17.11.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN SOKAKTAN İSTANBUL’A MAHALLE TEMSİLCİLERİ TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN SOKAKTAN İSTANBUL’A MAHALLE TEMSİLCİLERİ TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA (17 KASIM 2018)
https://www.youtube.com/watch?v=oUx-Ns9NvTI
Değerli arkadaşlarım, değerli yol arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz şartlar hepimizin yeni bir durum değerlendirilmesini yapma zorunda bırakıyor. Hep beraber Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle oturup yeniden düşünmek zorundayız. Gün düşünmek ve düşüncemizi eyleme geçirme zamanıdır. Dolayısıyla her bir CHP’liye, her bir Halk Partiliye düşen büyük görevler vardır. Bu görevlerin bilincinde olarak biz geleceğimizi yeniden inşa etmek zorundayız. Türkiye 20 Temmuz darbesinden sonra farklı bir sürecin içine itilmiştir. İnsanlar adeta korkuya teslim olmuştur. Korkunun önünde yüreklice duran, sinesini açan, lafını esirgemeyen tek bir parti vardır o da partinin adı Halk Partisidir, Halkın Partisidir.
ÜLKEDE GÜÇLER AYRILIĞI İLKESİ YOK
İçinde bulunduğumuz şartları sizlere sunmak istiyorum ve hep birlikte bunları değerlendireceğiz. Bir ülke düşünün, yasama, yürütme ve yargı tümüyle bir kişinin kontrolünde. Yani o ülkede güçler ayrılığı ilkesi yok, devlet yönetiminde olması gereken denge ve denetleme kurumları fiilen yok edilmiş durumda. Bir ülke düşünün, özel ve kamu dahil olmak üzere medyanın neredeyse yüzde 90’ı sadece bir kişinin kontrolünde ve medyanın büyük bir kısmı muhalefet partilerine ekranlarını ve sayfalarını kapatmış durumda. Dolayısıyla ülkenin sorunları değil, bir kişinin beklentileri üzerine yayın yapan bir medya gerçeğiyle karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda sorunları geniş kitlelere duyurma görevi kimin? O görev bizim. Bir ülke düşünün, kimin terörist, kimin ajan olup olmadığına bir kişi karar veriyor ve mahkemeler o kişinin söylemini yargı kararına dönüştürüyor. Bir ülke düşünün, kamuda istihdamın ve yükselmenin ölçüsü olarak liyakat, yani bilgi, birikim ve deneyim değil otoriteye sadakat, partililik, yandaşlık ve rantiyecilik esas alınıyor.
100’Ü AŞKIN GAZETECİ HAPİSTE
Böyle bir ortamda bir kişinin bilgisi olan, birikimi olan, deneyimi olan bir kişinin yükselme şansı yoktur. Bir ülke düşünün, barış istediler diye yüzlerce akademisyen üniversitelerden atılıyor. Akademik unvanları ellerinden alınıyor. Kendilerinin ve eşlerinin pasaportlarına el konularak yurtdışına çıkmaları yasaklanıyor ve bilimsel faaliyetlerini yurtdışında sürdürmeleri dahi engelleniyor. Bir ülke düşünün, otoriteye karşı ifade eden herhangi biri, düşüncesini açıklayan herhangi biri hakaret ettiği gerekçesiyle ya da aslı astarı olmadığı bile araştırılmayan ihbarlar üzerine gözaltına alınabiliyor, tutuklanabiliyor, dosyasına gizlilik kararı konulabiliyor ve avukatı dahi savunma yapamaz konuma gelebiliyor. Bir ülke düşünün kişilerin mahkemelerde savunma hakları kısıtlanıyor, aylarca hazırlanmayan iddianameler nedeniyle yüzlerce kişi iddianamesiz bir şekilde hapis yatabiliyor. Avukatlar bile yasalara aykırı olarak tutuklanıp hapse atılabiliyor. Bir ülke düşünün, 100’ü aşkın gazeteci hapiste. Haklarında hapis cezası verilerek tahliye edilen yüzlerce gazeteci ise mesleklerine dönemeyecek bir şekilde ötekileştirilmiş durumda. Haklarında hukuki bir süreç başlatılmamış olanlar ise tutuklanmamak ya da işinden olmamak için kendilerine otosansür uyguluyorlar.
