20.08.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (20 AĞUSTOS 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI
(20 AĞUSTOS 2019) Değerli basın mensupları, Kurban Bayramı’nın ardından ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı dün gerçekleştirdik.


Ancak dün 2013 yılının Eylül ayında “Demokrasi de bu işin namusu sandıktır. Sandık sonucuna saygı duymak her siyasi parti için zorunluluktur, bu işinde güvencesi Adalet ve Kalkınma Partisi” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin yaptığı sandık darbesi nedeniyle, MYK’da görüşülen konular hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapma imkânını bulamamıştık buna cevap verebilmek için.
Bugün hem o eksikliği gidermek hem de gündeme ilişkin önemli gördüğümüz hususlar hakkında Partimizin görüşlerini paylaşmak üzere karşınızdayım. 
Öncelikle İzmir’de çıkan yangınlarda, ormanlarımızla birlikte içimiz yanıyor.
700 hektar orman alanı yangında kül oldu. Bakanlıkla kurum arasındaki inatlaşma sonucunda THK uçakları, helikopterleri hava alanında beklerken maalesef İzmir yanıyor. İktidar, büyükşehir belediye başkanımızın çağrısına uymalı ve derhal bölgede bir ağaçlandırma seferberliği yangın bittikten sonra başlamalıdır.  
Bayram haftasına pek çok yıl dönümü bir araya geldi.
Bu yıl dönümlerinden en acısı kuşkusuz 17 Ağustos depremiydi.
Büyük Körfez Depremi’nin üzerinden koca bir 20 yıl geçti. Depremin acısı hala yüreklerimizde... Ancak depremden gerekli derslerin alındığını da söylemek mümkün değil. Şehirlerimiz olası yeni depremlere hala hazır değil. Tehlike her geçen gün büyümeye devam ediyor.
Bu şehirlerin başında da iktidar kadrolarının çeyrek asırdır yönettiği İstanbul geliyor. 25 yılın sonunda yöneten kadrolar İstanbul’a ihanet ettiklerini itiraf ettiler. Millet de kentsel dönüşümün tamamlanamadığı, önemli alt yapı eksikliklerinin olduğu, yandaşların kupon arazileri devşirip talan ettiği İstanbul’u bunların elinden alıp CHP’ye emanet etti.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, depremde yaşamını yitiren yurttaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyoruz. Acılara yıllarca direnen ailelerimize sabır diliyoruz.
Değerli basın mensupları, geçtiğimiz hafta bir başka yıl dönümü daha vardı. 14 Ağustos’ta Adalet ve Kalkınma Partisi, 18. Kuruluş Yıl Dönümünü kutladı. Adalet ve Kalkınma Parti’sini ve bu partiye gönül vermiş yurttaşlarımızı biz de buradan bir kere daha kutluyoruz.
Siyasette her doğum gününde, geçmişin muhasebesi de yapılır. 17 yıldır iktidarda bulunan bir partinin doğum gününde böyle bir değerlendirme yapmakta kaçınılmazdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı bu vesileyle yayımladığı mesajda “Dün bitti, geçti gitti. Bugün yeni bir gündür” diyerek, metal yorgunu partisinin üzerini kaplayan kir ve pası silmeye çalıştı.
AK Parti’nin bazı mütekait vekilleri de, “AK Parti ömrünü tamamladı, Erdoğan liderliğinde yeni bir parti kurulması gerekiyor” diyerek çıtayı yükselttiler ve işi bu partiden, AK Partiden kurtulma noktasına taşıdılar.
Artık Adalet ve Kalkınma Partililerin bir kısmının partilerini bir kambur olarak görmeye başladıkları buradan anlaşılıyor. Herhalde yeniden gömlek değiştirme vaktinin geldiğini düşünüyorlar.
“Yenilenmiş değil, yeni bir partiyle” 17 yılın günahlarından arınacaklarını sanıyorlar. Reddi miras yapıp, tüm günahlarını partiye yükleyip kendilerini temize çıkarabileceklerini düşünüyorlar.
