30.09.2020

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, HABER GLOBAL TV CANLI YAYININA KATILDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Haber Global Televizyonunda “Candaş Tolga Işık ile Az Önce Konuştum” programının canlı yayın konuğu oldu:


Candaş Tolga IŞIK- “Az Önce Konuştum”a hoş geldiniz. Yine bir Salı akşamı canlı yayında karşınızdayız. Konuğumuz Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim.
Candaş Tolga IŞIK- Nasılsınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayet iyiyim sağ olun.
Candaş Tolga IŞIK- Öncelikle çok teşekkür ediyorum sağ olun davetimizi kabul edip buraya geldiğiniz için tekrar tekrar teşekkürlerimi iletmeme izin verin.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun.
Candaş Tolga IŞIK- İsterseniz sıcak gündemle başlayalım Azerbaycan – Ermenistan gerginliği. Ermenistan uzun süredir istilacı bir politika güderek Dağlık Karabağ’da 1990’larda başlayan o tavrını bugün artık Azerbaycan’ın değişik bölgelerinde artık Azerbaycan toprağı olan yerlerde de bir alışkanlık haline getirdi. Temmuz başında bir saldırı gerçekleştirdiler, sivillere yönelik bir saldırı. Arkasından da Azerbaycan artık bu işe bir son olmalı diyerek bir karşı hamleyle bugünkü süreci gerçekleştirdi. Bütün dünya kamuoyu bunu takip ediyor. Türkiye çok net bir şekilde Azerbaycan’a destek açıklamalarında bulundu. Mecliste de CHP’nin de içinde olduğu 4 parti ortak bir bildiri yayınladı ve kınama mesajı verdiler. Şunu ben merak ediyorum, sizde aynı şeyi görüyor musunuz bilmiyorum. Önce bir Yunanistan’la başlayan bir süreç, Türkiye – Yunanistan arasında bir gerilim, çok net bir batı dahli var o işte. Yani Yunanistan’ı biraz buraya itiyorlar Türkiye’yle Doğu Akdeniz’de gerilim olsun diye. Tuhaf bir şekilde Yunanistan’la tam böyle sular durulurken bu sefer Ermenistan çıkıyor ve bakıyoruz ki Ermenistan’ın da bu dahlinin arkasında batı var, Rusya tarafı var. Sanki biraz Türkiye bu işin içerisine çekiliyormuş gibi, çekiliyormuş derken Türkiye ve Azerbaycan bu gerginliğin içerisine Yunanistan’dan sonra çekiliyormuş gibi bir his var mı sizde de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi yani o dış politikayı eğer uygun görürseniz ya da sorarsanız onu tartışırız dış politikayı. Çünkü ben izlenen dış politikanın öteden beri yanlış olduğunu ifade ediyorum. Ama Azerbaycan burada çok farklı bir konumda. Çünkü Azerbaycan'ın toprakları işgal altında ve sürekli olarak Ermenistan Azerbaycan toprakları üzerinde hakimiyet kurmak istiyor. Azerbaycan'a da siz ses çıkarmayın onlar istediklerini yapsınlar deniyor. Azerbaycan haklı olarak kendi topraklarını savunuyor, kendi halkının çıkarlarını savunuyor. Kendi bayrağını ve vatanını savunuyor. Böyle bir ortamda siz ne yaparsınız? Hangi devlet olursa olsun, Azerbaycan'a koşulsuz destek vermesi lazım. Eğer uluslararası bir toplantı yapılacaksa ki Minsk Grubu vardı biliyorsunuz. Orada da yıllardır devam ediyor. Ama onu kullanarak da biraz Azerbaycan kendi işgal alanını büyütmek istiyor. Dolayısıyla Azerbaycan'ın her koşulda yanındayız. Yani sadece CHP olarak biz değil. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Azerbaycan devletinin vatandaşlarıyla kucaklaşıyor.
Candaş Tolga IŞIK- Oradaki enteresan değil mi mesela, Ermenistan’ın son işgale kalktığı bölgeler enteresan bir şekilde Türkiye – Azerbaycan stratejik ortaklıklarını yani işte enerji, ulaştırma gibi alanlarında kritik noktaları. Yani sanki adres vermiş biri Ermenistan’a o bölge diye. Sadece Dağlık Karabağ özelinde değil çevresindeki bizzat Azerbaycan toprağına da aynı istilacı yaklaşımla saldırıyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapıyorlar tabi şöyle, Azerbaycan'ın kendi topraklarını savunması elbette onun en doğal hakkıdır ve öyle olması lazım. Artı BM başta olmak üzere dünyanın bütün ülkelerinin de Azerbaycan'a bu süreç içinde destek vermesi lazım. Ve Ermenistan'a da hep birlikte dur demesi lazım. Sen başka bir ülkenin toprağını işgal ediyorsun. Yani başka bir ülkenin toprağını işgal ederek hem Azerbaycan’ın kendi hakkını savunurken birde karşı çıkıyorsun, bir de kamuoyu desteği sağlamaya çalışıyorsun. Bunu hem uluslararası hukuku bilen, uluslararası hukukun oluşturduğu büyük kuruluşlar var ve o kuruluşların da hep birlikte aslında bu gidişe dur demeleri ve Azerbaycan'a destek vermeleri gerekiyor. Bunu Türkiye yapıyor mu? Evet Türkiye yapıyor. Türkiye üzerine düşen görevi yapıyor. Bu görevi yaparken uluslararası kurallara uygun olarak bu görev yapılıyor, bu destek yapılıyor. Parlamentoda milletvekilleri hep birlikte Azerbaycan'ın haksız bir işgale karşı verdiği mücadeleye de destek veriyor. Şimdi bu desteği nasıl yorumlamak lazım? Bu desteği uluslararası hukuk açısından baktığınızda Azerbaycan'ın işgal edilen topraklarını yani kendi hakkını, kendi hukukunu savunması olarak görüyoruz biz. Her ülke kendi hakkını ve hukukunu savunur. Dolayısıyla bu mücadele de kutsal bir mücadeledir aslında bakıldığı zaman. Böyle görüyoruz.
Candaş Tolga IŞIK- Burada peki yani süreçte biraz önce bu uluslararası hukuk terimi çok önemli aslında ama biz hep şeyi görüyoruz. Sadece Türkiye örneğinde de değil galiba dünyadaki birçok alanda bu uluslararası hukuk terimi birazcık sulandırıldı mı demek lazım bilmiyorum. Sanki böyle güçlülerin hukukuna dönüşmedi mi uluslararası hukuk?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir, güçlülerin hukukuna…
Candaş Tolga IŞIK- Yani savaşı kazanırsanız uluslararası hukuk sizden yana oluyor, kaybederseniz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi böyle bir eleştiri her zaman var. Yani bu eleştiriyi yapmak lazım. Yani Filistin toprakları Filistin toprakları sürekli işgal ediliyor sürekli olarak oradaki Filistinliler sürülüyor. Bütün dünyanın gözünün önünde oluyor ve dünyanın en büyük egemen güçlerinden birisi de Filistin toprakları işgal edilirken onlara destek veriyorlar. Ama biz milli kurtuluş savaşını veren bir ülkenin insanları olarak ve o mücadeleyi hangi koşullarda verdiğimizi de bilen insanlar olarak, Filistin halkının da yanında olacağız, Azerbaycan halkının da yanında olacağız. Azerbaycanlılar kendi ülkelerinin haklarını savunuyorlar. Elbette uluslararası hukukta egemenler kendi güçlerini kabul ettirmek isteler. Ama neresinden bakılırsa bakılsın hukuk içinde bu mücadelede Azerbaycan’ın haklı olduğunu bugün Ermenistan’ın yanında olanlar bile kapalı toplantılarda veya vicdanlarına sorduklarında evet yani bu kadarda olmaz yani Azerbaycan kendi topraklarını, kendi ülkesinin çıkarlarını, kendi halkının çıkarlarını savunuyor. Böyle bakmamız gerekiyor.
Candaş Tolga IŞIK- Şimdi çok konuşacağımız konu var hepsini size tek tek soracağım ama Sayın Genel Başkan herhalde son geçen hafta sizde çok eleştirildiniz, şimdi de görüyorum o kadar çok bununla ilgili soru var ki. Biraz sizin şu meşhur kahvehanelere yönelik yeni deste kağıt açıklamanızı sorayım istiyorum. Siz şimdi bir ziyaretiniz sırasında dediniz ki, kahvehaneler açık güzel ama…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türk Tabipler Birliğini ziyaret ederken.
Candaş Tolga IŞIK- Türk Tabipler Birliği ziyaretinizde. O da eleştirildi onu da soracağım. Yani Türk Tabipler Birliği ziyaretinde ne alaka kahvehaneler diye herkes soruyor. Ama dediniz ki önce sözünüzü hatırlatayım, kahvehaneler açık güzel ama kağıt oynamak yasak dediniz. Vatandaş kahvehaneye niye gitsin o zaman? Oysa önlem alabilirsiniz, dersiniz ki her oyunda sıfır yeni kağıt açacaksınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her elde değil, her oyunda.
Candaş Tolga IŞIK- Fark ediyor bu o kadar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Fark eder. Her elde dediğinizde 4 tursa 4 ayrı kağıt açmanız lazım.
Candaş Tolga IŞIK- Ama efendim şimdi pandemiyle mücadelede herkesin haklı olarak…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her elde diyenler kumarı sevenler galiba, kumar oynayanlar, o gelenekten gelenler.
Candaş Tolga IŞIK- Ben değilim ben düzeltiyorum hemen hatamı. Pandemiyle mücadelede her şey bitti, her şey halloldu Ana Muhalefet Partisi Lideri kahvehanelerdeki kağıda döndü şimdi. Buraya ne ara sıra geldi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, Türk Tabipler Birliğini ziyaret ettik. O ziyaret içinde Sayın Başkanda kendi düşüncelerini aktardı, bende kendi düşüncelerimi aktardım. Bütün sağlık çalışanlarına hep birlikte minnet borcu olduğumuzu, onlara şükran borcu olduğumuzu ifade ettik. Konuşmalar bitti. Sonra Sayın Başkana yani başkan soru alalım mı başka soru alalım mı diye sorduğunda evet alabiliriz dendi. Dolayısıyla daha sonraki açıklamalar gazetecilerin sordukları sorular üzerine. Yani orada başka şeylerde soruldu. Ama ne olursa olsun bakın bu ülkede 700 binin üstünde kahve var. 1,5 – 2 milyon kişi kahve sahibinin ve yanında çalıştırdıkları insanların elde ettikleri gelirle geçimlerini sağlıyorlar. Siz bu insanların dükkanlarını kapattınız dediniz ki pandemi var, Covid-19 var dükkanınızı kapatacaksınız. Tamam. Biz itiraz ettik mi? Hayır. Varsa kapatacaksın. Sonra bir süre geldi dükkanı açabilirsin. Dükkanı kapatırken dönüp iktidar şu soruyu sordu mu? Dükkanını üç ay kapat ama kira borcun varsa ben ödeyeceğim. Çünkü ben sosyal bir devletim. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmasını istemem. Bunu söyledi mi? Söylemedi. Niye söylemedi, hangi gerekçeyle söylemedi? Oysa anayasada gayet açık bir hüküm var. Devlet esnaf ve sanatkarı koruyacak önlemleri alır. Siz anayasayı çiğniyorsunuz. Bu söylediğim olay, söz bana ait bir sözde değil onu da söyleyeyim. Kahvecilerle oturup onların sorunlarını dinlerken onların istedikleri ve onların talep ettikleri bir şeydi. Bende bütün kahvecilerin sözcüsü olarak bunu dile getirdim.
