06.10.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN "ESKİŞEHİR AYDINLANMA BULUŞMASI"NDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN "ESKİŞEHİR AYDINLANMA BULUŞMASI"NDA YAPTIĞI KONUŞMA (06 EKİM 2018)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Bir ülkede enflasyon aylık yüzde 6.30’a çıkmışsa, o ülkede kriz var demekti. ekonomik kriz var demektir. Merkez Bankası faizi Ocak’tan bu yana tam 3 kat arttırmışsa, o ülkede kriz var demektir. Şirketler konkordato ilan etmek için sıraya girmişse, o ülkede kriz var demektir. İnsanlar geçinemedikleri için intihar ediyorlarsa, kendilerini yakıyorlarsa, o ülkede kriz var demektir. Bir ülke kendisini yönetemiyor, gidip yabancı bir ülkeden bir şirketle, 'Biz kendimizi nasıl yönetmeliyiz' diye oturup anlaşma yapıyorsa o ülkede kriz değil, derin bir kriz var demektir.”
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, Yenikuşak Köy Enstitüleri Derneği’nin Eskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde düzenlediği “Eskişehir Aydınlanma Buluşması”nda yaptığı konuşma şöyle:
Efendim eğitim gibi çok önemli bir konuda sizlerle beraber aynı atmosferi yaşadığım için son derece mutluyum. Bir toplumu geleceğe taşıyacaksanız, bir topluma sınıf atlatacaksanız, bir toplumu çağdaş uygarlığa ulaştıracaksanız bunun bilinen tek yolu var o da eğitim. O nedenle aramızda eğitime bir ömür verenler ve eğitime gönül verenler var. Hem ömrünü eğitime verenleri, hem eğitime gönül verenleri saygıyla selamlıyorum.Sözlerime başlarken şehitlerimiz var, önceki gün Batman’da hayatını kaybeden şehitlerimiz var, onlara Allah’tan rahmet diliyorum. Bugün Jandarma Uzman Çavuş Neşet Gök’ü, ailesini ziyaret ettik, başsağlığı dileklerimizi ilettik. Gazilerimiz var, yaralılarımız var; ölenlere Allah’tan rahmet gazilerimize ise şifalar diliyoruz.
KÖY ENSTİTÜLERİNDE YETİŞENLER, BU TOPLUMA ÇOK BÜYÜK HİZMETLER VERDİ
Değerli arkadaşlarım, Köy Enstitüleri konusu bizim tarihimizde gerçekten de eğitim dendiği zaman ilk akla gelen kurumsal yapı. Bizim Köy Enstitüleri modelimiz, gelişmiş pek çok ülkenin model olarak aldığı bir yöntem. Ama maalesef üzülerek ifade edelim, bu yeteri kadar-belli bir zaman dilimi içinde bile olsa- yeteri kadar değerlendirilemedi, bir süre sonra kapatıldı. Ama Köy Enstitülerinde yetişenler, bu topluma çok ama çok büyük hizmetler verdiler. Onlar, hemen hemen hayatın her alanında önemli görevler üstlendiler. Kimi eğitici olarak, kimi sanatın bütün dallarında görev alarak Türkiye’yi çağdaşlaşmaya, çağdaş uygarlığa ulaştırma konusunda olağanüstü çabalar harcadılar. Eğitim konusunda şu olacak, bu olacak demiyorum, burada eğiticiler var, eğitimciler gelecekler anlatacaklar size. Bir politikacının eğitim konusuna bu bağlamda detayına girmesi doğru olmaz. Ama şu var, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak şunu gayet rahatlıkla ifade edebilirim, nerede bir eğitim sorunu varsa, o sorunu çözmek için eğiticilerle beraber olmak bizim görevimizdir ve onlara her türlü desteği vermek bizim görevimizdir.
