08.04.2019
08.04.2019
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER’İ ZİYARETİ SONRASI ORTAK BASIN AÇIKLAMASI
(08 NİSAN 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti.
Ziyaret sonrasında iki lider İyi Parti Genel Merkezinde düzenlenen basın toplantısında şöyle konuştu:
Meral AKŞENER- Sayın Genel Başkanımız bizi ziyaret ettiler, kendilerine teşekkür ederim. Türkiye’nin hem ekonomisini, hem bugünkü durumunu görüştük. Buyurun.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değerli basın mensupları, Sayın Genel Başkanla seçimler sırasında özellikle ortak mitinglerde görüşme imkanımız vardı, ama seçimlerden sonra hem Türkiye’yi, hem dünyayı, hem gelişmeleri değerlendirmek için Sayın Genel Başkandan randevu rica ettik ve Sayın Genel Başkan lütfettiler kabul ettiler.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye tarihinin en ciddi sorunlarıyla karşı karşıya. Ekonomide, dış politikada, içerde, iç politikada ciddi sorunlarla karşı karşıya. Türkiye’nin bir an önce seçim atmosferinden çıkıp kendi temel sorunlarına odaklanması lazım. Bunu Türkiye’yi seven, insanını seven, her görüşten insanını seven, her görüşten insanının düşüncesine saygı duyan bir Genel Başkan olarak ifade ediyorum. Çok ciddi sorunlarımız var ve Türkiye’nin bu seçim sürecinden süratle çıkması ve güncel temel sorunlara eğilmesi lazım. Bunu istiyoruz.
31 Mart’ta malum bir yerel seçim yaptık, belediye başkanı seçtik, büyükşehir belediye başkanı seçtik, il genel meclis üyesi, belediye meclis üyeleri, muhtarları seçtik. Aradan 7 gün geçti bugün 8. gündeyiz. Değerli basın mensupları, 8. gündeyiz ama hala yerel seçimlerle, özellikle İstanbul odaklı yerel seçimlerle tartışmalar devam ediyor. Demokrasilerde temel kural nedir? Seçimlerin yargının denetiminde ve gözetiminde gerçekleşmesidir, yargının denetiminde ve gözetiminde gerçekleşmesi demokrasinin varlığı ve kalıcılığı açısından son derece önemlidir. Bizde de bu görev Yüksek Seçim Kuruluna verilmiş durumda. Yüksek Seçim Kurulu bu konuda düşüncelerini bir şekliyle hayata geçirecek, kayda alacak. Yüksek Seçim Kurulu kararlarını hukuk güvenliği içinde almak ve hukuk güvenliğine yaşam kazandırmak zorundadır, yani kanunlara uymak zorundadır, yani aldığı kararlara, geçmişteki aldığı kararlara uymak zorundadır yani içtihatlarına uymak zorundadır ve dolayısıyla bir hukuk güvenliğini sağlamak zorundadır. Yüksek Seçim Kurulunun sadece kendi ülkemizde değil, bütün dünyada hukuk güvenliği açısından böyle bir adımı sürekli kılmak görevi vardır.
Şimdi seçimler yapıldı, itirazlar oldu. Değerli arkadaşlarım, şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Oyların yeniden sayılmasına yönelik bizim hiçbir itirazımız olmadı. Peki neye itiraz ettik biz? İtiraz hukuk içinde olursa, yasalar bu öngördüğü kuralı eğer hayata geçirebilirse, itiraz eden kişi öngörülen kuralı hayata geçirebilirse hiçbir sorunumuz yok zaten. Bakın 112. Madde, seçimleri düzenleyen yasanın 112. maddesi ne diyor? “Delil ve gerekçe gösteremeyenlerin itirazları incelenemez.” Delil göstermesi lazım, gerekçe göstermesi lazım. Devam ediyor, “Yazılı itirazlarda da bu şartlar aranır ve deliller bu belgelere eklenir” diyor. Bunların da olması lazım. Gerekçesi ve delili olmayan yazılı itirazlar da incelenmez diyor. Şimdi kişi kalkıyor ben itiraz ettim diyor. Neye itiraz ediyorsun? İtiraz ettiğin konuda varsa bir şey delilini koyarsın, belgeni koyarsın ve bunun da gereği yapılır. Biz buna itiraz etmiyoruz zaten. Nitekim bizim de itirazlarımız oldu, her siyasi partinin bir şekliyle itirazları oldu. Delili ekledik, belgeyi ekledik ve itirazlarımızı yaptık.
