04.02.2021

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU İLE SP GENEL BAŞKANI TEMEL KARAMOLLAOĞLU’NUN ORTAK BASIN TOPLANTISI (04 ŞUBAT 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu ziyaret etti. CHP lideri Kılıçdaroğlu’na, Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak, Oğuz Kaan Salıcı ve Muharrem Erkek ile CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile eşlik etti.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.


Temel KARAMOLLAOĞLU- Teşekkür ediyoruz. Sayın Genel Başkan arkadaşlarıyla beraber ziyarette bulundular. Tabi uzun zamandır aslında böyle bir teşebbüs oldu, bizim belli sebeplerden dolayı imkanlarımız elvermedi. Bugün bu ziyaret gerçekleştirildi. Kendilerine teşekkür ediyorum. Son gelişmelerle ilgili olarak hem arkadaşlarla birlikte, hem de zatıâlileriyle baş başa bazı konuları istişare ettik. Yani genelde ülkemizin gidişatından duyduğumuz endişelerimiz birbirine benziyor. Elbette bu gelişmeler karşısında da bir takım adımlar da atılacak. Bu ille de herkes aynı adımları atacak manasına da gelmiyor, fakat bir dayanışmanın, dirsek temasının olması da elbette tabidir diye düşünüyorum. Ben sözü Sayın Genel Başkana bırakıyorum. Sorularınız da olursa onlara da cevap vermeye çalışacağız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim Sayın Genel Başkanım. Sayın Genel Başkanın ifade ettiği gibi çok güzel bir binaları var, en azından hayırlı olsuna geldik. Bu vesileyle Türkiye’nin sorunlarını dile getirdik. Arkadaşlarımızla sonra baş başa bir süre Türkiye’nin sorunları, çözümler üzerinde de durduk; hem iç sorunlar, hem dış sorunlar, dış politikaya da kısmen değinme imkanımız oldu.
Evet, Türkiye’nin sorunları var ama bütün sorunlar çözülebilecek türden sorunlar. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok; yeter ki halkın çıkarlarını, ülkenin çıkarlarını hedef alan, o çıkarları koruyan bir politikayı hayata geçirmiş olalım. Belli konularda görüş birliğimiz olabilir, belli konularda farklı düşünebiliriz ama ortak konularımız var; Türkiye’nin çıkarları gibi, bayrağımız gibi, vatanımız gibi, memlekette huzur olsun gibi, huzur içinde hep beraber yaşayalım gibi, herkes kazansın, hiç kimse yoksul kalmasın bu güzel topraklarda gibi. Bunlar bizim ortak hedeflerimiz, ortak çabalarımız, bu çerçevede görüş teatisinde bulunduk.
Dolayısıyla ben bina tekrar hayırlı uğurlu olsun diyeyim. Çok güzel, şık bir bina var, ferah bir bina var, öyle de ifade edeyim. Sorularınız olursa soruları cevaplamaya çalışırız değerli arkadaşlarım.
Soru- Yeni anayasa çalışmasıyla ilgili konular ikili görüşmede ele alındı mı? CHP’nin bir çalışması var. Saadet Partisinin de buna yönelik bir çalışması devam ediyor mu? Ortak bir müzakere süreci de sürdürülecek mi?
Temel KARAMOLLAOĞLU- Ben hemen kısaca şöyle söyleyeyim, bizim herhalde önümüzdeki hafta ilk taslağımız hazır olur diye ümit ediyorum. Bilahare görüş teatisinde bulunuruz mutlaka. Bunu hemen ifade edeyim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Türkiye’nin gerçek gündemi aslında pahalılık, işsizlik, yoksulluk, intiharlar; Türkiye’nin gerçek gündemi bu ve Türkiye bu gündemden çıkmak zorundadır. Bu gündemden tartışarak çıkarmak zorundayız. Sağlıklı ve tutarlı bir ekonomi politikası izleyerek çıkarmak zorundayız. İsrafı engelleyerek çıkarmak zorundayız. Ayrıca siyasette çok ciddi bir kutuplaşma var, bu kutuplaşma bir anlamda neredeyse kavgaya dönüşecek pozisyona gelmiş durumda, bu kutuplaşmadan da Türkiye’nin bir şekliyle çıkması lazım. Bunun temelinde yatan unsurlardan birisi de aslında bir zihniyettir, bu zihniyet dönüşümünü bizim sağlamamız gerekiyor. Yani iktidar sahiplerinin toplumun çıkarlarını, insanın çıkarlarını düşünmek ve o çerçevede politika oluşturmak zorundadırlar.