Ama günahları bir değil, iki değil. O kadar çok ki… Hangi birini sayalım:
- Bu kadrolar daha iktidara gelir gelmez “Irak’ın işgalinde ülkemiz toprakları kullanılsın” diyerek, 1 Mart tezkeresini TBMM’ye getirdi. Allah’tan TBMM, o gün duruma vaziyet etti. Irak’ta yüzbinlerce Müslümanın kanına girenlere bu ülkenin toprakları kullandırılmadı.
- Ama “Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı” olmakla övünen Erdoğan bununla da kalmadı. Suriye sınırlarımızdaki mayınları temizleme karşılığında topraklarımızı İsraillilerin kullanımına açmaya kalkıştı. Hatırlayın bunu da CHP’nin önderliğinde TBMM’deki tüm muhalefet milletvekillerinin imzalarıyla Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Anayasa Mahkemesi de bu kanunun önemli hükümlerini iptal etmişti.
Eğer bugün o yasada öngörülen biçimde şirketlere Suriye sınırındaki bu araziler verilmiş olsaydı, sınırdaki durum çok daha vahim bir hal alabilecekti. Burada da iyi ki CHP var, iyi ki muhalefet var, iyi ki meclis var diyoruz yine.
- Aslında bahsettiğim bu iki olay bile, güçlü bir Meclis’in neden önemli olduğunu, tek adamın iradesiyle ülke yönetmenin sakıncalarını açıkça göstermiştir.
- Ama Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı kendini denetleyip, dengeleyen bir Meclis’i, muhalefeti, diğer kurumları sevmedi, sevemedi, kabullenemedi. Bunlardan teker teker kurtulmaya karar verdi.
- “Milletin iradesi üzerinde vesayet tanımayız” diyerek iktidara geldiler. İpleri Pensilvanya’da olan örgütle koalisyon yaptılar. Bunlara “ne istedilerse verdiklerini” açıkladılar. Orduyu, yargıyı, eğitimi bu örgütün vesayeti altına verdiler.
- 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda FETÖ yapılanmasının nasıl bir tehdit olduğu ortaya kondu, kulaklarının üstüne yattılar.
- Üstüne üstlük, terör örgütünün sözde savcılarını ordumuzun kozmik odasına soktular. Bunların açtığı Davaların savcılığına soyundular. Zırhlı makam araçlarını örgütün savcılarına tahsis ettiler. Masum insanların hayatları, bu savcıların açtığı kumpas davalarıyla karartıldı. Yüksek Askeri Şuralarda ordunun yönetim kademesini terör örgütünün elemanlarıyla doldurdular. Sonunda sayelerinde 21. Yüzyılda bu ülkede bir Askeri Darbe girişimini de gördük. Gazi Meclisimiz, bunların pilot koltuğuna oturttukları hainlerce, kendi uçaklarımız tarafından bombalandı. Yüzlerce yurttaşımız şehit oldu.
- “Aldatıldım. Allah ve milletim affetsin” diyerek kendilerini temize çıkarmaya çalıştılar bütün bu olaylardan sonra.
- Peki Büyük Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanı başka neler yaptı? Bölücü terörle pazarlık masasına oturdu.
- Bu da yetmedi. Suriye’de 2011’e kadar “Kardeş” dedikleri Esat’ı, 2011’den sonra “Kalleş Eset” ilan ettiler. Ülkemizi Suriye krizinin içine sürüklediler. Sonra da bizi yalnız bıraktılar dediler. Genel Başkanımız ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız defalarca sordu: Hangi egemen güçler sizi Suriye bataklığına soktu?  Her şeye söyleyecek bir sözleri oldu ama buna bir türlü cevap vermediler. Kim onları yalnız bıraktı? Kim bu işin içine onları soktu? Hangi egemen güçler? Buradan bir kere daha soruyoruz.
- Emevi Cami’nde namaz kılacağız dediler, Süleyman Şah Türbesi’ni bir gecede, bugün terörist dedikleri PYD’nin himayesinde, sırtlayıp kaçırmak zorunda kaldılar. Ecdadımızın kemikleri sızladı.
- Ülkemize 3,5 milyondan fazla Suriyeli geldi. Harcanan para 40 milyar dolardan fazla. Sınırlarımız Peşaverleşti terör yuvası haline geldi.
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı şimdi ABD ile sınırımızda bir güvenlik koridoru kurmaya hazırlanıyor! Yapılan bu müzakerelerle ilgili olarak meclisimize hiçbir bilgi verilmiyor.  Meclisimizin bunlardan haberi yok.
