05.11.2020

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, KARAR TV’DE “GÜNDEM ÖZEL” CANLI YAYINA KATILDI (04 KASIM 2020)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV’de “Gündem Özel” canlı yayınında, Gazeteciler Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:


Elif ÇAKIR- Karar TV ekranlarından hepinize hayırlı günler diliyorum. “Gündem Özel” programıyla karşınızdayız. Ben Elif Çakır, Taha Akyol’la birlikte CHP Ankara Genel Merkezden gerçekleştiriyoruz yayınımızı. Programımızın konuğu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim teşekkür ederim. Sizler de hoş geldiniz.
Elif ÇAKIR- Hoş bulduk çok teşekkürler. Bu kez programımızın sadece tek konuyla sınırlı bir gündemi yok. İç siyaseti konuşacağız, dış politikayı, Amerika seçimlerini, İzmir depremini yani geçen sefer olduğu gibi sadece ekonomiyle sınırlı tutmayacağız bu kez. “Liderler Konuşuyor” programının ilk konuğu sizdiniz, sizinle başlatmıştık programımızı ve o programdan sonra sizin selamınızı diğer liderlere götürmüştük. İsterseniz İzmir depremiyle başlayalım. Deprem bu kez İzmir’i vurdu. İzmir’de arama kurtarma çalışmaları bitti. Şu anda 114 canımızı kaybettik. Ben bunun üzerinden, siz dün CHP grup toplantısında bir konuşma yaptınız ve çok tartışıldı bir sözünüz, Suriyeli mültecilerle depremzede mukayesesi yaptınız. Dediniz ki, “İmar affı uygulamasıyla gelen yine bu risk taşıyan yerlerdeki binaların yenilenmesinde kullanılacak 24 milyar lira para, nerede bu para bilmiyoruz. Ama Suriyelilere gelince para çok, 50 milyar dolar para harcadılar. Bizim insanımızda kendi evinde tabutlukta depremi bekliyor. Deprem olacak, biz de öleceğiz, iktidar bunu duymuyor” dediniz.
Ben şunu sormak istiyorum. Bu Suriyeli mülteciler… Yani siz mülteci karşıtı mısınız? Yani neden mesele Suriyeli mültecilerle depremzede mukayesesi yaptınız? Bu çünkü çok tartışıldı. Bunu biraz anlatır mısınız, orada ne demek istediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İzlenen dış politikanın Türkiye’ye çıkardığı fatura. Bu izlenen dış politika yanlış, o yanlışın ortaya çıkardığı bir fatura var, 50 milyar dolar para harcadık. Suriye’yle çok iyi geçinerek, 50 milyar dolarla kendi ülkemizde bütün bu yaraları sarabilirdik. Dolayısıyla yapılan her hatanın topluma bir maliyeti var. O maliyete dikkat çekmek istedim aslında. Elbette mülteci var yani sonuçta yapacağımız fazla bir şey yok. Bunlar aç ve açıkta kalacak değiller, bunlara bakmak zorundayız. Ama biz dünyayla olan ilişkilerimizi de kopardığımız için oradan da beklediğimiz yardımlar gelmedi. Ama Suriye’yle süratli bir şekilde tekrar barışıp, tekrar bunları kendi ülkelerine göndermemiz gerekiyor.
Bakın Elif Hanım, ben Avrupa Birliği’ne gittiğimde bana Suriyeli mültecileri sordular. Dedim ki, “Suriye’de iç savaş olduğunda, insanlar birbirini öldürdüğünde siz hepiniz seyrettiniz. Sizin büyük sorumluluğunuz var. Sonra buradan mülteciler geldi ve bunlar size de gelmek istediler Avrupa’ya da. Siz o zaman uyandınız ve dediniz ki ‘vay efendim nasıl olurda mülteciler buraya gelir’, kapıları kapattınız. Sizin sorumluluğunuz çok daha büyük. Nasıl önlenecek bu? Suriye’de iç barışı sağlayacaksınız, devreye gireceksiniz. Bu yetmez Ayrıca Suriye’nin yeniden onarımı için elinizi cebinize atacaksınız. Suriye’yi yeniden inşa edeceksiniz; yolunu, köprüsünü, hastanesini, okulunu yapacaksınız, sonra biz hep beraber diyeceğiz ki Suriyelilere; ‘bakın yolunuzu yaptık, evinizi yaptık, köprünüzü yaptık, okulunuzu yaptık, hastanenizi yaptık, kendi ülkenize gidin.’ Ki yüzde yüzü yine gitmeyecektir. Ama bunu yapmamız gerekir.” Belki hani bu gerçeği hani deniyor ya Türkiye’de para yok para olmadığı için de biz bunları yapamıyoruz. Aslında Türkiye’de para var, yeterli kaynak var ama bu kaynaklar yerli yerinde kullanılmıyor.
Elif ÇAKIR- Mülteci karşıtlığı değil diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Zaten karşı olsak ne olacak? Yani şöyle, bir insan hayatını kurtarmak için, kendisinin, ailesinin hayatını kurtarmak için başka bir yere sığınırsa zaten bizim geleneğimizde de onu kapının dışında tutma imkanı yok, yani onu her halükarda alacaksınız. Mülteciler gelmiş, eyvallah geldiler, onlara kötü davranalım, şunu yapalım, bunu yapalım diye özel bir karşıtlığım zaten insani olarak da olmaz.
Elif ÇAKIR- İzmir Belediyesi sizde, CHP’li. Belediye depremzedelerle ilgili neler yapacak, bir planlamanız var mı? CHP bu konuda neler yapacak; bir planlama, bir strateji, yol haritası belirlediniz mi, neler yapılacak orada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Depremden sonra hemen gittim oraya zaten. Milletvekili arkadaşlarımız da oradaydı, bir Grup Başkanvekilimiz bütün organizasyonu gerçekleştirdi milletvekilleri olarak ama Belediye Başkanımız da diğer Belediye Başkanlarıyla beraber bir araya gelerek strateji belirlediler. Bugün geldiğimiz nokta şu, ben şöyle bir özet vereyim size izin verirseniz. 172 hanenin bulunduğu binalar çöktü, 172 hane vardı çöken bu binalarda, can kayıplarının en yüksek olduğu binalarda, çöktü. 356 hanenin de bulunduğu apartman oturulamayacak durumda. Yani toplam 528 hane… Kendi evlerine ya da oturdukları dairelere yerleşme imkanları yok bunların. Büyükşehir Belediye Başkanımıza söyledim bu 528 hanenin her birisine tek tek konut bulacaksınız. Bir kısmı İzmir Büyükşehir Belediyesinin konutları var, yanlış hatırlamıyorsam sayı 130 civarında, buraya yerleştirilecekler. Artı 528’in geriye kalan kısmına da İzmir’de kiralık yer bulacaklar ve birer yıl süreyle bunların kiralarının tamamı Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacak. Bu yetmiyor, ayrıca bu evleri yıkılan veya oturulamaz duruma gelen yani yıkılmak zorunda olan dairelerin bulunduğu apartmanlarda oturan haneler yeni yerlerine taşındıklarında, bunlara yeni yer bulunduğunda, bunların buzdolabı, çamaşır makinası gibi bütün ihtiyaçları da karşılanacak. Bu konuda Büyükşehir Belediye Başkanımız kamuoyuna bir açıklama yapacak. Dolayısıyla hiç kimse kendisini aç, açıkta ve yalnız hissetmeyecek. Bir taraftan açılan bir kampanya var, bir taraftan da tabi şunu da söylemek gerekiyor; beyaz eşya üreticileri eğer Büyükşehir Belediyesinin konutlarında sağlanan imkanların bir kısmını, diğer konutlara yerleştirilen yani İzmir’deki değişik yerlere yerleştirilen afetzedeler varsa bunların da eğer beyaz eşya ihtiyaçlarını karşılarlarsa çok mutlu oluruz.
528 hanenin hem bir yıllık kiraları ödenecek, hem buzdolabı, çamaşır makinası bütün bunların hepsi sağlanacak. Bu konuda kararlı Büyükşehir Belediye Başkanımız.
Taha AKYOL- Ben Amerikan seçimlerini sormak isterim. Bir sosyal demokrat lidersiniz. Amerika’daki kutuplaşmayı nasıl yorumladığınızı çok merak ediyorum. Sahiller Biden’e oy verdiler, Demokrat Partiye. Coğrafi olarak iç bölgeler ve Meksika’ya yakın güney bölgeler de Trump’a oy verdiler. Trump sağ popülizm diye tarif edilen bir zemine dayanıyor, konuşmaları öyle. Kurumlardan ziyade şahsi olarak da öyle yönetiyor. Buna karşılık demokratlar, Biden, Amerikan solu… Amerikan solu nasıl olur? Piyasa ekonomisi, kapitalizm ama insan hakları falan gibi konularda daha yumuşak politikalar izliyorlar. Siz bu kutuplaşmayı nasıl yorumluyorsunuz? Yani popülizm hakkındaki görüşleriniz ne? Bir de hangisinin kazanacağı daha kesinleşmedi ama Biden’in kazanması Türkiye’yi nasıl etkiler? Daha büyük ihtimal gibi gözüken Trump’ın kazanması Türkiye’yi nasıl etkiler?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha Bey, gazeteci olarak sizler nasıl büyük bir dikkatle izliyorsanız seçimleri, aslında siyasetçi olarak bizler de büyük bir dikkatle izliyoruz. Orada bir temsilcimiz var Washington’da, temsilcimiz belli aralıklarla arayıp bana bilgi veriyor. Elbette Trump’ın da, Biden’in de kendine göre özellikleri var. Trump’ın belli bir dönem yaptığı devlet başkanlığı var ve o devlet başkanlığı süreci Amerika’da da, dünyada da çok tartışıldı. Agresif olması, biraz ifadelerini saldırganca ifade etmesi, düşüncelerini saldırganca ifade etmesi pek çok çevrede rahatsızlık yarattı. Amerikan medyası da bu rahatsızlığı değişik ortamlarda, değişik zamanlarda dile getirdi. Bizim açımızdan da işte Kudüs’ün başkent olarak ilan edilmesi asla doğru değildi. Orada bir anlamda Filistinlilerin tamamen devre dışı bırakılması, Ortadoğu’ya müdahale edilmesi, bütün bunlar sadece bizde değil dünyanın pek çok saygın çevresinde, entelektüel dünyada da rahatsızlıklar yarattı. Amerikan medyası bunu defalarca dile getirdi. Amerikan kurumları tabi çok güçlü yani IRS gibi, Dünya Bankası gibi, Amerikan Merkez Bankası gibi, Amerikan bağımsız yargısı gibi çok önemli kurumları var ve bu kurumlar bizdeki gibi siyasetten çok etkilenmiyorlar. Kendi geleneksel yapıları içinde, tavırları içinde, yasal ölçüler içinde görevlerini yapıyorlar.
Biden daha sıcak mesajlar veriyor yani hem dünyaya daha sıcak mesajlar veriyor. Tek adam olmayacağını, dolayısıyla Amerika’daki yerleşik siyasi otoriterlerle beraber karar verileceği şeklinde bazı mesajları var. Bunlar hem Türkiye açısından, hem dünya açısından da, Amerika’nın dünyanın ekonomik ve politik gidişine çok daha radikal bir şekilde müdahaleci olmayacağı yönünde açıklamalar. Bunlar rahatlatıyor doğrusunu isterseniz. Tabi sonuç ne olur bilmiyoruz ama sonuç ne olursa olsun Trump’ın Türkiye’ye bakışı, yönetime bakışı bizde çok derin kaygılar, aslında kaygıların ötesinde derin sarsıntılar yarattı. Erdoğan’a gönderdiği mektup tamamen diplomatik nezaketten uzak, üstelik bu bölgenin en güçlü devletinin yöneticisine bu kadar ağır ifadeler içeren bir mektup göndermesi…
Taha AKYOL- “Türk ekonomisini mahvederim” açıklaması, bunun Ağustos krizine yol açması.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yol açması evet, açıkça tehdit etmesi. Yine bu tehdidin yansımalarının Amerika’daki siyaset dünyasına, Temsilciler Meclisine, senatoya yansıması, Erdoğan’ın malvarlığıyla ilgili tehdit edilmesi. Buna benzer şeyler biliyorsunuz hepimizin dikkatini çekmişti.