Bir anayasa tartışması Sayın Erdoğan başlattı. Şimdi değerli arkadaşlarım, bu tartışmayı başlatabilmeniz için öncelikle sizin var olan anayasaya uymanız gerekir. Var olan anayasada Sayın Cumhurbaşkanının tarafsızlığı esas mı? Esas. Tarafsızlığı üzerine namusu ve şerefi üzerine yemin edildi mi? Edildi. Buna uyuluyor mu? Uyulmuyor. Peki, o zaman biz nasıl mevcut anayasaya dahi uymayan kişinin verdiği söze ya da davete inanacağız ve güveneceğiz.
İkincisi, Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ülkedeyiz biz. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor ve Anayasa Mahkemesi öyle karar verdi diye veya böyle karar verdi diye bir suçlu organ haline getiriliyorsa bu kişilerin anayasa değişikliği ya da teklifi ya da düşüncesine nasıl katılacaksınız?
Evet, biz ülkenin güzel, toplumsal uzlaşmayla kabul edilmiş bir anayasaya ihtiyacı var biliyoruz. Bunun için de güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Bunun için güçlü bir başbakanlık diyoruz. Bunun için Cumhurbaşkanına bu kadar, bir kişiye bu kadar büyük yetkilerin verilmemesi gerektiğini savunuyoruz. Bunun için kuvvetler ayrılığı diyoruz. Kuvvetler ayrılığının özü nedir? İnsan haklarıdır. Ben bir haksızlığa uğradığımda- ister manav olayım, ister kasap olayım, ister çocuk olayım, ister yaşlı olayım yani insan olarak ben bir haksızlığa uğradığımda- hakkımı arayacağım bir makam olmalı. Yasama, yargı, yürütme için de bir makam olmalı. Bunları tek kişiye indirgerseniz ve o kişi beni hedef alırsa ben hiçbir zaman hakkımı arayamam.
Dolayısıyla hak arama ve adalet kavramı üzerinden yeni bir düşünceyi, bir zihniyet değişikliğini gerçekleştirmek zorundayız. Erdoğan bunu kabul eder mi? Edeceğini sanmıyorum.
Soru- Her iki Genel Başkana da yönelik olacak sorum. Şimdi öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saadet Partisini muhalefet ittifakı bloğundan koparmaya dönük olarak yorumlanan ziyaretleri söz konusu oldu. Öte yandan da muhalefet içerisinde de CHP’yi HDP’nin yanına koymaya çalışıp, muhalefeti kriminalize etmeye çalışan da bir tablo var. Siz HDP’yi de kabul ettiniz, sizin de bir kabulünüz bekleniyor HDP’yle ilgili olarak. Siz muhalefet olarak, muhalefet bloğuna yönelik izlenen stratejiyi nasıl değerlendiriyorsunuz ve özellikle de CHP Genel Başkanı olarak da CHP’nin kriminalize edilme politikasını nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim yasalara göre kurulan bütün siyasi partiler zaman zaman bir araya gelmek, zaman zaman oturup konuşmak, zaman zaman Türkiye’nin sorunlarını tartışmak durumundadırlar. Demokrasinin gereği budur zaten. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları mıdır? Evet, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Kim söylüyor? Anayasa var, yasalar var, bunlar söylüyorlar ve biz bunu kabul etmişiz zaten. Dolayısıyla yasalara göre kurulmuş bir siyasi partiyi düşmanlaştırmak doğru değildir. Ahlaki de değildir. Düşüncelerini beğenmeyebilirsiniz, politikalarını beğenmeyebilirsiniz, izlediği yolu, yöntemi beğenmeyebilirsiniz ama düşmanlaştırmak asla doğru değil. Düşmanlaştırmak aslında demokrasiye karşı çıkmak anlamına gelir. HDP bir siyasi partidir, bizimle görüşmek isterse gelir görüşürüz, düşüncelerimizi karşılıklı paylaşırız. Onlar ayrı parti, biz ayrı partiyiz. Dolayısıyla herhangi bir sorunumuz yok. Varsa düşünce ayrılıklarımız zaten bunu parlamentoda da, parlamento dışında da düşünce ayrılıklarımızı gayet açık, gayet net bir şekilde dile getiriyoruz.