- ABD ile Türkiye arasında güvenlikli bölge işini koordine edecek merkez neden operasyon bölgesinde değil de Türkiye toprakları üzerinde kuruluyor? Kim kimi kontrol edecek, kim kimi koordine edecek? Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş Başkanı kimin değirmenine su taşıyor?
- Bunların sicili ortada. Her beceriksizliklerine uygun bir kılıfları da var. Herkes bunları aldatıyor, hep aldatılıyorlar.
- Fakat bunların hepsinden de önemli olan şu, ne yazık ki ülkemizde hukuk devletini bitirdiler. Son beş yılda ülkemiz Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 50 sıra birden geriledi. Tek adam parti devletini kurup Meclis’e, kuvvetler ayrılığına, istişareye, demokrasiye darbe indirdiler.
- 17 yılın vebali bunlarla da sınırlı değil. 17 yılda özelleştirme diyerek 62 milyar dolarlık kamu varlığını satıp savdılar.
- TELEKOM’dan petrol dağıtım şirketlerine, Şeker Fabrikalarından çimento fabrikalarına satmadıkları bir şey kalmadı. Ellerinde bir şey kalmayınca da Hazine’nin taşınmazlarını, arazilerini satışa çıkarmaya başladılar.
- O da yetmedi Sakarya’da, savunma sanayimizin gözbebeklerinden tank palet fabrikasını Katar Ordusuna satmaya kalktılar. Millet tepki gösterince de seçim öncesinde geri adım attılar. Şimdi yeniden Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulan bir kamu şirketi üzerinden bu işi yapmaya kalkıyorlar. Bu işi de Resmi Gazete’de yayımlamadıkları bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlemişler. Bu kararname neden milletten gizleniyor? Bundan önce de “Bu özelleştirme değil” dediler, kendi imzaları olan kararnameyi önlerine koyduk, bu işin özelleştirme olduğu gün gibi ortaya çıktı. Artık gerçekler ortaya çıkacak diye kararnameleri de yayınlamaktan anlaşılan korkar hale geldiler.
Bugün Grup Başkanvekilimiz Sn. Engin Özkoç, Genel Başkan Yardımcılarımız, milletvekillerimiz, örgütümüz ve tabii ki bu ülkenin savunma sanayinin yabancılara peşkeş çekilmesine karşı duran vatandaşlarımız hep birlikte Adapazarı kent meydanında bir oturma eylemi başlatıyorlar. Bu konuyla ilgili ilave açıklamaları bu akşam Sn. Engin Özkoç kent meydanında yapacak.
- Peki bu kadar mı? Hayır. Kasa tam takır olunca, elde satılacak gümüş kalmayınca atadan, dededen kalan bu kez Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine, yani milletin kefen parasına el koydular.
- Bundan 18 yıl önce İstanbul Yaklaşımı gündeme geldiğinde “Tüyü bitmedik yetimin hakkı yandaş şirketlere peşkeş çekiliyor” dediler millette onlara oy verdi iktidara getirdi. Şimdi o gün eleştirdikleri İstanbul Yaklaşımını bugün yeniden getirdiler. Hem de 400 milyar TL’lik yandaşlarına verilen batık kredileri kurtarmak için.
- Bununla da yetinmediler, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla istediği şirketlere Hazine’yi ortak etme yetkisini aldı.
- 17 yıldır güzel ülkemizin doğası, şehirleri, dağları, ormanları, dereleri rant için talan edildi. Çocuklarımızın, torunlarımızın emanetlerine üç beş kuruş için ihanet edildi.
- 17 yıldır el atına binip türkü söylediler. Ülkenin dış borcu bunlar iktidara geldiğinde 130 milyar dolardı. Şimdi, bu yılın ilk üç ayında 453 milyar dolara çıktı. Bunların yönetiminde dış borcumuz tam 3,5 kat arttı. Ondan sonrada IMF’ye krediyi geri ödedik diye övündüler.
- Bunlar iktidara geldiğinde vatandaşın bankalara kredi kartı ve tüketici kredisi borcu 6,6 milyar TL idi. Şimdi, Mayıs ayı itibariyle, aynı borç 509 milyar TL. Yani milletin bankalara olan borcundaki artış “yüzde 7 bin 608. Milletimiz gelirle değil banka borcuyla yaşamış.
