, "adalet için mücadele edilir" diyor. Ben bu yürüyüşü bir siyasi parti yürüyüşü olarak hiç görmedim ve ele de almadım. Bir tane 6 oklu bayrak göremezsiniz mesela, olmaz zaten. Çünkü bu hepimizin ortak alanı, adalet sadece bize lazım değil ki veya sadece size, hepimize lazım olan bir şey. Adalet olduğu sürece biz ancak oturup konuşabiliriz, bir masanın etrafında sohbet edebiliriz, uygarca tartışabiliriz. Yeni çıkış yolları, yeni çözümler üretebiliriz. Aksi halde kavga ederiz, beğenmediğimiz insanı yakalar hapse atarız. Biz burada adaleti sağlıyoruz, hayır biz bunu kabul etmiyoruz.

ŞİRİN PAYZIN- Dediniz ki en önemli sonuçlarından bir tanesi insanlar artık konuşabileceklerini gördüler ve yalnız olmadıklarını gördüler. Peki, onun dışında siz Pazar günü mitingle bitireceksiniz. Ondan sonra ne değişecek? Yani Türkiye’de Pazartesi günü mahkemeler yeniden davalara bakmaya devam edecekler, belki yeni kararnamelerle yer değiştirilerek yani neyi daha ileriye götürebildiğinizi veya değiştirebileceğinizi düşünüyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim yani biz bu yürüyüşü yaptık ertesi gün Türkiye’de işte adalet düzelecek, hakimler sağlıklı karar verecekler, hukukun üstünlüğüne inanacaklar, böyle düşünmüyorum. Neden böyle düşünmüyorum? Şimdi bu yürüyüş demokrasisi gelişmiş bir ülkede olsaydı ve o ülkeyi yönetenler de demokrasi kültürü olsaydı oturur düşünürlerdi, bu insanlar 40 derece sıcaklıkta niye yürüyorlar? Yaşlısı, genci niçin yürüyor? Bir sorun var her halde, bir sorun var ki bu insanlar yürüyorlar ve oturur düşünürlerdi bu sorunu nasıl çözmeliyiz? Oturup konuşmalıyız, var olan bir sorun var veya bizim görmediğimiz bir sorun var oturup konuşmalıyız. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde bu olur ve siz bir sonuç beklersiniz. Hatta daha yürüyüşün başında bunu oturur konuşur ve belirlersiniz, ama bizim gibi ülkelerde yani Türkiye’de demokrasi kültüründen gelmeyen insanlar eğer bir ülkeyi yönetiyorlarsa orada siz ben yarın sonuç alacağım diye bir hayal peşinde koşamazsınız. Neden? Ülkeyi yönetenler demokrasi kültüründen gelmediği için, demokrasiden nasiplerini almadıkları için sadece karşınızda bir duvar olarak görünürler ve sizi hiç duymazlar, sizi dinlemezler. Ne söylüyorlar düşünün, partinin genel Başkanı, AKP’nin Genel Başkanı diyor ki, "efendim siz yürüyorsunuz, ben lütfettiğim için yürüyorsunuz" diyor. Ya arkadaş, benim anayasadan kaynaklanan haklarım ne zamandan beri birisinin lütfuna mazhar olamaya başladı? Var mı böyle bir şey! Çünkü demokrasi kültürü yok. Demokrasi nedir onu bilmiyor. Demokrasinin "D" sinden nasibini alsaydı bu lafı kullanamazdı zaten, söyleyemezdi böyle bir şeyi. Başka? "Efendim yürüyenler teröristtir." Bir kişinin burnu kanamadı, anayasal hakkımızı kullanıyoruz, bunlar teröristin ne olduğunu da bilmiyorlar. Bu nedir? Demokrasi kültürü olmayan bir yapıyla biz karşı karşıyayız. Bu hareket bir başlangıçtır onu da söyleyeyim, bu bir son değil bu bir başlangıçtır. Parlamentoda sesimizi keserlerse, parlamentoda bizim muhalefet yapmamızı engellerlerse, "bizim yeterli sayımız var, biz her istediğimizi yaparız" derlerse biz sokağa çıkacağız. Niye sokağa çıkıyoruz biz? Adalet olsaydı, bakın bu eleştiriyi yapanlar ne diyorlar, ben size onu da söyleyeyim, "niye yürüyorsunuz" diyorlar? Ama şunu söyleyemiyorlar, "arkadaş bu ülkede adalet var niye yürüyorsunuz?" Adalet var diyemiyorlar niye yürüyorsunuz diyorlar. Adalet yok bu ülke de, hukuk yok bu ülkede, hukukun üstünlüğü yok bu ülkede. Daha önce ne yaptılar? 2010 referandumunu hatırlayın, Yargıtay’a 170 tane FETÖ militanı atadılar, FETÖ militanını Yargıtay’a yargıç atadılar. Ben militan sözcüğünü kullandığım için beni eleştirdiler, "siz nasıl yargıçlara militan dersiniz" diye. Şimdi o militanlar hapiste? Ben mi haklıyım onlar mı haklı? Emin olun hükümet edenleri anlamakta zorlanıyorum. Vicdan denen bir şey var, bilim denen bir şey var, ahlak denen bir şey var, adalet denen bir şey var, inanç denen bir şey var, insan denen bir şey var; siz nasıl bu kadar katı, nasıl bu kadar kaba olabiliyorsunuz? O açıdan karşımızda bir duvar var. Yani biz bu yürüyüşü yaptık ertesi her gün her şey düzelecek... Hayır, biz bu yürüyüşü yaptık ve topluma şu mesajı verdik, "Sakın ola ki asla geri adım atmayın. Sakın ola ki inandığınız şeyleri söylemekten korkmayın. Sakın ola ki biz yalnızız sesimizi kesip oturalım demeyin, biz milyonlarız" ve biz bunun farkına vardık burada.

ŞİRİN PAYZIN- Biraz önce dediniz ki bu bir başlangıç olacaktır, bunu her halde Pazar günü yani 9 Temmuz için mi söylüyorsunuz? 9 Temmuz mudur sizin başlangıcınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Bizim başlangıcımız 9 Temmuz’dur. Bir şey daha söyleyeyim Şirin Hanım, efendim adalet sokaklarda aranmaz. Peki, ben onlara şu soruyu sorayım, demokrasi sokaklarda aranır mı? 15 Temmuz darbe girişimini nerde önledik? Sokaklarda. Sokaklara çağrıyı kim yaptı? Bu beyefendi yapmadı mı? Millet çıkmadı mı sokaklara? 249 şehidimiz yok mu? Şimdi ben adalet arıyorum, barışçıl adalet arıyorum vay efendim sen nasıl sokağa çıkarsın adalet aramak için. Meclisi kapatır yetkilerini alırsan bana sadece ve sadece sokağa çıkma hakkı kalıyor. Nerde yapacağım ben muhalefeti? Nerede söyleyeceğim ben doğruları? Televizyonları kapatmışsın, devletin televizyonu bizim yürüyüşümüze “Sözde Adalet Yürüyüşü” diyor bakın “Sözde Adalet Yürüyüşü.” Siz nasıl tarafsız yayın yapıyorsunuz? Aklın mantığın alacağı şeyler değil. Onun için bu bir başlangıçtır, kararlıyım bu ülkeye adalet gelinceye kadar, bu ülkede mazlumun hakkını sonuna kadar koruyacağım. Mücadeleyse sonuna kadar mücadele, bedel ödeyecekmişiz hiçbir korkum yok, bedel ödenecekse o bedeli önce ben ödemeye hazırım.