Şimdi Yüksek Seçim Kurulu sandık güvenliğini, seçim güvenliğini bozar bir sürecin içine girmiştir. Asıl tehlike buradadır. Şunu söylemek istiyorum, bakın dün akşam dediler ki “38 ilçede yeniden sayım yapacağız.” Gerekçe, AK Partinin Sayın Genel Başkan Yardımcısının söylediği gerekçe, “Bir gariplik olduğunu hissettiği gerekçesiyle oyların yeniden sayılmasını istiyoruz” diyor. Yani bir gariplik var, böyle bir gerekçe buluyor ve oyların yeniden sayılmasını istiyor. Bana herhangi bir kişi, bırakın yargıç olmayı vicdan sahibi herhangi bir kişi şunu söyleyebilir mi? “Bu işte bir gariplik var dolayısıyla biz oyları yeniden sayalım.” Eğer bir hukuk devletiyse kanunda bir gerekçe sunulması lazım. O gerekçeye göre de bizim bir yol haritası çizmemiz lazım. Artı Yüksek Seçim Kurulunun da yasalara, kanunlara uygun karar alması lazım. Bizim beklentimiz budur değerli arkadaşlar.
Hakimin tarafsızlığı ve bağımsızlığı önemlidir. Özellikle Yüksek Seçim Kurulunda görev yapan yargıçlara seslenmek istiyorum. Sizin bağımsızlığınız ve tarafsızlığınız çok ama çok önemlidir. Sizin bağımsızlığınız ve tarafsızlığınızın sağlanmasının temel nedeni, hukukun üstünlüğünü egemen kılmaktır. Eğer siz dışarıdan gelen telkinlere göre karar verirseniz siyasi otoritenin, siyasi gücün emrinde bir görev üstlenirseniz sizin yargıçlığınız sadece Türkiye’de değil bütün dünyada tartışılmış olur. Demokrasilerde yargıca bağımsızlık verilmesi, tarafsızlık verilmesinin temelinde yatan onun hukukun üstünlüğüne ve vicdanı kanaatine göre karar vermiş olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, anayasada bu nedenle hakim teminatı vardır. Hakime özel bir güvence verilmiştir ki hiçbir telkinin altında kalmadan, siyasi baskının altında kalmadan karar alabilsin.
Bu arada Sayın Sadi Güven’in yaptığı bir açıklama var; diyor ki, “Fiziki tedbirlerin ötesinde seçimin kendi güvenliğiyle ilgili tedbirleri de aldık.” Güzel... “Vatandaş tüm sandıkların ıslak imzalı cetvelini görebilecek, hepsi var elimizde.” Bu da güzel... “Seçimin en önemli güvenlik kodlarından birisi bu.” Bu da güzel… Peki bugüne kadar, 1 Nisan’dan bugüne kadar Yüksek Seçim Kurulunun kendi internet sitesinde, bizim de baktığımız internet sitesinde 1 Nisan’dan itibaren Ekrem İmamoğlu seçilmiş görünüyor. 1 Nisan, 2 Nisan, 3 Nisan, 5 Nisan, 6 Nisan, 7 Nisan, 8 Nisan yapıldı. Efendim sayım yapacağız. Yapın sayımı. Geçersiz oyları sayacağız. Onu da yaptılar. Şimdi ne karar alacaklar? 38 ilçeyi yeniden sayalım diyorlar, bu gerekçeyle başvuruyorlar. 38 ilçeyi hangi gerekçeyle, niçin? “Efendim bir gariplik olduğunu düşünüyoruz...” Bir gariplik olduğunu düşünüyoruz ne demek! Islak imzalı tutanaklarda hakimlerin imzası var, AK Partili kardeşlerimizin imzası var, MHP’li kardeşlerimizin imzası var, İYİ Partililerin imzası var, CHP’lilerin imzası var, Saadetlilerin imzası var, herkesin imzası var. Islak imzalı tutanak alınmış, herkes görüyor o ıslak imzalı tutanağı. Şimdi eğer bu ıslak imzalı tutanaklar seçimin tapusu ise, demokrasinin tapusu ise, bizim de tek güvendiğimiz bu, şimdi ıslak imzalı tutanakları bir tarafa atalım biz yeniden seçim yapalım. Niçin! O zaman bu ıslak imzalı tutanakları niye tuttular? Ve bu ıslak imzalı tutanaklar tutulurken niye AK Partili kardeşlerimiz çıkıp da veya MHP’li kardeşlerimiz çıkıp da niçin şurada şunlar şunlar yapıldı, biz itiraz ediyoruz diye bir şerh düşmediler? Bir şerh düşmeleri lazım.