Şu aşamada bir ittifak söz konusu değil. Bir ittifak arayışı da söz konusu değil. Zaten Sayın Genel Başkanla yaptığımız görüşmede de, arkadaşlarla birlikte yaptığımız görüşmede de bir ittifak arayışı ya da oturalım bir ittifakı nasıl gerçekleştiririz diye bir düşünce tartışılmadı, görüşülmedi. Türkiye’nin var olan sorunları var, biz bu sorunları nasıl aşabiliriz, sorunları aşmak için bizim izlediğimiz yol, yöntem, Saadet Partisinin izlediği yol, yöntem bunları oturduk konuştuk. Çünkü sorunları biliyoruz, sorunların çözümü konusunda bizim düşüncelerimiz, kendilerinin düşünceleri elbette değerlidir oturacağız konuşacağız, tartışacağız, bir yol, yöntem bulacağız. Ne zaman ittifak görüşmeleri gündeme gelir? Seçim dönemi olur, seçim dönemi olduktan sonra siyasi partiler bir araya gelirler ittifak görüşmesi yaparlar veya yapmazlar o ayrı bir şey ama bugünden toplumu siyasi partileri belli ittifaklar içinde görüp ve o çerçevede değerlendirmeyi çok doğru bulmuyorum.
Temel KARAMOLLAOĞLU- Ben de şunu hemen ifade edeyim. Yani bir diyaloğun başlamış olması hangi niyetle yapılırsa yapılsın iyidir. Yani diyalog konuşmak demek, yani farklı görüşlerde, kanaatlerde bulunan siyasi parti yöneticilerinin bir araya gelip meseleleri görüşebilmeleri ilk adımdır ve en önemli adımdır. Birbirlerine hakaret edeceklerine, şimdi biraz bu bir araya gelme dediğimiz zaman oluyor da uzaktan en büyük hakaretlerle başlıyorlar söze. Tabi onu ifade etmiyorum ben bunu söylerken. Meseleleri görüşebilmek Türkiye'nin problemlerinin çözümünde ilk ve en önemli adım. Bundan dolayı hangi niyetle yapılırsa yapılsın, ben bize gelen ister AK Parti olsun ister HDP olsun, onlarla da oturup elbette bu meseleleri görüşmeyi işin tabiatı gereği olarak normal karşılıyoruz onu ifade edeyim. Burada esas olanı Sayın Genel Başkan da söyledi biraz önce, zihniyetler, anayasadan da diğer yasalardan da önce zihniyetlerin değişmesine ihtiyaç var. Ondan sonra anayasayı düzeltirsiniz, ondan sonra yasalarda değişiklik yapabilirsiniz, daha güzelini müzakere edebilirsiniz ama zihniyet değişmeden hiçbir görüşmenin de aslında çok da büyük bir faydası olmaz, onu da ifade edelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey ilave edeyim Sayın Genel Başkan. Diyelim ki anayasa yaptık, çok mükemmel bir anayasa yaptık, Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, alttaki mahkeme dedi ki ben bu karara uymuyorum ve siz de dediniz ki ne kadar güzel sen o karara uymuyorsan hakim olarak ben de seni terfi ettireceğim Yargıtay’a, bir de ayrıca hakim yapacağım. Şimdi Allah aşkına bu zihniyette bir anayasa değişikliği olur mu? Önemli olan ne? Önemli olan var olana uyacaksınız ve var olanı daha mükemmel hale getireceksiniz. Siz var olana hem uymuyorsunuz, bir de diyorsunuz ki ben buna uymayacağım, bir oturalım yeniden konuşalım belki bir şey yaparız, zaten bana gelirse sıra ona da uymayacağım. Bu olmaz. Çağdaş bir düşünceye sahip olmamız lazım, yasalara saygılı olmamız lazım, hukukun üstünlüğüne inanmamız lazım.