Taha AKYOL- Bir de efendim şöyle bir boyutu yok mu? Trump’la Sayın Erdoğan arasında özel bir ilişki var, hususi bir yakınlık duygusu var. Böyle şeyler devlet adamları için iyidir, keşke daha çok devlet adamları arasında bu tür şahsi yakınlık olsa. O Türkiye lehine aynı zamanda bir avantaj. Trump kaybederse Biden Türkiye’ye böyle bir avantajla bakmadığı için negatif olur diye bir endişe de var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O endişe var. Bazı çevreler o endişeleri dile getiriyorlar. Elbette Amerika’da yönetim değişebilir, Biden de gelebilir, diğerleri de gelebilir. Bizim yönetimi aslında endişelendiren, Amerika’daki Halkbank davası ve Rıza Zarrab olayı. Bu konuda Trump’ın yargı üzerine baskı kurduğu ve bu iki olayı biraz sönümlendirdiği biliniyor aslında. Biden gelip, bunu yeniden aktive edip, ben hesap soracağım vs. falan filan… Yani olay başka yerlere, siz İran’a ambargoyu uygulamadınız gibi belli noktalara çekilip ve Türkiye’yi daha ağır bir ekonomik yükle karşı karşıya bırakırsa bu çok sıkıntı yaratır. İnşallah böyle bir tablo ortaya çıkmaz. Yani bu da bizim ortak dileğimiz. Çünkü sonuçta faturayı bu millet ödeyecek. Yani bir kişi değil hep birlikte ödeyeceğiz. Böyle bir endişe var. Ben bu endişeyi görüyorum. Erdoğan cephesinde de böyle bir endişe var. Trump’la damatlar arası bir ilişki var. O ilişkinin boyutlarını bilmiyoruz ama o ilişkinin bir şekliyle buradaki kaygıların öbür tarafa aktarıldığını yani Amerikan yönetimine aktarıldığını da biliyoruz.
Tabi seçimler olacak, hep birlikte bakacağız, göreceğiz. Ben Taha Bey, bir devleti yöneten kişilerin, devletlerin kaderleriyle ilgili kararları tek başlarına almalarının o ülkeye de, dünyaya da felaket getireceğine inanan bir insanım. Eğer bir insan devleti gerçekten yönetmek istiyorsa, bu istişare dediğimiz, danışma dediğimiz, liyakat dediğimiz; yılların süzgecinden geçip sorunları tartan, ölçen, biçen, araştıran kişileri dinledikten sonra görüşlerin ifade edilmesi gerektiğinden yanayım. Trump, bu pozisyonun tamamen dışında olan bir devlet başkanı. Dolayısıyla her şeyi ben bilirim, ben yaparım, ben ederim; hele devlet başkanı pozisyonunda olanların böyle her önüne gelen kızdığı kişiye Tweet atması, tehdit etmesi bunlar asla doğru değildir. Özellikle Amerika gibi para gücü -doları bütün dünya kullanıyor- bu kadar gücü elinde bulunduran bir insanın çılgınca davranmasının sadece Amerika’ya değil dünyaya getirdiği ek maliyetler var, bundan kaçınması lazım.
Elif ÇAKIR- Şunu hiç mesela, belki analiz edilmesi gereken meselelerden birisi de bu. Aslında Trump karakteristik olarak bütün dünyada global kötülüğü meşrulaştırıyor. Yani nepotizm. İşte diyelim Türkiye’de nepotizme liyakat ehliyeti konuşuyoruz, bunun doğru olmadığını söylüyoruz ama şu denilebiliyor. Yani Amerika’da bakın Trump’ta da var. Ya da yargıya baskı. Ki Amerika kuvvetler ayrılığı ilkesinin en sert uygulandığı ülkelerden birisi. Özgürlükler ülkesi. Şimdi Madison, Jefferson gibi Amerika’nın bu kurucu babaları, Madison ki Taha Bey lütfen tamamlayın eğer eksik bırakırsam, hani anayasada kuralların yazması yetmez, iktidarın işte o yayılmacı gücünü sınırlandırmak için bunun yan kurumların da olması gerekiyor.
Taha AKYOL- Kuvvetler ayrılığının olması lazım. Güçler tek elde toplanmamalı.
Elif ÇAKIR- Kuvvetler ayrılığını uygulayacak kurumların da güçlendirilmesi gerekiyor gibi, bunlarda ta yüzyıllar öncesinden. Şimdi Amerika böyle başkanlardan, böyle kurucu babalardan gele gele gelinen nokta Trump gibi bir başkan değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Elif ÇAKIR- İşte medyaya baskı, yargıyı kullanma, damadını yönetime alma. Bütün dünyayı etkileyen bir şey. Burada 4 yıllık bir tecrübe aslında Amerikan halkı bu kadar özgürlükler ülkesinde yaşayan bu Amerikan halkı buradan bir ders çıkarttı derken buradan başka bir şey çıkmaya başladı. Yani herhalde dünya otoriter liderliğe doğru daha fazla kayacak gibi mi nasıl yorumluyorsunuz?
Taha AKYOL- Yani kaybedeceği beklenirken kazanmaya gidiyor. Kamuoyu araştırmalarında 10 puan Biden önde gözüküyordu. Şimdi belki Biden’in oy sayısı fazla olacak ama bu ikinci seçme meselesinden dolayı kazanabilecek gözüküyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi yani sonuçta Amerika halkı karar verecek buna. Faturayı sadece Amerikan halkı değil eğer yanlış bir politika izlenirse dünyanın pek çok ülkesi de bu ağır maliyeti yüklenmiş olacaktır. Amerikan halkı tabi nasıl karar verir, hangi beklentilere göre karar verir, onu önümüzdeki süreçte biraz daha net görmüş olacağız.
Elif ÇAKIR- Otoriter liderliğin yükseldiğini gösterir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Otoriter liderlik Amerika’da yükselebilir ama ben dünyada yükseleceğini öngörmüyorum, düşünemiyorum. Dünyada aslında sosyal devlet algısı giderek büyüyecektir. Çünkü bu pandeminin Covid-19’un getirdiği süreç sosyal devletin ne kadar zorunlu olduğunu aslında bütün toplumun önüne koydu, bütün dünyanın önüne koydu. Tabi sosyal devlet dediğiniz aynı zamanda vatandaşlar arasında ayrım yapmayan ama yoksullara ya da ihtiyaç sahibi ailelere, bireylere yardım yapan devlet demektir. Ekonominin çökmemesi lazım, bu kararları ivedilikle alması gerekiyor.
Ben demokrasinin belli bir zaman dilimi içinde yükseleceğini ve demokratların daha ciddi bir güç olarak dünyada değişik ülkelerde yönetime geleceklerini düşünüyorum.
Taha AKYOL- Şimdi efendim dünyanın ve Türkiye’nin de çok önemli meselelerinden birisi de Avrupa’daki İslamofobi. Din adına yapılan, İslam denilerek yapılan terör İslamofobiyi kışkırtıyor. Onlar özellikle son olarak Fransa’da gördüğümüz gibi maalesef Macron’da gördüğümüz gibi onların da İslamofobik davranışları oradaki Müslüman göçmenlerde reaksiyon doğuruyor, onlar da zaman zaman terör yapıyorlar. Yine bunun son örneğini Fransa’da gördük. İşin içine İslamofobi kelimesindeki İslam kavramı dolayısıyla, beri tarafın terör işlemini dini sloganlar kullanması dolayısıyla İslam’a tavır alıp almamak ya da bu konuda nasıl tavır alınmalı diye ciddi bir problemi de ortaya çıkarıyor. Siz bugün Türkiye’yi yönetiyor olsanız Avrupa’daki İslamofobi ve terör olayı karşısında nasıl bir politika izlersiniz? Türkiye nasıl bir politika izlemeli yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yönetseydim Türkiye’yi önce Avrupa’daki bütün devlet başkanlarının İslamofobi sözcüğünü kullanmamalarını isterdim. İslam’ın bütün dinler gibi bir barış dini olduğunu, dolayısıyla bir İslam karşıtlığı üzerinden politika yapmanın ne kadar yanlış olduğunu onlara ifade ederdim. Aynı şekilde biz Hristiyan vatandaşlarımıza da, onların da inançlarına saygılıyız. Dolayısıyla bütün terörle İslam’ı yan yana getirmenin ne kadar yanlış olduğunu, eğer bunu yapan teröristler varsa buna hep beraber karşı çıkmamız gerektiğini, en çok karşı çıkması gerekenlerin de Müslüman ülkeler olması gerektiğinin altını çizerdik. Çünkü gerçekten de İslamiyet bilime değer veren bir inanç, kültüre değer veren bir inanç, barışa değer veren bir inanç. Sadece insana değil aslında bütün doğaya saygı duymasını öngören bir inanç aynı zamanda. Dolayısıyla İslamiyet üzerinden veya İslamiyet adına terör estiren, kafa kesen kim varsa, kim olursa olsun buna hep beraber karşı çıkmak zorundayız zaten. Tehdit kime yönelirse onun da çok büyük bir önemi yok. Yani Hristiyan vatandaş oldu, Müslüman vatandaş oldu veya bir başka inanca sahip olan oldu. Teröristse hangi inanca karşı çıkıyorsa çıksın veya onu bir anlamda yok etmek istiyorsa, onu öldürmek istiyorsa buna karşı çıkmak, insanlığın ortak değeri olarak kabul etmemiz ve bunu sürdürmemiz gerekiyor.
Taha AKYOL- Zaten o teröristler sadece Avrupa’da terör yapmıyorlar, İslam dünyasında türbeleri bombalıyorlar, camileri bombalıyorlar, kafaları kesiyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen, Irak’ta gördük biz bunu, Suriye’de gördük, Afganistan’da gördük. Bunların tamamına karşı çıktık. Yani Türkiye’de nüfusun önemli bir kısmı, ağırlıklı kesimi Müslüman ama hep beraber karşı çıktık buna. Yani türbelerin bombalanması, camilerin yıkılması, farklı düşündü diye veya farklı bir inanç grubuna sahip oldu diye insanların öldürülmesi. Bunların hepsine birlikte karşı çıkmak zorundayız. Türkiye bu konuda çok açık, çok net bir tavır takınmalı ve batının bütün politikacılarına bunu anlatmalı. Gerekirse bu konuda her partinin milletvekillerinden oluşan bir ekip gönderilmeli. İslamiyet’e nasıl baktığımızı, teröre nasıl baktığımızı oturup anlatmalıyız onlara. Çünkü Türkiye bu konuda, yani terörden en büyük mağduriyeti yaşayan dünyadaki belki tek ülke. 40 yıldır, 50 yıldır terörle uğraşan bir ülke, teröre ağır bedeller veren bir ülke. Dolayısıyla teröre karşı çıkarız tamam, bu terörün din adına yapılmış olması, kimlik adına yapılmış olması hiç önemli değil. Önemli olan burada terörün tümüyle yok edilmesi. Yani terör kendisine bir amaç belirleyebilir, o amacı gerçekleştirmek için teröristler aracılığıyla terör eylemi estirebilir ama insanlık olarak hep birlikte bu teröre karşı ortak mücadele etmeliyiz. Hatta bunu sadece belki ben bizim CHP milletvekillerine de söylerim belki de bunu da burada ifade etmek isterim. Avrupa parlamentosunda bizi temsil eden CHP ve diğer partilerin de milletvekilleri var. Belki ortak bir bu İslamofobi kavramının siyaset kültüründen çıkarılması gerekir. Yani terör demeliyiz. Kim yapıyorsa terörü ona karşı çıkmalıyız. Belki bunun üzerinden götürmeliyiz olayı. Çünkü kendilerini İslam olarak ya da Müslüman olarak tanımlayıp kendisi gibi düşünmeyen veya inanmayan veya o ritüelleri yerine getirmeyen insanların öldürülmesini hak gören insanları İslam olarak görmemek lazım. Bunları tamamen ayrı bir yerde düşünmek lazım ve onları hep birlikte bizim kınamamız gerekiyor.
Elif ÇAKIR- Buradaki tepkilerden birisi mesela boykot kararları olabilir mi? Siz gerçi eleştirdiniz bunu ama en son Fransa’ya bir boykot kararı almıştı Türkiye. Şu anda uygulanıyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Erdoğan Fransa’nın bize boykot uyguladığını düşünmüş. Oysa boykotu uygulayan Fransa değil Mısır’dı, Suudi Arabistan’dı, bunlar boykot uygulamışlardı. Fransız mallarına boykot uygulamak bence, Ali Babacan’ın güzel bir sözü var yani “çocukça bunlar.” Yani geçmişte de Fransız parlamentosundan Ermeniler’e Türkler katliam uyguladı diye yasa çıktı. Biliyorsunuz o yasa çıkmasın diye biz, bütün partiler milletvekillerini Paris’e gönderdiler, parlamentodaki görüşmeleri izlediler, kulis yaptılar. Ne o oldu? Boykot yaptık. Kaç gün sürdü? 3 gün sürdü yani dördüncü gün her şey unutuldu gitti.
Elif ÇAKIR- Şu anda uygulanmıyor değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim hayır.
Taha AKYOL- Cumhurbaşkanı dedi, ondan sonra da tekrarlamadı da zaten.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şeyler söyledim gerçi.
