11.04.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (11 NİSAN 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI
(11 NİSAN 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


İstanbul’da Yüksek Seçim Kurulu’nun göz yummasıyla başlayan aslında delilsiz ve kör itirazlara dayanan hukuk dışı geçersiz oyları yeniden sayma, yine bazı sandıkların tamamının yeniden sayılmasıyla ilgili süreç sona doğru yaklaşıyor. 1 Nisan’da İstanbul İl Seçim Kurulu’nun birleştirme tutanağının altında seçimin kazananı Ekrem İmamoğlu yazıyordu. Tüm bu sayımların sonunda yine Ekrem İmamoğlu seçimi önde götürüyor. Sona doğru yaklaştığımızda oy farkı, kendisine en yakın adayla olan oy farkı 14 bin civarında.
ORGANİZE İŞLER SENARYOSUNU DEVREYE SOKTULAR
Bir başka ifadeyle İstanbul’daki seçmenlerin yüzde 49’una yakını biz Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Ekrem İmamoğlu’nu görmek istiyoruz demiş. Yüzde 49 oy İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tarihinde baktım görebildiğim kadarıyla rekor. Bundan daha yüksek oy alan yok. Aslında Anadolu Ajansı’nın ağır manipülasyonlarını yaptığı ilk beş saatin dışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu yarışı hep önde götürdü. Şimdi hukuksuz yeniden saydırma girişimlerinin de sonucu değiştirmeyeceğini gören mızıkçı iktidar, 1 Nisan’dan beri ağzında gevelediği “Organize İşler Senaryosunu” devreye soktu ve seçimi çalmak için düğmeye bastı.
1 NİSAN’DA BAKANLARLA YAPILAN TOPLANTIYLA BAŞLADI
Bende bir organize işler yoluyla seçimi çalma şeması hazırladım bugün sizlerle onu paylaşmak istiyorum. Bu seçim çalma organizasyonu, tarih tarih ne nerede başladı, ne oldu, ne bitti burada gösteriyoruz.


1 Nisan’da başlıyoruz. Daha öncesi de var bu Anadolu Ajansı’nın manipülasyonu falan ama onlara girmeyeceğim. Sayın Yıldırım’ın kendisini 4 bin oy farkla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ilan etmesi gibi şeyleri geçiyoruz. Artık seçimi Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı belli oldu İstanbul’da. Ondan sonra ilginç bir şekilde önce AK Parti’nin İstanbul İl Başkanlığı’nda AK Parti’nin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı bazı Bakanlarla bir toplantı yaptı. Normalde kendisi Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, itirazlar süreci gelecek, şu olacak, bu olacak, bu süreçte tarafsız olması gereken bakanlarla neyin toplantısını yaptı hem de AK Partinin İstanbul il binasında. Ve bir baktık hemen bundan sonra yandaş medya İstanbul seçimlerinde büyük usulsüzlükler olduğuna dair bir kampanya başlattılar.
KUMPASIN DÜĞMESİNE DOLMABAHÇE’DE BASILDI
2 Nisan tarihinde, AK Parti’nin delilsiz, kör itirazlarına rağmen ilçelerde geçersiz oyların sayımına başlandı. Bu sayımların yapılması hukuksuz olmasına rağmen, YSK’nın geçmişteki içtihatlarına aykırı olmasına rağmen, bir ölçüde yasalara da aykırı olmasına rağmen bu işlere göz yummasıyla, siz sayın demesiyle devam etti. Bu sayımlar yapılırken Adalet Bakanlığı bir araştırma kapsamında, sandıklarda görev alan memur ve tüm üyeler, veri girişi yapan ve oy çuvallarını teslim alan tüm görevlilerin listelerini ve kimlik bilgilerini istemek üzere muhaberat polislerini ilçe seçim kurullarına göndermeye başladı. Biz de buna itiraz ettik, YSK’ya yazı yazdık.