Candaş Tolga IŞIK- Kahveciler Sendikası Kıraathaneler Sendikası Başkanı maliyet çok yükselir demiş sizin bu önerinize.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O tabi sosyal medyada beni eleştirenler her elde kağıt değişir deyince o belki öyle yorumlamış. Her elde değil, her oyunda. Yani oturursunuz 4 kişi 5 kişi oturursunuz vs. falan filan. Hatta bazıları Kılıçdaroğlu kağıt oyunu bilmiyor. Varsa bunu söyleyenler önüme çıkabilirler.
Candaş Tolga IŞIK- Bilir misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Briç oynayabiliriz yani.
Candaş Tolga IŞIK- Ama şeye ne diyorsunuz peki yani ne ara sıra kağıt oynamaya falan geldi. Kahvehanelerde mesela pandemi bitene kadarda kağıt oynanmasa olmuyor mu mesela? Yani bunu Ana Muhalefet Partisi liderinin gündemine alması?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama şimdi kahveci istiyor. Siz siyaset yapıyorsanız toplumun en sahipsiz olan kesimine sahip çıkmak zorundasınız. Kahveciler sahipsiz mi? Evet sahipsiz. Sahip çıkan kim? Ben sahip çıkıyorum ve ben şunu da söyledim. Bütün garibanların sözcüsü benim. Ben bunun sözcülüğünü gurur duyarak yaparım. Sadece kahveci mi? Hayır. Servisçilere bakın Allah aşkına, taksi şoförlerine bakın. Berber dükkanlarına bakın hangi haldeler. Gidin kırtasiyecilere sorun bakıyım şuanda hangi pozisyondalar kırtasiyeciler? Bunları biliyorlar mı acaba? Sarayda oturanlar bunu bilemez. Beni eleştirenlerde bunu bilemezler. Çünkü onlar saraydan gelen telkinler ve talimatlar üzerine konuşma yapıyorlar.
Candaş Tolga IŞIK- Valla bana saraydan falan hiçbir yerden bir şey gelmedi ben gerçekten ettiğim için soruyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben halkın içinden, bakın ben bu süreç içinde şoförlerle konuştum, kahvecilerle konuştum, berberlerle konuştum, pastacılarla konuştum, servisçilerle konuştum, kırtasiyecilerle konuştum, apartman görevlileriyle konuştum. Apartmanda mı oturuyorsunuz? Evet. Ben şimdi apartmanda oturuyorum. Oturan milyonlarca kişi var. Şimdi hepimiz yasak döneminde evlerimizdeydik. Kim apartmandaki dairelerin ihtiyaçlarını karşılıyordu? Apartman görevlileri. Bunlar sokağa çıkıyordu, geliyorlardı, her türlü ihtiyacımızı karşılıyorlardı. Dönüp bunlar acaba iktidar ya bu apartman görevlilerinin bir derdi var mı, bir sorunu var mı diye düşündü mü? Biz düşündük. Tıpkı taşeron işçileri gibi. Toplumun en sahipsiz olan kesimlerine onların sözcülüğünü yapmak zorundayız, onların sesini ülkeyi yönetenlere duyurmak zorundayız. Ama onlar bunlara tahammül edemiyorlar vay efendim sen bunu nasıl söylersin. Ben söylerim kardeşim sende dinlemek zorundasın. Beni dinlemeyebilirsin, 30 tane kahveciyi çağır bir dinle bu adamlar nedir Allah aşkına, bunların derdi nedir yap onu. Hangi ihtiyacını karşıladı bu insanların.
Bakın, Ankara’da bir kahveci bana şunu söyledi. Covid, pandemi ilk günlerde olduğunda müşteriler gelmedi. İki kişi çalışıyordu dedim arkadaşlar kusura bakmayın işinize son vereceğim. Kimse yok. İkisi diyor akşama doğru geldiler, ya bizim çoluk çoğumuz var bize aldığımız ücretin yarısını verirsen biz en azından bu çoluk çocuğumuzun ihtiyacını karşılamış oluruz. Diyor ki, vicdanım elvermedi peki dedim. Şimdi vatandaş bu durumda aslında.
Candaş Tolga IŞIK- Ama yasal olarak işten çıkarmalar yasaklandı nasıl çıkaracaktı ki? Sigortasız falan mı çalıştırıyordu acaba?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bu en başta olan. Daha sonrakine gelelim, ücretsiz izinli çıkardılar. Kaç lira veriyorlar? 1168 lira. Şimdi ben sarayda oturanlara, bir eli yağda, bir eli balda olanlara sormak isterim 1168 lirayla yani günde 39 lirayla bu insan 4 çocuklu, hatta 2 çocuklu olsun rakam yüksek olmasın. 2 çocuklu, karı koca 4 kişilik bir aile günde 39 lirayla nasıl geçinecekler bunlar? Bu rakamı veriyorlar. Nereden veriyorlar? İşçinin İşsizlik Sigortası Fonuna ödedikleri paralardan veriyorlar. Bu fon kime ait? İşçilere ait. Kime veriyorsun en büyük parayı? İşverene veriyorsun işçiye değil, işsize değil. Ben buna isyan ediyorum. Bu insan mı? İnsan. Bizim vatandaşımız? Bizim vatandaşımız. Hangi görüşten, hangi kimlikten bu coğrafyada nerede yaşarsa yaşasın bir aileyi ayda 1168 liraya mahkum edemezsiniz. 1168 lirayı ona layık görüyorsanız önce sen bir ay 1168 lirayla bir geçineceksin bakalım. 13 tane uçağın var. Kaç milyon dolar para bu arada sadece 6 ayda? Sen 1168 lira diyorsun al bununla geçin diyorsun. Nasıl geçinecek bu adam? Ben bunun sorununu dile getirdiğimde efendim biz bunlara para veriyoruz. Ne kadar veriyorsun? Ayda 1168 lira. Asgari ücret nerede Allah aşkına? Türk-İş’in yaptığı bir açıklama var.
Bakın, 7 milyon kişi asgari ücretle geçiniyor. Yani ayda 2 bin 324 lira. Bunlar kral olanlar 1168 lira değil daha yüksek 2 bin 324 lira. Türk-İş diyor ki, açlık sınırı 2 bin 447 lira. Açlık sınırının altında bu rakamlar. Bunlar 18 yıldır bu devleti yönetmiyorlar mı? 18 yıldır bütün yandaşları köşeyi dönmedi mi? 18 yıldır gelirlerine gelir katmadılar mı? 18 yıldır krallar gibi yaşamadılar mı? 18 yıldır bu memleketin 83 milyonunu Londra'daki bir avuç tefeciye teslim etmediler mi? 18 yıldır tefecilere çalıştıkları kadar bu ülke için çalışmadılar. Bir daha söyleyeyim. Yine dava açarlar. Açsınlar. Açmazlarsa namerttirler. 18 yıldır bu ülkenin 83 milyon vatandaşını Londra'daki bir avuç tefeciye teslim ettiler. Onlar için çalışıyoruz biz. 18 yıldır kaç lira faiz ödedik Londra'daki tefecilere? 178 milyar Dolar. Her saniye de dünyanın faizini ödüyoruz. Bir de çıkıp diyorlar ki, biz faize karşıyız. Hayır efendim. Vatandaşa bunu söylüyorsun, sen o faizcilerin verdiği görevi yapıyorsun. Diyordu ya, borç alan emir alır diye; bütün emirleri oradan alıyorlar zaten.
Candaş Tolga IŞIK- Siz berberler dediniz, berberler ve taksicilerden mesajlar var. Sorar mısınız diyorlar bizim en büyük sorunumuz ne Sayın Genel Başkanın gözlemlediği? Ana Muhalefet Partisi lideri olarak hükümete bu anlamda söyleyeceği çağrı bu esnaf grubuyla ilgili ne olur diyorlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi berberler için şöyle, bunlarında dükkanını kapattılar. 
Candaş Tolga IŞIK- Uzun süre.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bunlar nasıl geçindi? Aynı kahveciler gibi. Nasıl geçindi bunlar? Bunların derdiyle ilgilenen oldu mu? Senin kiranı ben ödeyim diyen oldu mu? Hatta diyelim ki bir kamu kuruluşunun dükkanında görev yapıyordu. Senin kiranı ben almayım bari. Biliyorsunuz Edirne’de Vakıflar Genel Müdürlüğünün güzel yerleri var işyerleri var. Dedi mi hiç 3 ay, 6 ay, 1 yıl ben kira almayım dedi mi? Demedi. Bu insanlar nasıl geçinecek bu insanları düşündüler mi?
Taksiciler; bir taksici üç aileyi geçindirir normal koşullarda. 24 saat taksi çalışır. Sırayla şoförler görev yaparlar burada. Peki 3 ay, 6 ay bu insanlar doğru dürüst gelir elde edemediler. Dönüp dediler mi taksiciye birde adam yeni taksi almışsa senin taksitin ne oldu, kredi kartın ne oldu, aileyi nasıl geçindiriyorsun, çoluk çocuğunu nasıl geçindiriyorsun. En azından bunu veremedik yani sana bu imkanı sağlayamıyoruz ama bir asgari ücret üzerine 3 ay süreyle sana asgari ücret vereceğim devlet olarak. Nereden? İşsizlik Sigortası Fonundan vereceğim. Sosyal Güvenlik Kurumunun katkılarından vereceğim, şuradan bütçeden vereceğim de bunu söyle. Bunu söyledi mi? Söylemediler. Sadece onlar değil bakın şehirlerarası otobüsler, uzun süre onlarda çalışmadı. O kadar öngörüsüzler ki o Berberler Odası da, taksi şoförü arkadaşlarımda dinlesinler. O kadar öngörüsüzler ki, ilk olay çıktığında ne yaptılar, müjde olarak ne verdiler? Uçak biletlerinden alınan yüzde 18 KDV’yi yüzde 1’e indiriyorum dediler. Sanki berberler, kahveciler, taksiciler günün 24 saati uçakla seyahat ediyor. Sonra bir karar aldılar uçakla seyahat yasaktır diye. Peki kahvecinin, o berberin, kuryenin, servisçinin sorununu dinlediler mi acaba bunların derdi nedir diye. Hata nereden başladı arkadaşlarımda dinlesinler. Hata şuradan başladı, devleti yönetmek bilgi gerektirir, erdem gerektirir, vicdan gerektirir devleti yönetmek ve devleti yönetmek her şeyden önce sorunu yaşayanla oturup konuşmayı gerektirir. Ekonomik Sosyal Konsey niye var? Sen işçiyi çağırmayacaksın, esnafı çağırmayacaksın, çiftçiyi çağırmayacaksın, sanayiciyi çağırmayacaksın, tüccarı çağırmayacaksın senin sorununu ben çözeceğim. Peki hangi sorunları yaşadığını biliyor musun? Hayır bilmiyor. Çünkü onu dinlemiyor. Ben en başından beri şunu söyledim, Ekonomik Sosyal Konsey ki bu bir anayasal kurum. Ekonomik Sosyal Konseyi çağır kardeşim bunların temsilcilerini bu işçilerin derdi nedir bir dinle bakalım. 3 tane sendika var çağır dinle. Esnafın temsilcisi var mı? Var çağır bir dinle. Sanayici var mı? Evet çağır dinle. Tüccar? Çağır dinle kardeşim. Çünkü siz sorunu yaşayan kişiyi dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz. Önce sorunu yaşayan kişiyi çağırıp bir dinlemeniz lazım hangi sorunu yaşıyorsun sen diye. Ondan sonrada sorunu çözersiniz bu kadar basit.