Soru- Efendim müsaadenizle birkaç sorum olacak benim de. Boğaziçi’yle başlamak istiyorum. “Türkiye’nin evlatlarını serbest bırakın” çağrısını yapmıştınız geçtiğimiz günlerde. Sayın Cumhurbaşkanı “Boğaziçili öğrenciler öğrenci mi, terörist mi” ifadesinde bulundu. Sayın Bahçeli de “Başı ezilesi yılanlar” ifadesini kullandı yine öğrenciler için. Cumhurbaşkanı da yine size ithafen “Teröristlerle biz aynı yolda yürümedik, siz yürüyebilirsiniz” dedi. Bu Boğaziçili öğrencilere terörist ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkincisi; Anayasa Mahkemesi Enis Berberoğlu’yla ilgili gerekçeli kararını açıkladı. Meclise ve HSK’ya da bu gerekçeli kararı gönderdi. Bir anlamda; sizin de sorumluluklarınız var, ihlal kararını gidermelisiniz dedi. Ama meclis dün bu kararı geri iade etti. Meclis Başkanı siyasi bir karardır dedi. Bildiri ifadesini kullandı. İkinci bu efendim bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Ve son olarak bir sorum daha olacak. Sağlık Bakanı Korona’yla ilgili kapalı mekanlarda bulunmayın, kaçının ifadesini kullanıyor ama Cumhurbaşkanı il kongrelerini yapıyor. Salonları dolduranlara tıklım tıklım doldurduğunuz için teşekkür ederim ifadesini kullandı partililere de. Bir taraftan da böyle bir tablo var bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin evlatları; bütün evlatlar bizim evlatlarımızdır, babasının görüşü ne olursa olsun, kimliği, inancı ne olursa olsun. Ve bütün evlatlarımızın da çok iyi koşullarda yetişmelerini isteriz, üniversiteye gitmelerini isteriz, üniversiteyi bitirdikten sonra arzu ettikleri işlerde çalışmalarını, iyi gelir elde etmelerini isteriz.  Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan atama bütün teamüllere aykırı bir atamadır ve doğru değildir. Orada hocalar karşı çıkıyor, öğrenciler karşı çıkıyor, eski mezunlar karşı çıkıyor, biz istemiyoruz bunu diyorlar. Rektör çalışma arkadaşı istiyor, hiç kimse rektörle çalışmak istemiyor. Söyledim, “izzeti ikbal ile babı hükümetten çekilmek” diye bir kavram var, bir deyiş var yani bunu söyleyen şairimiz güzel söylemiş aslında. Olmuyorsa ayrılırsınız, gerginliğe ortam hazırlamazsınız, herkesin sakin olması lazım. Yani o görevde olmak ne katacak size? Herkesin reddettiği bir görevde olmak ne katacak size? Örnek verdim, samimi olarak örnek verdim. Bir köye bir muhtar atıyorsunuz köylü kabul etmiyor, ihtiyar meclisi seçeceğim diyor ihtiyar meclisi de hiç kimse olmayacak diyor. Şimdi bu muhtar, hayır ben illa buraya atandım, ben size muhtarlık yapacağım diyor. Kabul etmiyor, üniversite kabul etmiyor bunu doğru değil diyor. Kaldı ki niye kabul etmiyor? Diyor ki, bu atanan kişi bizim üniversitenin standartlarına göre zaten burada profesör olamaz, profesör olamayacak kişiyi siz bir de rektör olarak atıyorsunuz.