EĞİTİMDE GELDİĞİMİZ NOKTA BİR FELAKET TABLOSU
Daha önce ifade etmiştim “Türkiye’nin 5 temel sorunu var” diye. Dış politika, hala sorun olmaya devam ediyor ve derinleşerek devam ediyor. Ekonomi; yaşadığımız ekonomiyi hepimiz görüyorsunuz ki bunu söylediğimiz zaman henüz daha kriz ortada yoktu. Toplumsal barışımız; hala Türkiye’de toplumsal barışı sağlayamadık, hala kitleler ötekileştirilerek ve kutuplaştırılarak bir yere götürülüyor. Demokrasi ve hukuk devleti dördüncü temel sorunumuz. Demokrasi ve hukuk devletinde ilk dillendirdiğimizden bu yana hala geri adım atmaya devam ediyoruz ve beşinci temel sorunumuz eğitim demiştik. Eğer eğimi bir sorun yumağı haline getirirseniz Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştıramazsınız. Bugün eğitim tam anlamıyla bir sorun yumağıdır, tam anlamıyla. Bütün bileşenleriyle beraber bir araya gelip bu sorunu çözmek ise hepimizin ortak görevi olmak zorundadır. Biz buna hazırız. Her ortamda ve her yerde eğiticilerin, eğitimin var olan sorunlarını çözmek istiyoruz. Kitaplar yazıldı, raporlar yazıldı. Aslında sorunlar bilinmiyor değil, bilinen bütün sorunları çözmek için birlikteliğe ihtiyacımız var. Sorunu bilen, sağlıklı teşhis koyan ve çözecek olanları iktidara taşıma gibi bir yükümlülüğümüz var. Bu yükümlülüğü özellikle aydınların ve Türkiye’nin geleceğini düşünenlerin iyi bilmesi gerekiyor. Kısır tartışmaların ötesinde, Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırmak için eğitimin ne denli önemli olduğunu herkese ve toplumun her kesimine aktarmamız gerekiyor. Bugün bütün anneler ve bütün babalar çocuklarının iyi bir eğitim almasını istiyorlar, ama eğitimde geldiğimiz nokta bir felaket tablosu değerli arkadaşlarım. Sadece 2017 yılında 1 milyon 897 bin çocuğumuz okullaşamadı. 1 milyon 897 bin çocuğumuz-resmi rakam-okullaşamadı. Az rakam değil. Oysa her çocuğumuz ülkemiz için son derece değerlidir ve bunu yapmak zorundayız.
ESKİŞEHİR, ÇÖLDEKİ BİR VAHA GİBİ
Değerli arkadaşlarım, eğitim konusunda çok şeyler söylenecek. Eskişehir’e her geldiğimde emin olun Eskişehir’in sokaklarını gezerken, parklarını gezerken büyük bir memnuniyetle ayrılıyorum. Bursa’yla Ankara arasında Eskişehir’i çöldeki bir vaha gibi tanımlıyorum. Genelde sık sık bunu kullanırım. Nehri tertemiz, yeşillikler var, yeşil alanlar var, kütüphaneler var, sanat eserleri var, insanlar sokaklarda, caddelerde rahat huzur içinde gezebiliyorlar. Dolayısıyla Eskişehir’i sadece Orta Anadolu’nun, sadece Türkiye’nin değil dünyanın bir markası haline getiren hocamız aramızda, kendisine yürekten teşekkür ediyorum. Eskişehir’e büyük hizmetleri var hocamın. O nedenle diyoruz, hocam Eskişehir size teslim diyoruz. Üniversiteyi üniversite yaptı, kenti kent yaptı, bilimi, bilgiyi hemen hemen herkesin rahatlıkla ulaşabileceği bir ilgi alanı haline getirdi. Anadolu Üniversitesi içerisinde Osmangazi Üniversitesi, Afyon’daki Kocatepe Üniversitesi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Bilecik Üniversitesi, Açık Öğretim Üniversitesi ve Eskişehir Teknoloji Üniversitesinin kaynağını yeşertip büyüten hocamızdır. Dolayısıyla hocamız bu konuda Eskişehir’e ve Türkiye’nin eğitim sistemine en önemli katkılarda bulunan bir kişidir. Bu arada Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyelerimizi de şükranla anmak istiyorum. Her iki belediyemiz de ellerinden gelen bütün çabaları gösteriyorlar. Kültür, sanat etkinlikleri, parklar, müzelerle beraber Eskişehir çöldeki bir vaha gibi duruyor. Eskiden Bursa’ya yeşil Bursa denirdi şimdi Bursa’nın unvanı beton Bursa. Yeşil Bursa neresi? Eskiyle yeşili kaynaştıran, kültürüyle kaynaştıran Eskişehir. Adı eski, ama yepyeni güzel bir kent Eskişehir. O açıdan Eskişehir’in bir kültür kenti haline dönüşmesine büyük katkılar veren başta hocam olmak üzere bütün Belediye Başkanlarıma şükranlarımı sunuyorum.