Bakın bir şey daha söyleyeyim. Bu 1168 lira dediğim kaç kişi biliyor musunuz? 2 milyon. Asgari ücret dediğim 2 bin 324 lira 7 milyon kişi. Topladınız mı 9 milyon kişi. Dün 1 liraya aldığını şimdi 5 liraya alıyor. Bunlardan haberi var mı bu iktidarın?
Candaş Tolga IŞIK- Bir izleyicimiz şunu soruyor Kürşat Badem Bey. Diyor ki, Sayın Genel Başkan diyor Norveç’te siyaset yapıyor gibi konuşuyor diyor. Devletin elindeki imkanlar, olanaklar bu bin lira. Tabi ki kimseye yetmez bunda hiçbir tartışma yokta bize şunu söylesin diyor, CHP olsaydı bugünkü imkanlarla 2 bin lira vermenin, 3 bin lira vermenin mantıklı gerekçelerle nasıl izahını yapar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var efendim niye olmasın yani. Niye olmasın? O arkadaşıma Kürşat Beye sormak isterim gayet güzel. Kendisine şu teklifi yaptım Erdoğan'a. Dedim; vatandaşa dükkanını kapat diyorsun. Peki bu beşli çetenin aldığı garantiler ne kadar biliyor musunuz? 6 milyar 700 milyon para ödeyeceksiniz. Dedim ki, onları çağır Sen Cumhurbaşkanısın. Çağır, de ki kardeşim, bu ülkede herkes fedakarlık yapıyor, sana da Dolar garantili biz her türlü imkanı sağlıyoruz. Bu 6 - 7 milyar liraya yaklaşan parayı yılsonuna kadar alma. Ben bunu vatandaşa dağıtacağım, vatandaşa vereceğim de. Mantıklı mı? Mantıklı. Berbere fedakarlık yap diyorsun, kahveciye fedakarlık yap diyorsun, işçiye fedakarlık yap diyorsun, o beylere gelince hayır fedakarlığa gerek yok. Üstelik Dolar bazında parayı götürüp garanti veriyorsun. Bu devleti yönetmek değildir. Bu, devletin kaynaklarını bir avuç kişiye tahsis etmek demektir. Budur yol, yöntem.
İki, bir sürü fon var. Evrensel hizmet fonu var değil mi nerede? Milli Eğitim Bakanlığında. Kaç lira para birikti burada kimin haberi var? Siz biliyor musunuz?
Candaş Tolga IŞIK- Yok bilmiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizde bilmiyoruz. Soruyoruz bilgi verilmiyor. Sanatçıların korunması için Kültür Bakanlığında fon var. Sanatçılar ne diyor? Bildiri yayınlıyorlar sinema kapandı, tiyatro kapandı, eğlence yerleri kapandı bende sanatımı sergiliyorum ve oradan para kazanıyorum. Sanatçıyı desteklemek için hem anayasada hüküm var, hem de bir de fon var. Peki bu fon nereye gidiyor? İnşaat sektörüne. Ne zamandan beri inşaat müteahhitleri sanatçı olmaya başladı, sanatçının hakkını gasp etmeye başladı. Yerli yerinde kullanırsanız Türkiye zengin ülkedir parayı. Eğer götürür tefeciye hizmet eder hale sokarsanız memlekette bu hale gelir. Bu ne demektir Kürşat Kardeşim şunu çok iyi bilsin. 18 yılda bu ülke ekonomik buhranla karşı karşıyadır. 18 yılda buraya geldi. Bakın soruyoruz, ne kadar garanti verdiniz? Kütahya havaalanını sordum üstelik mecliste bütçe görüşmelerinde sordum. 2044 yılına kadar yolcu garantisi vermişiz. Dünyanın parasını Avro üzerinden ödeyeceğiz Türk lirası da değil. Kürşat Kardeşim şunu sorsun, bu ülkenin milli parası ne? Türk lirası mı, Amerikan doları mı? Yoksa Avrupa Euro’su mu? Bir devlet vatandaştan borçlanırken yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından borçlanırken Dolar üzerinden borçlanıyor devlet. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi ülkesinde Merkez Bankası varken vatandaş Türk lirası kullanırken Dolar bazında borçlanıyor neden? Kürşat Kardeşimin dolarları mı var gidip hazineden Dolar üzerinden bono alacak. Kimin parası var Dolar üzerinden faiz alacak? Kime hizmet ediyor bu devlet? Para var. Eğer bütçeyi doğru dürüst yaparsanız, kaynağı da doğru dürüst yerlere harcarsanız bütün bu sorunları aşarsınız. Önce hukuku inşa edeceksiniz. Niye vatandaş yatırım yapmıyor parası var. Kürşat Kardeşime şu soruyu sormak isterim. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bankalarında kamu-özel mevduatın yüzde 53’ü yabancı para, dolar. Vatandaş olarak birikimin var ama Türk lirası olarak tutmuyorum dolar olarak tutuyorum neden? Hani bunlar yerli ve milliydi? Bende gayet açık söylüyorum bunlar ve bunları destekleyenler yani siyasi parti anlamında söylüyorum hiçbirisi milli değil. Gayri milli bunlar. Söylediklerinde şurası yanlıştır desinler bende bakarım olur. Ben şunu iddia etmiyorum Tolga Bey, efendim benim her dediğim yüzde yüz doğrudur. Hayır olabilir yani eksiğim varsa desinler ki Ey Kılıçdaroğlu şu kullandığın rakam yanlış, şurada yanlış söyledin. Söylesinler. Yüzde yüz, bakın yüzde yüz söylediklerimin tamamı doğru.
Bakın şimdi son günlerde dolar tırmandı değil mi? 1 aylık maliyet ne biliyor musunuz? Hazineye 1 aylık maliyeti 86 milyar lira.
Candaş Tolga IŞIK- Son 30 günlük maliyeti mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Yani eski parayla 86 katrilyon lira. Peki hazine bu açığı nereden giderecek? Çiftçiden, işçiden, emekliden, çalışandan, memurdan az para vererek. Şu soruyu sormak lazım, 86 milyar liralık bir borç yükünün altına hazinenin kaldıramayacağı bir yükün altına bu ülkeyi kim soktu? Ben mi? Kim soktu? Öngörüsüz bir politika.
Candaş Tolga IŞIK- Döviz kuruyla ilgili bütün bu tartışmalar devam ederken tam sizde buraya gelmişken soruyum. CHP’nin döviz kuruna yönelik şuan ki durum itibariyle işte bugün 7.80’ler falan. Bugün açıklanan programla yılsonunda 6.90’ı falan göreceği öngörüsü var. CHP’nin mesela döviz planı, siyaseti, programı neyse onun adı işte dövizin ateşini düşürmek için hükümete yönelik tavsiyesi, eylem planı var mı? Varsa ne? Bütün bu söyledikleriniz dışında tamam çok kötü, durum böyle yani dövizin şuan ki durumuna dair eleştiriler birçok yerde yapılıyor ama sizin buna dair çözüm öneriniz ne?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir; Türkiye’nin üreten Türkiye olması lazım. Türkiye’nin üretmesi lazım. Her alanda üretmesi lazım. Sanayide, hizmet sektöründe, tarımda... Her alanda Türkiye’nin üretmesi lazım ve üretime destek verilmesi lazım. Bakın bir daha altını çiziyim, üretime destek verilmesi yani alın terinin değerli olması lazım. Eğer üretmezseniz, borçlanırsanız bu yürümez. Diyordu borçlanmayla ilgili olarak? Elimiz çok güçlü, bütçemiz çok güçlü, her türlü imkana sahibiz diyorlardı. Neresi güçlü? Bana çıkıp birisi söylesin. Üretmeyen bir ülkenin büyüme şansı yoktur. Ama üretirken birde neyi ürettiğini de bilecek onu da planlayacaksınız. Neyi üreteceğim ben. Makine halısı mı üreteceğim, ileri teknolojiye dayanan bir sektörü mü destekleyeceğim? Bir planlaması var mı?
Bakın, ben size rakam vereyim gerçekten o da enteresandır yani. Şubat ayında 900 bin abonenin elektriği kesildi.
Candaş Tolga IŞIK- Pandemiden önce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi daha da felaket bir tabloyla karşı karşıyayız. Yani olay sadece bir pandemi olayı değil. Türkiye’nin yönetilmeme olayıdır. Dışarıya kaçan paraya bakın. Dünyanın parası gidiyor dışarıya. Siz ne yapıyorsunuz? Gündemi değiştirmek için başka şeyler yaratıyorsunuz. Yabancı sermayeye bel bağladınız o da gelmiyor zaten. Aslında Türkiye yönetilmiyor aslında Türkiye savruluyor yani. İşin gerçeği bu. Yapmanız gereken nedir? Önce demokrasiyi getireceksiniz. Yapmanız gereken nedir? Üreticiyi destekleyeceksiniz. Yapmanız gereken nedir? Gerçek anlamda hukuk olacak hukuk devleti olacak Türkiye. Yapmanız gereken nedir? Kendi doğal kaynaklarınızı harekete geçireceksiniz. Yapmanız gereken nedir? Üniversiteleri üretim konusunda, yeni teknolojiler konusunda mutlaka geliştireceksiniz. Yapmanız gereken nedir? Dünyayla barışık olacaksınız. Yapmanız gereken nedir? Hukukunuzu geliştirdiğiniz andan itibaren ürettiğiniz her şeyi dünyaya çok daha rahat satabilirsiniz. Bütün bunlar planlanır, planın içinde olur. Siz hangi planı yaptınız? Hangi planı yaptılar bunlar?
Bakın ben size açıklayayım o da çok enteresandır…
Candaş Tolga IŞIK- İzleyicilerimizden bu konularla ilgili konu geliyor. Genç işsizliğin önlenmesine yönelik CHP’nin politikaları nelerdir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, bugüne kadar 15 istihdam paketi açıkladılar, 6 ekonomi paketi açıkladılar. Yani 21 paket açıklandı. 18 yılda siz 21 paket açıklıyorsunuz ekonomiye bakalım, büyüme geldiğimiz nokta negatif, enflasyon kontrol edilemiyor. İşsizlik almış başını gidiyor. Bütçe açığı, cumhuriyet tarihinin en büyük bütçe açıklarıyla karşı karşıyayız. Borçlanma, devletin hemen hemen her kurumu borç batağı içinde. Allah aşkına 18 yılda gelinen nokta hangimizi memnun ediyor? Nereye gitti bu kadar paralar, nerelere harcandı bu kadar paralar? İşsizliğe bakın Allah aşkına. Bütün bunlar çözülür mü? Elbette çözülür. Neyle çözülür? Akılla, mantıkla, var olan kaynaklar iyi yerde kullanılarak, adil kullanılarak yapılır. Benim verdiğim rakamlar sadece bunlar değil söylediğim sözler. Bakın, biz gelecek kuşakları da borç altına soktuk. Hepsinin çözümü var. Demokrasi içinde çözümü var. Eğer siz vatandaştan topladığınız her kuruşun hesabını vatandaşa verirseniz bu ülke düzelir.
Bir daha söyleyeyim Tolga Bey, vatandaştan topladığınız paranın her kuruşunun hesabını vatandaşa verirseniz ben parayı şuraya harcadım, şunu şu kadara yaptım derseniz bu ülke çok hızlı toparlanır ve büyür. Siyaset kurumu vatandaşa güven verecek, vatandaşta siyaset kurumuna güven verecek.
Candaş Tolga IŞIK- Şimdi bu demokrasi tespitinizle ilgili enteresan bir şey söylediniz geçende. Dediniz ki, önümüzdeki seçim bir siyasi parti seçimi değil dediniz. Önümüzdeki seçim bir sağ-sol seçimi de değil dediniz. Önümüzdeki seçim iki eksenli bir seçim; demokrasiden yana olanlar, olmayanlar. Bitti bu kadar diyorsunuz. Demokrasiden yana olanların programları olacak, ilkelerini koyacaklar bunu koyacaklar ortaya, önümüzdeki seçim demokrasiyle demokrasi karşıtlığı yarışacak. Bu size ait bir söz değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Demokrasi karşıtı derken yani tek adam rejiminden yana olanlar.