Ve bu süreçte en önemli nokta nedir? Adalet Bakanının ve İçişleri Bakanının ellerinin seçim çuvallarında olmasıdır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, AK Partinin Genel Başkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı oturup gizli bir toplantı yapıyorlar. Niçin? Niçin gizli bir toplantı yapıyorlar? Eğer seçimle ilgili bir toplantı ise bu zaten yaptığınız suç. Neden eskiden İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı seçimden önce istifa ederdi? Siyasi otorite yargının üzerine baskı kurmasın diye. Şimdi her türlü baskıyı kuruyorlar.
Benim Yüksek Seçim Kurulunun saygıdeğer yargıçlarından istediğim, elinizi vicdanınıza koyacaksınız, ıslak imzalı tutanakların tamamını önünüze koyacaksınız, elinizi vicdanınıza koyacaksınız ve oturup karar vereceksiniz. Yarın çocuklarınızın yüzüne bakacaksınız, diğer hakim arkadaşların yüzüne bakacaksınız. Seçim? Seçim yapıldı. Yukarıdan aşağıya sayıyorlar Ekrem İmamoğlu, aşağıdan yukarıya sayıyorlar Ekrem İmamoğlu, hadi bir daha sayalım yine Ekrem İmamoğlu, doğudan batıya sayalım Ekrem İmamoğlu, batıdan doğuya sayalım, o da Ekrem İmamoğlu. Niçin o zaman, hangi gerekçeyle 38 ilçede yeniden sayım? Niçin yeniden sayım? Bir makul gerekçe lazım.
O nedenle Yüksek Seçim Kurulunun saygıdeğer üyelerine büyük görev düşüyor. Bu görev bakın, bu görev sadece Türkiye için değil, bu olay bir CHP olayı, bir Saadet olayı, bir İYİ Parti olayı, bir AK Parti olayı değil. Bu olay bir demokrasi olayıdır. Olay artık bir Büyükşehir Belediye Başkanı seçilip seçilmeme olayı olmanın ötesine taşmıştır. Bu bir demokrasi olayıdır. Ya demokrasiden yana, demokrasinin kalıcılığından yana tavır alınacak ve karar verilecektir veya demokrasi yargıçlar eliyle katledilecektir. Bu kadar açık ve net söylüyorum.
En son bugün aldığımız veriler, onu da değerli basın mensuplarıyla paylaşayım. Sandıkların yüzde 92.30’u açıldı ve sayıldı. Saat 08.54 itibariyle YSK verilerine göre 15722 oyla Ekrem İmamoğlu yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş vaziyette. Ve dolayısıyla biz ekonomideki bu kadar büyük kırılmaların yaşandığı, içte ve dışarıda büyük sorunların yaşandığı bir Türkiye’nin bu seçim atmosferinden biran önce çıkmasını istiyoruz. Bu seçim atmosferinden çıkaracak olan da Yüksek Seçim Kuruludur ve kendilerini de göreve davet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum değerli basın mensupları.
