26.08.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (26 AĞUSTOS 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI
(26 AĞUSTOS 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün MYK toplantısı gündemine ilişkin CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı tamamladık. Toplantımızda görüşülen ve ülkemiz gündemini meşgul eden konular hakkında Partimizin görüşlerini paylaşmak üzere karşınızdayım.
İKİ BÜYÜK GÜNÜN YIL DÖNÜMÜ
Önce bugün, 26 Ağustos. Ülkemizin tarihinde iki büyük önemli günün yıl dönümü var. Birincisi, Anadolu’nun kapılarını açan ve bu toprakları bizlere yurt yapan Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 948. Yıl dönümü bugün. Bugün, aynı zamanda, Anadolu topraklarında bizlere ve bizden sonraki kuşakların önünü açan Büyük Taarruz’un başlamasının 97. Yıl dönümü. Dört gün sonra da büyük zaferin 97. Yılını kutlayacağız. Bu vesileyle, bizlere Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alparslan’ı ve Anadolu’nun sonsuza kadar vatanımız olarak kalacağını tarihe kazıyan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Bu toprakları bizlere vatan kılan tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyorum. Yine dün Kuzey Irak’ta PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan üç Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, milletimize sabır, şehit ailelerimize de başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
TEDBİRLER ALINMAZSA EMİNE BULUT CİNAYETLERİ ARDI ARDINA GELİR
Geçtiğimiz hafta tüm Türkiye’de infial uyandıran, vicdanlarımızı kanatan çok acı bir olay yaşadık. “Ölmek istemiyorum” diyen bir anne, “Anne lütfen ölme” diyen bir evlat, büyük bir soğukkanlılıkla onları telefonlarıyla videoya çeken vatandaşlar… Bu görüntüler tüm Türkiye’nin canını yaktı. Kahrolduk. Emine Bulut’un eski kocası tarafından vahşice katledilmesine tüm toplumun gösterdiği reaksiyonu çok önemsiyoruz. Ancak bu cinayet maalesef tek değil. Ciddi tedbirler alınmazsa Emine Bulut cinayetleri ardı ardına gelecektir. Sadece bu yıl 223 kadın bu cinayetlere kurban gitmiştir. Aslında bu rakam, teröre verdiğimiz kurbanların sayısından daha fazladır. Yani şu ana kadar, 2019’un neredeyse her gününde, bir Emine Bulut yaşamını yitirmiştir. Yüzlerce kadın her gün şiddet görmekte ve kadınlar hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Kadınları erkek şiddetine karşı korumak için ülkeyi yöneten iktidara, devlet organlarına ve tüm topluma çok ciddi görevler düşmektedir.
TAKIM ELBİSE GİYDİĞİ İÇİN İYİ HAL İNDİRİMİ UYGULAYAN ADALET İSTEMİYORUZ
Bu iş; meydanlarda, televizyon ekranlarında atıp tutarak geçiştirilemez. Şovu bırakacaksınız… iktidarsanız muktedir olacaksınız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 6284 sayılı Koruma Kanunu’nun, dört yıldır yürürlükte olduğu halde bir türlü uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nin tam olarak uygulanmasını istiyoruz. Katillere sırf takım elbise giydiği için iyi hal indirimi uygulayan bir adalet istemiyoruz. Kadınları erkek şiddetinden koruyacak kararlılığı, devletimizin göstermesini bekliyoruz. RTÜK’ün, kadına şiddeti olağanlaştıran, kadını aşağılayan televizyon dizilerine bir çeki düzen vermesini istiyoruz. RTÜK üyemizin kadına şiddet konusunda hazırladığı kapsamlı bir dosya kamuoyunun gündemine yeni getirildi. RTÜK hayırlı bir şey yapacaksa, işe buradan başlamalıdır.
DEVLET, KADINLARIN YAŞAM HAKKINI KORUMALI
Devlet aile birliğini korumak kadar kadınların yaşam hakkını da korumak zorundadır. Kadınların yaşam hakkının ellerinden alınmasına, geride gözü yaşlı evlatlar, yaralı gönüller kalmasına göz yumamayız. Çocuklarımıza, okul sıralarından başlayarak, her türlü şiddete ve özellikle kadına şiddete sıfır tolerans bilincini yerleştirmek zorundayız. Ben cinayete kurban giden Emine Bulut kardeşimize Allah’tan rahmet, acılı yavrusuna ve ailesine sabır diliyorum.