Candaş Tolga IŞIK- Şimdi bunu biraz açmanızı rica edeceğim ama buradan şöyle bir şeyde çıkmıyor mu? Sanki size oy verenler demokrasiyi sevenler, diğerleri demokrasi karşıtları gibi bir sonuçta çıkıyor ki bu sizin hiç siyasi tarzınızla uyuşmayan bir şey aslında.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama hayatın gerçeğinden söz ediyoruz.
Candaş Tolga IŞIK- Sizin bloğa oy vermiyorsak demokrasiyi sevmiyoruz sonucu çıkmıyor mu buradan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle; eğer Türkiye'deki bütün kararları bir kişi alıyorsa orada demokrasi yoktur. Bunun sağı-solu da yoktur. Siz bütün kararları bir kişiye bağlamışsanız, onun iznini almadan Bakan dahi konuşamıyorsa, konuşan Bakanlar atıf yapmadan düşüncelerini izah edemiyorlarsa, anlatamıyorlarsa orada demokrasi yoktur. Türkiye'de demokrasi yoktur mesela. Baskı var mı? Evet baskı var. Yargı bağımsız mı Türkiye'de? Hayır. Medya bağımsız mı? Hayır, baskı var. Saray medyası dediğimiz bir gerçek var. Şimdi bana söyler misiniz böyle bir ortamda Türkiye büyüyebilir mi? Yatırım yapan var mı doğru dürüst iş dünyamızdan? Yatırım yapan yok. En başta da AK Parti'den büyük ihaleler alanlar gittiler Londra'da kocaman bir caddenin sağındaki, solundaki iş yerlerini, dükkanları hep satın aldılar. Paralar oraya gidiyor. Peki bu ülkenin işçisi, bu ülkenin esnafı, bu ülkenin sanayicisi bunlar neredeler? Dolayısıyla orada söylediğimiz, demokratik ortam olmazsa, iş güvencesi olmazsa sanayici açısından, ister sanayici diyelim, ister esnaf diyelim kim olursa olsun iş güvencesi olmazsa, çalışma özgürlüğü olmazsa, üretim özgürlüğü olmazsa, kişi yaptığı yatırımı rahatlıkla belli alanlara yapamıyorsa devletin belirlediği planlama içinde siz büyüyemezsiniz. Büyüme şansınız olmaz.
Türkiye geriye gidiyor hepimizde görüyoruz zaten bunu. Kişi başına gelir nereden nereye düştü. Saray'da ve onun etrafında yaşayanların gelirleri düştü mü? Hayır, dünya kadar servetleri var onların. Çocukları var, yedi sülalelerine yetecek kadar paraları da var onların. Bu parayı nereden kazandılar? Ben bunu sorduğum zaman tazminat davası açıyorlar. Sanıyorlar ki, biz tazminat davası açarsak Kılıçdaroğlu konuşmaz diye. Ben gücümü halktan alıyorum, garibandan alıyorum. İşçiden, memurdan, emekliden, alın teriyle geçinenden, helal ekmek yiyenden alıyorum ben. Bizim haram yiyenlerle işimiz yoktur. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Verilmeyecek hesabımız da yoktur. Ama onların verilecek hesapları var.
Candaş Tolga IŞIK- Erken seçim talebiniz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten yönetemiyorlar. Normalde onların Türkiye'de şartlar daha da ağırlaşmasın diye erken seçime gitmeleri gerekir. Yoksa şartlar giderek ağırlaşacak. Bunlar ülkeyi yönetemiyorlar artık. Fatura kime çıkar? Fatura Saray'a çıkmaz. Fatura garibana çıkar zaten. Siz adama bin 168 lira veriyorsunuz 30 gün geçineceksin. 4 kişilik aile düşün, çocuğun okula gittiğini düşün. Günde 39 lira parayla bu adam nasıl geçinecek? Bunlarda vicdan var mı Allah aşkına? Vicdan dediğimiz kavram bunlarda var mı? 39 liraya mahkum ediyorlar 2 milyon kişiyi 39 liraya mahkum ediyorsunuz siz. Bu adam nasıl geçinecek Allah aşkına? Kira ödeyecek bu, çocuğuna defter, kalem alacak. Bilgisayar getirdiler bilgisayar üzerinden işte eğitim falan filan diye. Milyonlarca çocuğun bilgisayarı yok. Bunlar demiyorlar mıydı Türkiye uçuyor, bunlar demiyorlar mıydı Türkiye büyüyor. Şimdi az önce soruyu soran ne diyor? Efendim işte imkan varsa olur…
Candaş Tolga IŞIK- Siz Kürşat Beye taktınız kafayı Allah yardımcısı olsun bütün programı onunla götürüyoruz şuan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın Saray’a her türlü imkan var, yandaşa her türlü imkan var, havuz medyasının yandaşlarına her türlü imkan var. Garibana imkan yok. Berbere niye yok, manava niye yok, kapıcıya niye yok? Apartman görevlisi değil mi bu adam. Git her türlü alışverişini yap diyorsunuz gidip alışverişini yapıyor. Riskse en büyük riski o üstleniyor.
Candaş Tolga IŞIK- En son seçim anketi ne zaman yaptınız efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz yapmadık.
Candaş Tolga IŞIK- Yani sizin sonuçta masanızda, önünüzde bir anket vardır.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anket genelde şöyle, pek çok kuruluş anket yapıyor, o anketlerden birer örnek bize geliyor.
Candaş Tolga IŞIK- Ama yani şimdi anketlerden çok var. Ben de yaptırırım, istediğim sonucu da çıkarırım. Biliyorsunuz bu işler artık Türkiye’de ne yazık ki çok manipülasyona açık anketler yapılıyor. Bir de bunu ciddiyetle yapanlar var. Önemli partiler o ciddiyetle yapanlarla çalışıyorlar. Muhakkak sizin de çok itibar ettiğiniz çalışmalar vardır. Son önünüzdeki o itibar ettiğiniz anket ne diyor mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şöyle, gelen güvendiğimiz birden fazla kuruluşun anketleri var. Anketler içinde AK Partinin ve MHP’nin oylarında ciddi bir düşüş var. Kararsızlarda ciddi bir yükseliş var. Bizim oylarda da artış var ama öyle hani doğruyu söylemek gerekirse çok yüksek bir artış şuanda yok. Vatandaş şuanda gözlüyor. Kararsızlar da gözlüyorlar, kim doğruyu söylüyor, kimin programı nedir, projeleri nedir, ülkeyi bu bataktan, bu bunalımdan kim çıkarır. Bir bunalım süreci yaşıyoruz, bir ekonomik bunalım var. Bu bunalımdan Türkiye hangi koşullarda, nasıl kurtulur, nasıl aydınlığa kavuşur diye biz bütün bunların üzerine… Daha tabi erken önümüzdeki süreçlerde çok güzel projelerimiz olacak. Türkiye nasıl ayağa kalkar, Türkiye nasıl büyür, Türkiye bütün bu sorunları nasıl aşar? Bütün bunların hepsini yapacağız. Türkiye dünyayla barışık hale nasıl gelir? Türkiye kendi çıkarlarını hem komşularıyla, hem dünyada nasıl daha güzel savunabilir? Türkiye demokrasisini nasıl geliştirecek?
Bakın Tolga Bey, eğer bir ülkeyi üçüncü sınıf demokrasiye mahkum ediyorsanız o ülkenin kalkınma şansı yoktur. Bir ülkeyi demokrasiden kesip atıyorsanız, tek adam rejimi içine sokuyorsanız o ülkenin büyüme şansı yoktur. Bir avuç insan büyür, bir avuç insan milyonlar kazanabilir, bir avuç insana 13 uçak, 15 uçak, 25 uçak alabilirsiniz çünkü o bir kişi kendi vatandaşlarını kendi tebaası ve kendi köleleri olarak görür. Demokrasiyi içine sindiremez, eleştiriyi içine sindiremez. Oysa demokrasinin olmadığı yerde büyüme olmaz, demokrasinin olmadığı yerde insanlar kendi ülkelerinde huzur içinde yaşayamazlar. Biz bunu sağlayacağız, bunu yapacağız.
Bakın, İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi bizim kurultayımızda söyledik. 13 madde var burada fazla değil 13 madde. 13 maddenin her birisi Türkiye’nin 21.yüzyılda bölgesinin yıldızı olmanın koşullarını içeriyor her birisi. Evet nasıl olacak? Demokrasi olacak, komşularımızla iyi geçineceksiniz, üniversiteleri özerk olacak. Bir adam Tolga Bey Allah aşkına bana söyler misiniz farklı düşündü diye üniversitedeki hocayı üniversiteden atabilir misiniz 21.yüzyılın dünyasında? Oysa farklı düşünme dünyayı geliştirmiştir. Katılırsınız veya katılmazsınız ama o kişi farklı düşünüyor diye alır üniversitenin dışına atarsanız o üniversiteler bilgi üretemez. Bilgi üretmeyen bir üniversite teknolojiyi büyütemez. Bilgi üretecek ki üniversite o bilgiyi sanayici elle tutulan meta haline dönüştürsün. Siz bütün bunları tıkadınız, mahvettiniz bütün bunları.
Dolayısıyla kalkınır, Türkiye büyür. Hiç kimsenin umutsuz olmaya hakkı yoktur onun da altını çiziyim. Bu ülkenin insanları en zor koşullarda Milli Kurtuluş Savaşının veren insanlardır. Siyasetçiyle vatandaş arasındaki güveni sağlamalıyız. Siyasetçi kendisinin ve ailesinin çıkar sağladığı bir mecranın içine asla girmemeli. Siyasetçi bir ülkede bir çocuk yatağa aç giriyorsa o akşam evinde huzur içinde yatmamalı. Siyasetçi budur.
Candaş Tolga IŞIK- Reklama giriyoruz, izlinizle reklamdan sonra devam edeceğiz.
Şimdi bu pandemiyle ilgili tabi çok fazla soru var size de sorulan ama herkesin esas önce merak ettiği şey bir ara CHP Genel Merkezi kapatıldı yani özellikle yönetici isimlerinde enfekte olduğu haberleri de geldi ama şuan durum nedir? Yani Genel Merkezde durum nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo iyi. Yani Genel Merkez şöyle, gelen ziyaretçilere kapatıldı. Yoksa açıktı, çalışıyorduk. MYK toplantılarını yine her Pazartesi yapıyoruz. Arkadaşlarımızda Covid-19 virüsü çıkınca biz Zum üzerinden yaptık toplantıları. Yani katılamayan arkadaşlar kimisi İstanbul’da, Faik Bey uzun süre Çeşme’den katıldı. Yani toplantılar zamanında, süresinde zaten yapılıyor. Bazen İl Başkanlarıyla da toplanıyoruz, Büyükşehir Belediye Başkanlarımız ve diğer Belediye Başkanlarımızla, bazen bütün Belediye Başkanlarıyla da düzenli toplantılarımızı yapıyoruz zaten.
