04.10.2023
04.10.2023
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Nejla Kurul’u sendika genel merkezinde ziyaret etti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık. Hele Millî Eğitim Bakanlığı, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz. Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmen ile çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Bunun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok, insanlık da yok. Tasarruf yapacağız… Tasarrufu öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ve Eğitim-Sen Genel Başkanı Kurul ,ziyaret sonrası düzenledikleri ortak basın açıklamasında şunları söyledi:
Nejla Kurul- Değerli basın emekçileri, çok sevgili kamuoyu sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Eğitim alanı, sağlıkla birlikte kuşkusuz insan sağlıklı olmalı ve insan kendini gerçekleştirmeli bu dünya içerisinde. Her ikisi de son derece önemli ama bizim alanımız olan eğitim alanında çok ciddi sorunlar var. Okullar açıldı, bu sorunlar çok daha net bir biçimde kamuoyunun gündemine yerleşti.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak sadece bizler eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmuyoruz. Çünkü okulda işleyen süreç öğrenciyle öğretmenin birlikteliğinde, hatta velinin işbirliğinde gerçekleşebilir. Veli yoksulsa, veli sefalet içerisindeyse, veli aynı zamanda işsizlik girdabındaysa, veli sosyal yardımlarla hayatını sürdürmek zorundaysa bütün bu sorunlar çocuklarımızı etkiler, çocuklarımızın okula geliş gidişlerini etkiler. Çocuklarımızın okulun içerisinde bir bardak su alamamaları biçiminde sonuçlar üretir. Çocuklarımızın açlığı sorunu ciddi bir sorun olarak bugün karşımıza çıkıyor. O yüzden, hâlihazırda merkezi yönetim bütçesi tartışılırken kesinlikle çocuklarımıza bir öğün öğle yemeği verecek, sağlayacak bir bütçenin, bir ödeneğin ayrılması son derece önemli. Eğitim alanı çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya dedik. Çünkü kamusal olmaktan uzaklaştı eğitim alanı ve eğitim alanı artan bir biçimde özelleştirme ve ticarileşmenin bir parçası haline getirildi. Bir dönem yüzde 1’ler düzeyinde olan özel okullaşma oranları bugün yüzde 9.2’lere ulaşmış durumda. ‘Kamusal’ dedik. ‘Eğitim alanı herkese açıktır ve kamusal tartışmalarla eğimle ilgili kararlar verilmelidir’ dedik. Ancak okulların açılmasına iki hafta kala haftalık ders çizelgesinde köklü bir değişikliğin olduğunu gördük. Laik eğitim karşıtı politikaların çok yaygın bir biçimde uygulamaya geçirildiğini gördük. Karma eğitim ilkesi çok kıskanç bir biçimde sahiplendiğimiz bir ilkeyken, bu ilkeyi ihlal edecek uygulamaların önünü açan Milli Eğitim Bakanının konuşmalarını duyduk ve arkasından Samsun’da tek cinsiyetli bir okulun açıldığını öğrendik. Başka özel okullarda neler oluyor bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz. Bir dönem siyasal iktidarın gözde okullarıydı Gülen cemaatinin okulları. Bunların binin üzerinde okulu kapatıldı. Özel okuldu bunlar. O yüzden eğitimin kamulaştırılması, kamusal eğitim bu bağlamda son derece önemli.
Yine okullarımızda eğitim nitelikli mi diye soracak olursanız, eğitimin niteliği son derece düşük okullarda. Çünkü okullarda ifade özgürlüğü üzerinde ciddi baskılar var. Her an bir şikâyetle karşı karşıya kalabilir okullardaki öğretmenler, yöneticiler. Yine öğrenciler aynı şekilde. Oysa ortaya bir yenilik çıkacaksa, bir nitelik artışı gerçekleştireceksek bu ancak özgür ifadenin söz konusu olabildiği okul ikliminde, demokratik okul ikliminde böyle bir arzu, böyle bir talep hayata geçebilir.