ŞİRİN PAYZIN- Bugün aslında Binali Yıldırım Başbakan bir konuşma yaptı ve orda dedi ki, "artık bu iş kabak tadı vermeye başladı." İlk önce size aslında CHP olarak dedi ki, "evet kurallara uyuyorlar yollarda gerçekten barışçıl bir şekilde devam ediyor. Fakat artık bitirin, bu işi bitirin ve kabak tadı verdi." Kabak tadı verdiğini düşünüyor musunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Niçin rahatsız oluyor Binali Bey? Niye rahatsız oluyor? Ben adalet için yürüyorum. Adaletin olmadığı bir ülkeye adalet çağrısı yapıyorum. Binali Bey şunu düşünmüyor mu acaba, çok basit bir şey; Sözcü’nün iki muhabiri tutuklandı atıldı hapse, itiraz edildi, mahkemeye gidildi, yargıç karar veriyor, "deliller toplanamadığı için tutukluluklarına devam edilmesi..." Dosyada delil yoksa niye serbest bırakmıyorsun? Bunlar kaçacak halleri yok ki, çünkü saraydan talimat gelmiş "bunları bırakmayacaksınız" diye. Aynı şekilde bakın Murat Aksoy’la Atilla Taş, savcı tutuksuz yargılanmalarını istedi, hakim de peki dedi tutuksuz yargılansınlar. Ne oldu? Hem savcı, hem hakim Hakimler Savcılar Kurulu tarafından açığa alındı, siz bunları nasıl serbest bırakırsınız! Bu ne demektir? Hakimlere açıkça gözdağı vermek demektir, "beyler bundan sonra biz talimat vermeden hiç kimseyi serbest bırakmayacaksınız." Bunu yapan bir adalete karşı ben yürümeyip de yerimde mi oturacağım? Ben bu ülkemin insanlarını düşünmeyip de yerimde mi oturacağım? Ben adalet arıyorum, herkes için, 80 milyon için adalet arıyorum ben.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi hükümet cephesinden bu yürüyüşe biraz önce sizin de belirttiğiniz gibi hem sert uyarılar geldi, sert eleştiriler geldi ama belki de iktidarın sert eleştirilerinden daha fazlasını MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Sizin bir takım ülkücü kesimden protestolar olabilir, ya da bir takım işte bu yürüyüşe yönelik provokasyonlar olabilir sözüne bayağı bir tepki gösterdi Devlet Bahçeli ve "sokakta ne arıyorsunuz buldular mı bilmiyorum, bulacaklarını da zannetmiyorum o adaleti" dedi geçen gün. MHP liderinden gelen bu eleştiriler, bu sert açıklamalara şaşırıyor musunuz ya da nasıl değerlendiriyorsunuz? Sonuçta onlar da bir muhalefet partisi, yanınızda yürümelerini bekler miydiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Önce şunu söyleyeyim, yanımızda yürüyen çok sayıda ülkücü kardeşim var. Geldiler, beraber yürüdük. Hiçbir ülkücünün, gerçek ülkücünün bir provokasyona yol açacağını asla düşünmüyorum. Ülkücünün felsefesinde, benim bildiğim ülkücünün felsefesinde ülkü vardır. Ülkünün temelini de zaten adalet oluşturur. Belli bir ideal için mücadele ediyor. O idealin temelinde adalet olmazsa ülkü olabilir mi? Olmaz. Ben aldığımız duyumlara göre bazı provokasyonların yapılacağını ve bununda ülkücülere mal edileceğini ve dolayısıyla onun üzerinden bizim yürüyüşümüzün engellenebileceğini söyledim. Hala aynı şey geçerli, yoksa ülkücüler gelecekte işte burayı provoke edecek böyle bir düşüncem yok. Çünkü ben ülkücülere yakıştırmam, ülkücüler de adalete inanırlar, onlar kendi insanlarını severler, vatanını severler, bayraklarını severler, demokrasiyi severler, adalet için mücadele ederler; hiçbir tereddüdüm yok orada, ama birileri ülkücü kılığı altında bu yürüyüşü sabote etmek isteyebilir. Gelen duyum oydu. İkincisi, şimdi ben şunu merak ediyorum, bu ülkenin neresinde adalet var? Şunu kabul ederim, iktidar partisiyle işbirliği bir başka muhalefet partisinin işbirliği yapması hatta onun taşeronluğuna soyunmasını kabul ederim, yani yapabilir onların bileceği bir iş, ben onlara bir şey söyleyemem. Ama adaleti buldunuz mu? Hayır, henüz bulamadık. Henüz bulamadığımız için bu bir başlangıçtır diyoruz zaten. Adaleti bulamadık, nerde adalet? Hapishanelerde binlerce insan yatıyor. Bazı suçlular için af getirdiler çıkardılar, diğer suçluları yerleştirmek için, 3-4 kişinin yatacağı yerde 7-8 kişi yatıyor, 10 kişi yatıyor, 15 kişi yatıyor, 20 kişi yatıyor hapishanelerde. Ve şunu da merak ederim gerçekten, bir üniversite hocası düşünün bir bildiriye imza atmış, içeriğini beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, düşünce özgürlüğü var mı? Var. Anayasal hak mı? Hak. Bir insan hakkı mı? İnsan hakkı. Evrensel insan hakları beyannamesinin de ön gördüğü bir kural mı? Evet, öngördüğü bir kural, nasıl siz bu şeyi kapının önüne koyarsınız İbrahim Kaboğlu’nun ne günahı var? Dünya çapına bir anayasa hukukçusunu bir KHK’yla nasıl üniversitenin dışına atarsınız? Sadece onu yapmıyorlar kolektif suç, bakın kolektif suç kavramı yarattılar. Bir kişiyi suçluyorlar, bütün aileyi suç kapsamına alıyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Hadi adamı suçladın, kadının ve çocukların ne günahı var? Onları da suçluyorsunuz. Bütün bu kuralları dünya ne diye tanımlıyor? Sivil ölüme mahkum etme diye tanımlıyor. Sivil ölüme mahkum edilen bir ülkede, insanların sivil ölüme mahkum edildiği bir ülkede siz adalet var diyebilir misiniz? Bunu burada adalet var demek için insanda biraz vicdan olması lazım vicdan.  Biraz insan sevgisi olması lazım ben ne söyleyeyim?

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi çeşitli etaplarında KHK’yla görevlerinden uzaklaştırılanlar olsun, akademiden atılanlar olsun gerçekten yürüyüşte burada "KHK ile atıldım ve adalet istiyorum", kimi zaman işte yelekleriyle ya da tişörtleriyle, gömlekleriyle yürüdüler. Şimdi yine bu yürüyüşünüzü çok eleştirenler en fazla KHK’yla uzaklaştırılanlar da olduğu için yürüyüşlerde veyahut HDP’lilerin size katılması, Ahmet Türk’ün yürüyüşün bir bölümünde yer alması nedeniyle işte "teröristler destek veriyor" dediler bir, ikincisi "FETÖ’yü arkasına almış yürüyor". Daha da önemlisi "9 Temmuz’da Maltepe’de FETÖ arkasında miting yapacak "eleştirisini ya da yorumlarını getirdiler diyelim. Geçen gün de yine biraz önce belirttiğim gibi konuklarımdan bir tanesi de benim yayınımda bunu söyledi. Ne diyorsunuz yani böyle bir algının olduğunu düşünüyor musunuz? Böyle bir şey var mı? Ne dersiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Öyle bir şey olduğunda ben şu soruyu sormak isterdim; terör suçtur, madem teröristler yanımıza geldi bizimle beraber yürüyorlar, etraf polis kaynıyor yakalayıp götürselerdi teröristtir diye. Demek ki değiller! FETÖ dolayısıyla bizi suçluyorlar. En son suçlanacak adam biziz zaten. Yani ne diye suçlarlar? Ben Fettullah Gülen’le oturup konuşmadım, beraber fotoğraf çektirmedim, "aynı menzile gidiyoruz" diye demeç vermedim. "Ey Fettullah Gülen ne olursun Amerika’dan gel elini, ayağını öpeyim" diye demeçler vermedim. Fettulah Gülen’e gidip aman ne olursun beni buraya müsteşar atayın diye yalvarmadım. "Hükümet bana dedi ki önce gideceksin Fettullah’tan izin alacaksın seni vali yapacağım, seni kaymakam yapacağım, seni müsteşar yapacağım..." Yargıtay’ı Fettullah Gülen’e ben teslim etmedim onlar teslim ettiler. Emniyeti Fettullah Gülen’e ben teslim etmedim onlar teslim ettiler. Anayasa referandumunda Fettullah Gülen’le iş birliği yapan ben miydim onlar mıydı? Ben karşıydım onlar savunuyorlardı. Fettullah Gülen ta Amerika’dan "Ölüleri bile kaldırın “Evet” oyu kullansın" diyen o değil miydi? Oydu! Hastalandığı zaman katar katar gidip, el etek öpüp, ayaklarını öpüp, mendilini alıp mübarek bir bez parçasıymış gibi alıp saklayan ben miydim onlar mıydı? Oraya milletvekillerini gönderip el etek öptüren ben miydim, onlar mıydı? Ben tamamen ama tamamen bu ülkenin insanları için çalışırım, bu ülkenin insanları, güzel insanları için mücadele ederim. Fettullah Gülen kim, kim Fettullah Gülen! Hiç karşılaşmadım, hiç konuşmadım. Erdoğan diyor mu "hiç karşılaşmadım, hiç konuşmadım" diye. El etek öptüm diyor mu demiyor mu? Ben size bir şey daha söyleyeyim, "efendim biz 17-25’ten sonra bunları öğrendik" diyor, kocaman bir yalan. Bir daha söylüyorum, "17-25’te öğrendik." Yok efendim, siz bunu 2004’te öğrendiniz! Milli Güvenlik Kurulunda size brifing verildi, dendi ki, "bunlar tehlikelidir, paralel devlet yapılanması vardır burada" dedi. 2004-2015 ne oldu? Hiçbir şey yapmadılar. Tam tersine FETÖ’nün bütün elemanlarını devletin en duyarlı makamlarına yerleştirdiler. MİT’e yerleştirdiler, emniyete yerleştirdiler, Maliye Bakanlığına, Hazine’ye, Milli Eğitime. Milli Eğitimi zaten tamamen teslim etmişlerdi, devleti teslim etmişlerdi zaten tamamen, üniversiteleri teslim etmişlerdi. "Siz ne istediniz de biz vermedik" diyen bu değil miydi? Bunlardı. Şimdi kalkmış bizi suçluyorlar. İnsanda biraz vicdan olur, insanda biraz ahlak olur. Ne ahlak var ne vicdan var. Dolayısıyla bizi suçluyorlar. Hiç umurumda değil ben kendime güveniyorum. Benim ne olduğumu bütün dünya alem bilir. Beni suçlamak istiyorlarsa cesaretleri varsa, yürekleri varsa gelirler karşıma oturur beraber bir televizyon programında konuşuruz. Bakalım el mi yaman, bey mi yaman!

