24.03.2019

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL BÜYÜKADA’DA STK TEMSİLCİLERİ VE MUHTARLARLA BİR ARAYA GELDİ (24 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL BÜYÜKADA’DA STK TEMSİLCİLERİ VE MUHTARLARLA BİR ARAYA GELDİ
(24 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"Eğer, Türkiye'nin bir beka sorunu varsa, dönüp 17 yıldır bu ülkeyi yönetenlere sormak lazım. 17 yıl önce beka sorunu yoktu da şimdi mi ve neden çıktı? Korku ve baskı üzerine siyaset asla doğru değil. Siyaset, halka hizmet etmek için yarışmak demektir."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükada'da muhtarlar ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda şöyle konuştu: Efendim hepinize yürekten teşekkürler. Ada’ya defalarca geldim, sade vatandaş olarak da geldim, bürokrat olarak da geldim, politikacı olarak da geldim ve şimdi huzurlarınızdayım. Ada’ya her gelişimde böyle içimde güller açar. Olağanüstü güzel, doğası güzel, insanları güzel, caddelerinde rahatlıkla geziyorsunuz, insanlar kaynaşmış vaziyette, bunu da görüyorsunuz. Dolayısıyla ayrıcalıklı bir bölgede yaşadığınızı biliyorum. Adalı olmanın ayrıcalığı var, Adalı olmanın güzelliği var. Adalı olmanın karşılıklı saygısı var, insanlar birbirlerine saygı duyuyorlar ki çok farklı kimlikler, çok farklı inançlar, çok farklı yaşam tarzları. Ama Ada’yı bir cennete dönüştürmüş durumda bütün bu farklılıklar Ada’nın zenginliği aslında, Ada’yı böyle görmek lazım.


Dolayısıyla Adalılara hitap etme fırsatı verdiğiniz için ben bütün Adalılara şükran borçluyum, hepinize teşekkür ederim.
Sayın Genel Başkanımız burada, Sayın Bakanlarımız burada, milletvekillerimiz burada, dolayısıyla sizlere hitap ederken onları da biliyorum, onları da düşünüyorum, onların verdikleri hizmetleri de biliyorum. Sayın Belediye Başkanımız burada, belediye başkanımıza da hepinizin huzurunda teşekkür etmek isterim. O da güzel hizmetler sundu, elinden gelen bütün çabayı gösterdi. Bütün baskılara rağmen, bütün engellemelere rağmen o da elinden gelen çabayı gösterdi.
Efendim şimdi bir seçime gidiyoruz. Sandığa gideceğiz ve oylarımızı kullanacağız. Sonuçta muhtarlarımızı seçeceğiz, belediye meclis üyelerimizi seçeceğiz ve belediye başkanımızı seçeceğiz. Ama Türkiye’deki atmosfer şu, sanki bir savaşa gidiyoruz. Türkiye’nin bir beka sorunu var, Türkiye yok edilmek üzere. Türkiye yok edilmek üzereyse, o zaman oturup başka şeyler yapalım. Ne yapacağız? Sandığa gideceğiz muhtar seçeceğiz. Yani muhtar seçmek bir beka sorunu mu? Belediye meclis üyesi seçmek bir beka sorunu mu? Belediye başkanını seçmek bir beka sorunu mu? Eğer Türkiye’nin bir beka sorunu varsa dönüp 17 yıldır bu ülkeyi yönetenlere sormak lazım, arkadaş 17 yıl önce beka sorunu yoktu da şimdi mi çıktı ve neden çıktı? Korku üzerine siyaset asla doğru değil. Baskı üzerine siyaset asla doğru değil. Siyaset nedir? Halka hizmet etmek için yarışmak demektir. Siyasi partiler çıkarlar derler ki ben daha güzel hizmet yapacağım, öbürü diyecek ben daha güzel hizmet yapacağım. Hizmetlerimizi sıralarız vatandaş da gider tercihini kullanır. Siyaset budur. Ama alıp toplumu başka yerlere, başka mecralara taşımak istiyorlar. Buna izin vermemek gerekiyor.