Okullarımızda gerçekten temiz içme suyuna erişimde çok büyük sorunlar var. Okullarımızdaki çeşmelerden su içen öğrenciler, arkadaşının şişesinden bir yudum su alabilir miyim diyen öğrencilerle karşı karşıya kalıyoruz. Yine aynı zamanda öğretmenlerimiz şunu söylüyorlar, eskiden üç aylık tatile girerdik bu tatilin sonunda çocuklarımız boy atmış olarak gelirdi, gürbüzleşmiş olarak gelirdi. Şimdi çocukların büyümesinde, gelişmesinde ciddi sorunlar var. Bu nedenle de bu içme suyu konusunun da okullarda ciddi bir sorun olduğunu ifade etmemiz lazım.
Bakın, Milli Eğitim Bakanı geldi, hızlı bir biçimde çevreye duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum adında üç kurumun imzaladığı protokolü hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı kendi görevini Diyanet İşleri Başkanlığına adeta bırakmış gibi gözüküyor bu ÇEDES projesiyle. Bu nedenle okullarımızda din görevlileri, okullarımızda manevi danışman adı altında görevlendirmeleri istemiyoruz, bunları reddediyoruz. ÇEDES protokolünün mutlaka iptal edilmesini istiyoruz. Çünkü büyük tehlikeler var çocuklarımız için. Çocuklar okula gelecekler, bu din görevlileriyle karşılaşacaklar ama bir süre sonra bu çocuklar, bu görevliler kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığının gençlik merkezlerine gönderilecekler. Gençlik merkezlerinde kimlerle karşılaşacaklar? Dinci vakıf ve dernekler, tarikat ve cemaatlerle karşılaşacaklar. Biz 6 yaşında evlendirilen çocuğu biliyoruz. Biz intihar eden, gençliğinin baharında intihar eden gençlerimizle karşı karşıyayız. İhmal ve istismarla karşı karşıya olan çocuklarımız var. Çünkü kamusal olmayan her yer, tek bakış açısının hâkim olduğu her yerde çürüme vardır. O yüzden herkese açık olan, herkesin birbirini denetleyebildiği, birbirine bir şeyler öğretebildiği eğitim alanı sağlamak ve yaratmak son derece önemli.
Tabii eğitim hakkına erişim Türkiye’de ciddi biçimde zorlaşmıştır. Bunun nedenleri birincisi okul terkleridir. Okullaşma oranlarında düşme vardır. Çok uzun süredir, cumhuriyet tarihi boyunca okullaşma oranları artarken, son çeyrek yüzyıl içerisinde yani AKP – MHP iktidarının bulunduğu dönemde okullaşma oranlarında ilkokullarda bile, ortaokullarda bile bir gerileme vardır. Bu çok ciddi. Bir okul terki sorununun olduğunu görüyoruz.
Ayrıca şunu ifade etmemiz lazım. Bakın 2 milyon 100 bin olmuş açık liselere devam eden lise öğrencisi sayısı. Bu şu demektir; sınavdan sınava okula gelip giden birkaç öğretmenle karşılaşan çocuklar var. Okulu hiç görmeyen, görmediği halde 2 milyona yakın öğrencinin bir biçimde diploma aldığı ama nitelikli bir eğitimden geçmediği öğrenciler var ve bu sorun ilerde çok daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Sınavla öğrenci alan, okulları dolduktan sonra öğrenciler mahallelerinde bulunan mesleki teknik liselerine ya da imam hatip liselerine devam etmek durumundalar. Ve imam hatip lisesine ya da bu iki liseye devam etmeyen öğrencilerinde açık liseye kaydını yaptırdığını biliyoruz. Yine aynı zamanda sınav odaklı bir sistem nedeniyle 12. sınıfta öğrencilerin okuldan ayrılıp açık liseye geçtiğini ve eğitimin sosyalleştirici yönlerinden, geliştirici ve özgürleştirici, güçlendirici yönlerinden uzak kalarak sadece bir dershane ve özel ders kültürüyle karşı karşıya kalarak onun insanlaşmasının engellendiğini düşünüyoruz. Yine MESEM… MESEM’de bir okul fikri yok, bir mesleki eğitim fikri yok. Mesleki eğitim merkezleri dört gün işyerlerinde, bir gün okulda bir uygulama başlatarak çocukları eğitim hayatından uzaklaştırmış ve çocuk işçiliğinin önünü açmış bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.