Şimdi hepimizin oturup sağduyuyla düşünmesi lazım. Öğrenciler ne yaptılar Allah aşkına? Cam çerçeve mi kırdılar, bir yeri mi tahrip ettiler? Hayır. Toplantı ve gösteri yaptılar. Bir anayasal hak mı? Evet bir anayasal hak, üstelik izin alınmadan toplantı ve gösteri yapma hakkı tanınmıştır anayasada herkese; esnaf da yapabilir, manav da yapabilir, bireysel olarak insanlar da yapabilir. Gösteri ve yürüyüş yapıyorlar bunlar, cam çerçeve kırmadılar haklarını arıyorlar bunlar, bir hakkın iadesini istiyorlar, kendi üniversitelerinin hakkını savunmak istiyorlar. Kim savunuyor, sadece öğrenciler mi? Hayır eski mezunlar da savunuyor. Oradaki akademisyenler de savunuyorlar, istemiyoruz bunu diyorlar. Kardeşim sen de ayrıl oradan. Bir büyüklük yap, kendini fazla yıpratma, bir büyüklük yap ayrıl, de ki ben buradan ayrılacağım. Efendim ben buradan ayrılamam, ayrılmayacağım. Ayrılma, otur orada ne olacak yani? Oturdu da boyumu büyüyecek bunun, itibarı mı artacak? Yarın çocuklarının yüzüne nasıl bakacak? Oğlu dönüp de; baba seni Boğaziçi’ne atamışlardı, bir hoca bile sana destek vermedi, bir öğrenci bile sana destek vermedi, ne biçim hocasın diye sorduğunda çocuğuna nasıl bir yanıt verecek bu? Bu çocuklara ben “memleketimizin evlatları” dedim, evet bunlar memleketimizin evlatları. “Terörist” diyorlar, suç, bir kişinin terörist sayılabilmesi için mahkeme kararı lazım. Devleti yöneten, devletin en tepesindeki kişinin ağzından çıkan sözü tartması lazım. “Terörist” diyor; ne yaptı, eline silah aldı adam mı öldürdü, birilerini mi taradı? Hayır. Anayasanın verdiği hakkı kullanıyor. Anayasanın verdiği hakkı kullandı diye bir insan nasıl terörist ilan edilir? Hem suçtur, dava açılırsa tazminat ödemek zorundadırlar. Çocuklarımızı, gençlerimizi kazanmak zorundayız.
Bakın, gençler bazen bizim düşündüğümüzden daha aşırı hareketler de yapabilirler ama bunları anlayışla karşılamamız lazım. “Terörist” dediler, tamamı serbest bırakıldı. E ne oldu şimdi, kaybeden kim? “Terörist” lafını kullanan. Yazıktır, günahtır; bu çocukları suçlamamak lazım, çocukları dinlemek lazım, çocuklarla konuşmak lazım. Bunlar bizim ülkemizin yetiştirdiği gerçekten çok değerli evlatlar. Bunlara bakmak lazım, yetiştirmek lazım, büyütmek lazım, onların düşüncelerini almak lazım. Emin olun gençler bizden daha iyi düşünür. Bakın bir daha söyleyeyim, gençler bizden daha iyi düşünür, gençler bizden daha iyi dünyayı okuyor. Siz gençleri düşmanlaştırıyorsunuz, terörize ediyorsunuz, doğru değil.  
Enis Berberoğlu’yla ilgili kararı bildiğim kadarıyla Meclis Başkanı göndermiş değil. Bu haber farklı yansıdı medyaya. Arkadaşlarım görüştüler zaten. Dolayısıyla karar uygulanacak. Yani Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması söz konusu değil. Üç ayrı yere de gönderildi Anayasa Mahkemesi kararı. Zaten anayasada açık, net hüküm var; Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yargı, yürütmeyi bağlar diyor, idare makamlarını bağlar diyor, gerçek ve tüzel kişileri bağlar diyor. Emredici hüküm, bağlayabilir değil bağlar diyor. Uygulayacaksınız yani seçeneği yok bunun.
Kapalı mekanlarda Sayın Erdoğan’ın toplantı yapması. Sağlık Bakanının, yani biz devlette hep liyakat deriz, Sağlık Bakanı da bir doktor, bu toplantıların nasıl yapılması gerektiğini en iyi bilen kişilerden birisi. Covid-19’un bulaşmaması açısından önlem alınması gerekiyor ama maalesef o önlem alınmıyor. Önlem alınmadığı ve oraya kalabalık bir grubun geldiği için de ayrıca Erdoğan tarafından kutlanması da trajikomik bir olaydır yani. Dediğim gibi yani ülke yönetilmiyor aslında, ülke savruluyor. Böyle bir tablo içindeyiz.
