09.12.2021

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KUŞOĞLU, TBMM GENEL KURULUNDA, 2022 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TEKLİFİ GÖRÜŞMELERİNDE KONUŞTU

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu:
-“TÜİK açısından gerçekten de çok üzüntülü bir durum söz konusu. TÜİK gibi kurumlar devletin güven kurumlarıdır, güvenilmesi gereken kurumlardır. Ben orada yıllarını devlete vermiş, bu milletin bir temsilcisi olarak utandım o kapıların kapatılması dolayısıyla.”
-“Dışişleri Bakanımız Katar Dışişleri Bakanıyla açıklama yaparken basına, bir Katarlı gazeteci ‘Yine para istemeye mi geldiniz?’ dedi. Ya, Türkiye Cumhuriyeti'ne söyledi bunu. Bu utanılacak bir hadisedir. Bu, bizim tarihimizde dikkate alınması, altı çizilmesi, hiç unutulmaması gereken bir hadisedir.”
-“Devlet kumar oynamaz, şeffaf olur. Bakın; biz, mültecilerle birlikte 90 milyonuz, 100 küsur milyar dolarlık bir bütçemiz var. 15 milyonluk Yunanistan'ın da bizim kadar bütçesi var. Savunmaya, eğitime onlar 15 milyon nüfusa göre pay ayıracak, biz 90 milyon nüfusa göre pay ayıracağız."
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, TBMM Genel Kurulunda, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığının 2022 yılı bütçelerinin görüşmelerine yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı ve bunlara bağlı kurumlar, ilgili kurumlar bütçeleri üzerinde grubum adına söz aldım.
Öncelikle, her 2 Bakan da ilk defa Genel Kurulda Bakanlıklarını temsil ediyorlar, kendilerine başarılar diliyorum.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, ben on-on bir yıldan beri Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ve son on yıldaki tüm bütçe görüşmelerine katıldım. Çoğunda da mesleğim gereği ve Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olmam hasebiyle ağırlıklı olarak ekonomi konularında tabii ki konuştum; Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinde konuştum, Ticaret Bakanlığı bütçesinde konuştum ağırlıklı olarak hep. Ancak, ilk defa bu yıl ne konuşacağımı inanın, tam olarak bilmiyorum yani kürsüye geldim, kafamda çok soru var, yorum var ama tam olarak ne konuşacağım bilmiyorum çünkü Plan ve Bütçe Komisyonunda da konu gündeme geldiği zaman, yine aynı şekilde ne konuşacağımızı tam olarak bilemedik, şaşırdık çünkü anormal bir ortam var, anormal bir durum var, anormal şeyler söyleniyor ekonomi konularında, maliye konularında, ticari konularda. Piyasanın durumunu çok iyi biliyorsunuz; şimdi, bu şartlar altında bizim Sayıştay raporlarıyla ilgili eleştirilerde bulunmamız ya da işte Maliye Bakanlığıyla ilgili vergi denetiminin eksik yapıldığı, afların çok çıktı ya da borçlanmanın aşırı olduğu gibi eleştirilerde bulunmamızın ne kadar anlamı var ya da ithalatın yüksek olduğuyla ilgili eleştirilerimizin artık anlamı kalmadı. Yani geçmiş yıllarda bunları yaptık, yapısal reformların gereğinden bahsettik, hiçbir zaman bütün bunlar dikkate alınmadı, geldiğimiz noktada da büyük bir sıkıntı var. Şimdi bunları yaşıyoruz, hep birlikte yaşıyoruz ancak garip tepkiler alıyoruz. Yani aklın, bilinin, mantığın dışında sanki şimdiye kadar Müslüman değilmişiz gibi -elhamdülillah- yeniden iş farklılaştı. "Efendim, nas var, onun için faiz düşürüyoruz." deniliyor. İyi de 15 faiz değil mi, 15 nassa aykırı değil mi? Yani böyle garip garip bir durum var, onun için ne söyleyeceğimi tam olarak bilemedim dedim.
Şimdi, son yirmi yıldan beri yaklaşık 400 milyar dolar civarında faiz ödemişiz yabancılara, 400 milyar doların üzerinde. Şimdi, “Nas”tan bahsediyoruz ya da faizin olmamasından, cari açıktan bahsediyoruz, bunların kapanması gereğinden bahsediyoruz bunca yıldan sonra. Bu kadar işsiz var, bu kadar gençlerimiz işsiz, dil bilen doktorumuz, mühendisimiz yurt dışına gitmeye çalışıyor -epey de giden var- böyle bir hâle gelmiş vaziyette bakanlık bütçelerini görüşüyoruz.