Yani bakın, karma eğitim ilkesinin ihlali, öğretmenlere önlük giydirme ve toplumu siyasal iktidarın ideolojik ve politik çizgisine getirme bağlamında aynılaştırıcı politikalar eğitim alanında çok yoğun bir biçimde uygulanmaya başlandı. Öğretmenlerimiz isterse zaten önlük giyiyorlardı. Matematik öğretmeni, fizik öğretmeni, laboratuvara giren öğretmen önlük giyiyordu. Küçük yaş gruplarıyla eğitim yapan öğretmenlerimiz istediklerinde giyiyorlardı. Ama bugün boyu bakanlıkça, kilo meselesi bakanlıkça halledilmiş merkeziyetçi bir anlayışla öğretmenleri aynılaştırma politikası adeta öğretmenlere bir hediye olarak önlüğü vermek gibi bir algıyla da 24 Kasım’da kapatılarak alanı aynılaştırıcı politikaların olduğunu görüyoruz.
Tabi bütün bu meseleler eğitim emekçilerini çok olumsuz, eğitim ve bilim emekçilerini olumsuz biçimde etkiliyor. Bir yandan ekonomik haklarından uzaklaştığı için dolar bazında ücretleri giderek düşmüş, çeyrek altın tasarruf aracıydı eğitim emekçileri için. Bu anlamda da ücreti gittikçe düşmüş, enflasyon karşısında geçinemiyoruz diyen, kiraları ödeyemiyoruz diyen, düşük hizmet yılına sahip öğretmenlerimiz ciddi bir biçimde geçinememe sorunuyla karşı karşıyalar. Sadece ekonomik sorunlar değil aynı zamanda demokratik sorunlarda çok kritik bir önem kazanıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen 20 Temmuz sivil darbesinin ardından kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen 130 bin, 140’inin üzerinde kanun hükmünde kararnameyle ihraç. Kişiler 7 yıl geçmesine rağmen hala adalete ulaşmış değiller ve sendikamızın üyesi olan 1602 arkadaşımızın sadece yüzde 34’ü dönebildi. Diğerleri yine haksız, hukuksuz, keyfi kurum kanaatleriyle ihraç edilen arkadaşlarımız adalet sürecinde gerçek bir adaleti bekliyorlar ve adaletsizlikler gerçekten eğitim alanında çok büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Bütün bu sorunlar eğitim alanında yaşanan sorunları Ana Muhalefet Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla paylaşmak bizler açısından çok önemli. Gerçekten kendisinden ne zaman randevu istesek görüşüp çok çeşitli sorunları paylaşabiliyorduk. Ama kendi mekânımızda bizi ziyaret etmesi ayrıca güzel. Bu sorunlarımızı etraflıca kendisiyle paylaştık. Aynı zamanda bir dosyamızı da kendisine verdik. Ben buradan yeniden çok teşekkür ediyorum kendisine ve sözü kendisine veriyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu- Teşekkürler hocam. Aslında bir sorunu en iyi o sorunu yaşayan anlatır. Buraya gelmemizin temel nedeni de o. Okullar açıldı. Siyasetçi olarak okullarda karşılaşılan sorunları; öğretmen açısından, öğrenci açısından, veli açısından karşılaşılan sorunları elbette dinleriz. Ama bu sorunları yaşayanların bu sorunları geniş kitlelere duyurması gerekiyor.
O açıdan Sayın Hocamın belki sorunların bir kısmını ana hatlarıyla size duyurması bizim açımızdan son derece önemli. Yaşanan sorunlar nedir, sorunu yaşayanın dilinden herkesin bilmesi ve öğrenmesi gerekiyor.
Birincisi; Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı aslında milli olmaktan çoktan çıkmış vaziyette. Milli Eğitim Bakanlığı eğer milliyse bakandan bakana eğitim politikası değişmez. Bakandan bakana eğitim politikası değişiyorsa artık o milli olmaktan çıkmıştır. Kendi siyasal ideolojilerine uygun olarak öğrenci yetiştirmek için eğer Milli Eğitim Bakanlığını kullanıyorsanız o bakanlık Türkiye’yi çağdaş hedeflere, çağdaş amaçlara ulaştırma daha doğrusu çağdaşlığı yakalama ve onu aşma hedefinden uzaklaşır demektir. Liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık, hele Milli Eğitim Bakanlığı, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz.
Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin, yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmenle çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Onun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü kestiler, hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok. Bunlarda insanlık da yok. ‘Tasarruf yapacağız...’ Tasarrufu bula bula öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen?
Öğretmen… Öğretmen de, gerçekten bu sorunlar yumağı içinde öğretmen de sorunlu. Eğer bir öğretmen öğrenciyle bağlantı kuracaksa sınıfın yeter sayıda olması lazım. 70 kişilik, 80 kişilik, 60 kişilik sınıflarda öğretmenle öğrenci ilişki kuramaz, öğrenciyi yetiştiremez. Bakın, 57 bin 340 dersliğe ihtiyaç var. Bunu biz söylemiyoruz onlar söylüyorlar. 21 yıldır siz hala 57 bin 340 dersliği yapmamışsanız siz iktidar olamamışsınız ve halkın taleplerine, öğrencilerin taleplerine, velilerin taleplerine yanıt vermemişsiniz demektir.
Öğretmenler de sorunlu tabii onların da dünya kadar sorunu var. Sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, ücretli öğretmen… Allah aşkına ya öğretmen öğretmendir. Ne demek kadrolu öğretmen? Var güzel 657 sayılı yasaya tabi. Ne demek ücretli öğretmen? Daha düşük para veriyorsunuz ona. Ne demek sözleşmeli öğretmen? Ona da düşük ücret veriyorsunuz. Yani öğretmenin sırtından bütçeden tasarruf yapacaksınız. Bu ülkede insanlar gönüllü olarak en çok eğitim için vergi istiyoruz dedikleri zaman gönüllü olarak gönüllerinden koparak Milli Eğitim Bakanlığına, eğitime mutlaka katkıda bulunurlar. Hiçbir şey istemeden. Çünkü bilirler ki, çocukları orada ve çocuklarının iyi bir eğitim alması lazım.
Öğrenciler… Devletin resmi rakamları: Çocuklarımızın yüzde 33.7’si yani 7 milyon 662 bin 807 çocuk maddi yoksulluk çekiyor ve bu çocuklar okula aç gidiyorlar. Sarayın bundan haberi var mı? Milli Eğitim Bakanlığının bundan haberi var mı? 21.yüzyıldan söz ediyorum ben. 21.yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyorum. Okullarda hijyen koşulları eğer velilerden para toplarlarsa mümkün, yoksa mümkün değil. 60 bin yardımcı hizmet personeline ihtiyaç var. Dışarıda da milyonlarca işsizimiz var. Ücretsiz okul yemeği vardı, onu kaldırdılar az önce ifade ettim. İnternete erişemeyen 2 milyonu aşkın evladımız var. Bu da 21.yüzyılın Türkiye’sinden bir rakam. Sorunlar var mı? Evet, sorunlar var. Sorunlar ciddi mi? Evet sorunlar ciddi. Sorunları çözecek olan kurumun adı siyaset kurumu ve bu siyaset kurumunda iktidar olanların atadıkları Milli Eğitim Bakanı ve Milli Eğitim Bakanlığının liyakatli kadrolarının bu sorunları çözmesi lazım. Öğretmenlerimizin tamamı bu sorunları biliyorlar aslında. Nasıl çözüleceğini de biliyorlar. Ama onlara fırsat verilmiyor. Çünkü siyaset kurumu var olan sorunları çözmek değil var olan sorunları derinleştirmek gibi bir görev üstlenmiş pozisyonda, bunu görüyoruz.
Beni kabul ettiğiniz için hocam çok çok teşekkür ederim. Beni ve arkadaşlarımızı kabul ettiğiniz için size çok çok teşekkür ederiz. Size başarılar diliyoruz. Bir toplumun şükran duyduğu bir kitle var mıdır derseniz o da öğretmenlerdir. Hepimiz öğretmenlerimize saygı duyarız. Çünkü onları baş tacı eden bir toplum büyür ve gelişir. Ahlaklı olur o toplum. Bunu da ifade edeyim.
Nejla Kurul- Çok çok teşekkür ederiz sağ olun.
Soru- Efendim iki sorum olacak. İlki eğitimle ilgili. Milli Eğitim Bakanının mülakatlarla ilgili açıklaması olmuştu. Kendisi, ‘mülakatların arkasında ben duracağım, komisyonlar oluşturacağım’ dedi. Yani bir anlamda mülakata ben kefilim dedi kendisi.
