05.10.2019
05.10.2019
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, 27.DÖNEM 2.ÇALIŞMA VE DEĞERLENDİRME TOPLANTISI 2. OTURUMUNDA KONUŞTU
(05 EKİM 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bolu Abant Tabiat Parkı'ndaki bir otelde düzenlenen CHP TBMM Grubu'nun 27. Dönem 2. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı'nın 2. oturumunda yaptığı konuşma şöyle:
Saraydaki zat da dinlesin. Çünkü söylediğimiz şeyler doğru şeyler ve değerli şeyler. Sade yurttaşından en üst makama kadar olanların hepsinin dinlemesi gereken şeyler. Çünkü biz adaletten bahsediyoruz, sevgiden bahsediyoruz, kardeşlikten bahsediyoruz, beraber yaşamaktan bahsediyoruz. Farklı düşünsek bile aynı toprakta aynı havayı teneffüs etmekten bahsediyoruz. Ayrışmak bizim kitabımızda yoktur. Ayrışmak, kavga etmek bizim düşüncemizde yok. O nedenle bizim sesimizi kesmek isteyebilirler, ama ne yaparlarsa yapsınlar biz sesimizi geniş kitlelere duyuracağız, bunun mücadelesini vereceğiz.
20 Temmuz’da, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra 20 Temmuz’da biliyorsunuz bir sivil darbe yapıldı Türkiye’de. Binlerce kişinin işine son verildi Kanun Hükmünde Kararnamelerle. Haklı haksız denmeden o günün atmosferinde belki bunu olağan görebilirdik, ama aradan yıllar geçti haklıyla haksızı artık ayırmamız lazım. Kim haklı, kim haksız? İnsanlar düşüncelerini açıklamak istiyorlar, haksızlığa uğradıklarını söylemek istiyorlar. Bu haksızlık karşısında bir şeylerin olması gerektiğini ifade ediyorlar ve söylüyorlar. Ama aradan uzun süre geçmesine karşın diyorlar ki hayır Kanun Hükmünde Kararnameyle ihraç edildin, artık bundan sonra sana devlette yer yok. Niçin? Eğer haklıysa, hakkında bir dava açılmamışsa, hatta açılan davadan beraat ediyorsa bunun hakkını teslim etmek gerekmez mi? Bizim savunduğumuz düşünce budur. Adalet sadece bizim için değil, bizim gibi düşünmeyenler için de adalet gereklidir. O nedenle çok sık örnek veririm; askeri öğrenciler hapiste, tutuklayacaksan komutanını tutukla, öğrencinin ne günahı var. Bütün bunların üzerinde duracağız. Hatta o kadar ki, 17 – 25’ten sonra diyelim ki apartmanın aidatlarını Bank Asya’ya yatıran bir kişiyi kamudan attılar, görevine son verdiler, her türlü şeyi yaptılar. Ama 17 – 25’ten sonra Pennsylvania’ya gidip terör örgütü liderini ziyaret eden kişilere devlet ihale verdi, protokol masasına oturttular, her türlü imkanı verdiler. Hatta en büyük ihaleleri onlara verdiler. Şimdi biz bunu söylemeyecek miyiz, bunu ifade etmeyecek miyiz, burada bir haksızlık vardır demeyecek miyiz? Söyleyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, FETÖ’cü olarak suçlananların kardeşlerinin işine son verildi. Hatta yedi göbeği devletten çıkarıldı. Olur ya kardeşin böyledir, o zaman sizin bütün sülaleyi çıkarıyorum dediler. Ama bazılarına gelince kardeşlerini büyükelçi tayin ettiler. Neye göre, kıstas ne? Keyfi bir uygulama. Birisi hapse, birisini kamudan at, açlığa mahkum et, ama öbürünün kardeşini büyükelçi tayin et. Barış Bildirisi imzaladı diye üniversite hocalarını işten at; ayakkabı kutusunda rüşvet alan, bakara, makara deyip Kuran-ı Kerim’le dalga geçeni de büyükelçi tayin et. Biz buna itiraz etmeyecek miyiz, bunu geniş kitlelere aktarmayacak mıyız, bunu vicdan sahibi her vatandaşa söylemeyecek miyiz, burada bir haksızlık var, burada bir adaletsizlik var demeyecek miyiz? Biz diyeceğiz. Sesimizi kesmek isteyecekler ama biz yine kararlı duruşumuzla bunları ifade edeceğiz. Neden? Adalet herkes için geçerli bir kavramdır.