Ada’nın kendine özgü koşulları var dedim, olağanüstü güzel bir yer, entelektüel yapısı son derece yüksek. Sanatçıları var, saygın politikacıları var, hemen hemen hayatın her alanında düşünen insanları var. Türkiye’yi düşünen, geleceği düşünen, dünyayı düşünen, dünyayı sorgulayan, siyaseti sorgulayan, hayatın her alanını sorgulayan aydın insanları var. Geriye dönüp Ada’nın ya da Adaların tarihine baktığımız zaman orada da olağanüstü zenginlikler görüyoruz. O zenginliklerin bütün dünyaya bir şekliyle duyurulması lazım. Eğer biz bunu duyurabilirsek, bütün bu zenginlikleri duyurabilirsek Ada’nın tarihini, bu tarih içinde yaşayanları, onların verdikleri eserleri, onların yaşamlarını bir şekliyle bütün dünyaya duyurabilirsek olağanüstü güzel bir hizmeti yerine getirmiş oluruz. Bu mümkün mü? Elbette bu mümkün. Bunu yapmak zorundayız, birlikte yapmak zorundayız.
Sanatçılar burada, bakıyorsunuz her alanda yedi sanat dalında görev yapan, çalışan çok sayıda insan, şairlerimiz var, yazarlarımız var, tiyatrocularımız var. Dolayısıyla olağanüstü bir zenginlik var burada ve bu entelektüel zenginliği dünyaya taşımamız gerekiyor. Söyledim belediye başkan adayımıza da söyledim, mesela Ada’da geleneksel olarak her yıl uluslararası felsefe konferansları yapılabilir. Olağanüstü güzel bir şeydir bu. Dünyanın her tarafından insanlar felsefeciler gelecek buraya. Yıllar önce rahmetli Adnan Kahveci henüz daha maliye bakanı değildi ama Özal’ın danışmanıydı onunla burada bir toplantı yapmıştık, o toplantıda konuşmacılardan birisi de bendim. O zaman rahmetli Özal’ın danışmanlığını yapıyordu. Splendid Otelde yaptık toplantıyı ve o oteli görünce aslında her şeyi tarih, mobilyaları da tarih, benim İstanbul’da 12 yıl yaşamama rağmen görmediğim bir tarihi orada görme imkanım oldu. Oysa baktığınız zaman Ada’nın kendisine zaten kendisi bir tarih ve görkemli bir tarih. Binalarıyla öyle, o binaların içinde yaşayanlarıyla öyle, eserleriyle öyle, sanatçıları öyle, sporcuları öyle, aydınlarıyla öyle. Bir tarihin içinde yaşıyoruz ama İstanbullu bunun farkında değil. Görkemli bir tarih bu tarih, tabi bunu gün yüzüne çıkarmak tek başına bir belediye başkanının yapacağı bir iş de değil, gerçekçi olmamız lazım. Bunun aynı zamanda bütün İstanbul’un, İstanbul’daki aydınların, siyasetçilerin elbirliğiyle ortaya çıkarıp dünyaya tanıtmak istedikleri bir tarih olması gerekir. Hepimizin ortaklaşa mücadele etmesi lazım. Anadolu’nun pek çok yerinden buraya insanlar geldi. Onlarla beraber bir huzur ortamı, bir barış ortamı yaratıldı burada. Kimse ötekileştirilmedi, kimseye farklı bir şey söylenmedi. Ama herkes kucaklaştırıldı. Kucaklaşmak zorundayız ve bunu gerçekleştirmek zorundayız. Huzurun eğer bir başkenti aranıyorsa, barışın bir başkenti aranıyorsa aranacak yer Adalardır, bulunacak yer de Adalardır.
Bu güzelliği bütün Türkiye’ye ve bütün dünyaya bizim yaymamız gerekiyor, söylememiz gerekiyor. Olağanüstü güzel bir coğrafya, olağanüstü güzel insanlar, olağanüstü güzel kültürler ve bu zengin kültür içinde yaratılan bir barış havası ve bir huzur havası. İstanbullu yazın buraya gelir, nefes almak için buraya gelir. Koca İstanbul, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul, beton ormanına dönen bir İstanbul, insanların nefes alamadığı bir İstanbul. Çocukların gidip en azından oynayabilecekleri bir park bulmakta zorlandıkları bir İstanbul.