3 Nisan’da bu sefer Dolmabahçe’de AK Parti Genel Başkanı, AK Parti Yöneticileri, Binali Yıldırım ve Bakanlar bir araya geldi. Aslında 1 Nisan’da AK Partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan kaybettiklerini anlamıştı ve kazandıkları belediye sayısının içine İstanbul’u sokmamıştı. Ama Dolmabahçe’de yapılan bu toplantıdan sonra öyle anlaşılıyor ki bir kumpasın düğmesine basıldı.
O SOYADI HANGİ PARTİYE MENSUP GİBİ DURUYOR
Hemen ertesi gün İçişleri Bakanlığı’nın Mülkiye Müfettişleri İlçe Seçim Kurulu’ndan Büyükçekmece’de Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde kesinleşmiş seçmen listelerini istedi. Yani İçişleri Bakanlığına bağlı Mülkiye Müfettişleri, Büyükçekmece’de göründüler. Bunun gerekçesi İçişleri Bakanlığının Nüfus İşleri Müdürlüğünde yürüttüğü bir usulsüzlükle ilgili idari soruşturmaydı. Daha sonra gördük ki bu soruşturma, AK Parti’nin YSK’ya Büyükçekmece’de seçimlerin iptali ve yenilenmesiyle ilgili yapmış olduğu başvuruda dayanak teşkil ediyor.
Defalarca bunları anlattık ama bir daha anlatmakta, ne olduğunu görmekte yarar var. Bu soruşturma kapsamında 18 Ocakta iddia edilen bu usulsüzlükleri yapmakla suçlanan Mehmet Özgür Samanlı tutuklanmıştı. Herkes de bu Mehmet Özgür Samanlı’dan bahsediyor. Diyorlar ki, bu belediyeden geldi geçici personel olarak buraya. 2017’de gelmiş. Kimin talebiyle gelmiş? Valinin talebiyle ve kaymakamın onayıyla gelmiş. Şimdi hep bu konuşuluyor. Ama orada bir kişi daha var bütün bu iddia edilen usulsüzlüklerin döndüğü Nüfus Müdürlüğü’nün müdürü. Hiç kimse bunu konuşmuyor. Şimdi ben önce dün seçimleri kaybeden geçmiş olsun diyorum kendisine Büyükçekmece AK Parti adayına bir sormak istiyorum.
Bu Nüfus Müdürünün soyadı Mutlu… Bu soyadı hangi partiye mensupmuş gibi duruyor? Biraz daha açalım, buradaki Nüfus Müdürünü adı Mehmet Mutlu. Kendisinin Rize’nin Güneysu ilçesinden olduğu söyleniyor. Bu müdürle ilgili benim aldığım bilgilere göre yanında çalışan personelle ilgili bu kadar yolsuzluk iddiası varken hiçbir idari soruşturma yok. En basit bir görevi ihmal sorgulaması dahi yok. Bu müdürün acaba çok yükseklerde birileriyle akrabalığımı var? Bu soruları ben İçişleri Bakanı’na soruyorum.
BAKANLARIN ELLERİNİN OY ÇUVALLARINDA İŞİ NE
Ve atanmış İçişleri ve Adalet Bakanlarına sorularım devam ediyor. Seçim halen devam ederken, seçimi yürütenler üzerinde psikolojik baskı kuracak bu soruşturmaların nedeni ne? Oylar sayılırken bu bakanların oy çuvallarının içinde ellerinin işi ne? Bakın bu soruyu ben Nisan’ın 4’ünde sordum. Devam ediyorum…
Tarih 7 Nisan 2019. AK Parti Büyükçekmece’de seçmen listelerinde usulsüzlük gerekçesiyle seçimin iptalini ve İstanbul’un kalan 38 ilçesinde de oyların yeniden sayılmasını YSK’dan talep etti. 8 Nisan’da, AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, Rusya’ya giderken 13-14 bin oy farkının İstanbul Büyükşehir Belediyesini yönetmek için yetmeyeceğini açıklıyor. Yani bir anlamda seçimlerin yenilenmesine, mevcut seçimlerin iptal edilmesine icazet veriyor. Bu İstanbul’da seçimlerin iptal edilmesinin talep edileceğinin ilk işareti. Ama aynı gün YSK, AK Parti’nin 38 ilçede oyların tamamının yeniden sayılması talebini reddediyor. Uzunca bir müddet hukuksuz itirazlara göz yuman YSK ilk defa burada geçmişteki içtihatlarına bağlı kalıyor.
