30.11.2019

CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, AVRASYA SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARI DERNEĞİ (ASİAD) OLAĞAN GENEL KURULU'NDA KONUŞTU

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Avrasya Sanayi ve İş Adamları Derneği ASİAD Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma şöyle:


Efendim hepiniz hoş geldiniz. Bize bu fırsatı veren Sayın Genel Başkana yürekten teşekkür ediyorum. Sizler dikkatle dinlediniz, ben de büyük bir dikkatle hem Sayın Karamollaoğlu’nu, hem Sayın Davutoğlu’nu büyük bir dikkatle dinledim.
Şu bir gerçek, devlette deneyimi olanlarla iş dünyasında başarılı olanlar aşağı yukarı, aynı çerçeve içinde buluşuyorlar. Aynı çerçeve içinde sorunları değerlendiriyorlar, aynı çerçeve içinde bir şekliyle yaşadığımız sorunlardan çıkış aramaya çalışıyorlar. Her iki Sayın Genel Başkanın ifadeleri son derece değerli. ASİAD Genel Başkanının sunuşu, açıklamaları da son derece değerli. Evet bir sorun yaşıyoruz, evet bu sıradan bir sorun değil. Sorunu değişik açılardan dile getirebiliriz ama bu sorunları aşmak zorundayız. Sorunu aşacak kim? Siyaset kurumu. Sorunu yaratan kim? Siyaset kurumu.
Sizi biraz geriye götüreyim 1970’li yıllar. Türkiye, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Güney Kore aşağı yukarı aynı düzeydeydi. Kişi başına gelirleri de aynı düzeydeydi. İtalya’nın bir parça yüksekteydi, kişi başına geliri daha yüksekti ve biz Güney Kore’den önce otomobil üreten bir ülkeyiz. 50 yıl sonraya gelelim; Yunanistan bizi geçti, Portekiz geçti, İspanya geçti, İtalya zaten önde, Güney Kore diğerlerini de geçti. Ve biz çok gerilerdeyiz. Niçin? Biz bu soruya sağlıklı yanıt bulmalıyız. Ve sorunu çözmek için size doğruları söyleyecek, çözümleri de sizin önünüze koyacak, iktidar olduktan sonra da vaat ettiklerini aşama aşama yerine getirecek bir siyaset kurumuna bizim ihtiyacımız var. O siyaset kurumunu iktidar yapacak olanlar da sizlersiniz zaten. Eğer biz 49 yılda az önce saydığım ülkelerin çok gerisine düştüysek bunun sorumlusu da siyaset kurumudur, başka kimse değildir. Hamasete gelince çok şey söylüyoruz. “Vatan, Millet, Sakarya…” bizim kadar dile getiren yoktur herhalde bizim siyasetçiler kadar. Ama gerçekler çok farklıdır.
Siz iş dünyasının önemli aktörlerisiniz ve bir alana yoğunlaşmış durumdasınız Avrasya’ya. Yeni bir bölge, gelecek vaat eden bir bölge, zengin, doğal kaynakları olan bir bölge. Bu bölgede söz sahibi olmak istiyorsunuz. Üstelik kültürel açıdan da ilişkilerimizin giderek gelişmesi gereken bir bölge burası Avrasya bölgesi ve biz Avrasya bölgesini yıllardır ihmal ediyoruz hangi gerekçeyle? Eğer biz yeni bir siyaset anlayışı, adalete dayanan, hakka, hukuka dayanan yeni bir siyaset anlayışı. Eğer biz siyaset kurumu olarak halkına hesap veren bir siyaset anlayışını hayata geçiremezsek daha çok gelir buralarda konuşuruz ve sizler de dinlersiniz. İş insanı ne demektir? İş insanı önce risk üstlenen kişi demektir. Sermaye koyuyorsunuz, bir risk üstleniyorsunuz. Başka? İş insanı aynı zamanda üretim demektir. Üretiyorsunuz, alın teri döküyorsunuz. Başka? İş insanı aynı zamanda istihdam yaratan kişi demektir. İnsanları istihdam ediyorsunuz. İş insanı aynı zamanda ülkenin sosyal dokusuna, çıkacak olan sorunlara çözüm üreten bir kişi demektir. İstihdam yaratarak bunu yapıyorsunuz. Kişilere gelir güvencesi, gelir vererek bunu yapıyorsunuz bir anlamda. İş insanı aynı zamanda uluslararası alanda ve kendi ülkesinde acımasız rekabetin içinde yaşam savaşı veren kişi demektir. Ve sizin önünüzde bir sürü engel var ve bu engelleri kaldıracak olan da siz değil siyaset kurumudur.