Candaş Tolga IŞIK- Salgınla mücadelede şuan ki durumu nasıl görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Tolga Bey samimi söylemek gerekirse şöyle, başlangıçta bir Bilim Kurulu vardı Sağlık Bakanlığı bünyesinde ve onun aldığı kararlar vardı o kararlara hepimiz bir şekliyle uyduk zaten. Türkiye Sağlık Bakanına büyük bir güven duymaya başladı çünkü siyasetçi değildi, sağlık dünyasından geliyordu. Orada temel bir eksiklik vardı kurulun sözcüsü yoktu. Bakan yapıyordu o sözcülüğü. Oysa o yanlıştı. Yani bütün demokrasisi gelişmiş ülkelerde bu tür olaylarla mücadele ederken bir kurul var zaten sağlık çalışanlarından oluşan ve dolayısıyla onların bir sözcüsü var sözcü açıklama yapıyor siyaset kurumu da ona göre önlem alıyordu. Bu başlangıçta böyle bir süreç içinde giderken bir süre sonra tam tersi olmaya başladı. Kuralları, yapılan çalışmaları Sağlık Bakanı açıklamaya başladı, orada ciddi çelişkiler oldu. Sağlık kurulu arasında orada görev yapan akademisyenlerden, sağlıkçılardan çok farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. Biz doktorlarla görüşürken ve aynı zamanda belediyelerimizin olduğu yerlerdeki belediyelerden bilgi alırken verilen bilgilerin çok doğru olmadığını, toplumdan gizlendiği gerçeğini bizde gördük. Tabi bunu Türk Tabipler Birliği de açıkladı. Yine bu konuda uzman olan hocalar, akademisyenlerde bunları açıkladılar. Bir süre sonra her şey serbest bırakıldı. Aslında şuanda sürü bağışıklığı dediğimiz bir süreç içinde gidiyoruz yani. İşte maske takacaksın,  maske takmayacaksın, takılan maskeler ne kadar sağlıklı, ne kadar sağlıklı değil. Maske dağıtmadılar doğru dürüst beceremediler o işi. Karar alınması gerekiyordu sağlıklı, tutarlı kararlar alınması gerekiyordu. O kararlar alınmadı. Dolayısıyla şimdi bir şekliyle gidiyor. Vatandaş bedelini ödüyor. Yoğun bakımda yer yok. O kadar çok yoğun zaten. Torpille işte yoğun bakımda yer alınabiliyor. Kişiler teşhis konduktan sonra evlerine gönderiliyor. Evlerine gönderilirken bu insanlar koronaya yakalanmış ama otobüsle evine gidiyor, otobüste bir sürü insan var dolayısıyla bunun buluşma riski çok yüksek. Bunun önlemi alınmadı. Evinde tedavi olanlar bir süre sonra ilaçları gelmemeye başladı. İlaçları için işte zorunlu kıldılar bazı taksileri bu işle görevlendirdiler. O konuda Mansur Bey çok güzel bir adım attı Sayın Mansur Yavaş Büyükşehir Belediye Başkanımız. Sağlık Bakanına dedi ki, siz taksi şoförlerine diyorsunuz ki işte ilaçları alıp götüreceksiniz. Para? Para yok. Para vermeyeceğiz siz bunu yapacaksınız diye. Zaten taksi şoförü doğru dürüst müşteri bulamıyor yani öyle bir ortamda. Şöyle bir çağrı yaptı Mansur Bey, kaç taksiye ihtiyacınız varsa bize söyleyin taksiler, şoförler bize başvursunlar ilaç nereden alınacak hangi eve teslim edilecekse ücretini biz ödeyeceğiz. Bunu önümüzdeki süreç içinde diğer Belediye Başkanlarımızda yapacaklar. Dolayısıyla hem taksi şoförü mağdur olmamış oluyor, hem ilaç zamanında kişiye ulaşmış oluyor. Bunu belediyeler yapıyor.
Bakın şunu çok rahatlıkla söylüyorum Tolga Bey, Covid-19 sürecinde belediyelerimizin eli kolu bağlanmak istendi. Belediye Başkanı arkadaşlarıma dedim ki, hiç şikayet etmeyeceksiniz, bütün sorunları aşacaksınız ve halka hizmet götüreceksiniz.
Candaş Tolga IŞIK- Nasıl elleri kolları bağlanmak istendi yani ne yapıldı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İktidar örneğin bağış kampanyasını açamazsın dediler yasalara aykırı olarak. Oysa insanlar para veriyordu belediyeler o parayla hizmet götüreceklerdi. Yani bu süreci en rahat nasıl aşabiliriz diye. Buna engel oldular, kararlar çıkardılar, yasaklar çıkardılar. Hatta kaç yıldır çalışan Eskişehir’deki aş evini bile yasakladılar oraya gelen para. Yani yeni gelmiyor ki o para. Onu bile, el koydular o paralara. Yani gerçekten bunlarda vicdan yok. İnsanın hayatı için uğraşıyor. Sen merkezi hükümetle yerel hükümet arasında güçlü bir bağ oluşturacaksın. O bağ içerisinde yerel yönetimler her türlü fedakarlığı yapacak, çalışacak bir yerde aksama varsa. Çünkü belediyelerin halka ulaşma gücü var. Merkezi yönetimin yok ki halka ulaşma gücü, yok öyle bir şey. Ama Belediye Başkanlarımıza şunu söyledik, hiç şikayet etmeyeceksiniz yok elim bağlandı, yok kolum bağlandı, yok şu yapıldı, yok bu hepsini aşacaksınız. Hepsini aştılar. Oturup kalksınlar bizim Belediye Başkanlarına dua etsinler veya diğer Belediye Başkanlarına da oturup kalkın dua etsinler. Bunlar üç maskeyi dağıtamadı. Maske nasıl dağıtılacak ona bile 50 tane karar aldılar böyle mi yapalım, eczane mi versin, şu mu versin. En sonunda parayla satalım dediler. Bu noktaya geldiler. Ama bizim belediyeler süratli bir şekilde maske işini çözdüler.
Candaş Tolga IŞIK- Bu sadece sizin belediyelere mi yoksa bütün belediyelere veriyor musunuz bu payı? CHP’li belediyelere mi söylüyorsunuz bunu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Bizim belediyelerimizi bildiğimiz için. Diğerlerini bilmiyoruz. Çünkü biz Belediye Başkanlarımızdan belli aralıkla toplu bilgi alıyoruz. Örneğin kaç maske dağıttılar, örneğin temizlik nerelere ne kadar yardım yaptılar, kaç aileye maddi yardım yaptılar, kaç aileye mali yardım doğrudan parasal yardım yaptılar. Bütün bu bilgileri alıyoruz belli aralıkla. Dolayısıyla Belediye Başkanları gerçekten günün 24 saati gayet güzel, hijyen kuralları, esnaf istiyorsa, okullar istiyorsa her şeyi süratli bir şekilde gerçekleştiriyorlar, yapıyorlar. O nedenle oturup kalksınlar da belediyelere dua etsinler dedim yani. Yasak getirdiler. İnsanda vicdan olur. Bir ailenin durumu iyi değil ona siz yardım edeceksiniz, ona en rahat ulaşan kişi bizim belediyeler. Şuanda belediyelerimiz yoksulluk envanteri de çıkarıyorlar hiçbir ayrım yapmadan. Hangi aileler yoksul gerçek anlamda onlara her türlü yardım yapılıyor.
Candaş Tolga IŞIK- Ankara çok koronayla ilgili Sağlık Bakanı da sürekli söylüyor yani Ankara ve Orta Anadolu kesimi çok ciddi yoğun hasta olan bir bölge. Siz kendiniz şahsi olarak nasıl tedbirler alıyorsunuz? Yani çalışma düzeninizi, yaşam düzeninizi muhakkak değiştirdiniz herkes gibi ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değiştirdik yani. Başlangıçta büyük ölçüde evden, sonra Genel Merkezden. Genel Merkezden yaparken de ziyaretçi yasağı getirdik Genel Merkeze. Arkadaşlarımızla beraber zaman zaman bir masanın etrafında toplanarak, arkadaşlarımız belli aralıklarla zaten testleri de yapıyorlardı. Bizde test yaptık bir MYK üyemizde Covid-19 çıkınca bizde yaptık negatif çıktı.
Candaş Tolga IŞIK- Şuana kadar kaç test yapıldı size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yanlış hatırlamıyorsam iki kez yapıldı. Herhangi bir sorun olmadığını bize söylediler. O çerçevede davranıyoruz yani.
Candaş Tolga IŞIK- Ailede yakın çevrede var mı pozitif olan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Zaten evde eşimle birlikteyiz.
Candaş Tolga IŞIK- Çocuklar falan, onların çevresi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İki çocuğum İstanbul’da, oğlumda Ankara’da. Onlara da belli aralıklarla yapılıyor şuanda bir sorun yok.
Candaş Tolga IŞIK- Herkes Covid’le ilgili tabi Antalya Belediye Başkanının durumunu çok merak ediyor. Çok da sevilen bir isim belli ki. Özellikle rahatsızlığıyla ilgili haberler yükselmeye, konuşulmaya başlayınca siyasi partisinden ideolojisinden bağımsız herkes biran önce iyileşip işinin başına dönmesi için ediyorlar. Bizde o dualara katılıyoruz ama nedir Sayın Böcek’in son durumu, sizdeki son bilgi nedir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Böcek'in durumuyla ilgilenen hekimler, daha doğrusu şuanda üniversite belli aralıklarla açıklamalar yapıyor. Dolayısıyla bizde o açıklamaları dinliyoruz. Bende doğrudan doğruya bazı hekim arkadaşlarla görüşerek durumu öğreniyorum. Umarım kısa süre içerisinde sağlığına kavuşur, görevinin başına döner. Antalyalılar da istiyorlar Muhittin Bey'in bir an önce iyileşip dönmesini.
Candaş Tolga IŞIK- Sayın Genel Başkan, Türkiye çok yakın bir süre önce kendisini dini cemaat diye tanıtan bir terör örgütünün kanlı darbe girişimini yaşadı ve bunu milletçe el ele vererek bu kanlı darbe girişimini bertaraf ettik. Şimdi de yine kendisine böyle dini cemaat önderi, tarikat şeyhi, hoca falan diye tanıtan bir takım adamların yani berbat cinsel istismar görüntülerine rastlıyoruz. Cin çıkarma görüntülerinden bilmem ne falan. Ve bu konuda toplumda ciddi bir rahatsızlık yükseliyor. Yani sadece sosyal medyada değil konuştuğunuz, görüştüğünüz her yerde insanlar dinin bu tip işlere alet ediliyor olması, bu tip şaklabanların çıkıp ortalıkta din kisvesi altında bu rezaletlere imza atıyor olmasından çok rahatsız. CHP’nin bu konuda bir yasa teklifi, bu işe dair bir iradenin siyaseten ortak bir zeminde verilmesi anlamında bir girişimi var mı, olacak mı? Bütün bu haberleri de biraz değerlendirmenizi istiyorum o anlamda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, normalde devletin kurumları var. Yani çocuğumuz eğe Kur'an öğrenmek istiyorsa Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı Kur'an kursları var. Çocuklar buraya gidiyor. Hatta ben Plan Bütçe Komisyonu üyesiyken Kur'an kurslarında okutulan kitaplardan birer örnek istemiştim. Geldi, gayet güzel kitaplar. İnsanlar çocuklarını güven içinde gönderirler oraya. Peki, şu soruyu sormak isterim. Biz çocuklarımızı Milli Eğitim Bakanlığından izin almamış, herhangi bir kaçak okula gönderir miyiz? Hayır. Ama bir sürü kaçak Kur'an kursu var. Kim buna izin vermeyecek? Devlet dediğiniz kurumun izin vermemesi lazım. Yasal olarak Kur'an eğer kursuna gidecekse bunun yeri var. Siz çocuğu gönderiyorsunuz, herkes biliyor bunu, çocuk istismarı bir gerçeği var, böyle bir gerçek var. Çocuk bunu annesine anlattıktan sonra bu olay ortaya çıkıyor, daha sonra bunun büyüdüğünü görüyoruz. Sadece bir yerde değil, birkaç yerde, hatta belki de halen kamuoyunun bilmediği kim bilir nerelerde neler oluyor. Dolayısıyla burada sorumluluk ülkeye yönetenlerdedir. Ülkeyi yönetenlerin bu konuda duyarlı olması lazım. O çocuklar hepimizin çocuğu. Anne-baba çocuğunun iyi bir eğitim almasını ister, Kur'an okumasını da isteyebilir, Kur’an kursuna da gönderebilir hepimizin buna saygı göstermesi lazım ama bunun yetkin ellerde olması lazım. Buna izni kim veriyor, kim veriyor buna izni? Ülkeyi yönetenler veriyor. O çocuğun böyle bir olayla karşılaşmasının ana sorumluluğu ülkeyi yönetenlerdedir bunu kabul etmek lazım. O çocuk bizim evladımızdır. Anne-baba elbette ki kendi kültürel değerleri içinde çocuğunu yetiştirmek ister, çocuğunu eğitmek ister buna da saygı göstermemiz gerekiyor. Ama bunun devletin güvenliği içinde olması lazım. Siz devletin güvenliğini bir tarafa atıyorsunuz vali görmüyor, kaymakam görmüyor, emniyet müdürü görmüyor, aslında yasadışı olduğunu hepimiz biliyoruz görmüyorlar ama bir tecavüz olayı olduğu zaman hep beraber itiraz ediyoruz nasıl oldu bu diyoruz. Bunu bilmiyorlar mı Allah aşkına? Bu devletin istihbaratı yok mu, bu devletin kurumları yok mu? Herkes biliyor bunları. Yeri de biliyor, yurdu da biliyor, nerelerde olduklarını da biliyorlar. Bunların malvarlıkları. Bunların büyük bir kısmı çok özür dilerim ama bunların büyük bir kısmı zaten sahtekar insanlar yani. Dini istismar ediyorlar.
