09.11.2010

9 Kasım 2010 tarihli TBMM Grup Konuşması

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu TBMM’de Grup Genel Kurul Toplantısında, “Cumhuriyet Halk Partisi değişimin adresidir, Cumhuriyet Halk Partisi dönüşümün adresidir Ve Cumhuriyet Halk Partisi devrimcilerin adresidir” dedi

-“Birilerinin hevesi kursağında kaldı, onu çok iyi biliyorum. Acaba kavga mı olacak, dövüş mü olacak, birbirlerine mi girecekler, yok öyle bir şey”

-“Cumhuriyet Halk Partisi’nde kişisel kavgalar olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi onurlu bir partidir, dik duran bir partidir, topluma, halkına saygılı olan bir partidir, toplumu çağdaş uygarlığa ulaştırmak için çaba harcayan bir partidir. Onun için birilerinin hevesi kursağında kaldı. Biz kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz, halkla beraber devam edeceğiz, gücümüzü de halktan alacağız”

-“Bütün işçi kardeşlerime sesleniyorum. Ellerini vicdanlarına koysunlar ve beni dinlesinler. Toplu sözleşme ve grev hakkını bu ülkeye kim getirdi? CHP getirdi. Sendikacılığın gelişmesi, örgütlü toplumun olmasına ilk kararlı mücadeleyi kim verdi? CHP verdi. Taşeron işçiliğe karşı dik duran ve iktidar olduğunda taşeronluğa son vereceğini kim söylüyor? CHP söylüyor. Kayıt dışı çalışmaya kararlılıkla kim karşı çıkıyor? CHP 12 Eylül askeri darbesinin işçi ve sendikal hareketi kısıtlayan yasalarını biz kaldıracağız diye kim söylüyor? CHP İş güvencesini kim getirdi? CHP. O zaman bütün işçi kardeşlerimin düşünmesi lazım. Eğer sizler, gelecekte daha güvenli bir toplum istiyorsanız, daha güçlü bir sendikal hareket istiyorsanız, örgütlü bir toplum istiyorsanız tek yeriniz vardır, tek çatınız vardır, CHP sizin çatınızdır. El ele verelim, o çatının adresi Cumhuriyet Halk Partisidir.”

-“İşçi kardeşlerimin bir sloganı var. O slogan “Susma, sustukça sıra sana gelecek.” Biz onlara sıranın gelmesini istemiyoruz. Biz daha kararlı, daha tutarlı, örgütlü, çağdaş bir toplum olmak istiyoruz ve bunun için de güçlerimizi birleştirmek durumundayız”

-“ Merak ediyorum, bu zenginlik niye garibana bir türlü uğramıyor? Garibanın zenginleşmesi için önündeki engel kim? Emekli daha iyi bir yaşam standardını niye sağlayamıyor? Kim önündeki engel? O garibanlara da, emeklilere de söylüyorum, kim sizin önünüzdeki engel? Onu bulduğunuz anda Türkiye’ye demokrasi gelecek demektir. Onu arayın ve bulun. Zenginlik yurttaşımıza dokunsun istiyoruz. Birileri zengin olurken, birileri yoksul olmasın, herkes varlıklı olsun, herkesin durumu iyi olsun diye çaba harcıyoruz ve işçileri de yanımızda görmek istiyoruz…”

-“Prof. Dr. Oğuz Işık “Geçmişte nöbetleşe yoksulluk vardı. Onun yerini müebbet yoksulluk aldı.” Diye kitap yazmış. Soru şu: Bu toplumda nöbetleşe yoksulluğu kaldırıp yoksulluğu müebbete dönüştüren iktidar kim? Eğer bunu keşfedebilirse yoksulumuz, bunu keşfedebilirse sigortasız çalışan, kayıt dışı çalışan Türkiye’ye demokrasi gelecek. Bizim görevimiz yoksulluğu süreğen kılan iktidarı geniş halk kitlelerine anlatmaktır”

-“AKP’nin gizli gündemini bütün yoksulların, bütün işçilerin, bütün memurların, emeklilerin, bütün sanayicilerin, bütün esnaf ve sanatkârın bilmesi lazım. Sigortasız, gelecek güvencesiz bir toplum yaratacaksınız ve onların siyasal özgürlüğünü ellerinden alacaksınız, onları iktidara bağımlı hâle getireceksiniz. Türkiye’de demokrasinin önündeki en ciddi tehlikelerden birisi budur. Kişinin karnı doymuyorsa, sağlıklı demokrasiyi o ülkeye getiremezsiniz. Onun içindir ki kayıt dışı çalışma çok önemlidir ve kayıt dışı çalışma ile mücadele edeceğiz”