Temel KARAMOLLAOĞLU- Ben sadece şunu söylemek istiyorum, Sayın Erdoğan'ın 2000'li yılların başında gençlere yönelik birkaç tane konuşması var. 'Direnin, pes etmeyin, hangi baskı yapılırsa yapılsın hakkınızı arayın' diye. Çok şiddetli ifadeler kullanmış. Bence onu tekrar tekrar gündeme getirip kendisinin de bir geçmişteki ifadelerini dinlemesine ihtiyaç var zannediyorum. Yani bugünkü gençleri itham ederken o teşvik etmiş, onu okumuşlardır gençler büyük ihtimalle. Oradan bir heyecan bürüdüyse kendilerini, Sayın Cumhurbaşkanı'nın söylediklerini yerine getirelim demişlerdir diye bir kanaat de var bende.  
Soru- İl kongrelerini nasıl değerlendiriyorsunuz efendim?
Temel KARAMOLLAOĞLU- Tabi Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda rahat. Yani Sağlık Bakanının söylediği de doğru. Ama biz bu pandemiyi hakikaten tam olarak nasıl yönetiyoruz, benim aklım ermiyor. Bu tip toplantılar da eğer siyasilere moral veriyorsa; Cumhurbaşkanı bundan keyif alıyor, memnun oluyor, başkaları yaptığı zamanda aynı tavrı hoş görmüyor. Yani bir çifte standart var gibi onu da doğru bulmuyorum.
Soru- Benim ilk sorum Sayın Karamollaoğlu’na olacak. HDP Sözcüsü Ebru Günay PKK lideri Abdullah Öcalan’ın barış aktörü olduğunu savundu ve HDP Esenyurt İlçe Başkanlığında Öcalan posterlerinin bulunmasının da suç olmadığını iddia etti. HDP’yle geçen hafta bir görüşme yaptınız, bu konuya ilişkin görüşlerinizi o görüşmede ilettiniz mi?
İkinci sorum Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na olacak. Milletvekili Teğmen Mehmet Ali Çelebi ve diğer vekiller istifalarında 10 Aralık Hareketinin partiyi yönettiğini ve ayrışmanın da bundan kaynaklandığını iddia ettiler. Partinin Atatürk çizgisinden uzaklaşmasını ve HDP yakınlaşmasında da bu hareketin etkili olduğunu öne sürdüler. Buna ilişkin bu durum hakkında neler söylersiniz?
Temel KARAMOLLAOĞLU- Böyle bir konu gelmedi. Bu konuya da zaten ben daha sonradan böyle bir habere muttali oldum. Yalnız tabi Osman Öcalan’ın seçimler esnasında aranan bir insanın TRT’de nasıl konuşturulduğu o da gündeme gelmedi. Onun için bu tip meselelere yaklaşırken çifte standarttan biraz kaçınarak yaklaşmak lazım kanaatindeyim. Biz hiçbir zaman teröre bulaşmış olan kesimleri aklayacak bir ifade kullanmadık, kullanmayız. En uzak duracak olan siyasilerden birisi de Saadet Partili siyasilerdir diye ben bunun da bilinmesini arzu ederim. Ama mecliste bulunan, Meclis Başkanvekilliklerinden birisi vazifesini üstlenmiş olan şu anda da meşru kabul edilen bir siyasi parti bizi ziyaret etmek istedi geldiler ziyarette bulundular ve ayrıldılar. Mecliste nasıl bir araya gelebiliyorlarsa bize gelmelerini de ben o kadar tabii gördüm. Ama tekraren söylüyorum, biz hiçbir zaman teröre bulaşmış insanlarla da bir araya gelmedik, hele de böyle işimize geldiği zaman TRT gibi devletin bir yayın organında kırmızı bültenle aranan birisini çıkarıp konuşturmanın ne manaya geldiğini siz değerlendirin. Kırmızı bültenle aranıyor yani bulduğunuz yerde hemen getirip hapse atacaksınız. Sonra onu alıp televizyona çıkarıyorlar. Bu da gelmedi gündeme. Allah yardımcımız olsun.  
