27.05.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (27 MAYIS 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (27 MAYIS 2019)
Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları ifade etti:
https://youtu.be/FAZCrpVdRYE


Sözlerime Fırat Kalkanı Harekatı’nda yaralanan ve bugün şehadet haberi gelen Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum. Şehidimizin acılı ailesine ve milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.
SANDIKLA GELEN SANDIKLA GİTMEYİ BİLMELİ
27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 59 yıl geçti. Darbenin toplumsal yaşamımızda açtığı derin yaraların etkisi ise hala sürüyor. Her ne şekilde olursa olsun, sandığa yapılan darbeler millet vicdanında kabul görmüyor. Sandıktan çıkana herkes saygı göstermek zorunda. Sandıkla gelen de sandıkla gitmeli. Bunun başka bir alternatifi yok. 27 Mayıs darbesine giden süreç ve darbeden sonra yaşananlar tarihe mal olmuştur. Tarihi eğip bükerek demokrasi şehitleri üzerinden siyasi rant devşirmeye çalışanlar, o dönemde ülkemizin yeniden demokrasiye dönmesi için CHP kadrolarının gösterdikleri gayretleri gizleyemezler.
SİVİL DARBECİLER BİZE DEMOKRASİ DERSİ VEREMEZ
Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer komutanı İsmet İnönü’nün, demokrasi tarihine kara leke olarak geçen o dönemdeki vahim gelişmeleri önlemek amacıyla, darbecilerin kapısında kuru bir sandalyenin üzerinde saatlerce bekleyen görüntüsünü milletin hafızasından silmek mümkün değildir. Ama sarayın kibirlisi adamı bunu anlayamaz. Tarihimizdeki bu acı olaya baktığında bile binadan ve ranttan başka bir şey görmeyen, Yassıada’yı betona boğan bu zihniyet, CHP’nin çağdaş demokrasi anlayışını idrak edemez. Ben başta merhum Başbakanımız Adnan Menderes olmak üzere, bakanlarımız Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu saygı ve rahmetle bir defa daha anıyorum. Son olarak bu konuda şunu da ifade etmek isterim; hain bir darbe girişimini kendisi için bir fırsata çeviren, Olağanüstü Hal ilan edip, bu şartlarda ülkeyi sandığa götüren ve Gazi Meclis’in yetkilerini budayarak, tek adam parti devleti rejimine geçen sivil darbecilerin bize demokrasi dersi vermeye kalkmaları hadlerine değildir. Daha dün İstanbulluların sandıktan çıkan iradesini emirlerindeki YSK’nın eliyle, masada gasbeden bu kendini bilmezlerden alınacak hiç bir ders olamaz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz darbelerin her türlüsüne karşıyız. Tankla yapılsa da karşıyız, Olağanüstü Hal’le yapılsa da karşıyız, YSK eliyle de yapılsa karşıyız.
BAŞKENTTE MEYDAN ZORBALARA BIRAKILMIŞ
Türkiye, bir süredir muhalif seslere yönelik bir linç kampanyasına şahit oluyor. Bu kampanya Sayın Meral Akşener ile başladı, Sayın Genel Başkanımızın Türkiye’nin başkentinde hem de bir şehit cenazesinde linç edilmek istenmesiyle devam etti. Bunun hemen ardından hedefe muhalif gazeteciler kondu. Sayın Yavuz Selim Demirağ darp edildi. Antalya’da Sayın İdris Özyol çalıştığı gazetenin önünde saldırıya uğradı. Bu hafta sonu da gözü dönmüşler, bir başka gazeteciye, Ankara’da Sabahattin Önkibar’a saldırdılar. Biz, bir kez daha bu rezil linç olaylarını lanetliyoruz. Sorumluların bir an önce cezalandırılmalarını bekliyoruz. Tek adam rejiminin yönettiği ülkemizin başkentinde meydan zorbalara bırakılmış gözüküyor.