İkinci sorum da Sayın Genel Başkanım; efendim dün Plan Bütçe Komisyonunda Merkez Bankası Başkanının bir açıklaması oldu Cumhurbaşkanının faiz artırımına nasıl ikna edildiği yönünde. Kendisi şöyle söyledi, ‘Sayın Cumhurbaşkanımız bilime olağanüstü değer ve önem veren bir liderdir’ dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Son sorudan başlayım. Yani Merkez Bankası Başkanı demek ki, bilime önem ve değer verdiğini faizi yükselterek keşfetmişler. Peki, daha önceki uygulaması neydi? Onun bilim dışı olduğunu söylüyor kendisi. Merkez Bankası’nın aldığı kararların, ekonomiyi düzeltme yönünde aldığı kararların doğruluğu tartışılabilir. Her zaman tartışılabilir. Devlette olması gereken liyakattir ve işi ehline teslim etmektir. Eğer siz devleti işi ehline teslim eden, o işi yapacak kişiye değil de bütün kararları alma yönünde saraya ve bu konuda yeterli bilgisinin olmadığını hepimizin bildiği bir kişiye teslim ederseniz Türkiye bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır. Soru şu; bunun bedelini kim ödedi? Alınan yanlış kararların bedelini kim ödedi? Saray mı ödedi? Hayır. Onun çevresi mi ödedi? Hayır. Hepimiz ödedik. Ve toplum ödemeye de devam ediyor.
Mülakat konusunda… Bir siyasetçi verdiği sözün arkasında durmalı değerli arkadaşlar. Bir kişi verdiği sözün arkasında durmuyorsa ona bizim toplumda açıkça söylenir, ‘yalancı’ denir yani. Bu kadar açık. ‘Mülakatı kaldıracağız’ dediler, güzel, e geldiniz kaldırın. ‘Mülakatı mülakat gibi yapacağız’ dediler. Demek ki daha önceki mülakat, mülakat gibi değildi. Şimdi ‘mülakatın arkasında duruyorum’ diyor. Kime inanacağız? Devletin nasıl yönetildiğini aslında bunlar gösteriyor bize. Sağlıklı ve tutarlı bir devlet yönetiminin olmadığını bize gösteriyor. Üzülerek ifade edeyim gerçek maalesef bu. Devlet sağlıklı yönetilmiyor. Savrulan bir devlet yapısı var, savrulan bir anlayışı var.
Soru- Dün Sayın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa turuna çıktı. Sayın Bahçeli’yi ziyaret etti. Siz de efendim dün grup toplantısında hem TBMM’yi eleştirdiniz hem de yeni anayasa için ‘bu şekilde geleceklerse kapımıza, gelmesinler’ dediniz. Meclis Başkanının yeni anayasa için randevu talebini ne olacak efendim?
Kemal Kılıçdaroğlu- Meclis Başkanı gelebilir arkadaşlar. Yani Meclis Başkanı, yeni anayasa talebiyle de gelebilir, başka amaçlarla da gelebilir. Meclis Başkanına bizim itiraz edecek halimiz yok, gelsin Sayın Meclis Başkanı. Yeni bir anayasa değişikliği için gelir mi gelmez mi veya bir nezaket ziyareti için mi veya başka bir nedenle mi? Gelsin tabi. Meclis Başkanını niye reddedelim?
Soru- Efendim Eğitim-Sen’in eğitimle ilgili sizin saydığınız talepleri dışında formülüze ettiği laik, parasız ve anadilde eğitim meselesi var. Bunlar içerisinde en çok tartışılan anadilde eğitim meselesi. Nejla Hocam da değinmedi. Siz ne düşünüyorsunuz efendim? Hazır Eğitim-Sen’desiniz anadilde eğitim meselesine bakışınız nedir? İki saatlik bir eğitim var. Türkçe dışındaki diğer diller için de var. Bunu yeterli buluyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Doğrusu isterseniz ben öğretmen değilim. Bu konuyu biz kendi içimizde parti olarak da tartışıyoruz. Bu konuda sadece parti içinde tartışılırken ilgili, bu alanda uzman olan eğitimcilerle ve dünya uygulamalarını da dikkate alarak kendi aramızda tartışıyoruz.