DEVLETİ YÖNETENLER HARCADIKLARI PARALARIN HESABINI HALKA VERMİYOR
Bir ülke düşünün, devleti yönetenler harcadıkları paraların hesabını halka vermiyor. Yaptıkları sarayların, inşa ettikleri şehir hastanelerinin, havaalanlarının, köprülerin maliyetini bırakın halkı o ülkenin parlamentosu dahi bilmiyor. Bir ülke düşünün, yolsuzluk yapanlar devlet katında sürekli yükseliyor, yapmayanlar ise beceriksiz ve hor görülüyor. Bir ülke düşünün, yaşanan en ağır ekonomik krize rağmen iş dünyası korkudan eleştiri yapamıyor, çünkü o ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok. Bir ülke düşünün, o ülkenin üst yargı organı başkanı bile kendi ülkesinde yargıya olan güvenin yüzde 30’lara düştüğünü söylüyor. Bir ülke düşünün, Hakimler ve Savcılar Kurulu hakim ve savcılara nihai kararı vermeden önce bizden görüş alın diyebiliyor. Bir ülke düşünün, siyasal gücü olanlarla, parasal gücü olanlar yargılanmıyor. Siyasal ve parasal gücü olmayanlar ise yargılanıyor ya da hapiste tutuklu kalıyor. Bir ülke düşünün, milletvekilleri tutuklu, belediye başkanları görevden alınıyor. Otoriteye yakın belediye başkanları dahi zorla istifa ettiriliyor. Bir ülke düşünün, uygulanması zorunlu olan Anayasa Mahkemesi kararları bile alt mahkemelerce uygulanmıyor. Çünkü alt mahkeme gücünü hukuktan değil, siyasi otoriteden alıyor. Bir ülke düşünün, herkesin telefonları dinleniyor ve konuşmalar tek bir otoriteye servis ediliyor. Bir ülke düşünün, o ülkede konsoloslukta bir cinayet işleniyor, cinayeti işleyenlerin ses kayıtları yetkililerin elinde olduğu halde o caniler ellerini, kollarını sallayarak ülkeyi terk ediyorlar. Bir ülke düşünün, ülkenin Ana Muhalefet Partisi Liderinin yaptığı haklı eleştirilere bile tahammül edilemiyor. Yüksek tazminat davaları açılıyor ve davalar öncesinde hakimler değiştirilerek verilen olağanüstü para cezalarıyla muhalefet susturulmak isteniyor.
16 YILLIK BİR İKTİDAR DÖNEMİNDE EĞİTİM POLİTİKASINI TAM 11 KEZ DEĞİŞTİ
Şunu açıklıkla hepinizin önünde, yol arkadaşlarımın önünde seslendirmekten onur ve gurur duyuyorum. Onların feriştahı gelse bile inancımızdan bizi asla geri döndüremeyeceklerdir. Bir ülke düşünün, ekonomik bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmiş, uluslararası tefecilerden borçlanmak için dünyanın faizini ödüyor. Son 16 yılda bir avuç yabancı tefeciye ödenen faiz 158 milyar doları aştı. Bir ülke düşünün, tüm bunları yapan yöneticiler hiçbir sorumluluk almıyor. Her başarısızlığı için medyasının gücüyle iç ya da dış düşman yaratarak sorunları geçiştirmeye çalışıyor. Bir ülke düşünün, 16 yıllık bir iktidar döneminde eğitim politikasını tam 11 kez değiştiriyor ülkenin çocukları eğitimde adeta denek olarak kullanılıyor.
Bunlar bizim gerçeğimiz. Bu gerçeklerle, bu gerçekleri bilerek yola çıkıyoruz. Bu gerçekleri bilerek mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve bu gerçeklerden yola çıkarak kamuoyunu aydınlatacağız. Bizim onlar gibi medyamız yok. Bizim onlar gibi satın aldığımız kalemler yok. Biz her kaleme saygı duyarız, her görüşe saygı duyarız, her inanca saygı duyarız, her kimliğe saygı duyarız. Eleştirilmekten de hiçbir zaman yüksünmeyiz ve deriz ki, herkesin düşüncesi bizim için değerlidir.