YA BELGELERİN YETERSİZ OLDUĞUNU ANLADILAR YA KENDİLERİNE GÜVENEMEDİLER
Aynı gün AK Parti temsilcisi vermiş oldukları Büyükçekmece’de seçimin yenilenmesi talebini ise geri çekiyorlar. Bana itiraz ettiler, geri çekme yok falan filan. Şimdi sonra ardından olağanüstü başvuru çerçevesinde yeniden Büyükçekmece nereden geldi geri çekilen bir şey yoksa? Dolayısıyla bu konu YSK gündeminde yok. Niye geri çekiyorlar? Muhtemelen ellerindeki belgelerin yetersiz olduğuna dair birileri bir inceleme yaptı biz bunlarla sizin istediğiniz kararı vermekte çok zorlanırız dedi herhalde ya kendileri güvenemediler.
BU HUKUKSUZLUĞUN DANİSKASIDIR
Yine 9 Nisan’da, Büyükçekmece’yi polisler bastı. Ev ev dolaşarak taşıma seçmen tutanakları toplamaya başladılar. Bu hukuksuzluğun daniskasıdır arkadaşlar. Aynı gün Devlet Bahçeli ilk defa o da seçim yenilensin dedi o da icazet verdi. AK Parti Büyükçekmece’de bu defa -Hasan Akgün mazbatasını almıştı, Büyükçekmece Belediye Başkanımız- seçmen listelerinde yolsuzluk iddiasıyla olağanüstü itirazda bulundu. AK Parti YSK temsilcisinin bu süreçte sık sık telefonla İçişleri ve Adalet Bakanlarıyla konuştuğu görülüyor. Şimdi diyebilirsiniz ki konuşsun aynı partideler. Olmaz arkadaşlar. Bizim seçim kurulu temsilcimiz partideki Seçimden Sorumlu Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızla görüştü. Diğeri gücü elinde tutan, yargıya tesir etme imkanı olan, polisi elinde tutan bakanlarla görüşüyor. Neyin nesi bu? Yani bu şunu gösteriyor, iktidar partisi bizlerle eşit şartlarda seçime girmesi gereken iktidar partisi bir itiraz dosyası hazırlarken devletin polisi, devletin Adalet Bakanı herkes yardımcı oluyor. Buna delil yetiştirmek için, bu talebi ete kemiğe büründürmek için uğraşıyor. Yani bu ne biçim bir seçim adaleti bunu anlamak mümkün değil.
SANDIKTA KAYBETTİKLERİ İSTANBUL’U MASADA ALMAK İSTİYORLAR
Şu anda duyduğum kadarıyla Büyükçekmece’de hala azalmakla birlikte polisler dolaşıyor. YSK’da AK Parti’nin Büyükçekmece talebini işlerinin yoğunluğu gerekçesiyle iki gündür görüşmüyor. Bakalım bugün görüşecekler mi? Tablo son derece açık. Saray ve sarayın bekçisi sandıkta kaybettikleri İstanbul’u, FETÖ tipi bir kumpasla; şaibe var, hukuksuzluk var diyerek masada geri alma harekâtının önünü açmışlardır. YSK’ya yapılan olağanüstü itirazın hukuki kılıfı Büyükçekmece’de taşıma oyla ilgili usulsüzlük iddialarıdır. Bu gerekçeyle de YSK’ya olağanüstü itirazda bulunulmuştur.