Taha AKYOL- Ayrıca Odalar Birliği, TÜSİAD falan gibi önemli iktisadi teşebbüsler hiç açıklama bile yapmadılar boykot yapalım diye. Olacak iş değildi yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olacak iş değil. Renault var dediğim gibi yani. Söyledim, Renault var yani şimdi Renault’u kapatacak mıyız, Fransız otomobil devi ya da Erdoğan’ın kullandığı Airbus’lar var. Efendim işte onları ortak yapıyorduk falan. Bunlar hepsi hikaye yani. Şöyle, bir siyasetçi halka doğruları söylemeli ve yapabildiklerini, yapabileceklerini ifade edebilmeli. Yapamayacaksa bir şey onu ifade etmemeli. Ne oldu? Söz açıkta kaldı mı? Açıkta kaldı. Böyle bakmak lazım.
Taha AKYOL- Ali Babacan deyince iç politikaya geldi. Erken seçim konusunu soralım.
Elif ÇAKIR- Türkiye’nin şu anda üç önemli gündemi var. Bir erken seçim tartışılıyor. Ekonomi sorunu var. Ekonomi tabi ki erken seçimle ilintili. Birde Türkiye’nin hukuk sorunu var. Yani üç temel sorunlarından birisi. Evet isterseniz erken seçimi soralım. Siz bir erken seçim çağrısında bulundunuz, o benim çok dikkatimi çekmişti, bir televizyon programında Devlet Bahçeli’ye. Çünkü Devlet Bahçeli aslında Türkiye’de erken markası yani Türkiye’yi ne zaman istediyse bugüne kadar hep erken seçime götürdü. Erken seçim eşittir Devlet Bahçeli geliyor herkesin aklına. Doğal olarak sizin aklınıza da geldi ve Türkiye’nin bu sıkışmışlığından kurtulmak için erken seçim, dediniz ki “Devlet Bahçeli’ye buradan sesleniyorum Türkiye’yi erken seçime götürsün.” Bunu ben yazmıştım da. Yani gerçekten mesela Devlet Bahçeli Türkiye’yi erken seçime götürebilir mi? Yani iktidar reddediyor ama hala Türkiye’nin gündeminden erken seçim düşmüyor. Gündemimizde ama bir taraftan da bu değişen hükümet sistemi içerisinde iktidar istemezse…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erken seçime gider mi?
Elif ÇAKIR- Nasıl olacak yani bunu mesela hangi duyguyla siz böyle bir çağrıda bulundunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Temel çağrıda bulunma gerekçem şu, gerçekten İzmir’de deprem oldu, enkaz… Ekonomide çok ciddi bir deprem var aslında yani. Dolara bakın nerede, avroya bakın nerede, sterline bakın nerede, bizim Türk lirası güneş altındaki kar gibi eriyor aslında yani ciddi bir devalüasyon yaşıyoruz biz. Şimdi bunun Türkiye ekonomisine yansımaları daha henüz yara çok sıcak, önümüzdeki günlerde çok ağır olacak bu. Fatura kime çıkıyor? Fatura garibana çıkacak yani. Ekmekten tutun, iğneden ipliğe kadar her şeye zam gelecek mi? Her şeye zam gelecek. Hayatın bilinen bir gerçeğidir zaten bu. Şimdi bunu nereye kadar taşıyacaklar? Şunu bakın ben erken seçim çağrısını Türkiye’nin bir an önce kendi sorunlarını aşması için bir yol olarak gördüğüm için ifade ettim. Bir daha ifade edeyim Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları bir an önce aşması için erken seçime gitmek zorundayız.
Elif ÇAKIR- Gider mi Türkiye erken seçime?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için, her geçen gün topluma olan maliyet artacak, fakir fukaraya gelen maliyet artacak. Şimdi görünüyor yani bu.
Şimdi benim bankada dolar olarak hesabım varsa erken seçime hiç gerek yok. Dolar arttıkça ben kazanıyorum. Yol yaptım, köprü yaptım, havaalanı yaptım, tünel yaptım, şehir hastaneleri yaptım. Bunun karşısında da devlet bana dolar olarak borçluysa erken seçime gerek yok. Ne kadar artarsa dolar ben o kadar karlıyım. Peki asgari ücretli, peki fakir fukara, peki apartman görevlisi, peki işsiz birisi ne olacak bunların hali. Bütün fatura bunların sırtına yıkılacak emin olun bütün fatura bunların üstüne yıkılacak. Peki nereden çekip çıkaracağız Türkiye’yi? Oturacağız diyeceğiz ki, bu ekonomik buhran. Bakın, daha önce ben 2018'de, İstanbul’da Ağustos ayında ekonomik krizi nasıl aşarız diye 13 madde halinde saydım. “Bunların ivedilikle yapılması lazım, bu ekonomik krizi olabildiğince hafif atlatalım kapımızdan” demiştim. 2020 yılına geldik, artık bir ekonomik buhran içindeyiz. Kriz falan yok artık bir buhranın içindeyiz yani kabul etmemiz lazım. 10 milyon işsiziniz var sizin, 10 milyon!
Bakın bu yıl üniversiteler mezun verecekler. Diyelim 500 bin mezun oldu, hadi 100 bininin diyelim babasının fabrikası var, işyeri var vs. 400 bini nerede iş bulacak? Nerede iş bulacak 400 bin kişi? Bunlar üniversite mezunu. 5 yıldır, 6 yıldır, 10 yıldır üniversiteyi bitirdiği halde hala babasının, annesinin eline bakan var. Yeni yatırım mı var? Hayır yok. Yurtdışından para mı geliyor? Hiçbir kimse gelmiyor.
Bakın Elif Hanım size şunu söyleyeyim, Türkiye Varlık Fonunu kurdular değil mi ekonomik buhranı nasıl aşarız diye? Bütün büyük kamu şirketlerini buraya topladılar, dediler ki; bakın bütün kamu şirketleri burada, dolayısıyla biz istediğimiz yerden istediğimiz ölçülerde borç alabiliriz diye.
Elif ÇAKIR- Şimdi de zarar ettiği konuşuluyor herhalde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Zararın ötesinde bakın, yani gerçekten Eylül ayında HSBC, bir başka yabancı şirket City Grup bunları yetkilendirdiler dediler ki, bize borç para bulun. Varlık Fonu yetkilendiriyor. Eylül ayında tık yok, hiç kimse borç para vermedi. 13 Ekim'e geldiler, bu sefer daha büyük yabancı grupları, sermaye gruplarını ve bankaları yetkilendirdiler, bize borç para bulun dediler, yine borç alamadılar.
Elif ÇAKIR- Ekim Eylül’den kötü olmuş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. 20 Ekim’e geldiler, dediler ki hayır yani artık kimse bize borç para vermiyor. Ama aynı dönemde Ülker Grubu, o da çıktı, “ben borç istiyorum” dedi. İstediğinin 4 katı talep geldi. Bakın, bir tarafta devletin en önemli kurumlarının olduğu Türkiye Varlık Fonu çıkıyor para bulamıyor ama Ülker Grubu çıktı talebinin 4 katı talep geldi. Dedi ki size borç verebiliriz diye. Zarar ediyor evet. Olağanüstü zarar ediyor. Bakın, kısa vadeli borçları 2017'de 26 milyar lirayken, 2019 yılında 951 milyar liraya çıkıyor kısa vadeli borçları. Hatta tam rakamı vereyim Taha Bey, 26 milyar 502 milyon lirayken 2017’de kısa vadeli borçlar, 2019 yılında 951 milyar 482 milyon liraya çıkıyor. Nereye gitti bu para, ne yaptılar bu parayla?
Taha AKYOL- Bir de bunların faizi yüksek, dünya ortalamasından yüksek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet efendim bir de o gerçek de var. Üstelik dünyada negatif faiz varken. Düşünün Yunanistan dalga geçiyorduk biz bir ara, Yunanistan’a diyorduk ki;  battı, işte mahvoldu falan filan... Binde 9'la borçlanıyor. Biz, yüzde 6 veriyoruz ama kimse bize para vermiyor.
Taha AKYOL- Yunanistan dışarıdan borç aldığında binde 9 faiz ödüyor. Biz dışarıdan borç aldığımızda yüzde 6 faiz ödüyoruz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ama vermiyorlar. Onu da vermiyorlar. Yüzde 6 ile de vermiyorlar yani. Onu da kabul etmiyor adam. Yani finans çevreleri bunu da kabul etmiyor. Dolayısıyla bizim erken seçim; bakın eğer bu ülkeyi seviyorsak, insanımızı seviyorsak, bu ülkedeki insanlar daha büyük yükler altına girmesin istiyorsak bu iktidarın gitmesi lazım.
Elif ÇAKIR- “Buhran” dediniz, “artık ekonomik kriz değil buhran içerisindeyiz” dediniz. Peki bu kadar kötü yönetim yani değil mi? Ekonominin bu kadar kötü durumda olmasının sebebi bakanlıkta bir damat bakanın olması mı ya da bakanın damat olması mı sebep?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Varlık Fonunun başkanı kim biliyor musunuz Elif Hanım? Sayın Erdoğan. Başkanvekili kim? Damat. Dünyada böyle bir örnek yoktur. Devletin bir Varlık Fonu var, Varlık Fonu’nun Başkanı Cumhurbaşkanı, efendim başkan yardımcısı da damadı. Allah aşkına burası kabile devleti midir yani?
Taha AKYOL- Ve Sayıştay denetimi de yok?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, Sayıştay denetimi falan yok zaten. Bir kamu kurumu denetimi de yok. Yani olur Sayıştay olmaz da dersiniz ki Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulunun Bankalar Yeminli Murakıpları denetlesin. O da yok. Özel denetim. Bulacaklar bir adam gel bunu denetle diyecekler. Zaten o nedenle hiç kimse güven duymadığı için Türkiye Varlık Fonuna para vermiyor. Ne olduğunu ben bilmiyorum.
Elif ÇAKIR- Kemal Bey şunu sormak istiyorum. Şimdi burada tıpkı Amerika’daki gibi tuhaf bir durumda sözkonusu. Bu kadar işte 10 milyon işsiz dediniz, Türkiye borç bulamıyor, istiyor ama borç bulamıyor, kimse vermiyor, bir buhranın içerisindeyiz. İşte artık böyle evimize ekmek götüremiyoruz serzenişleri var iktidara karşı. Peki bu yapılan anketleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu ben geçen seferde size “Liderler Ekonomiyi Konuşuyor” programında da sormuştum ama işin içinden çıkamadığım için tekrar sormak istiyorum. Siz siyasetçisiniz, sahaları geziyorsunuz. Buradaki ankette mesela neden sert düşüşler yok? Anketlerde hala mesela iktidara destek bu kadar yüksek? Buradaki sebep ne? Yani siz mutlaka bunu konuşuyorsunuzdur.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Gösterilen rakamlar elbette büyük rakamlar. Yani yüzde 35 gibi bir rakamın hala bütün bu buhran içinde korunması önemli tabi. Burada birden fazla neden var. Yani psikolojik nedeni var, sosyal nedeni var, buradan geçinenler var, bunlara yardım yapılanlar var. Dolayısıyla bir grup var zaten böyle. Ama bir de şu var, yani gerçekten bugün biz AK Parti’ye oy vereceğiz diye anketçiye bu yanıtı verip ama gerçekte oy vermeyeceğini düşünenler de var. Biz bunu da biliyoruz, böyle bir tablo da var. Kararsızlar yükseliyor evet, çünkü insanlar bakıyorlar, değerlendiriyorlar yani partileri gözlüyorlar, gözlemliyorlar. Ben hani böyle çok ciddi, çok sert bir düşüş beklemiyorum zaten. Ama Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu tablonun iyi olmadığını, bu tablodan toplumun büyük bir kesiminin zarar gördüğünü AK Partiye oy verenler de kabul ediyorlar. Gittiğim yerlerde şu söyleniyor çok açık ve net, “artık bunların gitmesi lazım.” Evet, artık bunların gitmesi lazım; bunlar gitmeli, yeni bir anlayış gelmeli, devlet doğru dürüst yönetilmeli, bilgiyle yönetilmeli, birikimle yönetilmeli, liyakatle yönetilmeli, tek adam her şeye hakim olmamalı, devletin kurumları olmalı, o kurumlara saygı gösterilmeli, her şeyden önce devlet dediğiniz kurumun şeffaf olması lazım. Tüyü bitmemiş vatandaştan, yeni doğan çocuktan vergi alıyorsunuz. Aldığınız verginin nerelere harcandığını anlatmanız lazım. Devletin kendisine çekidüzen vermesi lazım. Böyle bir anlayış, böyle bir yapı uzun süre gidemez. Mümkün değil gidemez.