Şimdi onlar bu tabloyu Türkiye’ye dayattılar. Bu tabloyu değiştirecek olanlar sizlersiz, yani bizleriz. Bizim bu ülkeye karşı, çocuklarımıza karşı, Mustafa Kemal’e karşı, silah arkadaşlarına karşı, Kuvayı Milliyecilere karşı namus borcumuz vardır. Hiçbir ayrım yapmadan hangi görüşten olursak olalım bütün gerçekleri sokak sokak, meydan meydan, cadde cadde, park park, lokanta lokanta, ev ev anlatmak zorundayız. Bu bizim yükümlülüğümüzdedir, bu bizim sorumluluğumuzdadır.
İSTANBULLU NEFES ALMAK İÇİN CHP’Lİ BELEDİYELERİN OLDUĞU YERLERE GELİR
Önümüzde yerel seçimler var. Yerelde demokrasiyi inşa ederek Türkiye’de kökleştireceğiz bunu. Bizim görevlerimizden birisidir. Bakın, İstanbul’da İstanbullu nefes almak için CHP’li belediyelerin olduğu yerlere gelir. CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde demokrasi vardır, kadın – erkek eşitliği vardır, düşünceye saygı vardır, sineması, tiyatrosu, parkı, caddeleri oldukça güzel ve geniştir. Ve insanlar rahat ve özgür gezerler. Hiçbir zaman dayanışma kültürünü o bölgeler, o belediyeler reddetmemiş ve gözardı etmemişlerdir. Şimdi bunu Türkiye genelinde yaymak, yaygınlaştırmak hepimizin ortak görevidir. Biz gençleri potansiyel suçlu olarak görmüyoruz. Ama onlar gençleri potansiyel suçlu olarak görüyorlar. Biz her genci kucaklamak, kadın – erkek eşitliğini sağlamak, gençlerin önünü açmak, onların daha fazla siyasete girmelerini sağlamak, kadınların siyasette daha aktif rol almalarını sağlamak için çaba harcamak zorundayız.
KADINLAR İÇİN YÜZDE 33 KOTASINA UYACAĞIZ
Bu seçimlerde, yerel seçimlerde gençler için öngördüğümüz, kadınlar için öngördüğümüz yüzde 33 ve yüzde 20 cinsiyet kotasına aynen uyacağız. Buradan söylüyorum aynen uyacağız.
Biz bu değişimi öngörürken, bunu yaparken neden diyorum biz, neden bizim görevimiz var, neden bizim sorumluluğumuz var, neden biz bunları yapmak zorundayız? Çünkü biz Cumhuriyet Halk Partiliyiz, çünkü biz CHP’liyiz, çünkü biz bu ülkeye karşı sorumluluk bilinci taşıyan kişileriz. Cumhuriyet Halk Partili olmak bu bağlamda kolay bir olay değildir. Cumhuriyet Halk Partili olmak için yürek ister, Cumhuriyet Halk Partili olmak için akıl ister, Cumhuriyet Halk Partili olmak ve çalışmak için bilek ister, güç ister, akıl ister.
CUMHURİYET HALK PARTİLİ OLMAK DEMEK, HAK, HUKUK VE ADALET DEMEKTİR
Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun toplumun her kesimini kucaklayan kişi demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, kadın – erkek eşitliğine inanmak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, bütün inançlara saygı duymak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, özgürlükçü demokrasiden yana tavır almak ve onu gerçekleştirmek için mücadele eden kişi demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, Kuvayı Milliyeci olmak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, toplumun bütün değerlerine saygı duymak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, yurtta ve dünyada barışı savunmak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, herkesin iş ve aş sahibi olmasını sağlamak ve bunun için mücadele etmek demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, alın terinden, emekten yana olmak demektir, alın terinin değerini bilmek demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, örgütlü toplumdan yana olmak demektir, sivil toplumdan yana olmak demektir, baskıya, zulme direnmek demektir ve örgütlendiğimiz zaman gücün güçlü olduğunu hep birlikte bütün dünyaya gösterebileceğiz. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, düşünce özgürlüğünden yana olmak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, her kuruşun hesabını topluma vermek demektir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, kul hakkı yememek demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, bireysel çıkarlar peşinde koşmamak demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, çağdaş uygarlığı yakalamak ve onu aşmak için mücadele azmiyle dolu insan demektir. Cumhuriyet Halk Partili olmak demek, hak, hukuk ve adalet demektir.