Ben bütün dindarlara saygılıyım. Bakın, inanç, kimlik, mezhep, yaşam tarzı falan hepsine saygılıyım. Çünkü insanlar kendi inançlarını özgürce yerine getirebilmeliler, bir yasak olmamalı. Ama eğer çocuklar belli bir çerçeve içinde eğitim alacaklarsa bunun kuralları vardır, devletin bu konuda güven sağlaması lazım. Devletin kurumları var. Diyanet İşleri Başkanlığı var. Her yerde Kur’an kursu açabiliyor rahatlıkla. İyi eğitmenler var onu da söyleyeyim. İyi eğitmenleri var, çocukları iyi eğitiliyorlar. Dolayısıyla sizin kaçak Kur’an kurslarına çocukları belli cemaatlere teslim etmek doğru değil. Bunun önleminin alınması lazım.
Candaş Tolga IŞIK- Şimdi Canan Hanım’da burada sizinle birlikte geldi. Hazır Canan Hanım gelmişken Canan Hanımın sorusunu soruyum ben. Siz aslında geçen gün bununla ilgili bir şey söylediniz, bir cevap verdiniz, Canan Hanım’da kendisi de anlattı ama. Konu şu, Canan Hanıma İstanbul İl Başkanınıza soruluyor diyorlar ki Atatürk’ün adını kullanmamak tercihiniz mi diye. Sayın Kaftancıoğlu’da diyor ki kişilerin isimlerinden söz ederken belirli alışkanlıklarla bunların özel atıflarla kategorize edilmesine karşıyım. Yıllardır kullandığım gibi bu şekilde ifade etmek kendimi hissettiğim bir ifade olduğu için tercih ediyorum dedi kendisini de anlattı. Fakat CHP’lilerde dahil olmak üzere herkes diyor ki, bazı CHP’liler şimdi partinin tamamını da söylemeyelim. Atatürk deyip dememek kişisel bir tercihtir ama Atatürk’ün kurduğu partide siyaset yapıp Atatürk ifadesini kendisine ait hissetmemek nasıl bir şeydir diye soruyorlar. Bende aynı soruyu size soruyum. Programdan sonra şimdi Canan Hanıma da soracağım sonrada twittera yazacağım. Yani arkasından konuşuyormuş olmayalım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi tabi. Şöyle, Mustafa Kemal Atatürk 83 milyonun ortak değeridir aslında. Cumhuriyet Halk Partisi sahip çıkar, çünkü partinin kurucusudur ama partinin kurucusu olmasının ötesinde Cumhuriyetin kurucusudur. İlk millet meclisinin oluşmasını sağlayandır, Erzurum ve Sivas kongresini gerçekleştirendir, Samsun'a çıkandır, savaş meydanlarında mücadele edendir. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk bağımsızlığımızın sembolüdür yani bayrağımızın güvencesidir. Dolayısıyla hepimizin ortak değeridir. Bazılarımız buna 'Mustafa Kemal' der, bazılarımız 'Gazi Mustafa Kemal' der, bazılarımız sadece 'Atatürk' der, bazıları 'Mareşal' der. Yani mesela bazı yazarlarımız vardır hiç Atatürk adını kullanmamıştır, hep Mustafa Kemal demiştir Atilla İlhan gibi. Dolayısıyla yani isimler üzerinden insanları kategorize etmek yanlıştır yani.
Candaş Tolga IŞIK- Ama burada şu yok mu Canan Hanım için söylemiyorum niyet okumak değil niyetim ama bence burada eleştiride zaten oradan kaynaklanıyor. Birincisi, Atatürk’e çok yoğun böyle bir saldırı olan bir dönem yaşıyoruz. Yani kimsenin ona ulaşabilme şansı falan yokta o saldırılar ama bir şekilde var yani. Ve böyle bir Kurtuluş Savaşının lideri tamam ama cumhuriyet devrimlerine böyle bir mesafeli olmak adına Atatürk dememe gayreti içinde olanlar var. Tekrar söylüyorum bunu Sayın İl Başkanına yönelik bir eleştiri olarak söylemiyorum ama Türkiye’de genel bir böyle bir tavır var ya onla eşleştirilmesi de mantıksız değil aslında.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Nadir Nadi 12 Eylül sonrası ben Atatürkçü değilim diye Cumhuriyete bir başyazı yazdı. O dönemin komutanları Nadir Nadi’nin belli bir süre yazı yazmasını yasakladılar ve Cumhuriyetin birinci sayfasındaki ilk sütun uzun süre beyaz çıktı.
Şimdi Atatürkçülüğü nasıl tanımlarsanız tanımlayın ama iki temel kuralı vardır onu da şöyle söyler Mustafa Kemal Atatürk, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir'. Yani bayrağımın altında özgürce yaşamak isterim. Egemen güçlerin bana müdahale etmesini istemem. Ta Sivas'taki mandacılığa karşı çıkan Tıbbiyeli Hikmet'ten bu yana hep Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlığı ve özgürlüğü savunmuştur. Kendi ülkesinde başka bir egemen gücü istememiştir. İkinci kuralı ise özgürlüğü ve bağımsızlığı korumak için ekonomik bağımsızlığın en önemli koşul olduğunu söylemiştir. Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça ülke bağımsızlığını koruyamaz.
Bugün geldiğimiz nokta eğer egemen güçlerin talimatı koşulsuz yerine getiriliyorsa. Yani Papaz’ı bırak dediği zaman burada hemen Papaz’ı bırakıyorlarsa, Merkel talimat verdiği zaman hemen gazeteciyi bırakıyorlarsa bizim ekonomik açıdan zayıf olduğumuzun farkında olduklarını ve o yüzden Erdoğan’a talimat verdiklerini ve Erdoğan’ın da o talimatları koşulsuz yerine getirdiğini biliyoruz. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi anlamak gerekiyor. Ekonomik bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu, siyasal bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu, bunlardan birisinin olmaması halinde Türkiye’nin, ülkenin herhangi bir ülkenin bağımsız olamayacağını. Kavranması gereken budur. Bunun üzerine biz düşüncelerimizi inşa edebiliriz. Bağımsızlık olayı sadece bizim görevimiz değil, bu ülkede yaşayan 83 milyonun ortak arzusu olmak zorundadır. Böyle bakıyorum.
Candaş Tolga IŞIK- Meclis açılışına katılacak mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette ayın 1’inde parlamento açılacak. Açılışa katılacağız.
Candaş Tolga IŞIK- Parti içinden gidiyorken size Muharrem Beyi de soruyum mu Muharrem İnce’yi? Muharrem İnce şimdi Memleket Hareketi diye çıktı yola ve geziyor. Türkiye’yi geziyor. Muharrem Beyin tabi bir takım rahatsızlıkları da var parti içine dair ve bunları gizlemiyor da, eleştirileri de sıralıyor. Bu işin en başlangıcı değil ama bu sürecin başlangıcı belki de şu protokol krizi. Kurultayda Muharrem Beyin en öne değil de işte kimileri tuvalet kenarı diyor, kimileri orası tuvalet kenarı falan değil ama en önde protokolde değil deniyor. Siz Muharrem Beyin oturduğu yerle ilgili daha sonradan bir rahatsızlık duydunuz mu ya da orası planlanarak oturtulmuş bir yer mi? Neden önde oturtulmadı Cumhurbaşkanı adayınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, her adayın özel bir protokol yeri yoktur. Kazananların vardır. Şimdi Genel Başkan adayları var değil mi? Bir kişi Genel Başkanlığı kazanıyor. Her aday için özel bir protokol ayıramazsınız. Kendisi içinde Yalova delegelerinin olduğu yer. Zaten kendisi de orada delege. Y harfi arkada olduğu için yani alfabeye baktığınız zaman delegelerin içinde. Şimdi diğerleri de aynı şekilde. Ben Sayın Baykal’ın da Antalya delegeleriyle oturduğunu, pek çok Genel Başkanın kendi illerindeki delegelerle oturduğunu gayet iyi biliyorum yani. Bu işin doğasında olan bir şey. Kazanırsınız Cumhurbaşkanı olursunuz ayrılırsınız elbette sizin bir yeriniz vardır. Hikmet Çetin’in bir yeri vardır, Altan Beyin bir yeri vardır. Eski Genel Başkanlarımızdır bunlar. Murat Beyin bir yeri vardır neden? Genel Başkanlık yapmışlardır dolayısıyla bunlar yaptıkları Genel Başkanlık dolayısıyla protokolde bir yeri vardır. Devletin protokolü de böyledir. Yani kişilere özgü bir protokol yok makamlara özgü.
Candaş Tolga IŞIK- Yani Cumhurbaşkanı adayı olması sizin gözünüzde öyle bir protokol yeri gereği duydurtmuyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerekmez zaten. Ama milletvekili olur milletvekili… Mesela milletvekilleri de kendi bulundukları yerlerde delegelerle beraber oturdular. Pek çok uygulamada böyledir aslında özel bir şey değil. Tuvalet yanı hiç değil zaten öyle bir şeyde sözkonusu değil. Ben kendisinin böyle bir duyarlığı var deseydi ben alırdık olur gelsin…
Candaş Tolga IŞIK- Zaten Muharrem Beyde ben bunu mesele yapmıyorum dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olmaz zaten.
Candaş Tolga IŞIK- Basın toplantısında dedi ki, çocuk değiliz dedi oraya oturmuş olmak falan mesele değil dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü yani CHP’liler hep bir aradayız zaten orada. Belli mesafeler konmuş bir aradayız yani. Dolayısıyla orada bir sorun olmaması gerekir.
