28.11.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KARABIYIK'IN BASIN AÇIKLAMASI

CHP Kadın Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık ve CHP’li kadın milletvekilleri, TBBM’de düzenledikleri basın toplantısı ile AKP döneminde kadına yönelik şiddette gelinen tabloyu gözler önüne serdi.
Açıklama şöyle: 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle, bu hafta Türkiye’nin dört bir yanından, kadına yönelik şiddetin son bulması ve kadınların güçlendirilmesi çağrıları yükseldi. 
Ancak ne yazık ki, her gün kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti haberleri almaya devam ediyoruz. Bu ülkede neredeyse her gün çocuklar annesiz kalıyor, acılı anne babalar kızlarını toprağa veriyor.  
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin önüne geçilemiyor hatta şiddet artarak devam ediyor; yoksulluk kıskacındaki kadınlar şiddete maruz kalıyor ve kadınlar, İktidarın çıkmaza soktuğu ekonomik krizin de bedelini hayatları ile ödüyor. 
AKP’nin 17 yıllık iktidarında kadına yönelik şiddet katlanarak arttı. 
● 2002-2019 yılları arasında 15 binden fazla kadın cinayete kurban gitti; işlenen bu cinayetlerin en az yarısı aile içi şiddet sonucu gerçekleşti.
● Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet yıldan yıla artış gösterirken, yalnızca son altı yılda 2,184 kadın katledildi.
● Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 2003 ile 2018 yılları arasında kadın cinayetleri % 392 arttı.
● 2018 yılında 440 kadın cinayeti işlendi, 317 kadın cinsel şiddete uğradı, 1217 çocuk istismarı basına yansıdı. Tecavüze uğrayan kadınların yarısı 18 yaşın altında. Konuşmayanlar, konuşamayanlar, anlatamayanları da hiç bilmiyoruz…
Bakın, 
Bugün gelinen noktada, 17 yıllık AKP iktidarının cinsiyet eşitliği konusunda bütün dengeleri kadınlar aleyhine çeviren politikaları, kadınları hayatın her alanında eşitsiz bir hayata mahkum ediyor. 
AKP tarafından ısrarla kadın ve erkeğin eşit olmadığı söylemlerinin kullanılması, kadınlara şiddet, işsizlik, yoksulluk olarak dönüyor. 
Türkiye'de son yıllarda artarak çığ olan şiddet eğilimine, cinayet, yaralama, taciz ve tecavüz olaylarının hepsinin temelinde yıllardır şiddeti öven ifadelerin olduğu, yadsınamaz bir gerçek. 
Ekonomik kriz ve neden olduğu işsizlik, her gün yapılan zamlar ve yoksulluk da, sosyal bozulmalara ve şiddete neden oluyor. Kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini konuşurken bu gerçeği de unutmamak gerekiyor. 
Çünkü: 
İşsizlik ve yoksulluk vatandaşlarımızın ruh sağlığını etkiliyor, suçlanma oranlarında, boşanmalarda, şiddet ve cinayetlerde, depresyon ve hatta intihar oranlarında ciddi bir artış yaşanıyor. Hırsızlık ve yüz kızartıcı suçlarda artış, kayıt dışı istihdam, kredi kartı borçları nedeniyle cinnet geçirip uygulanan şiddet ve işlenen cinayetler, kadına karşı şiddet, evden kaçma ve cinsel istismar, beyin göçü gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. 
İktidarın 17 yıllık tahribatının sonucunda, boşanmalar %49, kadına şiddet davaları %366 (2010-2017 arası), cinsel taciz %449, kadın cinayetleri %566, adam öldürme %358, çocukların cinsel istismarı %700, uyuşturucuya bağlı ölümler %550, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı, %337,7 arttı. 
Bu tablo, ekonomi yönetimindeki hataların yarattığı toplumsal sorunun boyutunu açıkça gösteriyor.
Bir ülkenin dünyada saygın bir yerinin olması için kadın erkek eşitliğini toplumun en temel değeri haline getirmesi gerektiği ve ülkenin gelişmiş bir ekonomiye sahip olmasının, kadınların iş gücü piyasasına yaygın olarak katılmasına bağlı olduğu gerçeği, göz ardı edilmemelidir.
Ancak,
Türkiye’de kadınlara yönelik sosyal ve ekonomik engellerden kaynaklanan olumsuz önyargıların yaygınlığı nedeniyle kadınların işgücü piyasasına girerken ve bu piyasada tutunurken önemli zorluklarla karşılaştığı ve erkeklere oranla daha düşük ücretle, ve, veya güvencesi olmayan işlerde istihdam edildiği de bir gerçektir. 
Ülkemizde kadınların işgücüne katılımı Dünya ortalamasının oldukça altındadır.