-“Şanlıurfa Viranşehir’de çöp toplayan 13 yaşındaki çocuk buldozerin altında kalıyor. Aileyi aradım, arkadaşları görevlendirdim, hemen ilgilenmelerini söyledim. Gittiler, ilgilendiler. 8 kardeş, 5’i öğrenci, 1’isi asker ve 1 çocuk çöpten kâğıt toplarken yaşamını yitiriyor. O çocuğun okulda olması lazımdı, o çocuğun öğretmenleriyle beraber olması lazımdı”

-“Hükümet sessiz kalsa da biz sessiz kalmadık. Aileyle görüştük, bir belediye başkanımızdan rica ettik, hemen ilgilendiler, 5 çocuğa eğitim bursu sağlanacak, ailenin temel ihtiyaçları karşılanacak. Taşeron işçisine sahip çıktık, yoksul ailelere de sahip çıkacağız gücümüzün yettiği kadarıyla. Bakırköy Belediyemiz bu konuda önemli bir adım attı”

-“Biz, halkın her derdine, ama her derdine ilgi duyan bir siyasi partiyiz. Böyle olacağız, halkla beraber olacağız. İster Viranşehir’de, ister Antalya’da, ister Yozgat’ta, ister İzmir’de, ister Hakkâri’de, ister Trabzon’da, Rize’de. Her yerde Cumhuriyet Halk Partisi halkın sorunlarıyla birebir ilgilenecek, onlarla beraber olacaktır”

-“Gariban hep gariban mı kalacak? Hükümet gariban üzerinden edebiyat yapıyor. Sen iktidarsın, gariban gariban olmasın, o da varlıklı olsun, o da zengin olsun, o da araba alsın, o da tatile gitsin. Onun için o yurttaşlarıma da sesleniyorum: Sizin zenginleşmenizin önündeki engel kim, kimler? Onlar keşfedecekler, ben sadece soruyorum. Bensem engel, gelsinler ben konuşacağım, birileri engelse, sandığa gidip onlarla konuşsunlar, beraber konuşalım o zaman”

-“Vatandaşlarıma soruyorum: Bu süre içinde kimin sofrası zenginleşti? Kendi sofralarına da baksınlar, birilerinin sofralarına da baksınlar, kimin sofrası zenginleşti? Vallahi ben altın çilek yemedim. Kim yiyorsa, kim tercih ediyorsa gidip sorsunlar”

-“Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız. Acı da olsa gerçekleri göreceğiz. Acı olan gerçekleri değiştirmeye çalışacağız halkımıza güven vererek, halkımızı kucaklayarak. Önümüzde bayram var, bayramda daha fazla gezeceğiz, halkla daha fazla iç içe olacağız, daha fazla çalışacağız. Bayramınız kutlu olsun”

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu TBMM’de CHP Grup Genel Kurulu’nda güncel olayları değerlendirdi ve sık sık alkışlarla kesilen konuşmasında şunları söyledi:

“Değerli milletvekilleri geçen hafta çok yoğun bir gündemimiz vardı. Cumhuriyet Halk Partisinde değişim yaşadık ve bir daha tarihe gösterdik ki Cumhuriyet Halk Partisi değişimin adresidir, Cumhuriyet Halk Partisi dönüşümün adresidir ve Cumhuriyet Halk Partisi devrimcilerin adresidir.

Tek amacımız var, halka daha fazla gitmek; tek amacımız var, halkı kucaklamak; tek amacımız var, halkla beraber iktidar olmak; tek amacımız var, Türkiye’nin üzerindeki kara bulutları dağıtmak, amacımız bu.  Partimiz, dünyanın sayılı partilerinden birisidir. Bir toplumu yaratan, devrimleri gerçekleştiren, ciddi reformları yapan bir siyasal partidir. Bunları yapanlar, bu partimizin içinde yıllarını vermiş değerli parti büyüklerimizdir. Bazıları yaşamlarını yitirdi, bazılarıyla birlikteyiz. Bu partiye emeği geçen Genel Başkandan üyesine kadar herkese şükran borçluyuz, şükran borçlu olmaya da devam edeceğiz.  Birilerinin hevesi kursağında kaldı, onu çok iyi biliyorum. Acaba kavga mı olacak, dövüş mü olacak, birbirlerine mi girecekler, yok öyle bir şey.  Cumhuriyet Halk Partisinin kültürü vardır, Cumhuriyet Halk Partisi tarihsel derinliklerinden alıyor bu kültürü. Cumhuriyet Halk Partisi bu kültürü uygarlıktan alıyor, sanattan alıyor, edebiyattan alıyor, Cumhuriyet Halk Partisinde kişisel kavgalar olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi onurlu bir partidir, dik duran bir partidir, topluma, halkına saygılı olan bir partidir, toplumu çağdaş uygarlığa ulaştırmak için çaba harcayan bir partidir. Onun için birilerinin hevesi kursağında kaldı ama biz kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz, halkla beraber devam edeceğiz, gücümüzü de halktan alacağız.