Soru- Nejla Hocam, siz bir şeyler söylemek ister misiniz? Hocam sizin ana taleplerinizden bir tanesi çünkü, konuşmanızda değinmediniz.
Nejla Kurul- Aslında o kadar çok sorun var ki tüm sorunlara değinmek son derece son 2 – 3 ayın bir değerlendirmesini yapmış oldum güncel olduğu için. Tabi, ana dilinde eğitim konusu, bizim çok güncel aslında konularımızdan birisi. O bir eksiklik olmuş. Gerçekten bir çocuğu; kendi diliyle düş görmekten, kendi diliyle yazmaktan, kendi diliyle okumaktan alıkoymak, hâlihazırdaki insan hakları ihlallerinden birisidir. O yüzden Eğitim-Sen’e bu konuda eleştiriler vardır ama gerçekten ana dilinde eğitim, Türkiye’yi bölmeyecektir. Ana dilinde eğitim aksine birleştirici bir etki yaratacaktır. İktidarların yarattığı bu kutuplaştırma, bu konu üzerinden kutuplaştırmayı aşmamız ve hep birlikte beraber nasıl çok dilli, çok kültürlü, çok yönlü çalışmalar yürütebileceğimizi araştırmamız lazım. Bu da konuşarak mümkün olabilecek. O yüzden tartışmalarımız Sayın Genel Başkanın ifade ettiği gibi sürecek, bu konudaki tartışmalarımız.
Soru- Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kurul ikinize birden yönelteceğim soruyu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis açılışında yaptığı konuşmada Fethullahçı terör örgütü gibi bir örgütün yeniden palazlanamayacağını söyledi. Ancak gözlemlerimize dayanarak okullarda ve eğitim kurumlarında ciddi bir cemaatleşme faaliyeti olduğunu görüyoruz. Acaba CHP’nin ya da Eğitim-Sen’in okullardaki cemaatleşmeyle ilgili özel bir araştırması var mı? Eğer varsa nasıl sonuçla gelecektiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bizim yani okullarda oturup da bir özel araştırma yapmamız çok doğru değil. Onu okullarda görevli olan öğretmenler ve bilim insanlarının yapması lazım. Eğer böyle bir araştırma yapılırsa biz bundan memnun oluruz ve bunu kamuoyuyla da paylaşırız. Ama Eğitim-Sen, Eğitim-İş veya diğer eğitim kurumları, dernekleri, sivil toplum örgütleri bu konuda bir araştırma yaparlarsa araştırma yapacakları kişiye ulaşma açısından çok daha rahat ulaşabilecekleri için verimli, güzel raporlar çıkabilir ortaya ve biz de o raporlara dayanarak kendi politikalarımızı oluşturabiliriz.
Nejla Kurul- Ben kısaca bir yanıt vereyim. ÇEDES projesi hayata geçtiğinde, okullarda bu dini cemaatlerin etkisinin artacağını düşünüyoruz biz. Bu nedenle, bu proje, bu protokol iptal edilmelidir diyoruz. Ayrıca bir dönem Gülen Cemaati 10 yıla yakın birlikte yürüdükleri bir cemaatti. Şimdi farklı farklı cemaatler, çeşitli bakanlıklarda etkide bulunuyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde de bu etkinin biz olduğunu biliyoruz. Ancak bunları somut araştırmalarla ortaya çıkarmak mümkün değil, çünkü araştırma kültürünü ortadan kaldıran bir süreç var. Kendilerine dokunacağını düşündükleri için de konunun araştırılmasına izin vermiyorlar. Ama okullar şöyle güvenlidir. Okullarda çoklu öğretmenler farklı siyasal görüşlerden, farklı sendikalardan öğretmenler olduğu için; okulun içinde çalışma yürütmeleri zordur. Bununla birlikte son dönemde okulda Kuran okumaları, okulun dışına yayın yapacak biçimde; okulu bir tür caminin işlevini görecek bir niteliğe çekme çabaları, özellikle kent yoksullarının bulunduğu okullarda gözlemleyebiliyoruz. Bu büyük bir sorun. Ama biz istiyoruz ki, okullardaki tüm öğretmenlerimizin, tüm eğitim emekçilerinin, üniversitelerde bilim emekçilerinin okullarına sahip çıkmasını istiyoruz. Çünkü bizim vergilerimizle hayat buluyor okullar ve üniversiteler. Oralar siyasal iktidarın alanları değil, bizlerin alanları. Bizim vergilerimizle yaşayan yerler, bizlerin müşterek alanlarıdır. Öğretmenlerimize buradan çağrımız; bu konuda laikliğe sahip çıkma, bilimsel, kamusal, demokratik eğitime sahip çıkma konusunda kendilerini güçlü hissetsinler. Zayıf değiliz, asla zayıf değiliz.