HDP’NİN ZİYARETİ
Bugün, Halkların Demokratik Partisi yönetimi Partimize bir ziyarette bulundu. Eş Genel Başkan Sezai Temelli, TBMM Başkanvekili Mithat Sancar, Grup Başkanvekilleri Fatma Kurtulan ve Tunceli Milletvekili Alican Önlü’nün oluşturduğu üst düzeyde bir heyet. Biz de kendilerini Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığında Oğuz Kaan Salıcı, ben ve Grup Başkanvekilimiz Engin Özkoç’tan oluşan bir heyetle kabul ettik. Bu ziyarette HDP heyeti; “Demokrasi”, “Anayasa” ve “Yargı Reformu” konularında görüşlerini bizimle paylaştılar. Biz de bu başlıklarla ilgili, daha önce de kamuoyuyla paylaştığımız görüşlerimizi kendilerine ilettik. HDP heyeti bu görüşmeleri diğer partilerle de yürüteceklerini ifade ettiler. İlk ziyaretlerini de partimize yaptılar.
DEMOKRATİK REJİMİN NAMUSU SANDIKTIR
Anayasamızın 68. Maddesine göre, “siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” Her partinin farklı tüzüğü, farklı siyasi programı, farklı dünya görüşü vardır. Partiler arasında farkların olması da son derece doğaldır. Zaten farklı görüşlerin olmadığı ve bu farklı görüşlerin ifade edilmediği rejime de demokrasi denmez. Demokrasi; toplumdaki her türlü farklılığı, siyaset aracılığıyla, temsil ve yönetim mekanizmalarına taşıyan rejimin adıdır. Demokratik rejimlerin namusu da sandıktır. Sandıktan çıkan sonuca herkes saygı duymak zorundadır. 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri, Türkiye’mizin demokratik hayatında yeni bir sayfa açmıştır. Milletimiz, sandıkta kendi kaderine sahip çıkmış; Saray dayatmalarına, yargı darbelerine, mızıkçılıklara, yalılardaki siyaset mühendislerine karşı sözünü sandıkta çok da gür bir şekilde söylemiştir. Milletimizin iradesi Mart’ın sonunu Bahar, Haziran’ın sonunu ise aydınlık bir yaz yapmıştır. Milletin kararlılığı; demokratik sistemimizin dayanıklılığı ve gücünü de dosta, düşmana, tüm dünyaya göstermiştir. Saray yönetiminin, uzunca bir süredir aşındırdığı uluslararası itibarımızı; milletimiz onarmış, ayağa kaldırmıştır.
DEMOKRASİMİZİN YAZINI KIŞA ÇEVİRMEK İSTİYORLAR
Ancak içeride ve dışarıda yakalanan bu olumlu hava; anlaşılan birilerini rahatsız etmiştir. Saraylarda, yalılarda mukim bazı siyaset mühendisleri, demokrasimizin yazını kışa çevirmek amacıyla, yeni karanlık senaryoları tedavüle sokmuştur. Saray iktidarı, 31 Mart seçimlerinden yaklaşık beş ay sonra, yeniden mızıkçılığa başlamış; Van, Mardin, Diyarbakır’da belediye başkanlıklarına o ilin valilerini kayyum atayarak milletin iradesini yok saymıştır. Sarayın kibirlisi, anlaşılan 23 Haziran’dan dersini almamış, millet iradesiyle inatlaşma olmayacağını hala öğrenememiştir.
MAHKEMELER KARAR VERİR, SARAY DEĞİL
Anayasamızın 67. Maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, “kanunda gösterilen şartlara uygun olarak” seçme ve seçilme hakkına sahiplerdir. Bu belediye başkanları, Yüksek Seçim Kurulu tarafından, seçimlerde aday olmalarına mani bir hal görülmediğine göre kanunların emrettiği seçimlere girebilme şartlarını yerine getirmişlerdir. Dolayısıyla adli makamlar nezdinde bu başkanların kamu hizmetine girmelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Eğer bu başkanlar hakkında, teröre yardım ve yataklık yaptıkları konusunda ciddi emare, delil ve bulgular varsa bunu kovuşturacak ve karara bağlayacak yer mahkemelerdir. Saray değildir. Cumhuriyet Savcıları iddianamelerini hazırlar, gereken delilleri dosyaya koyar, kovuşturmayı da mahkeme yapar.