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, Cumhuriyet Halk Partisinin kurucu kadroları bellidir, geçmişte görev yapan bütün kadrolar bellidir, bugünkü kadroları da bellidir. Cumhuriyet Halk Partisinin darbeler döneminde kapatıldığı da bellidir, daha sonra açıldığı da bellidir. Hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisini inandığı yoldan, kurucu değerlerden ve bu ülkenin değerlerinden vazgeçtiğini düşünemez. Cumhuriyet Halk Partisini kim mi yönetiyor? Cumhuriyet Halk Partisini Cumhuriyet Halk Partililerin seçtiği kadrolar yönetiyor. Bunu ifade etmek isterim.
Bir konunun daha altını özenle çizmek isterim. HDP’li bir kişi TBMM’yi yönetirken beyefendiler rahatsız olmuyor da HDP bir parti olarak bizi ziyarete gelince mi rahatsız oluyorlar? HDP’li yöneticiye el kaldırıp acaba bana söz verir misin diye söz istiyorlar, vermediği takdirde konuşamıyorlar; ondan rahatsızlık duymuyorlar ama HDP siyasi partilerden randevu alıp, gidip ekonomide, siyasette kendi düşüncesini aktardığı zaman rahatsızlık duyuyorlar. Çifte standarda demokrasilerde yer yoktur. Ahlaklı olacaksınız. Ahlaklı zeminde bir siyaset yürüteceksiniz. İkili, çifte standart, değişen koşullara göre, işte beyaza siyah, siyaha beyaz deme gibi bir anlayış siyasi partilerde olmamalı. Siyasi partiler kendi inandıkları doğrultuda yollarına devam ederler ve bütün siyasi partilerle de oturur konuşurlar. Demokrasinin güçlenmesi için bu çok önemli.  
Soru- Ben Boğaziçi’ne tekrar geri döneceğim efendim. Atanan Rektör Melih Bulu’nun bazı açıklamaları var istifa çağrılarına ilişkin. “Asla istifa etmeyi düşünmüyorum. Bu krizin 6 ay içinde biteceğini öngörmüştüm, öyle de olacak” dedi ve şöyle ekledi sizinle alakalı, ”Sayın Kılıçdaroğlu da bürokrat olarak atandı, ona da itiraz edenler vardı ama kendisi istifa etmedi” dedi. Siz bunun için neler söyleyeceksiniz? Bir de Cumhurbaşkanı tank palete ilişkin size karşı açtığı davada 100 bin TL’lik tazminat kazandı. Bununla ilgili de ne yorumda bulunmak istersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tank palete ne yaparsa yapsın ben haklıyım. Ordunun en önemli fabrikalarını Katar ordusuna peşkeş çekti mi, çekmedi mi? Bakın peşkeş çekti diyorum; 1 dolar almadı, 1 cent almadı, 1 kuruş almadı, bedava verdi. Onların yargıçları beni tazminata mahkum edebilirler, hiç önemli değil, alayı bile gelebilir ama ben inandığım yolda bu ülkenin çıkarları için her türlü mücadeleyi yapmakta kararlıyım. Tarih beni haklı çıkaracak, onları da mahkum edecek, ben bunu gayet iyi biliyorum.
Efendim 6 aylık süre vermiş Boğaziçi Üniversitesi’nin kayyum olan rektörü, 6 ay. 6 ayı kime inanarak vermiş, Erdoğan mı demiş acaba 6 ay dayanırsan burada kalabilirsin diye? Bunu söylemek bile başlı başına bir zafiyet işaretidir. Ben yönetemeyeceğim 6 ay demektir bu. “Kılıçdaroğlu atandı, onu da istemeyenler vardı.” İsteyip istemediğini bilmiyorum ama ben atandım. Ama rektörün bilmesi gereken bir şey var. Kendisini atamayla gelen bürokrat olarak görüyor. Rektörlüğü bilmiyor, akademik dünyayı bilmiyor. Bir bürokrat yani herhangi devlet memurları yasasına tabi olan bir bürokrat siyasi partilere üye olamaz, siyasi partilerin yönetiminde görev alamaz, siyasi partilerde üye olduğu takdirde de devlet memuriyetinden atılır. Ama akademik dünya öyle değil. Akademisyenler bir siyasi partiye üye olabilirler, yönetiminde görev alabilirler. Bu kadar dünyadan kopuk bir insanın Boğaziçi Üniversitesi gibi bir üniversiteyi yönetmesi zaten mümkün değildir. Hukuku bilmiyor, kendi tabi olduğu hukuku bilmiyor. Kendi tabi olduğu hukukla 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan hukuku aynı sanıyor. Allah akıl fikir versin, gerçekten Allah akıl fikir versin, akıl alacak şey değil yani. Akıllı bir adamsa görevi bırakır, hırslı bir adam değilse görevi bırakır, ayrılır. Çoluk çocuğuna hesap vermek için ayrılır.