Bakın, bütçe geldi, bütçe toplumda heyecan uyandırdı mı? Hayır. Milletin bu bütçeden bir şey geldiğini, böyle bir beklentisi var mı milletin? Hayır. Berat Albayrak yani Hazine ve Maliye Bakanı bütçe dolayısıyla medya mensuplarını çağırıp eskiden öyle olurdu Maliye Bakanları bütçeyi parlamentoya sunmadan önce bütün ekonomi yazarlarını, medya yazarlarını toplarlardı ve o bütçenin önümüzdeki yıl topluma hangi avantajları sağlayacağını anlatırlardı. Hiç öyle bir şey yok. Bütçe apar topar üstelik Anayasa’da öngörülen süre içinde dahi meclise verilmedi. Bütçenin ekleri 3-4 gün sonra meclise gönderildi. Yok yani. Çünkü bürokrasi tümüyle tasfiye edilmiş durumda. Saray’da bir grup çevre var bunlar tümüyle sisteme egemen olmak istiyorlar ama bunlar da bir anlamda kendi kendilerini yiyorlar. Onların içinde iyi insanlar da var kabul edelim. Yani iyi insanlar ve gidişten onlar da rahatsızlık duyuyorlar. Ama hiç kimse cesaret edip doğruları Erdoğan’a anlatmıyor, damat dahil.
Taha AKYOL- Şimdi Kemal Bey, erken seçime gitmenin anayasa göre biliyorsunuz iki yolu var. Bir, Cumhurbaşkanı tek başına meclisi feshedip hadi seçime gidiyoruz der. Kendisinin de seçimi yenilenir. Ben Sayın Erdoğan’ın kendi Cumhurbaşkanlığı döneminden bu şekilde 2 yıl kaybedeceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü bugün seçim kararı alırsa 2023’e kadar olan 2 yılı kaybetmiş olacak. Sonraki seçimi kazanır kazanmaz ayrı konu. İkinci yol, TBMM’nin 5’te 3 çoğunlukta erken seçim kararı alması. Bu başkanlık sistemini nasıl başkanın tek karar verici olmasına göre hazırlandığını da gösteriyor. Tek imzayla başkan seçime gidiyor ama meclis salt çoğunlukla seçim kararı alamıyor 5’te 3. Görünür yol 5’te 3. Diyelim ki AK Parti ile MHP anlaştılar, hadi erken seçime gideceğiz dediler, 5’te 3 çoğunlukları yok. Öyle bir açıklama yaptıklarında siz erken seçim istiyoruz tamam teklifinizi destekliyoruz der misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Deriz.
Taha AKYOL- Bu çok önemli. Erken taahhütte bulunuyorsunuz yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Şunu deriz, yani bu toplumun daha büyük dramlarla karşılaşmaması lazım. Gençler intihar eder noktaya geldiler, ben gençlerle konuşuyorum. Umudunu yitirmiş gençler ve onlara şunu söylüyorum, “sakın umudunuzu yitirmeyin” diyorum. “Önümüzdeki seçimlerde iktidarı belirleyecek olanlar sizlersiniz, siz aslında çok ciddi bir güçsünüz ama gücünüzün farkında değilsiniz. Birleşin, bir araya gelin gücünüzü gösterin. Sizi işsiz bırakanlara oy vermeyin. Sen 18 yıldır iktidarsın, beni işsiz bıraktın, benim üniversiteyi hangi şartlarda okuduğumu sen bilmiyorsun, sen beni işsiz bıraktıysan ben de sana oy vermem kardeşim. Böyle bir kampanya açın, böyle bir çalışma yapın. Dolayısıyla siz güçlüsünüz gücünüzün farkına varın” dedim. Ben tabi böyle bir ihtimal olur mu, erken seçim için meclise gelirler mi? Ben geleceklerini sanmıyorum.
Taha AKYOL- Ben de sanmıyorum ama diyelim ki oldu, siz diyorsunuz ki ben destek veririm?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi gelirse destek veririz tabi.
Taha AKYOL- Buradan yeni partilere geçelim. Ali Babacan’dan da bahsetmiştiniz. Millet İttifakı…
Elif ÇAKIR- Millet İttifakı sağlam mı? Bir ara böyle İYİ Partinin içerisinde halen devam eden tartışmalar var. Bir FETÖ tartışması girdi. Ayrıca İYİ Partiye yönelik Cumhur İttifakından davetler de var. Milli ve yerli parti olduğu söylendi, İYİ Partinin üçüncü yıl dönümünde. Sağlam mı Millet İttifakı, yerinde duruyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, tabi ben ittifak adına konuşmayı doğru bulmam ama CHP’nin Genel Başkanı olarak şunu söyleyebilirim; saray, millet ittifakını dağıtmak için saray ve çevresi bürokrasinin bazı unsurlarını da kullanarak operasyon yapıyor.
Taha AKYOL- “Bürokrasinin bazı unsurlarını kullanarak” dediniz, bu çok önemli. Ne gibi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bürokrasinin bazı araçları unsurları dediğim, aslında üç aşağı beş yukarı siz de tahmin edebilirsiniz, onlar aracılığıyla belli kesimler üzerinde ya da belli kişiler üzerinde çalışmak, onları bir anlamda ajite etmek, çevresiyle birlikte ajite etmek, belli kişilere belli kurumlara gerçekten ciddi paralar vermek, teklif etmek ve bu çerçevede ittifakı bozmak istiyorlar yani.
Taha AKYOL- Size gelen bilgi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilgi. Ben bunu biliyorum yani, burada hiçbir tereddüdüm yok benim. Ama buna karşın tabi önce ittifak üzerinde acaba İYİ Partiyi dağıtabilir miyiz bunun üzerinde durdular.
FETÖ suçlaması, bu şeye benziyor yani beğenmediği bir insanı eskiden PKK’lı diye suçlarlardı, şimdi de en taze suçlama aracı FETÖ oldu. Ben seni beğenmiyorum, o zaman sen FETÖ’cüsün diye… 
Taha AKYOL- Ya da 28 Şubat’ta mürteci diye gerici diye suçladılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet suçlarlar. Yani bir siyasetçinin aslında bu konuma düşmesi onun zayıflığını gösterir. Bu ülkenin savcıları var, kimin FETÖ’cü olduğunu, kimin olmadığını üstelik bütün deliller senin elinde. Yani iktidarı yöneten kişi karşıdaki kişiyi FETÖ’cü olarak suçluyor, elinde hiçbir şey yok. Bu onun aslında zayıflığını gösteriyor. Ben çok zayıfım, yapacak hiçbir şeyim yok, elde hiçbir delil yok, suçlayamıyorum ama ben bunu bir suçlayayım dolayısıyla vatandaş da seni FETÖ’cü olarak görsün. Aslında bana sorarsanız FETÖ’nün bir numaralı unsurları zaten kendileri. Yani alan, devletin içine yerleştiren, en kritik noktalara yerleştirenler zaten onlar.
Şimdi İYİ Parti üzerinde oynadılar. Burada da beklediklerini bulamadılar. Tabi kurultaydan sonra İYİ Partide bazı arkadaşlar yönetimde yer almadıkları için itiraz ettiler ama orada da bir sağduyu egemen oldu. Yani sonuçta arkadaşlar gidip düşüncelerini bir şekliyle Genel Başkana aktardılar. Sağduyunun egemen olduğunu düşünüyorum.
Taha AKYOL- Sayın Meral Akşener de açıkladı zaten.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi evet.
Taha AKYOL- Bir tavır değiştirmelerinin söz konusu olmayacağını, Millet İttifakı içinde devam edeceklerini açıkladı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bizim üzerimizde oynadılar, oynamaya çalışıyorlar, oynuyorlar da. Şöyle bir taktik izliyorlar onu da ifade edeyim, yine bize ulaşan bilgilerden. Şimdi bizim şu Kılıçdaroğlu’nu bir şekliyle halletmemiz lazım. Nasıl halledeceğiz? Kendi medyalarında yani bizim havuz medyası olarak tanımladığımız medyada yazdıklarının hiçbir etkisinin olmadığını gördüler. O zaman biz CHP’lilerin okuduğu ya da dinlediği medya üzerinden bir şey yapabilir miyiz diye. Şöyle bir önerinin belli kesimlere, belli kişilere, belli gruplara gittiğini biliyorum. Tamam bizi eleştiriyorsunuz, dozunda eleştirin, ama mutlaka Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi de eleştirin. Böylece oradan bir şey yapabilir miyiz yani partinin içinde bir şeyler yapabilir miyiz diye bir arayışın içine girdiklerini de biliyorum. Buradan da bekledikleri sonucu alamayacaklar. Neden biliyor musunuz? Biz haklıyız, gerçekten haklıyız. Hani şu olsa, benim hırslarım olsa, ben bu olmazsam asla olmaz. Böyle bir hırsım da yok benim yani. Benim tek beklediğim bu memleket huzur içinde herkes yaşasın yani bu kadar.
Elif ÇAKIR- Siyasetçilerde biraz hırs olmalı değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim hırsım dediğim bireysel hırs. Yoksa ben bu ülkenin gerçek anlamda demokrasiye kavuşması için elimden gelen bütün çabayı gösteririm. Ben boşuna mı Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdüm. Adalet için yürüdüm. Orada benim bireysel bir çıkarım var mıydı? Hayır, bireysel bir çıkarım yoktu. Ama ben hapishanede haksız yere yatan insanlar için de yürüdüm. Dolayısıyla tabloya bakıldığı zaman Türkiye’nin iyi yönetilmediğini, ittifakın dağıtılması gerektiğini, bu çerçevede bir çaba harcandığını… Buradan da sonuç elde edemediler. O zaman bir üçüncü şey, acaba ittifakı dağıtmak için geçmişte ittifakın içinde şöyle veya böyle yer alan kişilere ayrı parti kurdurtabilir miyiz? Şimdi bu çaba gösteriliyor.
Taha AKYOL- Muharrem İnce’yi mi kast ediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece o değil yani Muharrem Bey henüz ayrılmış değil yani onu bilmiyorum tabi.
Taha AKYOL- Mustafa Sarıgül’ü mü kastediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani ittifakın içinde geçmişte yer alıp, CHP olabilir veya bir başkası… Buradan belli kişileri finanse ederek, belli kişilere ciddi paralar verilerek ve onların çevresiyle beraber acaba ayrı bir parti kurdurtabilir miyiz diye böyle bir özel çaba var. Bunun için de çabaların gösterildiğini biliyorum. Belli kişilere teklif götürüldüğünü biliyorum. “Paradan hiç korkmayın, hiç çekinmeyin.” Hatta o kişilerden bir kişi yani parti kurmak isteyenlerden birisinin doğrudan doğruya belli kişileri arayıp uçak biletin hazır, 5 yıldızlı otelde yerin hazır gel buraya oturalım konuşalım biz bu işleri halledelim falan dendiğini de gayet iyi biliyorum. Çünkü bunlar bize doğrudan hemen hemen bu bilgiler geliyor. Bunun üzerinde de bir çalışma var. Ayrıca HDP üzerinde de bir çalışma var. 
Taha AKYOL- HDP üzerinde nasıl çalışıyorlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- HDP üzerindeki çalışma şöyle, Kürtlere ayrı bir parti kurdurmak istiyorlar. Dolayısıyla HDP’yi acaba bölebilir miyiz, parçalayabilir miyiz diye.
Taha AKYOL- Mithat Sancar’la program yaptığımızda bunu soralım, ne diyecek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel bir çaba HDP üzerinde de yürütüldüğünü biliyorum. Mithat Sancar dediniz, ben Mithat Sancar Bey’in HDP’ye Eş Genel Başkan olarak gelmesini Türkiye açısından bir kazanç olarak görüyorum, onu da ifade edeyim.
Taha AKYOL- Ben de öyle görüyorum. Yani HDP’nin bir Türkiye partisine dönüşmesi, ayrılıkçı bir parti olmaktan çıkıp reformist bir parti haline gelmesi bakımından inşallah mesafe alır.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet gerçekten son derece önemli. Dolayısıyla bütün bu denemeler yapılıyor Elif Hanım. Ama bu denemeler yapılıyor… Ben emin olun bu ülkedeki yaşayan insanların ferasetine güveniyorum. Yani bizim insanımızın bir sağduyusu var yani. Bütün bunları aslında görüyor, kafasında tartıyor aslında, yani bizim insanımız o kadar kararsız değil aslında. Olayları görüyor, tartıyor, oturup konuşuyor, dertleşiyor. Kimin hangi hareketi hangi gerekçeyle yaptığını aslında biliyor zaten, yani bizim insanımız o kadar gözü kapalı değil. Dolayısıyla bütün bu çabalara rağmen ben Millet İttifakının büyüyeceğine, çünkü bu ülkenin sorunlarını emin olun Millet İttifakı çözecektir, bakın buna bütün samimiyetimle inanıyorum. İlk kez, belki bizim cumhuriyet tarihinde ilk kez, demokrasiden yana olan hangi görüşten olursa olsun siyaseten ortak payda demokrasiyse demokrasiden yana olanların bir tarafta olması, otoriter rejimden yana olanların da bir tarafta olduğu bir sürecin içine girdi Türkiye. Ben demokrasiden yana olanlar kazanacak diyorum. Her birimiz ayrı partiyiz, doğru her birimiz ayrı partiyiz; ekonomi politikalarımız ayrı, sosyal politikalarımız ayrı olabilir ama hepimiz demokrasiyi savunuyoruz. Ve her vatandaşım şunu düşünmek zorunda; ben Millet İttifakına oy veriyorum ama bu Millet İttifakını eleştirmeyeceğim anlamında değil. Ne için oy veriyorum? Demokrasi için oy veriyorum çünkü rahat eleştirebilmeliyim, düşüncemi rahat söyleyebilmeliyim. Böyle bir anlayışı biz egemen kılmak istiyoruz. Böyle bir anlayışı egemen kıldığımızda da zaten demokrasi gelecek ülkeye. A partisi yönetir, bir gün gelir bir başka seçimde B partisi yönetir. Ama hepimiz bilmeliyiz ki; iktidar olan parti toplanan her kuruş verginin hesabını verecek. Devletin kurumları bağımsız olarak görevini yapacak, yargı bağımsız olacak, herkes yargıya güvenmiş olacak. Anayasa Mahkemesinin kararları uygulanmış olacak. Dış politika ülkenin çıkarları üzerine inşa edilecek, bütün komşularımızla barış içinde yaşayacağız. Türkiye gerçekten bu bölgenin en güçlü, en dinamik ülkesi haline gelecek. Bütün bunları biz kısa süre içinde gerçekleştireceğiz. Evet, biz bunların hepsini yapabiliriz emin olun.