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi şöyle devam edelim isterseniz özellikle bu Pazar günü yapacağınız mitingin güvenliği açısından oraya kim katılacak, kimler katılmayacak? Cumhurbaşkanının bir açıklaması oldu, "işte yapılabilir ama işte provokasyonlar...", bu konularda ne dersiniz? Burada siz parti olarak bir yürüyüş yapmıyoruz diyorsunuz ama kimlerin buna destek verdiği konusunda özellikle seçkin davranıyor musunuz? Yoksa kim gelirse bizimle birlikte mi diyorsunuz? Dolayısıyla "o oldu, bu vardı" eleştirilerine ne diyeceksiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Haksızlığa uğradığını düşünen herkes gelebilir. Ama siyasi parti bayrağıyla gelmeyi asla kabul etmiyoruz, bir siyasi kimlikle gelmeyi asla kabul etmiyoruz. Sade vatandaşlar gelebilirler, A partisinden olur, B partisinden olur, C partisinden olur. Bizim için hiç fark etmiyor. Çünkü biz adaleti arıyoruz. Adalet olsun istiyoruz bu ülkede, birlikte yaşayalım istiyoruz. Benim rakibim olan, düşünsel olarak benim rakibim olan bir insanla ben neden bir tokalaşmayıp bir masanın etrafında oturup konuşamıyorum? Bunu yapmalıyız. Ben bu memlekette huzur olsun istiyorum, kavga olmasın, gerginlik olmasın, insanlar birbirini yemesin istiyorum, ben bunu istiyorum, başka bir şey istemiyorum ki ben. Ben bunu istiyorum onlar beni suçluyorlar. Beni niye suçluyorsun arkadaş dönüp bir kendine baksana, neler yaptığına baksan? Şimdi Pazar günü mitingimiz olacak, bir gelecek kişilerden sadece ve sadece şunu istiyoruz ve güvenlik kuvveti arkadaşlarıma da bu konuda ricada bulunacağız söyleyeceğiz kendilerine de, adalet pankartı dışında başka pankart olmayacak, Atatürk posteri olabilir, Türk bayrağı olabilir. Onun dışında 6 oklu bayrak dahi görseler onu alacaklar oradan alacaklar. Hiçbir partinin ne bayrağı, ne flaması, ne işte afişi hiç birisini kabul etmiyoruz. Biz adalet için bir aradayız adalet için. Herkes bir aradayız, her partiden insan var orada, işçisi de var, işvereni de var, çiftçisi de var, emeklisi de var, taşeron işçisi de var, sendikalı işçisi de var, memuru da var, üniversite hocası da var, KHK’lısı da var, herkes var orada. Dolayısıyla o alanı bir adalet alanı olarak biz düşünüyoruz, en çok ihtiyacımız olan adalet. ne söylüyor biliyor musunuz Sadi, İran’ın büyük düşünürü diyor ki, “Dünyanın bütün nehirleri adalete susamız bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez”. Bu kadar güzel bir lafı emin olun hiç duymamıştım. Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez. Bu yürüyüş neyi gösterdi bize biliyor musunuz? 80 milyonun adalete susamışlığını gösterdi. Bu bile bizim için olağanüstü büyük bir kazançtır.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi siz bu yürüyüşü yaparken başka gelişmeler de oldu. En sıcak gelişmelerden bir tanesi Büyükada’da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının gözaltına alınmaları oldu ve bu konuda dünyadan ciddi tepkiler var. İkinci gelişme de Avrupa Parlamentosunun raporu, eğer mevcut haliyle referandum geçti şekliyle uygulanırsa Türkiye’yle olan müzakerelerin durdurulması. Bu iki başlıkta ne diyeceksiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Birinci başlığa şaşırmadım. Yani Birleşmiş Milletlerin çeşitli örgütlerinin temsilcilerinin Büyükada’da toplantı yapılması ve onların polis tarafından basılarak gözaltına alınmasına şaşırmadım yani bir dikta yönetiminde zaten ne beklenir? Demokrasi yok ki zaten. Adalet yok, demokrasi yok, tutuklarsanız böyle bir tablo gündeme gelmiş olabilir. İkincisi ise doğru değil. Avrupa Parlamentosunun alacağı muhtemel kararı yani kabul edilen raporu doğru bulmuyorum. 23’üncü ve 24’üncü Fasıllar açılsaydı Türkiye bugün çok farklı bir pozisyona gelebilirdi ve çok daha iyi olabilirdi. Biz Avrupa Parlamentosunun da adil ve adaletli davranmasını istiyoruz. Türkiye sadece bir partiden ibaret değildir. Bakın biz kendi ülkemizde adaleti arayan milyonlarız, demokrasiyi savunan milyonlarız, referandumda bunu gösterdik, diğer alanlarda da gösterdik. Dolayısıyla Avrupa parlamentosunun daha sağduyulu bir karar almasını bekliyoruz.

ŞİRİN PAYZIN- Yani şunu mu söylediğinizi anlıyorum 23’üncü ve 24’üncü madde bir tanesi insan hakları ve hukuk alanındaki Türkiye’nin ilerlemesini sağlayacak olan maddeleri, alt maddeleri içeriyor. Diğeri ise, adalet sistemi, hukuk sistemi bunlara eğer Avrupa Birliği bu müzakerelere başlıklarını açsaydı bugün sizin bu yürüyüşünüze de destek vermiş mi olacaktı, ya da gidişat açısından çok daha kritik mi olacağını düşünüyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Çok daha güzel olacaktı, çünkü Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olmak istiyorsa gereğini yerine getirmek zorunda olacaktı.

ŞİRİN PAYZIN- Peki şimdi bir başka mesele o da İçtüzük meselesi, yine siz yürürken en önemli meselelerden bir tanesi bu. Bundan sonra meclisin nasıl işleyeceğinin aslında çerçevesinin çizildiği İçtüzük burada işte CHP bu görüşmelere katılacak mı, katılmayacak mı çok konuşuldu ve eğer mevcut haliyle geçerse de muhalefetin sesi iyice kısılacak eleştirileri geldi CHP milletvekillerinde ve Grup Başkan vekillerinizden. Nasıl bir tepki ortaya koymayı düşünüyorsunuz? Nasıl çerçevelendireceksiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Değişiklikleri henüz görmedim. Grup Başkanvekili arkadaşlarım da burada, onlar da görmediler değişiklikleri. Önce bir görmemiz lazım, yani ön yargılı değiliz. Şunu yapıyorlar veya bunu yapıyorlar diye bir ön yargıyla da konuşmak istemiyorum. Ama parlamentoda milletvekilinin kürsüde çıkıp konuşması lazım, orada kürsüye sınırlama getirirseniz veya muhalefetin hakkını, aslında muhalefetin hakkını kısıtlama demek de yanlış, yani iktidar partisinden bir milletvekili konuştuğu zamanda ona da süre kısıtlaması getiriliyorsa, mevcut süre kısıtlamasından daha fazlası getiriliyorsa parlamentonun sesinin kesilmesi demektir. Zaten anayasa değişikliğinden sonra parlamento Gazi Parlamento olmaktan çıktı. Gazi Meclis falan değil artık, neresi Gazi Meclis? Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclisin yetkileri elinden alındı, bir köşeye atıldı. Şu anda meclis bildiğimiz sıradan bir meclis. Bir özelliği de yok. Bugün arzu ederlerse OHAL kararnameleriyle istediği kanunu çıkarıyorlar zaten. Anayasa Mahkemesi hiç ses çıkarmıyor. Dolayısıyla bu meclisin İçtüzükle daha fazla sesini kısmak, daha milli iradenin ses çıkarması önüne yeni ciddi engeller koymak doğru değil.

ŞİRİN PAYZIN- O zaman biraz önce söylediğiniz mi olacak? Yani mecliste muhalefetin sesi kısılırsa her seferinde sokakta yürüyeceğiz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Ne yapacağız? Bizi mecliste konuşturmazlarsa nerede konuşacağız?

ŞİRİN PAYZIN- Dolayısıyla bundan sonraki adım ne olacak diye sorduğumuzda bunun cevabı nedir?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Adaleti buluncaya kadar bütün alanları zorlayacağız. İster meclis içi, ister meclis dışı bütün alanları zorlayacağız.

ŞİRİN PAYZIN- Sokağı provoke etmekle hem iktidar tarafından, hem MHP lideri tarafından suçlandınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Kimi provoke ettik?

ŞİRİN PAYZIN- Böyle giderse sokağı provoke etmiş oluyor musunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Kimi provoke ettik? Hiç kimseyi! Ama onlar provoke ettiler. Biz hiç kimseyi provoke etmedik. Tam tersine az önce de söyledim belki de dünya tarihinin en barışçıl yürüyüşünü yaptık. 450 kilometre yürüyorsunuz kimsenin burnu kanamıyor. Taş atılıyor, arkadaşımızın kafası yarılıyor yine biz alkışlıyoruz. Kimi provoke ettik? Hiç kimseyi. Barışçıl bir gösteri yapıyoruz çünkü biz adalete inanıyoruz. Bize Rabia işareti yapanlara ne söyledim arkadaşlara biliyor musunuz? Biz nasıl adalet istiyorsak onların da bizi protesto hakları vardır. Onlara sakın kötü bir şey söylemeyin. Demokrasilerde siyasetçi protesto edilmeye alışmalıdır. Evet, bizi protesto edebilirler, ama onlar bizim düşmanımız değil. Onlar bizimle aynı ülkede yaşayan, aynı bayrak altında yaşayan vatandaşlarımız. Eğer biz onları ikna edemezsek onlar bizi ikna edecek. Ama kavgayla değil oturarak, konuşarak yapmalıyız biz bunu.