Uzun uzun şöyle veya böyle anlatmayacağım. İki Sayın Genel Başkan Türkiye’nin gerçeğini önünüze koydular. Çözümleri de ürettiler, kendi çözümlerini de sizin önünüze koydular. İzin verirseniz ben de dört aşamalı bir çözümden söz edeceğim. Türkiye bu belalardan nasıl kurtulur, Türkiye huzura nasıl kavuşur, Türkiye nasıl büyür, nasıl kalkınır, Türkiye bölgesinde ve dünyada nasıl saygın bir ülke olabilir? Borç alarak saygınlık kazanamazsınız. Ancak emir almaya alışırsınız. Borç alarak ancak tefecilere hizmet eden bir ülke yaratırsınız. Dolayısıyla sizin üretmeniz ve alın terine değer vermeniz gerekiyor.
Birincisi şu, hukukun üstünlüğü, demokrasi. Sayın Başbakan düşünce özgürlüğü olarak açıkladı. Demokrasinin olmadığı, hukukun üstünlüğünün olmadığı, yargının bağımsız olmadığı, adaletin olmadığı bir ülke gelişmez, büyümez arkadaşlar, yok böyle bir örnek. Eğer ben farklı düşünüyorsam bunu o toplumun zenginliği olarak kabul etmemiz lazım. Aksi halde toplum büyümez, toplum kalkınamaz. Bir kişi, Newton, elma ağacının altında oturuyor hep anlatılır, ta öğrenciliğimizden beri anlatılır. Elma kafasına düşmüş, dünyanın en basit sorusunu sormuş bu elma niye yukarıya doğru gitmiyor da aşağıya doğru düşüyor. Yer çekim kanununu buluyor arkadaşlar. Demek ki farklı düşündüğünüz zaman bir düşünce zenginliğine katkı veriyorsunuz. Ama biz şimdi farklı düşündüğümüz için cezalandırılıyoruz neden farklı düşünüyorsunuz diye. Hukukun üstünlüğü ve adalet. Adalet de böyle bir kavramdır. Adaleti eğer siz görmezden gelirseniz, benim her söylediğim kanundur ve benim her söylediğim adalettir diye eğer bir anlayışa teslim olursanız Türkiye büyümez arkadaşlar. Ne yabancı sermaye gelir ne de başka bir şey. Sayın Karamollaoğlu ifade etti beyin göçü veriyoruz. İktisatta buna “gri madde ihracı” diyorlar beynin rengi gri olduğu için. Biz alıyoruz, biz yetiştiriyoruz, biz okutuyoruz, biz her türlü ihtiyacını karşılıyoruz, tam verimli çağa geliyor Türkiye yerine Hollanda’ya, Danimarka’ya, Kanada’ya, Almanya’ya Japonya’ya gidiyor. Maliyet bize, kar onlara. Bu tabloyu yaratan kim? Siyasi anlayış. Bu anlayışa artık teslim olmayın. Sizden isteğim, bu anlayışa teslim olmayın yani ayağınıza kurşun sıkmayın.
İkincisi, üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım borçlanması değil. Elbette yeri gelir borçlanırsınız, borçların çevrilebilir olması lazım. Borçların, borç aldığınız ülkenin size talimat verir noktaya gelmemesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, üretmek şudur. Her alanda üretmektir her alanda. Tarımda üreteceksiniz. Tarımda net ithalatçı olduk biliyor musunuz? Net ithalatçılar. Fabrikada üreteceksiniz, üniversitede üreteceksiniz, sanat alanında üreteceksiniz. Hayatın her alanında emek nerede varsa orada üreteceksiniz. Üreten bir toplum zengin bir toplumdur. Üreten bir toplum geleceğe güvenle bakar. Üreten bir toplum alın terine değer verir. Üreten bir toplumda huzur ve refah vardır. Yetiyor mu? Hayır bir üçüncü aşamaya ihtiyacımız var. Güçlü bir sosyal devlet. Üretiriz ama hepsini bir kişi alır, üretiriz bir avuç kişi alır. Onun adaletle dağıtılması lazım. Fabrikada çalışanın da eve huzur içinde gitmesi lazım. Onun tenceresinin de kaynaması lazım. Güçlü bir sosyal devlet. Güçlü sosyal devlet olursa ülkede barış ve huzur olur. Nasıl sağlayacağız güçlü bir sosyal devleti? Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 sayılı sözleşmesi var, 1974 yılında TBMM kabul etmiş. Şimdi görüyorsunuz EYT’liler var. Diyorlar ki “yaşa takıldık emekli olamıyoruz.” Doğru, yaşa takıldılar emekli olamıyorlar. “Çalışın…” “Çalışamıyoruz” diyorlar. Niçin çalışamıyorlar biliyor musunuz? Çalışıp daha fazla prim öderlerse emekli aylıkları düşüyor. Böyle bir reformu dünyanın hangi ülkesinde duydunuz siz? Çalışacağım, daha fazla prim ödeyeceğim ama emekli olduğum zaman daha düşük emekli aylığı alacağım. Çalışmayıp da şu anda beklesem emeklilik yaşım dolduğunda daha yüksek emekli aylığı alacağım. Allah aşkına akıl var mantık var ve bunu reform olarak geniş kitlelere anlattılar. Bir Allah’ın kulu çıkıp da ya arkadaş bu nasıl reformdur; çalış daha geç emekli ol, daha fazla prim öde daha az emekli aylığı al. Çalışma, daha fazla emekli aylığı alıyorsun. Birileri Türkiye’nin iradesiyle oynuyor ve hepinizin bu konuda duyarlı olması lazım.