Şimdi, bakanlıklarla ilgili olarak biz Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeler yaparken birçok soru sorduk, yorum yaptık ancak Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, Sayın Bakanlarım, Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduğumuz soruların hiçbir şekilde cevapları gelmedi. Sayın Başkanım, sizin delaletinizle sorduk, cevap gelmedi ne Maliye Bakanlığından ne Ticaret Bakanlığından. Şimdi, oradan aldığımız cevaplara göre de burada bizim yorumlar yapmamız, yorum getirmemiz gerekiyor; yapılmadı. Her iki bakanlık da sağ olsunlar cevap vermediler. İyi, bakanlar yeni değişti onun için diyeceğim ama böyle bir anlayış olamaz. Çünkü bakanlıklarda, devlette devamlılık esastır, kurumsallaşma esastır. Böyle bir bahane de söz konusu olamaz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, faiz düşürüldü, düşürüleceği de söyleniyor ki devlet öngörülemez olamaz. Yani devlet öngörülebilir işler yapar. Devletin ne yaptığı bellidir. Şeffaftır, devlet hesap verebilir olmalıdır, öngörülebilir olmalıdır; bütün devletlerde olduğu gibi. Bizde ne olacağı belli değil. Faizi birkaç ay içerisinde 19'dan 15'e düşürdük düşürdük; 4 puan. Peki, Hazine borçlanma faizi ne oldu? O yükseldi, tam tersine. Hazinenin borçlanma faizi yükseldi, ihtiyaç kredileri, bunların faizi arttı, taşıt kredilerinin arttı. Konut kredileri çok az bir düşüş göstermiş, mevduatta da çok az bir düşüş var. Ama CDS'ler, onlarda anormal yükselmeler var. 400'lerden 500'lere çıkmış; anormal.
Şimdi, bütün bunlarla ilgili olarak ne diyeceğiz, burada ne konuşacağız? Yani bir yapı, kurumsallaşma, devlet anlayışı, liyakat sistemi, bütün bunlar yok edilmiş, ölmüş. Biz burada bakanlıklarla ilgili, ekonomiyle ilgili değerlendirme yapmaya çalışıyoruz ki burada Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı var ve arkalarında Gelir İdaresi Başkanlığı gibi bütün vergileri tahsil eden, öbür taraftan TÜİK gibi devlet adına istatistiki rakamları tespit eden bir kurum var. Merkez Bankası gibi rezervlerimize sahip çıkması gereken, fiyat istikrarıyla ilgili görevlendirilmiş bir kurum var, bugün görüşüyoruz. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı var, çok önemli. BDDK var, SPK var. Tüm bunlar kamu mali yapısının önemli kurumları ve Ticaret Bakanlığına bağlı olanlarla birlikte çok önemli kurumları ama bunlarla ilgili olarak, -Kamu İhale Kurumu var- tüm bunlarla ilgili olarak kurumsallaşma maalesef ve mevzuat bazında çok geriye gidiş var. Eğer ekonomide bir şeyler yapılacaksa, ekonomiyle ilgili bir şeyler düzeltilecekse, reform yapılacaksa önce bu kurumlar düzeltilmeli, kurumlar çalışır hâle getirilmeli, ondan sonra ekonomide reform yapılmalı, değil mi? Ama kurumları öldürmüşüz, kurumlar artık çalışmıyor. Kamu İhale Kurumu dediğimiz kurum 60'a yakın kendi kanununda, onun dışında da 140'a yakın başka kanunlarda değişiklik yapılarak, muafiyet, istisna getirilerek çalışmaz hâle getirilmiş, anlamsız hâle getirilmiş. SPK bu dönemde sıkıntılı, bayağı bir sıkıntılı. İstismarlar çok fazla özellikle İstanbul Borsasında. Özelleştirme İdaresini biliyorsunuz, şu sıralarda arsaları özellikle satışa çıkardı, maalesef para kazanabilmek için her şeyi yapabiliyor. Şimdi, bunlar arasında bir de tabii, Gelir İdaresini saymayacağım; özellikle denetim açısından, vergi toplama açısından çok sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz ama biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilim de söyledi, TÜİK açısından gerçekten de çok üzüntülü bir durum söz konusu. TÜİK gibi kurumlar devletin güven kurumlarıdır, güvenilmesi gereken kurumlardır. Bu kurumların yaptığı çalışmalar, ortaya koyduğu sonuçlar, rakamlar devlete güveni esas kılar. Biz TÜİK'in açıklamalarıyla ilgili muhalefet olarak, milletin seçtiği vekiller olarak soru işaretlerine sahiptik çünkü millet soru işaretlerine sahipti. Kalktık milletvekilleri olarak Genel Başkanımızla birlikte biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilimin söylediği üzere internet sitelerinde de yazıyor "Bilgi almak için merkezimize gelebilirsiniz." diyorlar, gittik. Randevu verilmedi. Değerli arkadaşlarım, sizler iktidar partisi milletvekillerisiniz, diğer arkadaşlarım da muhalefette, şimdi, milletvekili olarak bizi kamu kuruluşuna kim almaz ya? Siz alınmazsanız iktidar milletvekili olarak ya da muhalefet milletvekili olarak ne düşünürsünüz? Bizim görevimiz bu değil midir? Millet bizi ne için seçti? Ne demek bir kamu kuruluşunda kapıdan alınmamak? Buna kim cesaret edebilir? Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir devlet anlayışıdır bu? Devletin itibarını, güvenini temsil eden bu kurumlar devleti ne hâle getirmiş?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Parti devleti, parti devleti.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Ne hâle getirmiştir arkadaşlar ya? Bu utanılacak bir hadisedir, gerçekten öyle. Ben orada yıllarını devlete vermiş, bu milletin bir temsilcisi olarak utandım o kapıların kapatılması dolayısıyla. Gerçekten utanılacak bir durumdu.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bakan Bey, niye dinlemiyorsunuz?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, buraya gelmemişler. Gelmemeleri gerekir. Öyle bir TÜİK'in, öyle bir kamu kurumunun buralarda olmaması gerekir. Milletin temsilcilerini yüzüne bakacak durumunun olmaması gerekir, onun için gelmelerini istemedik.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Onlar bizi kabul etmedi, biz de onları kabul etmedik Sayın Başkanım.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Sayın Bakan...
MURAT BAKAN (İzmir) - Bakan, başını öne eğme bari.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi devlette böyle bir düzen var. Üç sene oldu, yeni hükûmet sistemine geçtik.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Bakan, kaçırmayın konuşmayı.
TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Grup Başkan Vekili meşgul etme adamı orada.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Üç seneden beri Bakanlıkları izliyoruz.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Sayın Bakan, dinle de öğrenirsin biraz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Evet, arkadaşlar, müsaade edin, ben devam edeyim.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, üç seneden beri Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik, izliyoruz neler olacağını, neler yapılacağını. Ben biraz önce söyledim, on, on bir yıldan beri Plan ve Bütçe Komisyonunda devleti çok iyi takip eden birisiyim. Bazı iyileştirmeler olmasını bekledik, bekledim ama inanın tam tersi gelişmeler var. Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanlığıyla ilgili olarak da Ticaret Bakanlığıyla ilgili olarak da aynı şekilde. Tam tersine, olumsuz gelişmeler var. Bütün göstergelerine bakın her 2 bakanlığın da olumsuz.
Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı... Şimdi, bunların teşkilat ve kuruluş kararnamelerinde şu yazıyor, ilk görev ve yetkilerinin belirlendiği kararnamede Hazine ve Maliye Bakanlığı için ve Ticaret Bakanlığı için diyor ki: "Politikaların saptanmasına yardımcı olmak." Allah Allah! Ya, şimdi, Hazine ve Maliye Bakanlığı Türkiye'deki ekonomiyle ilgili -Ticaret Bakanlığı da aynı şekilde- kendilerine verilen diğer görevlerle birlikte ekonomiyle ilgili bir yetkiye sahip. En iyi şekilde bilmesi gereken uygulayıcı bakanlıklar. Diyor ki: "Politikaların; maliye politikalarının, hazine politikalarının, ekonomi politikalarının, ticaret politikalarının saptanmasına yardımcı olmak." Bu politikaları saptamak değil, yardımcı olmak. Şimdi, bir bakanlık, bu politikaları en iyi şekilde bilmesi gereken bir bakanlık yardımcı oluyorsa ana politikaları saptayan kim? Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu. Kimlerden oluşuyor, bir bakın, Allah aşkına. Maliye Bakanlığında, Hazinede ya da Ticaret Bakanlığında bu işi yapanlardan daha bilgili, daha tecrübeli, daha birikimli insanlar mı ki o politikaları onlar saptıyor, bunlar uyguluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Dünyada yok böyle bir anlayış.