- Hiçbir iktidara nasip olmayan kaynaklar bu iktidar döneminde kullanıldı. 32 milyar dolar iç borç, 84 milyar dolar dış borç, 62 milyar dolar özelleştirme geliri ve 2 trilyon 95 milyar dolar vergi geliri bu iktidar döneminde toplandı. Ve toplam olarak 2,3 trilyon dolar kaynakla, kendilerinden önceki tüm iktidarların kullandığı imkanın üç katını yiyip, bitirdiler.
- Peki kullanılan bunca kaynakla ülkeyi kendilerinden önceki iktidarlardan daha iyi mi yönettiler? Bu sorunun cevabı koskoca bir hayır. Nereden biliyoruz? İyi yönetim elindeki parayı ne kadar etkili kullandığına bağlıdır. Ne koydun, ne kazandın?
- Kendilerinden önceki iktidarlar kullandıkları her 100 dolarlık kaynakla 714 dolar gelir yaratmış. Yani kullandığı paranın 7 katı kadar gelir yaratmış. Bunlar her 100 dolarla kullandıkları 517 dolar gelir yaratmışlar. Yani 5 katı kadar gelir yaratmışlar.
- Bunlar geldiğinde ekonomi 2001 krizinin yaralarını sarıyordu ve işsizlik oranı yüzde 10,3’tü. Şimdi işsizlik oranı yüzde 13’e yakın.
- 2002 Kasım ayında iş başı yaptılar, ellerinde güven uyandıran bir program buldular. O programın ve küresel konjonktüründe etkisiyle 2007’ye kadar geldiler. Ama şimdi baktığımızda arkalarında bir yıkım bırakıyorlar.        
İşte bugün reddederek kurtulacaklarını sandıkları mirasın küçük bir kısmı bu söylediklerim.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşunun 18. yılında ülkemizde ne Adalet var ne de Kalkınma.
18. yılları için hazırladıkları filmlerinde gördük. Zaten ortada ne parti kalmış, ne de kadro kalmış. 18. yılın görüntülerinde sosyete damat ve kayınpederden başka kimse yok. Tam bir “tek adam” ve onun “aile partisi” görüntüsü var.
Milletimiz olanı biteni çok iyi görüyor. İsraf, debdebe, saray hayatı... Ehliyetsiz, liyakatsizlerin elinde ülkenin tepe taklak gidişine aklı başındaki herkes şahit oluyor.
İşte bu ehliyetsiz kişiler şimdi çıkmış, adeta milletin aklıyla dalga geçer gibi, “Ekonomi şahlanışa geçti. Türbülans sona erdi” gibi laflar ediyorlar. Dengelendik dengeleniyoruz. Şubat Ocak’tan, Mart Şubat’tan, Nisan Mart’tan daha güzel olacak diyorlardı.
Peki ekonomi şahlandıysa her geçen ay bir öncekinden daha güzel oluyorsa milletimiz neden bunu hissetmiyor? Tek adam parti devleti rejimi dediler ki ülkeyi uçuracak. Uçtuğumuz falan yok ama uçuruma doğru gittiğimizi herkes hissediyor.
Madem ekonomi şahlandı gidiyor Memura 2020 için neden 3,5+3 zam teklifinde bulundun?
Neden dün bunu zar zor revize edip 4+4 yaptın? Bunlar şahlanan bir ekonominin rakamı mı?
Ekonomi şahlanmış olsa, neden TCMB dün çıkardığı karşılık kararıyla bankaları daha fazla kredi açmaya zorluyor da işi piyasaya bırakmıyor?
Geçtiğimiz hafta bir takım önemli veriler arka arkaya geldi. TÜİK, bu yılın ikinci üç ayına ait Mayıs işsizlik rakamlarını açıkladı. Mayıs’ta mevsim etkilerinden arınmış işsizlik yüzde 14 ile serinin yayımlandığı 2005’den bu yana en yüksek seviye çıktı. Yine resmi işsizlik rakamları yani mevsimlik etkilerden arındırılmamış işsizlik rakamları da bir önceki yıla göre, 3,1 puan artarak yüzde 12,8 oldu.