KENDİSİNİ YALANLAYAN BİR ADAMA BEN NE SÖYLEYEYİM
Değerli arkadaşlarım, eğitim konusu üzerinde aslında notlar vardı, biraz daha ayrıntılara girecektim, ama bugün farklı bir gelişme oldu. Erdoğan, AK Partinin Genel Başkanı Erdoğan Kızılcahamam’da konuştu, bir sürü laflar... Kim olabilir hedefi? Doğal olarak benim, başka bir hedefi yok ki zaten. Benim için diyor ki, Kızılcahamam’da konuşurken diyor ki, “Kriz diyor. Ya Türkiye’de bir defa kriz yok” diyor, “Ekonomiyi öğren…” Ben ekonomiyi öğreneceğim, Türkiye’de krizin olmadığını ondan öğrenmiş olacağım. Ama şu Allah’ın hikmetine bakın, 16 dakika önce de aynı Erdoğan şunu söylüyor, 16 dakika önce, “Özel sektörümüzün bu krizi fırsata çevirecek maharete sahip olduğuna inanıyorum.” Yani kendi içinde kendisini yalanlayan bir adama Allah aşkına ben ne deyim, ne söyleyeyim ben bu adama? Tabi şunu kabul etmek lazım, düşünerek bunları ifade edemiyor Sayın Erdoğan. O biliyorsunuz prompter var, cama metinler geliyor, o metinleri okuyor. Aslında o metinlerin ne anlama geldiğini de bilmiyor. Bilse zaten bu çelişkiye düşmez. En azından ya getirin arkadaşlar şu metni bir göreyim, bu metin içinde çelişki var mı, yok mu diye sorabilir, ama onu bile sormuyor.
VATANDAŞIN MUTFAĞINDA YANGIN VAR
Ama ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Türkiye’de bir ekonomik kriz var. Bunun için öyle uzun uzun ekonomi fakültelerini okumaya gerek yok. Öyle uzun uzun doktora yapmak falan, ona da gerek yok. Ekonomide kriz var mı, yok mu mutfağa bakacaksın. Kimin? Vatandaşın mutfağına bakacaksın. Vatandaşın mutfağında yangın var ve sen diyorsun kriz yok. Sarayda kriz yok doğrudur. Sarayda bir milimlik bile kriz yok, ekonomik kriz yok. Ama vatandaşın mutfağı yanıyor.
Bakın şimdi kriz var mı yok mu değerli arkadaşlar? Diyor ki, “Her kriz beraberinde birçok fırsatı da doğurur” diyor. Hani “kriz yok” dedi ya, kendi kendisini yalanlıyor. “Her kriz beraberinde birçok fırsatı da doğurur...” Son derece doğru bir laf. Neden? Dolarla ihale alanlar için büyük bir fırsat. Dolarla ihale aldılar. Dolarla ihaleyi alırken dolar 3 liraydı, şimdi dolar 6 lira. Ne oldu? Oturduğu yerde yüzde 100 kazandı, fırsata çevirdi, doğruyu söylüyor. Dolarla köprü geçişleri fiyatları var, biliyorsunuz oto yollar, köprüler, tüp geçitler dolar endeksli, onlar da köşeyi döndüler, dolar yükseldikçe onlar da daha fazla para alıyorlar. Kimden? Vatandaştan. Sadece o mu? Hayır. Dolarla garanti verilenler var. Ne kadar değeri? 123 milyar dolar. Bunlarında keyfi yerinde, bunlarda krizi fırsata çevirdiler, bunlarında bir sorunu yok ki. Efendim diyor ki, “Biz yurtdışına gidiyoruz yatırımcıyı çekmek için...” Tamamen palavra, tamamen. Hangi yatırımcı gelecek? Yatırımcının Türkiye’ye gelmesi için bu işin abecesinin birinci kuralıdır, senin ülkende demokrasi varsa, senin ülkende can ve mal güvenliği varsa, zaten insanlar gelir. Ama senin ülkende can ve mal güvenliği yoksa, hiç kimse gelmez. Peki niye gidiyorlar? Borç para dilenmek için Washington’a gidiyorlar, New York’a gidiyorlar, Berlin’e gidiyorlar, her yere gidiyorlar, Londra’ya gidiyorlar. Bize para verin ne olursunuz, çünkü dolar çıkıyor, doların ateşini düşürmemiz lazım diyorlar.