Bakın buhrandan söz ediyorum Taha Bey, bugün bu ekonomik buhrandan söz ediyorum. Türkiye’de yaşanan ekonomik buhranı 5 yıl içinde atlatmak, artı Türkiye’ye çıta yükseltmek bizim boynumuzun borcu ve biz bunu yapabiliriz. 
Elif ÇAKIR- İlk olarak neleri düzeltirsiniz ekonomide? İktidara geldiniz ekonominin ilk üç…
Taha AKYOL- Ben buna parantez açıp ufak bir soru soracağım. İlk olarak ne yapabilirsiniz sorusuyla sen devam edersin. Biraz önce siyasi ayaktan bahsettiniz, “FETÖ’nün siyasi ayağı” diye. Siz bir kitapçık yayınladınız. Bunu dijital olarak medyada bütün gazetecilere de gönderdiniz. Bunun hakkında toplatılma kararı verilmişti. Ne oldu sonucu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İtiraz ettik ona. Mahkemede toplatılması…
Taha AKYOL- Henüz daha sonuçlanmadı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sonuçlanmadı. Yani Taha Bey, ben bir Salı günü grup toplantısında demiştim ki; “FETÖ’nün siyasi ayağını açıklayacağım.” Sonra oturdum 20 veya 21 madde halinde FETÖ’nün siyasi ayağı budur diye açıklamalar yaptım. Sonra biz o açıklamaların tamamını broşür haline getirdik. Yani açıklamada fotoğraf yok Salı konuşurken ama kitapçıkta ayrıca fotoğraflar koyduk. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu kararının fotokopisini koyduk, Erdoğan’la Fethullah Gülen’in bir arada fotoğrafını koyduk. Sayın Ömer Dinçer’in o dönem kendi yazdığı kitaptan bir bölümü koyduk. Bütün bunların hepsini koyduk. Yani hiçbirisi bugüne kadar söylenmemiş değil. Aşağı yukarı hepsi söylenmiş. Dönemin savcılarının yazdıkları iddianameler 15 Temmuz’dan önce ve 15 Temmuz’dan sonra savcıların FETÖ’yle ilgili yaptıkları değerlendirmeler, iddianameler bunların hepsini koyduk. Şimdi bundan iktidar cephesi rahatsız oluyor bunun yayınlanmasından.
Taha AKYOL- İtiraz ettiniz, daha sonuçlanmadı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ettik ama sonucunu alırız yani bu yasaklanacak türden bir şey değil yani.
Elif ÇAKIR- Bu buhrandan çıkış yolu. 10 milyon işsiz var, ekonomik kriz her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Siz iktidara geldiğinizde ekonominin şu anda sizin gördüğünüz 3 büyük önemli sorunu olarak ekonomide neyi görüyorsunuz ve nerden başlarsınız düzeltmeye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elif Hanım, diyelim ki yarın sabah ben Başbakan ya da Cumhurbaşkanı ya da pozisyon ne olursa olsun yani öyle bir pozisyonda oldunuz diyelim…
Elif ÇAKIR- İktidarın anahtarını teslim aldınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk hemen bir basın toplantısı yapacağız, diyeceğiz ki vatandaşa; bize güvenin, bize inanın, her şeyi sizin için yapıyoruz. Bir, kesinlikle israf yasak ve israfı önlüyoruz. Lükse, şatafata asla kaynak ayırmayacağız.
Elif ÇAKIR- Nedir bunlar? Hep böyle söyleniyor lüks, şatafat, israf derken…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Arabalardan tutun o kadar çok israf var ki, devletin her tarafında israf var. Her taraf israf kaynıyor. Bütün bunların tamamını bitireceğiz. Gerçek anlamda israfı engelleyen, devlete ciddiyet kazandıran bir uygulama getireceğiz. Bunu da tek tek sayacağız. 
İsrafın neler olduğunu devlette ve o israfı nasıl önlediğimizi de yazacağız. Bakanlığın binası boş, siz gitmişsiniz kiralık bir yer tutmuşsunuz. Niye ama niye? Birisi kazansın diye. Buradan çıkaracağız, yok diyeceğiz, senin binan var zaten kardeşim. Bu zor dönemde bu bina sana yetersiz gelirse sana ayrı bir bina yaparız ama dünyanın kirasını ben niye ödeyim?
Taha AKYOL- Lüks araba kullanımı Sayıştay raporlarında geçiyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. İsrafla ilgili olarak hepsini tek tek yazacağız ve hangilerini önlediğimizi israfı anlatacağız. İki hemen yapacağımız şey, Ekonomik Sosyal Konseyi süratli bir şekilde çağıracağız. Diyeceğim ki arkadaşlar, sanayicisi var, işçisi var, memuru var, emeklisi var, esnafı var gelin kardeşim yaşadığınız sorunları bana anlatın, ben de çözümleri size anlatacağım. Oturup biz bu kararları beraber alacağız ve bu kararların gereğini beraber yapacağız. Üç, fakir fukaradan toplanan vergilerle dolar bazında yol, köprü, şehir hastanesine dünyanın parasını ödüyorsunuz. Bunları da çağıracağım, kardeşim biz bunları kamulaştıracağız.
Elif ÇAKIR- Kamu özel işbirliği projelerinden bahsediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet kamulaştıracağız. Nasıl kamulaştıracağız? Elbette bir oturacağız bunun bir maliyetini çıkaracağız, kaça yaptınız bunu, 100’e yaptınız, size bir de makul kâr vereceğiz, bakacağız o alanda kâr nedir, yüzde 20’dir yüzde 25’tir kârını da vereceğiz, kardeşim al paranı, biz bu işi bitiriyoruz.
Taha AKYOL- Yani müsadere asla değil?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır müsadere değil, asla değil. O doğru değil zaten, ahlaki de değil, devlet ciddiyetine de yakışmaz. O bir harcama yapmışsa parasını vereceksin, makul kârını da vereceksin ve devletleştireceksin.
Elif ÇAKIR- Fazla almışsa geri mi çağıracaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Şu anda fazla aldıkları bir şey yok onu söyleyeyim. Dolayısıyla onu da makul zemine oturtacağız, bunu da milletimize anlatacağız. Yani diyeceğiz ki biz bunu sizin için yapıyoruz. Yani sizin torunlarınız borç ödemesinler onun için yapıyoruz biz bunu. Bunu yapacağız. Başka? Devletin kurumları, kesinlikle o sözü vereceğiz, devlette liyakat esastır, devlette görev yapan liyakatli insanların siyasi görüşüne, inancına, kimliğine bakmaksızın kim o işi en iyi yapıyorsa o makama onu getireceğiz. Bunun da sözünü vereceğiz.
Bakın Taha Bey, ben eski hesap uzmanıyım. Bizde ne olurdu biliyor musunuz maliye müfettişleri ve hesap uzmanlarında? Biz sınav açtığımız zaman, üstatlarımız sınav açtıkları zaman, biz giderdik sınavdan önce Siyasal Bilgiler Fakültesine, İstanbul İktisat Fakültesine, Hukuk Fakültesine hocalarla görüşürdük, sizin en başarılı öğrencileriniz kim diye. Bize isim listesi verirlerdi, biz de giderdik o öğrencilerle konuşurduk, derdik ki, “gelip bizim sınavlara girer misiniz?” 
Taha AKYOL- En liyakatlileri seçmek için.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ve biz birbirimizden eleman çalardık en niteliklileri biz alalım diye. Onların her birisinin, gelen arkadaşların her birisinin siyasi görüşü farklıydı ama bilirdik ki en iyi onlar. Bu iki kurum kapatıldı biliyor musunuz? Bakın, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye’nin en nitelikli öğrencileri alınırdı, buralarda yetiştirilirdi ve bunlar… Burası da kapatıldı. Bu sözü vereceğiz, liyakati yeniden yapacağız.
Elif ÇAKIR- Devlet Planlama Teşkilatını yeniden açacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle. Devlet Planlama Teşkilatı bakanlık olamaz efendim. Orada toplumun en saygın, en zeki insanları Türkiye’nin geleceğini planlayacaklar. 20 yılını, 30 yılını, 100 yılını planlayacaklar. Buradaki insanlarda ast üst ilişkisi olmaz. Orada şef, şube müdürü, bürokrasi olur, ama planlayan insanlarda olmaz. Çünkü üniversiteden yeni yetişmiş çok zeki birisi, o planlama örgütünde 20 yıldır çalışan birisinin ufkunu açabilir. Siz orada bir dakika sen konuşma dediğiniz zaman o iş olmaz.
Taha AKYOL- Yeni giren birisi Turgut Özal’a itiraz eder değil mi yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet yani.
Taha AKYOL- Bu vesileyle ben hem Turgut Özal’ı DPT deyince rahmetle anmak istiyorum, hem de sizin partinizden değerli devlet adamı Hikmet Çetin, bunlar DPT’nin Türkiye’ye kazandırdığı çok değerli elemanlardan, şu anda adını zikretmeye duygusal olarak ihtiyaç hissettiğim bu ikisinden bahsetmek istedim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Devletin kurumlarına sıcak siyasetin müdahale etmesi, Kamu İhale Kurumu doğru dürüst çalışacak, orada yetkin insanlar olacak, devlet ihale yapıyorsa, iş yapıyorsa fiyatına bakacak, uygulamaya bakacak ,adamına göre kayırma yapmayacak.
Elif ÇAKIR- İşsizlik sorunu kaçıncı sırada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İşsizlik sorunu… Türkiye’de süratli bir şekilde bu depremi yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz. Süratli bir şekilde kentsel dönüşüm yapacağız. En hızlı kentsel dönüşüm. İnsanların hayatını kurtaracağız. İki, istihdam sorununu çözeceğiz büyük ölçüde. Öğretmen açığı asla olmayacak, köy okullarının hepsini açacağız. Sağlıkta asla ve asla açık olamaz, sağlıkta ne kadar ebe, hemşire, yardımcı sağlık hizmeti hepsini alacağız. Bütün okullarda kesinlikle öğretmen açığı olmayacak. Sayıştay diyor ki, 189 bin öğretmene ihtiyaç var. Dışarıda o kadar insan var. Öğretmenleri alacaksınız, onları istihdam edeceksiniz. Okullar… Okul sayısını artırmak zorundayız. Eğitimle ilgili şöyle ifade edeyim; biz meslek liselerini kapatacağız, teknoloji liseleri kuracağız. Teknoloji lisesine gelen çocuk zeki olacak, parlak olacak, uygulamayı görecek, organize sanayi bölgelerinde olacak bu okullar. Bu okullardan mezun olan çocuk, izdüşümü olan üniversiteye artı puanla gidecek. Yani diyelim ki düz liseden mezun olan bilgisayar bölümüne 100 puanla giriyorsa, bu 95 aldığında üstüne 5 puan eklenecek, oraya daha fazla avantajla girecek.
Elif ÇAKIR- İmam hatip liseleri meslek lisesi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İmam hatipler kalacak yani onlarla ilgili bir sorunumuz yok.
Elif ÇAKIR- Çünkü meslek liseleri dediğiniz için bir anda aklıma geldi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada da çocuklarımızın iyi bir eğitim görmesini istiyoruz. Bakın o okullara giden çocuklar da bizim evlatlarımız. Onların da iyi bir eğitim görmesi lazım. Felsefe dersleri, din dersleri yani bizim İslam dünyamızın en önemli isimleri vardır, o isimlerin bir şekliyle o çocuklara öğretilmesi lazım. Bizim İslam tarihinde, Taha Bey çok daha iyi bilir, çok önemli düşünürler vardır, akil insanlar vardır, bunların yayınları vardır. En azından bunların da o çocuklarımıza bir şekliyle öğretilmesi lazım. Dünyanın öğretilmesi lazım, çağdaş dünyanın öğretilmesi lazım, bilimin, ahlakın, etik değerlerin ne olduğunun öğretilmesi lazım.