SEÇİME GİRMEK SERBEST, KAZANMAK YASAK
Anayasamızın 36. Maddesine göre “herkes adil yargılanma hakkına sahiptir”. Yine Anayasamızın 38. maddesine göre de “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz”. Ancak; Sarayın kibirli kişisinin 31 Mart seçimlerinden önce bu belediyelere kayyum atamaya yönelik tehditleri halen hafızalardadır. Yine, 31 Mart seçimlerinden sadece bir gün sonra, bazı valiliklerin bu belediyelere kayyum atanmasını İçişleri Bakanlığı’ndan talep etmesi de son derece düşündürücüdür. Daha bu başkanlara mazbataları verilmeden kayyum sürecinin başlatıldığı anlaşılmaktadır. Bunun adı, “seçime girmek serbest ama kazanmak yasak” anlayışıdır. Madem bu başkanlara görev verilmeyecekti, Mardin’de, Diyarbakır’da, Van’da 5 ay önce seçime girmelerine neden izin verdiniz? Neden milletimizi boş yere sandık başına götürdünüz? İşte biz bunun için “bu karar hukuki değil, bu karar siyasidir” diyoruz.
AK PARTİLİ BAŞBAKAN VE BELEDİYE BAŞKANLARI AYRILMAYA ZORLANINCA DA SANDIKTAN YANA TARAF OLDUK
1946’dan bu yana milletimiz yöneticilerini seçimle belirliyor. Dolayısıyla seçimlerde oluşan millet iradesini hepimiz kabul etmek zorundayız. Sandıktan çıkana hep beraber saygı göstermek durumundayız. Cumhuriyet Halk Partisi; sandığa ve milletin iradesine geçmişte olduğu gibi bugün de sonuna kadar saygılıdır. Geçmişte, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçim kazanan Genel Başkanı sarayın talimatlarıyla görevden ayrılmaya zorlanınca biz sandıktan taraf olduk. Yine aynı partinin seçilmiş belediye başkanları, Cumhurbaşkanı erkini kullanan partilerinin genel başkanı tarafından, “metal yorgunu” ilan edilerek istifaya zorlandıklarında da biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçilmişlerin hakkını, hukukunu savunduk. 1950’de, 27 yıllık iktidarını, sandıkla sorunsuz bir şekilde devretmeyi bilmiş, bu ülkenin kurucu partisi olarak şunların altını bir kez daha çizmek isteriz: Demokrasilerde sandık namustur. Demokrasinin namusuna herkes saygı göstermek zorundadır. Bizim için sandığa sahip çıkmak demokrasiye sahip çıkmaktır. Biz milletimizin seçme ve seçilme hakkına, hukukuna sahip çıkmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla devlet gücünü eline geçirenler, olağanüstü hâl döneminde aldıkları hak ve yetkileri suiistimal ederek, sandığa ve demokrasimize zarar vermemelidirler.
BUNA MIZIKÇILIK DENİR, TERÖRİSTİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIR
İktidar sandıkta yenildiği siyasi rakiplerini, elindeki devlet gücünü terörle mücadele gerekçesiyle istismar ederek, yargı kararı olmadan tasfiye etmeye kalkarsa; buna en hafifinden mızıkçılık denir. Devlet terörle mücadeleyi beyin cerrahı titizliğiyle yapmazsa teröristin değirmenine su taşır. Ucube tek adam parti devleti rejimi, iktidardaki partiyle devlet arasındaki sınırları kaldırmıştır. Bu bugün artık açık seçik görülmektedir. Bu, iktidardaki güç zehirlenmesini hızlandırmakta ve demokrasimizi de zayıflatmaktadır.
HİÇ BİR TEHDİDE PABUÇ BIRAKMAYIZ
Bu zehrin, panzehri ise yine sandıktır. Yine millet iradesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hiçbir şantaja, tehdide pabuç bırakmadan milletten, sandıktan ve demokrasiden yana taraf olmaya devam edeceğiz. Herkes için hak, hukuk ve adalet temelli vicdan siyasetimizi sürdüreceğiz.
DARBE SIRASINDA MARMARİS’TE ÇALIŞMA KAMPINDA MIYDI?
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının hafta sonu Karadeniz gezisinde meydanlarda sarf ettiği sözler bu kadarı da artık pes dedirtti. Beyefendi hayatında tatil yapmamış. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Terör örgütü bu memlekette askeri darbe yaparken kendileri Marmaris’te çalışma kampındalar mıymış? Darbeyi eniştesinden öğrenen bir Cumhurbaşkanı olur mu? Tatildeyken oldu sayelerinde. Daha geçtiğimiz haftalarda nerelerdeydiler? Tüyü bitmedik yetimin hakkıyla yaptığı yazlık sarayda kimleri kabul ettiler, kimlerle tatil yaptılar? Kardeşim Esad dediği günlerde, ailece Esad ailesiyle birlikte Bodrumlarda tatil yapan kimdi?