ŞİRİN PAYZIN- Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruyu imzaladınız. Beklentiniz nedir? Sizce bir değişiklik olması ihtimali var mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Referandum konularına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bakmıyor. Ama bizdeki referandum doğrudan demokrasiyi etkiliyor, totaliter bir rejimi öngörüyor. Kuvvetler ayrımını ortadan kaldırdı bütün kuvvetlerin tek kişinin elinde toplanmasına yol açtı. Dolayısıyla demokrasi ağır yaralar almaya başladı. Bu bağlamda biz müracaatımızı yaptık eğer kabul edilirse anaysa değişiklikleriyle ilgili bizim açımızdan olumlu bir kararın çıkacağını düşünüyorum.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi biraz yürüyenlerle birlikte yürürken tabi sordum yürüyüşe katılanlar çok da bize gazetecilere de çok farklı yorumlar gelebiliyor, eleştiriler gelebiliyor, değerlendirmeler gelebiliyor. Bir yürüyüşe katılan katılımcı dedi ki, "aslında dedi CHP dedi bu işte hata yaptı, bu işi referandumun ertesi günü yapmalıydı. Çünkü o zaman yapsaydı eğer belki farklılık olabilirdi. Referandum sonuçlarından şikayet ettiği için gün o zamandı" diye. Sizce geç gelmiş adalet gibi bu da geç yapılmış bir yürüyüş oldu mu? bu eleştirilere katılır mısınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Hayır katılmam, eleştirileri saygıyla karşılarım önce onu ifade edeyim, ama geç gelen bir olay değil. Eğer biz 16 Nisan akşamı sokağa çıkmış olsaydık toplum zaten çok gergindi ve çok sayıda can kaybına yol açabilirdik. Türkiye bir iç çatışmanın eşiğine gelebilirdi. Biz sorumlu bir partiyiz. Ülkemizi seviyoruz, bayrağımızı seviyoruz, insanımızı seviyoruz. Farklı partilerden insanlara saygı gösteriyoruz. Sorun bizim insanlarımızda değil, sorun YSK’nın içindeki çetede. Bakın bir daha söylüyorum bir üye hariç YSK içindeki çetede. O çete, yargı kararına uymadı daha doğrusu yasaya uymadı, yasa hükmünün aksine karar verdi. Onların yatacak yeri yoktur, zaten şikayet ettik. Onların yargıçlık yapmaya hakkı da yoktur. Tamamının atılması lazım, parlamentonun iradesini gasp ettiler. "Mühürsüz oy pusulası geçersizdir" diyor, bunlar diyorlar ki "geçerlidir." Siz meclis misiniz, yeni kanun mu çıkardınız, neye dayanarak bunu yapıyorsunuz siz! Meclisin yetkileri gasp edildi. O nedenle o anayasa değişikliği gayrimeşru bir değişikliktir. Meşru değildir, meşru olmadığı için zaten biz gittik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine.

ŞİRİN PAYZIN- Peki şimdi yani önce şunu sorayım, pazartesi günü Enis Berberoğlu’nu ziyaret edeceğiniz planlanıyor anladığım kadarıyla ziyaret edecek misiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Önümüzdeki hafta içerisinde evet.

ŞİRİN PAYZIN- Peki sadece onu ziyaret etmekle çerçeveli kalırsanız bu beraberinde eleştiriler getirmez mi? Mecliste başka şu anda tutuklu olanlar da var. Yani bu ziyaretlerinizin kapsamını geliştirmeyi düşünür müsünüz? Sadece Enis Berberoğu’yla mı sınırlı tutacaksınız? Ne yapmayı düşünüyorsunuz bu konuda?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Şu anda sadece Enis Bey’i ziyaret etmeyi düşünüyorum. Elbette yani ben milletvekillerinin tutuklanarak yargılanmalarını doğru bulmuyorum. Anayasa Mahkemesinin kararı da böyle zaten. Anayasa Mahkemesi bir kararında diyor ki, birden fazla kararında, tutuklanan milletvekilleriyle ilgili birden fazla kararında diyor ki, "Milletvekilleri dokunulmazlığı kalktığı zaman milletvekilleri yargılanabilir, ama tutuklanamaz. Çünkü milletvekilleri seçimle gelmişlerdir ve temsil yetkileri, hapse atıldığı zaman ellerinden alınmış olur" diyor. Doğru, doğru bir karar! Anayasa Mahkemesine şimdi yeni başvurular yapıldı. Normalde Anayasa Mahkemesinin tutulan milletvekilleriyle ilgili eski kararında direnmesi lazım, daha doğrusu eski kararını sürdürmesi lazım. Ama Anayasa Mahkemesi de cesaret edip karar veremiyor. İşin garip tarafı bu, niye adalet için yürüyoruz? İşte bunun için. Anayasa Mahkemesi üyeleri daha önce verdikleri bir kararın arkasında niye durmazlar, neden durmazlar, neden korkunun esiri olurlar? Korkunun esiri olan bir kişi yargıçlık yapabilir mi, hakimlik yapabilir mi? Vicdan denen bir şey yok mu, ahlak denen bir şey yok mu? Hukuk denen bir şey yok mu? Hukukun üstünlüğü denen bir şey yok mu? Neden karar vermiyorsunuz? "Efendim ya Anayasa Mahkemesi kapatılırsa..." Zaten karar vermiyorsanız kapatılsın daha iyi, hiç değilse böyle bir mahkeme olmasın, böyle bir rezaletle Türkiye hukuk tarihine böyle bir rezalet geçmesin! Daha önce karar vermişsiniz verdiğiniz kararın arkasında durmuyorsunuz. Sayın Başkan kalktı Anayasa Mahkemesi’ nin kuruluş yıl dönümünde konuştu dedi ki, "çok sayıda dava var ama pilot 3-4 davaya bakacağız ve ondan sonra bu davaları süratle eriteceğiz." Bir türlü bu davalara bakılamıyor neden? Talimat gelmedi de onun için. Talimata göre Anayasa Mahkemesi karar mı verir Allah aşkına? "Saraydaki kızar mı..." Kardeşim sen hukuka bakacaksın, adalete bakacaksın, saraydakine ne bakıyorsun! Böyle bir tabloyla maalesef karşı karşıya üzgünüm ama bunları söylediğim için üzgünüm ama Türkiye’nin gerçeği bu.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi Pazar günü yürüyüşünüz noktalanmış oluyor. Önümüzdeki haftadan itibaren de 15 Temmuz hem Şehitleri Anma hem darbe girişimi sırasında Gazi olanların da bir şekilde hatırlanması, onların anma Gazi ve şehitlerimizin Anılması ve tabi ki işte geçen sene 15 Temmuz sürecinde yaşananların bir kez daha anlatılması için hükümetin de ön gördüğü bir program var. CHP olarak 15 Temmuz’un yıl dönümünde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Çünkü şimdi Adalet Yürüyüşünü yaptınız. Eğer 15 Temmuz’da CHP ne yapacak diye bakılacak ve ne yapacağınız şimdiden belli mi? Bu da çünkü beraberinde eleştiri de getirebilir belki…

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Şirin Hanım iki tane 15 Temmuz var; bir sokağın 15 Temmuz’u, iki sarayın 15 Temmuz’u... Bellidir ve biz ona sahip çıkıyoruz. Nedir sokağın 15 Temmuz’u? Darbe girişiminin olduğu akşam binlerce insan sokağa çıktı, tankların üzerine çıktı, hayatlarını bedel olarak ödediler ve demokrasiyi savundular. 249 şehidimiz var, 1000’in üstünde de gazimiz var. Biz bunlara sahip çıkacağız. Bunların kanı yerde kalmayacak. Sonuna kadar da sahip çıkmaya kararlıyız. Hiçbir tereddüdümüz yok burada. Anılmaları mı elbette anacağız. Saygı mı elbette saygı duyacağız. Aileleri mi elbette saygı duyacağız, burada hiçbir tereddüdümüz yok. Ama bir de sarayın 15 Temmuz’u var; 15 Temmuz darbe girişimin fırsat bilip 20 Temmuz’da sivil darbe yapıldı buna sahip çıkmayacağız ve bunu hep eleştireceğiz. O nedenle 15 Temmuz’da bir anma töreni yapılırsa elbette ben de, örgütlerimiz de hep beraber anma törenlerine katılacağız, saygı duruşunda bulunacağız, hiçbir tereddüdümüz yok orada.