Dolayısıyla bizlerle onlar arasında temel farklar vardır. Bizlerle onları vatandaşlarımızın ayırması lazım. Biz onlar gibi değiliz. Biz devlet yönetiminde adalet isteriz, onlar devlet yönetiminde adalet değil sadakat isterler. Çünkü malı götürürken kimsenin ses çıkarmaması lazım; beraber malı götürecekler, beraber yolsuzluk yapacaklar. Biz buna tahammül etmeyiz. Biz vatan toprağına, arazideki toprağa galoş çizmeyle basmayız. Aşık Veysel’in dediği gibi kara toprağı sevdamız olarak kabul ederiz, yârimiz olarak kabul ederiz. Onlar kibir abidesi gibi, vatandaşa hesap vermeyi asla kabul etmezler. Oysa biz vatandaştan toplanan her kuruşun hesabını vermeyi onurlu bir görev kabul ederiz. Aramızda dağlar kadar fark var. Bizde kibir yok, onlarda kibir var. Biz alçak gönüllüyüz, hesap vermeyi onurlu görev kabul ederiz. Çünkü harcadığımız her kuruş vatandaşın parasıdır. Vatandaşın parasını harcarken har vurup harman savurmayız. Yine onlar kul hakkı yemeyi marifet sayarlar, başarı sayarlar şu kadar yolsuzluk yaptım, şu kadar malı götürdüm diye, ama biz asla bunu kabul etmeyiz, kul hakkı yemeyi en büyük günah kabul ederiz. Bu bizim anlayışımızda vardır, bu bizim felsefemizde vardır, bu bizim inancımızda vardır. Bizimle onlar arasında siyahla beyaz kadar fark vardır. Yani bizimle onlar arasında dağlar kadar fark vardır. Biz düşünen insana saygı duyarız ama onlar düşünen insana tahammül etmezler. Farklı düşündü diye alır insanları günlerce, aylarca hapse atarlar.
Dolayısıyla bizlerle onlar arasında çok fark vardır. Biz herkes düşüncesini ifade ederken saygıyla dinleriz, sevgiyle dinleriz. Olur ya farklı düşünceden acaba biz de yararlanabilir miyiz diye bir düşüncemiz olur, bir bakışımız olur. Ama onlar farklı düşünene asla tahammül etmezler ve onlar doğal olarak demokrasiyi de içselleştirmiş değillerdir. Demokrasi onlar için sadece iktidarı ele geçirmenin bir aracı olarak görürler. Ve iktidarı ele geçirdikten sonra da oradan ayrılmamanın bütün yollarını ararlar nasıl ben iktidarda sürekli durabilirim diye. Oysa demokrasi vatandaşın bilgeliğine, vatandaşın oyuna, vatandaşın vicdanına seslenmektir. Gidersiniz vatandaştan oy istersiniz, vatandaş tercihini yapar, kurallarını koyar, anayasamız vardır o kurallar içinde birisi gelir iktidar olur. Diğerleri muhalefet olurlar. Parlamentoda oturulur konuşulur. Takdir kime aittir? Vatandaşa aittir. Vatandaşa saygı duyacaksınız. Ama hayır ben gitmem. Benim dışımda birisi kazandıysa ona kin duymak lazım diyor, ona kinlenmem lazım diyor, ona öfke duymam lazım diyor. Ondan intikam almam lazım diyor. Kim? Bizim Belediye Başkanlarımız nasıl kazandılar orayı, niçin kazandılar orayı? Hepiniz biliyorsunuz; kapalı kapılar ardında o kendilerine yüksek denen hakimler, hakim müsveddeleri seçimi iptal ettiler. Ne oldu? Yeniden seçim yaptık, yeniden kazandık. Çünkü biz bu milletin vicdanına güveniyoruz, ferasetine güveniyoruz, milletimize saygı duyuyoruz. Millet dediğimiz halk, yani vatandaş vicdan sahibidir. Kardeşim kazanan bir kişinin elinden neden o yetkiyi alıyorsun? Kimin aracılığıyla? Yargı aracılığıyla alıyorsun. Tekrar kazandı, tekrar geldi ama intikam ve kin duygusu bitmiş değil. O kadar ki, Sultan Abdülhamit’in kurduğu ve İstanbul’a kazandırdığı Hamidiye suyunu nasıl kullanmayız. Bakın düşüncede ayrılık değil, devlet yönetiminde ayrılık değil, insanın içtiği suya ayrılık getirilir mi? İnsanın içtiği suya farklılık getirilir mi? Suya parti rozeti takacaklar, Allah akıl fikir versin! Gerçekten Allah akıl fikir versin. Su ya su; yani herkesin içtiği su, bütün canlıların ağacından kuşuna