İşsiz yurttaşlarımızın sayısı son bir yılda 1 milyon 21 bin kişi arttı 4 milyon 157 bin kişi oldu.
Çalışmaya hazır olduğu halde işgücü piyasasından çekilen yurttaşlarımızı, mevsimlik çalışanları, eksik ve yetersiz istihdam edilenleri dikkate alan bu en geniş tanımıyla işsizlik rakamına baktığımız zamanda ülkede işsiz sayısının 8 milyona dayandığını görüyoruz.
Son altı aydır işsizlerimizin sayısındaki yıllık artış her ay 1 milyonun üstünde. Böyle bir durumu ekonominin yüzde 4,7 daraldığı 2009’daki küresel krizde dahi görmedik. İşsizlik maalesef giderek kronik yapışkan bir hal alıyor.  
Son bir yılda daha önce işi olup da işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı 859 bin olmuş. İstihdam kayıplarının bir milyonun üstüne çıkmasını ise kamuda işe alınan ilave 439 bin kişi engellemiş. Yoksa işini kaybedenlerin sayısı 1 milyon 200’i geçecek.
Tarımda son 16 aydır, inşaatta son 14 aydır, sanayide ise son 6 aydır insanlar işlerini kaybediyorlar. Yine çalışmak isteyen her dört gencimizden biri maalesef iş bulamıyor.
Bütün bu rakamlar bir şeyi gösteriyor, şahlanan bir şey var, bir şeyler var, şahlanışa geçen ekonomi değil, şahlanışa geçen işsizlik ve vatandaşın, milletin sesini duymayan Saray sosyetesi.
Vatandaşlarımız işsizlik ile enflasyon arasında sıkışmış vaziyette. Bir taraftan işsizlik rekorlar kırıyor, hayat pahalılığı da hiç hız kesmeden devam ediyor.
Dün benzine 6 kuruş, mazota 17 kuruş zam geldi. Bugün de Haziran’daki zammın ardından çay fiyatı bir kere daha yüzde 15 zamlandı. Bir kilo Rize Turist çayını artık 36 TL’den içeceğiz.
Geçen hafta can sıkan başka bir rakam sanayiden geldi. Sanayi üretimi Haziran’da, geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 9,6 daraldı. Çalışma günü takvim etkileri ayıklanırsa aynı dönemdeki daralma yüzde 3,9’a iniyor.
Yine Haziran’da mevsim ve gün etkilerinden arınmış üretim, bir önceki aya göre, yüzde 3,7 geriliyor.
Sanayi üretimi son bir yıldır kesintiye uğramadan sürekli geriliyor, düşüyor yani. Her ay düşüyor.
2019’un ikinci üç ayında da, geçen yılın aynı dönemine göre, sanayi üretiminde yüzde 3,4 daralma oldu. Bu neyi gösteriyor? Bu şunu gösteriyor, ikinci üç ayda da milli gelirimiz gerilemeye devam edecek.
Şimdi saraya ve sosyete damada soruyoruz bu mu şahlanma, bu mu türbülanstan çıkış, bu mu dengelenme?
Bu rakamlara bakıp da bu lafları ediyorsanız ya rakam okumayı bilmiyorsunuz, ya rakamlara şaşı bakıyorsunuz, ya da milletle alay ediyorsunuz. Milleti duymuyorsunuz, milleti görmüyorsunuz, milleti unuttunuz.
Geçtiğimiz yıl yaz aylarında finansal piyasalarda başlayan kriz, bu yıl tüm ağırlığıyla ailelerin ve reel sektörün üzerine çöktü.
Krizin vurduğu bir diğer cephe ise ülkemizin bütçe dengeleri.
İktidar yerel seçimler için bütçenin harcama tarafını alabildiğine gevşetti. Ekonomi durduğu için vergi de toplanamıyor.
Bu yılın ilk yedi ayında vergi tahsilatı, geçen yıla göre sadece yüzde 5 artmış. Peki enflasyon ne kadar? Yüzde 17. Yani vergi gelirleri reel olarak düşmüş.
Aynı dönemde bütçe harcamalarındaki artış ise yüzde 23. Yani harcamalar ise hiç hız kesmeden reel olarak artmaya devam ediyor.