Yıllar önce Cumhuriyet Gazetesinde bir makale okumuştum Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, “Erenköy’de Bahar” makalenin başı, “Biz İstanbul’un Rumeli bölümünde otururduk ama Erenköy’e bülbül sesi dinlemeye giderdik” diyor. Az önce arkadaşlara da söyledim Erenköy’de bırakın bülbülü kuş bile görmek mümkün olmaz noktaya geldi. Nasıl oldu da bu İstanbul bir beton ormanına dönüştü? İhanet ettik demekle bu sorun çözülmüyor. Bu sorunu çözmek için önce kent kültürüne sahip olmak lazım. Entelektüel birikime sahip olmak lazım, sanatın ne olduğunu bilmek lazım, insanın ne olduğunu bilmek lazım, insanın hangi koşullarda rahat edebileceğini bilmek lazım, kavgadan uzak, huzurdan yana bir kentin arayışı içinde olmak lazım. Ben sadece bina yaparım… Bina yapmakla insanlar mutlu olmuyor. Eğer insanlar bir araya gelip konuşamıyorsa, yaşlılar belli bir yerde huzur içinde oturup konuşamıyorlarsa, gençlerimiz iş bulamıyorsa ve kente egemen olan sorun yumağını aşamıyorsa, aştıramıyorlarsa, onu aşacak bir siyasal irade gelmiyorsa o kentte siz huzuru yakalayamazsınız.
İnanıyorum ve güveniyorum, Ekrem İmamoğlu gerçekten İstanbul’u İstanbul yapacak. İnanarak söylüyorum bunu. Büyükşehir Belediye Başkanı Adaylarımızı belirlerken şöyle bir yöntem izledik. Bir, geçmişinde mutlaka bir başarı hikayesi olmalı. Baktığınız zaman Ekrem İmanoğlu’nun geçmişinde bir başarı hikayesi var. Bir belediyeyi aldı, İstanbul’un en güzel belediyelerinden biri yaptı, karşılığı Kadıköy. Öyle güzellikler yarattı orada, yeşil alanlar yarattı, sosyal donatı alanları var, toplumun her kesimiyle barışık. Aynı şekilde Adana’da Seyhan Belediye Başkanımız başarılı bir belediye başkanıydı. Adana’nın en büyük meydanını yapıyor şimdi. Onu da Adana Büyükşehir Belediye Başkanı yaptık. Antalya Konyaaltı Belediye Başkanımız başarılı bir belediye başkanıydı, bir başarı hikayesi vardı. Antalya da kan kaybediyordu sanat ve kültür açısından. Antalya’yı bir dünya markası yapabiliriz. Bursa Nilüfer Belediye Başkanımız Nilüfer’i Bursa’nın yüzük taşı haline getirmişti. Yeşil alanları var, sosyal alanlar var, sosyal donatı alanları var, parkları var, bahçeleri var, kültür merkezleri var. Muhtarlar geldiler dediler ki, illa bu belediye başkanı tekrar Nilüfer’de gösterilsin. Hayır dedim, neden bütün Bursa’yı Nilüfer gibi yapmıyoruz? Bütün Bursa’yı yapmalıyız ve çerçeveye baktığımız zaman, ortaya çıkan tabloya baktığımız zaman doğru tercihlerde bulunduğumuzu görüyorum. Bir başarı var, bir başarı hikayesi var ve o başarı hikayesinin daha geniş bir çerçeve içinde toplumun önüne koymak istiyoruz.
Efendim aramızda dediğim gibi sanatçılar da var, gazeteciler de var. Bir gazeteci arkadaşımız Belediye Başkan Adayımız, ama önce izin verirseniz ben bir önceki hala şu anda görev yapan Belediye Başkanımızı buraya almak isterim. Önüne çok sayıda engeller çıkarıldı ama o engellere rağmen sizlere hizmet etmeye çalıştı. Emek harcadı, o aldığı bayrağı biraz yükseltti. Şimdi o bayrağı daha da ileriye taşıyacak olan yeni belediye başkan adayımızı buraya almak isterim. Biz üçümüz de sizleri saygıyla selamlıyoruz efendim. Sizlere selamlarımızı, saygılarımızı, gönül dolusu sevgimizi sunuyoruz. Bir avantajı var, gazeteci. Gazeteciler her şeye eleştirel gözle bakarlar, nerede eksik var, nerede yanlış var, nerede haber değeri yakalayacağımız bir şey var öyle bakarlar ve dolayısıyla devraldığı bir bayrağı daha da ileriye taşıyacak buna inanıyorum.