TERÖR ÖRGÜTÜYLE TEMAS DEĞİL KOALİSYON YAPTILAR
Yine terör örgütleriyle “en ufak dirsek temasımız olamaz” buyurmuşlar. Bırakın dirsek temasını, siz terör örgütüyle koalisyon yapıp bu ülkenin kozmik odalarını onlara teslim ettiniz. Sonra da aranız bozulunca “ne istediniz de vermedik?” diye feryat ettiniz. Yetmedi daha son seçimlerde üç beş oy alacağım diye İmralı’yla mektup arkadaşlığı yaptınız. İmralı’dan mektup taşıttınız. Terörist başı dediğinizin kardeşini, devletin kanalı TRT ye çıkarttınız. Hadi bakalım bir de oraya kayyum atayın.
BU NE YAMAN BİR KİBİRDİR
Bugün de yine Sayın Erdoğan hızını alamamış, bizleri Misak-ı Milliyi bilmemekle suçlamış. Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışında tek toprak parçası olan Süleyman Şah Türbesini sırtlayıp sınırımıza kaçıran, ecdadın kemiklerini sızlatanların bugün Misak-ı Milliyi bizlere hatırlamasına sevinelim mi yoksa üzülelim mi? Millet, “ne söylesek inanır” zannediyorlar. Milletin aklıyla da hafızasıyla da alay ediyorlar. Bu ne yaman bir kibirdir. Sandıkta millet bunlara “atıp tutmayın, din kardeşiyiz” diyor. Ama milletimizin sesini duymuyorlar. Sandığın mesajını almıyorlar. Ondan sonra da mahallenin yaramaz çocuğu gibi mızıkçılığa başlıyorlar.
YANGIN UÇAKLARI SON 1 YILDA MI HURDAYA ÇIKTI?
Geçtiğimiz hafta İzmir, tarihinin en büyük yangınlarından birini yaşadı. 5 bin hektarlık bir orman alanı bu yangından etkilendi. Etkilenen alanın 3 bin 500 hektarının ağır yanık sınıfında olduğu anlaşılıyor. Yangının bu boyutlara ulaşmasında ciddi bir yönetim zafiyeti olduğu açık. Tarım ve Orman Bakanı’nın sözlerinden bu ülkenin ormanlarını koruyacak nitelikte bir uçak filomuz olmadığını öğreniyoruz. Bu iktidar kadroları biliyorsunuz; 2007 seçimlerinde “yerli uçak yapıyoruz” dediler. 2011 seçimlerinde “yerli uçak göklerde” dediler, 2015 seçimlerinde “savaş uçağı yapıyoruz” dediler, son seçimlerde millete bu savaş uçağının maketlerini gösterdiler. Şimdi öğrendik ki ormanlarımızı koruyacak bir uçağımız bile yokmuş, uçaklarımız ya yağ kaçırıyormuş ya da motorlarına kuşlar yuva yapmış. Daha 2010’da İsrail’de, Karmel Dağları’nda çıkan yangına, Erdoğan’ın talimatıyla Türk Hava Kurumu’nun uçakları gönderilmişti. 2016’da İsrail’deki bir başka büyük orman yangınına yine bu uçaklar müdahale etmişti. Her iki yangından sonra İsrail Hükümeti Türkiye’ye teşekkürlerini iletti. Aynı hurda denen uçaklar Arnavutluk ve Gürcistan’daki orman yangınlarına da müdahale etmişti. Yine Türkiye bu konuda teşekkür almıştı. Ama nedense İzmir’e gelince bu uçaklar uçmadı, hurdaya çıktı. Sebep; yağ kaçırıyorlarmış. Peki aynı bakan, aynı uçakları geçen yıl Yunanistan’daki orman yangınlarına göndermeyi nasıl teklif etti? Ne oldu? Son bir yılda nasıl bu uçaklar hurdaya çıktı? Devri iktidarlarında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dahil, müdahale etmedikleri tek bir kurum dahi kalmadı. Şimdi nasıl oluyor da Türk Hava Kurumu bunların denetiminin dışında kalıyor? Yani Türk Hava Kurumunda olan bitenden bunlar sorumlu değil. Ben buradan soruyorum, bu uçakların hurdaya çıkmasına nasıl göz yumdunuz? Eğer bu uçaklar son bir yılda hurdaya çıktıysa Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu uçaklara “uçuşa elverişlilik sertifikalarını” nasıl verdi?