Şimdi dağılan bütçeyi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının ihtiyat akçesine el koyarak toplamaya çalışıyorlar. Birde maşallah çok güzel borçlanıyorlar.
Yılın ilk yedi ayında Merkez Bankasından gelen 21 milyar liralık ihtiyat akçesine rağmen açığımız yüzde 53 artarak 68,7 milyar TL’ye çıkmış.
Önemli bir diğer gelişme ise, daha yılın bitmesine beş ay var ama Hazine yasal olarak bütçeyle belirlenmiş olan borçlanma limitini aşmış. Bunu geçen yıl da yaşamıştık bu yılda yaşıyoruz. Ama geçen yıl en azından bir düzenleme yapılmıştı bu yıl ortada herhangi bir düzenlemede yok.
Şimdi yılın ilk yedi ayında 27,9 milyar lirası dışarıdan, 70 milyar TL’si içeriden olmak üzere hazine net 98 milyar TL borçlanmış.
Peki hazinenin Bütçe Kanunu’na göre borçlanma limiti ne kadar? 81,7 82 milyar yani.
Peki Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanının limit arttırma yetkileri var yüzde 5’şer. Bunları da kullansalar tavan 90.1 milyara çıkıyor. Borçlanma ne kadar? 98 milyar.
O zaman TBMM’nin bütçe yapma hakkı nerede kaldı? Nerede bütçeye saygı? Yani burası çatladı kapı ülkesi mi? Burası aşiret devleti mi?
Böyle devlet yönetimi olmaz. Geçtik hukuk devletini, Türkiye artık kanun devleti kimliğini dahi kaybeder duruma gelmiştir.
Maalesef Sarayın sosyete damadına ülkenin hazinesi emanet edilince karşılaşılan tablo da böyle oluyor.
Hükümet, derhal TBMM’yi toplantıya çağırmalı ve ilave borçlanma için TBMM’den izin istemelidir.
Tabi hukuksuzluklardan ve kanunsuzluklardan bahsetmişken, adli yıl açılışının Kaçak Saray’da yapılmasına değinmeden geçmemizde mümkün değildir.
Bugün Türkiye’de Beştepe’deki Saray, kanunsuzluğun simgesi olmuştur. Bunu ben demiyorum. Bunu Danıştay aldığı kararla diyor. Sarayın kaçak olarak inşa edildiğini Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu oy birliği ile kabul etti mi bu senenin başında? Etti.
Şimdi sormamız gereken şey şu:
Kanunlara aykırı olarak yapıldığı yüksek mahkeme tarafından tescil ve tespit edilmiş bir yapının salonlarında, adli yılın açılışı nasıl yapılacak? Kanunu uygulamakla yükümlü koca koca yargıçlar cübbeleriyle kanunsuz dedikleri o salonda adli yılın açılışını nasıl kutlayacaklar?
Hukuk insanlarının hukuksuzluğa çanak tutması gerekten vahim. Bunun olmaması gerektiğinin altını bir defa daha çizerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Efendim 3 HDP’li belediyeye kayyum atanmasına yönelik partinizin tavrını dün açıklamıştınız ancak bu tavra yönelik MHP’den sert eleştiriler geldi. Bugünde İçişleri Bakanının sürece yönelik açıklamaları oldu. Bu iki açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Şunu söyleyeyim, MHP’nin Sözcüsü olarak açıklama yapan zatın gerçekten edepten yoksun olan sözlerine adam yerine koyup da cevap vermek istemiyorum arkadaşlar. Hep söylüyorum üslubu beyan aynıyla insandır.
Ancak diğer taraftan çok ilginç bir oyun sergileniyor. Bir şey anlatıyoruz diyoruz ki, bu belediye başkanları 5 ay önce adli sicil kontrolünden geçtiler, geçer not aldılar. Yüksek Seçim Kurulundan da geçer not aldılar, aday olmalarında bir sakınca yoktur dendi. Şimdi 5 ay sonra ne oldu da el çektiriyorsunuz? Birinci soru bu.