ŞİRİN PAYZIN- Bu anlamda resmi programlarda yerinizi alacak mısınız? Yani sizin hep o Yenikapı ruhundan uzaklaştığınız eleştirileri geldi. Dolayısıyla bu Adalet Yürüyüşünüzden sonra15 Temmuz’da da darbelere karşı CHP, hükümetin ya da Cumhurbaşkanlığının öngördüğü çerçevede bir araya gelecek mi, gelir mi, katılır mısınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Biz 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan ve bu arada bedel ödeyen 249 şehidimize, gazilerimize, TBMM’de o gece sabaha kadar görev yapan bütün milletvekillerine CHP’li, HDP’li, MHP’li ve AKP’li bütün milletvekillerine şükran borçluyuz. Bakın hiçbir ayrım yapmıyorum, mücadele ettiler, kararlılıkla durdular, onurlu bir şekilde durdular, haklarını aradılar. Ama bu darbe girişimi savuşturulduktan sonra güzel bir iklim doğdu ben Yenikapı’ya da gittim tabi 12 madde halinde Türkiye’de bir daha darbe olmaması için nelerin yapılması gerektiğini de açıkladım. Ben hala o sözlerimin arkasındayım. Beki onlar ne söz verdiler? Allah aşkına bir cümle bana söyleyin bir cümle, yani çıkıp kürsüye ne söz verdiler? Bir cümle, bir Allah’ın kulunun aklına bir cümle dahi gelmez. Yenikapı ruhu, ben Yenikapı ruhuna asla ihanet etmedim. Yenikapı ruhuna onlar ihanet ettiler. Yenikapı’ya gittim doğru, halka duyduğum saygı dolayısıyla gittim, demokrasiye olan inancım dolayısıyla gittim ben Yenikapı’ya. Peki, 5 günde ne değişti de sivil darbe oldu bu ülkede? FETÖ terör örgütüyle mücadele edeceklerini söylüyorlar KHK çıkararak. Milli Eğitimin Vakfının huzur hakkı ne zamandan beri terörle ilgili bir olay oldu? Parlamentonun yetkisi gasp edilirken, TBMM Başkanı nerelerde? Kendisine de söyledim. 150’ye yakın gazeteci hapiste. Ahmet Şık ne günahı var? Kadri Gürsel ne günahı var? Efendim bunlar FETÖ’cüymüş. Ahmet Şık “İmamın Ordusu” diye kitap yazdı, Fettullah Gülen’in bütün kirli çamaşırlarını döktü ortaya o dönem aldılar Balyoz, Ergenekon diye hapse attılar efendim hoca efendiye bilmem şunu yapıyorsun bunu yapıyorsun diye. Döndü dolaştı şimdi sen FETÖ’cüsün diye içeri atıyorlar. Akıl, mantık, izan ne var bunlarda ben anlamış değilim. Emin olun anlamış değilim. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir tablo olabilir mi? Atıyorsun Ali Bulaç, Ali Bulaç’ın FETÖ’yle ne ilgisi var? İyi bir entelektüeldir Ali Bulaç. Orada 60 yaşında, 70 yaşında, 80 yaşında insanlar var ve iddianamede yok ortalarda. Aylardır hapisteler. Ben şunu da biliyorum bakın, 3 günlük asker eline silah almamış 3 günlük asker, yediydi şimdi sekiz aydır hapiste 3 günlük asker, babası inşaat ustası. Oğlunu ziyarete gelmek için bile gidip bir yerlerden borç para alarak geliyor. Para olmadığı için avukat tutamıyorlar. İddianame yok ve bu çocuk, bu asker hapiste. Bu asker mi darbeyi yaptı? Darbeyi yapanları götür yargıla itirazımız var mı? Hayır, itirazımız yok götür yargıla. Erin ne günahı var? Askeri öğrenci, askeri öğrencinin ne günahı var? Askeri öğrenci darbe mi yapar Allah aşkına? Askeri öğrenciyi alana çıkaran, meydana çıkaran, sahaya çıkaran komutanı yakalayacaksın sen onu suçlayacaksın. Gidiyorlar nerde bir gariban varsa yakalayıp hapse attılar. Sırtı kalınların tamamı dışarda.

ŞİRİN PAYZIN- Aslında 24 Temmuz’da hemen 15 Temmuz Anma Haftasının arkasından 24 Temmuz’da Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının biraz önce saydınız pek çok meslektaşımızın davası başlayacak. Bir şey söylemek ister misiniz? Yani bu Adalet Yürüyüşüne örneğin o davalar sırasında devam eder mi? Tekrar yenilenir mi? kendisini yeniden yenileştirerek daha farklı bir hale gelir mi? Ne diyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Dava görülecek tabi, ben adaletin gerçekleşeceğine inanmıyorum. Hakimlerin de sağlıklı karar vereceklerine inanmıyorum. Hakimler hakim değil, savcı savcı değil. İddianameyi hazırlayan kişi yanlış hatırlamıyorsam FETÖ’den içerde şimdi. Sadece siyasal iktidarın beklentilerine uygun karar veriyorlar. Geldiğimiz nokta budur. Şu açıklıkla söyleniyor, şu kişiyi sürekli hapiste tutacaksınız, bu talimat veriliyor, yargıya talimat veriliyor. FETÖ iddianamesini hazırlayan savcılar niye görevden alındı? FETÖ’nün kirli çamaşırlarını ortaya çıkaracaklar, darbeyi ortaya çıkaracaklar, siz araştırmayı yapan savcıları görevden alıyorsunuz niçin? Siz 15 Temmuz darbe girişiminden şikayetçi değil miydiniz?  O zaman bu savcıları niye alıyorsunuz görevden, hangi gerekçeyle alıyorsunuz siz? Efendim iddianameler yazılacak, Adalet Bakanlığına gidecek, Adalet Bakanlığı gözden geçirecek, kabul edildikten sonra mahkemeye sunulacak. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir rezalet olabilir mi? Yaşıyoruz bir bu rezaleti. Onun için mahkemelere güvenmiyorum, kimse kusura bakmasın mahkemelere güvenmiyorum. Hakim gerçek anlamda yargıçsa zaten bu tür olaylara izin vermez.

ŞİRİN PAYZIN- Peki, Sayın Kılıçdaroğlu ne olacak? Yani siz böyle söylediğinizde ben bazı seyircilerimizin şimdi şunu söylediğini duyar gibiyim, peki güveniyoruz diyorsunuz, böyle olmaz diyorsunuz, peki ne yapılacak ne olacak? CHP’ye kimi zaman getirilen eleştiri bu bir şey siz de bir şey önerin, siz de bir taslak hazırlayın bir şey yapın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Bizim taslaklarımız her şey var. Anadolu’da çok güzel bir laf vardır, zalim yöneticinin erken gitmesi için vatandaş der ki, "Zulmün artsın, ulmün artsın ki bir an önce git" diye. Bunların yaptığı da aynen öyle zulümleri arttırarak devam ediyorlar, milyonlarca mağdur yarattılar, bu mağdurlar bir gün diyecekler ki "artık yeter." Bu yürüyüşün temel felsefesi de zaten bu, artık yeter noktasına geldi. Ne dedim, bardağı taşıran son damla, yeter artık ya bu kadar da zulüm yapılmaz ki bu millete. Yeter artık. Yani milletvekili oldun, belediye başkanı oldun, başbakan oldun, onu oldun, bunu oldun, cumhurbaşkanı oldun yeter artık arkadaş, düş bu milletin yakasından yeter artık! Zulüm bu kadar olmaz ki, bu kadar insana zulmedilmez ki yazıktır günahtır bu memlekete! "Bütün yetkiler benim olsun", yok öyle bir şey! İslamiyet’te de yok bunların hiçbirisi, Kuranı Kerim’de var, "adaletle hükmediniz" diyor, adaletle. Siz zulümle hükmediyorsunuz adaletle değil. Böyle bir şey olmaz, böyle bir tablo olmaz, yani kaldırmaz bu ülke bunları. Biz bu yürüyüşü yaptık toplum uyansın, toplum kendisine bir gelsin, toplum bir huzur bulsun, toplum bir hayatı sorgulasın, toplum bir siyaseti sorgulasın. Nerede yanlış yapılıyor, biz vatandaş olarak nerde yanlış yapıyoruz hep beraber oturalım, düşünelim ve konuşalım.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’da G 20 zirvesine giderken gazetecilerin sorularını cevaplandırmış uçakta ve demiş ki, ciddi mahkumiyet kararlarının çıkacağını düşünüyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Düşünmesine gerek yok, yani talimat verdim diyor, demek istiyor.