Bu noktada, kadın iş gücünün artmasının, ülkelerin ekonomik büyümelerine olumlu yansıdığını unutmamalıyız. 
Peki Türkiye’de durum nasıl?
TÜİK, OECD ve İŞKUR verilerinden yararlanarak hazırladığımız İstihdamda Kadın Raporu’nda, kadınların istihdamı ve iş hayatında karşılaştıkları sorunlara yönelik tespitlerimiz şöyle: 
Geçtğimiz hafta açıklanan TUİK verilerine gore kadınların istihdama katılım oranı yüzde 28,9 seviyesinde gerçekleşti. AB üye ülke ortalamalarında ise kadın istihdam oranı yüzde 45,9, OECD üye ülkelerinde ise yüzde 44,4.
Yani, 20 milyondan fazla kadın çalışma hayatının dışında!
● 2019 Ağustos ayı itibariyle kadın işsizliği yüzde 17,6 seviyesinde gerçekleşti!
Tarım dışı işsizlik oranlarına baktığımızda ise işsizliğin en çok kadınları etkilediğini görüyoruz. Kadınlarda tarım dışı işsizlik oranı yüzde 22,7, erkeklerde ise yüzde 14.
Haftalık 45 saatten fazla çalışan kadın işçi sayısı yıllar içinde ciddi bir artış göstererek 2018 yılı sonunda 3 milyona yükseldi. 
● İşsizlik sigortasına başvuran kadın sayısı ise erkeklerden daha fazla artarak, bir yılda yüzde 57,7 artış gösterdi.
- Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’nin “Bir Bakışta Eğitim 2018” raporuna göre Türkiye’de üniversite mezunu kadınların yalnızca yüzde 62’si, lise mezunu kadınların yüzde 65’i, lise mezunu olmayan kadınların ise yüzde 54’ü istihdamda yer bulabiliyor. 
- Türkiye, üniversite mezunu kadınların istihdamında OECD ülkeleri arasında en sonda yer alıyor.
İstihdamda kendine yer bulamayan kadınlar, çalışmaya başladığında iş hayatında da zorluklar yaşıyor. 
Çalışma hayatında yer alan kadınlar, ayrıca, evdeki toplumsal roller nedeniyle çifte mesai yapıyor. 
2018 yılının son günlerinde yayınlanan Küresel Ücret Raporu’ndaki çarpıcı verilere gore de anne olmanın en ağır bedelini çalışan Türk anneleri ödüyor. 
Türkiye’de Cinsiyetler arası ücret farklılıkları artmaya, kadınlar ise daha az kazanmaya devam ediyor. Bu araştırmaya gore Türkiye’de anneler %30 daha az ücretle çalışıyor.
Kadınların çalışma hayatında yaşadığı sorunların yanısıra, Üst Düzey Karar Almada Kadın Katılımı ile ilgili araştırmalar da Türkiye’de kadına bakış ile ilgili önemli bulgulara işaret edilyor. 

Nasıl mı? 