ENFLASYON AYLIK YÜZDE 6.30’A ÇIKMIŞSA, EKONOMİK KRİZ VAR DEMEKTİR
Değerli arkadaşlarım, kriz var mı, yok mu? Bakın; bir ülkede milli para, yani Türk lirası, dolar karşısında, yani yabancı para karşısında kısa sürede yüzde 40 değer kaybediyorsa, o ülkede kriz var demektir. Bunun için ekonomi profesörü olmaya gerek yok. Gerçi Yakup Hoca burada ama. Efendim bir ülkede enflasyon aylık yüzde 6.30’a çıkmışsa, üretici fiyatlarında yüzde 46.2 olmuşsa o ülkede kriz var demektir, ekonomik kriz var demektir. Merkez Bankası faizi Ocak’tan bu yana tam 3 kat arttırmışsa o ülkede kriz var demektir. Şirketler konkordato ilan etmek için sıraya girmişse o ülkede kriz var demektir. İnsanlar geçinemedikleri için intihar ediyorlarsa, kendilerini yakıyorlarsa o ülkede kriz var demektir. Şimdi eğer bir ülke kendisini yönetemiyor ve gidip yabancı bir ülkeden bir şirketle, ‘biz kendimizi nasıl yönetmeliyiz’ diye oturup anlaşma yapıyorsa, o ülkede kriz değil, derin bir kriz var demektir. Çünkü devletteki bütün liyakatlik kadrolar tasfiye edilmiştir ve görüş alınacak adam bile yoktur. Kriz yok diyor, ne demek kriz yok? Krizin göbeğindeyiz, ama henüz başındayız. Daha krizi vatandaş tam hissetmedi. Yarın doğalgaz gelecek, elektrik fiyatları gelecek. Çarşı pazara daha tam yansımadı. Yansıyacak; kriz var mı, yok mu o zaman göreceğiz. Bütün bunları dış güçlere bağlıyordu beyefendi, Recep Bey, bunları efendim dış güçler yapıyor. E sen ne yapıyorsun? Dış güçlerle Türkiye’yi oynanacak konuma kim getirdi? Bu ülkeyi kim yönetiyor, sen mi yönetiyorsun, dış güçler mi yönetiyor? Dış güçler yönetiyorsa düş milletin yakasından kardeşim. Sen yönetiyorsan ülkeyi dış güçlere teslim etme kardeşim. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyoruz.
DAMAT KOLTUĞUNDA KALACAK MI, KALMAYACAK MI?
Vatandaşı kandırmak için 50 dereden su, bir sürü laf söylüyorlar. Efendim bu dış güçler, e ne olmuş? Bayrağımıza ve ezanımıza bunlar saldırıyorlar. Gidip McKinsey’le anlaşmayı ben mi yaptım? Bayrağına ve ezanına saldıran adamlarla oturup anlaşmayı sen yapmadın mı ve bu anlaşmayı imzalarken yüzün kızarmadı mı senin? Şimdi diyor ki, “Bütün bakan arkadaşlarımı çağırdım, söyledim fikri danışmanlık hizmeti almayacaksınız.” 10 soru sordum kendisine, cevap ver dedim bu 10 soruya. Aldı okudu ama hazmedemiyor, cevap da veremiyor ve sözleşmeyi iptal etmek zorunda kaldı. Ama bir sorum daha var, o sözleşmenin altına imza atan damat koltuğunda kalacak mı, kalmayacak mı? Ayrıca bu sözleşmeyi kaça yaptınız, kaç dolara yaptınız, kaç milyon dolar ödeyecektiniz buraya?