ZIRVA TEVİL GÖTÜRMÜYOR, OLAN ÜLKEMİZE OLUYOR
Bu sorulara makul bir cevap hala alamadık. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Hava Kurumu arasında yaşanan anlaşmazlık, İzmir’de binlerce dönüm hektarlık alanın yanıp kül olmasına neden oldu. Biz bunları gündeme getirince de sorumlu bakan “Türk Hava Kurumu, CHP ile beraber hareket ediyor” diyerek iyice zırvaladı. Türk Hava Kurumu sizin denetiminizde. Dün uçan uçaklar bugün hurdaya çıktıysa bunun bir tek sorumlusu var sizsiniz. Bakanlık ve kurum arasında koordinasyonu sağlayamayıp uçabilen yangın uçaklarını uçuramadıysanız yine sorumlu sizsiniz. Biz sizden millet adına bunun hesabını sormakla görevli olan muhalefet partisiyiz, ana muhalefet partisiyiz. Ne diyelim zırva tevil götürmüyor. Olan, güzel ülkemize oluyor. Biz boşuna demiyoruz: “Türkiye bu beceriksiz kadroların elinde yönetilmiyor, savruluyor” diye...
TAM BİR YAĞMA VE TALAN DÜZENİ
Bu ülkede esnaf, tüccar, sanayici, çiftçi, memur, işçi hepimiz vergi ödüyoruz. Asgari ücretli bile vergi öder. Ama bu Cumhurbaşkanlığına bağlı 9 Kurulun üyelerine yapılan ödemelerden, damga vergisi dışında herhangi bir vergi kesilmiyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle bu kurul üyelerine yapılan ödemeler gelir vergisinden muaf tutulmuş. Yani aylık 2 bin 20 TL alan asgari ücretliden vergi kesiyorsunuz; aylık 13 bin 845 TL maaş alan kurul üyelerinden vergi kesmiyorsunuz. Bunun nedeni ne? Sarayın itibarından tasarruf olmaz. Bu itibar için hiçbir şeyden kaçınılmaz. Saray sosyetesi için alınan çift maaşlar, kamu kuruluşlarında çifter, çifter yönetim kurulu üyelikleri, politika kurulu üyelikleri sıradan işlerdendir. Tam bir yağma ve talan düzeni. Sonra “şahlanıyoruz” diyorlar. Evet siz şahlanıyorsunuz, millet seyrediyor. “Türkiye yönetilmiyor, savruluyor” diye biz boşuna demiyoruz.
EKONOMİ TEPETAKLAK, ÇEKLER SENETLER ÖDENMİYOR
Ekonomi tepetaklak olmuş durumda. Çekler, senetler ödenmiyor. Piyasada nakit akışı durmuş vaziyette. Bu yılın ilk altı ayında protestoya düşen senet miktarı, geçen yıla göre yüzde 50 artarak 10 milyar TL’nin üstüne çıkmış. Yine yılın ilk yedi ayında ödenmeyen çek tutarı, geçen yıla göre, yüzde 53 artmış 19 milyar TL’ye dayanmış. Bankaların takipteki alacakları ise Ağustos ortası itibariyle, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 54 artarak 121 milyar TL olmuş. Bankalardaki tahsili gecikmiş alacakların artış hızı ise çok dikkat çekici bir hale gelmiş. Çekini, senedini, borcunu ödeyemeyen yurttaşlarımız sosyal medyada yürüttükleri kampanyalarla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ama seslerini duyan yok. Ülke gibi, ekonomi de sahipsiz.
DÖVİZDEKİ DALGALANMA HAYRA ALAMET DEĞİL
Saray ekonominin başına damadı atadı. Ama sosyete damat ortalarda yok. Zamlar, artan hayat pahalılığı can yakmaya devam ediyor. İktidar yalan yanlış müdahalelerle piyasaları işlemez hale getirdi. Memur işçi emekli çiftçi esnaf yani millet ezilirken; bir avuç yandaşın 400 milyar TL tutarındaki borcu da milletin sırtına yüklenmeye çalışılıyor. Bir yıldan daha fazla zaman geçti. Milletin derdine derman olacak, elle tutulur, somut tek bir önlem almadılar. Varsa yoksa zam, varsa yoksa pansuman, varsa yoksa aspirin tedavisi. Sonuç; artan işsizlik, artan pahalılık, dikiş tutmayan TL’nin değeri. Dolar dün gece 6 lirayı geçti. Sabah bugün 5 lira 80 kuruşun üstünde. Bu dalgalanmalar hayra alamet değildir. Bu dalgalanmalarda birileri kazanır, birileri de ciddi şekilde kaybeder bir gecelik dahi olsa. Dolayısıyla bu dalgalanmanın arkasında ne var derhal araştırılmalıdır ve gereken önlemler vakit geçirilmeden alınmalıdır.