Elif ÇAKIR- Varlık Fonu ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Varlık Fonunu kapatacağız. Öyle bir fon olmaz zaten. Varlık fonu, bir ülkenin bütçesi fazla veriyorsa Varlık Fonu gelecek kuşaklar için kurabilirsiniz. Norveç’te doğalgaz ve petrol çıkarılıyor, gelecek kuşakların hakkı diye bir kısmı yine Varlık Fonu içinde tutuluyor ve o fon değerlendiriliyor. Türkiye’de öyle Varlık Fonunu oluşturabilecek bir kaynağımız yok.
Taha AKYOL- Efendim ben size HSK’yı sormak isterim. Elif Hanım’ın da yazılarında sık sık temas ettiği bir konu. Sizin de hakkınızda açılan tazminat davalarında hakimlerin birkaç defa hem de değiştirilmesiyle bizzat da karşı karşıya kaldığınız konu. Türkiye’de yargının siyasallaşmasında, adaletsizliğin yaygınlaşmasında HSK’nın bu tür tasarrufları birinci derecede önemli diye düşünüyorum. Bunu derken de kendimi bir hukukçu olarak selahiyetli görüyorum. Sizin hem HSK’yla ilgili kendi davalarınızdan da esinlenerek görüşünüz nedir? Hem de nasıl bir düzeltme programı düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Sayın Erdoğan muhalefette olduğu dönemde yani partiyi kurup büyüttüğü dönemde, daha sonra da iktidar olduğu dönemde vesayetten çok şikayet ederdi, siyasetin vesayet altında olmasından çok şikayet ederdi. Haklı mıydı? Haklı olabilir, haklıydı da yani. Vesayet vardı yani biz son anayasa düzenlemelerini hep vesayet altında gerçekleştirdik. Yani bastırdılar şöyle olacak diye, şöyle olacak diye oldu. Yani kendi özgür iradesiyle Türk siyaseti henüz daha bir anayasa yapmış değil. Bunu böyle görmemiz lazım. Tek parti dönemini ayrı bırakıyorum, çünkü orada devlet kuruluşu var, orada da aslında demokrasiye çok büyük bir vurgu var, “Hakimiyet bila kaydü şart milletindir” diyor birinci maddede, yani milletin iradesine özel bir vurgu yapıyor.
Şimdi geldiğimiz dönem ise sadece yargının değil tüm devlet kurumlarının vesayet altında olduğu bir dönem. Bir kişinin vesayeti altında. Dava açılıyor benimle ilgili, olabilir dava açılabilir, hakaret olarak görülebilir, başka bir şey olarak görülebilir. Dava açarsınız, mahkemede açarsınız, mahkemeye düşer fakat o mahkemedeki yargıcın bağımsız davranabileceğinden endişe duyup değiştiriyorsunuz, yerine kesinlikle beni mahkum edecek hakimi getiriyorsunuz. Kim getiriyor bunu? Hakimler Savcılar Kurulu.
Taha AKYOL- Oldu değil mi sizin davalarınızda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Defalarca oldu. Şimdi bu Hakimler Savcılar Kurulunun vesayet altında olduğunu gösteriyor. Hakimlerin de tarafsız olmadığını, belli kişiden alınan talimatlar çerçevesinde veya kendi yapılan telkinler çerçevesinde karar vermesi gereken kişi olarak görüyor, hakim de kendisini böyle görüyor. Dolayısıyla bu tablo yargıya gölge düşürüyor. Şu anda Türkiye’de adalet var mı? Emin olun bana göre yok adalet. Adil hakimler var mı? Var tabi yani düzgün hakimlerimiz var, düzgün savcılarımız var. Bunlar bazen kararlarında bütün bu ayrıntıları bir şekliyle ortaya koyuyorlar, düzgün karar verebiliyorlar. Bundan bir endişem yok. Ama belli mahkemeler, hatta belli adliyeler tümüyle sarayın kontrolü altında. Yani onlar diyorlar ki, buraya düşen herkesi ben mahkum edeceğim diyor. Nasıl? Onun istediği ölçüde ve onun istediği para miktarı doğrudan belirleniyor. Öyle yapılıyor.
Ben Erdoğan’ın avukatları için de çok şey söyledim. O avukatlara büyük paraların verildiğini, bazı avukatlara verildiğini tabi Erdoğan’ın bütün avukatlarını kastetmiyorum, burada belli avukatlar var. Dava bile açılmadığını, savcının dava bile açmadığını belli kişiler hakkında gayet iyi biliyorum. Bunu Salı toplantılarında bazen isim vererek de dile getirdim. Vesayet var. Eğer adalet devletin temeliyse, siz adaleti yok ediyorsanız aslında devletin temeline dinamit koyuyorsunuz demektir. Bugün Türkiye’de devletin bu kadar yönetilemez noktaya gelmesinin temel nedeni adaletin olmaması ve yargının çalışmamasıdır. İşin gerçek yüzü de budur yani.
Ben şunu ifade ettim. Cumhurbaşkanı adayı olabilirsiniz diyor yargı, YSK Cumhurbaşkanı adayı olabilirsiniz diyor. Hakkınızda hiçbir şey yok diyor. Peki ben aday oluyorum ama sen hapiste kalacaksın diyor öbür hakim niçin? Ben nasıl propaganda yapacağım? Sonra biz dönüp dünyaya diyoruz ki, bizim ülkemizde demokrasi var. Nasıl demokrasi var? Selahattin Demirtaş için bunu söyledim, Osman Kavala için aynı şekilde, beraat ediyor aynı dosyadan yeni bir suç uydurup tekrar içeri alıyorsunuz.
Elif ÇAKIR- Enis Berberoğlu’nu sormak isterim. Enis Berberoğlu’yla ilgili süreç şu anda ne durumda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu anda Anayasa Mahkemesine gitti. Çünkü Anayasa Mahkemesi kararı alt mahkemeye gönderdi. Mahalli mahkeme ben Anayasa Mahkemesi kararını dinlemem dedi. Dolayısıyla Enis Bey Anayasa Mahkemesine duyduğu saygı dolayısıyla itirazı tekrar Anayasa Mahkemesine yaptı. Çünkü dosya Anayasa Mahkemesi tarafından aşağıdaki mahkeme alt mahkemeye gönderilmişti. Uymadığı için tekrar öbür tarafa başvurdu. Enis Bey yani 50 sefer beraat etti ama işte böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
Taha AKYOL- Nasıl bir HSK düşünüyorsunuz? HSK’nın üyeleri nasıl belirlenmeli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle acı bir tablo daha var. Son benimle ilgili gelen bir şey var, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili bir dosya var. Ben yanlış hatırlamıyorsam Osman Kavala, Selahattin Demirtaş bunlar boşuna içerde tutuluyor, tutulmaları doğru değildir diye bir iki yerde, Ahmet Altan açıklamaları yapmıştım, Müesser Yıldız açıklaması yapmıştım bunlar doğru değildir diye. İki MHP milletvekili beni hakime şikayet ediyorlar bu terörü övüyor diye ve savcı da tutuyor benim mecliste yaptığım konuşmayı gerekçe göstererek dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla dosyayı gönderiyor. Yani şimdi bir de karşımıza muhbir milletvekilleri çıktı. Böyle bir garip tabloyla karşı karşıyayız. Yani gerçekten üzülüyorum. İnsan düşüncelerini söylemeyecekse bu meclisin kürsüsünde ben düşüncelerimi söyleyemeyeceksem, meclisin kürsüsünde söylediğim bir şey dolayısıyla benim dokunulmazlığımın kaldırılmasıyla ilgili dosya şeye geliyorsa…
Taha AKYOL- Meclis kürsüsünde grup toplantısı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Grup toplantısı çünkü yargı kararları grup toplantılarında yapılan konuşmanın da mecliste yapılan konuşma olarak kabul ediyor. Aslında bizim sadece orada değil diyelim ki Van’da yaptığım konuşmada aslında dokunulmazlık kapsamına girmesi lazım. Yani parlamentoda söylenen söz gibi kabul edilmesi lazım. Olmuyor. Ama dediğim gibi bunlar benim için çok önemli değil. Önemli olan şu, yargı bağımsızlığını sağlamak zorundayız. Dediniz nasıl olmalı? Bakın Taha Bey, Cumhurbaşkanı hakim tayin etmeli mi? Edebilmeli, tarafsız Cumhurbaşkanı hakim tayin edebilmeli Anayasa Mahkemesine. Ama hakim tayin ederken şuna bakmalı. Bu hakim kim? Geçmişte verdiği kararlar nedir, kaçı Yargıtay tarafından bozulmuş üst mahkeme veya kaçı bozulmamış. Bunun yayınlanmış yayınları var mıdır, bilimsel yayınları var mıdır yok mudur? Üst mahkemelere hakim tayin edecek kişinin o hakimin liyakatine bakması lazım. Bu işi becerebilecek kapasitede, bilgide, birikimde midir, değil midir diye. Ona göre hakim tayin edebilir. Yoksa bu bizim partilimiz, ben telefon ettiğimde benim istediğim kararı verecek, o zaman ben oraya hakim tayin ederim. O zaman yargıyı öldürürsünüz. Yargı ölüyor zaten. Öldü büyük ölçüde de. Ama biz yeniden güven tesis etmek zorundayız, bunu sağlamak zorundayız.
Taha AKYOL- Nasıl bir HSK düşünüyorsunuz? HSK üyeleri nasıl belirlenmeli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İkiye ayrılması lazım benim şahsi kanaatim. Bunu parti olarak henüz kendi aramızda düşünmüş, tartışmış değiliz. Geçmişte özel bir alanımız oldu bu konuda hukukçularla da bir araya geldik.
Taha AKYOL- Cemil Çiçek’in başkanlığı döneminde partinizin verdiği bir anayasa teklifi var, orada da HSK ikiye ayrılıyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ikiye, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu. Hakimler Kuruluna bakanın hiç girmemesi lazım, müsteşarın girmemesi lazım. Buraya yapılacak atamaların niteliklerinin tek tek belirlenmesi lazım. Örneğin bilimsel yayınları gibi, örneğin işte davalarının Yargıtay tarafından bozulmaması gibi temel normlar. O normları en iyi hukukçular belirler onu koyarsanız. Savcılar kuruluna bakan girebilir, müsteşar girebilir orası bürokratik bir kademe. Bunun olması lazım. Üç, savcının artık hakimin yanında oturmaması lazım. Avukat hangi düzeyde oturuyorsa savcının da aynı düzeyde olması lazım. Çünkü biri iddia, biri savunma makamı. Hakim tepede ona karar verecek. Dolayısıyla savcı hakimin yanında olan avukata göre üstünlük taslayan bir pozisyonda olmaması lazım. Bu da benim öteden beri savunduğum bir düşünce, böyle olması gerekiyor. İddiayla savunmayı bir araya getirmemiz lazım. Baroların parçalanması yanlıştır doğru değildir. Bu konuda da eskiden olduğu gibi yani Türkiye Barolar Birliği var ve dolayısıyla o çerçevede bir çabanın olması gerektiği düşüncesindeyim.
Elif ÇAKIR- Biraz önce YSK’dan Cumhurbaşkanı adayı olmasına YSK izin veriyor ama bir hakim çıkıyor cezaevinde kalmalı diyor örneğinizden yola çıkarak şunu söylemek isterim. Bu garabeti bir de belediye başkanlığı seçimlerinde yaşadık. Daha sonrasında kayyumlar atandı. Seçimlere girebildi, belediye başkan adayı olabildiler, seçimlere girdiler, mazbatalarını aldılar daha sonra kayyumlar atandı. Türkiye’nin çok ciddi bir kayyum sorunu var. Aynı şekilde şirketlere yani şirketlere atanan kayyumlar da var. Yani hem belediyeler, hem şirketler. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçimle gelen belediye başkanlarının seçimle gitmesi gerektiğini öteden beri söylüyoruz zaten. Çünkü milli iradeye saygı duyacaksınız. Milli iradenin kullandığı oyun sonucu olarak bir kişi milletvekili seçilebilir, bir kişi belediye başkanı olabilir, belediye meclis üyesi olabilir, il genel meclis üyesi olabilir. Seçimle geliyorsa kural olarak seçimle gitmesi lazım. Hangi hallerde kişinin tutuklanacağı, hangi hallerde gözaltına alınacağı konusunda da yasalar var aslında. Yani o yasalar çerçevesinde yani mecliste hatta bir milletvekili silah çekip diğer milletvekilini öldürdü, bu olaylar da oldu buna benzer. Oralarda ne oldu? Milletvekili tutuklandı. Yani bunlara dikkat etmek lazım. Eğer biz milli iradeye inanıyorsak, eğer biz demokrasiye inanıyorsak, seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğine de ben şahsen inanıyorum. Böyle olması lazım. Şimdi siz Belediye Başkanını alıyorsunuz, seçimle geleni alıyorsunuz atamayla geleni atıyorsunuz. Bu doğru değil, asla doğru değil. Atamayla geliyorsa niye seçim yaptınız? Üstelik bakın Kars’taki olay, belediye meclis üyelerini de aldılar, içinde CHP’li var, HDP’li var, DSP’li var, MHP’li var, hepsini aldılar. Niye alıyorsunuz? Bunun adına biz demokrasi diyoruz. Yok öyle bir şey! Demokrasilerde böyle bir şey yok. Belediye başkanı eğer bir terör örgütüyle iltisaklıysa savcınız var davayı açar, delilleri sunar, mahkemede yargılanır, mahkum olursa gider, kimse de demez ki burada milli irade zedelendi diye. Ama bu yapılmıyor. Ben seni görevden aldım; yerine valiyi, kaymakamı atadım, sen git.