FARENİN YOL YAPTIĞI SAKALI KESMENİN VAKTİ GELDİ
Saldırılara karışan bu zorbalar hemen serbest bırakılıyorlar. Böylece yeni saldırılara adeta göz kırpılıyor. Saldırganlara gösterilen bu himaye ve anlayış ister istemez akıllara bu saldırıları planlayanlar ile himaye edenlerin, gücü elinde tutanlar olduğunu düşündürüyor. Birileri kızgın demirin ateşini harladıkça harlamaktadır. Artık ülkemiz yönetilemez hale gelmiştir. Demokrasinin ve devlet ciddiyetinin gereği bellidir. Dünyanın gelişmiş demokrasilerinde milletin kendisine vermiş olduğu emaneti taşıyamayan derhal istifa eder. Etmezse de görevinden alınır. Ancak ülkemizde ne istifa eden var ne de görevinden alınan var. Türkiye’nin başkentinde linç yol olmuş. Farelerin yol yaptığı bu sakalı kesme vakti gelmiş, hatta geçiyor ama kimsenin hiçbir şey yaptığı yok. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın öyle gözüküyor ki bu sakalı kesmek gibi bir niyeti yok. Atama İçişleri Bakanı da işini gücünü bırakmış bunlarla uğraşacağına İstanbul’da bir belediye başkanına oy toplamanın peşinde.
DÜNYANIN HANGİ YERİNDE CUMHURBAŞKANI BELEDİYE BAŞKANLIĞI İÇİN OY İSTER
Tabi; tencere dibin kara, seninki benden kara durumu da burada söz konusu. Devleti yönetmek için milletten yetki almış Cumhurbaşkanı işini gücünü bırakmış, millete verdiği sözleri unutmuş İstanbul’un dünyalığı ve rantı için oy toplamaya çalışıyor. Dünyanın hangi yerinde bir Cumhurbaşkanı’nın, hem de ekonomide ciddi bir kriz varken, bir belediye başkanlığı için kendini ortalara atıp, oy istediği görülmüştür? Dünyanın hangi yerinde Cumhurbaşkanı on parmağında on kara, herkese kara çalıp, kaybettiği seçimler üzerinden mızıkçılık yapmaktadır? Cumhurbaşkanı dediğin parti veya belediye başkanlığına talip olmaz. Cumhurbaşkanı, devleti yönetmeye, devletin birliğini, beraberliğini korumaya talip olmalıdır.
İNEK HIRSIZIYLA PARTİNİZİN İLİŞKİSİ KESİLDİ Mİ?
Bu arada unuttuk sanılmasın. Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerine soruyoruz, Sayın Genel Başkanımıza saldıran inek hırsızıyla partinizin ilişkisi kesildi mi? Yoksa prosedürler hala devam mı ediyor? Bu sicili kabarık saldırgan hala partinizin üyesi mi, yoksa değil mi? Cevabınızı bekliyoruz.
ÜLKECE HIRSIZIN YAVUZUNA ÇATTIK
Yüksek Seçim Kurulu’nun kararında çalınanın oy değil, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası olduğunu artık herkes gördü. Ama ülkece hırsızın da yavuzuna çattık. Ramazan’da kul hakkını yiyip, yalan, iftira ve hakaretlerle zeytinyağı misali su üstüne çıkmaya çalışan siyaset erbaplarıyla karşı karşıyayız. Bunlarda amaca ulaşmak için her yol mubah. Son olarak, Numan Kurtulmuş’un “Önce bir 23 Haziran’ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar eder, yanlışlarımızdan kurtuluruz” lafını da duyunca e artık pes dedik. Bu beyler, önce oyları bize verin diyorlar, sonra da gerekirse biz tövbe ederiz deyip tövbeyi de şarta bağlamışlar. Artık ne yazık ne ayıp ne de günah biliyorlar. Ramazan ayındayız. Tövbe istiğfar edecekseniz önümüzde mübarek Kadir Gecesi var. Yüce Allah’a tövbe etmek için büyük bir fırsat var. Yalanla, iftirayla, riyayla bu fırsatı heba etmeyin. Ama bu millete karşı işlediğiniz günahları ne yapacağız? İstanbul’a ihanetlerinizin günahlarını nereye koyacağız? Bu beyler için İstanbul’un rantı elden gitmesin de ne olursa olsun. İstanbul için gerekirse ahiretlerini de yakmaya hazırlar.