Meral AKŞENER- Sayın Genel Başkandan sonra ben devam edersem eğer ben de bir başka alandan bakmak istiyorum. 1950’den itibaren çok partili sisteme geçiş, sandık güvenliğinin sağlanması, sandıkta milli iradenin tecellisinin sağlanması için bu ülkede 1950 yılından 2019’a kadar çeşitli aşamalarla bir birikim sağlandı. Ve Sayın Erdoğan’a, Sayın Cumhurbaşkanına buradan bir uyarıda bulunmak isterim. “Kendisi muhtar olamaz” denilmişti. Bu millet kendisini muhtar değil başbakan seçti. Başbakanlık yetmedi döndü Cumhurbaşkanı olacağım dedi, bu millet kendisini Cumhurbaşkanı seçti. Hepsi bu sandıktan çıktı. Sonra Cumhurbaşkanlığı yetmedi kendisini Başkan seçti, bu sandıktan çıktı. Milli iradeye saygısızlığı bu gazi ve aziz millet affetmez. Nasıl affetmez? Sandıkta cezasını vererek affetmez. Vesayet odaklarıyla, güç odaklarıyla, onlarla mücadele ede ede geldiğini iddia ettiği için bu aziz ve gazi milleti inandırdığı için bu aziz millet Sayın Erdoğan’ın arkasında durdu.
Bugün çok vahim bir iş olmaktadır o da şudur; biz kazanamıyorsak sandığın bir manası yoktur. Eğer vesayet sistemleriyle, güç odaklarıyla mücadele ettiğini, mücadele edeceğini iddia ederek yola çıkıp bu aziz milleti inandırmışsa Sayın Erdoğan bugün itibariyle İstanbul’dan çıkan sandık sonuçlarını kabul etmemekle milli iradeye, milletin iradesine ihanet etmektedir. Birinci uyarım budur.
Biz 80 ihtilalini görmüş, yaşamış bir nesiliz. Hatırlarsanız kendisini aynen an itibariyle Evren’e benzetmiş durumdayım. Evren Horoz Partisi denirdi, o zaman öyle hatırlanırdı MDP’ye oy istemişti gençler hatırlamaz, 12 Eylül’den sonra ve bu millet büyük bir olgunluk içinde onu dinledi Cumhurbaşkanıydı ve gitti rahmetli Özal’ı seçti, sadıkları patlattı. Ve herkes hatırlıyorum sonra Sayın rahmetli Özal’ın yakınlarından da dinlemişliğim var. Acaba Evren ne yapacak, yani bu seçim sonuçlarını kabul edecek mi endişelerinin tartışıldığı bir Türkiye ve Çankaya köşküne çıkan Başbakan Özal kendisine bu seçim sonuçları deklare edilmiş Yüksek Seçim Kurulu tarafından evet siz Başbakan seçildiniz denmiş bir Özal ve Cumhurbaşkanı yani Evren’i, yani darbenin başını ziyaret ettiği zaman son derece saygılı bir ifadeyle kendisine başarılar dilemiş bir Evren’den bahsediyoruz.
Yani bugün 15 bin oyu yetersiz bulan, seçim kazanabilmek için yetersiz bulan bir Sayın Erdoğan, Evren’i bir fersah ileriye taşımış bir Erdoğan’la karşı karşıyayız. Buradan kendisini uyarmak isterim, bu gidilen yol yol değil. 15 bin oy yeterli değil kazanmak için, halbuki ortağının deyimiyle bir oy fazlayla kazanılır, sandık onun için konur. Bu millet kendi iradesiyle alay edenin, kendisinin iradesini sorgulayanı ve tekrar vesayetle savaştığını iddia edip mücadele ettiğini iddia edip arkasında durduğu politikacıların kendi vesayetlerini oluşturmaya kalkıştığını gördüğü zaman gerçekten sandıkta sağlam bir tokat atar. Biz milletimize demiştik ki “Bu kibir abidelerinin dilini değiştirmek, tavrını değiştirmek için kulağını çekin.” Bu sefer o kulağı sandıkta koparır. 4 – 4,5 yıl sonra Sayın Erdoğan bu milletin tartısına geçecektir.
Dolayısıyla yani AK Parti kazanıncaya kadar seçim yenilenmesi ancak Güney Amerika ve Afrika diktatörlüklerinde olur. Bunun örnekleri mevcuttur. Bizim itirazlarımız reddedildi, Yunus Emre’de 21 oyla seçim kaybettik, aynı İstanbul’da uygulanan geçersiz oyları tekrar sayın dedik bizim bütün itirazlarımız bu konuda reddedildi, Saadet Partisine cevap bile verilemedi. CHP’nin çok az bir itirazına evet dendi, büyük çoğunluğuna hayır dendi. AK Partiden hangi itiraz varsa o kabul edildi.