Güçlü sosyal devlet. Aile sigortasını o yüzden söyledik aile sigortasına ihtiyaç var. Diyelim ki, 65 yaşında emekli oldu, 60 yaşında dediler ki kusura bakma seni ayırıyoruz fabrikadan, kıdem tazminatını al dediler. 10 ay gitti işsizlik sigortasından para aldı. Sonra? Hiçbir geliri yok. Nasıl geçinecek bu? Orada aile sigortası devreye giriyor. Defalarca söyledik “bunun uygulanması lazım, bunun çıkarılması lazım…” Ne zaman söz verdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti? 1974 yılında. Hangi yıldayız? 2019 yılında. Yoksulluğu bitirmek değil yoksulluğu iktidarın sürekliliği için kullanırsanız o Türkiye için bir felaket olur. Geldiğimiz nokta da budur zaten. Kaynaklar gereksiz yere kullanılıyor.
Üçüncü aşama, güçlü bir sosyal devleti kurduk, demokrasiyi ilan ettik, üreten Türkiye’yi… Son aşamamız da sürdürülebilirlik. Bunu sürdürülebilir kılmanız lazım. Çünkü dünya süratle değişiyor, teknolojide olağanüstü değişimler oluyor ve Türkiye bunların tamamını izlemek zorundadır. Bana söyler misiniz dünya çapında kaç üniversitemiz var? Üniversiteler de artık sınıf sınıf oldu. Birinci sınıf üniversiteler, ikinci sınıf üniversiteler, üçüncü sınıf üniversiteler. Hocası olmayan üniversiteler. Size öğrenciliğimde devrim tarihi kitabında okuduğum bir bölümü anlatmak isterim, bir anekdotu anlatmak isterim. İkinci Dünya Harbinden sonra Almanya’da taş taş üstünde kalmıyor. Amerikalılar gelmişler, Hitler ve arkadaşları tümüyle devre dışı bırakılmış savaş sonrası, gerçekten de Almanya’da taş taş üstünde değil. Amerikalı general döner Alman generale şunu söyler, “Artık Almanya uzun süre belini doğrultamaz Çünkü Almanya’da taş taş üstünde kalmadı” der. Alman general döner Amerikalı generale şunu söyler, evet doğrudur Almanya’da taş taş üstünde kalmadı haklısınız ama bir şeyi sakın unutmayın, Almanya’nın üniversiteleri ayakta. Almanya’yı Almanya yapan, Almanya’yı bugün AB’nin koçbaşı yapan ana aktör Almanya’nın üniversiteleridir. Biz savaşa da girmedik arkadaşlar. Ne oldu böyle? Hep yanlış tercihlerde bulunduk. Sayın Davutoğlu Başbakanlık yaptığı dönemde siyasi etik kanununu parlamentoya getireceğini ifade etmişti. Hayatımda duyduğum en güzel cümlelerden birisidir. Siyasi ahlak, her mesleğin kuralı var, ailenin kuralı var, esnaf, avukatlığın kuralı var, doktorların kuralı var, devlet memurlarının kuralı var. Siyasetçinin kuralı ne? Bol bol yalan söylemek. Artık sizler iş dünyasının değerli aktörleri olarak yeter artık demeyecek misiniz? Ülkeye de temiz siyaset gerekmiyor mu? Ahlaklı siyaset gerekmiyor mu? Hepiniz vergi veriyorsunuz. Korkudan ödediğimiz vergileri harcıyorsunuz diye soru bile soramıyorsunuz. Bu mudur demokrasi arkadaşlar? Demokrasinin çıkış kaynağı şudur, ben vergi veriyorum ey hükümet parayı nereye harcadın? Bitti. Bu soru sorulmuyor bizim ülkemizde niçin? Herkes vergi veriyor. Doğan herkes doğduğu andan itibaren vergi veriyor. Nereye gidiyor bu paralar? Dolayısıyla bunların üzerinde hepinizin durması lazım ve duracağız başkada bir sorunumuz yok değerli arkadaşlar. En temel sorunlarımız siyasetin içinde bulunduğu tablodur.
Güven. Siyasal iktidara asla güven duyulmuyor. Belki siz duyabilirsiniz, içinizden bazıları duyabilir ama unutmayın vatandaşların büyük bir kısmı duymuyor. Çünkü bankadaki mevduatların yarısından fazlası dolar cinsinden. Geleceği nerede görüyor, umudu nerede görüyor? Türk lirasına yatırım yaparak değil, dolara yatırım yaparak, Avro’ya yatırım yaparak kendi tasarrufunu korumak istiyor. O zaman bir sonumuz var, ciddi bir sorunumuz var.
Değerli arkadaşlarım, Rusya’ya bağımlı hale geldik kaç kişi farkında acaba? Ekonomik olarak Rusya’ya bağımlı hale geldik. Enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığımız dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir tablo yok. Rusya’ya bağımlılığımız yüzde 50’leri aştı. Bana bir ülke gösterin başka bir ülkeye enerji konusunda yüzde 50’nin üzerinde bağımlı olsun. Tarım Rusya’ya bağımlı olduk. Turizm Rusya’ya bağımlı olduk. Ne yapıyor? Enerjini keserim dediği andan itibaren sizin fabrikalarda duracak. Geleceği görmek bu mudur? Türkiye’yi yönetmek bu mudur? Siz kalktınız kusura bakmayın oy verdiniz, o da size bunları getirdi. Sorun yaşıyorsunuz, ekonomik kriz yaşıyorsunuz. Evet yaşanıyor. Siz yaşıyorsunuz ama iktidar sahipleri ülkede ekonomik kriz olmadığını söylüyor. Sayın Davutoğlu ifade etti, önce sorunu kabul edeceksin ki sağlıklı çözüm üreteceksin. Sorunu kabul etmiyorsan zaten çözüm üretemezsin böyle bir yeteneğin yoktur denir, o anlama gelir değerli arkadaşlarım.
Avrasya coğrafyası önemli bir coğrafya. Bir Türk dünyası masası kurduk. O masa Avrasya coğrafyası, bir de Balkan masası kurduk Balkan coğrafyasını kucaklayacağız. Türkiye için, sizler için, önünüze çıkan her engeli ortadan kaldırmak için elimizden gelen bütün çabaları göstereceğiz. Biz iş insanının çok yetenekli olduğuna inanıyoruz. Üretken bir yapımız var, güçlü bir yapımız var önünüzdeki tek engel siyaset kurumu. Onu da Allah’ın izniyle ve sizlerin desteğiyle onu da çözeceğiz, çözmek zorundayız. Türkiye’yi hem bölgesinde, hem dünyada etkin kılmak için. G20’ye girdik, G10’a gireceğiz bilmem bunları bırakın arkadaşlar. Bunları söylüyorlar. Sayın Bakan ne kadar güzel izah etti Amerika’ya bakın, Rusya’ya bakın, Hindistan’a bakın, Çin’e bakın devasa hızla büyüyorlar. Biz Hindistan’a bir grup arkadaş gönderdik, niye gönderdik biliyor musunuz? Hindistan’da yazılım sektörü neden bu kadar hızla büyüyor diye, yazılımda Hindistan neden dünya birincisi oluyor diye. Bize 1,5 sayfalık rapor geldi neden biliyor musunuz? Okul öncesi eğitimde çocuklara oyun içinde matematiği öğretiyorlar ve sevdiriyorlar. Matematik ne demektir? Güçlü bir mukayese yeteneği veriyor. Bizim eğitimimiz nasıl? Buyurun gidin sorun; çocuğunu okula gönderen anneye sorun, babaya sorun nasıl bir eğitim alıyoruz, bizim çocuklarımız nasıl bir eğitim alıyorlar? Eğitim sınıf atlatır arkadaşlar. Eğitim bir toplumda sınıf atlatır. Herkes ortaokul mezunu olduğunda ya da herkesin ortaokul mezunu olduğunda ülkede yoksulluk diye bir kavram kalmaz, açlık diye bir kavram kalmaz ve biz üniversitelerde, liselerde, diğer alanlarda, sağlıklı, tutarlı bir eğitim politikası izlemek zorundayız.
Bir şey söyleyeyim sözlerimi bitireyim. Bir ülkeyi geri bıraktırmak için bir şey yapmanıza ihtiyaç var. İşgal etmenize gerek yok. Eğitim sistemini bozduğunuz andan itibaren o ülke geri kalır. O yüzden eğitim önemlidir.
Efendim davet ettiniz, değerli konuklarla birlikte sizlere hitap etme imkanı verdiniz. Hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Sayın Başkan size de teşekkür ederim, saygılar sunarım.