YANDAŞLARA AKAN KAYNAKLAR KESİLİNCE RAHATSIZ OLDULAR
Bazı yandaş vakıflara, derneklere ve kişilerin cebine akan belediye kaynaklarının suyu, millete doğru akmaya başlayınca hemen rahatsız oldular. Ekrem İmamoğlu, seçilmiş başkan olarak, 18 günde tam da israf düzenine dur demeye başlamıştı ki hemen mazbatasına el koydular. Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası çalınmadan önce yaptıklarına bir beraber bakalım. İstanbul’da su faturalarında yapılan indirim her ailenin cebine yılda 540 TL katkı yaptı. Öğrencilerin aylık ulaşım ücreti 85 liradan 40 liraya indirildi. Sadece dini bayramlarda değil, milli bayramlarda da toplu ulaşım araçları bedava yapıldı. Bunlar sadece 18 günde yapıldı. İstanbullu vatandaşlarımız durup bir de önümüzdeki 5 yıllık bir icraat dönemini düşünsünler ve farkı görsünler.
METAL YORGUNU ESKİ BELEDİYE BAŞKANI LÜKS CİPTE DİNLENİYOR
Ankara’da da son bir buçuk aydır yaşananlara bir bakın. Ankara’nın kaynakları Ankaralılar için kullanılmaya başlandı. Talana artık dur denildi. Ankara’da nasıl bir araç saltanatı kurulmuş tüm Türkiye gördü. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin metal yorgunu belediye başkanı bedenini devasa lüks ciplerde dinlendiriyor. Bunlara bu cipler hangi sıfatla tahsis edilmiş? Kamuda böyle bir usul yok. Biz milletvekili olarak yeniden seçilemesek, TBMM kütüphanesinden aldığımız kitabı bile iade etmemiz hemen talep edilir bırakın koskoca cipi. Ama nasıl olmuşsa, üç koca cip görevden alınan başkanın altında yıllarca kalmış. Yine Ankara’da ihalelerde şeffaflık sağlanınca, ciddi tasarruflar yapılmaya başlanmış. Üç yıl önce 1 trilyona bağlanan ihale, bu yıl 188 milyona bağlandı. Şimdi bu 1 trilyonun üstüne o 3 yıllık enflasyon farkını da koyalım, olur 1,5 trilyon. Dolayısıyla bugün aynı konuda yapılan bir ihale 3 yıl önce yapılanın onda birine bağlanmış olur. Ankara’da başka neler öğrendik? Tanesi 180 kuruş olan çalıların 13 TL’ye alındığını öğrendik. 1 lira 80 kuruş – 13 lira. Dışarıdan ithal edilen ağaçların her birine bugünün fiyatı ile 40 bin lira ödendiğini öğrendik. Depolarda bekleyen dağıtılmamış on binlerce futbol ve basketbol topu olduğunu da öğrendik. Bakalım daha neler göreceğiz?
İNSANLAR İŞSİZLİKTEN KENDİNİ YAKARKEN KİMSE İTİBARDAN BAHSEDEMEZ
Bizim yönettiğimiz tüm belediyelerde her şey çok güzel olacak. Şehirlerin rantı, gelirleri başka adreslerin değil; milletin hayrına kullanılacak. Kimse, milletin kör kuruşunu heba etme lüksüne sahip değildir. Eğer küresel yarışta ülkemizi ileri taşıyacaksak sınırlı kaynaklarımızı en etkin bir biçimde kullanmak zorundayız. Bugün itibardan tasarruf olmaz denerek, milletin vergileri bir avuç azınlığa Lale Devri yaşatmak için harcanıyor. Saraylara, uçaklara, lüks araçlara milyarlar harcanırken, insanlarımız işsizlikten kendini yakar hale geldiyse kimse bu ülkede itibardan bahsedemez.
PEŞKEŞ ÇEKİLEN YATIRIMLARIN YÜKÜ MİLLETİN SIRTINA GEÇİYOR
“Milletin cebinden tek kuruş çıkmayacak” diyerek havuz müteahhitlerine peşkeş çekilen yatırımların yükü yavaş yavaş birer birer milletin sırtına yüklenmeye başlandı. İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün hisseleri şimdi Çinlilere satılmak isteniyor. Bu hisseleri alacak olan Çinlilerde diyorlar ki öyle senede bir defa döviz kuruna bakıp da köprüden geçiş ücretleri ayarlanacaksa ben bunu kabul etmem. Ayarlama senede iki defa olacak diyor. Bu fatura kime kesilecek? Hem İstanbulluya hem de oradan köprüden geçen tüm vatandaşlarımıza kesilecek. Yine mağdur milletimiz olacak. İstanbul’daki yeni havalimanı… Biz bu konuda çok ciddi uyarılar yapmıştık. Şimdi bu havalimanını yapan müteahhitlerin de hisselerini satmak için girişimlerde bulunduğu söyleniyor. Bakalım onlar neler isteyecekler.