Soru- Efendim anayasaya ilişkin konuştunuz ama her ikinize de bir sorum daha olacak. Bazı iddialar vardı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu anayasa çıkışı sonrası. 50+1’i bulamayacağı yönünde ve bu yüzden bir anayasa değişikliğine gittiği konuşuluyordu. Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Temel KARAMOLLAOĞLU- Burada ben kısaca hemen söyleyeyim kendi fikrimi. Yani bunlar doğrudan doğruya gündemi değiştirmeye matuf girişimler. Yani mecliste bu çoğunluğu bulamayacakları neredeyse kesinken milleti meşgul ediyorlar. Onun için ben tekrar söylüyorum; anayasa, kanunlar vs.lerde, yönetmeliklerde yapılacak değişikliklerden önce zihniyet değişikliğine ihtiyaç var memlekette, zihniyet değişmeden hiçbir şeyin düzelmesi mümkün değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişi ben iktidarımı nasıl korurum diye bir arayışa giriyorsa baştan kaybetmiş demektir. 50+1 oldu şimdi acaba bunu nasıl düşürürüz diye bir arayışa giriyorsa, girmişse artık ülkeyi yönetemez o, kendisini düşünür ve koltuğunu düşünür. Bizim kendisini ve koltuğunu düşünen değil ülkeyi düşünene ihtiyacımız var ve biz ülkeyi düşünen birisini oraya getirmek istiyoruz, temel hedefimiz de bu zaten.
Soru- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na bir sorum olacaktı benim. Son bir haftadır gündemi meşgul eden Boğaziçi Üniversitesinde Kabe fotoğrafının yere serilmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler oldu. Bürokraside bildiğiniz üzere çeşitli yorumlar, eleştiriler geldi. Siz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi konuda?
Soru- Kabe fotoğrafının yere serilmesi ve sonrasında gelişen olaylar. Teşekkür ederim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben de teşekkür ederim. Kutsallarımız bizim için değerlidir. Burada siyasi parti farklılığı yoktur. Hepimiz toplumun kutsal değerlerine saygı göstermek zorundayız. Orada bir provokasyon var. O tabloyu yere atan, fotoğrafını çeken ve servis eden kişi provokatördür. Onun bulunması lazım. Kayyum rektöre de söylüyorum, onu bul. Orada görev yapan hocalarımıza da söylüyorum, onu bulun. Öğrencilerimize de söylüyorum, onu bulun. Dolayısıyla bu tablo halkımızın, değerlere saygı duyan halkımızın kabul edeceği bir tablo değil. Hepimiz o değerlere saygılıyız, saygılı olmak zorundayız. Siyaset ayrı bir şeydir, rektörü istememek ayrı bir şeydir, bu tablo ayrı bir şeydir. Bu provokasyondur, sırf öğrencilerin haklı taleplerini gölgelemeye matuf bir provokasyondur ve bu provokasyon birilerinin desteğiyle ve önerisiyle yapılmıştır, onun bulunması lazım.
Temel KARAMOLLAOĞLU- Teşekkür ediyoruz, sağ olun. Ben tekrar Sayın Genel Başkana, arkadaşlarına bizleri ziyaret ettikleri ve görüş teatisinde bulunma imkanını bize bahşettikleri için teşekkür ediyorum efendim, hayırlı günler diliyorum. 
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...