Özel şirketlere kayyum atanması, bu da doğru değil. Ne oldu sonunda? Oralar birilerinin arpalığı haline geldi. Bu şirketlerin büyük bir kısmı batırıldı. Oralara atanan kayyumlar köşeyi döndüler, her türlü imkana kavuştular. Bu asla doğru değil. Belli bir zaman dilimi içinde yaparsınız, belli bir zaman dilimi içinde yargı eğer gitmişse, sahipleriyle ilgili yargılama varsa o yargılama süreci gider ama bir süre sonra bu şirketleri asli sahiplerine teslim etmek zorundasınız. Yani sizin kalkıp da ben buraya kayyum atadım ama kayyum atıyorsanız bu kayyumun orayı doğru dürüst yönetmesi lazım. Orayı arpalığa döndürmemesi lazım, orayı batırmaması lazım. Ben şunu da çok iyi biliyorum. Balıkesir’deki bir firmanın sahibi şirketi buna verirsen sana hiçbir şey olmayacak. Vermedi, ben bunu alın terimle, çocuklarımla kurdum dedi; kayyuma verdiler, şirketi de elinden aldılar, bir de üstelik hapse attılar. Şunu da çok iyi biliyorum, kayyum atanan yerlerde -ki TMSF onun başında- TMSF’den o listeleri alıp iş dünyasını gezen, bak burayı sana aldırırım, bana bu kadar komisyon verin diyen çok insanı da biliyorum. Bana bunu iş dünyasından da gelip anlattılar. Hayır, biz bunu almak istemiyoruz, böyle bir ortamda bunu almak istemiyoruz diyen çok işadamı da gördüm. Dolayısıyla devlette çürüme başlayınca çürüme her tarafa yayılıyor maalesef. Yani adalette çürüme var, kayyum uygulamalarında çürüme var, demokraside çürüme var, liyakatte çürüme var. Devletin tepesinden aşağıya doğru yansıyan ciddi bir çürüme var. Bu çürümeyi temizlemek lazım, bu mikroplardan arındırmak lazım, güçlü bir devleti vücuda getirmek lazım, benim şahsi kanaatim budur yani. 
Taha AKYOL- Efendim demokrasi deyince hemen ikinci sırada gelen kavram denetim ve denge. Türkiye’de siyasi güç dengesi yok. Ama benim size soracağım denetim meclisin denetimi, Sayıştay’ın denetimi. Türkiye’de anayasada yazılı olan haliyle bile bir denetim yetersizliği var. Meclis niye yeterli denetimi yapamıyor? Bu sadece sayısal yetersizlik, muhalefetin yetersiz gerekli sayıya ulaşamamış olması mı, yoksa uygulamadan mı kaynaklanan kurallardan, yanlış kurallardan kaynaklanan sorunlar da var. Siz ayrıca başına muhalefetin geleceği bir Kesin Hesap Komisyonunun kurulmasını istiyorsunuz. Ben bunu çok önemsiyorum. Yani çok ciddi bir öneri. Hesap uzmanı olduğunuz oradan da anlaşılıyor. Meclisin denetim yapamayışı konusunu bize anlatır mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Taha Bey şöyle, parlamento aslında bütün imkansızlıklara rağmen vesayet altında olmazsa çok sağlıklı bir denetim her zaman yapabilir. Ama bugün parlamento vesayet altında. Özellikle iki parti yani AK Partinin ve MHP’nin milletvekilleri saraydan talimat gelmedikçe bir irade ortaya koyamıyorlar. Yani iradeleri ipotek altında. Sayıştay’ın raporu geliyor, Sayıştay’ın raporu geldi. Sayıştay kim adına denetim yapıyor? TBMM adına denetim yapıyor. Ki o raporların büyük bir kısmı kırpılarak geliyor yani gerçek yolsuzluk olayları tümüyle yansıtılmıyor. Biz bunu da gayet iyi biliyoruz. Şimdi Sayıştay’ın gerçek anlamda denetim yapması için mesela Sayıştay’ın mali raporunun bütçeden önce parlamentoya gelmesi ve bu mali rapor üzerinde bütün milletvekillerinin oturup özel bir çalışma yapmaları gerekiyor. Hatta Plan Bütçe Komisyonunun bu Sayıştay’ın mali raporu için özel bir gündemle toplanıp bu mali raporda nedir, geçen dönem ne yapılmış bunun düşünülmesi lazım. Yasaya göre de mali rapor gelmeden bütçenin parlamentodan geçmemesi lazım. Ama bizde Sayıştay’ın mali raporu gelmeden bütçenin geçtiği dönemleri de biz biliyoruz. Mali rapor yok ama bütçe kabul edildi. Biz bütçe hakkında Anayasa Mahkemesine başvurma hakkımız olmadığı için bütçe geçip gitti. Sayıştay’ın her şeye rağmen uluslararası denetim kuralları var. Sayıştaycıların uluslararası kuralları var. O kurallar çerçevesinde Sayıştay’ın görev yapması lazım. Yeri geldiğinde yerindelik denetimi de…
Taha AKYOL- Ki Sayıştay çok saygın, çok birinci sınıf dünya çapında kaliteli elemanlara sahip çok köklü bir müessese.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle.
Taha AKYOL- 150 yıllık müessese.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi 150 yıllık Osmanlı’dan gelen bir müessese. Sayıştay ciddi bir kurum, TBMM adına denetim yapıyor, raporlarının gelmesi lazım, Sayıştay’ın belli aralıklarla yönetimi yani yürütme organındaki bakanlıkları bir şekliyle uyarması lazım. Bakın, bu KÖİ projeleri dediğiniz kamu özel işbirliği. Sayıştay’a bazı belgeler ısrarla teslim edilmiyor mesela, verilmiyor mesela. Yapılan sözleşme değil mi? Devlet bir sözleşme yapmış firmayla. Normalde Sayıştay bunu istediğinde derhal verilmesi lazım ama verilmiyor sen görmeyeceksin diyorlar. Yani milletvekilinin bilmediğini, bakanların bilmediğini, Sayıştay’ın bilmediğini bizde bilmiyoruz, kimse bilmiyor. İki kişi biliyor. Bir saraydaki kişi, iki altına imza atan özel sektör biliyor. Başka hiçbirimiz bilmiyoruz. O zaman ne oluyor, paralar nereye gidiyor, ne kadar gidiyor, nasıl gidiyor, bütçede nerelerde gösteriliyor, hangi fasıllarda gösteriliyor biz bunu bilmiyoruz.
Elif ÇAKIR- Bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo bileceğiz. Yönetime geldiğimiz zaman bunların hepsini kamuoyuyla paylaşacağız. Çünkü bakın, kul hakkı yemenin bizim inanç dünyamızın en büyük günahı olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer kul hakkı yemek günahsa ve en büyük günahsa tüyü bitmemiş yetimden aldığınız verginin hesabını millete vereceksiniz. Bu demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Bütün dünyada böyledir. Bizim inancımızın da hangi felsefe üzerine kurulduğu aslında ne kadar güçlü bir felsefe üzerine kurulduğunu da bilmemiz lazım yani. Çoğumuzun bundan haberimiz bile yok.
Dolayısıyla hesap vermek kadar değerli bir şey yoktur. Kontrolsüz güç dünyada yoktur. Yok öyle bir şey olamaz yani. Gücün kontrol edilmesi lazım, denetlenmesi lazım o gücün. O nedenle Taha Bey’in ifade ettiği Kesin Hesap Komisyonu. Şimdi nedir Kesin Hesap Komisyonu? Şu, bir bütçe yapıyorsunuz ama önümüzdeki yıl yani 2021’de ne yapacağım bunu anlatıyorsunuz. 2021’de şunu şunu şunu yapacağım. Peki 2020’de söz verdiğiniz, taahhüt ettiğiniz şeyleri ne yaptınız? Bu Kesin Hesap Kanunuyla geliyor meclise. Onun için bir Kesin Hesap Komisyonu olmalı, başkanı da muhalefet partisinden olmalı. Böylece yürütme organı yasama organına hesap vermeli orada. Bu çok önemli bir şey, sizde ifade ettiniz çok önemli bir şey. Bunu yaptığınız andan itibaren bakanlar, bürokrasi diyecek ki biz bu bütçe kanununu uyguluyoruz ama yarın gideceğiz muhalefet bize soracak gelin bakalım beyler siz bu kadar taahhüt etmiştiniz bu taahhüdü yüzde 40 aştınız, yüzde 50 aştınız nereye gitti bu paralar bize soracak. Ben bu soruya muhatap olmamak için yasaların öngördüğü çerçevede harcama yapmak zorundayım diyecek.
Dolayısıyla sistem kendi içerisinde bir tutarlılığa kavuşmuş olur bizim bu düşünceler hayata geçmiş olursa.
Taha AKYOL- Yeni partilerle çok iyi münasebetleriniz var, tebrikleşiyorsunuz, görüşüyorsunuz. Ama onlar millet ittifakı içinde değiller. Ayrıca yeni partilerle millet ittifakının birçok ortak zemini var hep beraber işte güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş diyorsunuz, hukuk devleti diyorsunuz, kuvvetler ayrılığı diyorsunuz, basın özgürlüğü diyorsunuz. Yeni partilerle ilişkilerinizi siz nasıl tanımlarsınız?
Elif ÇAKIR- Performanslarını nasıl buluyorsunuz? Mesela Gelecek Partisi birinci olağan kongresini yaptı neredeyse tamamladı. Ali Babacan sahalara indi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, tabi sizler gazeteci olarak dikkatle izliyorsunuz, bizlerde politikacı olarak izliyoruz. Sayın Babacan’da, Sayın Davutoğlu’da doğru ortak paydalarımız var, zamanla çıkıyor ortak paydalar güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi, saydam bir devlet yönetimi gibi, yargının bağımsız olması gibi, adaletin dağıtılması gibi, devletin şeffaf olması gibi pek çok evrensel kavram aslında demokrasinin var olan evrensel kavramları üzerinde ortaklaşıyoruz. Elbette ki iki parti kuruluş aşamasında. Onların bir marka değeri olarak ortaya çıkmaları lazım, kuruluşlarını tamamlamaları lazım, programlarını kamuoyuyla paylaşmaları lazım. Bunu da bekliyoruz tabi yani belli bir zaman dilimi içinde bunlarda gerçekleşmiş olur. Doğru ikisi şuanda millet ittifakı içinde değiller. Tabi zaman ne gösterir onu göreceğiz yani belli bir zaman dilimi içinde. Şu bilgilerde geliyor bize, seçim kanunu üzerinde çalışmaların yapıldığını, seçim kanunu üzerinde yapılacak çalışmalarla iktidarımızı nasıl koruyabiliriz yani millet ittifakı daha yüksek oy alsa dahi nasıl parlamentoda çoğunluğu sağlayamaz bunun arayışlarının da olduğunu biliyoruz.
Taha AKYOL- Yeni partilerin seçime girmesini önleyecek…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yeni partilerin seçime girmesini nasıl engelleyebiliriz bununla ilgilide çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim, iktidardaki bir siyasal parti kendi iktidarını korumak için mevcut yasalarla oynamaya başlamışsa aslında gidici olduğunu oda kabul ediyor. Yani artık bu halk beni istemiyor ben halka rağmen nasıl burada kalabilirim bunun arayışı içinde. Biz bunu da aşacağız ama. Yani ne yaparlarsa yapsınlar halk kararını vermiş bunların gitmesi lazım yani gerçekten bu konuda en ufak bir endişem yok.
Elif ÇAKIR- Dolar kurlarına bakıyor musunuz, döviz kuruna dolar, Euro kur takibi yapıyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi her vatandaş dikkatle izliyor bizde dikkatle izliyoruz zaten.
Elif ÇAKIR- Maliye Bakanı döviz kuruna bakmayan bir Maliye Bakanı.
Taha AKYOL- Müdahale etmeyeceğiz diye de açıklama yaptı bugün.