EKONOMİ KÖTÜ DİYENİ DARBECİ İLAN EDİYORLAR
Kibrin, ben ne dersem o olur anlayışının, hesap kitapsızlığın bedeli bu millete çok ağır oldu. Ama turbun büyüğü hala daha heybede. Sadece bizler ve çocuklarımız değil, torunlarımız bile bu ağır bedeli ödeyecek. Bu iktidarı kaç kez uyardık. “Dünyada paranın bol ve ucuz olduğu dönem artık sona eriyor” dedik. “Müzik değişiyor, dansı değiştirin” dedik. Dinlemediler. Tahkimat yapmak, üretime dönmek yerine ithalata, borçlanmaya, sıcak paraya yaslanmaya devam ettiler. Şirketlerin net döviz borcu 197 milyar dolara çıktı. Ekonomimiz dışarıdan gelen en ufak rüzgârda beşik gibi sallanır hale geldi. Şimdi sorumluluktan kaçmak için “dış güçler dövize, faize saldırıyor” deyip bir masal anlatıyorlar. Ekonomi kötü diyenleri 27 Mayıs darbecileriyle bir tutup sindirmeye çalışıyorlar. Yani kötü diyorsanız darbe yapmaya çalışıyormuşsunuz. Komik oluyorlar. Bu masalları bıraksınlar.
MEMLEKETTE BAŞKA KİMSE KALMAMIŞ GİBİ EKONOMİNİN BAŞINA DAMADINI OTURTTU
24 Haziran’dan önce, “Verin oyu bu kardeşinize faizi dövizi düzelteyim” dediniz. Millette size oyunu verdi. Ya bunun gereğini yapacaksınız, ya da “Ben bu işi beceremiyorum, aldığım maaşı hak edemiyorum” deyip çekip gideceksiniz. Bugün yaşadığımız derin krizin tek sorumlusu Saray yönetimidir. Ekonominin başına memlekette ehliyet sahibi başka bir isim yokmuş gibi Damadını getirdi. Eş, dost, ahbap çocuklarını Bakan, Genel Müdür yaptı. Türkiye, aile şirketi gibi yönetilmeye başlandı. Bunu gören yatırımcılar da artık bu ülkeye güvenilmez dediler uzun vadeli hiçbir sorumluluk içine girmemeye başladılar.
SOSYETE DAMADI EKONOMİNİN BAŞINA DIŞ GÜÇLER ATAMADI
Sonuç ortada: Sosyete Damadın iş başına geldiği 10 Temmuz 2018’de dolar kuru 4 lira 70 kuruştu; şimdi 6 liranın üstünde. Damat iş başına geldiği günden bu yana TL’deki değer kaybı yüzde 20’yi aştı. TL kendine benzeyen ekonomilerle karşılaştırdığınızda en çok değer yitiren para birimi oldu. Damat Bakan iş başına getirildiğinde iki yıllık borçlanma kâğıdının faizi yüzde 20’ydi; şimdi yüzde 26. Damat Bakan iş başına geldiğinde ülkenin borç temerrüt primi 303’tü; şimdi borç temerrüt risk primi 516 seviyesinde. Bu 516 aslında kriz sevileridir. Yani o ekonomiye borç verenlerin kriz algıladığını gösterir. Sosyete Damat iş başına geldiğinde enflasyon yüzde 10’du; şimdi her türlü makyaja, TÜİK’in başına arkadaşını getirmesine rağmen yüzde 20. Damat iş başına geldiğinde işsizlik yüzde 11’di; şimdi yüzde 14’ü de aştı. Herhalde bu Damadı ekonominin başına dış güçler atamadı. “Ekonominin sorumlusu benim” diyen kim? Kayınpederi. İşte bu damadı ekonominin başına kayınbabası atadı. Böyle yönetilen bir ekonominin dış düşmana falan ihtiyacı yok. Baştaki yönetim ekonomiyi batırmak için ne gerekiyorsa elinden geleni ardına koymuyor.