YENİ BİR GÖÇ DALGASINI KALDIRAMAYIZ
Türkiye’nin yönetilmeyip savrulduğu bir diğer alan ise Suriye. Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek Suriye krizini idare ettiklerini zannettiler. Ama günün sonunda Rusya ile ABD arasında adeta pinpon topuna döndüler. ABD ile Fırat’ın doğusu için güvenlikli bölge pazarlığına oturuyorlar; Rusya İdlib’de bizi sıkıştırmaya başlıyor. Rusya ile İdlib işleri normalleştirilmeye çalışılıyor, bu sefer ABD Fırat’ın doğusunda bize baskı kuruyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı yarın Rusya’ya gidiyor. Anlaşılan çöken Soçi Mutabakatı’nı kurtarmak için Putin ikna edilmeye çalışılacak. İktidarı açıkça uyarıyoruz. İdlib ’den Türkiye’ye gelecek şehitleri de yeni bir göç dalgasını da; bu milletin kaldıracak gücü de, takati de kalmamıştır.
GENERALLERİN İSTİFA NEDENİ KIŞLAYA GİREN SİYASET Mİ?
Bu arada tam da hassas bir dönemde Ordumuzda bu bölgede kritik görevlerde bulunan beş generalin istifa ettiği haberi geldi. Bu istifalar nedendir? Hatırlayın 15 Temmuz darbesinin ardından Sayın Genel Başkanımız tüm eleştirileri göze alarak Yenikapı’ya katılmış ve burada çok önemli bir konuşma yapmıştı. “Bu ülkede üç yere siyaset girmemelidir” diyerek tarih ve millet huzurunda bu iktidarı uyardı. Sayın Genel Başkanımız;
-Siyaset camiye girmesin dedi. Siyaseti camiye soktular. Cami minberlerinde, kapılarında siyasi şovlar yaptılar.
-Siyaset Adliyeye girmesin dedi. Partilerinin avukatlarını mülakatla hâkim ve savcı atadılar.
-Siyaset Kışlaya girmesin diyor. Anlaşılan şimdi siyaset Kışlaya giriyor.
Bu generallerin verdikleri emeklilik dilekçelerinin anlamı bu siyasetin kışlaya girmesine bir tepki midir bunu önümüzdeki günlerde hep beraber öğreneceğiz.
BU FETRET DÖNEMİNİ DE ATLATACAĞIZ
Türkiye’de devletin tüm kural ve kurumları birer birer çözülüp, yok oluyor. Kurumların ve kuralların çözüldüğü böyle bir fetret dönemini bu topraklar 617 yıl önce Moğol istilasında ve 100 yıl önce emperyalistlerin işgalinde Osmanlı çökerken görmüştü. Ama bu toprakların evlatları, bu iki fetret dönemini de parçalayıp atmayı ve yeniden ayağa kalkmayı bildi. Üçüncü kez de ayağa kalkacaktır. Bu ülkede birinci sınıf bir parlamenter demokrasiyi, kapsayıcı ve kuşatıcı kurumları hep birlikte yeniden inşa edeceğiz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa, kurum kimliklerinizle beraber alabilirim.
Soru- Efendim tank palet fabrikasının satışına yönelik Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçtiğimiz hafta bir eylem yaptınız. Bu kapsamda MHP lideri Devlet Bahçeli’den de bir eleştiri geldi kayyum kararına yönelik tepkinizi değerlendirirken ve Kemal Bey’in yaptığı daha önceden 50 milyon dolardan bahsetmişti. Bu paranın neden bulunamadığını sordu. Ne söylemek istersiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi hatırlarsanız Sayın Genel Başkanımız tank palet fabrikasının satılmasını sağlayacak kararnameyi iptal edin ben size 50 milyon doları bulacağım demişti. Hatta bir hafta içinde bulacağım demişti. Şimdi Sayın Genel Başkanımız kendileriyle konuştuk hedefi de daha da yükseltiyor “bir günde bulacağım” diyor. Bulamazsam gereğini yaparım diyor. Peki neye güveniyorsunuz diyeceksiniz, sormuş Bahçeli neye güveniyorsunuz diye. Biz bu ülkenin vatanperver ve fedakar evlatlarına güveniyoruz. Bugün 26 Ağustos büyük zafere giden yolun 97. yıldönümü. Sayın Bahçeli bu ülkenin vatanperver evlatlarının türlü fedakarlıklarla istiklaline sahip çıktığını unutmuş gözüküyor. Ama biz unutmadık. Bu vatanperver millet istiklaline sahip çıktığı gibi bu ülkenin milli tank palet fabrikasına sahip çıkmayı bilir. Sayın Genel Başkanımızın taahhüdü son derece açık. Yeni bir gizli kararname çıkarıldığı söyleniyor. Bu gizli kararnameyi iptal etsinler, tank palet fabrikasını bundan önce olduğu gibi ordumuza devretsinler, başka ülkelerin ordularına peşkeş çekmesinler biz bu 50 milyon doları bir günde buluruz. Bunun içinde gereğini yapmaya hazırız. 