İkinci önemli mesele şu, bu tür olayları yaparken sonuç itibariyle sandıktan çıkmış olan insanlara el çektiriyorsunuz. Sandıktan çıkmış olan insanlara el çektirirken bunun kesinleşmiş yargı kararlarıyla yapılıyor olması demokratik bir ülkeye, bir hukuk devletine yakışandır. Ama ortada böyle bir şey yok. Bunların hiçbirini yapmayacaksınız, hızlı karar almayacaksınız, dosyaları tekemmül ettirip mahkemelere vermeyeceksiniz ama basına servis edeceksiniz. O var, şu var, bu var deyip terörle mücadeleyi gerekçe göstermek suretiyle terörize edeceksiniz bu iş hakkında konuşanları. Yetmez açık söyleyeyim terörün değirmenine bunu yapmak suretiyle su taşıyacaksınız. Bu yaklaşımı yani bu şekildeki bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir.
Tekrar bir şeyi hatırlatmak istiyorum konuşmamın başında. Ne diyor Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı 2013 yılında? “Demokrasi de bu işin namusu sandıktır. Sandık sonucuna saygı duymak her siyasi parti için zorunluluktur”. Birde bir şey daha söylüyor, “Bu işinde güvencesi Adalet ve Kalkınma Partisidir” diyor. Gördük güvenceyi.
Soru- Sayın İçişleri Bakanı bugün yaptığı açıklamada terörle demokrasi arasında meşru kanal açmaya çalışanlar büyük sorumsuzluk içindedir diyor. Yani sizi böyle bir eleştiriyle suçluyor. Onun dışında iki sorum daha olacak.
Birincisi, gerçi konuşmanızın başında bahsettiniz ama orman yangınlarında THK uçaklarının kullanılmaması bu işte kiralama sözleşmeleri gerekçe gösteriliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz bir taraftan ormanlar yanarken?
Yine eski İstanbul İl Başkanı AK Partili Selim Temurci’nin yaptığı bir açıklama var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdı kuvvetleri birleştirmedi. Biz kuvvetler ayrılığının olacağını bekliyorduk. Biz hata yaptık evet dediğim için pişmanım sözlerini nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- En sonuncusundan başlayım. Tabi son pişmanlık fayda etmez. Ama biz bunun böyle olacağını, kuvvetler ayrılığını bitireceğini, demokrasiyi bitireceğini, hukuk devletini bitireceğini, tek adam parti devleti rejiminin aslında hızla bir diktatörlüğe doğru evrileceğini ve Türkiye’nin genlerinde parlamenter demokrasinin olduğunu, tek adam parti devleti rejiminin olmadığını referandumdan önce, referandumdan sonra defalarca gündeme getirdik, anlatmaya çalıştık. Demek ki bize kulak vermemişler. Bugün herhalde Cumhuriyet Halk Partisinin bu işlerde ne kadar haklı olduğu anlaşılıyordur.
THK’nın uçaklarının kullanılıp kullanılmaması, açık söyleyeyim bakın burada 700 hektar alan yanmış. Sadece THK’nın elinde değil ordumuzun elinde de yangınla mücadele helikopterleri var, muhtemelen uçakları var. Burada sözleşme vardı, yoktu bilmem neydi buna bakılmaz. Bu kadar büyük bir afet olduğu zaman bu afetin üstesinden gelebilmek için ülkenin elindeki tüm imkanlar kullanılır. Bu imkanların şu sözleşme vardı, bu sözleşme yoktu bu gerekçeler gösterilerek kullanılmaması bir şeyi gösterir. Bu ülkenin yönetilmediğini, yönetilemediğini, bu ülkenin savrulduğunu gösterir.
İlk sorduğunuz soruya gelince, yani biraz önce söyledim, başta da açıklamasını yaptım ama bir şeyi söyleyeyim, bu konuşmamın içinde var Adalet ve Kalkınma Partisinin 17 yıllık geçmişini değerlendirirken aslında terörün nasıl meşrulaştırılabileceğinin en güzel örneklerini tek tek size buradan anlattım.
Soru- Yani eleştiri kabul etmiyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Hayır. Şuanda Cumhuriyet Halk Partisi, dün söyledim bir kere daha söylüyorum. Bizim yaptığımız demokrasiye sahip çıkmaktır. Bizim yaptığımız sandığa sahip çıkmaktır ve terörle en etkili mücadelede bu şekilde yapılır.
Teşekkür ediyorum.