Bugün 81 il başkanımızla ilk genel başkanımıza gittik, Mustafa Kemal’e gittik.  O’na sevgimizi anlattık ve Mustafa Kemal’in 1923’te söylediği bir sözü burada sizlerle paylaşmak istedim çünkü 1923’te söylenen o sözler 2010’nun Türkiye’sinde de geçerli. Mustafa Kemal şöyle söylüyor: “Milletin karşısında namuslu olmak, namuslu hareket etmek lazımdır. Milleti aldatmayacağız, millete daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, gerçek zannederiz fakat onu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üzerinde görmeye de hakkımız yoktur” diyor. Aynı düşünceler bugün için de bizim için geçerlidir.

Geçen hafta, ortanın solu hareketinin önemli bir kilometre taşı olan halkçı Ecevit’i andık, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezinde andık.  O’na da saygılarımızı ve şükranlarımızı söyledik. Halkın lideri olan Bülent Ecevit, artık gönüllerimizde yaşıyor ama O’nun ilkelerini, O’nun halkçılığını beraber, kararlılıkla götüreceğiz.

Bir başka şey daha yaptık. Bir üniversitenin çatısı altında, Bahçe Şehir Üniversitesinde yine önemli bir sosyal demokrat lider olan Erdal İnönü’yü andık.  Her iki lider bugün aramızda yoklar, ama her iki lider, demokrasinin de, çağdaşlığın da, Türk siyasal tarihinin de, sosyal demokrat hareketin de önemli kilometre taşlarıdır. Onları saygıyla anmak hepimizin, her yurttaşın, her yurtseverin görevidir ve biz bu görevi yaptık. Bizden öncekiler de yaptı, bundan sonra bizden sonrakiler de bu görevi inanıyorum ki seve seve yapacaklardır.

Bir şeyin altını özenle çizmek isterim. Liderler sorunları önceden görüp önlem alan kişilerdir. Sorunların büyümesine, halka yansımasına izin vermeyen kişilerdir. Bunlardan birisi de Erdal İnönü’dür. Doğu ve Güneydoğu ile ilgili olarak ilk raporu hazırlayandır, talimatını verendir, çalışandır. Eğer O’nun söyledikleri, o dönemin Cumhuriyet Halk Partililerinin öngörüleri gerçekleşebilseydi, o raporda yazılanlar o dönemde yapılabilseydi bugün farklı bir Türkiye ile karşılaşacaktık ama o dönem kısır siyaseti topluma egemen kılanlar en ağır suçlamaları yaptılar. Aradan otuz yıl geçti, bugün geriye dönüp baktığımızda Erdal Beyin öngörülerine hayran kalıyoruz ve hayranlıkla izliyoruz, işte lider budur.  Geleceği görendir, toplumun sorunlarını sağlıklı çözendir.