Soru- Az önce Sayın Cumhurbaşkanı yine konuşmasında CHP’yi ve Sayın Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu eleştirdi. Dağda teröristin, denizde Rum’un yanında yer alarak bu ülkenin partisi olunamaz ifadesini kullandı. Bir, bu suçlamaya siz nasıl cevap vereceksiniz? İkincisi, yine İstanbul’la ilgili sözleri var bu kayyumlarla ilgili. Karadenizli kardeşlerim başta olmak üzere tüm hemşerilerimizle bu aziz şehrin bölücü örgütün destekçilerine peşkeş çekilmesine mani olacağız diyor. Bu bir kayyum işareti mi İstanbul için? Fettah Tamince biliyoruz FETÖ’den hakkında soruşturmalar açılmıştı, turizm kalkınma ajansı yönetim kurulu üyeliğine atandı. Bir de Davutoğlu’nun 7 Haziran’la 1 Kasım sürecine ilişkin terörle mücadelede defterler açılırsa insan yüzüne çıkamazlar sözleri var. Bunları nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Ben bunların hepsine cevap vermeye çalışıyım arada atladığım olursa siz bana yine hatırlatırsınız.
Şimdi izin verirseniz önce bu Fettah Tamince meselesine değineyim. Türkiye’de FETÖ’yle mücadele edildiği söyleniyor ama Fettah Tamince FETÖ’cü olduğu bilinen Zaman gazetesinin eski ortağı. Hem de 17 – 25 Aralık sonrasında Zaman’ın yüzde 10’unu almış. TUSKON dahil KHK ile kapatılan tüm vakıflara üye. Pensilvanya’da FETÖ elebaşı Gülen’le görüşmüş. Şimdi Genel Başkanımız bu adamı kim koruyor diye defalarca sordu. Bu adamı kimin koruduğunu şimdi gördük. Bu adamı turizm, tanıtım ve gelişme ajansı yönetimine kim atadıysa bu kişi onlar koruyor. Bu kişinin sarayın onayı olmadan buraya atanması mümkün mü? FETÖ’yle mücadele ettiklerini söyleyenlerin ortaya koydukları garip manzaralardan biri de bu.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi ne terörle ne de ülkenin çıkarları sözkonusu olduğunda kendi ülkesinin yanında durur. Dağdaki terörle işbirliği yapmaz. Kendi ülkesinin çıkarları sözkonusu olduğu zamanda başka bir ülkenin yanında değil kendi ülkesinin yanında durur. Bunu her zaman göstermişizdir. Ama biraz önce kimlerin nerede durduklarını konuşmamın içinde söyledim. Yani biz seçimlerde üç, beş oy alacağız diye İmralı’yla mektup arkadaşlığı yapmadık. Bebek katili dediğimiz, terörist başı dedikleriyle kalktılar onların kardeşlerini devletin televizyonuna çıkarttılar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Döndüler dediler ki, FETÖ terör örgütüdür, yıllarca FETÖ’yle koalisyon yaptılar. Sonrada biraz önce ifade ettim ne istediniz de vermedik diye ağladılar. Şimdi siz kalkacaksınız ABD askerleri bizim askerlerimizin başına çuval geçirdiklerinde biz nota verin dedik. Onlardan cevap geldi ne notası müzik notası mı? Bunları diyeceksiniz, bunları söyleyeceksiniz, bunları yapacaksınız sonra döneceksiniz diyeceksiniz ki Cumhuriyet Halk Partisi terörle işbirliği yapıyormuş, Cumhuriyet Halk Partisi yabancı ülkelerle işbirliği yapıyormuş. Hadi canım sizde.
Sonraki soru?
Soru- Sonraki soru İstanbul’la ilgili.