22Tabii, devlet olma vasfı buradan yittiği için, anormallik buradan başladığı için sıkıntı var. Politikaların saptanmasına bakanlık yardımcı olacak, kendi politikalarının. Olmaz tabii ve dolayısıyla da olamıyor. Bakanlar da bize karşı sorumlu değil, Meclise karşı sorumlulukları yok bakanların, millete karşı da sorumlulukları yok, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlular. Cumhurbaşkanı zaten millete, Millet Meclisine hesap vermiyor hiçbir zaman, vermesi mümkün değil, buraya da gelmiyor. Dolayısıyla, hiçbir şekilde biz bütçeyle ilgili bütçe hakkını kullanamıyoruz, denetim görevimizi de yerine getiremiyoruz elhamdülillah; durum bu. Onun için "Ne konuşacağımızı anlatmakta zorlanıyorum." dedim, dikkat ediyorsanız da zorlanıyorum.
Şimdi, Maliye Bakanlığıyla ilgili geçmiş dönemlerde mükellef sayılarına gireyim, "Niye yeterli artış yoktur?" deyim, "Neden vergi denetimi yeteri kadar yapılmıyor?" deyim. O kadar af var ki hiçbir anlamı kalmamış bütün bunların, bunları söylememizin bir anlamı yok. Bütçenin anlamını yitirdiğini söyledik, hatırlıyorsunuz hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem burada Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız dedi ki: "Anlamını yitirmemiştir bütçe. Bütçe giderlerinde artış var ama gelirlerinde de var, dolayısıyla o dengeler." Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır arkadaşlar? Bakın, "bütçe" dediğiniz belli rakamları ayrıntılı olarak saptar; hangi bakanlığın, hangi kurumun hangi harcaması, harcama konuları tek tek belli olur. Şimdi, bunlarda artış varmış, harcamalarda, gelirlerde de artış varmış, bütçe dengelenirmiş; böyle bir bütçe anlayışı yok. Yani siz o rakamları tutturamıyorsanız detay bazında, bütçe yapmıyorsunuz demektir. Bu nasıl bir anlayıştır? Gerçekten şaşırdım yani Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı "Giderler artıyor ama gelirler de artıyor, bütçe tutar." dedi. Yani şimdi, orada 1,751'lik bir harcama var, bu, 2,751'e çıktı mı "Gelirler de o oranda arttı." diye bu, bütçenin tuttuğunu mu gösterir? Bu, bütçe yapılmıyor demektir, devlet yok demektir; Allah aşkına, bu böyledir, bunu anlamak lazım.
Ayrıca şu var: "Harcamalarda da artış varken gelirlerde de artış olacak." demek, milletin üstüne yükleyeceğiz bütçeyi demektir, bütün o harcamalarla ilgili gelirleri milletten toplayacağız demektir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Vergiyi artıracaklar.
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Zam üstüne zam gelecek.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl böyle bir laf etti, anlamam mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, ayrıca çok önemli bir hadisedir; geçen hafta -biliyorsunuz- Sayın Cumhurbaşkanı Katar'a gitti, görüşmeler yaptı, Dışişleri Bakanımız da oradaydı. Dışişleri Bakanımız Katar Dışişleri Bakanıyla açıklama yaparken basına, bir Katarlı gazeteci "Yine para istemeye mi geldiniz?" dedi. Ya, Türkiye Cumhuriyeti'ne söyledi bunu, gerçekten utandım, bu utanılacak bir hadisedir. Bu, bizim tarihimizde dikkate alınması, altı çizilmesi, hiç unutulmaması gereken bir hadisedir. Ekonomi tarihimizde böyle bir aşağılama yok bize karşı, gerçekten beni utandırmıştır bu hadise. Kimdir Katarlı gazeteciler, Katarlılar da bize bunu sorabiliyorlar ya? "Yine para mı istemeye geldiniz?" Kimdir Katar? Bu nasıl bir laftır?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Her gün para mı istiyoruz onlardan?