kadar herkesin kullandığı su. Suya parti rozeti takıyorsun mademki bu kaynak suyunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalıştırıyor, satıyor o zaman biz bunu almayalım. Niçin? İstanbul Büyükşehir’i cezalandıracağız diye. Ve bunlar da devlet yönetiyorlar. Acı olanı bu zaten. Suda ayrım olur mu? Biz yaralıya da su veririz, susuza da su veririz, ‘su gibi aziz ol’ deriz. Suyun ne kadar mübarek olduğunu biliriz. Sabah da söyledim 63 yerde Kuran’da sudan bahseder ve siz suyu ayırıyorsunuz. Nereye geldik? Suda toplumun ayrıştığı bir noktaya geldik; Hamidiye suyunu içenler, Hamidiye suyunu içmeyenler. Kim yapıyor bunu? AK Partinin yöneticileri yapıyor. Ben başka bir şey söylemiyorum ama bu milletin vicdanına bırakıyorum bunu. Her AK Partili kardeşim oturup düşünsün. Böyle bir rezalet dünya tarihinde yoktur. Dünya siyaset tarihinde böyle bir rezalet yoktur. Böyle bir intikam duygusu da yoktur, böyle bir kin duygusu da yoktur. Ne istiyorsun? 27 ülkeye ihraç ediliyor bu su. Nasıl olur da Büyükşehir Belediyesi satıyor, o zaman biz bu suyu almayalım niçin? Büyükşehir Belediyesi belki iflas eder. Ben şunu söyleyeyim, Büyükşehir Belediyesinin yeri geldiğinde senin soyduğun bütçenin açıklarını bile kapatacak gücü vardır, kararlılığı vardır.
Değerli arkadaşlarım, onlar devleti talan zihniyetiyle yönetiyorlar. Biz devleti yasalara göre yönetmek isteriz. Bizim öyle bir farklılığımız vardır. Talan zihniyetiyle yönetmeye güzel bir örnek vermek isterim. Gerçi talanın güzeli olmaz ama bunların yaptığı talanın hangi boyutlara ulaştığını, milli çıkarların bile zedelendiğini sizlere ifade etmek isterim. Tank Palet Fabrikasının kısa bir öyküsünü anlatacağım size. Esas adı nedir, biz Tank Palet Fabrikası diyoruz ama esas adı Birinci Ana Bakım Komutanlığıdır. Yani Sakarya’da Birinci Ana Bakım Komutanlığında Avrupa’nın en büyük tank entegre tesisidir. Değeri 20 milyar dolardır. Dolayısıyla bu tesisin içinde kamyon gibi, cip gibi, tank gibi kara araçlarının yedek parçaları üretilir. Yıllardır üretiliyor. Burada çelik palet üretimi yapılır. Lastik palet üretimi yapılır, boya fabrikası vardır, optik geliştirme vardır, Ar-Ge birimi vardır. Türkiye’nin en önemli Ar-Ge birimlerinden birisi yine bu fabrikanın içindedir ve tank iyileştirmeleri yapılır burada. 1 milyon 804 bin metrekarelik bir alandadır. Bu fırtına obüsleri burada yapılır. Fırtına obüslerinin yüzde 100’ü, bilgi dahil olağanüstü bir Ar-Ge çalışmasıyla fırtına obüsleri de burada yapılır. T-1 tankları, T-2 tankları ve M-52 tanklarının modernizasyonları da bu fabrikada yapılır. Fabrikanın değeri, az önce de ifade ettiğim gibi bugünkü değeri 20 milyar dolardır, Avrupa’nın en büyük tank entegre tesisidir. Tabi bu kadar büyük bir fabrikayı nasıl talan edebiliriz, nasıl birilerine peşkeş çekebiliriz… Sattılar her şeyi, bir şey kalmadı sıra geldi ordunun Tank Palet Fabrikasını satmaya. Önce 9 Kasım 2018’de BMC firmasına diyorlar ki sen tank yap diyorlar. Olur diyor zaten malum onun sahibi de çıktı bir açıklama yaptı, bana bu görevi verdiler dedi ama gittim dedim ki, Sayın Erdoğan, Sayın Başbakanım malum ailesinden fazla sevdiği kişidir o. Bunu yapacağız ama bende para yok. Parayı buluruz. Para nerede? Katar Emirinde. Olur, ben telefon ederim sana para buluruz dediler. Bir anlaşma imzaladılar. Anlaşmaya göre 18 ay sonra, yani Mayıs 2020’de ilk tankı BMC firmasının Silahlı Kuvvetlere teslim etmesi gerekiyor. Bekleyeceğiz 2020’yi. Bu arada BMC firmasına diyorlar ki, mademki sen tank yapacaksın bana arazi lazım diyor, büyük bir arazi lazım diyor. Sakarya Karasu’da 19 