BENİM DERDİM, SOKAKTAKİ VATANDAŞIN DERDİDİR
Değerli arkadaşlarım, tazminat davalarıyla ilgili de “Kılıçdaroğlu’na tazminat davaları açtım çok paralar aldım” diyor. Bakın değerli arkadaşlar, benim davalarımın görüşüldüğü üç mahkemenin hakimini görevden aldılar, üç tane militan hakim tayin ettiler oraya. Üç hakimi görevden aldılar, üç militan hakimi tayin ettiler oraya. Onlar da tazminata mahkum ettiler. Ama bu daha yolun başındayız. Götüreceğim sonuna kadar. Şu ana kadar açılan tazminat davalarından sadece birisini kaybettim, o da Anayasa Mahkemesine avukat zamanında başvurmadığı için. Onu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdüm. Bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim, açılan bütün tazminat davlarını kazandım. Baştan onlar, militan hakimler aleyhime karar veriyor, ben onu biliyorum. Ama sözüm söz, o hakimlerden de hesap soracağım. Onlarında kaçacak yeri olmayacak. Adaleti, hakkı ve hukuku her ortamda savunacağım, her ortamda. Militan hakim tayin edeceksin, benim dosyalarımı oraya düşüreceksin o hakim oturacak bizim avukatın savunmasını bile dinlemeden, delilleri bile toplamadan dünyanın para cezası kesecek. İstediğin kadar para cezası kes, istediğin kadar senin hakimlerin benim aleyhime karar versinler, bir adım yolumdan dönersem namerdim, bir adım. Hiçbir zaman kişisel çıkar peşinde olmadım. Benim derdim, sokaktaki vatandaşın derdidir. Geçinemiyorsa, o benim derdimdir. Çocuğunu okula gönderemiyorsa, o benim derdimdir. Pantolon alamadığı için intihar ediyorsa, o benim derdimdir. İşsizim diye aylardır, yıllardır geziyor ve sonunda kendisini yakmak şeklinde kamuoyuna tanıtmak istiyorsa, o işçinin derdi benim de derdimdir. Ben onların derdini her ortamda dile getiririm.  
HALA CEVABINI ALAMADIM, HANGİ ŞİRKETİ 15 MİLYON DOLARA SATTIN?
Man Adası, bütün belgeler doğrudur ve orijinal belgeler savcıya teslim edilmiştir. Ama hiçbir belge sahte olmamasına karşın tazminat davasına mahkum edildi. Hesabını soracağım hepsinin, sonuna kadar soracağım. Hala cevabını alamadığım 15 milyon dolarlık para var, şirketi sattık diyor, hangi şirketi 15 milyon dolara sattın, hangi şirketi? Cevabını alamadık daha, ama soracağız, sormaya da devam edeceğim. Hakime diyoruz bunu sor, hakim korkudan soramıyor.
HAKİMLERE NASIL TALİMAT VERDİKLERİNİ GAYET İYİ BİLİYORUM
Ayrıca bir şey daha söyleyeyim, özellikle avukat arkadaşlar bilirler. Davaları genelde bilgisayar dağıtır, açarsınız bir dava hangi mahkemeye düşeceğini bilmezsiniz. Ama benim davalarımın hangi mahkemeye düşeceğini herkes biliyor. Üç mahkeme var, üç mahkemeden birisine düşüyor. Ben bunu da gayet iyi biliyorum. Onların avukatlarını da gayet iyi biliyorum. Hakimlere nasıl talimat verdiklerini de gayet iyi biliyorum. Bu davaların tamamını kazanacağım, hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın kazanacağım.