Değerli milletvekilleri, dün Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanlığını ziyaret ettik. Sayın Genel Başkanla konuştuk ve onlara şunu söyledim: Türk-İş daha cesur olmalı, Türkiye’nin en büyük işçi sendikası konfederasyonu. Kayıt dışı istihdamdan söz edildi, işsizlikten söz edildi, yoksulluktan söz edildi, taşeron sisteminden söz edildi, 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği yasaların sendikal hareketi nasıl yok ettiği ifade edildi. Ben dedim ki, sizin konuştuklarınızın altına Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak ben de imza atıyorum. Aynı şeyleri söylüyoruz, aynı şeyleri söylüyoruz ama daha cesur olmalıyız, kararlılıkla söylemeliyiz. Eğer daha cesur olursak, sorunları daha sağlıklı çözeriz. Buradan bütün işçi kardeşlerime sesleniyorum. Ellerini vicdanlarına koysunlar ve beni dinlesinler. Toplu sözleşme ve grev hakkını bu ülkeye kim getirdi? Cumhuriyet Halk Partisi getirdi. Sendikacılığın gelişmesi, örgütlü toplumun olmasına ilk kararlı mücadeleyi kim verdi? Cumhuriyet Halk Partisi verdi. Taşeron işçiliğe karşı dik duran ve bunu kaldıracağını söyleyen, iktidar olduğunda da taşeronluğa son vereceğini kim söylüyor? Cumhuriyet Halk Partisi söylüyor. Kayıt dışı çalışmaya kararlılıkla kim karşı çıkıyor? Cumhuriyet Halk Partisi. 12 Eylül askeri darbesinin işçi ve sendikal hareketi kısıtlayan yasalarını biz kaldıracağız diye kim söylüyor? Cumhuriyet Halk Partisi. İş güvencesini kim getirdi? Cumhuriyet Halk Partisi. O zaman bütün işçi kardeşlerimin düşünmesi lazım. Eğer sizler, gelecekte daha güvenli bir toplum istiyorsanız, daha güçlü bir sendikal hareket istiyorsanız, örgütlü bir toplum istiyorsanız tek yeriniz vardır, tek çatınız vardır, sizin çatınızdır. El ele verelim, o çatının adresi de Cumhuriyet Halk Partisidir.  Ve yine, işçi kardeşlerimin meydanlarda söylediği bir slogan var “Hak verilmez alınır.” Onlar hak istesinler, meydanlarda istesinler, biz Parlamentoda onların sözcüleri olmaya hazırız, onlara her türlü hakkı vermek için çalışmaya, çaba göstermeye hazırız. Ve yine, onların bir sloganı var “Susma, sustukça sıra sana gelecek.” Biz onlara sıranın gelmesini istemiyoruz. Biz daha kararlı, daha tutarlı, örgütlü, çağdaş bir toplum olmak istiyoruz ve bunun için de güçlerimizi birleştirmek durumundayız. Türk-İş’e sesleniyorum, daha sonra diğer sendikalara da gideceğim, onlara da sesleneceğiz. Türkiye bir yol ayırımındadır. Demokrasiyi, özgürlükleri, hakları genişleten bir Türkiye istiyoruz biz. Zenginlik yurttaşımıza dokunsun istiyoruz. Birileri zengin olurken, birileri yoksul olmasın, herkes varlıklı olsun, herkesin durumu iyi olsun diye çaba harcıyoruz ve işçileri de yanımızda onlarla beraber görmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir bayram öncesindeyiz ama bir tabloyu da sizlere anlatmaktan kendimi alamıyorum, bu da kayıt dışı çalışma. Düşünün, emek harcıyorsunuz, çalışıyorsunuz, üretiyorsunuz ama sigortalı değilsiniz, kayıtlı değilsiniz, sigorta kütüğünde ölü görünüyorsunuz, yok görünüyorsunuz. Belki aklınıza şu gelebilir: Üç gün, beş gün sigortasız veya bir süre sigortasız bir şey olmaz. Hayır, çok şey olacak. Sigortasız çalışanlar yaşları 50-60’ı vurduğu zaman geriye dönüp baktıklarında emekli aylığı alamayacak durumda olduklarını görecekler. Sadece onları mı cezalandıracağız? Hayır, onların aileleri de cezalandırılmış oluyor. Peki, o kişi emekli aylığı almayacak, eşi de almayacak, eşi de sigortasız olacak, onun da gelecek güvencesi olmayacak. O nedenle kayıt dışı çalışmaya karşı hepimizin mücadele etmesi lazım. Ama bir şey söyleyelim. İktidar kayıt dışı istihdamla mücadele ediyor mu? Hayır. Kayıt dışını âdeta özendiriyor. Kayıt dışıyla mücadele etmemesinin altında başka bir düşünce var, geniş halk kitlelerini yoksulluğa teslim etmek ve yoksulluğa teslim ediyorlar. Kayıt dışı çalıştırdığınız işçiler geleceğin yoksullarıdır. Bülent Ecevit şunu söylüyor: “Ekonomik özgürlüğü olmayanın siyasal özgürlüğü de olmaz.” Yoksul insanın ekonomik özgürlüğü yoktur. Olmadığı içindir ki siyasal özgürlüğü her zaman tartışılır. Onun içindir ki AKP’nin gizli gündemini bütün yoksulların bilmesi lazım, bütün işçilerin bilmesi lazım, bütün memurların, emeklilerin, bütün sanayicilerin bilmesi lazım, bütün esnaf ve sanatkârın bilmesi lazım. Sigortasız gelecek güvencesiz bir toplum yaratacaksınız ve onların elindeki siyasal özgürlüğü ellerinden alacaksınız, onları iktidara bağımlı hâle getireceksiniz. Türkiye’de demokrasinin önündeki en ciddi tehlikelerden birisi budur. Kişinin karnı doymuyorsa, sağlıklı demokrasiyi o ülkeye getiremezsiniz. Onun içindir ki kayıt dışı çalışma çok önemli ve bununla ilgili olarak mücadeleyi yapacağız.