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı’nın (TESEV) yayımladığı ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin üst düzey yönetici kadınlar açısından gelişmiş ülkelerle kıyaslandığı 
“Üst Düzey Karar Almada Kadın Katılımı - 2019” raporuna gore:
Türkiye’de sivil toplum örgütleri, sendikalar, iş dünyası, medya, yargı ve eğitim/bilim/araştırma alanlarında üst düzey karar alıcı mekanizmalardaki kadın sayılarına baktığımızda
● T.C. Merkez Bankası’nda yalnızca bir kez kadın meclis üyesi olmuş. Banka Meclisi ve Para Politikası Kurulu’nda 2005-2018 yılları arasında hiç kadın üye bulunmazken, AB ülkelerinin benzer kurullarında yüzde 20 oranında kadın üye var.
● Türkiye’de 2018 itibarıyla BIST 50 endeksindeki şirketlerde kadın CEO bulunmuyor. AB’de ise bu oran yüzde 6.
● Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve TRT’de 2014 – 2018 bir kadın başkan ya da kadın üye yer almıyor. AB ortalamalarında ise denk kurumlarda yüzde 33 oranında kadın var.
● 2005 yılında yüzde 4 kadın Yargıtay üyesi varken, bu oran 2010 yılında yüzde 24’e çıkıyor ve 2018’de yüzde 15,6’ya geriliyor. Kadın Yargıtay üye sayısı AB ortalamasının 25 puan altında.
● 1981’de kurulan Yüksek Öğrenim Kurulu’nun (YÖK) başkanları arasında ise kadın bulunmuyor. 
● Vakıf üniversiteleri rektör oranı yaklaşık yüzde 20 iken, devlet üniversitelerinde bu oran yüzde 3 seviyesinde kalıyor.
Daha çok sayıda örnek verilebilir. 
Peki bu sayılar nasıl artar?
● Kız ve erkek çocukların kaliteli eğitime erişimi kolaylaştırılarak,
● Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ders kitaplarına ekleyerek,
● Kreşleri sadece iş yerleriyle sınırlı değil, mahallelerde de oluşturarak,
● Kadınların istihdama katılımını, erkeklerle eşit koşullarda sağlayarak
● Yerel yönetimlerde toplumsal cinsiyete duyarlı strateji ve bütçe planlaması yaparak ve uygulayarak artar. 

Aynı zamanda,

Kadın örgütleri, kadın karar alıcılar ve kadın uzmanlardan, politikalar için görüşlerini almak, uygulama ve izleme süreçlerine katmanın önemine de burada işaret etmek isterim.

Yukarıda ifade ettiğim gibi, kız ve erkek çocukların kaliteli eğitime erişimi ve kadınların eğitim olanaklarından en üstü düzeyde faydalanması toplumsal refahı artıracağı gibi gelecek nesillerin bilinçli yetiştirilmesinde ve çağdaş toplumlara ayak uydurabilme konusunda da önemlidir.. Kadınların eğitim seviyesinin artması, kişisel donanımlarının yüksekliği, toplumsal yaşam kalitesinin artması ile doğrudan ilişkilidir. Bu doğrultuda da kadınlarını eğiten toplumlar nesillerini ve geleceklerini eğitmiş demektir. 

Ancak bugün kız çocukları halen eğitime erişimde sorunlar yaşıyor. TÜİK verilerine göre okuma yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerden 5 kat fazla. 

Bu nedenle kadınların eşitliği ve refahı için yapılacak çalışmalar birçok alanla ilişkilendirilmelidir. Kadınların huzurla ve güven içinde yaşadığı bir toplum için gerekenleri yapmak, toplum huzurunu sağlamak hepimizin sorumluluğu; çünkü oğlunun işsizliği, eşinin emeklilik sorunları, kızının istihdam edilemeyişi de kadınların sorunudur.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi, “Bir millet kadın ve erkek iki cinsten oluşur. Toplumsal, ilerleme için önce kadının ilerlemesi gerekiyor.” Kadını ve bu sayede toplumu güçlendirmeye yönelik yapılan çalışmalar ve projelerde bu sözün ışığında hareket etmeliyiz; çünkü kadına yönelik ayrımcılığın, şiddetin son bulduğu, kadın erkek eşitliğinin toplumun her alanında yaşanabildiği adil, eşit ve özgür Türkiye’ye yine Türk Kadını hayat verecek.