ŞİRİN PAYZIN- Buna bir tepkiniz olacak mı diye soracaktım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Talimat verdiğini söylüyor zaten. Bakın Şirin Hanım evrensel bir kural vardır, kimin suçlu olup olmadığına siyasetçi karar vermez. Siz de karar veremezsiniz. Kimin suçlu olup olmadığına kararı ancak hakim verir. Şimdi bir ülkenin Başbakanı veya bir Cumhurbaşkanı veya ana muhalefet partisinin Genel Başkanı veya herhangi bir milletvekili kalkıp "falan kişi suçludur" diye özel bir suçlama yapamaz, çünkü böyle bir yetkisi yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur, ister az gelişmiş olsun ister çok gelişmiş olsun, isterse bir dikta yönetimi olsun. Kararı hakim verir. Şimdi siz kalkıyorsunuz diyorsunuz ki "ağır mahkumiyetler çıkacağına inanıyorum." Yani "ağır mahkumiyetler çıkarın beyler size talimat veriyorum." 40’ların Almanya’sında bunun, bu uygulamanın adı "Führer’e Doğru"ydu. Yani Führer ne düşünüyorsa benzerini yapacaksınız. Hatta onların meşhur bir Adalet Bakanı yardımcısı var, hakimlere genelge çıkarıyor, talimat veriyor, vereceğiniz kararlarda iyi düşünün, Führer neyi düşünüyorsa ona göre karar verin" diye açıklamaları var. Geldiğimiz tablo o, 1940’ların Almanya’sına geldik şimdi yeni baştan oraya geldik ve bunun mücadelesini yapacağız. Bu ülke bu mücadeleyi yapmaya kararlıdır, azimlidir. Bu ülkede milyonlar insan demokrasi istiyor, yargı bağımsızlığı istiyor. Sarayda bana ne sözü verdiler biliyor musunuz? Bir sefer gittim, "yargı bağımsızlığını sağlayacağız" dediler, "bu düzenlemeyi yapalım" dediler. İki toplantı yapıldı, bir daha gelmediler toplantıya. Kim yalan söylüyor? Kim verdiği sözün arkasında durmadı? Verdiğim her sözün arkasında durdum verdiğim her sözün. Ama onlar verdikleri sözlerin hiçbirisini tutmadılar.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi size iki sorum daha var sonra eşiniz de bize katılacak. Birinci sorum fikri mülkiyet hakkına saygı duyarak bugün Mehmet Tezkan Milliyet Gazetesindeki köşe yazısına şöyle bir başlık atmış, "Kemal Kılıçdaroğlu bu geziye Genel Başkan olarak başladı ama lider olarak bitirdi." Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz? Bu yürüyüş sizin bir siyasi lider olarak bakışınızı, görüşünüzü, amaçlarınızı, siyaset yapma biçiminizi değiştirdi mi? Ruh halinizi değiştirdi mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Tabi dışardan olaya bakış daha farklı ama bu yürüyüş elbette ki benim hayatımın en önemli olaylarından birisidir. Yine bu yürüyüş benim sorumluluğumun ağırlığını bana hatırlaran bir yürüyüştür. Herkesin çekindiği, herkesin korktuğu, kimsenin düşüncesini rahatlıkla ifade edemediği bir ortamda benim konuşmam lazım, benim mücadele etmem lazım, gerekirse bedel ödemeyi göze almam lazım, eğer ben bu mücadeleyi yapmazsam bu ülkeye karşı görevimi yapmamış olurum. O nedenle mücadelemi yapacağım. Bu beni lider yapar yapmaz o ayrı bir şey. O konuda karar bana ait değil, o konudaki karar topluma aittir. Ama bu ülkenin bekası için, bu ülkenin geleceği için, bu ülkede hepimiz birlikte yaşayalım iradesini ortaya koymak için bizim mücadele etmemiz lazım, bu mücadele hak mücadelesidir, hukuk mücadelesidir, adalet mücadelesidir. O nedenle sloganda "hak, hukuk, adalet" diyoruz.

ŞİRİN PAYZIN- Yine başta sordum ama şimdi Cumhuriyet Halk partisinin en fazla eleştirildiği nokta şuydu, "çok devlet partisi, devleti evet Türkiye’nin kurucu partisi ama devlet hep binasında kalan", sizi özellikle AKP’nin eleştirdiği konulardan bir tanesi. "Sokağın nabzını okuyamıyor bir lider olarak sokakta halkın arasında değil, sokakta ne oluyor?" Bu sizi sokağa yaklaştıran bir yürüyüş olduğunu düşünüyor musunuz ve böylelikle aslında sadece siz değil, CHP’nin de bundan sonraki halkla olan iletişiminin, farklı kesimlerle olan iletişiminin, farklı kesimlerle olan iletişiminin, siyaset nasıl yapacağının da değişikliğinin ilk adımı mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Şirin Hanım, ben çok sabırlı bir insanım, sabırla dinlerim, beğenmediğim düşünceler bile olsa sabırla dinlerim, düşüncelerimi kısa anlatmak isterim. Ama bizde yine güzel bir laf var "bıçak kemiğe dayandı" diye. Emin olun, samimi söylüyorum bıçak kemiğe dayanmış durumda. Eğer geldiğimiz bu pozisyonda biz görevimizi yapmazsak ülkenin sonu felakettir. Biz bu görevi yapıyoruz. Bakın ben 69 yaşında 450 kilometre yürüyorum. Niye yürüyorum ben? Benim bir sorunum yok ki, üç çocuğum var eşimle beraber mütevazi bir dairede kalıyoruz. Büyük paralara hiç ihtiyacımız yok. Böyle bir düşüncemiz de asla olmadı huzur içinde yaşamak istiyoruz. Ama benim bir sorumluluğum var, bu ülkeye karşı sorumluluğum var. Çünkü ben siyaset yapıyorum. Siyaset nedir? Siyaset topluma adanmışlıktır. Siz kendinizi topluma adamadan siyaset yapamazsınız. Toplumun beklentileri var, toplum huzursuz. Toplumun adalete ihtiyacı var, toplumun demokrasiye ihtiyacı var. Toplumun sindirilemeye değil, özgürce düşüncelerini ifade etmeye ihtiyacı var. Şimdi bu ortamda ben nasıl suskun kalabilirim ve bu ortamda ben nasıl Genel Merkezde sadece oturabilirim ve bu ortamda ben nasıl sadece meclis kürsüsüne çıkıp orada konuşma yapabilirim? Ben bunu yapamam, yaptığım takdirde ben sadece o alanlarla sınırlı kalırsam görevimi yapmamış olurum. Çünkü bizim hareket alanımızı kesiyorlar. Düşünün şu anda medyanın yüzde 90’dan fazlası iktidarın kontrolünde. Böyle bir yapı olabilir mi? Sabah, öğle, akşam tek merkezden aldıkları talimatlarla manşetler yapıyorlar. Ama bereket versin o gazeteler satmıyor. Satmadığı için hiç istediklerini yazsınlar. Televizyon kanalları, yine bir sürü televizyon kanalı var. Sabah, öğle, akşam yine bize bir sürü suçlamalar getiriyorlar. Ama ben şuna inanıyorum. Ben haklıyım, haklıysam güçlüyüm. İstersen yalnız ol, istersen arkanda milyonlar olsun. Haklıyız, güçlüyüz ve biz bu ülkeye adaleti ve bu ülkeye demokrasiyi, bu ülkeye huzuru, bu ülkeye bereketi mutlaka ama mutlaka getireceğiz. Din ve vicdan özgürlüğünü getireceğiz. Kimsenin yaşam tarzıyla ilgilenmeyeceğiz. Herkese saygı duyacağız, kimsenin kimliğiyle oynamayacağız, siyasete alet etmeyeceğiz. Herkesin kimliğine saygı duyacağız, eşit yurttaşlığı bu ülkeye getireceğiz. Geldiler terörü bitiremediler. Ben söz verdim, "terörü 4 yılda bitirmezsem ben siyaseti bırakacağım" diye. 15 yıldır bitirmediler. Anayasa referandumunda ne diyorlardı "Efendim “Evet” oyu verin terör bitecek." Buyurun, her gün şehitlerimiz geliyor, sorumlusu kim! Şimdi yine bizi suçluyorlar. Arkadaş ben hükümet değilim, hükümet sizsiniz! Silahlı Kuvvetlere siz talimat veriyorsunuz, polise siz talimat veriyorsunuz, jandarmaya siz talimat veriyorsunuz. Siyaseti, iktidar siyasetini siz oluşturuyorsunuz. Niye biz suçlu oluyoruz? Çünkü bizim eleştirilerimize tahammül edemiyorlar. Onların beklediği şu, biz sadece onları alkışlayalım, "bravo, yaşa çok iyi yaptınız" diyelim. Ama hayat böyle değil, millet perişan vaziyette. Bakın buğday bu sene verim çok iyi, buğdayda gümrük vergisini düşürdüler niçin? Çiftçi az para kazansın diye. Ben buna itiraz etmeyecek miyim? Bu da bir adaletsizlik değil midir? Bu da bir adaletsizlik, ona da itiraz edeceğiz.

ŞİRİN PAYZIN- Şimdi sizinle ilk yayını yaptığımızda ve siz MYK’dan çıkmıştınız ve bu yürüme kararını almıştınız. Ben de röportajı bitirirken eşinizin haberi var mı demiştim? Sizde orada pek bir cevap verememiştiniz diye hatırlıyorum, daha doğrusu kesin bir cevap vermemiştiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Eşimle konuşmamıştım.

ŞİRİN PAYZIN- Daha konuşmamıştınız. Bu yürüyüşte eşiniz size eşlik etti ve bu yürüyüşte pek çok kadın aslında buradaydı, kadınların da bir yürüyüşü haline geldi. Adalet arayan kadınlar hakikaten onlar da kendi açılarından adaletlerini, adalet taleplerini ortaya koydular. Ben müsaadenizle Selvi Hanım’ı, Selvi Kılıçdaroğlu’nu buraya davet etmek istiyorum. Bilmiyorum kendisi sizin eşiniz olarak mı sorularımı cevaplandırmak ister, yoksa bu ülkenin bir adalet arayan vatandaşı olarak mı, kendisine bunu sormak istiyorum. Dolayısıyla hoş geldiniz Selvi Hanım buyurunuz, Selvi Kılıçdaroğlu’nu ilk defa galiba zannediyorum canlı yayında eşinizle birlikte yer alıyorsunuz. Doğru mu?