Bakınız, dünkü Akşam Gazetesinde bir üniversite hocasıyla yapılan bir röportaj var, yoksulluk üzerine uzun yıllarını veren bir hocamız. Prof. Oğuz Işık şunu söylüyor: “Geçmişte nöbetleşe yoksulluk vardı. Şimdi ise devredilmiyor, onun yerini müebbet yoksulluk aldı.” Soru şu: Bu toplumda nöbetleşe yoksulluğu kaldırıp yoksulluğu müebbete dönüştüren iktidar kim? Eğer bunu keşfedebilirse yoksulumuz, bunu keşfedebilirse sigortasız çalışan, kayıt dışı çalışan Türkiye’ye demokrasi gelecek ve bizim görevimiz yoksulluğu süreğen kılan iktidarı geniş halk kitlelerine anlatmaktır, temel görevimizin bu olması lazım ve şunu unutmamamız gerekiyor: Yoksul sayısı arttığı için övünen tek siyasal parti dünyada Türkiye’de var, başka bir ülkede yok. Herkes, yoksulun azlığıyla, yoksulluğu ortadan kaldırmak için çaba harcar, biz, yoksul sayısı arttıkça iktidarımızı güçlendiriyoruz, peşinde koşuyoruz ve bu, iktidar için sağlıklı bir tutum değildir, demokrasi için de doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, dedim ya, bayram öncesindeyiz. Tablolar pek parlak değil ama bunları dile getirmek zorundayız. Mehmet Soysal bir mektup yazmış. Belli bölümleri izninizle okumak isterim sizlere. Diyor ki “Çığlığıma kulak vereceğinizi umuduyla sözlerime başlamak istiyorum. AKP Hükümetinin çiftçilere uyguladığı yanlış ve sahte politikalar nedeniyle büyük bir batağın içine düştüm. İcralar ve borçlar yüzünden kasabamı terk etmek zorunda kaldım. Terk etmeden önce 2 adet traktörüm, arabam, traktörlere ait ekipman araçları ve gereçlerim, ürettiğim ürünlerim, bahçedeki 1 500 adet bodur fidanlarım yerinden sökülerek elimden alındı. Bununla beraber Ziraat Bankası Sorgun Şubesindeki tarımsal destekleme hesabıma da bloke konuldu.” Uzun uzun anlatıyor ve şunu söylüyor: “Ne yazık ki işsizlik ve yoksulluk bir de içine düşürüldüğüm durum yavaş yavaş umudumu kırmaya başladı.” Mehmet Soysal’a şunu söyleyelim: “Umudunu kırmasın, biz varız.  Biz varız ve umutla iktidara geleceğiz, halkın umuduyla, halkın beklentisiyle iktidara geleceğiz.

Bir örnek daha vermek isterim. O Antalya’dandı, yerini yurdunu toprağını terk edip Antalya’da gecekonduya yerleşendi. Bir başka örneği Şanlıurfa Viranşehir’den vermek isterim, belki hepiniz okudunuz gazetelerden. Çöp toplayan 13 yaşındaki çocuk buldozerin altında kalıyor. Ailenin dramını, kadını herhâlde gördünüz. Şimdi bu tabloyu görünce insanın içi gerçekten acıyor. Aileyi aradım, arkadaşları görevlendirdim, hemen ilgilenmelerini söyledim. Gittiler, ilgilendiler. 8 kardeş, 5’i öğrenci, 1’isi asker ve 1 çocuk çöpten kâğıt toplarken yaşamını yitiriyor. Bu, 21 inci Yüz Yılın Türkiye’sine yakışan bir tablo değil. O çocuğun okulda olması lazımdı, o çocuğun öğretmenleriyle beraber olması lazımdı. Hükümet sessiz kalsa da biz sessiz kalmadık. Aileyle görüştük, bir belediye başkanımızdan rica ettik, hemen ilgilendiler, 5 çocuğa eğitim bursu sağlanacak, ailenin temel ihtiyaçları karşılanacak.  Taşeron işçisine sahip çıktık, yoksul ailelere de sahip çıkacağız gücümüzün verdiği kadarıyla, gücümüzün yettiği kadarıyla. Bakırköy Belediyemiz bu konuda önemli bir adım attı.