Bütün bunları düşündüğümüz zaman Cumhuriyet Halk Partili olmanın kolay bir şey olmadığını herkesin bilmesi lazım. Göğsümüzü açıyoruz, sinemizi açıyoruz ne için? Bu ülke için, bu topraklar için, bu bayrak için, çocuklarımız için, evlatlarımız için, Türkiye’nin geleceği için. Demokrasiyi bu ülkeye, katledilen demokrasiyi bu ülkeye yeniden getirme azim ve kararlılığını mutlaka ama mutlaka yakalayacağız.
İSTANBUL’A İHANET EDENLERDEN HESAP SORACAĞIZ
16 yıldır İstanbul’u yönetiyorlar. 16 yıl, 20 yıl. İstanbul’a ihanet ettiklerini onlar söylüyorlar. “Biz İstanbul’a ihanet ettik” diyorlar. İstanbul’a ihanet edenleri İstanbul’dan çekip çıkarmak, İstanbul’un göğsün saplanan ihanet hançerini de çekip çıkarmak Allah’ın izniyle bize nasip olacaktır. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış aziz İstanbul, sana ihanet edenlerden, şu veya bu şekilde ihanet edenlerden senin önüne koyacağız ve ihanet edenlerden hesap soracağız. Nasıl oluyor da üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul’a ve hangi gerekçelerle ihanet ediyorsunuz? Rant için, para için, köşeyi dönmek için insanları sürdüler, yerlerinden yurtlarından ettiler, yandaşlarına büyük rantlar sağladılar. Biz bunların hepsini ama hepsini düzelteceğiz. Biz İstanbul’u yaşanabilir bir kent yapacağız. Biz İstanbul’u dünyanın bütün metropolleriyle yarışan yaşanabilir bir kent yapacağız. İstanbul’un Paris’ten ne eksiği var, Londra’dan ne eksiği var, Milano’dan ne eksiği var, Tokyo’dan ne eksiği var, Washington’dan, New York’tan ne eksiği var? Tam tersine İstanbul’un fazlaları var. O fazlaları dünyanın önüne koyacağız.
Hepimize görev düşüyor, bize görev düşüyor. Az önce Cumhuriyet Halk Partili olmanın neleri getirdiğini, hangi koşullarla mücadele etmemiz gerektiğini sizlere aktardım. Zor koşullarda mücadele edeceğiz. O bize yakışır. Zor koşullarda mücadele etmek bize yakışır, inadına mücadele etmek bize yakışır, yetimin hakkını sormak bize yakışır. Alın terine değer vermek bize yakışır. Kentinden, bulunduğu mahalleden kentsel dönüşüm yapıyoruz diye insanları İstanbul’un dışına sürgün edenleri alıp o kentin rantından o fakir fukara insanları yararlandırma görevi bize düşer. Biz bu görevi onurumuzla yapacağız, ahlakımızla yapacağız, adalet duygumuzla yapacağız.
O nedenle mahalle sorumluları, mahallenize iyi bakacaksınız, mahalliye de iyi bakacaksınız ve bunu da iyi anlatacaksınız. Onlar gibi bizim böyle yüzlerce televizyon kanalımız yok. Onlar gibi bizim yüzlerce gazetelerimiz yok. Ama bizim bir gücümüz var, yürek gücümüz var, akıl gücümüz var. Yüreğimizi ve aklımızı kullandığımız zaman çözemeyeceğimiz hiçbir sorun, aşamayacağımız hiçbir duvar yoktur. Bu bize yakışır. Neden? Çünkü biz Kuvayı Milliyeciyiz, çünkü biz Mustafa Kemal ve arkadaşlarının verdiği milli mücadelenin takipçileriyiz.