Faik ÖZTRAK- Şöyle söyleyeyim, yani İstanbul’la ilgili konuşuyorsunuz, bunlar gerçekten önemli laflar terör örgütü, terör örgütleriyle işbirliği, ciddi suçlamalarda da bulunuyorsunuz. Bunlar böyle üstü kapalı söylenecek işler değil. Dertleri neyse açık açık söylesinler merak etmesinler biz derman oluruz. Yani beceremiyorlarsa bize bıraksınlar biz terörle gerekli mücadeleyi de yaparız. Hem de hukuk devletinin sınırları içinde yaparız. Çok açık söyleyeyim yani böyle bu milletin iradesinin sandıkta tecelli ettiği konularla ilgili olarak ağza geldiği gibi konuşmak, idarenin tek taraflı kararlarıyla işlem yapmak gerçekten bu ülkenin demokrasisinin ufkunu karartır. Zaten tek adam parti devleti rejimi yeteri kadar bu ülkeyi tahrip etmiştir. Bir de bu konuşmalar işi çok daha sıkıntılı noktalara götürmektedir. Milletin cebi boş, mutfakta tencereler boş, ekonomide yangın var siz her türlü serbestliğiniz var zannedip ileri geri konuşuyorsunuz.
Soru- Eski Başbakan Sayın Davutoğlu’nun bu 2015, 7 Haziran – 1 Kasım arasındaki o kanlı terör dönemini anımsatarak söylediği sözler var. Yani eski terörle mücadelede defterler açılırsa insan yüzüne çıkamazlar. Yani burada ne ima etmektedir Sayın Davutoğlu?
Faik ÖZTRAK- Tabi Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun üzerinden 18 yıl geçtikten sonra parti içinde başlayan bu atışmaları, bu çekişmeleri, bu görevden almaları, kurultaya, kongreye giderek bir takım kesimleri tasfiye etme çabalarını ibretle bizde izliyoruz. Bakalım göreceğiz buralardan neler çıkacak.

Soru- Emine Bulut cinayeti sonrası idam tartışmaları yeniden gündeme geldi. Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meclisten gelirse imzalarım diye önemli bir çıkışı var. Ardından İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener eğer AK Parti grubu hazırlar ve getirirse bizde imzalarız dedi. Cumhuriyet Halk Partisinin idam konusundaki değerlendirmesi nedir?
Faik ÖZTRAK- Şimdi aslında şunu ifade etmek istiyorum. Yani bu böyle meydanlarda idam naraları atılarak çözülecek bir husus değil. Bu gerçekten ülkenin çok ciddi kanayan bir yarası. Şimdi bunun telafi edilmesiyle ilgili elimizde ciddi düzenlemeler var ama bir türlü uygulanmıyor. Biran önce bu düzenlemeleri uygulasınlar bu olayların önüne geçsinler. Devletin yapması gereken iş budur. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Yani siz her şeyi istediğiniz gibi grubunuza baskı yapıp meclisten geçiriyorsunuz bir tek bunu mu geçiremiyorsunuz?
Soru- Efendim HDP’den de açıklama geldi yaptıkları ziyarete ilişkin. Orada karşılıklı değerlendirmelerde demokratik ilke ve değerleri savunan kararlı bir ortak tutumun önemine vurgu yapılmıştır diye bir ifade var. Yani bu süreçte Cumhuriyet Halk Partisi kayyum atamalarına yönelik tepkisi dile getiriyor ama bunun dışında bir şey görecek miyiz Cumhuriyet Halk Partisinden bir eylemsel durum ya da atanan kayyumlara yönelik herhangi bir tavır mı göreceğiz? Yoksa bu ifadede mi kalacak. Buna ek olarak da yargı reformuna yönelik de değerlendirmeler yapıldığı ifade ediliyor. Bugün Adalet Bakanından da açıklamalar vardı. Bu konuda da bir değerlendirme alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi sonuncusundan başlayım. Tabi yargı reformu önemli ama yargı reformu kapsamında neler yapılacak, özellikle de hakimler ve savcılar kurulunun Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ilişkin mevcut düzenlemeler orada dururken bir yargı reformu ne anlama gelecek. Bu konuları iyi düşünmek lazım, bu konular üzerinde yapılacak yargı reformu ne kadar samimidir bu konular üzerinde ciddi şekilde düşünmek gerekiyor.
Bir şey daha sormuştunuz?
Soru- HDP’nin açıklaması.
Faik ÖZTRAK- Bizde yani biraz önce görüşlerimizi açıkladım yapılan ziyaretten sonra partimizin görüşlerini açıkladım. Daha öncede kamuoyuyla görüşlerimizi paylaşmıştık. Orada ne varsa onlar.
Teşekkür ediyorum.