Bunları şunun için anlatıyorum sizlere değerli arkadaşlarım: Geçen gün Sayın Başbakan, yine konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine çatıyor. Edepten söz ediyor, terbiyeden söz ediyor. Güzel, aslında mutlu oldum, yani bir Başbakanın edepten, terbiyeden söz etmesi güzel bir şey, saygı duyuyoruz. Edep ve terbiye sınırları içinde siyaset kalırsa bundan gurur duyarız, onur duyarız. Bu konuda, umarım, Sayın Başbakan verdiği sözü tutar. Sayın Başbakan şunu söylüyor: “Milletin derdini bir kenara bırakıp kendi dertlerine düştüler” diye. Yani biz, parti içindeki bir değişim, dedim ya, birilerinin kursağında kaldı diye, biz kendi derdimize düşmüyoruz, biz halkın derdiyle ilgileniyoruz.  Bakın, 13 yaşında bir çocuk, biz ilgileniyoruz. Sen koskoca Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanısın, ilgilendin mi? Hayır. Biz Ana Muhalefet Partisi olarak derhal ilgilendik. Partililerimizi gönderdik, çocuklarına eğitim bursu sağladık, ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayacağımızı söyledik. Ben mi halkın derdiyle ilgileniyorum, acaba o mu halkın derdiyle ilgileniyor? Sorunumuz buradan başlıyor. Biz, halkın her derdine ama her derdine ilgi duyan bir siyasi partiyiz. Böyle olacağız, halkla beraber olacağız. İster Viranşehir’de, ister Antalya’da, ister Yozgat’ta, ister İzmir’de, ister Hakkâri’de, ister Trabzon’da Rize’de her yerde Cumhuriyet Halk Partisi halkın sorunlarıyla birebir beraber olacaktır. Ama Sayın Başbakan bir itirafı oldu, bu da güzel bir şey. Milletin derdinden söz ediyor Sayın Başbakan. Biz, eskiden millet dertli derken, Başbakan itiraz ederdi, şimdi itiraf ediyor, ”Milletin derdi var” diyor. İtiraf ettiği için de teşekkür ederiz. Bu milletin derdi var ve derdi Sayın Başbakanın düşündüğünden çok daha fazla.  Bizim derdimiz ne? Bizim derdimiz Türkiye’de işsizlik var, çözülmesi lazım; Türkiye’de yoksulluk var, çözülmesi lazım; kayıt dışı istihdam var, çözülmesi lazım; üretenin, sanayicinin, çiftçinin, alın teri dökenin ödüllendirilmesi lazım, cezalandırılması değil, bizim derdimiz bu ama birilerinin derdi daha farklı.

Değerli milletvekilleri, geçen günlerde Yargıtay’dan ilginç bir karar çıktı. Yargıyı adil kılan yargıcın kendisidir, yargıcın vicdanıdır. Yargıç vicdanına göre karar verecek. O vicdan aynı zamanda toplumun vicdanıdır. Toplum kabul ederse o kararı bilin ki o adil bir karardır. Bunu şunun için anlatıyorum, değerli milletvekilleri: 13 Nisan 2009’da Haberal’ı içeri alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Aradan bir süre geçiyor, deliller toplanıyor, hayati tehlike olduğuna dair raporlar alınıyor, dosyasına konuluyor, sorgulaması yapılıyor, yani hukuksal olarak bütün işlemler yapılıyor ve avukatları “Tutukluluğuna son verilmesi lazım” diyor, yargılama zaten devam ediyor, işin özü bu zaten. Ama mahkeme başkanı “Serbest kalması lazım” diyor.2 yargıç “Hayır, mutlaka tutuklu kalması lazım” diye karar veriyor ve Sayın Haberal tazminat davası açıyor. Değerli arkadaşlar, Haberal tazminat davasını kazanıyor. İtiraz ediyor buna ilgili yargıçlar, Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gidiyor ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2 yargıcı tazminata mahkûm ediyor. Yargı kararında neden bahsediliyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar. Anayasamızın ilgili maddelerine yollama yapılıyor 9, 36 ve 138’inci maddesine. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2, 5 ve 6’ncı maddelerine yollama yapılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin örnek kararlarına yollama yapılıyor, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 23 Nisan 2003 tarihinde kabul ettiği yargı etiği ilkelerine yollama yapılıyor. Şimdi, o saygıdeğer yargıçlara bir görev düşüyor. Yargı etiğini korumak istiyorlarsa, yargıya olan güvenimizi pekiştirmek istiyorlarsa o davadan çekilmeleri lazım, artık tarafsızlıkları tartışılıyor.  Bayram öncesindeyiz. Tutukluların, haksız yere tutuklananların adaletin gereği olarak bırakılmaları lazım.  Söyledim, önümüzde bir Kurban Bayramı var. Çok zor bir tabloyla karşı karşıyayız.