Candaş Tolga IŞIK- Orada enteresan bir şey oldu size dediler ki, ihraç dilekçesi verildi ihraç edecek misiniz? Sizde dediniz ki öyle bir şey olmaz. Bizim partimizde böyle bir şey olmaz biz dilekçeyle ihraç falan edecek değiliz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bizim parti bu ülkeye demokrasiyi getiren partidir. Bakın bizim partide her şey rahatlıkla tartışılır. Mustafa Kemal Atatürk düşünün o büyük gücün sahibi olan kişi parlamentoda yani mecliste kendisini eleştirenlere hep saygı duymuştur. Kendisini eleştirenlere parlamento kürsüsünden meclisten konuşmalarının kesilmemesi, konuşması için ortam yaratmıştır. Bunun Celal Bayar’ın anılarında da, Falih Rıfkı Atay’ın anılarında da görebilirsiniz bunu. İlk meclis zaten çok değişik kişilerin bir araya gelip görev yaptıkları bir parlamentodur. Şimdi CHP bu ülkeye bakın, hiçbir dayatma olmadan dünya tarihinde bir ilktir tek partili dönemden çok partili döneme geçmiştir ve rahmetli İnönü Celal Bayar Demokrat Parti kazandığında rahmetli Bayar’ın partisi kazandığında Paşam sen yenildin demişler, “Evet bu yenilgi benim en büyük zaferimdir çünkü bu ülkeye demokrasiyi getirdim” demiştir. Demokrasi kültürü vardır bizde. Genel Başkanda eleştirilebilir, İl Başkanları da eleştirilebilir. Şimdi şöyle bir algı oluşmaya başladı. Efendim bir partinin liderini hiç kimse parti içinde eleştiremez bakın AK Parti öyle yapıyor. AK Partide demokrasi yok ki, demokrasi kültürü de yok orada zaten tek adam rejimi var. Aslında Tolga Bey, AK Parti diye bir parti yok aslında. Parlamentodaki milletvekilleri Erdoğan bir şey söyleyecekte onlar el kaldırmayacaklar, kıyamet kopar, hepsini partiden atarlar.
Candaş Tolga IŞIK- Sizde farklı oluyor mu? Sizinle farklı görüşte olup el kaldırabiliyorlar mı mecliste?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Biz otururuz, konuşuruz, Parti Meclisinde de konuşuruz, kapalı grupta da konuşuruz, beni de eleştirirler, MYK üyelerini de eleştiriler.
Candaş Tolga IŞIK- Kemal Kılıçdaroğlu’nun istemediği bir milletvekili olabiliyor mu ya da MYK’ya orada tabi başka bir seçim usulü var ama. Yani istemediğiniz şeylerin olduğu bir parti içi demokrasi anlayışı da var mı CHP’de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var tabi. Ben 100 kişilik liste yaptım değil mi, 100 kişilik listenin dışında da Parti Meclisine seçilen oldu. Ben hatta onlardan bazılarını MYK’ya da aldım. Ne olacak yani? Şimdi biz eğer demokrasiyi içselleştiremezsek o zaman Türkiye’de demokrasi vardırı söyleyemeyiz yani. Demokrasi farklı bir şeydir. Demokrasi, uygar bir ortamda kişinin düşüncesini özgürce dile getirdiği bir yapıdır yani. Demokrasiyi öyle görmek lazım. Bizim Parti Meclisinde örneğin beni veya MYK’yı eleştiren arkadaşların sözünü hiç kesmem. Yani diyelim ki konuşacak kişi 10 dakika konuşur ama bizi eleştiriyorlarsa hiç kesmeyiz istediği kadar konuşur.
Candaş Tolga IŞIK- Sizin MYK’da sizi en çok neyle eleştiriyorlar Sayın Genel Başkan? Yani en son güncel bunu paylaşın bizle. Mesela bahsettiğiniz parti içi demokrasi adına çok da önemli bir gösterge bu çünkü.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Belli konularda daha sert olmamı isteyen arkadaşlarım var. Ben onu çok doğru bulmam. Çünkü demokrasi aynı zamanda karşıdaki kişinin düşüncelerini beğenirsiniz veya beğenmezsiniz oradan ders çıkarmayı da gerektirir demokrasi aslında. Bizim bilmediğimiz konuları ya da bizim göz ardı ettiğimiz konuları karşımızdaki kişi bizden daha farklı bir gözle oturup bakabilir, eleştirebilir, öneri getirebilir. Onlara değer vermemiz gerekiyor. Öyle düşünüyorum ben.
Candaş Tolga IŞIK- Muharrem Beyle hiç oturup konuştunuz mu bu son süreçte? Şimdi Türkiye’yi geziyor galiba değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Candaş Tolga IŞIK- Dediniz ya parti içi demokrasi, yani insanların itirazları olabilir hani nedir ne değildir diye. Oturup böyle bir karşılıklı bir diyalog fırsatı bulabildiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, ne zaman randevu istediyse verdik. Oturur konuşuruz.
Candaş Tolga IŞIK- Türkiye’yi geziyor olmasından rahatsız oluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır niye rahatsız olayım ki? Yani ülkenin sorunlarını dile getiriyor. Sorunları dile getiriyorsa neden rahatsız olacaksınız.
Candaş Tolga IŞIK- Şimdi belediyelerle ilgili çok fazla soru var ama şok şahane magazin sorular var. En beğendiğiniz Belediye Başkanı hangisi diye bir soru var. Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu kadar yıldır takip eden bir gazeteciden buradan cevap çıkmaz yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, bütün Belediye Başkanlarımı gerçekten hem beğeniyorum, hem hepsine saygı duyuyorum. Her birisi kendi olanakları ölçüsünde yani bazen ilçe, bazen il, bazen büyükşehir. Her birisi kendi olanakları içinde en güzel hizmeti vermeye çalışıyorlar. Bakın, geçen şöyle konuştuk arkadaşlarla. Şunu yaptım, bunu yaptım diye bazen haber paylaşılıyor. Mutlaka kaça yaptığınızı da yazın. Böylece bu memlekette o fakirin, fukaranın ödediği vergilerin nerelere harcandığını ve o harcamanın bedelinin ne olduğunu vatandaş görmüş olsun. Yeni bir anlayış, yeni bir siyaset anlayışı aslında. Vatandaşın ödediği verginin hesabını ona verme anlayışı. İşte demokrasi budur. Eğer vatandaş ödediği vergilerin nereye harcandığını soramıyorsa orada demokrasi yoktur. Dünyanın genel kuralı budur. Ödediğim verginin hesabını bana siyasal iktidar veriyorsa o ülkede demokrasi vardır. Şu aşamada Türkiye Varlık Fonu var değil mi? Ne yaptığını bilen var mı? Hayır. Sayıştay denetimine tabi mi? Hayır. Sayıştay denetimi TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen kurum. TBMM adına devletin en önemli kurumlarının olduğu bir yerin, bir fonun hesabını TBMM bilmiyor. Bu mudur demokrasi? O zaman 600 milletvekilini siz niye seçtiniz? 600 milletvekili mecliste ne yapacak? Erdoğan’ın verdiği talimatla el kaldırıp indirecekler mi? Yani 600 milletvekilinin olduğu Türkiye Cumhuriyetinin en önemli kurumu demokrasinin kâbesi dediğimiz bir kurum yani 19 Mayıs hareketleri mi yapacak? Eğer sorgulayamıyorsa o zaman doğru değil bu kurum. Yanlıştır burada bir yanlışınız var yani. Benim ödediğim verginin nereye gittiğini ben bilmiyorum. Hastane yaptık diyorlar karşı çıkan var mı? Yok yap. Kaça yaptın arkadaş? Gizli bunu veremeyiz. Vergisini ben ödüyorum, parayı ben ödüyorum, fakir fukara ödüyor, su alırken ödüyor, efendim bu ticari sırdır biz bunu veremeyiz. Niye veremiyorsun kardeşim sen? Havaalanı yaptık. Yap güzel, karşı çıktık mı? Hayır. Kaça yaptın havaalanını? Efendim ticari sır biz bunu veremeyiz. Nereden öğreniyoruz biliyor musunuz Tolga Bey? Hastanelerle ilgili bilgileri bunlar gittiler İngiltere’den bir kurumdan danışmanlık hizmeti aldılar. Biz o kurumun internet sitesinden öğreniyoruz. Şu dünyanın gerçeğine bakar mısınız? Allah aşkına bunu yapan insanlar ülkeye hizmet eder mi? Yoksa kendi ailelerine, kendi çıkarlarına mı hizmet ediyorlar, kendi yandaşlarına mı hizmet ediyorlar? Yüzde yüz eminim yüzde yüz bunu nasıl kalem olarak görüyorsam yüzde yüz devletin büyük kaynaklarını kendi yandaşları için kullanıyorlar. İster bunun adı besleme basın olsun, isterse ihaleler olsun.
Candaş Tolga IŞIK- CHP’nin HDP’yle bir ittifak arayışı var mı? Böyle bir ittifak arayışına girmeyi düşünüyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Zaten şu aşamada bir ittifak arayışı diye bir şey yok. Sonuçta bizim geçmişte kurduğumuz bir Millet İttifakı var. Bu Millet İttifakı yerel yönetimlerde yoktu sadece yasal olarak milletvekili seçimlerinde vardı. Şu anda ortada bir seçim yok, herhangi bir şey yok dolayısıyla böyle bir ittifak yok.
Candaş Tolga IŞIK- Ahmet Bey soruyor, dağa kaçırılan çocuklarına kavuşma ümidiyle HDP İl Başkanlıkları binası önünde oturma eylemi yapan Diyarbakır annelerini CHP'lilerde ziyaret etmeyi düşünüyor mu diye soruyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU-  Şöyle, o annelere de saygı duyuyoruz, bunu defalarca da ifade ettim. PKK’nın bir terör örgütü olduğunu, PKK’yla… Asıl bu soruyu HDP’nin kapısında oturan yani getirecek olan devlet, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı. Yani bu çocukları yakalamanız, bulmanız, getirip kazandırmanız gerekiyor. Dolayısıyla biz hem Cumartesi annelerine hem de Diyarbakır’da terör örgütüne en azından kaçırıp götürdüğü ve annelerin beklediği bir ortamda annelere saygı duyuyoruz. O konuda hiçbir tereddüdümüz yok.
Candaş Tolga IŞIK- Seçime dair siz geçen hafta yanılmıyorsam bir toplantıda size böyle bir aday isimleri falan soruldu siz dediniz ki kişiler üzerinden konuşmayalım prensipler üzerinden konuşalım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhurbaşkanlığı?
Candaş Tolga IŞIK- Evet Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden. Ekmeleddin Beyi aday gösterdiniz için pişman mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo.
Candaş Tolga IŞIK- Çok eleştirildiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Eleştiri olabilir.
Candaş Tolga IŞIK- Yani CHP’nin eylemi, söylemi belli ne alakası var Ekmeleddin İhsanoğlu’yla efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ekmeleddin Bey Türkiye’nin yetiştirdiği önemli bir insan. 