36 GÜNDE BİR PROGRAM AÇIKLIYOR AMA 5 YILLIK PLANI HALA AÇIKLAYAMADI
Geçtiğimiz yıl Eylül ayının son günlerinde Yeni Ekonomik Program diyerek bir program açıkladılar. O gündür bugündür açıklanan paket ve program sayısı 7’yi buldu. Damat Bakan hemen hemen her 36 günde bir, bir program açıklıyor. Ama beş yılda bir yayınlanması anayasanın gereği olan beş yıllık planı daha hala açıklayamadılar. Tutarlılığı olmayan, neye hizmet edeceği belli olmayan program ve paketlerle hem zaman hem de ülkenin kaynakları heba ediliyor. İşler hiç iyi gitmiyor. Memleket patates, soğan kuyruklarıyla tanıştı. İşsizlik tarihi zirvelerde, işsizler kendilerini yakıyor, canlarına kıyıyorlar. Ama bunları kimse duymuyor da, görmüyor da. Beyler saraylarından millete dürbünün tersiyle bakıyorlar. Ülke yangın yerine dönmüş umurlarında dahi değil.
MİLLETİMİZE GÜVENİMİZ TAMDIR
Ne yaparlarsa yapsınlar bizim hak, hukuk mücadelemiz devam edecek. Milletimizin sorunlarına ses olmaya, bu sorunlara çare aramaya devam edeceğiz. Devrilen sandığa, İstanbul’da tüyü bitmedik yetiminin hakkına mutlaka sahip çıkacağız. Bizim mücadelemiz tek bir kişi, tek bir parti veya tek bir ittifakın mücadelesi değil. Bizim mücadelemiz 16 milyon İstanbullu ve 82 milyon yurttaşımız adına yaptığımız bir mücadeledir. Milletimizin de bu hak arama mücadelesine ortak olup, destek vereceğine yürekten inanıyoruz. İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gasbedilen hakkını milletimiz 23 Haziran’da hak sahibine çok daha büyük bir destekle verecektir. Ekrem İmamoğlu, seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı, tekrar o makama milletimizin bir defa verdiği onayla oturacaktır. Bizim milletimize güvenimiz tamdır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Sorularınız varsa alayım.
Soru- Cumhurbaşkanının açıklamaları, dün 7 üyenin gerekçeli kararını saydı. Daha sonra da muhalefet şerhi düşen 4 üyenin yazmış olduğu o gerekçeli kararla ilgili “inanın dişe dokunur, vicdanları tatmin edici hiçbir unsur yok” dedi. Bununla ilgili değerlendirmeniz?
Faik ÖZTRAK- Bence durum açık. Muhalefet şerhi koyan, İstanbul seçimlerinin iptal edilmemesi lazım diyen üyeler bunun sebebini çok açık, seçik, net ortaya koymuşlar. Diyorlar ki, öyle şaibe diyerek, söylentiyle, somut maddi delillere dayanmadan seçimi iptal edemezsin.
İki; size göre yanlış oluşturulmuş olmasına rağmen sandık kurullarının seçmen iradesini sakatlayacak herhangi bir eylem yaptıklarına dair delil olmadan, gösterge olmadan, bu seçimleri iptal edemezsiniz diyorlar. Diğeri ne diyor? Diğerleri eviriyor, çeviriyor. 7 tane üye seçimle ilgili dişe dokunur hiçbir şey söylemiyor. Bugüne YSK’nın içtihatlarını, yasayı görmezden geliyor. Şimdi siz bu 7 tane üyenin yazmış olduğu “gerekçesiz karara” itibar edeceksiniz ama orada diğer üyelerin gerçekten çok önemli unsurları ihtiva eden ve Türk demokrasi tarihinde kara bir leke olan bu seçim iptalinin yanlış olduğunu söyleyen görüşlerine de diyeceksiniz ki “dişe dokunur hiçbir şey yok.”