Şubat 2016’da 2 milyon 220 bin metrekarelik, yani 2 bin 220 dönümlük bir araziyi BMC firmasına ‘münferit yatırım’ diye tahsis ediyorlar. Tank Palet Fabrikasının arazisinden daha büyük bir araziyi BMC’ye veriyorlar, gel kardeşim burada tank üret diyorlar. Madem ihaleyi aldın, madem ben bunu yapacağım gel bunu yap diyorlar. Bu arada arsa yetmiyor tabi teşvik lazım diyor bana. 3 Ağustos 2018’de hiçbir firmaya verilmeyen büyük teşvikler veriliyor, KDV istisnası veriliyor, gümrük muafiyet istisnası veriliyor, KDV iadesi veriliyor, faiz desteği veriliyor, gelir stopajı desteği veriliyor. Yani hiçbir firmaya verilmeyen desteklerin tamamı veriliyor, gel kardeşim arazi dedin arazi, teşvik dedin teşvik buyur tankı üret diyorlar. Arsa var 2 bin 220 dönüm, teşvik var her alanda. Ne yapması lazım? Milli tank. Diyor tank yapacağım, ama ne zaman teslim edecek? 2020’de ilk tankı teslim edecek. Diyor tank yapacağım ama diyor ki yani ben bunu beceremiyorum, bana 2 bin 220 dönüm arazi verdin ben bu arazide nasıl fabrika kuracağım diyor. Hazır fabrika var diyor burada. Neresi? Ordunun Tank Palet Fabrikası. Burayı bana ver diyor, bana tahsis et diyor burayı, ben burada üreteyim diyor. Sen 2 bin 220 dönüm yer verdin ama o çok uzun hikaye, burada hazır ordunun elinde fabrika var bana burayı ver diyor. Ve 20 milyar dolarlık bir fabrikayı istiyorlar değerli arkadaşlar. 20 milyar dolarlık obüs fırtına toplarını yapan, tank palet içinde dünyanın sayılı, Avrupa’nın birincisi olan bir firmayı istiyor. Mühendisler hazır, fabrika hazır, Ar-Ge birimi hazır, subaylar hazır, herkes hazır, herkes görevinin başında ve bu fabrika kendisine tahsis edilirse tank üreteceğini söylüyor. Ama ikinci bir sorun çıkıyor az önce ifade ettiğim gibi, diyor ki tamam bunu da verdin ama diyor para yok diyor. Arsayı verdin o işe yaramadı, fabrikayı verdin o da güzel ama şimdi bana para lazım diyor. Nereden para gelecek? Katar Emirinden para gelecek. Katar Emiri bu parayı hemen vermiyor. Diyor ki, bir dakika sana para vereceğim ama bana ne vereceksin diyor. Şirket yönetiminde benim söz sahibi olmam lazım diyor. Ayrıca ben garanti isterim diyor. Bunlar da veriliyor ve ana bakım komutanlığı Milli Savunma Bakanlığı ve orduya ait tank fabrikasına şöyle bir formül düşünüyorlar diyorlar ki, bu ana bakım komutanlığını devredemeyiz, rezalet olur diyorlar. Bir komutanlık bir yere devredilemez. Ne yapalım diyorlar? En iyisi burayı bir anonim şirkete dönüştürelim diyorlar. 24 Aralık 2017’de bir kanun hükmünde kararnameyle bunu bir anonim şirkete dönüştürüyorlar. ASFAT anonim şirketi oluyor. Artık bundan sonra daha rahat yürürüz diyorlar. Ve 19 Aralık 2018’de Cumhurbaşkanlığı bir kararname çıkarıyor 418 sayılı kararname ASFAT’ın özelleştirilmesi yani özelleştirme kapsamına alınmasını istiyor. Biz bunun üzerine kıyameti koparıyoruz. Diyoruz ki, ordunun Tank Palet Fabrikası satılamaz. Bir ordu kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya verir mi, yabancı bir orduya der mi gel buraya? Kendi askeri sırlarını, bilimsel sırlarını başka bir orduya emanet eder mi? Edemez. Biz kıyameti koparınca efendim bu bir özelleştirme değil dediler. İyi de senin kararnamen var özelleştirme kapsamına alınması diye. İyi de senin imzan var, iyi de resmi gazetede yayımlanıyor, iyi de bu gazete senin gazeten benim gazetem değil ki. O da yayınlanıyor. 9 soru sorduk; dedik ki, bu fabrikayı buna veriyorsun da ihaleyi ne zaman yaptın, değer tespitini ne zaman yaptın? Biz bunları bilmiyoruz. Hangi gazetede ilan etti bu ihaleleri, kaç firma katıldı bunları bilelim. Tık yok. Hala tık yok.