Soru- Öğretmenlik Meslek Kanunuyla ilgili tartışmalar sürerken Anayasa Mahkemesi bazı maddelerin iptaline ilişkin gerekçeli karar geçtiğimiz hafta yayınladı. Meclise verilen bir süre var düzenlemelerin yapılması için. Ancak 19 Kasım’da da gerçekleşecek bir Öğretmenlik Kariyer Basamakları Sınavı var ve bugün kılavuz yayınlandı, sınav çoktan seçmeli olacak ve çevrimiçi olarak yapılacak. Yorumlarınız, değerlendirmeniz nasıl olur?
Nejla Kurul- Şimdi Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlik meslek kanunu konusunda önceki bakandan biraz farklı düşündüğünü açıklamalarından gözlemleyebiliyoruz. Anayasa Mahkemesi kararının ardından yaptığı yorumlarda, ‘Bir öğretmenin niteliğini tek bir sınavla ölçemezsiniz’ diyen açıklamalarda bulundu. Ancak tabi şu halde biz kendisi göreve geldi, aylardır randevu almaya çalışıyoruz. Hem Öğretmenlik Meslek Kanunu ile konuları kendisiyle konuşmak hem eğitimin diğer sorunlarıyla ilgili olarak görüşlerimizi aktarmak üzere. Ancak randevu vermiyor. Dolayısıyla yine kapalı bir kutunun içerisinde Öğretmenlik Meslek Kanunuyla ilgili yandaş sendika ya da yetkili sendikayla birlikte bir süreç izleyeceklerini görebiliyoruz hissedebiliyoruz. Bizim önerimiz; ILO ve UNESCO’nun yayınladığı Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nin esas alınarak, Öğretmenlik Meslek Kanunu konusunda bir düzenleme yapılması. Dolayısıyla iktidarın eline yeniden gelmiştir. Eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, özlük pek çok sorununu çözebilecek nitelikte bir yasayı çıkarmak bakanın önündedir. Bunun için taleplerimizi sürdüreceğiz. Ama sınav konusunda farklı bir kararları olmadığını görüyoruz ilan tarihini de gözlemlediğimizde. O yüzden bunu ya zamana bırakacaklar anladığım kadarıyla. O yüzdende biz şunu açıkça ifade etmeliyiz. Eğitim emekçilerinin yaşamını çok etkileyecektir bu yasa. Bu yasaya karşı itirazlarımızı daha güçlü bir biçimde yükseltmek durumundayız. Öğretmenlerimiz daha çok konuşmalı. Daha çok kendi yaşamlarını etkileyen bu yasaya itirazlarını daha sıklıkla ifade etmelidir. Öğretmen, öğretmendir. Onun kariyeri olmaz, onun güvencelisi-güvencesizi olmaz. Bu bakımdan da her bir öğretmen mesleğine sahip çıkarsa, 1 milyona yakın öğretmen mesleğine sahip çıkarsa bu yasalar yaşayamaz ve yerine daha demokratik, daha özlük haklarına saygılı bir yasa getirebiliriz. Buna gücümüz var diye düşünüyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla ilgili bir taslak hazırladık. Parti olarak bu kanun teklifini hazırlarken bütün meslek kuruluşlarından, öğretmenlerden, öğretmenlerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden görüş aldık. O görüş çerçevesinde bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırladık ve bunu parlamentoya sunduk. Bu bizim hazırladığımız Öğretmenlik Meslek Kanunu, gerçek anlamda öğretmenlerin laik, demokratik, hukuk devletini koruyan, sistemi daha sağlıklı bir zemine oturtan bir kanun teklifiydi. Ama bu kanun teklifimiz maalesef kabul edilmedi.
Peki, teşekkürler arkadaşlar.
Nejla Kurul- Teşekkürler.
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024
24.11.2024