SELVİ KILIÇDAROĞLU­­- Öyle.

ŞİRİN PAYZIN- Önce şunu sorayım. Sizi Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi lideri seçildikten sonra fazla biz ön planda görmedik. Geride kalmayı özellikle mi tercih ettiniz? Siyasete mi uzaksınız, yoksa aslında çok siyaseten mücadelecisiniz de biz mi görmedik? Sormak istedim, nasıl baktınız hep?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Siyasete çok uzak değilim, yani tabi içinde fiilen bulunmadım ama hep ilgimi çekmiştir. Meraklıyımdır yani, geri planda kalmak, öyle gerektirmiştir ondan yani özellikle hani geri planda kalayım veya öyle bir çabam olmadı kendiliğinden oluşan bir şey bu.

ŞİRİN PAYZIN- Peki Adalet Yürüyüşüne Sayın Kılıçdaroğlu’nun başlayacağını duyduğunuzda bilmiyorum size nasıl aktardı ama ilk tepkiniz ne oldu?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Zaten karar verilmişti biz öyle duymuştuk, işte "İstanbul’a kadar yürünecek" dedi. Tabi ilk önce pek de algılayamadım. Yani yürünecek tamam, o şekilde haberim oldu, yani tepkim ama güzel bir şey çünkü zaten olumlu, o şeyi görünce ben dışardaydım, demek ki benden önce duymuşlar bilmiyorum basından falan böyle bir karar alınmış falan valla henüz kendisiyle konuşmadım "ama güzel bir karar" demiştim. Yani hep böyle olumlu tepkiler vermeye başlamıştım. 

ŞİRİN PAYZIN- Desteklediniz yani başından itibaren?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Evet.

ŞİRİN PAYZIN- Peki sonra yürümeye karar verdiniz. Her etabında yoktunuz gerçi ama merak ediyorum bir siyasi parti liderinin Sayın Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin liderinin eşi olarak mı yürüdünüz? Yoksa Selvi Kılıçdaroğlu olarak mı yürüdünüz?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Tabi ki kendi adıma, Selvi Kılıçdaroğlu olarak yürüdüm.

ŞİRİN PAYZIN- Dolayısıyla sizin talebiniz neydi?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- İşte yani tabi ki bu yürüyüşün hani şeyi "Adalet" diyoruz. Adalet deyince tabi içine her türlü demokrasi geliyor, vicdan giriyor, hukuk giriyor. Ben de görüyorum, yani bu ülkede yaşıyorum sonuçta birçok olumsuzlukları görüyorum, haksızlıkları görüyorum, insanların üzüntülerini görüyorum, o yüzden de tabi ki iyi bir karardı diye düşündüm.

ŞİRİN PAYZIN- Kadınlar önemli bir parçasıydı bu yürüyüşün.

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Kadınlar açısından özellikle son yıllarda çok daha görünür oldu. Tabi, her gün kadın cinayeti, tecavüz, kötü muamele işte illa ölüm olması da şart değil, bazen öyle şeyler hakaret, yani tabi ki hep kadınlar son yıllarda sanki, sanki değil bir artış gösteriyor. Şüphesiz bununla mücadele etmek, bunları aza indirmek için uğraşan bir sürü kuruluş var. Yani bunları tabi ki dile getiren işte kadınlarla ilgili kuruluşlar olsun, onlar da tabi ki destek veriyor. Kadınlar daha çok duyarlı çünkü yani sadece kadınlara yapılandan değil, etrafta olanlardan da kadınlar daha duyarlı oluyor.

ŞİRİN PAYZIN- Katılıyor musunuz Kemal Bey? Eşinizin Selvi Hanım’ın sizinle bu yürüyüş hayalinizi, mücadelenizi paylaşması konusunda siz ne hissettiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Son derece memnunum. Eşim, çocuklarım, gelin adayımız birlikte yürüdük. Son derece memnunum. Sonuçta adalet eğer ben arıyorsam ailemiz bir bütün olarak adaleti arıyor. Ben adaleti evde de, sokakta da, apartmanda da, mahallede de, köyde de, kentte de, metropolde de adaletin aranmasını ve adaletin mutlaka sağlanması gerektiğine inanan birisiyim. Sonuçta adalet hepimiz için geçerli bir kavram. Biz ailecek yürüdük, sağ olsunlar bana eşlik ettiler. Zaman zaman tabi işte terledik, diyelim ayaklarımızı buzlu suya sokacağız, o yürüyüş sonrası onlar da sağ olsun yardımları oldu. Yürüyüşümüzü yaptık öyle söyleyeyim.

ŞİRİN PAYZIN- Sizin ya vazgeçsek bu işten dediğiniz hiç oldu mu? Yoksa başından itibaren?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Yok hayır. Ben dönülmez dedim, hiçbir zaman dönülmez. İlk etapta şöyle tabi bir tereddüt yaşıyorsunuz acaba olacak mı? Yani sonuçta biz hani her zaman yürümüyoruz. Yani mesela ben her adımında yanında değilim, ama şimdi kendisi böyle bir şeye karar verdiyse bunun muhakkak her adımını gerçekten de atarak gidecek. Baştan yani acaba hani sağlık açısından düşünüyorsunuz, yani ister istemez aklınıza geliyor bu. Ama sonra bir hafta sonra hiç ummadığım kadar iyi gitti. Yani zaten geriye dönülmezdi artık.

ŞİRİN PAYZIN- Az zamanım kaldı ama klasik bir soru olacak ama Selvi Kılıçdaroğlu bu 23 günün özeti sizin de söylediğiniz gibi her etabında belki yoktunuz, ama sizin açınızdan sizi en etkileyen tarafı ne oldu? Var mı geride biriktirdiğiniz?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Var tabi. Bir kere yani insanların genel olarak, demin dediniz kadınların da daha büyük hani böyle bir heyecan duyması o zaten beni etkiledi. Fakat bunun yanında bireysel olarak görüyordum insanların arasında yürüyenleri, yani tek şeyi yani hani genelde tabi bu bir siyasi partinin şeyi diyelim ki CHP’nin bir yürüyüşü değil, ona has bir, bu gelen kişiler de zaten siyasi bir beklenti veya bilmem neyi olmadan, ayağında işte yırtık ayakkabısıyla gelen insanları gördüm. Ama hatta sonradan göremiyorsunuz tabi o kalabalığın içinden hani kimdi neydi, hani yaşlı insanları gördüm. Ama nasıl böyle nasıl da böyle büyük bir heyecanla yürüyen insanları gördüm. Tabi bunlar hem insanı motive ediyor hem de üzülüyorsunuz. Ben mesela çok etkilenmiştim o işte ayağında yırtık ayakkabıyla yürüyen yaşlı amcadan.

ŞİRİN PAYZIN- Şunu sormak isterim Sayın Kılıçdaroğlu, bu yürüyüş aslında bizim de teşekkür etmemiz gerek, şu anda içinde bulunduğumuz yerde güvenliğimizi İstanbul Emniyeti ve onun emniyet güçleri sağlıyorlar. Gerçekten de büyük bir güvenlik önlemi var her anlamda, onlar da büyük özverili bir çalışma içindeler sizin güvenliğinizi sağlamak için; ama bu yürüyüş bir başka şeyi de bize gösterdi, çünkü emniyet güçleri genelde bu tip ortamlarda emniyet güçleriyle yürüyüşe katılanlar ya da miting hakkını kullanan arasında büyük bir gerginlik oluşuyordu. Bu anlamda da söyleyeceğiniz var mı? Yani bu gezi de sizin en fazla vurguladığınız noktalardan bir tanesi oldu bu hep baktığımızda gerçekten sizin güvenliğiniz için çalışan bir emniyet ve emniyet görevlilerini gördük. Bu da bilmiyorum Türkiye açısından, demokrasi açısından yeni bir adım mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Biz onlara teşekkür borçluyuz. Barışçıl bir yürüyüşü gerçekleştirirken onlar bizim güvenliğimizi sağladılar. Zaman zaman bizden talepleri oldu biz o taleplerini karşıladık. Mesela yanlış hatırlamıyorsam Dilovası’ndaydı. Akşam kamp henüz, kampa yerleşmeden önce kamp alanına gelenlerin aranması gerekiyordu. Biz hemen anons ettik, "Bizim güvenliğimiz için polis arama yapacaktır", herkesin yardımcı olmasını istedik. Buna benzer onların taleplerini biz yerine getirdik. Sağ olsunlar onlar da bizim taleplerimizi yerine getirdiler. Barışçıl bir yürüyüş olduğu zaman zaten güvenlik güçleriyle her hangi bir sorunumuz da yok zaten onlar bizimle beraber yürüyorlarsa bizim güvenliğimiz için yürüyorlar. Dolayısıyla onlar halkın polisi, halkın jandarması biz kendileriyle gurur duyuyoruz, kendilerine de şükran borçluyuz.

