23.10.2018

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, TBMM Genel Kurulunda Cemal Kaşıkçı Önergesi Üzerine Konuştu

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, TBMM Genel Kurulunda Cemal Kaşıkçı Önergesi Üzerine Konuştu
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz'ün, TBMM Genel Kurulunda Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim tarihinde İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürülmesiyle ilgili olarak Meclis sunulan araştırma önergesi hakkında CHP Grubu adına yaptığı konuşma şöyle:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim tarihinde İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürülmesiyle ilgili olarak sunduğumuz Meclis araştırma önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, zatıalinize de görevinizde başarılar diliyorum.
Hepimizin dehşetle izlediği üzere Suudi rejimine muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'dan İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na 2 Ekim tarihinde girmesinden sonra bir daha haber alınamamıştır. Kısa sürede kuşkular doğrulanmış, Cemal Kaşıkçı'nın korkunç bir cinayete kurban gittiği ortaya çıkmıştır. Bu olay her şeyden önce dünyanın her ülkesindeki basın ve ifade özgürlüğünün öneminin altının bir kere daha çizilmesi gerektiğini göstermiştir. Anayasa'mızın 2'nci maddesinde yer alan "Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." hükmüyle cumhuriyetin nitelikleri sıralanırken insan haklarına saygının ve hukuk devleti olmanın önemi vurgulanmıştır. Oysa bu cinayetle, topraklarındaki bir yabancı başkonsoloslukta açıkça bir operasyon yapılan ve bu konuda uluslararası hukukun gereğini yerine getirmeyi beceremeyen bir ülke görüntüsü verdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Anayasa'da yer alan bu hükmün ve taraf olduğu uluslararası anlaşmaların gereğince bu olayın aydınlanması konusunda ciddi bir yükümlülük altında olduğu açıktır. Türkiye'nin bu süreçte adli soruşturmayı şeffaf ve etkin bir şekilde yürütmesi gerekmektedir. Olayın aydınlatılması açısından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturmada geç kalınmıştır. Her şeyden önce Türkiye'nin de taraf olduğu 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin konuyla ilgili olarak Türk yargısına Başkonsolosun ülke sınırlarının dışına çıkmasını engelleyecek bazı seçenekler sunmakta olduğunu belirtmek isterim. Konsolosluk görevlilerinin durumu da bu sözleşmenin 41'inci maddesinde "Konsolosluk memurlarının kişisel dokunulmazlığı" başlığı altında yer alan 1'inci fıkrada "Konsolosluk memurlarının tutuklanmaları veya göz altına alınmaları, ancak, ağır bir suç halinde ve yetkili adli makamın kararı ile olur." hükmüyle yer almaktadır. Yine aynı sözleşmeye göre Kaşıkçı'nın Konsolosluğa girdikten sonra öldürüldüğüne ve Başkonsolosun da bu suçun işlenmesine yardımcı olduğuna kanaat getirdikleri takdirde Türk makamlarının Başkonsolos Muhammed El Katibi'yi gözaltına alıp tutuklamalarına ve ardından hakkında iddianame düzenleyerek yargılamalarına da engel bir durum yoktu. Değerli milletvekilleri, "ağır bir suç" deniyor, cinayetten daha ağır bir suç olabilir mi? Sözleşmenin bu hükmüne rağmen Başkonsolos ülkemizi terk etmiş ve hükûmet tarafı, Başkonsolosun diplomatik dokunulmazlığı olduğu gerekçesiyle ülkemizi terk etmesinde bir sakınca olmadığını belirtmiştir. Bu, çok vahim bir diplomatik hatadır. Viyana Sözleşmesi hükümleri yok sayılmıştır ve Başkonsolosun konutunun aranmasının hemen öncesinde Suudi Kralı ile Sayın Erdoğan'ın yaptığı bir konuşma sonucunda Başkonsolos ülkemizi terk etmiştir. Viyana Sözleşmesi'nin ilgili maddelerinin uygulanmamış oluşu iktidarın özellikle Başkonsolosun ülkesine gönderilmesi hakkında gizli bir anlaşma içinde olup olmadığına dair bir soruyu akla getiriyor.
Bu olayla 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesi'nin konsolosluğun, bulunduğu ülkenin kanun ve düzenlemelerine saygı göstermesini öngören 55'inci maddesi de ihlal edilmiştir.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; dakikaların dahi önemli olduğu bir konuda Türkiye'ye saatlerin değil, günlerin, hatta haftaların kaybettirilmesi ortadayken iktidarın ve ilgili bakanların bazı kaygılarla süreci ağırdan almaya çalışmaları görüntüsü Türkiye'nin itibarını zedelemiştir. Geldiğimiz noktada olaydan yirmi bir gün sonra Sayın Erdoğan'ın bu suçluların iade edilmesi talebini inandırıcı ve ikna edici bulmuyoruz. Neden yapılması gereken zamanında yapılmıyor? Viyana Sözleşmesi'nin maddeleri yürürlüğe koyulmuyor da suçlular ellerini kollarını sallaya sallaya Türkiye'yi terk ettikten bir hafta sonra iadeleri isteniyor? Dünya kamuoyunun çok yakından takip ettiği, hem kriminal hem diplomatik boyutları olan Cemal Kaşıkçı cinayetinin ülkemizin itibarına daha fazla zarar vermemesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma sahip çıkması gerekmektedir. Hükûmetin bu vahşeti pazarlık konusu yaptığı ve olayı örtbas etmeye çalıştığına dair kuşkuların Türkiye'nin uluslararası itibarına ve güvenilirliğine düşürdüğü gölge, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girmesiyle giderilebilir.
Sayın milletvekilleri, bu araştırma önergesi neden önemlidir ve neden kabul edilmelidir biliyor musunuz? Yeminimizden dolayı sayın milletvekilleri. Yeminimizde, adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine ant içtik.
Kardeş ülke olarak nitelediğimiz bir ülkenin halkının hunharca katledilen bir vatandaşına karşı her şeyden önce insanlık ve vicdan borcumuzu yerine getirmek için bu öneriyi olumlu değerlendirmemiz gerekiyor sayın milletvekilleri, Sayın Erdoğan'ın bugünkü açıklamaları da bu araştırmanın yapılmasının gereğini ve önemini ortaya koymuştur.