Ekrem İmamoğlu da inşallah sizlerin desteğiyle İstanbul’u alacak ve İstanbul’u farklı bir İstanbul yapacağız. İstanbul’u gerçekten de kendisine yakışır tarihsel kimliğine yeniden kavuşturacağız. Viyana’ya gittiğimde Viyana Belediye Başkanını ziyaret ettim. Ona şu soruyu sordum: “İstanbul Belediye Başkanı olsaydınız ne yapardınız?” İki şey söyledi, “Bir trafik sorununu çözerdim. İki, bütün tarihi yapıları gün yüzüne çıkarırdım. Tarihi yapılar o beton yığınının ortasında kalmış adeta” dedi. Bakın, İstanbul’u bizden daha iyi analiz eden Viyana Belediye Başkanı. “Çünkü hemen hemen her yazın ben Türkiye’ye gelirim Türkiye’de tatilimi yaparım” diye bir cümle kurmuştu ayrıca. Dolayısıyla bizim görevimiz yaşanabilir kentleri yeniden inşa etmektir.
Aramızda sanatçılar var, sanatçıların ne kadar değerli olduğunu, ne kadar etkili olduğunu, ne kadar güçlü olduğunu bilirim. Nereden bilirim onu da söyleyeyim… Lise yıllarında Üç Silahşörler kitabını okumuştum. O kitabın önsözünde şöyle bir öykü anlatılır, o öyküyü hiç unutmam. Alexandre Dumas bu romanı yazarken Paris’te günlük bir gazetede tefrika ediliyor. Parisliler sabahın erkeninde gidiyorlar, gazete satın almak için kuyruğa giriyorlar acaba romanın sonu ne oldu diye. Yaz geliyor, Alexandre Dumas diyor ki gazetenin patronuna ben tatile çıkmak istiyorum. Olur mu diyor, bütün Paris senin romanının sonucunu bekliyor, sen bunu bitirmeden asla tatile çıkamazsın. Çıkacağım diyor. Mahkemeye veririm diyor. Ver diyor mahkemeye. Çıkıyorlar yargıcın önüne yargıç diyor ki, binlerce Parisli senin romanının sonucunu bekliyor, sen bir kamu görevi yapıyorsun, ama sen romanını bitirmeden ayrılamazsın diyor. Geriye dönüyor Dumas, bana bir kağıt kalem getirin diyor. Bir kalem kağıt geliyor, romanın başaktörünün ismini yazıyor, elinde kılıç ayakları titredi yere düştü ve öldü deyip altına son yazıyor. Götür diyor, roman bitti. Bu sefer patron kıyameti koparıyor nasıl bitirirsin diye. O romanının kahramanının yaratıcısı benim diyor, istediğimi öldürürüm, istediğimi diriltiyor diyor. Dolayısıyla sanatın gücünü görüyorsunuz. Mahkeme kararına rağmen Alexandre Dumas romanını bitirmeden tatile gider ve tatilini yaptıktan sonra romanını bitir. Sanatın gücü buradan geliyor zaten, sanatçının gücü de buradan geliyor. Ama siyasetçiler sanatın ve sanatçının gücünün farkında mı? Hayır farkında değil. Yasaklarla, baskılarla götürmek istiyorlar.
O nedenle Ada’nın kendine özgü bir kültürü var, o kültürün içinde sanatın çok önemli bir ağırlığı var. Dolayısıyla o sanat kültürünün de, ağırlığının da yaşaması lazım. Yaşatmak dileğiyle hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. 


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Şehit Jandarma Komando Murat Yüksel'in İstanbul Büyükada'da yaşayan ailesine taziye ziyaretinde bulundu.