ŞİRİN PAYZIN- Son olarak var mı sizi her zaman bir röportajda hele ki siyasi bir röportajda bulmak kolay değil ama Selvi Kılıçdaroğlu nasıl bakıyorsunuz bundan sonrası için? Pazar günkü mitinge gidecek misiniz ve bilmiyorum bir siyasetçi eşi olarak paylaşmak istedikleriniz var mı? Hele hele kadınların siyasete çok az girdiği bir ortamda maalesef bunun için çok çabası var herkesin ama ne söylemek istersiniz?

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Tabi yani bulunacağım. Şeyden işte o gün miting bu şeyin sonu bitecek ama biraz önce ben de izledim. Tabi ki her halde bu mücadele bitmeyecek. Yani kadınlar açısından da öyle, özellikle kadınlar açısından. Kadınlar biraz daha dirençliler, öyle olmak da zorundalar her halde bilmiyorum ama çok yük bindiği için hani işte doğduğundan beri genel olarak öyle, öyle bir coğrafya da yaşıyoruz çünkü. Sürmesi gerekir yani. Her gün bir cinayetin işlendiği, bilmiyorum bugün muhakkak duymuşsunuzdur, yani çok üzücü şey işte bir kadıncağızın Suriyeli bir kadının hem tecavüz hem çocuğuyla beraber öldürülmesi olayı ne kadar vahşice bir şey, her gün buna benzer şeyler duyuyoruz. Tabi bu gerçekten çok üzücü, dünyanın her yerinde kadınlar, yani sadece Türkiye’de değil tabi nerde öldürülürse, nerde işte baskı görürse, nerede o şey olursa tabi ki bunu dile getirip sürekli dile getirmek lazım. Önüne bilemiyorum ne şekilde geçilir tam olarak yani muhakkak bununla ilgili çalışılıyor, ediliyor. Eğitimle, kanun. Kanunla pek bir şey olmayacağına inanıyorum ben. Herhalde eğitim ve geleneklerin üzerinde durmak lazım diye düşünüyorum. Yani söyleyeceğim şeyler bunlar kadınlarla ilgili, sadece kadınlarla ilgili değil ama işte yani insan hakları deyince işin içine kadınlar da giriyor.

ŞİRİN PAYZIN- Bu konuda sizin duyarlı olduğunuzu görüyorum özellikle.

SELVİ KILIÇDAROĞLU- Valla ben duyarlıyım. Şimdi demin yürüyüşle ilgili eşime sordunuz. Barışçıl bir şey, zaten müdahale olmazsa barışçıl bir şey, yani diyelim ki bir yerde toplantı yapıyor veya işte ben şundan yanayım, her zaman en aykırı şeyler bile söylensin. Ben diyorum ki bağıran insandan zarar gelmez, susan kişiden zarar gelir, benim böyle bir görüşüm var. Aslında hiçbir şey olmaz yani hani şehir içinde kim yapıyorsa yapsın bu gösteriyi, bir şeyi protesto etmek için bir şeyi buna siz fırsatı verdiğiniz zaman o fırsatın verilmesi lazım aykırı da olabilir, beğenmeyebilirsiniz. Ben hiçbir şeyin tabi ki yani bunun yanında şeyler muhakkak çıkacaktır ama onları ayırıyorum. Yoksa barışçıl bir şeyi yerine getirmek için toplanan insanlara o şansı her zaman vermek lazım diyorum.

ŞİRİN PAYZIN- Konuşan Türkiye diyorsunuz yani. Evet, peki süremizin sonuna geldik Sayın Kılıçdaroğlu son olarak eklemek istediğiniz var mı? Selvi Hanım da bahsetti bu gün gerçekten Sakarya’da çok üzücü bir olay yaşandı bir Suriyeli kadın maalesef hem taciz edildi hem de öldürüldü karnındaki bebeğiyle birlikte. Burada tabi bu Suriyeliler konusunda son dönemde çıkan bazı tartışmalar vardı ve çok hakikaten can acıtıcı ve Türkiye’nin aslında yaşamaması gereken tartışmalardı. Bilmiyorum bu konuyla ilgili bir iki şeyde söylemek ister misiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Haberi duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Evet, yani bu vahşeti yapana insan denir mi bilmiyorum. Hem kadın hem çocuğu öldürmek katletmek yani insanlığa sığmaz gerçekten. Umarım kısa süre içerisinde fail veya failleri bulunur ve gerekli cezaları verilir, yargılanır. Çok ağır, çok ağır bir şey, Suriye konusunda ben hep izlenen dış politikayı eleştirdim, yanlış olduğunu söyledim. Oradaki bazı radikal gruplara silah gönderilmesini, cephane gönderilmesini, orada Müslüman kanının akıtılmasını, kardeşin kardeşe düşman edilmesini hep eleştirdim ve doğru olmadığını söyledim. Beni eleştirdiler. İşte kimisi bana dedi sen Suriye’yi destekliyorsun vesaire falan filan ben kimseyi falan desteklemiyorum. Ben insanların ölmesini istemiyorum, kan akmasını istemiyorum. Türkiye’nin büyüklüğüne uygun bir dış politika izlemesini istiyorum. Ortadoğu’da sorunun parçası değil çözümün anahtarı olmasını istiyorum ben Türkiye’nin. Ne oldu Suriye’ye müdahale edildi? 4 milyon Suriyeli Türkiye’ye geldi. Bu insanlar ne olacak? Bu insanlar perişan. Bakın yakında göreceksiniz Suriye mafyası göreceksiniz. Nasıl geçinecek bu insanlar? Bir yerden bunların kendi geçimlerini sağlaması lazım, yasa dışı yollara sapacaklar. Büyük bir kısmı sigortasız çalışıyor. Bu insanlar ne olacak, geleceği ne olarak bu insanların? Kim yarattı bu tabloyu? Yanlış izlediği dış politika yarattı. Bu insanların hiçbirisi Türkiye’de kalmak istemiyor. Kapıları açık bıraksak hepsi Avrupa’ya gidecek. Niçin? Uygarlık orada, medeniyet orada, hukuk orada, insanlar ben gideceğim orada karnımız doyacak diyor. Kimse ben Libya’ya gideyim, ben Irak’a gideyim veya ben Suudi Arabistan’a gideyim demiyor. Tam tersine uygar dünyaya gideyim diyor. Biz uygar dünyanın politikalarını uygulamak varken, neden Ortadoğu’ya benzemek için çaba harcıyoruz? Ortadoğu’da çatışmalar çıktı, Ortadoğu’da terör oldu da ne oldu? Faturası Türkiye’ye çıktı. Ankara’da patlayan bombalar, Suruç’ta patlayan bombalar, İstanbul’da patlayan bombalar. Ortadoğu’dan gelen radikal gruplar buralarda eylem yaptılar. Pek çok insanımız hayatını kaybetti, fatura kime kesildi? Hiç kimseye kesilmedi. Fatura ölenlere kesildi sadece, ölenler öldükleriyle kaldılar.

ŞİRİN PAYZIN- Peki, burada noktalayacağım. Pazar günü mitingde zaten mesajlarınızı vereceksiniz. Özellikle vereceğiniz mesajla ilgili var mı altını çizmek istediğiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU- Yok hayır, Adalet.

ŞİRİN PAYZIN- Peki çok teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu. Daha önce de söylemiştim ilk yayında bundan 23 gün önce yaptığımız, şans eseri o gün denk geldi aslında zaten bir yayın yapacaktık, ama o gün yürüme kararı almıştı Sayın Kılıçdaroğlu, benim de yanımda açıklamıştı bugün de son yayını yapıyor ve Pazar günü ve bundan sonrası için nasıl mesajlar vermek istediğini bize aktardı, ama bu arada Selvi Kılıçdaroğlu’nu tanımış oldu belki bizim vasıtamızla Türkiye kamuoyu. Çünkü daha önce eşinizle birlikte yayına katılmamıştınız. Ama görüyoruz ki siz de özellikle hak, adalet arayışında eşinizin yanınızdasınız. Bu mesajları verdiniz. Çok teşekkür ediyorum sizlere eklemek istediğiniz bir şey varsa kısaca alabilirim ama yoksa kapatacağım. Sayın seyirciler burada noktalıyoruz, Tuzla’da noktalıyoruz röportajımızı. Programımızın devamını cnntürk.com’dan pardon tekrarını seyredebilirsiniz ama bizden bu akşamlık bu kadar. Yarın yürüyüş devam edecek Pazar günü saat 18:00’de de CHP’nin değil aslında hak ve adalet arayışında olan...

KEMAL KILIÇDAROĞLU- İsteyenlerin.

ŞİRİN PAYZIN- İsteyenlerin olarak adlandırdıkları mitingde İstanbullular ve gelenler buluşacaklar. Şimdi kısa bir reklam arası reklamlardan sonra “ Ne Oluyor” u kapatacağız. Ben çok teşekkür ediyorum geldiğiniz katıldığınız sorularımızı cevaplandırdığınız için kısa bir ara efendim. Sayın seyirciler Tuzla’dan yaptığımız ve Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve sonrasında da eşi Selvi Kılıçdaroğlu’nu konuk ettiğimiz yayınımızı burada noktalıyoruz. İyi akşamlar.