Ben açık söyleyeyim, gerekçeli karara baktığınız zaman; bir kere kısa kararda söylediğinin ötesine geçmiş. Kısa kararda söylediğinin ötesine geçerken de kısa kararın yayınlanmasından bir gün sonra AK Parti’nin İstanbul’da dağıtmış olduğu broşürde hangi ifadeler varsa onları kullanarak geçmiş. Tabi bu kararı yazanların kim olduğu belli. O da çıkıp, “benim yazdığım karar doğru, öbürlerinin yazdığı 4 tane üyenin yazdığı karar yanlış” diyecek. Çok açık söyleyeyim, mızrak çuvala sığmıyor. O yazılan 250 sayfalık gerekçe, çalınan minareye kılıf olmuyor. Sadece 12 sayfası zaten sonradan yazılmış. Söylüyorum, yazılan muhalefet şerhleri önemlidir, okunması gerekir. Ama bir şeyi daha söyleyeceğim, o muhalefet şerhlerini yazanlarında bu noktaya gelinmesinde daha önceki kararlarıyla önemli katkıları vardır.
Soru- Efendim yine Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla ilgili, bir özeleştiride yapıyor aslında. “Bugüne kadar yapılmış son seçimlerde özellikle 31 Mart seçimlerinden ders alındığını” söylüyor. Dolayısıyla seçmenin oy vermediğini söylüyor ama bir yandan da hırsızlık var diyor. “İstiyorlar ki bunca hırsızlığa ses çıkarmayalım” diyor. Yani bir yandan ders, bir yandan da hırsızlık söylemini devam ettiriyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi o gerekçeli karara dönüp baktığımız zaman gerekçeli kararın herhangi bir yerinde herhangi bir hırsızlık sözüne rastlanmıyor. Gerekçeli kararda hırsızlık olduğuna dair hiçbir tespit yok. İki, AK Parti Genel Başkanı unutmayın yanlış hatırlamıyorsam Nisan ayının başında çıktı, “hırsızlığın videosu var” dedi. Şu videoyu hala bekliyoruz. Hırsızlık varsa millete şu videoyu göstersinler nasıl hırsızlık yapıldığına dair videoyu. Video yok, film yok, delil yok ama siz şaibe var, hırsızlık var diye dolaşacaksınız. Ben size söyleyeyim, şaibe iddiasıyla seçim iptal edilmez. Maalesef İstanbul’da yapılan somut delile dayanmadan, maddi temelden yoksun bir biçimde İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi olmuştur. Milletin hakkının yenmesi olmuştur. Milletin izzeti nefsiyle oynanmıştır. Millet esas büyük cevabı 23 Haziran’da verecektir.
Soru- Aslında oy vermediklerini ifade ediyor. AK Partiye oy vermediler diyor. Yani bu bir sonuç. Öte yandan da bir sonuç…
Faik ÖZTRAK- İşte söyledim bütün bunları. Diyorum ki, 23 Haziran’da bu sefer bir kere daha görecektir ki, milletin o büyük vicdanı bu haksızlıklara izin vermeyecektir. Geçit de vermeyecektir.
Soru- Efendim Hak-İş Genel Başkanı Sayın Mahmut Aslan’ın dün bir açıklaması oldu. CHP’li bazı belediyelerde işçilere sendika baskısının yapıldığını iddia etti ve Bolu Belediyesi’nden çıkarılan işçileri bir kez daha gündeme taşıdı ve buna tepki olarak CHP Genel Merkezi’ne adalet yürüyüşü yapacaklarını ifade etti. Bu yapılan açıklamaya ilişkin değerlendirmeniz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Ben açıkça şunu ifade edeyim, CHP olarak bizim duruşumuz çalışanların kendi sendikalarını özgürce belirlemeleridir. Kim haklarını daha iyi savunuyorsa, kim en işi şartları çalışanlara sağlıyorsa tabi ki o sendikaya gitmeleri en doğal haklarıdır. Bu durumda Hak-İş’in kendi durumunu bir gözden geçirmesi lazımdır. Neden birden bire belediyelerde başkan değiştikten sonra üyeleri Hak-İş’ten kaçmaya başlamıştır? Tavsiyem, bu kaçışı iyi değerlendirmeleridir. CHP’ye ya da CHP’li belediye başkanlarına sorumluluğu atmamalarıdır.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.