Ve dolayısıyla ben kendisine ülkücü diyen bütün kardeşlerime, vicdan sahibi bütün AK Partili kardeşlerime sesleniyorum, bana dünyada kendi silah fabrikasını, ordusunun silah fabrikasını başka bir orduya peşkeş çeken ikinci bir devlet gösterin. Bana milliyetçilik dersi vermek isteyenlere de kapak olsun, milliyetçilik budur. Milliyetçilik budur, kendi vatanına sahip çıkmaktır, kendi ordusuna sahip çıkmaktır, kendi bilgisine sahip çıkmaktır, kendi onuruna sahip çıkmaktır. Kalkacaksın, devletin en önemli, Silahlı Kuvvetlerin gözbebeği olan bir fabrikayı Katar ordusuna teslim edeceksin. Sonra çıkıp millete yalan söyleyeceksin bir özelleştirme yapmıyoruz diye. 4046 sayılı kanun var. O kanun diyor ki, bakın o da çok ilginç, o kanun 4046 sayılı yasanın 2-i maddesi, ‘milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumlarda özelleştirme yapılmaz’ diyor. Milli güvenlik ve kamu yararının gerekli olduğu durumlarda özelleştirme olmaz. Dünyada sınırlı sayıda var. Türkiye’de tek bir kurum var, tek bir fabrika var, tank palet üretiyor, milli güvenlik için çok önemli ama siz kalkıyorsunuz bunu özelleştiriyorsunuz. Talan düzeni dediğim budur, hortumcu piyasa ekonomisi dediğim budur. Emin olun bunu yapanların dini, imanı yoktur. Bunu yapanların bir daha söylüyorum dini, imanı yoktur memleket sevgisi de yoktur. Bunu yapanların hepsi ama hepsi hesap vermek zorundadır. İnsanda biraz ahlak olur. Yasa böyle diyor, yasayı takmıyorsun. Ayrıca özelleştirme tekelleşmeye yol açmaz, açmamalıdır. Tank Palet Fabrikası bir tane, onu da veriyorsun. Kime? BMC’ye veriyorsun. Tekel mi? Tekel, ikinci fabrika yok. Bu nasıl özelleştirme, bu nasıl kanunu arkadan dolanma.
Özelleştirmeyi nasıl yapıyorlar? Bir şey daha var. Özelleştirme kanunu yine ikinci madde diyor ki, özelleştirme işlemlerinin değer saptaması da dahil aleniyet içinde yürütülmesi esastır. Aleniyet içinde yani açık olması, yani milletin bilmesi esastır diyor. 1105 sayılı kararname çıkardılar gizli. İyi ki bu memlekette Cumhuriyet Halk Partisi var, o gizli kararnameyi bulduk ve meydana koyduk.
Şimdi ben yine ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, yine vicdan sahibi bütün AK Partili kardeşlerime sesleniyorum. Katar ordusuna bu fabrikayı tahsis ederken niye aleniyete uymadınız, niye milletten gizliyorsunuz, hangi gerekçeyle gizliyorsunuz, kim size gizle dedi? Sırf ben konuşmayım, ben bilgi sahibi olmayım diye gizli kararname çıkardılar. Ben yeri geldiğinde uçan kuşun kanadından da haber alırım. Saraydaki de duysun.