Dünyanın en pahalı koyununu, kurbanını bizim yurttaşımız kesecek çünkü tarımı öldürdüler ve bunu birileri görmek isterse kurban pazarına gidip orada yurttaşlarla konuşabilir. Türkiye gerçekten bunu hak ediyor mu, etmiyor mu? Değerli milletvekilleri, bu tabloda işsizlerden sonra en ciddi sorunu yaşayanlar emekliler. Şimdi size TÜİK’in verilerinden, yani Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinden yola çıkarak bir tabloyu sunmak isterim. Son beş yılda, 2005-2010 arasında işçi emeklilerinin aylıklarında, ortalama aylıklarında yüzde 53,9 artış olmuş, memur emeklilerinde yüzde 49,6, esnaf, sanatkârın, yani Bağ-Kur’luların aylıklarında yüzde 57,7, en düşük aylığı alan tarım işçilerinin emekli aylıklarında da yüzde 68,3’lük bir artış olmuş. Şimdi geçiyorum son beş yılda bunların tükettikleri ürünlere. Son beş yıldaki gıda harcamalarındaki artış yüzde 72,8; kira ödemelerinde yüzde 62,5; elektrik, gaz ve diğer ödemelerinde yüzde 68,3; su ve konutla ilgili hizmetlerde yüzde 75,9, yani emekli aylığına yapılan zamdan çok daha fazla gıda maddelerine, kiraya, suya gelen zamlarla perişan olmuş durumda.

Bir tablo daha çıkardım. Bu da çok ilginçtir, bunu da bilginize sunmak isterim. İşçi emekli aylıklarını kıyasladım. 2005 yılında işçi emeklisi aylığıyla 368 kilo ekmek alıyordu, bugün 332 kilo ekmek alabiliyor. Bir işçi emeklisinin ekmeğinde 36 kilo azalma var. 374 kilo bulgur alıyordu, bugün 343 kilo alabiliyor; 31 kilo bulguru azalmış. 11 kilo dana etinde azalma var, 15 kilo koyun etinde azalma var. 163 kilo tavuk eti alırken, bugün 118 kiloya düşmüş, tavuk etinde 45 kilo azalma var. Buna benzer beyaz peynir ve diğerlerinde de azalma var, yani emeklilerin durumu içler acısı. Aynı şeyi memur için yaptık. Acaba memurun aylıklarında ne kadar bir erozyon meydana gelmiş. 2005 yılına göre kıyasladığımızda 59 kilo daha az ekmek alıyor, 53 kilo daha az bulgur, 24 kilo daha az pirinç, 15 kilo daha az dana eti, 62 kilo daha az tavuk eti, liste uzayıp gidiyor. Yani bu toplumda faturayı ödeyenler maalesef düşük gelirliler ve bunlar.