ELİMİZDE VATANDAŞLARIN DİLEKÇELERİ VAR
Şimdi bu polis bu toplamaları yaparken biz de boş durmadık. Bizim elimizde de vatandaşların bu toplamalar sırasında, bu tutanak talepleri sırasında karşılaştıkları trajikomik olaylarla ilgili dilekçeler var. Şimdi bu dilekçeler tabi kendi imzalarıyla kaleme alınmış. Bu tutanaklarda neler yok ki. 14 yaşındaki çocuklara anne babasının evde oturup oturmadığına dair tutanak imzalatmaya kalkmışlar. Millet yaşlı ana-babasını yanına getirmiş, kendi evine almış, o yaşlı ana-baba bu evde oturuyor mu oturmuyor mu diye polis defalarca gelip soruyor. Bir şeyler imzalatıyorlar, vatandaş ürküyor imzalıyor ama biz sonra ne imzaladık diye bunlara bakmak istiyorlar, tutanakların bir örneği vatandaşlara da verilmiyor. Neye imza atıldığı bilinmiyor. Ne toplanmaya çalışıyor insanlar anlamıyor. Hatta polisler polisleri şikayet ediyor. Bizim eve de bizim arkadaşlar birkaç defa geldi diyorlar. Aslında bunu yapan polisler hayatlarından hiç memnun değiller.
LİSTELER KESİNLEŞTİKTEN SONRA İTİRAZ ÇIKARTMAK MÜMKÜN DEĞİL
Bu arada ben dün basın toplantısı yapmadım, polis teşkilatının kuruluş yıldönümüydü. Bu ülkenin, hepimizin güvenliği için fedakârene hizmet yapan polislerimizin, mensup oldukları polis teşkilatının kuruluş yıldönümünü bende kutluyorum. Sadece kutlamakla kalmıyorum aynı zamanda seçimler sırasında taahhüt ettiğimiz 3600 ek gösterge başta olmak üzere özlük haklarıyla ilgili düzeltmelerin takipçisi olacağımızı ve yine birazdan değineceğim, iktidar tarafından açıklanan reform eylem planı içinde de bu düzenlemeyi görmediğimizi burada söylemek istiyorum. Yani yapısal dönüşüm adımları dedikleri adımların altında 3600 ek gösterge vermeyi taahhüt ettikleri meslek gruplarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yok. Emeklilikte Yaşa Takılanlar hiç yok. Bunlara biraz sonra değineceğim.
Peki, ne hedefleniyor buruda bu kadar insanlar baskı altında? Açık söyleyeyim bu tutanak itirazlarına seçimlerin sonucunu etkileyecek kadar taşıma seçmen var diye tutanak eklemek istiyorlar ama bu da mümkün olmuyor. Bir daha tekrarlamak istiyorum. Ülkemizde seçimler hâkim güvencesinde ama siyasi partilerin de gözetim ve denetiminde yapılır. Bu listeler asılmış, partiler görevlerini yapmışlar, itirazlarını yapmışlar, biz de yapmışız, diğer partiler de yapmışlar sonunda YSK bu listeleri kesinleştirmiş. Şimdi bu listeler kesinleştikten sonra bu listeler üzerinden bir itiraz çıkartmak mümkün değildir. YSK’nın bundan önce almış olduğu kararlar var. Somut delillere dayanılmadan yapılan itirazlar karşısında, geçmiş içtihatlarını yok sayan kararlarındaki hataya ben bu defa düşmemelerini bekliyorum.
SEÇİMİN İPTALİNİ TALEP ETMEK HUKUKEN İMKANSIZ
2014 yılında YSK “sandık seçmen listelerinin, itiraz üzerine, yeniden ele alınamayacağına” karar vermiş. Hatta aynı kararında “kesinleşmiş seçmen kütüklerindeki yolsuzluklara dayanılarak mazbatanın veya seçimin iptali istenemez” demiş. Seçimden önce askıya çıkmış, itiraz süreci sonunda YSK tarafından kesinleştirilen seçmen listelerine ilişkin bir yolsuzluk gerekçesiyle seçimin iptalini talep etmek hukuken de mümkün değil. Bunun önü açılırsa o zaman bundan önce yapılan tüm seçimlere de itiraz mümkün hale gelir. Bu tabi böyle bir tartışmaya girmenin kaybedeni de Türk demokrasisi olur.
YSK’NIN ALACAĞI KARAR TÜRK DEMOKRASİSİNİN GELECEĞİNİ BELİRLEYECEK
Yargı bu kumpasın FETÖ tipi, geçmişteki FETÖ tipi kumpaslarının neden olduğu gibi bir defa daha hukuk devletini, demokrasiyi yerle bir etmesine izin vermemelidir. Bu nedenle de YSK’nın alacağı karar tarihidir. Bu karar Türk demokrasisinin geleceğini belirleyecektir.
BU ÜLKENİN HUKUK DEVLETİ OLUP OLMADIĞINI GÖSTERECEK
Dün bu ülkede yaşanan krize derman olacağı gerekçesiyle bir ekonomik program açıklandı. Bu ekonomik programın adı da yapısal dönüşüm adımlarıydı. Şimdi baktığımız zaman bugün bu programı konuşan yok. Herkes neyi konuşuyor? İstanbul seçimlerini konuşuyor. İstanbul seçimlerinin konuşulmasının bir nedeni var ekonomiyle de ilgili. Türkiye’de yatırım yapan insanlar şunu merak ediyorlar, Türkiye’deki iktidar sandıktan çıkan iradeye saygılı mıdır? Yani sandıktan çıkan iradeye saygı göstererek kendisinin elinde olan bir takım makamları sorunsuz devredebilecek midir, devredemeyecek midir? Bu tüm yatırımcılar için bu ülkenin hukuk devleti olup olmadığını, ilerde bu ülkede herhangi bir sıkıntıya düştükleri zaman haklarını bağımsız yargıda arayıp arayamayacaklarının göstergesi. Yani yatırım yapalım mı, yapmayalım mı kararını buna bakarak verecektir.
PROGRAM GÜVENSİZ BİR ORTAMIN İÇİNE DOĞDU
Dolayısıyla dün açıklanan program aslında böyle bir programı güvenilmez hale getiren bir ortam içine doğdu. Normalde bu seçimle ilgili tartışmaların biran önce bitirilmesi ardından da açıklanması gerekirdi. Ama yapmadılar, görüyorsunuz neticeyi.
PLAN HAZIRLAYAMAYAN İKTİDAR
Geçmişte ben bu tür paket ve programları çok hazırlamış biriyim. Bir kere önce şunu söyleyeyim, ülkenin hala daha bir planı yoktur. Yani 5 yıllık bir kalkınma planı Anayasada yer almasına rağmen hala bir kalkınma planımız yoktur. Bu da hem bütçeyi, hem diğer çalışmaları sakatlamaktadır hukuken. Bir plan hazırlayamayan bir iktidar önce bir yeni ekonomi programı diye bir şey hazırladı, ondan sonra yeni ekonomi yaklaşımı dedi, ondan sonra onun üstüne yeni ekonomi programını oturttu şimdi de yapısal dönüşüm adımları.
“ADIM” DEDİKLERİ TEMENNİ VE BELİRSİZ PROJELER
Yapısal dönüşüm adımları dediğiniz zaman adımlardan bahsediyorsanız bunlar tedbirdir. Bakın hep beraber hatırlayalım, Türkiye 2002 yılında krize girdiğinde ilk işe başlarken Meclis’ten her gün bir tane yasa çıkarılması öngören şekilde başlamıştık. Neden? Çünkü beklentileri değiştirmek istiyorduk. Şimdi ben buna bakıyorum, burada adım dedikleri şeyler bir kısmı temenniler, bir kısmı çok böyle parıltılı adları olan bir takım projeler ama ne olduğu altına girdiğiniz zaman hangi tedbirlerle bu projeler gerçekleşecek belli değil. O zaman bununla sizin ya bunlar taahhüt ettiler yapıyorlar dedirtecek bir durumunuz yok. Siz yasada yer alan planı da çıkartmamışsınız. Siz hangi taahhüdünüzü yerine getireceksiniz?
KRİZİN YÜKÜ MİLLETİN SIRTINA YIKILIYOR
Ama gördüğüm bir şey var. Burada yazılanlar şunu gösteriyor: Türkiye’de finans sektörünün bu seçim sürecinde ve daha önceki krizde ciddi sıkıntıları olmuş. Şimdi diyorlar ki, kamu bankalarına 28 milyar Türk Lirası tutarında devlet tahvili vereceğiz. Niye? Sermayelerini desteklemek için. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu kamu bankalarında yandaşların kredileri batmış şimdi bu zararı karşılamak için devlet tahvili veriyorlar. Devlet tahvilini kim ödüyor? Hazine ödüyor vadesi gelince. Neyle ödüyor? Sizin, bizim verdiğimiz vergilerle ödüyor, vatandaşın verdiği vergilerle. Dolayısıyla bu krizin yükü yapılan hatalar nedeniyle ortaya çıkan bu krizin yükü buradan milletin sırtına yıkılmıştır.
ÇALIŞANLARIN GÖRÜŞÜ ALINMADAN KIDEM TAZMİNATI ADIMI YANLIŞ
Ama bu da yetmemiş. Yetmeyince ne yapılmış? Kıdem tazminatına el atılmış. Kıdem tazminatı konusunda tüm çalışan kesimlerimiz son derece hassastır. Çalışanların işten atılmasını kolaylaştıracak bir takım düzenlemeler, kıdem tazminatlarını alma konusunda sıkıntılar yaratacak bir takım düzenlemeler konusunda çalışan kesimlerin onayı alınmadan sadece çözüm ortakları dediği iş alemiyle bu metnin yazılması da son derece yanlış olmuştur. Aynı zamanda bu husus yine bu krizin yükünün çalışan kesimlerin sırtına yükleneceğini açık seçik göstermektedir.
DOĞRU DÜZGÜN BİR ŞEY HAZIRLAYIN
Şunun altını bir kez daha çizeyim. Bir bütçe disiplininden bahsediliyor. Yani bakınız, Ocak – Şubat aylarına ilişkin bütçe verilerine baktığınız zaman bütçe açığı önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5 bin 727 artmış arkadaşlar. Yani telaffuzu bile zor. Vergi gelirleri sadece yüzde 8 artarken faiz hariç harcamalar yüzde 44 artmış. Peki nasıl dengelemiş bu bütçeyi? Merkez Bankası’nın daha sonraki aylarda bütçeye ödeyeceği temettüleri baştan tahsil ederek. Şimdi diyor ki, 44 milyarlık bütçede bir tasarrufu zaten o tedbirleri almıştık şimdi ilave olarak bunu 70’e tamamlayacağız. Açık söyleyeyim, 44’ü buysa bunun 70’i ne olacak? Bütçe disiplini falan diye bir şey yok. Tekrar uyarıyorum, doğru düzgün bir şeyler hazırlayın beklentileri değiştirecek, yeterince radikal. Yani fiyatları düşürmeyi götürmüşler sadece tarımsal üretimi artırmaya bağlamışlar. Tarımsal üretimin fiyatlar üzerindeki tabi doğrudan vatandaşın günlük hayatını etkileyen özel bir önemi var. Ama Türkiye’deki fiyatların yükselmesi sadece bu değil ki. Ben sorarım 28 milyarlık devlet tahvilini sermaye diye kamu bankalarına verdiğiniz zaman bu para politikasını nasıl etkileyecek? Hiç mi etkisi olmayacak? Bunun enflasyona etkisi ne olacak?
GÖMLEĞİN İLİKLENECEK İLK DÜĞMESİ LİYAKAT: DAMADI GÖREVDEN ALIN
Ben açık söyleyeyim, bu tür şeylerle sadece işi daha zorlaştırırsınız, krizin içinden çıkmayı daha da güçleştirirsiniz. Ben biraz ciddiyet diyorum. Ve ben söyleyeyim, işler doğru gitsin diyorsanız gömleğin iliklenecek ilk düğmesi liyakattir. Türkiye’de artık liyakate önem verileceğini göstermek için de ekonominin başından Cumhurbaşkanının, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın damadının alınması lazımdır.
Ben sizlere teşekkür ediyorum, sorularınız varsa cevaplayım.
Soru- Efendim YSK’nın KHK’yla ihraç edilenlerin belediye başkanı seçilmesi halinde mazbatasının verilmeyeceğine yönelik aldığı bir karar var. Önümüzde de aslında bir milletvekilliği örneği var. Milletvekillerinin önünde böyle bir engel yok anladığımız kadarıyla ama belediye başkanları için mahalli idareler seçimlerinde böyle bir engelin olması neye dayandırılabilir? Bununla ilgili görüşünüz nedir?
Faik ÖZTRAK- Benim bildiğim kadarıyla, milletvekilleriyle belediye başkanları aynı kısıtlamalara tabiler. Zaten bu görevden alınan kişiler ya da mazbatası verilmeyen kişiler, aday olurken bununla ilgili bir sakınca olduğunu, aday olamayacaklarına dair kendilerine hiçbir söylememiş. Yani dedikleri şey şu, Kanun Hükmünde Kararnameyle görevden alınanlar yeniden kamu görevine dönemez.
Şimdi belediye başkanları seçilmiş kişiler. Bu tam bir kamu görevi midir? Neden bunlar milletvekillerinden farklı olarak değerlendirilmiştir, bu mesele mühimdir. Ama baktığınız zaman seçilmesine, aday olmasına, bu görevi yapmasına izin verdiğiniz, önceden yasal hiçbir sakınca görmediğiniz bir kişiye seçildikten sonra bazı gerekçelerle mazbata vermeyip ikinci seçilene bu sandalyeyi ikram etmek bana göre milli iradeyi ciddi şekilde sakatlamaktır. Vatandaş oyunu vermiş. Kime vermiş? Sizin aday olmasında sakınca görmediğiniz kişiye oyunu vermiş. Şimdi diyorsunuz ki olmazmış, Kanun Hükmünde Kararnameyle görevden alınan kamu görevine gelemezmiş diye aynı kararnamede hüküm var diye mazbata vermiyorsunuz, ikinciye mazbata veriyorsunuz. Ama milletvekili öbür taraftan Meclis’e geliyor. Bunu ben milli iradenin ciddi şekilde sakatlanması olarak görürüm.
Soru- YSK’nın bir kararı daha vardı. Yusufeli ilçesinde seçimlerin yenilenmesine yönelik. Bununla ilgili bir değerlendirme istiyoruz. Aynı zamanda İstanbul seçimlerine yönelik de bazı benzetmeler yapılıyor. Yusufeli ilçesindeki yeniden seçim kararına… Bu anlamda nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Faik ÖZTRAK- Yusufeli’ndeki seçim 1 farkla alınmıştı. Şimdi orada dendi ki, aslında seçmenler arasında 2 tane oy kullanma olgunluğuna, yeterliliğine sahip olmayan, mümeyyiz olmayan 2 tane seçmen var deniliyor. Şimdi 2 seçmenin oy kullanması tam kanunsuzlukla malul. Fark 1. Bunlar olmasa ne olacak? Sonuç değişebilir öyle mi? O nedenle Yusufeli’nde seçim yenilenmiştir.
 Soru- Gündemdeki bir diğer konuda Bolu Belediye Başkanı Sayın Tanju Özcan’ın Suriyelilere yardım konusundaki açıklamaları ve kararı. Bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı? Kamuoyundan da bu noktada gelen eleştiriler var. Sizin parti olarak bu konuya yaklaşımlarınız ne şekilde?
Faik ÖZTRAK- Bu konuyla ilgili olarak kendisinden Sayın Genel Başkanımız da bilgi almış, ben de öğrendim. Kendisinin ifadesi şu, ben Suriyelilere tüm yardımı keselim diye bir şey söylemedim diyor. Ama bugün Suriye’den gelenler birkaç yerden birden yardım alıyor. Yani çok sayıda başka yerden yardım alan Suriyelilere belediye olarak yardım etmeyeceğiz. Ama hiç yardım almıyorsa belediye olarak yardım edeceğiz diyor. Dediği şey buymuş.
Soru- Az önce ifade ettiniz ama soyadıyla alakalı, işte AK Partililerin soy isimlerinden yola çıkılarak seçmen kayıtlarının düşürüldüğüne yönelik bir iddiayı ortaya attı AKP’li aday. Şimdi orada da hani işin birazcık mizahi yanı olsa da ciddi olarak da orada da tartışılan bir konu var. Bununla ilgili görüşünüzü tekrar almak istiyorum.
Birde kıdem tazminatıyla ilgili biraz önce vurgu yaptınız ama siz en çok da hangi noktalarda madde madde sakıncalar görüyorsunuz bunları bize anlatabilir misiniz?
Faik ÖZTRAK- Kıdem tazminatıyla ilgili olarak, çalışanların talepleri dışında sadece çalıştıranların görüşü alınarak hazırlanan bir metin olduğu ortada. Ben kıdem tazminatıyla ilgili yapılan her türlü düzenlemenin, çalışanın işten atılmasını kolaylaştıran bir düzenleme olmasına karşıyım.
İki, kıdem tazminatıyla ilgili olarak yapılacak düzenlemeler, iş barışını etkilememeli. Ne çalışanı ne de çalıştıranı zor duruma düşürmeli. Şu anda hangi maddelerle bu işe karşınız dediğiniz zaman şunları, şunları yapacağız diye bir şey yok. Ama mevcut durumu değiştiriyorlar. Neyle değiştiriyorlar? Daha önce konuştuğumuz kıdem tazminatı fonuna geçerek, bunu da BES’le birleştirerek. BES’i de zorunlu hale getirerek ve bir vergiye dönüştürerek.
Şimdi bunların hepsine baktığınız zaman bunlar çok ciddi uzlaşmaları gerektiren ve vatandaşın sırtına, çalışanların sırtına ciddi yük yükleyecek olan düzenlemeler. O nedenle bunların görüşülmeden bir uzlaşma aramadan, bir konsensüs olmadan açıklanmasına karşıyım.
Büyükçekmece’deki soyadı meselesi, tabi yani bu gerçekten trajikomik bir ifade. Biz soyadından tanırız diyor. Soyadından tanırsınız, güzel… Sizin partinize yakın olanlar seçmen listelerinden silinmiş, o da güzel… Soru şu, 31 Ocak’a kadar neden itiraz etmediniz? AK Parti Genel Başkanı benim görebildiğim kadarıyla herkes bir rapor hazırlasın getirsin demiş. Dün AK Parti Sözcüsü “sağlanan başarının arkasındaki…” falan… sağlanan başarının arkasındaki nedenleri araştırmak yerine bu seçim sürecinde AK Parti’nin tüm teşkilatları, eğer bu iddialar doğruysa, -açık söyleyeyim ben doğru olduğunu falan zannetmiyorum-; Hatta bu yaşanan olayların bir kısmının oradaki örgütlerin bilgisi altında olduğunu ve seçimler kaybedilince kendi bilgileri altında oralara döşenen mayınları şimdi ortaya çıkartmaya başladıklarını da düşünüyorum.
Şunu ifade edeyim, eğer burada planlı, programlı bir hareket, bir kumpas yoksa ki var olduğuna inanıyorum, AK Parti örgütlerinin ciddi bir beceriksizliği, başarısızlığı olduğu ortaya çıkıyor.
Soru- AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in bir açıklaması oldu. Sayın İmamoğlu’nun medya sahiplerinin isimlerini zikrederek tehdit ettiğini ve hedef gösterdiğini söyledi. Siz bunlar için neler söyleyeceksiniz?
Faik ÖZTRAK- Ben Sayın İmamoğlu’nun o sözlerini dinlediğimde hiçbir tehdit havası sezmedim ama bir serzeniş sezdim. Üzüntüsü var.
Sonra yine bu medya patronları da, “Bu lafları dinlediğimizde gerçekten biz de çok üzüldük” demişler. Bende o medya patronlarına soruyorum siz bu lafları hangi televizyonlardan dinlediniz? Herhalde kendi televizyonlarından dinlememişlerdir.
Çok teşekkür ediyorum.