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Türkiye'yi bu duruma kimsenin düşürmemesi lazım arkadaşlar, gerçekten düşürmemesi lazım, ağlamamız lazım. Yıllarca Ticaret Bakanlığı bütçe görüşmelerinde sayın bakanlar dediler ki: "İhracat çok iyi gidiyor, ihracat artıyor, ihracat hedeflerimiz şöyle iyi, böyle iyi." Biz de dedik ki: "İhracat iyi ama ithalata da bakın. Bakın, ithalat da artıyor, ithalatı görün." Şimdi bakıyorsunuz, işte en son kasım ayı dış ticaret açığına bakın, Ekimde 1 küsurdu, kasım ayında 5'e çıkmış. Son üç yıla bakın, Strateji ve Bütçe Başkanlığını açarsanız orada ekonomi verilerinde de görebilirsiniz, tablo olarak koymuşlar. İhracat ve ithalat tablo olarak var; birlikte iniyor, birlikte çıkıyor, hiçbir şey değişmiyor, dış ticaret açığı da aynı kalıyor. Şimdi, böyle bir durumda ihracat ithale bağlıyken bu kadar, biliyorsunuz ara mal ve ham madde dolayısıyla ihracatımız ithalata bağlı. Siz nasıl politikalar izliyorsunuz? İktisat kitaplarında farklı, üniversitelerde... Ne kadar iktisat fakültesi var Türkiye'de, bilmiyorum ama hepsinde ve tüm dünyada okutulan iktisada aykırı bir politika izleniyor, kimse de bunu izah edemez, ne AK PARTİ'li milletvekilleri ne iktisat hocaları, hiç kimse bunun ne olduğunu izah edemez.
Evet, faiz düşürülmeli. Enflasyonun altında faizi olan ülkeler de var arkadaşlar, var böyle ülkeler, enflasyonun altında faizi olan ülkeler var ama enflasyonda bir beklenti vardır -çok önemlidir iktisatta beklenti- ve o ülkelerin hepsinde beklenti enflasyonun düşmesi yönünde, bizde tam tersine çıkma yönünde. İki, o ülkelerde Merkez Bankası rezervleri yeterlidir piyasaya müdahale edebilmek için. Türkiye'de ne Merkez Bankası rezervi var ne de enflasyon beklentisi aşağı yönlü. Tam tersine, yukarı yönlü. Bu durumda biz ne yapıyoruz, anlamam mümkün değil, kimse de izah edemez bunu, edemiyor da. Şimdi bu iktidarı eleştiriyoruz, yürütme erkini eleştiriyoruz ama Allah sonumuzu hayretsin, gerçekten akla mantığa aykırı işler yapıyoruz.
2023 hedefleri vardı biliyorsunuz, 500 milyar dolarlık ihracat, gayrisafi yurt içi hasılanın 2 trilyon dolar olması; 1 trilyon bile olmadı biliyorsunuz, 700'lerde gayrisafi yurt içi hasıla, yarısını bile bulamadık. Kişi başına gelir 25 bin dolar olacaktı, yine aynı şekilde üçte 1'inde kaldık.
Değerli arkadaşlar, devlet kumar oynamaz, şeffaf olur; devletin şeffaf olması, açık olması lazım. Bakın, 90 milyonluk bir ülkeyiz biz, mültecilerle birlikte 90 milyonuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
100 küsur milyar dolarlık bir bütçemiz var. TL rakamlarına bakmayın, 100 küsur milyar dolar. 15 milyonluk Yunanistan'ın da bizim kadar bütçesi var. Savunmaya, eğitime onlar 15 milyon nüfusa göre pay ayıracak, biz 90 milyon nüfusa göre pay ayıracağız. O da şu andaki kurla, yıl içerisinde ne olacağını bilmiyoruz. Onlar biliyorsunuz, euro kullanıyorlar o kadar düşüş olmayacak. Bu vaziyetteyiz. Aklımızı başımıza devşirmemiz gerekiyor hep beraber ki daha... Yani anormal, bu "metaverse dünyayı" bilir misiniz? "Metaverse âlem" var. Türkiye ona hazırlanıyor. Orada, ancak o sanal, gerçek olmayan âlemde mutlu edilecek yoksul insanlar; Türkiye'yi oraya hazırlıyorlar herhâlde diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Vakit bulamadım, FATF konusuna, Mali Eylem Görev Gücüne, kayıt dışılığa... Sayın Bakan, yurt dışındaki servetler konusuna giremedik, onlarla ilgili Komisyonda soru sormuştuk, cevap alamadık, onları da bekliyoruz.
Bütçelerinizin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyoruz, başarılar diliyoruz ama sizler de bu konularda bu gerçekleri görerek hareket edin lütfen.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.