İSTANBUL’U 5 YIL İÇİNDE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ METROPOLLERİNDEN BİRİSİ HALİNE GETİRECEĞİZ
Ve hep birlikte mücadele edeceğiz kadın – erkek demeden, yaşlı – genç demeden hep birlikte mücadele edeceğiz. Bizim mücadelemiz insanlık içindir, demokrasi içindir, çocuklarımız içindir, Türkiye’nin geleceği içindir. Biz bu mücadeleyi verdiğimiz zaman hep birlikte akşam uyuduğumuzda, başımızı yastığa koyduğumuzda verdiğimiz mücadelenin keyfini yaşayacağız. Ve inşallah yerel seçimlerde İstanbul’da o hançeri çıkaracağız ve İstanbul’u fazla değil 5 yıl içinde, bakın söz veriyorum İstanbul’u 5 yıl içinde bütün dünyanın imrendiği, dünyanın en önemli metropollerinden birisi haline getireceğiz. Her sorununu biliyoruz, nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Yaratılan rantın nasıl paylaşılacağını da biliyoruz. Fakir fukaranın hakkının nasıl verileceğini de biliyoruz. Rant için gelip köşeyi dönenlerin nasıl uzaklaştırılması gerektiğini de gayet iyi biliyoruz. O nedenle hepimize görev düşüyor hepimize. Eski kısır tartışmaların dışında yerel seçimlere hepimiz odaklanacağız hepimiz. Türkiye bunu bekliyor, vatandaşımız bunu bekliyor. Kendisini çaresiz hissediyor vatandaşımız. Hiç kimse kendisini çaresiz hissetmesin ve herkes şunu söylesin, bu ülkede Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece bu ülkede kimse demokrasinin önüne ciddi engeller koyamaz, o engelleri yıkıp geçmek bizim namus borcumuzdur.
Ve bu görev kutsal bir görev ve bu görev bizim yapmamız gereken bir görev. Eğer bizler bu görevi yaparsak herkese karşı borcumuzu ödemiş oluruz.
AK Partili kardeşlerime de seslenmek isterim, AK Partili kardeşlerimde şikayetçiler. Eğitim sisteminden şikayetçiler, zamlardan şikayetçiler, enflasyondan şikayetçiler, onlar da geçinemiyorlar, onla rda perişanlık içindeler. 16 yılda ne yaptılar 16 yılda? 16 yılın sonuna geldik, işsizlik var, yetişmiş, üniversiteyi bitirmiş çocuklarımız işsiz, gençlerimiz işsiz. Eti bile gramla alır hale geldi Türkiye eti bile. Ama saraylarında yaşıyorlar, ama köşklerinde yaşıyorlar, yazlık sarayları var, kışlık sarayları var, uçan sarayları var. Bizim mütevazi evlerimiz var. O evlerimiz bizim alın terimizle alınmıştır, alın terimizle biz o evlerimizde oturuyoruz. Halk gibi yaşıyoruz, halk gibi yaşayacağız. Asla israfa ödün vermeyeceğiz, israfı asla kabul etmeyeceğiz. İsrafın haram olduğunu bütün kitleye aktaracağız.
TÜRKİYE’Yİ YENİDEN ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA ULAŞTIRMAK HEPİMİZİN ORTAK GÖREVİ, NAMUS BORCUDUR
O nedenle AK Partili kardeşlerime de sesleniyorum, sen bugüne kadar bunlar ne istediysen verdin, anayasa dediler verdin, tek parti dediler verdin, tek başına iktidar dedin verdin, ne istedilerse verdin. Şimdi AK Partili kardeşim yine sıra sende bir şey vermedin, bunlara ders vermedin. Şimdi sıra geldi ders vermeye.
Hakkı, hukuku ve adaleti sağlayacağız. Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum. Sizleri seviyorum, sizlere inanıyorum, sizlere güveniyorum, her biriniz birer Mustafa Kemal’siniz, her biriniz birer Kuvayı Milliyecisiniz, her biriniz bayrağınızı ve vatanınızı seviyorsunuz, her biriniz evlatlarınıza saygı gösteriyorsunuz, her biriniz hiç kimseyi ötekileştirmiyorsunuz, her biriniz alın terine değer veriyorsunuz, Türkiye’ye değer veriyorsunuz, Türkiye’yi yeniden çağdaş uygarlığa ulaştırmak hepimizin ortak görevi, namus borcudur.
Hepinize saygılar sunuyorum.