Sayın Erdoğan’a bir uyarım daha var, bir çağrım daha var o da şudur, kibir abidesi olan teşkilatlarınız, gönlünü gökyüzüne çıkarmış arkadaşlarınız bedel ödeme korkusuyla çok heyecanlı görülüyor. Bu heyecanlı arkadaşlarınıza lütfen gem vurun. Türkiye eğer tersine bir durumla karşılaştığında demokrasi perdesini kapatır. Yüksek Seçim Kurulu Hakimlerine sesleniyorum, torunlarınızın ve çocuklarınızın yüzüne bakabilir halde olun. Hukukun, adaletin, kanunun dışına çıkmayın. Siz CHP, İYİ Parti ya da AK Partinin SKM ofisi değilsiniz. Siz seçim güvenliğini kontrol eden, tahkim eden, takip eden, ihlalleri ortadan kaldırmak için tedbir alan bir Yüksek Hukuk Kurumusunuz. Ve anlaşılıyor ki, bugün Sayın Erdoğan’ın Moskova’ya giderken sözlerini de izledik. Yani İstanbul’u kazanıncaya kadar seçimler tekrar tekrar olacak gibi bir talep aldık. Daha vahimi bir Adalet Bakanı hislerine göre bir problem var diyor his. Hukuk ve bilim buz gibi soğuktur. Veriye dayanır, belgeye dayanır, onun dışında hislere vs.lere gerek yoktur.
O nedenle Türkiye’nin bir an evvel normalleşmesi lazım. Bugün Genel Merkeze gelirken pek çok pankart gördüm “memleket hepimizin” deniliyor Sayın Erdoğan’ın da resmi var. Doğrudur memleket hepimizin, ama anlaşılıyor ki İstanbul sadece AK Partinin. Bunun sonraki aşamada bu milletin yani terlik bile yetmez kovalamak için size söyleyeyim. Sandıkta öyle bir ceza verir ki dün hep bunu yaptı, Evren’e yaptı, sonraki dönemlerde yaptı, ondan önce yaptı, Sayın Erdoğan her Mersin’e gittiğinde Arslanköy kadınlarını anlatır, gözlerini doldura doldura anlatır. Ama o gün o Arslanköy kadınlarının koyduğu tavrın sonucu rahmetli İnönü’nün seçim yasalarında aldığı tedbirlerdir. Ve o günün Demokrat Partisinin Genel Başkanı rahmetli Bayar’la oturup Türkiye’yi çok partili sistemin kurallarına uygun hale getirmeleridir. Yani 1946 nere, 2019 nere?
Dolayısıyla insanlarımızın rahatlaması lazım, artık bu işten vazgeçilmesi lazım ve Sayın İmamoğlu’nun 15 bin küsur oyunu beğenmemek gibi bir hak hiç kimsenin haddi de değildir hakkı da değildir böyle bir şey yok. Seçim sonuçlarına herkes saygı göstermek zorundadır ve bu çok büyük bir milletimizde travma yaratır. Sandıkta da zaman çok hızlı geçer, Sayın Erdoğan tartıya çıktığında nasıl bir sandık tokadı, 15 bin değil de nasıl bir sandık tokadı yiyeceğini geçmiş örnekleriyle kendisi de görür. Dolayısıyla ekonomiye odaklanılması lazım, Türkiye’nin normalleşmesi lazım, insanların nefes alması lazım ve bu kaotik durumdan Türkiye’nin çıkarılması lazım. Bu memleket hepimizinse Sayın Erdoğan da bu memleketin Cumhurbaşkanıysa, biz de düşman kuvvetler değiliz.
Dolayısıyla polisin, askerin, yargının bir terör örgütüne nasıl peşkeş çekildiğini bu ülkenin insanları ağlayarak izlediler, çaresizlik içinde izlediler. Ellerini yıkayıp çekildiler ve kendi aldıkları yanlış kararlar sebebiyle 15 Temmuz hain darbe kalkışması oldu. Bu gazi millet gitti köprüden, sokaktan bu devleti toparladı getirdi. Bunları bir hatırlatma olarak paylaşmak istiyorum aracılığınızla, umarım duyar.
Teşekkür ederim.
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024