81 MİLYON ADINA BİR SORUYA CEVAP BEKLİYORUM: BU SARAYI KAÇA MAL ETTİN?
Efendim “SSK’yı batırdın” demiş gene bugün. Ben Cumhurbaşkanlığı yapmadım, Başbakanlık yapmadım, bakanlık yapmadım, parlamentonun yetkilerine sahip değilim, bir kurumda Genel Müdürlük yaptım. Açığımı bulmak için tam 10 yıl bir müfettiş ordusu görevlendirdiler acaba Kılıçdaroğlu’nun açığını bulabilir miyiz? Bulamazsın kardeşim, bulamadın nitekim, bulamazsın! Neden bulamazsın? Çünkü Kılıçdaroğlu kul hakkı yemez, senin gibi haram yemez, senin gibi milletin malına göz koymaz. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Daha arkası gelecek. Salı günü grupta daha arkası gelecek. Külliye açıldığından bu yana ben iftira ediyormuşum. Kime? Bay Recep’e iftira ediyormuşum. Ya ne iftirası? Sana bir soru sordum, adam gibi bir soru sordum. Bu külliyeyi kaça yaptın? Öyle ya kendi cebinden mi yaptın? Hayır. Kimin cebinden? Milletin ödediği vergilerle yaptın, milletin de bunu öğrenmeye hakkı var. Kaça yaptın sen bu külliyeyi? Açıklamıyor. “Efendim altın klozet varmış, Kılıçdaroğlu bunu da doğru söylemiyor” diyor. Saraya bir sefer geldim, 15 Temmuz’dan sonra, klozete gitmedim, tuvalete gitmedim yani; sen her gün gidiyorsun, altın mıdır, gümüş müdür, pırlanta mıdır sen daha iyi bilirsin. Ama ben senden 81 milyon adına bir soruya cevap bekliyorum. Bu sarayı kaça mal ettin? Ve ben bunu söylerken Ebu Zer dediğimiz İslam tarihinin çok önemli bir isminin söylediği sözü de gerekçe gösterdim.
Değerli arkadaşlarım, bir sahabedir Ebu Zer, makamı Adıyaman’dadır. Muaviye’nin yaptığı saray üzerine çıkıp Muaviye’ye şunu söylemiştir, “Kendi paranla yaptıysan israftır, halkın parasıyla yaptırdıysan ihanettir ve haramdır. Ben de söylüyorum, haram olan bir yerde oturuyorsun. İsrafın da ötesinde. Millete sor bakayım ya, milleti bir dinle bakayım. “Ben burada rahat, huzur içindeyim” diyorsun, evet rahat huzur içindesin. “Kriz yok” diyorsun, eyvallah kriz yok. Mutfakta kriz var mı, sarayın mutfağında? Her şey var, orada kriz yok ki. Çünkü cebinden çıkan 5 kuruş yok. Elektrik parası yok, su parası yok. Doğalgaz parası yok, uçak parası yok, gemi parası yok, her şey bedava. Bakıyor, soruyor Emine Hanım’a bizim mutfakta kriz var mı? Emine Hanım diyor ki yok çok şükür her şey var diyor. Ne istediysek gelir diyor. Kriz yok orada. Kriz nerede? Ayşe teyzenin mutfağında kriz var, o geçinemiyor. Peki Ayşe teyzeyi kim dinliyor? Biz dinliyoruz, onlar dinlemiyorlar.
Benim takdir ettiğim Erdoğan kimdi politikacı olarak? Benim takdir ettiğim Erdoğan seçimden sonra gelip Keçiören’de bir dairede oturan Erdoğan’dı, sarayda oturan Erdoğan değil. Sarayda oturduğu andan itibaren, Erdoğan artık bildiğimiz Erdoğan değildir. Halkın sırtına binen, ağzındaki lokmayı yiyendir Erdoğan, harama alışkın olandır Erdoğan, o noktaya gelmiştir. Biliyorum bunun için de tazminat davası açacak. Aç kardeşim aç, istediğin kadar aç. Ben fitil fitil yediğiniz her haram lokmayı burnunuzdan getirmek için her türlü çabayı göstereceğim.
Tabi sarayda kriz yok, ama saraydan beslenenler var, onlarda da kriz yok. Kim saraydan beslenenler? Dolarla ihale alanlar; onlarda kriz diye bir sorun yok, dolar ne kadar çıkarsa onların karı o kadar artıyor. Yol parasını dolara endeksleyenler; onlarda da bir kriz yok, ne kadar çok dolar yükselirse Türk lirası karşısında, o kadar fazla gelirleri var bunların. Bunlarda herhangi bir sorun yok. Kriz vatandaşın mutfağında var, elektriğinde, doğalgazında var. Beyefendi oturuyor. Nerede? Yazlık sarayda. Nerede? Kışlık sarayda. Nerede? Uçan sarayda.