Sayın Başbakanın bugün bir gazeteye verdiği röportaj var. Diyor ki Sayın Başbakan: “Gariban bir vatandaşın yanık sesini duyduğunuzda gönül teli titremeyenler halkın gönül telini titretemezler.” Doğru söylüyor aslında, itirazımız yok buna. Ama Allah aşkına, emekliyi bu hâle getiren, emekliden gönül teli mi bekler? Yani ben mi emekliyi bu hâle getirdim?  Sanki yırtık ayakkabıyla siyasete girip köşeyi dönen benmişim gibi. Yok öyle bir şey.  Doğruları söyleyeceğiz. Ve devamında Sayın Başbakanın bir lafı daha var, o da çok doğru bir laf aslında. Diyor ki “Halkın sofrasına oturup soğuk çorbaya kaşık sallayamayanlar iktidara geldiklerinde halkın sofrasını zenginleştirmek için mücadele veremezler.” Ne kadar doğru söylüyor. Teşekkür ederiz. Zaten niye okudum, emekliyi perişan ettin. Halkın zenginleşmesine, zaten siz hizmet veremezsiniz. Sizin amacınız başka, bizim amacımız başka. Biz halk zenginlesin diyoruz, onlar halk yoksullaşsın diyor.  Temel görüşümüz birbirinden dünya kadar farklı. Ve garibandan söz ediyor Sayın Başbakan. Merak ediyorum, bu zenginlik niye garibana bir türlü uğramıyor? Garibanın zenginleşmesi için önündeki engel kim? Emekli daha iyi bir yaşam standardını niye sağlayamıyor? Kim önündeki engel? O garibanlara da, emeklilere de söylüyorum, kim sizin önünüzdeki engel? Onu bulduğunuz anda Türkiye’ye demokrasi gelecek demektir. Onu arayın ve bulun.

Bir şey daha: Gariban hep gariban mı kalacak? Gariban üzerinden edebiyat yapıyorsun, güzel. Sen iktidarsın, gariban gariban olmasın, o da varlıklı olsun, o da zengin olsun, o da araba alsın, o da tatile gitsin, niye ona engel oluyorsun? Onun için o yurttaşlarıma da sesleniyorum: Sizin zenginleşmenizin önündeki engel kim, kimler? Onlar keşfedecekler, ben sadece soruyorum. Bensem engel, gelsinler ben konuşacağım, birileri engelse, sandığa gidip onlarla konuşsunlar, beraber konuşalım o zaman.

O vatandaşlarıma bir soru daha soruyorum: Bu süre içinde kimin sofrası zenginleşti? Kendi sofralarına da baksınlar, birilerinin sofralarına da baksınlar, kimin sofrası zenginleşti? Ben o yurttaşlarıma söylüyorum, vallahi ben altın çilek yemedim. Kim yiyorsa, kim tercih ediyorsa gidip sorsunlar.

Bakınız, İran’dan doğal gaz alıyoruz. Al ya da öde diye bir sözleşme imzaladık. 605 milyon dolar kullanmadığımız doğal gazın parasını ödedik. Bu gaz İran’da kaldı, biz almadık, çünkü depo edecek yerimiz yok, 605 milyon dolar. Peki, şimdi Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Samsun’un varoşlarında oturan orta hâlli veya düşük gelirli vatandaşlarımıza soruyorum: 605 milyon dolarlık doğal gaza kullanmadan bedel ödedik. Peki, siz doğal gaz kullanabildiniz mi? Eğer ülkeyi seviyorsan, insanları seviyorsan, yoksul insanlarımızı seviyorsan onlara 605 milyon dolarlık doğal gazı bedava kullandırtabilirdin, önünde engel mi vardı? Hayır.

Değerli arkadaşlar, hiçbir zaman umutsuz olmayacağız. Gerçekleri göreceğiz, acı da olsa göreceğiz. Acı olan gerçekleri değiştirmeye çalışacağız halkımıza güven vererek, halkımızı kucaklayarak. Önümüzde bayram var, bayramda daha fazla gezeceğiz, halkla daha fazla iç içe olacağız. Biliyorum, sorunları olan pek çok yurttaşımız olacak, yoksul ailelerin çocukları olacak. O aileleri ziyaret etmenizi, bütün partililerimize söylüyorum, o aileleri ziyaret edelim. Elimize küçük birer de oyuncak alalım, onlarla beraber olalım. Kardeş aile edinelim. Diyelim ki, bu ülkede benim kadar sen de yaşıyorsun, niçin birbirimizin sorunlarını bilmiyoruz? Gönül birlikteliği kuralım, çünkü bizler ülkemizi ve insanımızı seviyoruz; çünkü bizler, kimseyi ötekileştirmiyoruz.  Huzurlu bir bayram geçirelim. Emeklilerimizin sıkıntılarını biliyorum, işsizlerimizin sıkıntılarını biliyorum, yoksullarımızın sıkıntılarını biliyorum, ama sıkıntıyı aşmak bizim elimizde. Gönül birlikteliği içinde beraber olursak, bir yumruk olursak, gücümüzü birleştirirsek aşamayacağımız engel yoktur. O engeli aşmak dileğiyle hepinize iyi bayramlar diliyorum, selamlar, saygılar sunuyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler