12.08.2025

CHP Emek Büroları: Dağ Fare Bile Doğurmadı, İktidar Şapkadan “Kalıcı Yoksulluk” Çıkardı

CHP Emek Büroları, 8. Dönem Kamu Çalışanları Toplu Sözleşme görüşmelerinde hükümetin sunduğu ilk teklife sert tepki gösterdi. Açıklamada, 2026 yılı için yüzde 10 6, 2027 yılı için yüzde 4 4 zam önerisi, "Akıl, mantık ve insafla açıklanabilecek bir yaklaşım değildir. 6,5 milyon memur ve memur emeklisine yöneltilen bu teklif, 'bütçe disiplini' adı altında meşrulaştırılan; emeğin gelirini sistemli biçimde azaltan, kaynakları emeğin sofrasından alıp sermayenin kasasına aktaran, sosyal devleti tasfiye eden planlı bir yoksullaştırma programıdır." denildi.

8. Dönem Kamu Çalışanları Toplu Sözleşme görüşmelerinde hükümetin sunduğu teklife ilişkin CHP Emek Büroları tarafından yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Toplu sözleşme masası, demokratik toplumlarda yalnızca rakamların pazarlık edildiği teknik bir platform olmaktan öte, sosyal devletin vatandaşına karşı sorumluluğunun sınandığı, emek ile sermaye arasındaki güç dengesinin yeniden tanımlandığı bir siyasal alandır. Bugün gördük ki, hükümetin sunduğu kabul edilemez ilk teklif, milyonlarca memur ve memur emeklisinin umut bağladığı toplu sözleşme masasını, ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasal açıdan da kritik bir kırılma noktasına taşımaktadır. İktidar marifetiyle emeğin değersizleştirildiği, kamu çalışanının onurunun görmezden gelindiği ülkemizde yeni bir sayfa açılmıştır. Bugün tek adam rejimi, devleti, kendi emekçisine karşı cephe aldırdığı tehlikeli bir eşiğe getirmiştir.

İktidarın 8. Dönem Kamu Çalışanları Toplu Sözleşmesi için 19 gün bekledikten sonra masaya getirdiği ilk teklif, memurun sofradaki ekmeğine el uzatan, çocuklarının geleceğini çalan bir gasp girişimidir. Masaya konulan bu irade, 'emekçiyi enflasyona ezdirmeyeceğiz' söyleminin boş bir propaganda cümlesinden ibaret olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu teklif, aslında hükümetin kamu emekçisine, memur emeklisine ve tüm ücretlilere verdiği değerin aynasıdır. Emeğe ve alın terine gösterilen bu kayıtsızlık, sendikal haklara ve toplumsal adaletin özüne yönelmiş açık bir saldırıdır.

Eğer bu masa, hakkın ve adaletin masası olacaksa, ortaya konulacak teklif; TÜİK’in Hayalflasyonunu değil, gerçek enflasyonu, açlık ve yoksulluk sınırını, insanca yaşam hakkını temel almak zorundadır. Aksi halde bu süreç, emek tarihi açısından yeni bir utanç sayfası olarak anılacaktır. Bu bakımdan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın açıkladığı 2026 yılı için yüzde 10 6, 2027 yılı için ise yüzde 4 4 zam önerisi akıl, mantık ve insafla açıklanabilecek bir yaklaşım değildir. 6,5 milyon memur ve memur emeklisine yöneltilen bu teklif, 'bütçe disiplini' adı altında meşrulaştırılan; emeğin gelirini sistemli biçimde azaltan, kaynakları emeğin sofrasından alıp sermayenin kasasına aktaran, sosyal devleti tasfiye eden planlı bir yoksullaştırma programıdır.

'Türkiye’de sabit ücretliler Hazine ve Maliye Bakanı tarafından resmen esir alınmıştır'

Türkiye’de sabit ücretliler Hazine ve Maliye Bakanı tarafından resmen esir alınmıştır. Bugün masaya getirilen teklif, halkın yaşadığı gerçek hayat pahalılığından kopuk, ekonomi yönetiminin hayali tahminlerin kopyasıdır. Milyonlarca kamu emekçisinin kaderi kâğıt üzerindeki iyimser rakamlara bağlanmıştır. Bu tablo karşısında, yetkili memur konfederasyonunun iktidarı açıkça sorumlu tutmak yerine muğlak bir 'kamu işvereni' tanımıyla yetinmesi, hem emekçilerin hak mücadelesini zayıflatmakta hem de iktidarın siyasi sorumluluğu görünmez kılmaktadır. Oysa kamu işvereni dediğimiz, doğrudan siyasi iktidardır. İktidarın Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı kabinesinin siyasi tercihleri doğrultusunda şekillenen ekonomi politikalarıdır. Bu gerçeği perdelemek, masada emeğin elini zayıflatmak anlamına gelir.

Açık bir şekilde söylenmelidir ki; düşük zam oranlarının sorumlusu, kamu çalışanının alın terini enflasyon karşısında korumayan ve kaynak dağılımında emeği değil sermayeyi önceleyen siyasi iktidardır. Bugün bu masada yaşananlar, Türkiye’deki yönetim anlayışının küçük bir prototipidir. Zira iktidarı milyonlarca kamu emekçisini bile isteye oyaladığı bu masa; kim için, neye göre ve hangi değerler üzerine bir ekonomi inşa edildiğinin turnusol kağıdıdır. Asgari ücretlinin durumu ortadadır. Kamu Çerçeve Protokolü ile işçiye kurulan tuzak ortadadır. Memur ve memur emeklilerini bekleyen tuzak da ortadadır. Taraflar arasında ağustos ayı sonuna kadar bir uzlaşı sağlanamaması durumunda devreye Kamu Görevlileri Hakem Heyeti girecektir. Sarayın kontrolündeki Kamu Görevlileri Hakem Heyeti’nden de adalet çıkmayacağı da ortadadır.

Çare, emek cephesinin parçalı duruşunu birleştirmesinde; iktidarın güdümündeki yetkili konfederasyonun prangalarından kurtulmasında; kamu emekçilerinin, işçilerin, emeklilerin ve tüm ücretlilerin ortak talepler etrafında birleşip meydanları, işyerlerini, sokakları yeniden halkın kürsüsüne çevirmesinde yatmaktadır. Çünkü hak ancak örgütlü mücadeleyle alınır, sosyal devlet ancak emekçilerin iradesiyle yeniden kurulur."