Candaş Tolga IŞIK- Evet ama yani her önemli insanın CHP’ye aday gösterilmesi… Şimdi mesela Abdullah Gül ismi tartışılıyor yine. Diyorlar ki, niye Kemal Bey kendi adaylığından değil de Abdullah Gül’ün adaylığından…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben size şunu söyleyeyim, eğer tartışacaksak Cumhurbaşkanı kim olmalı değil Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin nitelikleri ne olmalı? Asıl bunu tartışmamız lazım. Bir, Cumhurbaşkanı adayı günün 24 saati konuşmalı mı yoksa çok önemli günlerde mi konuşmalı? Önce buna bakmalıyız. İki, Cumhurbaşkanı olacak kişi bir siyasi partinin Genel Başkanı mı olmalı yoksa 83 milyonu kucaklayan bir kişi mi olmalı? Üç, Cumhurbaşkanı adayı olacak kişi bütün siyasi partilere eşit mesafede mi olmalı yoksa bir partinin Genel Başkanı mı olmalı? Dört, Cumhurbaşkanı olacak kişi hakim tayin ederken bağımsız mı olmalı yoksa hakim tayin ederken bir partinin Genel Başkanı mı olmalı? Şimdi biz önce bunları tartışmak zorundayız. Cumhurbaşkanlığı makamı sıradan bir makam değil. Cumhurbaşkanlığı makamı devleti ve milleti temsil eden bir makamdır. Eğer siz bir partinin Genel Başkanı olarak Anayasa Mahkemesine, Danıştay’a, Yargıtay’a hakim tayin ediyorsanız orada yargının bağımsızlığından söz edemezsiniz. Bugün geldiğimiz tablonun temel nedeni de budur.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı için tabi bizim bir ittifakımız var geçmişte oluşturduğumuz ve bugünde sürdürmeye çalıştığımız bir ittifakımız var…
Candaş Tolga IŞIK- Çalıştığımız derken zorlanıyormuş gibi söylediniz de.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yani aynı zamanda biz büyütmek istiyoruz ittifakımızı. Dolayısıyla biz Cumhurbaşkanlığının nitelikleri üzerinde önce anlaşmalıyız. Neden nitelikleri üzerinde? Tolga Bey, Cumhurbaşkanlığı devletin sigortasıdır. Siyasi parti liderleri kendi aralarında tartışırlar hatta kavga ederler sert münakaşalarda olabilir ve Türkiye’nin en önemli sorunları konuşulurken parlamentoya bilgi verilir. Diğer siyasi partilerin Genel Başkanlarına bilgi verilir. Bugün bu var mı? Yok. Doğu Akdeniz’de ne oluyor bilen var mı? Libya’da ne oluyor bilen var mı? Sadece Genel Başkan olarak gelip bana bilgi versinler değil TBMM’de olan 600 milletvekili de bilmiyor. Kimse bilmiyor yani. Böyle bir garabeti Türkiye Cumhuriyeti devleti hiç yaşamadı. Cumhurbaşkanı nedir? Devletin sigortasıdır. Varsa bir tartışma Türkiye’nin en önemli sorunu çağırır Genel Başkanları Beyler bu konuda Türkiye ciddi bir sorunla karşı karşıya hangi önlemleri alalım, neler yapalım. Gerekirse bilgi verir. Şuanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin sigortası yok. Bir kişi her şeye müdahale ediyor ve her şeyi bir kişi çözmeye çalışıyor ve çözülemiyor. Tolga Bey, bugün bakanların çoğu Erdoğan’a ulaşamıyor. Erdoğan talimat veriyor bakanlara, cümleye başlarken Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı gereği, talimatı üzerine. Sen Bakan mısın? Hayır. Şuandaki Bakanlar nedir? Hepsi devlet memuru. Sadece adı Bakan o kadar. Eski müsteşarların yerine oturan kişiler. Bunların hiçbir yetkileri yok. Yasada var ama bu yetkilerini Erdoğan’dan izin almadan hiçbirisi kullanamaz hiçbirisi. Büyük bir ihale Erdoğan’ın izni alınmaksızın 2B’ye göre de olsa, 21B’ye göre de olsa asla o ihale verilemez. Kamu İhale Kurumu, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu bunların tamamı şuanda göstermeliktir. Hiçbirisinin bağımsızlığı yok Merkez Bankası gibi.
Merkez Bankası Başkanını diye değiştirdiler Tolga Bey? Çünkü dediler ki, biz faizi indir dedik indirmedi, faiz inerse ne olur? Enflasyon düşer. Faiz inerse ne olur? Efendim doların değeri düşer, Türk lirası değer kazanır. Ne olur faiz düşerse efendim işte yatırımlar artar, işsizlik azalır. Ne oldu? Tam tersi oldu. 5 gündür bekliyorum Erdoğan ne diyecek diye. Tık yok beyefendiden tık yok. Arkadaş, faizi düşüren sensin, böyle iktisat tarihine çok önemli bir gerçeği en azından koyacaktın, sokacaktın bir iktisat tarihinde böyle bir şey olacaktı. Faizleri indirdim her şey düştü. Ne oldu faizleri indirdi? Her şey yükseldi. Tolga Bey, sağlıklı işleyen bir devlet yönetiminde bunu yapan kişinin görevini derhal bırakması lazım. Çünkü bunun topluma maliyeti az önce söyledim 86 katrilyon lira. Evet 86 katrilyon lira. 86 katrilyon liralık bir yükü 83 milyonun sırtına yıktıysanız bir aylık yükü yıktıysanız o görevi onur sahibi olan her kişi derhal bırakır. Ben bu işi beceremedim kusura bakmayın, 86 milyar liralıkta bir yük getirdim sizin sırtınıza, omzunuza yıktım ben çekiliyorum, ülkeyi yönetemiyorum demesi lazım.
Candaş Tolga IŞIK- Siyasetçilerin siyasi kariyerleriyle ilgili böyle hep bir etik tartışma vardır ya siz buna zaman zaman çok yüksek tondan da yapıyorsunuz. Bir dönem AK Parti üç dönem üst üste kuralı koydu tam uygulanamadı. Bütün partilerde bu tartışılır. Siz bu sene 10. yılı Genel Başkanlıkta doldurdunuz Mayıs ayında yanılmıyorum değil mi 2010’da. Sizin kendi adınıza Genel Başkanlık kariyerinizde artık benden tamam diyeceğiniz nokta neresi, böyle bir hedef koydunuz mu kendinize?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olur bir gün. Tarih olarak bir hedef koymadım ama yani ömür boyu da Genel Başkanlık yapılmaz. Sonuçta yeni arkadaşlar var, genç arkadaşlar var. Bir Genel Başkanın görevi de yeni Genel Başkan adaylarını yetiştirmektir.
Candaş Tolga IŞIK- Siz yetiştiriyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yetiştiriyoruz tabi niye yetiştirmeyelim.
Candaş Tolga IŞIK- Bu kadrolar parti yönetiminde mi şuan? Sizin danışmanlarınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Parti yönetiminde çok nitelikli arkadaşlar var onlarda belli bir zaman dilimi içinde. Tabi birde şöyle Tolga Bey, toplumunda bunu kabullenmesi lazım. Evet bu CHP’de Genel Başkanlık yapabilir diye. Çünkü CHP’de Genel Başkanlık yapmak kolay bir iş değildir. Demokrasi içinde yapacaksınız, o zemini güçlü tutacaksınız, demokrasinin büyümesi, gelişmesi için mücadeleyi yapacaksınız ve o mücadeleyi yaparken de böyle vurdum, kırdım, astım, kestim diye bir dil kullanmayacaksınız. Bu dili kullandığınız zaman çok daha farklı bir yere Türkiye savrulabilir. Öylede bir sorumluluğu var CHP Genel Başkanlarının.
Candaş Tolga IŞIK- Şuan ki Büyükşehir Belediye Başkanları, İl Başkanları arasında sizden sonraki dönemde CHP’nin Genel Başkanlığını yapacağını düşündüğünüz, o liyakatte gördüğünüz isimler var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var, CHP’de çok arkadaşımız var yani bu işi yapabilecek, götürebilecek arkadaşlarımız var. Parlamento grubunda da var, parlamento grubu dışında olan arkadaşlarımızda var tabi.
Candaş Tolga IŞIK- Sayın Genel Başkan, keşke yapmasaydım dediğiniz bir hatanız var mı? En başından Genel Başkanlıktan bugüne düşündüğünüzde? Her insanın olur ya yani oldu ama keşke olmasa dediğiniz bir şey?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şuanda hatırlamıyorum. Mutlaka vardır yani. Şimdi ben her şeyi yüzde yüz mükemmel bir şekilde yaptım dersem doğruyu söylememiş olurum. Söyledim siyasette doğru durmak, rahmetli babam derdi “Sen doğru dur eğri belasını bulur” diye. Dolayısıyla hani buradaki şöyle yani gerçekten CHP’nin tarihine baktığınızda bu partiye Genel Başkanlık yapmış olanların bir çizgisi vardır. O çizgi çok önemlidir. Doğru eksende yürümek, demokrasi ekseninde yürümek, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak. Bu çok önemlidir. CHP’nin Genel Başkanları, Mustafa Kemal’den tutun Deniz Baykal’a kadar olan zincire baktığınızda demokrasi adına büyük bedeller ödemişlerdir biliyor musunuz? Bu ülkede malvarlığına el konulan, bütün malvarlığına el konulan parti biziz. Bütün tarihimize el konulan parti biziz. Demokrasiyi savunan en zor koşullarda biziz. Hapishanelere giden, darbeler sonunda hapishanelere götürülen biziz. Ülkenin çıkarını, bakın ben size örnek vereyim. Bizi en çok siz milliyetçi değilsiniz diye suçlarlar değil mi? Kıbrıs konusunda başarılı olan kimdir? Kıbrıs halkının, oradaki soydaşlarımızın hakkını koruyan kimdir? Cumhuriyet Halk Partisidir, mücadele vermiştir. Bunlar böyle bir mücadeleyi verebilirler mi? Asla veremezler asla.
Candaş Tolga IŞIK- Program bitti ama ben size siyaset dışı bir şey soracağım izin verirseniz. Siz böyle grup toplantılarında bazen yani spontane mi oluyor, aklınıza mı geliyor o anda ya da danışmanlarınız yazıyor çalışıyor musunuz bilmiyorum ama şiir okuyorsunuz bayağı. Yani bildiğiniz şiir okuyorsunuz. O şiirler o anda mı aklınıza geliyor, yazılıyor mu, böyle bir şiir merakınız var mı? Şiir yazıyor musunuz mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gençliğimizde yazardık. Daha doğrusu gençliğinde şiir yazmayan yoktur herhalde öyle tahmin ediyorum.
Candaş Tolga IŞIK- Ben hiç yazmadım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şiirler yazdım tabi. Nişanlıyken, şimdiki eşime de şiirler yazdım. Dolayısıyla hayatın bir alanı yani şiir. Duyguların bir anlamda yüklendiği mısralar.
Candaş Tolga IŞIK- Zaman zaman böyle zaman ayırıyor musunuz kendinize? Edebiyata böyle bir merakınızda var belli ki şiire dair en azından.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, eskiden Varlık Dergisi mutlaka düzenli okurdum Dil Kurumunun yayınladığı. Bir dönemin Dil Kurumunun Türk Dil Dergisini. Şimdi Çağdaş Türk Dili Dergisi var onu istiyorum, okuyorum. Şiir tabi güzel bir şey duygularımızı yansıtması açısından. Gençliğimizde Nazım Hikmet’i okurduk tabi olağanüstü, yine Ahmed Arif’i okurduk onun tek kitabı var ama olağanüstü güzel bir kitaptır. Her dönemini her insanın okuyup da duygulanacağı şiirler. Şiirin şöyle bir özelliği var tabi, sizin uzun süre düşünüp veya bir makale yazacağınız bir olayı bir mısrada veya iki mısrada sizin anlayacağınız dille size anlatılmasıdır aslında şair. Şair bütün o duygularını orada yazar, çizer ve biz onu okuduğumuz zaman ya duygularınız, ya seviniriz, ya heyecanlanırız. Bütün bunlar, şair olmak çok zor yani zor bir alan. Herkes bu işi de yapamıyor zaten.
Dolayısıyla şiir evet hayatımızın bir parçası.
Candaş Tolga IŞIK- Sayın Genel Başkan çok teşekkür ediyorum programa katıldığınız için. ‘Az Önce Konuştum’ bitti, önümüzdeki hafta aynı saatte biz yine buradayız Hoşçakalın.