SENDE HAYSİYET, ONUR, ŞEREF VARSA KATAR UÇAĞINI DA İADE EDERSİN
Salı günü demiştim ki, “Sende vicdan, ahlak, haysiyet, onur varsa bu sözleşmeyi iptal edersin, Katar’ın hibe ettiği uçağı da iade edersin.” Bir bölümünü yaptı. Şimdi kendisine çok açık ve net söylüyorum, sende haysiyet, sende onur, sende şeref varsa Katar uçağını da aynen iade edersin. Bir ülkeden hibe uçak alıp ona biniyorsan, o ülkeye gebesin kardeşim sen. Katar Türkiye’yi seviyorsa, gelsin her tarafta üniversite öğrencilerine yurt yapsın. Katar Türkiye’yi çok seviyorsa, gelsin Türkiye’de fabrikalar kursun. Neden sana hibe uçak, hangi gerekçeyle hibe uçak? Türkiye’nin onuruyla oynamaktır bu, Türkiye’nin gururuyla oynamaktır bu. Bir daha söylüyorum namus sahibiysen, şeref sahibiysen, haysiyet sahibiysen o uçağı da götürür Katar şeyhine aynen iade edersin. Biz bunu kabul etmiyoruz dersin.
BİZİ ELEŞTİRMELERİ İÇİN NAMUSLU, DÜRÜST, AHLAKLI OLMALARI LAZIM
Asıl söyleyeceklerimi Salı gününe bırakıyorum. Bugün söyledikleri için bu kadar yeter. Ben her zaman ve her yerde haklıdan yana oldum, doğrudan yana oldum, adaletten yana oldum, haktan yana oldum, hukuktan yana oldum. Birisinin burnu kanasa ondan yana oldum. Şehitlerden yana oldum, gazilerden yana oldum, kadın – erkek eşitliğinden yana oldum, demokrasiden yana oldum, hukukun üstünlüğünden yana oldum, gençlerimizden yana oldum. Hiçbir zaman hiç kimseyi ötekileştirmedim. Harcanan her kuruşun hesabının verilmesinden yana oldum. Bizi eleştirmeleri için namuslu olmaları lazım, dürüst olmaları lazım, ahlaklı olmaları lazım. Bizi ancak böyle eleştirebilirler. Onun dışında bizi eleştiremezler.
OKULLAR BİR PARTİNİN SİYASİ MİLİTAN YETİŞTİRME KURUMLARI OLMAMALIDIR
Eğitim, eğitimle bir toplumu ileriye de götürebilirsiniz, eğitimle bir toplumu geriye de götürebilirsiniz. Şu anda izlenen eğitim politikası Türkiye’nin geriye gidişine yöneliktir. İleriye taşıyan bir eğitim sistemi yok. Hiçbir anne ve baba çocuğunun eğitim sisteminden memnun değil. İzledikleri eğitim politikasının özü de şu, biz kendimize nasıl yeni militanlar yetiştiririz, eğiterek yeni militanlar yetiştiririz? Okullar bir partinin siyasi militan yetiştirmek için kurumları olmamalıdır. Okullar çağdaş eğitim vermelidir, sorgulayan bir eğitim olması lazım, soru soran bir eğitim olması lazım, analitik düşünce olması lazım. Eğer bir çocuğumuz soru sormuyorsa, o eğitim verimli bir eğitim değildir. Eğer bir çocuğumuz itiraz etmiyorsa, orada bir sorunumuz var demektir. O açıdan bu toplantının değeri çok önemli, bu toplantı çok değerli bir toplantı. Birbirinden değerli hocalarımız var, eğitimcilerimiz var, düşüncelerini açıklayacaklar. Bizim düşünce dünyamızın zenginleşmesine katkıda bulanacaklar. O nedenle yıllarını eğitime harcayan, Türkiye’nin geleceği ve umudu olan hocalarımızı şükranla anmak da benim görevlerimden birisidir.
Hepinize şükran borçluyum, teşekkür ediyorum, tabi bu toplantıyı düzenleyen değerli hocamıza da.