Elif ÇAKIR- Bugünde yeni açıklaması var döviz kuruna müdahale yok dedi, etmeyeceğiz dedi. Ne demek döviz kuruna müdahale yok demek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Döviz kuruna müdahale yoksa 120 milyar doları niye sattılar? Merkez Bankasının kasasında var olan döviz artmasın diye, döviz kuru yükselmesin diye 120 milyar doları kime sattılar, kim buradan vurgunu vurdu? Bunun sorumlusu kim Allah aşkına? Bu bakan bakan falan değil. Bakanlıkla ilgisi yok bunun. Efendim dolarla ilgilenmiyor, sen maaşını dolarla mı alıyorsun? O zaman kalkınma planını orta vadeli programa döviz kuruyla ilgili hedefi niye koyuyorsun kardeşim. Hedefi ben mi koydum? Ben koysam Kılıçdaroğlu bunu koymuş bunun hiçbir değeri yok der. Sen koyuyorsun, sen altına imza atıyorsun, sen meclise getiriyorsun, sen savunuyorsun tutmuyor hesaplar diyorsun ki efendim biz ona bakmıyoruz. Niye koydun kardeşim o zaman onu. Hangi gerekçeyle koydun sen onu? Dolarla almıyoruz. Dolarla yatıp dolarla kalkıyorlar bunlar. Hepsinin kasalarında dolarlar var ben bilmiyor muyum? Dünyada servetleri var dolarla, Man adasında paraları dolarla yok muydu yani? Hepsini ortaya koymadık mı? Suudi Kralı oğluna dolarla para gönderdi Vakıflar Bankasına dekontunu yayınladık biz bunun? Bunların hayatı dolarla ama tabi dolar yükseldikçe onlar kazanıyorlar. Halk fakirleşiyor. Ben bunu gayet iyi biliyorum.
Elif Hanım, samimi söylüyorum bunların yatacak yeri yok. Bakın samimi söylüyorum yatacak yeri yok yazık günah. 120 milyar dolar satacaksınız dolar yükselmesin diye Merkez Bankasının parası kalmayacak, eksi rezervi var, swapla gitmişsiniz başka ülkelerden borç para almışsınız Merkez Bankasına koymuşsunuz size ait olmayan parayı. Merkez Bankasının bu kadar parası var diyorsunuz ama gerçekte bu kadar parası yok. Eksi 47 milyar dolar eksi artı değil. Eksi 47 milyar dolar. Satacak para kalmadı 120 milyar doları da sattınız. Şimdi kalkmışsınız benim dolarla hesabım yok. Dünya izlemiyor mu bunu? Bütün dünya izliyor bunu, herkes biliyor bunu, vatandaşta bunu biliyor. Ekonomiyi batırdınız. Buradan çıkması lazım Türkiye’nin çıkması lazım. Nasıl çıkacak? Ahlakla çıkacak, erdemle çıkacak, bilgiyle çıkacak, birikimle çıkacak, liyakatle çıkacak, en önemlisi halkın oylarıyla çıkacak. Bunu yapacağız.
Elif ÇAKIR- Aydın Milletvekiliniz Bülent Tezcan haber vermişti biz buraya gelmeden önce. Siz bir CHP arşivi, kütüphaneyi gezeceğiz programdan sonra. Cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemin devlet arşivini açıyorsunuz değil mi? Bunu bize biraz anlatır mısınız? Tek parti dönemi ilk dönem neleri mesela görebileceğiz biz bu arşivin içerisinde nasıl oldu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle Elif Hanım, 1950’li yıllarda CHP’nin bütün malvarlığına el konulmuştu arşivine, her şeyine el konulmuştu dolayısıyla biz bu arşivin yok olduğunu sanıyorduk. Zaman zaman bizim arşivimiz yok edildi diye de dillendiriyorduk. Sonra bu arşivin Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde olduğunu öğrendik.
Elif ÇAKIR- Nasıl öğrendiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Oradan iki bürokrat geldi, siz arşivimiz yandı falan diyorsunuz ama arşiviniz yanmadı arşiviniz Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde diye ifade etti. Şöyle de bir örnek verdiler, sizin arşivinizin bir kopyasını saraya götürdüler, örneğin çıkıyor Erdoğan efendim işte eline kağıdı alıyor bak bakanlar kurulu tek parti döneminde işte kuranı yasaklamışlar diye. Ama dedi o kuran doğru yasaklanmış, niye yasaklandığı ekinde gerekçesi var. Yanlış yazıldığı için, doğru olmadığı için, doğru olmayan kuran yasaklanmış yoksa diyanetin kuranı zaten yayında, zaten herkes biliyor. Ama dedi gerekçesini söylemiyor, sizde gerekçesini bilmiyorsunuz çünkü sizin elinizde arşiv yok. Yapmayın arşiv gerçekten sizde mi? Evet. Önce arşivi istedik, biz bunu vermeyiz dediler. Vermezseniz dava açıp arşivimizi isteyeceğiz dedik sonunda dijital ortamda bize arşiv verildi.
Elif ÇAKIR- Tamamını aldınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamamı. 1 – 1,5 milyon sayfa civarında. Raporlar var, belgeler var, yazışmalar var, illere giden müfettişlerin raporları var.
Elif ÇAKIR- Siz incelediniz mi bunları?
Taha AKYOL- Muhtemelen grup toplantılarının zabıtları da vardır. Onlar çok önemli.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet büyük bir ihtimalle. Tabi 1,5 milyon sayfa olunca hani tamamına bakma şansım olmadı, zamanda yok zaten ona. Ama bir grup bilim insanına dedik bunları inceleyin, bakın nedir ne değildir falan diye. Onlar inceliyorlar. Dolayısıyla cumhuriyetin ilk yıllarını, bir devlet kurulurken yeni bir devlet kurulurken nasıl hareket edilmiş, yazışmalar nasıl yapılmış, bakanlıklar nasıl oluşturulmuş bütün bu ayrıntılar var zaten aslında o arşivde. Belki bu arşivi…
Elif ÇAKIR- Neler var ilginç sizin gördüğünüz? Mesela CHP tek parti dönemi yasakladı olarak bizler bilip de aslında yanlış bildiğimiz neler var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela Mevlut yasaklanmış. Bizde mesela bu Mevlut niye yasaklanmış diye. Mevlut şöyle, Mevlut’un metni amacından çıkarılmış içine günlük bir sürü şey ilave edilmiş, portakal suyu nasıl içilecek o dahi var. Onu yasaklamışlar yani Mevlut’e duyulan saygı dolayısıyla. Bu Mevlut değildir diye onu yasaklamışlar. Bunu da hatta Erdoğan bir ara kullandı. Yapılan yasaklamaların hepsi eğer inancımızın diyelim ki kuranı kerim yanlış yazılmışsa o yasaklanmış. Mevlut yanlış yazılmışsa o yasaklanmış. O dönemlerde harabe haline gelen camiler var, camilerin onarım için ayrılan paralar var. Ne kadar paralar ayrıldığı, nasıl onarımların yapıldığı, illere gidildiği zaman illerde karşılaşılan sorunlar, önemli aileler kimlerdir bunlarla ilgili belgeler, dokümanlar. Aslında belki cumhuriyetin ilk yıllarına ilişkin sosyal yapıyı da oradan bütün ayrıntılarıyla görmek mümkün. Ama buna tabi bilim insanlarının objektif, tarafsız bakmaları ve o dönemin koşulları içinde bunları değerlendirmeleri lazım. Çok önemli veriler var.
Taha AKYOL- Devletin kurucusu, cumhuriyetin kurucusu tek parti bu arşivin bulunması tarihçiler için hakikaten çok büyük müjde. Bizde hemen sizden birer kopisinide bize verin rica ediyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Vereceğim Taha Bey.
Taha AKYOL- Şimdi bu bahsettiğiniz kuranı kerimin yasaklanması olayını ben bilmiyorum. Ama siz anlatınca aklıma Abdülhamit dönemindeki bir olay geldi. Abdülhamit döneminde Arap milliyetçileri, imamlar yani halifeler Kureyş’ten olur, Arap soyundan olur diye propaganda yapıyorlar ve bunun için bir takım hadis kitapları falan bastırıyorlar. Abdülhamit bunların hepsini toplattırıyor ve külhanda arşivde böyle geçiyor kayıtlarda. Külhanda yaktırıyor bir hamamın külhanında yaktırıyor. Aradan bir 15 – 20 gün bir ay geçiyor ittihatçılar bu Moskoftan alçak halife hadis kitaplarını yaktırdı diye propagandaya başlıyorlar. Yani böyle şeyleri bağlamında görmek çok önemli. Tabi tek parti devrinde çok vahim baskılarda oldu o ayrı konu ama her şeyi bağlamında görmek. Ben o bakımdan tarih meraklısı birisi olarak çok sevindim bu dijital kaydı bize vermenizden, bulunmasından.
Elif ÇAKIR- Herkese açık olacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, bütün belgeleri bir sefer bakmak lazım nedir ne değildir. Tabi onu herkese nasıl açabiliriz onu da ben bilmiyorum. Şuanda bir grup akademisyen üzerinde çalışıyor. Hatta dedim ki, bu belgeleri acaba fasikül fasikül yayınlayabilir misiniz? Üniversite yayını olabilir fasikül fasikül yayınlanır böylece. Çünkü bunların tasnif edilmesi lazım konu olarak, yer olarak, bölge olarak. Belki hani bir bölgeye bir araştırmacı girip oraya bakabilir. Osmanlı arşivleri gibi aslında cumhuriyetin ilk kuruluşunun döneminin arşivleri. Bazı belgeler tabi Arapçadan bugünkü Türkçeye çevrilmiş. Arapça olanlarda var Arap alfabesiyle daha doğrusu.
Taha AKYOL- Eski Türkçeyle.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eski Türkçeyle olanlar var. Onların bugünkü dile aktarılması lazım. Çünkü o belgeleri okurken de zorlanıyoruz yani hangi anlama geldiğine dair.
Taha AKYOL- Tabi dil farkından.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Elif ÇAKIR- Çok merakla inceleyeceğiz.
Taha AKYOL- Efendim bu dil meselesinde son cümle. Benim kalbimde bir yaradır sadeleştiriyoruz diye tarihin tahrif edilmesi. Maalesef Türk Tarih Kurumu gibi ciddi bir kurumun bile yayınları arasında sadeleştiriyoruz diye Kuvayı Milliye’yi ulusal güçler diye tercüme ediyorlar. Şimdi Kuvayı Milliye’yi ulusal güçler dediğin zaman öldürdün o işi. Kuvayı Milliye bir terminoloji onu sadeleştiriyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kuvayı Milliye diyoruz çünkü.
Taha AKYOL- Ulusal güçler deyince bugün Güneydoğu’da terörle kahramanca savaşan askerlerimizde ulusal güçtür ama Kuvayı Milliye başka bir şey. O yüzden sadeleştirirlerse aman bu sadeleştirmeyi dilciler değil tarihçiler yapsın.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet doğru.
Taha AKYOL- Sağ olun, çok teşekkür ediyoruz, çok memnun olduk.
Elif ÇAKIR- İktidar ekonomiyi toparlayabilir mi sorunu bütün parti liderlerine, muhalefet liderlerine sormak istiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mevcut iktidar mı?
Elif ÇAKIR- Mevcut iktidar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla toparlayamaz. Öyle bir gücü, öyle bir birikimi, öyle bir kapasitesi de yok, öyle bir öngörüsü de yok zaten, öyle bir hedefi de yok zaten. Böyle rüzgarın önündeki yaprak gibi gidiyoruz. Ben Türkiye yönetilmiyor Türkiye savruluyor diyorum gerçekten Türkiye savruluyor.
Elif ÇAKIR- Çok teşekkür ediyoruz Kemal Bey davetimizi kabul ettiniz, programımıza katıldınız, bizleri burada Genel Merkezinizde ağırladığınız için çok müteşekkirim.
Taha AKYOL- Bende çok teşekkür ediyorum. Hakikaten verdiğiniz bilgiler en çokta bu arşiv bilgisi onun için özellikle teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Arşive meraklısınız araştırmalarınız var dolayısıyla sizi heyecanlandırması son derece doğal.
Taha AKYOL- Efendim Demokrat Partinin Grup toplantıları. Orada Adnan Menderes’in ve Menderes’i eleştiren Demokrat Parti milletvekillerinin basına yansımamış konuşmaları var. ben onu meclis kütüphanesinde buldum çok istifade ediyorum. İstiyorum ki tek parti devrindeki hatta 46’dan sonrası da dahil CHP’nin grup toplantılarını da okuyabileyim. Mutlaka vardır ilk bakacağım yer ora olacak benim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam efendim.
Taha AKYOL- Çok teşekkür ediyoruz sağ olun efendim.
Elif ÇAKIR- Programımızın sonuna geldik. Gündem Özel Programıyla karşınızdaydık. Önümüzdeki günlerde de yine muhalefet parti liderlerini programımızda ağırlamaya, Türkiye’nin daraldığı alanları sormaya devam edeceğiz. Ankara’dan gerçekleştirdik, CHP Genel Merkezinden gerçekleştirdik yayınımızı. Bir dahaki yanında görüşünceye kadar hepinize iyi günler diliyorum.