Ne oldu biliyor musunuz? Tank Palet Fabrikası ihalesiz, altını çiziyoruz ihalesiz ve bedava Katar ordusuna teslim edildi. Bakın ihalesiz ve bedava. Efendim 50 milyon dolarlık yatırım yapacak. O yatırım ayrı bir şey, yaparsın veya yapmazsın. Ama 1 milyon 804 bin metrekarelik alanda inşa edilen bir fabrikayı 25 yıllığına veriyorsun. 25 yıl veriyorsun, 25 kuruş istemiyorsun.
Şimdi ben ülkücü kardeşlerime yine sesleniyorum ve yine vicdan sahibi bütün AK Partili kardeşlerime sesleniyorum, sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu, sizin ahlakınız bunu kabul ediyor mu, sizin vatanseverlik duygunuz bunu kabul ediyor mu? Benimki etmiyor, ben ülkemi seviyorum, bayrağımı seviyorum, vatanımı seviyorum, güvenlik güçlerini seviyorum. Düne kadar beka beka diyorlardı devasa fabrikayı götürüp Katar ordusuna teslim ettiler, nerede bu beka? Biz bunları gittiğimiz her yerde anlatacağız. İster fabrika ister park, ister tarla, ister sokak her yerde anlatacağız bunu. Bu memleket öyle gidip de şurada, burada pazarlık yapılarak sınırları emperyal güçler tarafından çizilen bir memleket değildir. Bu memleketin kuruluşunda şehit kanları vardır, gaziler vardır.
Evet, 20 milyar dolarlık bir fabrika ihalesiz ve bedava Katar ordusuna tahsis edilmiştir. Şimdi ne diyecek merak ediyorum. Özelleştirme değildir diyecek bu ben biliyorum. Peki nedir? Tamam anladık özelleştirme değil, nedir bu peki? 20 milyar dolarlık bir fabrikayı 25 yıllığına ihalesiz bedava veriyorsun, nedir bu? Bu zaten ihale değil. Bunun adı vatana ihanettir, başka bir şey değil. Düşünün kendi malı olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi malı ve Milli Savunma Bakanlığı kendi malının müşterisi oluyor. Akıl var mantık var, mal bana ait, fabrika da bana ait, çalışan işçilerin de masrafını ben ödüyorum, subaylar da bana ait, üretilen mal da bana ait, diyor ki sen üret bana sat niçin, hangi akıl, hangi mantık bunu öngörüyor ben bunu anlamış değilim. Anlayan birisi varsa çıksın anlatsın. Açıkça söylüyorum ben bunu anlamadım. Bunun adı vatana ihanettir. Destekleyenler için de vatana ihanettir. Hala bunu görüp ses çıkarmıyorsanız o da vatana ihanete ortak olmak demektir. Özel tekel yarattılar, devasa bir fabrikayı, Tank Palet Fabrikasını Katar ordusuna teslim ettiler. Arkası gelecek mi? Şimdilik bu kadar, hepsini birden söylemeyim. Arkası gelecek. Arkası gelecek, arkasını bırakmayacağım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunacağım sonuna kadar, bu milletin hakkını savunacağım. Ve biz savunacağız, birlikte savunacağız. Bunu söylediğim için rahatsızlar ben biliyorum, bunu söylediğim için beni susturmak istiyorlar ben biliyorum. Bunu söylediğim için tehdit ediyorlar ben biliyorum. Bunu söylediğim için dokunulmazlığınızı kaldıracağız diyorlar. Dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz! Her yerde bunu söylerim, her yerde!
Vatan sevgisi sıradan bir sevgi değildir. Vatan sevgisi eşittir hayattır. Biz yeri geldiğinde canımızı, hayatımızı veririz. Ne için? Vatanımız için. Ne için? Çocuklarımız için. Vatan, bir askeri fabrikanın bir yabancı orduya peşkeş çekildiği bir alan değildir. Biz buna isyan ediyoruz. O nedenle konuşmamı engelleyecekler. İstedikleri kadar engellesinler biz her yere, herkese ulaşmak zorundayız ve anlatmak zorundayız.
Hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Bolu Abant'taki TBMM Grubu 27. Dönem 2. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı devam ederken, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Eşi Selvi Kılıçdaroğlu, milletvekili eşleriyle bir araya geldi.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024